BULGARLAR – Ahmet Hezarfen

Ahmet Hezarfen’in Çalışmaları, Yayınlanan Yazıları ve Yaptığı Çeviriler..

 

BULGARİSTAN’da TÜRK  ALEVİ/BEKTAŞİ VARLIĞI

(DERGİ YAZILARI)

 

 

BU BÖLÜMDE; YÜREĞİ İNSANLIK SEVGİSİYLE, YURT/MİLLET/VATAN AŞKIYLA DOLU SEVGİLİ HOCAM AHMET HEZARFEN’İN

BULGARİSTAN’da TÜRK VARLIĞIYLA İLGİLİ BİR ÇOĞU ÇEŞİTLİ DERGİLERDE YAYINLANAN YAZILARINDAN BİR  DERLEME SUNUYORUM

 

BULGARLAR – Ahmet Hezarfen

 

BULGARLAR

 

Bizans Dönemi

Bulgarlar, Balkan Yarımadası’na geldikten sonra Tuna boylarında Bizanslılarla karşılaştılar. Çok geçmeden aralarında savaş başladı. Bu savaşlar sonucu esir düşme, sızma, ticari ilişkiler, Bulgar hanedanı ile Bizans hanedanı arasında olan sık sık evlenmeler ve bu yüzden kurulan akrabalık nedeniyle Bulgarlar Bizans’ın başkenti Konstantinopolis’e yerleşmeye başladılar.

Hele I. Boris döneminde (852-889) Bulgar Hıristiyanlığı resmen kabul edip İstanbul’daki Ortodoks Patrikhanesi’ne bağlanınca ilişkiler daha da sıklaştı, kiliselere din adamı yetiştirmek için İstanbul’a öğrenci yollanmaya başlandı.

I. Boris’in yerine tahta geçen I. Simeon (hd 893-927) İstanbul’da Magnaura Sarayı’ndaki yüksekokulda okumuştu.

I. Simeon, hükümdarlığı sırasında Bizanslılarla yaptığı antlaşmada İstanbul’da Bulgar tüccarlarına pazar yeri verme koşulunu kabul ettirdi.

1018’den sonra Bulgaristan Bizanslılar tarafından işgal edildi, bu dönemde Bulgarların İstanbul’a yerleşmeleri daha da hızlandı.

Bulgarlar 1186’da ayaklanarak Bizans boyunduruğundan kurtuldular ve Bulgar Çarlığı’nı kurdular.

1207’de tahtı ele geçiren Boril döneminde, Balkan Yarımadası’nda Bogomil (Allahı Seven) hareketi alevlendiği gibi 1204’te Konstantinopolis’i işgal eden Latinlerin egemenliğide yerleşmişti. Boril bu dönemde Latinlerle iyi ilişkiler kurmaya çalıştı.

Latin egemenliğinin sona ermesinin (1261) ardından yeniden kurulan Bizans İmparatorluğu yeni bir tehlike olarak beliren Osmanlılara karşı Bulgarlarla bir sözleşme yaptı. Fakat Bizanslılar sözlerinde durmadılar.

1364’te Bulgarlarla Osmanlılar arasındaki savaşta Bizanslılar Bulgarlara yardım etmedi. I. Murad eski Zağra (Stara Zagora) ile Filibe’yi (Plovdiv) aldı.

Bundan sonra Tuna ırmağı’na kadar yerler Osmanlıların eline geçti ve Bulgar Çarlığı son buldu (1396).

 

Osmanlı Dönemi

Bulgarlar, Osmanlıların 1453’te Konstantinopolis’i almalarından sonra geçimlerini sağlamak için İstanbul’a gelmeye başladılar. Burada hem devlet güvencesi altında daha iyi bir yaşam sürüyor, hem de Balkanlar’da sık sık ortaya çıkan eşkıyadan uzak bulunuyorlardı.

