BEKTAŞ YAVUZ BABA

BEKTAŞ YAVUZ BABA

(ALİ KOÇ BABA SULTAN OCAĞI BABASI - LÜLEBURGAZ – HAMZABEY KÖYÜ)

AYHAN AYDIN

Bektaş Yavuz Baba bize geçmişinizi yani çocukluğunuzu anlatmanızı isteyeceğim. Nerede, ne zaman doğdunuz, hangi işleri yaptınız, nasıl bir hayat serüveniniz oldu. Şimdi neler yapıyorsunuz?

Eyvallah. Sevgili Kardeşim; Lüleburgaz’ın Hamzabey Köyü’nde 1954 yılında dünyaya gelmişim. 8 çocuklu fakir bir aile evladıydım. Annem Hatice,  babam Şerif her ne kadar bura doğumlu olsa da, burada yaşasalar da, dedelerimizin atalaramızın doğum yerleri Bulgaristan’ın şimdiki Omurtak eski adı Osmanpazara bağlı Alvanlar (Yablonovo) Köyü’ndendir. Bunlar kaçak olarak Türkiye’ey sığınıyorlar. Dedeciğim Ali Tekirdağ Muratlı Aydın Köyü’ne geliyor, ilk yerleşim orası. Oradan da Lüleburgaz’ın Hamzabey Köyü’ne geliyor, yerleşiyor.

Ben 8 çocuklu ailenin ilk büyük erkek çocuğu olarak okumak istedim. Fakir babam beni ancak orta üçe kadar okutabildi. Benden bu kadar oğlum deyince, eniştem devreye girdi tahsilim yarıda kalmasın diye. İlk lise eğitimim İstanbul Matbaa Sanat Enstitüsü Sultanahmet’te oldu. Buraya gidip gelirken maddi sıkıntılar içinde kıvranan eniştem işten de atılınca hocalarımın bütün imkânları sana sağlayacağız demelerine rağmen; annemi, babamı, eniştemi üzmemek adına sınıfa da doğrudan geçmiş olmama rağmen Lüleburgaz’a 1971 yılında döndüm.

İşte lise birinci sınıfa başlarken babam bana 1 lira vermekten acizdi. Bu 1 lira ancak yol parasına yetiyordu. Baktım bu iş olmayacak, düşündün ne yapayım da para kazanayım, dedim. Aklıma bir boya sandığı yapmak geldi. Ayakkabı boyayacaktım ve okuyacaktım. Boya sandığı yapmak için de tahta lazımdı ama onu da bulamıyorumdum. Hayvan ahırımızın kapacığını kırarak boya sandığı yaptım. Babam hayvanlarla akşam gelince ahırın kapısını arıyor. İşte ben o sandığı yaptığım ilk akşam köy kahvesine indim, Almanya’ya gidecek 5 köylü ağabeyimin ayakkabılarını boyadım. Utangaç bir köylü çocuğu edasıyla elimde küçücük bir boya fırçası 5 çift ayakkabı boyayark 2 buçuk lira ile eve geldim, dirseklerime kadar simsiyahtı her tarafım, acemi boyacı!

Hacce bu çocuk nerede kaldı diyor anneme. O da diyor ki sen de kızancığa kızdın o da gitti. Ama hâlbuki ben de babamla birlikte güya o kapağı arıyorum!

O 15 yaşındaydım, saat onda eve geldim her tarafım boya! Babam lambayı kısmış, yatağından başını uzatıp baktı, baba dedim geldim ben. Şu lambayı biraz aç, dedim. Bak dedim bunlar iki buçuk lira ben kazandım. Babam 25 kuruşları saymaya başladı, tek tek. İşte senin o ahır kapağınla para kazandım, onu boya sandığı yaptım, dedim. Şu şu adamların ayakkabılarını boyadım, dedim. O da ağlamaya başladı. Ben ayakkabı boyayacağım ve Lüleburgaz Lisesi’nde Okulu biltireceğim, dedim.

Çuvalın içine sandığı koydum, doğru Lüleburgaz Lisesi, merdiven altına... Çünkü köyde herkesin lastiği var, boyayacak ayakkabı yok!

