TÜRKLERİN BULGARİSTAN’A YERLEŞMELERİ – Ahmet Hezarfen

BULGARİSTAN’DA TÜRK / ALEVİ - BEKTAŞİ VARLIĞI

 

TÜRKLERİN BULGARİSTAN’A YERLEŞMELERİ – Ahmet Hezarfen

 

Bulgar adı tarihi kaynaklarından ilk kez imparator Zeno’nun Bulgarları yardım çağırması dolayısıyla anılır. (482). Kökenleri hakkında kesin bilgi yoktur. Tuna, Dinyeper ve Don ırmakları yöresinde yaşamış olan Kutugurlar’dan türedikleri sanılmaktadır. Bu topluluğun, zamanla Karadeniz’in kuzeyine sürüklenmesi, Tuna Bulgar Devleti’nin kurulmasını kolaylaştırdı.

İlk Bulgar topluluğu ise 583 yıllarında Dulo ailesine mensup Kubrat’ın (583-642) başkanlığı altında meydana getirildi. Bu birlik başlıca üç gruptan oluşmuştu. Birinci grup yeni kurulan Hazar Devleti egemenliğine girmiş, ikinci grup İdil (Volga) ırmağı boyunda Büyük Bulgaristan Devleti’ni kurmuş, üçüncü grup ise Hazarlar’dan ayrılarak Tuna kıyısına yerleşmişti.

Bu sonuncular Bulgar Türklerinin esas kütlesini meydana getirdiler ve hanları Kubrat’ın ölümü üzerine oğlu ASPARUH’un (679- 701) yönetimi altına girdiler.

Devrin daha güçlü devleti sayılan Hazarların baskısıyla Dniester ırmağı kıyılarına çekilerek Tuna nehri mansabında Bulgar hanlığını kurdular. Çeşitli Bulgar Türk boyları tarafından yönetilen bu hanlığın en kudretli dönemi Kurum Han’ın oğlu Omutağ’ın çağı oldu (802-815).

Tuna Bulgarları’nın (Protobulgarlar) ağabeyleri sayılan İdil Bulgarlarının kurduğu Bulgaristan ülkesi ise, birinci Bulgaristan’ın dağılışı üzerine kuruldu.

Birbirinden uzak iki Bulgar Türk topluluğunun, kültür bakımından farklı  düzeyde olduğu anlaşılmaktadır.

Büyük Bulgaristan Türkleri daha 7. Y.Y.’dan başlayarak Arap ve komşu Türk boylarının etkisinde kalarak 10. Y.Y.’da İslamiyet’i kabul ettikleri halde Tuna Bulgarları Bizans ve İslav etkisiyle Hıristiyanlığı benimsediler.

Osmanlılar Bulgaristan’ı zaptettikten sonra orada yaşayan halkın dinine diline ve geleneklerine dokunmamışlardır.

19. Y.Y.’ın sonunda Bulgarlar belirli mıntıkalarda (özellikle Balkan dağları eteklerindeki kasabalarda) toplu olarak, iktisadi alanda bazı üretim dallarına münhasıran sahip olarak yaşamakta idiler.

Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıma yüz tuttuğu, yönetimin bozulduğu 19. Y.Y.’da Bulgar halkı haksızlıklara, kötü davranışlara, türeyen zorbaların yağmacılığına maruz kalmıştır, fakat yalnız olarak değil onlarla yan yana yaşayan Türk halkı ile birlikte. O zamanlarda türeyen hırsız çeteleri köylerde, kasabalarda soygun yaparken Türk’ü Bulgar’ı ayırd etmemişlerdir. Bu durum karşısında Devlet kendilerini koruyabilmeleri ve asayişi sağlamak için Türk halkına da Bulgar halkına da parasız silah dağıtmıştır.