Bulgarlar İstanbul’da sur dışında, Haliç kıyılarında, Boğaziçi’nde, Çatalca ve Terkos çevresindeki köylerde oturuyor, ırgat olarak sultanların, paşaların atlarına bakıyor, voynik olarak onların çiftliklerinde çalışıyorlardı.

İstanbul’dan geçen gezginler kentin çevresinde birçok Bulgar yerleşim yeri bulunduğunu yazarlar. Bulgarların koyun, kuzu ve yabani hayvanların derisinden giysileri, kuzu derisinden yapılan tulum (gayda) çalgıları ve oynadıkları horo, raçenitsa gibi oyunları yabancıların dikkatini çekmiştir.

İstanbul’daki Bulgarlara ilişkin bilgiler 19.Y.Y.’da daha çoktur. Bulgarların çoğu bu dönemde de kendini Rum sayıyor, Bulgar olduğunu söylemekten çekiniyordu. Bulgarlar dini yönden Rum Patrikhanesi’ne bağlı olduklarından Osmanlı Devleti onları da “Rum milleti”nden sayıyordu.

Rumlara karşı ayrı bir kilise kurma mücadelesinde, 1858’de Bulgar tüccarlarından Nikola Tıpçileşkov önemli rol oynamıştır. 1825’te İstanbul’a gelen Petır Mateev’in anlattıklarına göre Kutucu Han’da İslimne (Sliven) ve Kotel’li abacılar bulunuyordu. İslimne’liler ve Kotel’liler evde dokudukları aba, şayak, kilim, halı v.d. dokumalar ile ördükleri kaytanları burada satıyorlardı. Lonca örgütlerini 1773’te III. Mustafa tarafından çıkarılan fermana göre kurmuşlardı. Ayrıca İstanbul ve çevresindeki binaların taş, tuğla, kiremit, kireç, ağaç işlerinin çoğu Bulgar ustalarının elinden çıkıyordu.

II. Mahmud’un 1826’da yenicerileri ortadan kaldırıp Asakir-i Mansure-i Muhammediye’yi kurmasından sonra, askerlerin giysilerinin dikilmesi için abacı esnafından birçok Bulgar terzi Atmeydanı’nda ambar denen binada görevlendirilmişti. Terzilerin giydikleri siyah fesin üzerinde mesleklerinin alameti olan makas vardı.

Terzilerin çoğu Bulgaristan’ın Kalofer, Karlova, Koprivştitsa (Avratalan), Klisura, Eskizağra (Stara Zagora), İslimne (Sliven), Kotel (Kazan), kasabaları ve onların civarındaki köylerden gelmekteydi. Bunlar iyi ücret alır, şehirde serbestçe dolaşırlardı.

İstanbul’da balıkçı esnafı da Bulgardı. 1846’da Boğaz’da yaşayan Bulgar balıkçılar hakkında Fransız gezgin X. Hommaire de Hell oldukça geniş bilgi vermiş, İstanbul’a koyun keçi sürüsü getiren Bulgar çobanlar da “Tepeden tırnağa kadar silahlı olan ve baştan ayağa deriler giymiş bu kişiler, sürülerini güden kişilerden ziyade baskından dönen eşkıyaya benzerdi" sözleriyle anlatılmıştır. Ayrıca manav, bahçıvan, marangoz, dülger, demirci, kazancı, mutaf, kasap gibi işlerle uğraşan Bulgarlar da vardı.