Geldik... Sınıf öğretmeni okulun Romen ayakkabı boyacası Adil Efendi’yi yanına çağırdı. Adil Efendiciğim, bak bu evladımızı ayakkabı boyayıp okumaya karar verdi, sen dışarda da boyayıp ekmek paranı çıkarabilirsin, ama bu evladımız ancak okulda arkadaşlarının ayakkabılarını boyayabilir, sen dışarda kısmetini ara dedi, ona. Olsun hocam, ben iki üç lira alsam yeter, o da kalsın dediysem de, o da yok, dedi. Ben Adil Efendi bozulacak sandım. Ama tam tersine o da her şeyini topladı büyük bir sandığa koydu. Hocam dedi, bu çocuk okusun vatanına milletine hayırlı olsun, ben nerede olsa kazanırım, dedi. O amca sonradan Hacı da olsun. Helal olsun ona, öyle iyi bir insandı. O her yerde beni anlattı, beni sevdi. Hem de Bektaşım, Bektaşım, meslektaşım derdi. Beni sonradan da görse takım elbiseli olarak hep beni sevdi.

Eeee... lise son sınıfa geldik. Okul tatilinde lahana, domates, pırasa yüklerini yüklerdi, saman lodaları yapardım. Herkes kim yaptı bunları derdi, bu kızan yapıyor, derlerdi. Yani çok çalıştım, çok para kazandım. Derken son sınıfa geldim. Köyümüze geldiği zaman tanıştığım jandarma başçavuzu Ali İhsan abiciğim bene yanına çağırdı. Dedi nasıl gidiyor okul? Benim ayakkabı boyayarak okuduğumu kendini söyleyince seni dedi valiye gönderiyorum. Vali Bey sana bu yaz tatilinde iş verip para kazanamazsan sana asker namus sözü veriyorum, lise son sınıfı ben okutacağım dedi. Ben dedim hayatta valiye gidemem, çıkamam, dedim. Korkuyordum, saf bir köylü çocuğuydum. Sana bir jandarma şamarı çekirim, görürsün, dedi. Valiye gideceksin, halini anlatacaksın, ben okumak istiyorum diyeceksin deyip cebime 20 lira koydu yol parası olarak, doğru Kırklareli’ne git, dedi. Vali yardımcısına derdimi arz ettim, ben vali sanmıştım. O da dedi ki aynı şekilde kelimesi kelimesine vali beye de anlat, dedi. Allah rahmet eylesin kendisine Fahri Centel isimli valimiz, buyur evladım, gel bakalım, dedi.

Sayın valim, ben Lüleburgaz’ın Hamzabey Köyü’nden 8 çocuklu ailenin Şerif oğlu Bektaş Yavuz’um dedim. Beni jandarma başçavuşum sana gönderdi, dedim. Sayın valim okutmazsa jandarma sözü lise son sınıfı ben okutacağım dedi, dedim. Ben okumak istiyorum ama boya sandığıyla bu olmayacak, sayın valim dedim. Vali bey gel evladım dedi yanıma. Masayı dolandı yanıma gelmeye başlayınca, ben sandım ki burası iş bulma kurumu mu, ben sana nereden iş bulayım deyecek sandım. Oysa iki eliyle enseme sarıldı alnımda öptü. Keşke her Türk evladı senin gibi olsa, dedi. Toprak Su biriminde birini aradı ve Sürveyanlık işi varmış. O zamana kadar bu kelimeyi bile bilmiyordum. İnşaatlarda vs. Hesap kitap işlerine bakıyormuş. Valimizin sayesinde benim kendi köyümün göletinin kanalet işlerinde çalıştım. İki tane mühendis abilerim, bana matematik, geometli dersleri öğrettiler. Vallahi öğretmenlerimden bana daha iyi öğrettiler. Yaz tatilinde üç ay çalıştım. Hem işim, hem dersimde lise bitti. (1973-74).

Liseden sonra yaz tatili çalışması bittikten sonra, beni ekip arabasına aldılar, ekip başmühendisine götürdüler. Kendisine beni çalıştırdıkları için teşekkür ettim, elini öptüm. Bana başarılar diledi, bana beyaz bir zarf verdi. Uğurladılar beni terminale. Bir saydım paraları kafayı yiyecektim; zarfta 900 lira para vardı!  Üç ay için bana bu parayı vermişlerdi, hâlbuki ben ise sadece 1 liraya ayakkabı boyuyordum. İşte o zaman ilk kez liseye lacivert bir takım elbiseyle gittim. Ayakkabımı, çantamı her şeyi sıfırladım ve lise son sınıfı çok rahat bir şekilde bitirdim.

