Metiner Orhan Dede'yle Bir Söyleşi, 2016, Şahkulu

METİNER ORHAN DEDE

(İMAM ZEYNEL ABİDİN OCAĞI)

 (1950 Malatya Arguvan Kuyudere (Mineyik) Köyü  - 17 Ocak 2018 Çarşamba, İstanbul)

Birçok ünlü dedenin, âşık ve ozanın yetiştiği bir yöreden gelen Metiner Orhan, hizmetlerini sürekli yerine getiren günümüzün tanınmış dedelerindendi. Metiner Orhan, CEM Vakfı Çorlu Cemevi başkanlığı görevinde bulunmuş, 2002-2004 yılları arasında Cem Vakfı genel müdürlüğü yapmış, Cumhuriyetçi İş Adamları Derneği’nde (CUSİAD) genel müdürlük görevini üstlenmiş, İstanbul ve Anadolu'nun farklı yerlerinde uzun yıllar boyunca cemler yürütmüştü. Başta Cem Radyo ve Cem Tv. Olmak üzere katıldığı yayın organlarında Alevilik’le ilgili görüşlerini halkla paylaşan Metiner Orhan’la birçok söyleşimiz olmuştu. En son söyleşimiz ise Şahkulu Sultan Dergâhı’nda olmuştu. Kendisini büyük bir sevgi, saygı ve muhabbetle anıyoruz…

Ayhan Aydın

Metiner Orhan: (Ayhancığım bir gün bir muhabbet ortamındayız. Benden de bağlama çalmamı istediler. Gürültü var ortamda.) Akortu da duyamıyorum. Konuşuyorlar da. Biraz uğraştım akortla. Yarım saati buldu ama bir taraftan da konuşuyorum, bir şeyler anlatıyorum. Akortu yaptım tam dedim ki çalayım işte. Dediler sen ne yapacan sen çal işte. Ama bir şey söyleyeyim oradan birisi dedi ki dede biraz evvel bir şey çalıyordun,  neydi? Dedim ben bir şey çalmadım daha. Ama aldın dedi böyle böyle yaptın. Bir şey çalmadım, dedim. Ne yaptın? O akorttu oğlum, dedim. Onu çalma da ne çalarsan çal, dedi. Akortu hiç sevmediler. Biz anlamıyoruz siz onu çal bize, dediler. Neden anlıyorsunuz?

 Ayhan Aydın: Bizim de akortumuz bozulmuş ne yapacağız şimdi bilmiyorum ki. Toplumun akordunu ne düzeltecek? Bilinmiyor. Burhan Kocadağ o da rahmetli oldu duydun mu bilmiyorum, Şahkulu Dergâhında görev yapmıştı, yazar hani?

 

Metiner Orhan. Haa. Allah Allah rahmetli mi oldu?

 Ayhan Aydın. Ya. Bu sene göçen göçene. Kimler geldi geçti dergâhtan,  gelenler gidenler çok oldu.

 Metiner Orhan. En son genel başkan yardımcımdım, din hizmetlerinden sorumlu. (Cem Vakfı Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı) İzzettin Hoca’ya dedim ki; sağa dön yok, sola dön yok, bir imkân, adam, hiçbir şey yok. Dedi ki, göreve devam et. Elimizde kaç tane dede var, dedi. Ben dedim ki komutan demiş ki oğlum demiş düşman karşıdan geliyor ne yaparsın? Yere yatarım sıkarım, sağdan geliyor, sağa döner sıkarım, soldan sola döner sıkarım, arkadan arkaya döner sıkarım, tepeden ya komutanım bir senin memedin bir ben miyim başkasını göndersene, demiş. Dedim ki sen benim canımı mı çıkaracaksın ya? Bırak beni artık. Ben yapamıyorum.  

Ayhan Aydın. Yaşayan dergahlar, yaşayan ocaklar, yaşayan dedeler… 

 Metiner Orhan. Yerimize yarısı değil çeyreği konmuyor giden de gelmiyor. Bu da bir gerçek.

 Ayhan Aydın. Peki, bunu konuşmadık ne olacak bu halin nedenleri ve sonuçları? Bu dedelerin hiç mi sorumluluğu yok? Hep dedeler, diyoruz.  Dedeler ne yapmalı yeni dedelerin yetişmesi için dede çocuklarının, ocakzadelerin neler yapması gerekir?

 Metiner Orhan. Kendinin çocuğu varsa çocuğunu yetiştirecek, varsa ailesinden yetiştirecek.