Bulgar tarih ve edebiyat kitaplarında beş yüz yıllık esaret olarak adlandırılan devir, Osmanlı yönetiminde, Türk ve Bulgar halkının yan yana yaşama devridir. Bağımsız Bulgar devleti kurulduktan sonra Bulgaristan sınırları içerisinde kalan Türk halkı ile yüzyıllardan beri kökleşmiş yan yana barış içerisinde yaşama geleneğini sürdürme imkanı bulmuşlardır.

Demokratik esaslar üzerine kurulan yeni Bulgar devleti, ülkedeki asayişi sağlamış, batı kültürüne kapılarını açarak halkının kısa bir sürede maarif ve ekonomi alanında büyük ileri hamleler yapmasını sağlamıştır.

Türk halkı da bu olanaklardan yararlanmış savaş gailelerinden sonra sakin ve nispeten rahat bir hayat kavuşmuştur. Bu sebepten dolayı da doğduğu, büyüdüğü yerde kalmayı, Türkiye’ye göç etmeye tercih etmiştir. Bulgaristan da yeni uygulamaya başlanan batıdan alınmış Anayasa ve çok partili demokratik yönetim gereği, Türkler de oy sahibi olmuşlar, belirli bir şekilde bile olsa, memleketin yönteminde söz sahibi olmuşlardır. Partiler çok kez, Türk halkının oylarıyla seçimleri kazanmışlardır. Türk asıllı topluluk, Bulgar devletinin en sadık vatandaşı olmuştur. 1. Dünya savaşında Türkiye ile müttefik olan Bulgaristan da yaşayan Türkler de bir çok cephelerde Bulgar askeri ile birlikte, omuz omuza vatani görevini yapmışlardır.

1877-1878 Türk Rus  Savaşı sonunda imzalanan Berlin Antlaşması ile Tuna ilinin 5 sancağı üzerinde bağımsız bir Bulgaristan prensliği kuruldu. Böylece Türk halkının bir bölümü burada kalmıştır.

1885’te Doğu Rumeli Türkleri de Bulgar idaresine geçmiştir. 1912-1913 Balkan Savaşı sonunda Bulgaristan, Batı Trakya ve Rodop bölgesinde 9 Türk ilçesini daha topraklarını katmıştır. En son 1940’da Güney Dobruca toprakları da Romanya’dan alınıp Bulgaristan’a verilmiş, buralarının Türk Halkı da topraklarıyla birlikte Bulgaristan idaresine girmiştir. 1941’de Bulgaristan’daki Türk nüfusu 705 bine, Müslüman nüfusu da 910 bine yükselmiştir.

2. Dünya Savaşı yıllarında da ve savaştaki sonraki dönemde Bulgaristan’dan Türk göçleri çok azalmıştı. 1941-1949 yılları arasında Bulgaristan’dan büyük bir göç akımı olmuş iki yıldan az bir sürede 156 bin Türk Türkiye’yi göçmüştür.

1 Aralık 1956 günü yapılan Bulgar genel nüfus sayımına göre Bulgaristan’da 656.025 Türk 194.856 Çingene, 5.993 Tatar bulunmaktaydı.

Bulgaristan’daki Türk nüfusu yılda % 2 artışla 1970 yılında 850 bini bulmuştur.

 

E Ğ İ T İ M  V E  Ö Ğ R E T İ M

Halk egemenliği yıllarında Türk asıllı yurttaşlar arasında gerçekleştirilen kültür devriminin olumlu sonuçları vardır. Bulgaristan’da eğitim parasızıdır. 1956’a kadar 300.000 dolayında  Türk çocuğu 4 yıllık ilkokulu; 50.000’in üstünde çocuk ortaokulu; 4000 çocuk lise ve 500’den fazla çocuk ise yüksek ve yarı yüksek okul bitirmiştir.

1975 yılında yapılan son sayım verilerine göre, 10 yıl içinden lise öğrenimini tamamlayan Türk gençlerinin sayısı 3.6, yüksek okulları bitirenlerin sayısı 3.8 ve yarı yüksek okulları bitirenlerin sayısı ise 5 kat artmıştır.