 

Okula her gün köyden mi geliyordunuz?

 

Evet. Köyden okula günde 50 kuruş gidip, 50 kuruş geliş 1 lira yol parası veriyordum. Kimi gün peynir ekmek yiyip, bii aç sefil, parklarda lise günlerini geçirdim.

Liseden sonra üniversite sınavlarını kazanamayınca Şengül Hanım’la evlendim. (1975).

Yine lise mezunu olmama rağmen inşaatlar vs. çalıştım. Askerlik yapmayınca bana ekmek olmayacağın anladım ve askere gittim. 1976 Amasya, 1977 Artvin’den tezkere aldım. Döndük yine inşaata devam. Ben askerken oğlum Bülent doğmuştu, 1976’da. Sonra Lüleburgaz Belediyesi’ne belediye zabıtası olarak girdim. Birçok birimde görev yaptım. Bu arada 1979 yılında kızım Zerrin dünyaya geldi.  En sonunda 25 yıl altı ay görevden sonra 2001 yılında emekli oldum.

Şimdi de Allah’a hamt olsun dördüncü yılına girdi Ali Koç Baba Sultan yolunda erkanında taç giyerek babalık görevini yürütmeye devam ediyorum. Gayret Hakk’tan ola ya Ali hü! Hakk erenler iki cihanda utandırmaya.

 

Ali Koç Baba Sultan kimdir, onun hakkında siz neler biliyorsunuz?

 

Ali Koç Baba Sultan elimizdeki olan belge ve bilgiler kısıtlı olmasına rağmen, elimizdeki secereye dayanarak 750 – 800 yıllık bir tarihimiz olduğunu biliyoruz.

Ali Koç Baba Sultan Niğbolu (Nikopol) kale kumandan yardımcılığı yaptığı adına vakfi olduğunu öğrendik. Kendisi Niğbolu Zaferi’ne katılmıştır, 1396 yılında.  Osmanlı kayıtlarında yapılan araştırmalar sonucunda ayrıca Refik Engin ve Prof. Dr. Alemdar Yalçın hocaların gayretleriyle ufkumuza biraz ışık tutuldu.

Ali Koç Baba Sultan’ınımız asıl evladı Hüseyin Dede Bulgaristan’da Nikopol’dan (Niğbolu’dan) Kotel İlçesi Alvanlar’a gelmiş, orada yurt tutmuş. Oradaki Türkleri zalımdan zulumden kurtarmıştır. Evladı Ali’nin devamı oradan devam ediyor, yani ocak oradan devam ediyor. Savaşlar, göçler, Balkan Savaşları her yeri vurduğu gibi bu ocakları da vuruyor.

 

Halkın gönlündeki Ali Koç Baba Sultan kimdir?

 

Halkın gözünde taliplerin gözünde Ali Koç Baba Sultan Anadolu Alperenlerinden Rumeli’nde görevlendirilmiş Niğbolu fatihi olarak bilinir. Alvanlar, Veletler, Küçükler köyünde, üç köyde zulüm gören Türk halkı, Bulgarlar tarafından zulme uğrayan bu halkı Ali Koç Baba Sultan’ın oğlu Hüseyin tarafından bu zulümden kurtarılmıştır. Bir dörtlüğünden Ali Koç baba Sultan’la ilgili bir nefeste aynen şöyle diyor;

 

Gerçek ersin şek getirmem özüme

Darıldın mı (kakıdın mı) ne bakmazsın yüzüme

Artık eksik kalba benim sözüme

Hayır, himmet nazar kıl Ali Koç Babam

 

Devamla

 

Mecnunun serine kuşlar tünedi

Ah ettikçe didelerim kanedi

Nice erler geldi kılıç sınadı

Hamle sana düştü çal Ali Koç Baba

 

Nefesinden biz Ali Koç Baba Sultan’ın ne çetin bir mücadele verdiğini anlayabiliyoruz. Bulgaristan Niğbolu’da meftun bulunan Ali Koç Baba Sultan hakkında belgeler bilgiler kitaplar meydana çıktıkça üzerinde araştırma yapıldıkça bilimsel araştırmalar yapıldıkça onun bütün çıplaklığıyla gün yüzüne çıkacağına inanıyorum.