18. Y.Y.’da Ohri’den gelmiş bir Bulgar topluluğu kürkçülük (kojuharstvo-gocukçuluk) yapıyordu. Bulgar tüccarlar ise Tanzimat’tan sonra önemli bir topluluk haline geldi. Bunların içerisinde zengin ve aydın Kaloferli Hristo ve Nikola Tıpçileştov gibi kişiler vardı. İstanbul’daki Bulgar tüccarlar daha çok zahire, un, pirinç, pastırma, peynir, kaşkaval, tereyağı, sızdırma, sucuk, kürk derisi, aba, şayak, kaytan satarlardı. Bu tüccarlar Balkapanı Hanı, Elçi Han, Küçük Yeni Han, Kumru Han, Boyacı Han, Fazlıpaşa Hanı, Sümbüllü Han, Çorapçı Han, Valide Hanı gibi ünlü hanlarda toplanmışlardı. Bunlardan en önemlisi Balkapanı Hanı’ydrı, burası Bulgarların bir çeşit konsolosluğu gibiydi, İstanbul’lu veya konuk olarak İstanbul’a gelen Bulgarlar bayramlarda Fener Kilisesi ve Balkapanı’nı ziyareti hac sayarlardı.

İstanbul’daki Bulgar nüfusu hakkında kesin bilgi yoktur, sayıları yıldan yıla, mevsimden mevsime değiştiği için ancak bazı tahminler yapılmıştır. V. Grigoriyeviç 1844’te Bulgarların 20.000, İ. P. Georgiev 30.000, Sv. Milar 50.000, N. E. Sapunov da 50.000’den çok olduklarını bildirmektedir.

21 Ocak 1863 tarihli Bılgariya (Bulgaristan) gazetesi o dönemde İstanbul’da 8.000’i abacı, 5.000’i tüccar, 4.000’i fırıncı, 3.500’ü bahçıvan 2.000’i faytoncu, 2.250’si balıkçı, 600’ü mutaf, 1.500’ü aşçı ve yamağı, 3.000’i çiftlik ırgatı, 1.500’ü çoban ve sığırtmaç, 400’ü tütüncü, 500’ü kürkçü (gocukçu) olmak üzere toplam 32.000’den fazla Bulgar bulunduğunu yazmaktadır.

Bulgaristan’ın hayvan ve toprak ürünleri İstanbul için önemli bir ticaret kaynağı olduğundan, bunları üreten, taşınmasıyla uğraşan, İstanbul’a gelen malları satanlar için büyük olanaklar yaratıyordu.

1878’den sonra Bulgaristan’ın Osmanlı Devleti’nden ayrılmasını İstanbul’lu Bulgarlar bu yüzden iyi karşılamamıştı.

İstanbul’daki Bulgar nüfusu Balkan Savaşı (1912-1913) sonrasındaki kitlesel göçle büyük ölçüde azalmaştır.

Cumhuriyet döneminde gittikçe küçülen bir cemaat halinde varlıklarını sürdürmektedirler.

 

BULGAR OKULLARI

 

Bulgarlar 19. Y.Y.’ın ikinci yarısına kadar Rum okullarında ya da yabancı okullarda eğitim görüyorlardı. İlk Bulgar okulu, olan Sveti Kiril ve Metodiy Okulu 1857’de Fener’de Sveti Stefan Kilisesi’nin karşısındaki kiliseye ait binada açıldı. Okul önceleri ilkokul düzeyinde idi, daha sonra buna ortaokul (progimnaziya) sınıfları eklendi. Bu okulda ünlü Bulgarlar öğretmenlik yaptı. Ama 1870’lerde Bulgarların başka semtlere taşınmaları nedeniyle öğrencisizlikten kapandı.

İkinci Bulgar okulu Hayırsever Eğitim Derneği (Blagodetelno Bratstvo Prosveştenie) tarafından 1869’da Vezir Hanı’ndaki bir odada Pazar Okulu adıyla açıldı. Bu okula fakir çocuklar yanında Bulgar alfabesini öğrenmek isteyen yaşlılar da devam ediyordu. Bulgarlara yararlı olduğu görülen bu okullar daha sonra Hasköy, Kasımpaşa, Topkapı, Langa, Kumkapı ve çevredeki köylerde de açıldı.