 Ayhan Aydın. Yetişmiyor mesela, ne yapacağız?

 Metiner Orhan. O zaman topladığımda 2003 yılında bizim aileyi 46 haneydik. İmam Zeynel Abidin Ocağı. Hüseyin Ağbi dahil 46.

 

 

Ayhan Aydın. Hüseyin Orhan. 

 

Metiner Orhan. Evet, onun benden yaşı büyük. Ama onun babasıyla ben emsalim, kuşak olarak. O benim kuzenim oluyor da. Yaşı büyük, benim babam 36 yaşında evlenmiş. Neyse sorun o değil. Dedim ki ben sağlığımdayken hamuru mayası buna yatkın olanları insan bilir; çalmasıyla, edebiyle, tahsiliyle. Üç-dört tane yeğenim var. Hamuru mayası buna uygun. Gelsinler, dedim. Hemen dedeyi koymaz (dede yapmaz, posta oturtmaz) millet el etek öpmez; seçer, bakar, inceler. Ama benim yanımda başarırlarsa benim yeğenim de oldukları için yüzde elli kapıyı açabiliriz. Hiç kimse gelmedi. Bir daha söyledim. Yine gelen olmadı. Şimdi dedelik zahmet, sıkıntı. Ama bu yolun adı zaten çile yolu. İmam Hüseyin çile çekmiş, Oniki imamlar çile çekmiş, sen onun nesliysen senin de olman lazım genel olarak. Şimdi adam diyor ki üniversite bitirdim mi, bir üniversite mezunu dede olsun. Hay hay, yabancı dil bilsin. Hay hay, tabii bitirsin. Kızımız analık yapar yapar, oğlumuz dedelik yapar. Tamam olsun, olur da. Ama en önemlisi sosyal güvencesi ne bu çocuğun? Ali kuvvetiyle, yapar deniyor. Tanımaz Ali kuvvetini onlar. Evi kira, çoluk çocuğu var onları okutacak. Bunların tümü birer gerçek. Bu işin önündeki engeller.

 

Ayhan Aydın: Siz çok güzel bir şey dediniz; aileyi gençleri topladık ve dolayısıyla bu yol erkân nasıl sürecek Türkiye’de köklü bir ocak olarak İmam Zeynel Abidin Ocağı’na mensup gençler toplandı, sohbet edildi, yenildi, içildi ama sizin kafanızın içerisinde olanın bu olduğunu biliyorum. Çünkü her bilinçli dede bunu yapmak zorunda diye biliyorum yani.

 

Metiner Orhan. Doğru.

 

Ayhan Aydın. Eğer bunu yapmak ihtiyacını duymuyorsa o dede…

 

Metiner Orhan. Hayır, bu bir sorumluluktur. Yapması gerekir.

 

Metiner Orhan. Sorumluluk da bu, günahı da var bunun.

 

Ayhan Aydın. Peki, gerçekten somut olarak yani siz dedeler Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı dedeler kurulunda yüzlerde toplantıya katıldınız. Sizin ile programlar yaptık. Cem Vakfı’nda görev yaptınız. Cem Vakfı’nda İstanbul’u aşan Trakya’da deneyimleriniz oldu. Avrupa’da İsviçre, Bulgaristan’da Razgrad’a gittiniz. Onların hepsinden haberim var. Şimdi de Karadeniz bölgesinde özellikle Güvenç Abdal Ocağı dedelerinin de ağırlıklı, taliplerin de ağırlıklı olduğu yörelerde cem yapıyorsunuz. Bu çok güzel bir duygu.

Peki dedem açıkça söylerseniz yani açık sözlülük söyleşileri de kalıcı kılar, bizi de geleceğe taşır. Siz de samimi bir insansınız. Şimdi güzel dedem gençler diyor ki biz üniversiteyi bitirdik, bizim bir kariyerimiz geleceğimiz var, dedelik ekonomik getirisi olmayan bir şey. Peki, onun dışında adım adım gidelim. Sadece para değildir mutlaka, mesela hangi nedenler gençlerin dedelik konusunda hizmet yürütmesini engelliyor? Dede olabilirler mesela hayır hayır ben dede değilim dede soyundan değilim diyen genç olmaz. Ocakzade ise babası, dedesi dede ise bunu söyler ama hangi nedenler kişileri bu kurumdan uzak tutuyor? En azından posta oturtmuyor, en azından cem yürütmüyor sizin size göre gençlerde, halkta gözlemlediğiniz nedenler? Birinci neden acaba para mı ve diğer nedenler neler?