 

Ondan bize veya sizin atalarınızdan size hangi yazılı belgeler kaldı?

 

Elimizde seceresi tennuresi, takunyası, tacı, mührü her ne kadar ayrı kişilerde bulunsa da Ali Koç Babamızın daha gün yüzüne çıkmamış göçler savaşlar sebebiyle yanmalar, yıkılmalar sonucunda kayba uğramış, yitik eserlerinin olduğuna inanıyorum.

 

Dedelerin ellerinde bir şeyler kalmamış mı?

 

Dedelerimizin ellerinde atalarından olan söz ettiğim secere suretleri kendimizi ispat olsun diye fotokopileri bulunmaktadır.

 

Nefesler var, ne kadarını biliyorsunuz?

 

Bu konuda çok üzgünüm. Asıl kaynaklar elimizde olmayınca bugüne kadar onun adına yazılmış sadece üç nefese rastladık. Başka bilmiyorum. Cem ayinlerinde özellikle bunları okuruz.

 

Ali Koç Baba Sultan’ın evlatları var?

 

Ocakzadelerden torun Molla Ali Dede Bulgaristan’dan Türkiye’ye Kırklareli Lüleburgaz Umurça Köyü’ne gelip yerleşiyor. Onun evlatlarından Haşim Dede Eskişehir Seyitgazi Büyükyayla Köyü’ne yurt kuruyor. Onun oğlu Halit Dede,  Halit Dede’nin oğlu Seydi Dede bugün ocakzadedir, halen görevi başındadır.

Molla Ali Dede Türkiye’ye gelmesine rağmen iki oğlu;  Molla Hasan ve Molla Mustafa Bulgaristan’da kalıyor.

Molla Hasan’ın oğlu Molla Cemal, Molla Cemal’in oğlu Hasan Özyiğit Dede Trakya Dedesi olarak Seydi Dede’den taç giyerek Muratlı’da ikamet edip görev yapmaktadır.

Molla Mustafa’nın oğlu Molla Hamza Dede Hakk’a yürüdü. Sağlığında oğlu Yusuf’a dedelik görevini verdi. Yusuf Dede de Hakk’a yürüdü. Yusuf Dede’den sonra Molla Ali oğlu Molla Mustafa (Hamza Dede’nin kardeşi) dede oldu. Ama bir yıl yaşadı Hakk’a yürüdü.

Hamza Dede ölmezden evvel üç kardeşine taç verdi. Ali ve Veli Dedeler Hakk’a yürüdü. Hüseyin Marangoz Dede halen sağ olup Muratlı’da ikamet etmekte ve yol yürütmektedir.

Bulgaristan’da da aynı ocaktan dedelerimiz var ama onları tam tanımıyorum. Yanlış beyanda bulanmak istemem.

 

Yani Ali Koç süreğinden bugün Türkiye’de insanlar nerelerde yaşıyor?

 

Çorlu daha çok Sağlık Mahalle’de (6 bin var), Lüleburgaz, Kırklareli köylerinde Anadolu yakasında; Eskişehir, İzmit gibi yerler.

 

Sizin köye dönelim, yani Hamzabey Köyü’ne, orası Ali Koçluların köyü mü?

 

Bizim köy Alevi Sünni karışıktır. Aleviler Ali Koç talibidir. Köyümüzde yaklaşık 50 hane Alevidir, Ali Koç süreğine bağlıdır.

 

Ne zaman kurulmuş, ortak mı kurulmuş Sünnilerle?

 

Hamzabey Köyü’ne (Kolibalık ya da Kulübelik eski ismi) bizimkiler oraya sonradan geliyor. Sonradan yerleşmişiz. Hükümet mahacirlere iskân vermiş. Lüleburgaz’a 15 km.’dir.

 

Sizinkiler ne zaman gelmiş?

 

Ali Koçlular bizim köye 1927-1928 yılları arasında gelmişler.

 

Nereden gelmişler?

 

Bulgaristan Kotel Alvanlar Köyü’nden. Bu göçler zaman zaman devam etmiş, taki günümüze kadar.

 

Alvanlar’a gittiniz mi?

