İRAN GEZİSİ (AVF. - 5-10 MAYIS 2015)

ALEVİ VAKIFLAR FEDERASYON’NUN İRAN GEZİSİ (5-10 MAYIS 2015)

 Ayhan Aydın

 Alevi Vakıflar Federasyonu’nun organize ettiği kültürel içerikli İran Ziyareti, 5-10 Mayıs 2015 tarihleri arasında büyük bir başarıyla gerçekleştirildi.

Geziye; Alevi Vakıflar Federasyonu Genel Başkanı Sayın Remzi Akbulut, Alevi Vakıflar Federasyonu Genel Sekreteri Sayın Hakkı Ergin, Alevi Vakıfları Federasyonu 2. Başkanı Sayın Hıdır Uvaçin, Alevi Vakıfları Federasyonu Danışmanı Sayın Seyithan Kaplan, Anadolu Bilim Kültür Cem Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Mahmut Şahin, Kayseri Hacı Bektaş Veli Kültürünü Araştırma Vakfı Cemevi Başkanı Sayın Sadık Genç, Araştırmacı – Yazar Sayın Ali Kaya, Araştırmacı – Yazar Ayhan Aydın katılmışlardır. Geziye Kültürel yönden Türkiye’den Hasan Karabulut Hoca (Cem Tv.’de Programcı), İran’dan İslam Radyo Televizyonlar Birliği Türkiye Yayınları Sorumlusu, Gazeteci Emir Nosvati rehberlik etmişlerdir.

 Gün Gün Gezi

 5 Mayıs gecesi THY Uçağıyla İran’a hareket ettik. Sabah erken saatlerde İran’ın modern yüzünü yansıtan Tahran Havalimanı’nda bizleri karşılayan yetkiliyle sohbet ettikten sonra hiç dinlenmeden gezinin ziyaretlerine başladık.

 6 Mayıs 2015, Çarşamba, 1. Gün, Tahran

 İlk önce Ayetullah Humeyni’nin yaşadığı evi, halka hitap ettiği, ibadetlerini yaptığı evinin hemen yanındaki Hüseyniye’yi, Humeyni’nin hayatından önemli kesitler sunan zengin fotoğraf galesini gezdik. Arkasından belki de İran’ın en büyük müzesi olan Mukaddes Savunma Müzesi’ni ziyaret ettik. Müze hem olağanüstü ve modern bir şekilde yapılmış, hem de çok büyük bir alanı kapsayan bir kompleks şeklindeydi. Çünkü halen ilave bölümlerin inşaatları sürüyor. Bu müze İran Milli Kimliği’nin bir nevi tüm dünyaya gösterildiği bir tarih geçidiydi. İran İslam Cumhuriyeti’nin kökleri ve özellikle de Irak’la yaşanan savaşı ve verilen şehitlerin İran halkındaki derin izlerinin halen nasıl varlığını sürdürdüğünü göstermesi açısından çok önemli bir yer. Savaş alanlarının birebir modelleri, yüzlerce “İran Şehidinin” resimleri, gravürleri, balmumu heykelleri bu müzeyi yoğunluklu olarak bir askeri müze yapıyor. Ama içinde İran’ın tarihi evrelerini ve ürettiği kültürel varlığı görmek mümkün. Bu müzeyi gezenlerde şu çok net bir şekilde hafızaya kazınıyor: İran çok köklü bir medeniyettir, burada yaşanan savaş bir meşru müdafaa savaşıydı, biz milli kimliğimize, şehitlerimize, vatanımıza ölesiye bağlıyız, onun bir devamıyız.

Tahran Üniversitesi içinde ve İran’da çok önemli bir makam olan “Cuma İmamı” – Tahran Cuma İmam’ı Ayetullan Sıddiki ile görüştük. AVF Başkanı Sayın Remzi Akbulut dostluk ve kardeşlik için İran’da olduklarını, amaçlarının Aleviliğin değerleri anlatmak, karşılıklı bağları güçlendirmek olduğunu söyledi.

Sonra ise Rey Şehrine gidiyoruz. Aslında bu kent İran’ın çok eski yerleşim yerlerinden birisiymiş. Öyle ki, Rey büyük bir şehirken bile, Tahran henüz bir köymüş.

Rey’de Ziyaret denilen ve Üç önemli Seyyid’in türbeleri aynı mekânda ziyaret ediliyor. Buraya İmamın Çocukları Türbesi deniyor. Türbenin içindeki birinci ziyarette; İmam Zeynel Abidin’i 8. Göbek torunu Taher (Tahir), İkinci ziyarette; İmam Musay-i Kazım Oğlu ve İmam Rıza kardeşi Hamza, Üçüncü ziyarette; İmam Hasan evlatlarından kendi zamanının meşhur ve saygın âlimi Abdülazim Heseni.