1906 yıllarında Bulgaristan’daki Rüştiyelerde tabiî ilimler okutuluyor, programlarda Arap ve Acem diline ayrılan saatler kısaltılarak Türkçe bilgisi dersi konuldu. Böylelikle birkaç yıl içerisinde Arabî ve Farisi saatleri silinmiş oldu ve programların ıslahına, fen bilgilerinin Rüştiyelerde gerektiği kadar okutulmasına başlanıldı. Bu dönemlerde medreseye devam eden öğrenci, bir veya iki yıl sonra Rüştiyelere gelmeğe ve orada öğrenimlerini sürdürmeğe başladılar. Yavaş yavaş medreselere öğrenci gitmez oldu. Köylerde ilkokullar açılmağa ve program çerçevesinden eğitime başlanıldı. Şumnu’da beş medreseden dördü kapanarak, ancak yeni program dahilinde bir medrese kaldı.

Bulgaristan’da Türk okullarında modern eğitime geçildiği dönemde okul kitapları meselesi büyük bir problem oldu. O zamanlar Bulgaristan da eski Türk harfleriyle basın yapacak basımevleri bulunmadığından okul kitapları İstanbul’dan sağlanmakta idi. Fakat bu kitaplar çok geçmeden yerli koşullara uygun olmadığından, Türkçe öğretmenleri bir çözüm olarak okul kitaplarını kendilerini hazırlamak zorunda kaldılar. Başlangıçta bu kitaplar İstanbul basımevlerinde, Bulgaristan’da Türk basımevleri kurulduktan sonra da Bulgaristan’da basılmağa başlandı.

Okul kitapları yazmak işinde Rusçuk’ta MEHMET MASUM, Varna’da, OSMAN NURİ PEREMECİ, Şumnu’da HAFIZ ABDULLAH MEÇİK öncü olmuşlardır.

Bu kitaplar yerli gereksinimleri daha uygun oldukları gibi, dil bakımından Osmanlıca’dan uzaklaşıp, ancak Atatürk döneminde Türkiye’de yapılan dil devriminin ilk görüntülerini taşımaktadır.

Bu kitaplara örnek olarak şu üç kitap gösterilebilir:

1- 1909 yılında İstanbul da Matbaacılık Osmanlı A.Ş. basımevinde basılan hafız Abdullah Meçik’in öğretmenler için yazdığı “El Ulağı” adlı kitap.

2- 1915 yılında Matbaa-i Hayriye de basılan (Bulgaristan Türk Okullarının üçüncü sınıfında okunacak) okuma kitabı (Hafız Abdullah Meçik bu kitaba “Cönk” adını koymuştur.

3- 1915’te İstanbul da Matbaa-i Hayriye de basılan (Bulgaristan Türk okullarının 3. Sınıfında okunacak) “Kavait” (Sarf ve Nahiv, Hafız Abdullah Meçik bu kitaba “Çeki Düzen” adının koymuştur).

Muallimin-i İslamiye Cemiyeti: Filibe’de Rıza Paşa zamanında GAYRET GAZETESİ çıkarılmaktaydı. İstanbul da mülkiye mektebi mezunlarından ALİ FEHMİ EFENDİ kaçak olarak Filibe’ye gelip gazeteye girince, gazete daha şiddetle eleştiriye başladı. Hafiyelerin, rütbe, nişan memuriyet ve para vaat ederek Rıza Paşa’yı kandırmaları üzerine Gayret Gazetesi kapandı ve Ali Fehmi Efendi MUVAZENE gazetesini yayınlamaya başladı.

Bulgar öğretmenlerini örnek alarak bir Muallimler Cemiyeti kurmak için bu gazete yayınlara başladı.

İlk kongre 1906 yılı Temmuz da Şumnu’da Saat Camii’nin avlusunda yapıldı.

Böylelikle Muallimler Cemiyeti’nin temeli atılmış oldu. Kongreler bir iki yıl ara ile 1930 yılına kadar sürdü.