 

Alvanlar’a beş ay önce gittik, Hasan Özyiğit Dede ve taliplerimizden otuz  - otuz beş kişilik bir gurupla gittik. Niğbolu’da Ali Koç Baba Sultanımızın türbesini ziyaret ettik. Kurban kestik, adadık bıraktık, dualarını yaptık, Kuran’ını okuduk, onunla ilgili nefeslerini söyledik. Hasretimizi giderdik, başında ağladık. Allah şahidimdir türbeder öyle bir coştu ki, bize dedi ki o da sizleri çok özlemişti dedi.

 

Kaç gün kaldınız?

 

Sekiz gün kaldık. Alvanlar’da kaldık. Hasan Dede’nin eski tekkesi 150 yıllık tekkesini ziyaret ettikten sonra komşular, akrabalar bizi aldılar, kimse açıkta kalmadı. Kurbanımızı yaptık o akşam da cem yaptık. Bize güzel bir salon verdiler.

 

Orada dede yok mu?

 

Bulgaristan’da dede var.  Ama köy çok büyük olduğu için yetersiz. İzlediğim kadarıyla Alvanlar gerçekten büyük ilçe diyebileceğim bir köy. Veletler ve Küçükler Köyü’nü içine katarsak, mevcut bulunan dedelerin Ali Koç Erkanları yürütmek için yetersiz olduğu kanatindeyim.

 

Gelelim süreğe. Ali Koç bir Seyyid, bir dede?

 

Evet, bir alperen.

 

Yani soyca Anadolu’daki gibi bir dedelik var?

 

Aynen. Orada hizmet edecek dedeleri de kendi ocaklarından dedeler tayin ediyor. Baba dediğimiz insanları da dedelerin yetişmediği, yetersiz kaldığı yerlerde taliplerin talepleri üzerine dedeler taçlarını yaparak atıyorlar.

 

Peki dedeler, dedeleri nasıl atıyor?

 

Bir dede kendi oğlunu veya soyundan birisini “dede” olarak tayin edip vazife vermelidir. Yoksa herkes ocakzade olsa da, Anadolu Aleviliği’nde olduğu gibi ben “dedeyim” deyip cem yürütemez, dedelik yapamaz. Yani Anadolu’daki dedelikten farklı olarak ocakzade olsa da dedelerin “taç giymeleri” ve bir dede tarafından görevlendirilmeleri şarttır. Bu önemli bir farktır. Babalar da ancak ve ancak yine dedelerden taç giyerek görevlerini yapabilirler. Bizim kendi ocağımızın kuralları vardır, kimse bizim ocağımıza karışmaz, karışamaz, bizler de kimsenin ocağına karışmayız.

Daha çok kimler dedeyi atar?

 

Bizde dede olacak kişinin yaşı önemli değil. İhtiyaç olan yere dede olarak atanması yeterlidir. Bu görevi ocakta en çok sevilen, en çok sayılan, en çok talibi olan, en tecrübeli, en yetkin kişi “Ocak Dedesi”dir dolayısıyla o diğer dedeleri atayabilir. Atamada kıstas elbette ki ihtiyaç duyulması, o kişinin bu görevi istemesi, bu görevi yapabilecek olması, çevresinde sevilen sayılan birisi olması gerekir?

 

Belli bir yaşta olması, müsahip olması gerekir mi?

 

Kesinlikle belli bir olgunlukta olması gerekir, mutlaka müsahipli olması gerekir ki, dedelik yapsın. Müsahipli olmazsa asla dede veya baba dedelik, babalık yapamaz.

 

İdeal bir dedenin başka hangi özellikleri vardır?

 

İdeal bir dede ocağının gelmişinin tarihiyle bilgisiyle atalarından, dedelerinden aldığı talim ve terbiyeyle taliplerine daima örnek haktan adaletten ayrılmayan, bilgisiyle kültürüyle tavrıyla hareketleriyle, çevresine örnek olan, her şeye Hakk nazarıyla bakan bir insan olarak hem de bir dede olarak veya bir baba olarak saygı göreceğinden asla şüphem yoktur. İdealimizdeki dede veya baba şekli budur ve böyle olmalıdır.

 

Şu anda yukarıda saydığımız dedelerin dışında yaklaşık kaç ocakzade sizin ocaktandır. Ali Koç Baba Sultan’ın evlatları olarak bildiğimiz insanların tümü birbirini tanıyor mu?