 

Metiner Orhan. Bana göre birinci neden ekonomik. Yani halkımızın da istediği şey bizde tahsilli, üniversiteyi bitirmiş, Kuran’ın Arapça’sını bilen, yabancı dil bilen, bilgisayar bilgisi olan, internetten haberi olan dede olmalı ki bu çağda şehirleşme düzeyindeki bizim toplumumuza gençlerimize köprü kurabilsin, irtibat halinde olabilsin. Bilgi alışverişini rahat yapabilsin. Aynı konsensüsü taşıması lazım. Okuyan bir gencin anasının babasının çok eminim ki özgüvenle fedakârlıklarla ona, tahsiline katkıda bulundular. Ekonomik nedenle kendi belki bir diyeceğini eksik aldı ama onun ihtiyacını gördü.     Okulunu aldı, gitmesini gelmesini yaşamını temin etti. Bu çocuğumuzun şehirde yaşayan bir çocuğun evi yok. Evi olsun. Ev kirası var. Geçimi var, yarın çok doğaldır ki hepimizin isteği de o, evlatlarımız iyi bir aile kursunlar, çocukları olsun bu bir, ekonomik. Buna biz bir çözüm bulabilmiş değiliz. Bu memlekette var olan, vergi veren, askerliğini yapan bir topluluk, var: Aleviler.  Hatta Osmanlı’nın aslî kurucu unsuru olan, hatta öncesinin yani Anadolu Selçuklu, Büyük Selçuklu, kuran, buraya gelen bir topluluk var. Ehl-i Beyt soyundan bin yıl evvel Anadolu’ya gelen Ebul Vefa’dan başlıyor bu yol. Rum diyarı burası. Onların arkasından Baba Mansur gelir,  Mahmut Hayrani geliyor, 750 yıl önceki gibi bir Hünkâr Hacı Bektaş Veli geliyor. Burayı irşad ediyor. Bunlar çile çekerek geliyorlar bu yolu getiriyorlar. Ama bugünün şartları o değil. Biz kırsal ve köyde yaşayan Alevi topluluğu da değiliz. Biz köyde yaşarken yüzde 75-80 kendi ürettiğimizi tüketen bir toplumduk. Yani buğday ekiyorduk, fasulye ekiyorduk, nohut ekiyorduk, satıyorduk. Gazı, tuzu, ayakkabıyı, lastiği, okul masrafını alıyorduk. Ve yaptığımızdan unumuzu, yağımızı yapıyorduk, alıyorduk. Orada da hayvancılığımız vardı. Bunlardan uzaklaşınca ekonomi ciddi bir sorun oldu. O manada sırf Alevilerin değil,  dünyadaki her insanın ekonomik sıkıntı en büyük problemi oldu. Bu bir. İki, ben 52 senedir yoluma hizmet etmeye çalışıyorum ama bağlamayı elime aldığımda köydeyken 7 yaşındaydım. Dedelik hizmetine başladığım zaman babamın yanında rahle-i tedrisattan geçip, onların dizinin dibinde, onların eğitimi ile onlara bakarak öğrendiğimde 14 yaşındaydım. Bir gerçeği de söyleyim. Biz üç kardeşiz. Babam bana niye vasiyet etti de ağbime, kardeşime vasiyet etmedi?

 

Ayhan Aydın: Evet konu başlıklarından biri bu.

 

Metiner Orhan. Niye vasiyet etmedi? Küçük kardeşimi tanıyorsun mükemmel de bağlama çalar ve bilgisi de yerindedir.   Üniversite mezunudur. Babam bana niye vasiyet etti. Vasiyeti şudur; ben eğitmenlikte Arguvan’da üç kişi eğitmenlikte öğretmen olmuşsa birisi de benim babam Ali Dede, Ali Dede diye bilinmez Eğitmen Ali Dede dedin mi herkes tanır, Ali Dedemiz çok. Dedi ki; okulunu bitir. Üniversiteyi bitir, paranı kazan dedelik hizmeti yap ama dürüst ve doğru bir dedelik yap. Neden dedim? Dedi ki haklıyla haksızı ayırabilmek için ekonominin güçlü olması lazım. Bir, Buradan başlamadın mıydı bugün bizim şu an sen ile konuştuğumuz Şahkulu dergâhına iki sene ben dedelik hizmetine geldim. Genç çocuklarımızı yetiştirdik. Dede çocukları da olmayanlar da baba olarak yetiştiler. Yenibosna’da yaptık bunu. Karacaahmet’te yaptık bunu. Buradan gelen çocuklarımız kaç kişi mezun verdik bilmiyorum ama 200-250 talebem vardır benim. 3 tane 4 tane dede posta oturdu. Yani bu içinden gelmesi lazım bir insanın. Doğal yapısında hamurunda mayasında olması lazım.