 

BULGAR OKULLARINDA TÜRK ÖĞRENCİLERİ

1944 yılına kadar Bulgaristan’da yetişen bir Türk genci bir Türk okullarında öğrenim olanağı rüştiye ve medrese öğrenimi ile son buluyordu. Lise ve üniversite öğrenimi yapabilmek için Türkiye’ye, batı memleketlerinden birine gitmek veya Bulgar okullarına devam etme imkanı vardı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar Türk ailelerinde süren taassup, gençlerin Bulgar okullarına gitmesine engel oluyordu. Çocuğunu Türkiye’ye veya başka bir memlekete öğrenime göndermek ise mali olanaklara bağlı uygun olmayan babalar ise, sırf çocuklarını yanlarından ayırmamak, gurbete yollamamak için bu imkandan yararlanamıyorlardı.

Bulgaristan’daki Rüştiye okullarını birincilikle bitirmiş gençler arasından Türkiye hükümeti her yıl bir çok gence Türkiye okullarından öğrenim imkanı veriyordu. Bu devlet bursu, Bulgaristan Osmanlı yönetimindeyken, aynı nitelikteki Bulgar gençlerine de verilmekteydi. Nitekim devlet bursuyla özellikle Galata Saray Sultanisi’nde öğrenim görmüş, doğduğu yere döndükten sonra yüksek mevki sahibi olmuş, bir çok Bulgar yetişmiştir.

Bağımsız Bulgar devleti kurulduktan sonra, Bulgaristan’da yaşayan Türklerden Türkiye okullarına alınan gençler çoğunlukla askeri yatılı okullarda yetiştirilmiş ve bir daha Bulgaristan’a dönmemişlerdir. Bu gençler Türkiye de başarıyla öğrenimlerini bitirdikten sonra ordu da veya sivil yönetimde görev alarak yükselmişler ve devlete büyük hizmetlerde bulunmuşlardır.

12 Ekim 1946 yılında Bulgar Milli Eğitim Kanunu’nda yapılan bir değişiklik tüm Türk okullarının yönetimi, öğretmenlerin atanmaları, ders programlarının saptanması, okutulan kitapların hazırlanması vb. Türk Cemaatlerinin yetkisinden alınarak doğrudan doğruya Bulgar Eğitim Bakanlığı’na verildi.

1947-1948 ders yılından sonra da Türkçe dersler tedricen azalmağa başlandı. Değiştirilen Türkçe derslerin yerine Bulgarca dersler konuldu.

Bulgaristan’da Türk eğitim ve kültür yaşamının dört ana direği sayılan SÜLEYMAN SIRRI TOGAY, OSMAN NURİ PEREMECİ, HAFIZ ABDULLAH MEÇİK ve MEHMET MASUM Türk gençlerinin batı kültürü ile yetişmeleri için emek harcayan ülkücü öğretmenlerin başında gelirler. Bunlar eğitim programları hazırlamışlar, okul kitapları yazmışlar, öğretmen kongreleri ve kursalar düzenlemişler, yönetmişler, ayrıca Türk gazetelerinde aydınlatıcı, uyandırıcı yazılar yazmışlardır.

HASİP AHMET AYTUNA – Şumnu’da Eğitimbilim (Pedagoji) öğretmenliği yaparak çok sayıda Türk öğretmeni yetiştirmiş, meslek kitapları yazmıştır. Türkiye’ye geldikten sonra da milletvekilliği, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde öğretmenlik yapmıştır.

OSMAN NURİ PERMECİ – Tarih bilginidir. 37’yi bulan yapıtları arasında en önemlileri; “Edirne Tarihi” İst. 1940, “Tuna Boyu Tarihi” İst. 1942.’dir. Bu ikinci yapıtında Balkanların Traklardan başlayarak son yüz yıla dek siyasi tarihini yazmıştır.