 

Mutlaka tanıyorlar. Ama Bulgaristan esas ocak merkezi olması hasabiyle oradan kopup buraya gelmeler ayrılıklar, Anadolu ve Trakya farklılıkları bu insanları biraz birbirinden koparmış. Seyrek buluşmalar onları birbirine daha da yaklaşmalarına taliplerinin erkan ve yollarının ritüellerinin beraber olmaları için daha sıkça buluşmaları gerektiği sonucunu doğurmuştur.

 

Sizce yaklaşık kaç bin Ali Koç Baba Sultan talibi var Türkiye’de?

Rakamsal olarak bir istatistik yapılmadı ama tahminen dedelerden aldığım bilgiler ışığında 5-6 bin kadar Bulgaristan’da, 10-15 Türkiye genelinde nüfusumuz vardır.

Hangi tür cemleriniz var?

 

Bizde cemler başlamadan bir “Barışık” yaparız. Harman Tavuğu denen birlik. Yani cem yaparız. Biz ayini cem, deriz. Muhabbet ederiz. Sonra Birlik Kurbanı yaparız. Ondan sonra Muharrem, ondan sonra bahar (mayıs başlarında yapılır), Kırklar yaparız. Bunların hepsinde cem yapılır. Müsahiplik cemi, özel olarak adak kesenlere isterlerse cem kurarız.

 

Cemlere herkes girebilir mi?

 

Hayır. İkrar almadan bizde cemlere girilmez. Bizler ikrar almaya Ele Yapışma, deriz. Ele Yapışmadan bizde kimse ceme giremez. Çocuklara gençlere öğreti olarak bazı şeyler anlatırız, onları hazırlamak için semah nasıl dönülür, sofra adabı, yol erkân adabı nasıldır diye onlara öğretiriz. Arzu eden gelir belirlenen tarihte rehberimiz tarafından baba tarafından gerekli sohbetler yapılır.

 

Cemler de on iki hizmet mi vardır?

Bizde yani Ali Koç süreğinde 7 hizmet vardır:

Baba – Dede

Rehber

Zakir

Dış Gözcü

Kurbancı

İç Gözcü

Kurbancı

Biz bunlarla hizmetimizi yaparız. Bizde süpürgeci de olsa bu yedisi taç giyerek vazife alırlar. Asıl önemli hizmetler bunlardır.

Taç giymek ne demektir?

Taç giymek dedelerde olsun, babalar da, hizmet alacak görevlilerde (post sahibi olanlar) olsun kurbanıyla müsahibiyle birlikte cem ayini töreniyle bizzat dede tarafından dedeyse dedelik görevi, babaysa babalık görevi, kurbancıysa kurbancılık görevi sayılan diğer ihzmetelerin görevleri taç giydirilerek göreve başladılırlar.

Ne tür bir şeydir taç?

Bizde taç atalarımızdan, bizim de gördüğümüz kadarıyla türbe yeşili dediğimiz yeşil renginde elde veya hazır dikilmişlerinden baba erenler tarafından niyazlanıp, duası verilip onun eliyle giydirilir. Dede tacını törenlerde büyük müsahip törenlerinde giyer. Baba her cemde giyer. Dede taç yerine normal cemlerde türbe yeşili takke giyer. Yani tacı her zaman giymez.

Taç nerden kalmış?

Taç Peygamber Efendimizden kaldı, Nübüvvet tacıdır. Peygamber Efendimizden Hz. Ali Efendimize, Hz. Ali Efendimizden Ehlibeyt yoluyla Evladı Resul’e ve kıyamete kadar devam edecek olan öndere kalmıştır.

Sizde özel önem verilen başka bir şey var mı, taçtan başka? Dedelerin özel kıyafeti var mı?

Müsahiplik törenlerinde dedelerin giydiği cübbeleri var. Mesala Seydi Dedemin yeşil tacının altında siyah cübbesini gördüm. Aynı şekilde Aşure (Şehitler) Namazı’nda bu kıyafeti giyer.

Siz de bir de normal Sünni vatandaşların kıldığı bir namaz var?

Bizde Sünni vatandaşların kıldığı namaza çok benzer Hanefi görgüsündeki gibi şekli namaz var. Aşure ayının onuncu gecesi on rekât, gündüzü de kırk rekât olmak üzere toplam 50 rekât namaz kılarız.