 

Ayhan Aydın: şimdi dedeciğim, Alevilik tarihine baktığımız zaman, zorlu bir tarih var. Yani belki ben bir tarihçi veya sosyolog değilim ama çünkü şöyle bunların önemini sürekli vurguluyorum. Dünyadaki diğer toplumsal yapıları da incelerseler kıyaslama yapabilirler benim o kadar antropolojik bir karşılaştırma yapacak bir seviyem yok. Ama işte biliyoruz ki yani ezilen dışlanan, ötekileştirilen toplumsal yapılarda genel kabul gören inanç veya toplumun geneline hakim olan sınıf veyahutta inanç neyse onlara karşı kendi içlerinde farklı bir bünyeleri var. Farklı bir duygu, düşünce dünyaları var. Kırılganlar, kendi içlerine dönükler ve dolayısıyla kendi çözümünü kendileri yaratıyorlar. Mesela düşkünlük kurumu, müsahiplik kurumu Aleviliğin olmazsa olmaz kurumlarını biraz da bu açıdan ele aldığımız zaman dışarıdan gelen saldırılara karşı bu kesimin yani toplumu bir arada tutma, savunma mekanizması var bunlarda. Dışarıda bir saldırı var, seni yok sayıyor, sana hakaret eden,    küfreden eden bir dünya var ona karşı böyle bir yapı var.

Dedelik çok güzel. Ne Hacı Bektaşların çektiği çileyi çekebiliriz ne de biz köydeyiz, dediniz. Çok güzel bir kapı açtınız. Her dede bunu açamıyor. Bu şekilde ama birçok sorun devam ediyor. Birçok … Sıkıntı, dışlama yani Alevi kimliğine şu veya bu şekilde öğrenen insanlar bakıyorlar ki işyerinde okulda ve toplumsal yaşamda yine de dışlanmışlar.

Peki, o zaman şuradan başlayalım; Aleviler olarak kent ortamını yeterince değerlendiremedik mi? 1966’da Cem Dergisi çıktı. Hemen arkasından Birlik Partisi kuruldu. Hemen arkasından Hacı Bektaş Derneği, Ocak Derneği, Arapgir Onar Köyü Derneği gibi dernekler kuruldu. Derneklerde bu dergâhlarda yani bu sırf 20 yıllık bir süreç değil, 50-60 yıldır aslında kentte olan Aleviler biraz örgütlü. Demek ki dedelik kurumuna karşı bazı olumsuzluklar vardı bazı çevrelerce ve onun aslında bu dönüşüm içinde yani kentleşme olgusu içerisinde daha aktif rol oynamasını engelleyen unsurlar vardı. Ben solu suçlamayacağım, sosyalist solun da Türkiye’ye büyük katkıları olmuştur. Hani bir şeyi söylerken bir şeyi karalayarak değil, onu inceleyelim acaba biz nerede hatalar yaptık Alevi toplumu olarak, diyorum ben. Dedelere gerçekten niye sahip çıkamadık? Hep şunu söylüyorlar Ayhan Aydın güzel konuşuyorsun da, dede geldi şehirde kapıcı oldu. İşte niye biz böyle olduk.  Tabii ki bu sorunları biz yaşadık ama onun tek bir kaynağı yok birden çok nedeni var. Şöyle ki, bence 50-60 yıllık süreç içerisinde bugünkü hazırlıksızlıkta olmamalıydık biz, diyorum. Çünkü 1400 yıldır ezilen ve müsahiplik gibi ve görgü gibi kendi iç hukuk sistemlerini kendi dayanışmasını yaratabilen bir topluluk böyle olmamalıydı. Diyorlar ki derneklerimizin tarihi çok yeni örgütlülüğümüzün diyelim korkmayalım örgüt lafı. Cem örgüt değil mi dedeciğim. Cemde toplanmıyor muyuz dede bir şeyler anlatmıyor mu, dertler söylenmiyor mu? Çünkü bir araya gelme değil miydi cem. Bizim bu konuda köklerimiz var.