MUHARREM YUMUK - İsviçre’de hukuk öğrenimini tamamladıktan sonra Bulgaristan’a dönen Rusçuk’un Caferler (Sevar) Köyü’nden Muharrem Yumuk, öğretmen, dilci ve ozandı. Latince’yi, batı ve İslav dillerini, Esperanto’yu çok iyi bilirdi. Öz Türkçe’ye candan bağlı olan Yumuk, Türkiye’de de Osmanlıca’nın egemen olduğu yıllarda Osmanlıca’nın ve İslav dillerinin kültürünü etkileyemediği, Deliorman Türkçesi’nden ve öz Türkçe köklerden türettiği sözcüklerle menzumelere yazmıştır: “Uslu ile Süslü” – 1878 Türk Rus Savaşı’nın bozgununu dile getiren bir yapıt, “Türklere Mahsus Esperantoca Kurs Kitabı” M. Z. Yumuk, İstanbul – 1951. Türkiye’de yayınlanan “ANAYURT” gazetesinde manzume ve yazıları, Bulgaristan’da Türk ilkokullarında okutulan Alfabe ve Bulgarca – Alfabe kitapları vardı.

M. ŞERİF ALYANAK -  Öğretmenliği ve gazeteciliği yanında hece vezniyle şiirler yazmıştır. Bulgaristan’da “Çıkmaz Sokak” piyes ve “Tuna’dan Sesler” (Plevne – 1927) kitaplarının yayınlamıştır. Yazdığı “Kahpe” ve çevirdiği “Vilhelmtel ve Parlak Sevinç” adlı kitapları Türkiye de yayınlanmıştır. (M. Şerif Alyanak, Razgrad Rüştiyesi’nde müdürlük yapmıştır. A. H.)

Bulgaristan’da Hasan Sabri Hoca, Bekir Sıtkı, Arif Necip Kaskatı, Hacıfettahoğlu Mehmet Acar, Refet Rodoplu, Ahmet Gültekin Arda, Kadri Oğuz, Avukat Aliş Ekrem Atakul, Ali Hüsnü Tunalı, Önemr Kâşif Nalbantoğlu, Hasan Kocaman (Esperanto uzmanı), Mustafa Sungur Öztunalı, Halim Özdemir, Adem Ruhi Karagöz ve Ali Turan gibi aydınlar öğretmenlik yaparak Türk çocuklarının en iyi biçimde yetiştirilmesine çalışmışlardır.

 

T Ü R K L E R  VE  G A G A U Z L AR

Rus etnografı Moskov, Çek tarihçisi Jireçek, Odesalı Prof. Grigoriev, Romanya’nın eski akademi azalarından Nester, Sofya’da Profesör ve eski devlet adamlarından Petko R. Slaveykov ve yine Sofya’lı Çilingirov ile İladenov Gagauzların Yunan Türkleri soyundan olduğu fikrindedir.

Polanyalı Kovolski de, “Kuzey Doğu Bulgaristan’da Türkler ve Türk Dili” adlı kitabında Deliorman’daki Müslüman Türklerle Gagauzlar aynı ırktan olduklarını söyler.

 

G A G A U Z L A R

Bulgaristan’ın kuzey doğusunda Varna, Şumnu sancaklarıyla, Romanya, Moldavya ve Ukrayna’da yaşayan Türkçe’ye yakın GAGAUZCA konuşan, dinleri Hıristiyan olan bir ulustur.

18. ve19.Y.Y.’larda Türklerin ağır baskısından kitlesel olarak Besarabya, oradan da Ukrayna ve Ortaasya (Özbesiktan)’ya göç ettiler.

Bulgaristan’daki Gaguzların 1926 nüfus sayımına göre sayıları 4362’dir. Geçimlerini, çiftçilik, bağcılık, Karadeniz boyunda yaşayanlar, balıkçılıkla sağlamaktadır. Gagauzlar usta bağcıdırlar.

GAGAUZCA – Türk dilinin Oğuzca grubu ailesindendir. Bulgaristan’da çok az kişi Varna, Şumnu sancaklarında daha çok Besarabya ve Ukrayna’da Gagauca konuşmaktadır. SSCB’inde 1957’den beri Gagauzca yayın yapılmaktadır.