 

Tahran’da modern bir otel olan Parsian Azadi Otel’de konaklıyoruz. Tahran’daki ziyaretlerimizin çekimlerini Mehdi Sefer isimli bir kameraman yapıyor.

 

7 Mayıs 2015, Perşembe, 2. Gün, Tebriz- Erdebil

 

Tebriz Havalimanına vardıktan sonra zaman kaybetmeden kenti gezemeden ünlü şair Şehriyar’ın türbesinin bulunduğu alana gidiyoruz. Şehriyar’ın köyünün ismi Haydar Baba’ymış.

Yaklaşık 300 Km. uzaktaki Erdebil’e ulaşmak için otele bile uğramadan olağanüstü bir tabiat içinde yol alıyoruz. Daha çok tepeler ve dağlarla çevrili ve yemyeşil olan doğa içinde mor koyun sürüleri dikkatimizi çekiyor.

Tebriz ve sonrasında görüntülerimizi profesyonel olarak televizyoncu olan kameraman Firooz Bagernasad çekiyor.

Bir önceki gezimdeki gibi yine büyük bir heyecan var bende. Bu sefer bizim guruptakiler de aynı aşkı ve heyecanı duyuyorlar. Şeyh Safiyettin Türbesi Sorumlusu Nasrin Mirhamitzade ile yine karşılaşıyoruz. Kendisine Cem Vakfı’nın 2013’deki toplantısına davetimi hatırlatıyorum. O da çok istemesine rağmen çocuklar nedeniyle katılamadığını söylüyor. Daha önceki gezide yer alan Ali Kaya ile hasret gideriyor. Sonra yine Ali Kaya’nın telefon etmesiyle, önceki sene bana müzeyi gezdiren ve bilgiler veren külliye içindeki Arkeoloji Müzesi müdürü olarak çalışan ve de kendisini de Seyyid olduğunu daha önce öğrendiğimiz Ruhullah Muhammedi de bizim ziyaretimize geliyor. Bizi kendi evinde misafir etmek istiyor. Bize çok candan davranıyor. Sohbet etmeye zaman yok. Maalesef onlardan çok erken ayrılıyoruz.

 

ŞEYH SAFİYETTİN ERDEBİLİ KÜLLİYESİ

 

Kültür ve Turizm İşleri Bölümü’ne bağlı bu büyük külliyeyi hem gurupla hem de sonrasında yalnız başıma uzun uzun gezdim. Yüzlerce fotoğraf çektim.

Bu külliye hakkında kendisinin de Şeyh Safiyettin Erdebili’nin soyundan olduğunu duyduğumuz Şeyh Safiyettin Türbesi Sorumlusu Nasrin Mirhamitzade’den bilgileri derliyorum.

Buraya Hanigah’ta deniyor. Büyük alim ve müderrislerden bir arifmiş Safiyettin. Hanigah’a defnediliyor. Onun mezarını müritleri (talebeleri) ziyaret ediyor. 1. Şah İsmail Ulu Babası Şeyh Safiyettin’in yanına defnediliyor. (Büyük büyük dedesinin yanına) Burada imaretler yapılıyor. Şah Tahmasp zamanında bu külliye oluşuyor. En ince işçilikle işleniyor. Altın suyuyla da yapılanlar var. Şeyh Safiyettin Ziyareti’nin bir büyük tarihi halısı varmış. O paha biçilmez bir halıymış. Ama 250 yıl önce burasının tamiri için satılmış. İngiltere’de Victoria Müzesi’nde sergileniyor. 15 yıl önce 7 yılda yapılan bir yeni halı eskisinin yerine konuluyor. Bu tam 72 çeşit bitkinin renginin boyasından boyanmıştır. Burada çok büyük bir çini koleksiyonu varmış. Çok büyük bir kütüphanesi varmış. Ama İran-Rus Savaşı’nda (Birinci Dünya Savaşı?) burayı Ruslar yağmalamışlar. Kitapları ve tarihi çinileri alıp götürmüşler. Hatta sandukaları da götüreceklermiş ama kapılardan çıkaramamışlar. Şimdi bu çiniler Leningrat’tadır. Buradaki eserlerin bir kısmı da İran’ın muhtelif müzelerindedir.

Bizde eskiden Gurbangah Makamı varmış. Şu an o bölüm yok. Burada Muharrem (sefer) ayında Aşura (10. gün), Tasuva (9. gün) günlerinde kurbanlar kesilirmiş.