Hayırsver Eğitim Derneği’nin öncülüğüyle 1870’te Kasımpaşa’da ve Tatavla’da (Kurtuluş), 1872’de Aynalıçeşme’de (Beyoğlu) yeni okullar açıldı. Bu okul öğretim yılı sona ermeden aynı semtte başka bir yere taşındı. Öğrenci sayısı oldukça arttı.

Hayırsever Eğitim Derneği 1871’de Langa (Vlanga) semtinde de bir okul açtı. Bu okulda üç yıl süreyle yaşlılar için pazar günü kursları düzenlendi. Atmeydanı’nda çalışan Bulgar abacılar tarafından Nikola P. Tıpçileştov’un öncülüğüyle Kumkapı’da da bir okul açılmıştı. Bu okulda Manyo P. Boyacıyev öğretmenlik yaptı. Topkapı’da bahçıvanlık, sütçülük, Topkapı dışındaki çiftliklerde ırgatlık yapan bir çok Bulgar vardı.

Hayırsever Eğitim Derneği tarafından sütçü Georgi Filipov'’n evinde 1872’de Bulgar çocuklarına bir okul açıldı, öğrencilerin artmasıyla ev dar geldi, okul başka yere taşındı. Ortaköy Bulgar Karma Okulu 1874’te kira ile tutulan bir evde öğretime başladı. Okulda eksarhhane görevlileri ile o semtte oturanların kız ve erkek çocukları okuyordu. Okulda kızlar erkeklerden sayıca fazlaydı.

İstanbul’da en uzun süre yaşamış Bulgar okulu Beyoğlu’nda Başağa Çeşme Sokağı no 5’te bulunmaktaydı. Okul için 1893 ders yılı başında, bir bina sağlanarak, öğretime başlamak üzere Maarif Nezareti’ne başvurulmuştur. Okul müdürlüğüne “Devlet-i-Aliyye’den ve Bulgar milletinden Asitaneli Konstantin Yorgif Efendi” seçilmiştir. Böylece Osmanlı uyruklu Bulgar cemaatinin yararına yönelik (Bulgar Ortodoks etfaline mahsus) okul, 3 sınıflı bir ilkokul (sıbyan mektebi) olarak öğretime başlanmıştır. İzin belgesi 13 Mart 1893 tarihini taşımaktadır. Okul, önceleri Beyoğlu Tarlabaşı Caddesi no. 46’da kiracı olarak öğretime başlamıştır. Okulda uzun yıllar, sadece Bulgar alfabesi, okuma, aritmetik ve resim-iş dersleri okutulmuştur. Daha sonraları belgelendirilmeyen izinler 1930’a kadar 4’ü ilkokul, 3’ü ortaokul olmak üzere 7 sınıflı bir okul olarak öğretime devam etmiştir.

18 Haziran 1931 gün ve 41417 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı emirleri ile 6 sınıf ilkokul, 1 sınıf ve 7 yıllık bir okul hüviyetini almıştır. Bunda okul idarecilerinin isteği de rol oynamıştır. Çünkü o dönem de Bulgaristan’da ilkokul 4 yıl, ortaokul 3 yıldı. Amaç Bulgaristan’dan naklen gelen öğrencilerin yatay geçişlerinin sağlanmasıydı. Ancak, bu durum Türkiye’deki okullarla Bulgar okulu arasındaki geçişler bakımından sorunlar doğurmuştur. Bunun üzerine okul idaresinin okulun 8 yıla çıkartılıp denkliğinin sağlanma isteği bakanlıkça kabul görmemiştir. 1940’lı yıllardan, okulun faaliyetini durdurduğu yıla kadar yapılan istatistiklerde dikkati çeken konu, okuldaki toplam öğrenci sayısının her yıl 2 – 3’ü aşmadığıdır.

1970 – 1971 öğretim yılında resmi istatistiklere göre toplam öğrenci 2’dir.

Nitekim okul 1972 – 1973 öğretim yılında öğrenci bulunamadığından faaliyetini durdurmuştur.