Bu çok eskiden beri mi var?

Bu yüzyıllardır varmış, biz bunu gördük biz bunu yapıyoruz. Biz buna riayet ediyoruz. Dede imamet görevini görürür. Baba imamet görevini görür. Namazdan sonra salâvatlar, salâvatı şerifler ve Fetih Suresi’yle son bulur. Sonra da kurbanlra kesildikten sonra, Mahı Muharrem bitince sonunda 12. gün akşamı da ayini cemle Muharrem manı Muharrem cemini yaparız.

Rehber;

Niyet eyleyin Şehitler Namazını kılmaya, der uyun hazır olan imama der baba kıbleye döner bu arada çerağ önde yanıyordur, baba imam olmuştur (içinden uydum on İki İmamlara) der. Kırk rekât namaz kıldırır.

 

Başka namaz yok, ramazan orucu yok?

 

Bizde namaz da var, ramazan orucu da var, hacca giden var. Yani serbest. Muharrem Orucu ve cem dışında da diğer ibadetleri reddemiyoruz, isteyen yapıyor. Atalarımız Şeriatı izle, Tarikatı gizle, demiş atalarımız. Namaz kılıp akşam ceme gelenler olur. Hacca gidip ceme gelenler olur.

 

Baba kime denir, görevleri nelerdir?

 

Baba Ali Koç taliplerinin yoğun yerlerde dedelerin görev bölüşümünde yetişemediği yerlerde taliplerin hizmetlerinin, yol erkânın yürümesi için taliplerinin tercihi onayı alınarak dede tarafından da uygun bulunduğundan çevresinde itibar gören, sevilen sayılan müsahipli kişilerden kurbanıyla, müsahibiyle bütün canların huzurunda özel bir cemle hizmet verilen kişidir. Yani dedenin yardımcısıdır. Babalar ayini cem yürütürler. İkrar Alır, adak kurbanlarını duasını verir, cenazesine yardımcı olur, kurbanları tığlar dualar bunları rahatlıkla yapar yalnızca müsahiplik hizmetini göremez. Dede müsade etmedikçe aşure namazını kıldıramaz. Dede müsade ederse kıldırabilir.

Size bir berat veriliyor mu, dedelerce?

İcazetname dediğimiz, imzalı dedenin zakirin, iç gözcü (rehber)’in dede müsahibinin, baba müsahibinin imzalarıyla icazet verilir.

Görev yapamaz durumu nasıl hâsıl olur?

Biz de Allah göstermesin, hırsızlık, namussuzluk, yalancılık, dolandırıcılık hali tespit edildiğinde ikrarını bozduğunda, müsahiplik ikrarını bozduğunda baba da olsa dede de olsa düşkün ilan edilir, gider.

Buna kim karar verir?

Talipler ve mevcut dedeler buna karar verirler. Hesabını sorun derler. Bugüne kadar Allah’a çok şükür böyle bir şey olmadı.

 

Şu anda Ali Koç Süreğinde kaç tane dede ve baba var görev yürüten?

 

Bulgaristan’da bildiğim kadarıyla iki dedemiz var.

Benim bildiğim Trakya’da Dedemiz Hasan Özyiğit ve dedemiz Hüseyin Marangoz.

Baba olarak; bendeniz fakir Bektaş Baba.

Eskişehir Seyitgazi Büyükyayla Köyü’nde Seydi Koç Dede var.

 

En son Arnavutluk gezimiz oldu. Sarı Saltuk’la ilgili bir bilgi şöleni ve gezi oldu. Bu gezi hakkında neler söylersiniz?

 

Gerek Romanya’da olsun, gerek Arnavutluk’ta olsun gerçekten çok faydalı, çok ders alınacak olaylara şahit oldum. Aynen bizim Ali Koç Baba Sultan’ımız gibi Sarı Saltuk’ta bir alperendir. Çağdaş mıdırlar, değil midirler bilemem. Ama ikisi de Alevi İslam olgusunu Balkanlar’a yayarak Balkanlar’ın Türkleşmesini İslam nurunu Alevi Bektaşi felsefesince Hıristiyan Alevimine de gıpta ettirecek şekilde insanlığa işlemişler Hıristiyanı Musevisi, Alevisi Sünnisi bu alperenlere saygıda kusur etmemişlerdir. İşte o panellerde dedesiyle, müftüsüyle, ortodoks ve katolik papazlarıyla Bektaşi dedebabası ve babalarıyla, birlikte yapılan panellerde bunları bire bir yaşamış görmüş bir baba olarak Alevi ve Bektaşiliğimle bir kez daha onur duydum. Hakk erenler cümle inananları Hakk Muhammed Ali yolundan Ehlibeyt sevgisinden mahrum eylemeye. Sadece ve sadece gerçeklerin demine Ali’nin keremine Ya Ali Hü diyelim. Allah evyvallah.