Burada Künbes kubbe anlamında kullanıyor.

Seyh Safiyettin Erdebili’nin türbesi Allah Allah Günbeti’nin içindedir.

 

Allah Allah Gümbeti’nde ayrıca:

Büyük sandukadaki Şeyh Safi’nin önünde;

Şeyh Safi oğlu Sadrettin Musa;

Onun önünde de onun oğlu Şah İbrahim vardır.

Şeyh Safi’nin sandukasının arkasında Sultan Haydar’ın mezarı vardır.

Şeyh Cüneyt’in mezarı dış avludadır. Ama bizler tam bilemiyoruz, hangi mezardır.

Eskiden Semahane varmış. Semah ederlermiş. Burada tarihi bir imaret var. Buranın kapısı gümüştendir. Buraya her yerden gelirler, ziyaret ederler. Aleviler gelir ziyaret ederler. Bu kışın Türkiye’den Aleviler geldiler, burada kurban kestiler. Buraya ABD’den, Avusturya’ya kadar her yerden ziyaretcimiz vardır.

Tüm bu külliye 6 bin metrekareden oluşur. Burada resmi olarak 15 kişi çalışıyor. Allah Allah Günbeti’nin yanında Haramhane vardır. Burada Şeyh Safiyettin’in yakınlarının türbeleri vardır.

  1. Şah Safi’nin oğlu Muhyittin Muhammed
  2. Şah Safi’nin Hanımı Bibi Fatıma
  3. Şeh Safi’nin kızı. Adı belli değil.
  4. Şeyh Safi’nin torunu Şeyh İdris
  5. Şeyh Safi’nin torunu Sultan Beyazıt
  6. Şeyh Safi’nin oğlu olduğu söylenen Şeyh Şerafettin
  7. Şeyh Safi’inn torunu Mürşit Kuluağa
  8. Burada iki kişinin ismi belli değil.

 

Şeyh Safiyettin’in hemen yanında Şah İsmail yatmaktadır. Şah İsmail’in oğlu Şah Tahmasp mezarı Kum Kentinde Hz. Masume’nin Harem’indedir. (Suffe Tahmasp olarak bilinir.)

Şah Tahmasp’ın oğlu II. İsmail’in mezarı İsfahan’dadır.  (2013’deki gezi notlarından)

 

Akşam ise bölgenin Cuma İmamı Seyyid AMULİ bizleri kabul ediyor. Türkiye’yi, Türkleri ve Alevileri bilen, tanıyan, seven bir âlim olan Seyyid Amuli’yle sohbet Hasan Karabulut Hoca’nın konuşmalarıyla başlıyor. AVF Başkanı Sayın Remzi Akbulut yine ziyaretin amacına ilişkin özlü bir konuşma yapıyor. Hakkı Ergin Federasyon adına ve Ali Kaya da Aleviler adına Seyyid Amuli’ye bazı işbirliği önerilerinde bulunuyorlar.

Karşılıklı diyalogların geliştirilmesi yönündeki isteklerden sonra Seyyid Amuli konukları kendi makamında ağırlamak ve bir “çöreğini yedirmek” istediğini söylüyor. Yemekte sohbet devam ediyor.

 

Aynı yol tekrar kat ediliyor, yani 3 saatlik yolculuktan sonra Tebriz’e geliniyor, gece yarısına doğru.

 

8 Mayıs 2015, Cuma, 3. Gün, Meşhed- Nişabur

 

Sabah 08.00 uçağıyla Meşhed’e varılıyor. Yine modern Ghasr Talaee İnt’L Hotel’e geçiliyor. Hiç zaman kaybetmeden, Nişabur’a doğru yol alınıyor.

 

NİŞABUR

 

KADEMGAH ZİYARETGÂHI

 

Yemyeşil bir ovayı geçip ağaçlar içinde sular akan bir cennet köşeye varıyoruz. İmam Rıza Efendimiz Medine’den Horasan’a gelirken uğradığı bu şehir çok kutsal. Burası o zamanlar bir köymüş. Bu kuraklık yörede Peygamber soyundan birinin geldiğini gören kadınlar, yola çıkıyorlar. Bu kutlu kişiyi görmek için çıkıyorlar, ondan bulundukları yerde dua edip su çıkarmasını istiyorlar. İmam Rıza Efendimiz ayağını vurarak bir pınar var ediyor. Sular fışkırıyor, bu vahaya, kuraklık alana su doluyor, cennete dönüşüyor burası. Şimdi ise onun olduğuna inanılan ayak izi türbe şeklindeki bir binanın içinde. Hemen yanında yer altında İmam Rıza’nın çıkardığı sudan kanmak için insanlar sıraya girmişler. Her taraf yemyeşil hem de büyük ağaçlar var. Sadece bu suyun çıktığı yer değil tümden bu vaha yeşile kesmiş, esen rüzgar, uçan kuşlar, masmavi gökkube içindeki bu alan burayı bir büyük ziyaret makamı yapıyor.