(Kratka Bılgarska Entsiklopediya, C: 1. Sofya, 1966-sayfa. 593)

 

Gagauzlar Bulgaristan (Deliorman)’dan 13. ve 14. Y.Y. başında Besarabya’ya göç eden Gagauzların torunlarıdır. Bunlar Balkanlardaki Peçenek, Uz ve Kumanların soyundan gelmektedir.

Yaşar Nabi Nayır, Varlık Yayınları’ndan bir yapıtta Besarabya’daki Mihal Çakır adında bir papazın Gagauzlar hakkında yazdığı bir kitaptan söz etmektedir.

1946’da askeriliğimi yaparken Romanya sınırı ve Karadeniz kıyısındaki Ca’fer Fakih (Zahari Stoyanov) ile Duran Kulak Köylerinde kaldım. Bu yörenin halkı çoğunlukla Gagauz olup Türkçe konuşuyordu. Aralarına girip konuşurken yaşlılar kendilerinin Türk olduğunu, bir zamanlar Romanya yönetimindeyken Türk Elçisi Hamdullah Suphi’nin oralara geldiğini, onlara Türkçe kitap, gazete yolladığını, Gagauzlardan bazı gençlerin Türkiye’de öğrenim gördüğünü, okullarda Türkçe okutan Türk öğretmenleri, (Akkadınlar ilçesinde Kızılburun Köyü’nden Mecdiye Medresesi mezunlarından Hüseyin Besarabya’ya öğretmen olarak gitti orada evlenip kaldı) bulunduğunu, Türkiye kabul etse göçmek istediklerini, şimdi Bulgarların onlara asimilasyon uyguladığı, kendi dillerini unutturmağa çalıştığını söylüyorlardı.

 

G A C A L L A R

Gacallar, kuzey doğu Bulgaristan’da, Deliorman bölgesinin içerilerinde yaşayan Müslüman Türk halkıdır.

Başka kavimlere pek karışmamış, daha çok Orta Asya Türk hatlarını (çıkık elmacık kemikleri, küçük gözleri, yüzde seyrek sakallar) korumuşlardır. Rus bilgini Moşkov gibi kimi tarihçiler, Gacal’ların Peçenek Türklerinin soyundan geldiklerini ileri sürerler. Şkorpil gibi bilginlerse, İsperih(Asparuh) Han’ın yönetiminde ilk Tuna Bulgar Devletini kuran Türklerin torunları olduklarını sanırlar. Oysa, bize göre, onlar Osmanlı Türklerinin torunlarıdır. (1)

Bulgarlar Deliorman Türklerine (Gacal) demektedirler. Bu tabir de Deliorman Türklerinin Tozluk, Balkan ve Gerlovo Türklerinden daha eski zamanlarda buralarda bulunduklarını ispatlamaktadır.

Benim tanıdığım Razgrad Türklerinden bir saraç (Gacal Hakkı) ile bir de Faytoncu (Gacal Ali) vardı. (2)

Razgrad’da bağlı Yunus Abdal Köyünde de birkaç hane Gacal lakaplı (Gacal Ramadan, Gacal Mehmet, Gacal Ali)7lar vardı.

Bulgarlar Türklere hakaret kabilinden GACAL! diye haykırırlardı.

 

Notlar:

(1)  Bulgaristan’da Türkçe Yer Adları Kılavuzu, M. Türker Acaroğlu, Ank., 1988, s. 539

(2)  Bulgaristan Türkleri,  M. Necmettin Deliorman, İstanbul, s. 50

Kitap

Deliorman’ın Koca Çınarı: AHMET HEZARFEN, (YAŞAMI, ALIŞMALARI, ANILARI, YAZILARINDAN ÖRNEKLER),  AYHAN AYDIN, Niyaz Yayınları, 2008, İstanbul, Kitapta, Sayfa: 352-359