 

Şiirler yazan bir baba ve bir gönül insanı olarak, yaşam, hayat, ölüm, dünya hakkında neler söylersiniz...

 

 

Nacizane on üç on dört yaşlarından beri şiirler de yazmaya başladım. Aşk, kültür, didakki, serbest, hece vezniyle şiirler yazdım. Doğa sevgisi, insan sevgisi ana temam oldu. Son dönemde de nefes türünden şiirlere başlıyorum. Allah utandırmasın inşallah öyle bir kitapta çıkarmak istiyorum.

 

Dünyanın hali...

 

Dünyanın şu anda gidişatı hiç hoşuma gitmiyor, sevgili Ayhan Aydın kardeşim. Dostluk, kardeşlik, barış ortamı içerisinde dünya nimetlerinden kardeşce paylaşmak kardeşçe bölüşmek varken bu kavga niye? Silah sanayine yapılan bir yıllık yatırım; açlara, yoksullara ayrılsa, hastaya, fakire ayrılsa, dünya yüzünde tek bir insan aç ve susuz kalmez be kardeşim. Bir tane insan aç kalmaz ve kardeşim.

 

Kimi ülkeler var ekmeğe muhtaç

Kimi aç ölüyor, kimi yarı aç,

Tutmuyor yerini bir başka ilaç

Ekmek kıymetini bilelim dostlar

 

Bugün ülkemizde atılan ekmekle üç fakir ülke doyurur. Yani israflarımız olmasa üç Afrika ülkesinin halkı doyar. Hani İslam barış dini diyoruz? Hani Müslümanlar kardeştir, diyoruz? Hani dinimiz sevgi, kardeşlik, barış dini diyoruz? Nedir bu kavga, neden İslam ülkeleri birbirini boğazlıyor. Neden kan dökülüyor? Nerede ilim, nerede bilim, nerede aydınlık ziyalanmış kafalar? Yok, mudur aydın önderler? Karanlıkları aydınlığa çıkarıp ilimin ve bilimin yolundan çağdaş yaşamın yolundan gidip niçin hayata geçirmeyiz. Ulu önder Atatürk’ümüzün de söylediği gibi eğitimdir ki bir ülkeyi medeniyetin doruğuna çıkarıp ihya eder bundan mahrum olan da yok olur gider.

Peygamberimizin de bir hadisini hatırladım bu arada; benim Ehlibeyt’im nuhun gemisine benzer, o gemiye binen kurtulur. Binemeyen mahvolur.

Benimle bu röportajı yaptığın için sana candan teşekkür ederim. Eksiklerimiz olmuşsa, affaola. Bana ayırdığınız bu zaman için de sana sonsuz teşekkürler ediyorum.


Ben teşekkür ediyorum. Asıl sen zahmet edip, zaman ayırdın. Aydınlıklar hep bizimle olsun.

 

Bir şiirim var:

 

Anamdan doğdum da dünyaya geldim

Bütün gıdamı da hep senden aldım

Aradım bağrında cevheri buldum

Bereketim sensin sen toprak ana

 

Karşımızda durur dumanlı dağlar

Kıvrım kıvrım giden suların çağlar

Kimisi gülerken kimi de ağlar

Gözyaşını silen sen toprak ana

Bektaş der ki toprak anadır ana

Ondan sadık bir yar söyleyin bana

Yaşamı son bulan her türlü cana

Kucağını açan sen toprak ana

Naçizane buna ve buna benzer bir kaç şiirime beste de yaptım. Bu çalışmalarım devam da ediyor.

Söyleşi: 13 Eylül 2013, Cuma, CEM Vakfı Genel Merkezi

ALİ KOÇLA İLGİLİ NEFESLER