BULGARCA BASIN

 

Abdülmecid döneminde (1839-1861) basın-yayın ile ilgili nizamnamelerin Takvimhane-i Âmire’de bastırılmasından sonra diğer dillerde de patrikhanelerce bastırılmasına izin verildi. Bastırılan Bulgarca 1.000 adet nizamname Takvimhane tarafından cesaretlenen İstanbul’lu Bulgarlar kitap, dergi gazete yayımlamak için devletten izin almayı başardılar.

İstanbul’da yayımlanan Bulgarca ilk gazete Tsarigradski Vestnik’tir (İstanbul Gazetesi). İlk sayısı Ocak 1848’de çıkan gazetenin yayımcısı İvan Bogorov’du. Bulgarların kültürel gelişmesinde ve siyasal bilinçlenmesinde önemli rol oynayan bu gazete 1862’ye kadar yayımlandı.

İkinci gazete olan Novina Bılgarska 1850’de çıkmaya başladı. Onu 1859-1863 arasında Dragan Tsankov’un yayımladığı Konsile izledi (1862). Kiros Petro bu gazeteyi çıkarmak için tüccar Hristo Tıpçileşkov’un kefaletiyle ilgili makama başvurdu. Osmanlı Devleti’nin Bulgar ulusuna karşı iyi niyetinin bir göstergesi olacağı için gazetenin posta masrafı da bağışlanarak basılmasına padişah iradesiyle izin verildi. Ardından Svetnik (Nasihatçı) (1863-1865) yayımlandı. Gene 1863’te Petko R. Slaveykoy tarafından çıkarılan Gayda, haftalık siyasi ticari ve edebi gazeteydi. Slaveykov, Bulgar kilisesinin Rum kilisesinden ayrılmasından çıkan eylemci bir kişiydi. İstanbul’da genç Bulgar aydınları onun yanında yer alarak Bulgar özgürlüğü için çalıştılar.

Daha sonraki yıllarda yayımlanmış belli başlı gazete ve dergiler olarak Mesetsa Zornitsa (Ay, Sabah Yıldızı) (1864-1877) Amerikan misyonerlerince çıkarıldı; Vreme (zaman) (1864-1877); Turtsiya (Türkiye) (1864-1873) Nikolo Genoviç tarafından haftalık gazete olarak yayınlandı; Çitalişte (okuma yurdu) (1867) Robert Kolej’de okuyan Bulgar öğrencilerce çıkarıldı; Makedoniya (1866-1872), Petko R. Slaveykov tarafından yayımlandı, aşırı milliyetçi yazılardan dolayı kapatıldı; Zornitsa (sabah Yıldızı-Zühre) (1868-?), Amerikan Protestan misyonerlerince çıkarıldı; pravo (Hak) (1869-1873); Napredık (ilerleme) (1874-1877); İztoçno Vreme (Doğu Çağı) (1874-1877) Sutrina (sabah) (1877-?) Novini (Haberler) (1890) progres (ilerleyiş) (1896-?) Glas (ses) (1910-?) sayılabilir. İstanbul’daki Bulgar basını bu uyanış döneminde, biri evrimci diğeri devrimci olmak üzere iki yol izledi. Evrimci yolu izleyen Vreme, Pravo, Sıvetnik, Napredık gibi gazeteler, çorbacıların, büyük tüccar ve sanayicilerin çıkarlarını savunuyordu. Gayda, Makedoniya gibi gazeteler ise ulusal bilinç için mücadele ediyorlardı.

 

İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ’nde BULGARLAR MADDESİ

Kitap

Deliorman’ın Koca Çınarı: AHMET HEZARFEN, (YAŞAMI, ALIŞMALARI, ANILARI, YAZILARINDAN ÖRNEKLER),  AYHAN AYDIN, Niyaz Yayınları, 2008, İstanbul,

Kitapta, Sayfa: 341-347