 

Hacı Bektaş’ın Doğduğu Köy ve Ev

 

Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin doğduğu söylenen köye gitmek ise bu gezinin en anlamlı yanlarından birisi. Fuşancan denilen ve Kademgah’tan sonra, Nişabur’a yaklaşık 20 km. uzaklıktaki köye ana karayolundan saparak girdik. Burası tam bir köy; Suyu bol, hayvanı ve tarlaları, bostanları bol bir köy. Köyün arkasında, uzaklarda uzun sıradağlar görülüyor. Köy içinde bir kişinin yardımıyla demir kapısına geldiğimiz bahçeden Ali Beluce (geldiği soyun  (kabilenin) ismi) çıkıyor. Post bıyıklı bu can içeriyi bizleri almak istemiyor. Kendisinin burada çalışan birisi olduğunu, ev sahibinin ziyaretçilere kapıları açmamasını söylediğini iletiyor. Bizler çok aşırı ısrar ediyoruz, bir kere olsun en azından görelim, diyoruz. Yine olmaz, diyor. Bir fotoğraf çekelim, diyoruz. Şöyle böyle derken kendisi ikna ediliyor.

Çok büyük çınar ve akağaçların da bulunduğu bu yemyeşil büyük bahçe içindeki evin sonradan yapıldığı anlaşılıyor. Zaten köyün ilk yerleşim yeri de daha yukarda (dağa daha yakın) bir yerdeymiş. Burasının Hacı Bektaş’ın evinin olduğunun öğrenilmesinden sonra burası müze olur, diye ev sahibi buraya bir giriş yasağı uyguluyormuş. Köyün çıkışında ise en az, İran’a bir gezi yapsak ne iyi olur diyen Ozan Ezeli Doğanay canın, bıyığı gibi gibi yani silme “Kızılbaş Bıyığı” diyeceğimiz bir bıyıklı canı görüyoruz arabadan. Ama araba durmuyor yol alıyor. Yarım saatlik geziden ancak bu kadar şey alabiliyoruz. Ama mutlaka yöreye bireyselin yanında bir araştırmacı gurubuyla bir araştırma gezisi yapılması mutlak gerekli. Burası halen keşfedilmeyi bekleyen bir hazine alanı.

Alevi Vakıflar Federasyonu’nun bu konuda ciddi adımlar atması, burasının gerçekten İran Devleti’nin yardımıyla bir müzeye dönüştürülmesi ve tanıtılması, yönünde en azından ziyarettekiler görüş birliğine varıyor.

Buraya kadar gelmişken, ben bir dervişane dua okuyarak, Hünkâr Hacı Bektaş Veli’mizin anılmasına vesile oluyorum.

 

Nişabur-  Şadiyah, Şair Ettar ve Ömer Hayyam Türbeleri

 

Nişabur çok eski bir yerleşim birimi. Sasaniler zamanında yaklaşık iki bin yıl önceki bir yerleşim yerine gidiyoruz. Bir tesadüf sonucu bulunan ve halen kazıları devam eden tarihi bir ören yerine varıyoruz. Yakınlarda ise bir sarayın kalıntılarına rastlanmış.

Aslında burası sanki bir panayır yeri gibi duran ve ağaçlarla, çiçeklerle yemyeşil yapılan bir alana da çok yakın. Bu alanda ise birbirine çok yakın iki şairin türbesi var. Birisi aynı zamanda bir ressam olan Şair Ettar. Diğeri ise; dünya çapında İran Edebiyatı’nın en büyük kalemlerinden, büyük şair Ömer Hayyam’ın türbesi. Bu türbeleri de ziyaret etmek gerçek anlamda geziyi zenginleştiriyor.

 

İmam Yahya Türbesi

 

Yine Nişabur yakınlarında İmam Rıza’nın kardeşi, İmam Musay-i Kazım’ın oğlu İmam Yahya’nın türbesini ziyaret ediyoruz.

 

Yine çok geç saatte otele varıyoruz.

 

9 Mayıs 2015, Cumartesi, 4. Gün, İmam Rıza Külliyesi, Meşhed

 

Bugün artık tümüyle İmam Rıza Külliyesi içindeki ziyaretlerle geçiyor. İlk önce İmam Rıza Efendimiz ziyaret ediliyor. Her zamanki gibi on binlerce insanın katıldığı büyük bir izdihamla insanlar aşklarını, sevgilerini İmam Rıza’ya göstermek için dünyanın dört bir tarafından buraya gelmişler. İmam Rıza Külliyesi içindeki müzeler rehberler eşliğinde geziliyor. Öğlenleyin İmam Rıza’nın Lokmasından yeme imkânımız oluyor. Sonrasında ise 3 milyondan fazla kitabıyla dünyanın en eski ve en büyük kütüphanelerinden birisi olan İmam Rıza Külliyesi Kütüphanesi’ni geziyoruz.

Sonrasında ise insanlar yine serbest zamanlarında alış-veriş yaptıktan sonra, bu sefer şehir dışında su sesleri altında bir akşam yemeğine gidiyoruz. Ziyaretçi heyeti hiç uyumuyor. Akşam yine İmam Rıza Efendimizin bulunduğu büyük makam ziyaret ediliyor.

 

Gece yarısı İran Saatiyle 03.30’da THY ile İstanbul’a hareket ediyoruz. (İran’la bir buçuk saatlik bir zaman dilimi farkı var.)

 

10 Mayıs Pazar günü İstanbul’a varıyoruz.

 

 

 

Sonuç:

 

  • Her şeyden önce gezinin çok verimli geçtiğini söylememiz gerekir. Başta AVF Bakanı Sayın Remzi Akbulut olmak üzere heyetteki üyeler karşılıklı görüşmelerde olsun, ikili görüşmelerde olsun, yapıcı diyalog ortamının pekişmesi için çaba harcadılar.
  • Alevilerin durumları, Aleviliğin hümanist dünya görüşü, Hakk Muhammed Ali sevgisine ve aşkına dayalı batini tasavvufi yönü, On İki İmamlara bağlılık, Türkiye’deki Alevi öncüleri başta AVF Başkanı Remzi Akbulut olmak üzere katılımcılar tarafından anlatılmış oldu.
  • Hasan Karabulut Hoca Alevilerin isteklerini, beklentilerini, sorunlarını ziyaretteki muhataplara doğru ve detaylı bir şekilde anlatarak bir köprü görevi yerine getirdi.
  • Kısa zamanda çok yoğun ve yorucu bir programla önemli inanç merkezleri ziyaret edilmiş oldu.
  • İran’ın bir kültür ve medeniyet beşiği olduğu; tabiatıyla, insanıyla, tarihiyle çok büyük bir zenginliğe sahip olduğu, bunun Türkiye tarafından yeteri kadar bilinmediği dile getirildi.
  • Randevuların alınması ve sorunların halledilmesinde gazeteci Emir Nosvati gayret gösterdi.
  • Alevi Vakıflar Federasyon Danışmanı Sayın Seyidhan Kaplan’ın İran’la diyalogları, görüş ve düşünceleri karşılıklı işbirliğini geliştirilmesi açısından bir fırsat olarak değerlendirildi.
  • Daha önce Alevi Dedeleriyle 2013’de yapılan gezide görüldüğü gibi, bu gezinin içinden çıkan aydınlık pencerenin gösterdiği gibi; İran dünyanın en zengin kültürel kimliğine sahip ülkelerinden birisi olduğu için araştırmacılar için gerçek bir hazineye ev sahipliği yapıyor. İran’da Ehlihak, Guranlar, Ali İlahiler vd. birçok farklı şekilde söylenen Alevi kimlikli; Türk, Kürt farklı etnik kökenden Alevi topluluklarının olduğunu söylemek gerekiyor. Bunlar hakkında çok ciddi bilgilere sahip değiliz. Büyük bir ülkede farklı yörelerde farklı isim ve geleneklerle yaşayan bir inanç kültür topluluğu var.
  • İran’da çok zengin bir müzik kültürü var. Türbelerin bulundukları alanlarda “ilahi” benzeri müzikler çalınıyor.
  • Araştırmacı-Yazar Ali Kaya İran’da yaşayan Alevi topluluklarının varlıklarının tespiti, bu konuda çalışmalar yapılması gerektiği yönündeki görüşlerine Ayhan Aydın ve diğer herkes katıldı.
  • Tüm gezi boyunca Ayhan Aydın bin üç yüzden fazla fotoğraf çekerek, gezinin kalıcı olmasını sağladı. (Tüm Gezi Fotoğrafları Ayhan Aydın'ın Facebook Sayfasında Mevcuttu.)