 

Metiner Orhan. Şimdi Ayhan’ım, analizlerin doğru ama konuyu farklı kulvarlarda da değerlendirmek lazım. Bunu bir başlık altında toplarsak yani bir toplumun kente gelmesini şunları söylememiz gerekir: 1960 yılından itibaren, kentlere uyumsuzluk var, insanlarda ekonomik güç yok, yolunu bilmez, tahsili yok, mesleği yok insanların. Düşün o tarihte kim gelmişse önce o bölgeden herkes onun yanına gider, onun yaptığı işi yapar. Bu bir. Buraya geldiği yol parasını dahi borç aldı. Memlekete göndereceği gaz tuz parası gönderecem, babası var, ailesi var, bir şeyi kazanıp götürmesi lazım. En çok yapılan şeylerden biri kendini ifade edip ekonomiye tez kavuşsun. Radyosunu alıp köyüne dönsün veya imkanı varsa kendisini kurtarsın. Bunları hep yaşadık. İkincisi ise; dedelik kurumunun zayıflaması. Evet, gerçekleri konuşalım. Sanki toplumu baskı unsuru uygulayan dedelerdir yani insanlara baskı uyguluyorlar ve bundan geçinen insanlar gibi görülürler. Ben bir dedenin iki yakasının ekonomik olarak bir araya geldiğini bilmem. Nedeni de şu:  6 ay evinden uzaksın, evin yok mu barkın yok mu? Çocuğun yok mu? Üstün başın yok mu? Gidip oraya varmaz, bunu kendimize sormayız. Ama elbette bir de nankörlük edemeyiz. Talibimizin bize gösterdiği saygı sevgi muhteşem bir şeydir. Zaten bizi ayakta tutan da odur. Toplum da zayıf. (Ekonomisi bozuk.) 64 yılında babamla beraber Tunceli’ye bir hukuksal meseleler vardı. Toplumun iç barış düzeni sağlamak için gittiğimizde yazın yanındaydım. Para diye bir şey yok ki, yok ki toplumda. Ne verecek sana?   Hayvancılık yapıyor. Koç verecek, keçi verecek, onu getirecek dede, getirirken satacak, harçlık edecek, eve geldiği zaman da 100 tane 50 tane olduysa 5- 15- 20 taneyi de al kayda geçim bu. Al dediği, ihtiyaç sahibi olan talipleri varsa ilk önce onları gözetti dede. Durumu çok kötü olan taliplerine getirdiği her şeyi paylaştı dedelerimiz. Hangisi zengin olmuştur, dedelikten? Bunu ne için yapıyor. İnanç için yapıyor. Ve bunu bir sorumluluk kabul ediyor. Bunu yapmazsa vicdanı vebal altında kalmış gibi kendini hissediyor. Bunu bizim toplum tahsili, şehirleşmeye başlayınca dedeleri bu şekilde zayıf noktadan görmeye başladılar. Yani bir ekonomik rant elde eden kişiler dedeler, denmeye başladı ve bunu abartmak istemiyorum da gerçekte söylemek istemiyorum. Onları herkes anlayacak her düzeyde anlayacak düzeyde söylediklerimden dedeler sömürücü değildi yani. Biz sömürge değildik. Halkımız da koloni değildi. İnancımız için yaptık. Evimizden barkımızdan uzaklaştık. Bunu yapmayan bir dede grubu oluştuğu için bugün dede ocağı var, dede çocuğu var, dedelik yapan yok. Posta oturan yok. Sıkıntı burada.

 

Ayhan Aydın: Tümüyle haklısınız dedem, bunları da biliyorum ama yine de bazı şeyleri daha da çok dile getirmek gerekir. Dede, mürşit, talip ayrıca pir- rehber-mürşit bütünlüğü var. Hani dedeler bir ağ sistemi gibi birbiriyle bağlantılı. Ocaklar, dergâhlar birbirinden haberli bir hiyerarşi var bu yolda. Ama coğrafya büyük olduğu için kopukluklar olmuş zamanla. Anadolu birbirinden kopuk zaten. O kopukluklar içerisinde İstanbul’da buraya gelen insan ne yapsın? Hani ben kendimi eleştiriyorum. O homojenliği yakalayamadık yakalama çabası vardı, bu potansiyel vardı ama başarısız olduk toplum olarak. Dernekler başarısız oldu. Anadolu’daki kopukluk büyükşehirlerde de sürdüğü için biz tam birliği yakalayamadık. Uzun yıllar böyle dede talibinden kopuk,  yöreler kopuk, ocaklar kopuk, erkanlar kopuk, şu çıkıyor ki, gerçekten de 25 yıl Alevi tarihinde çok önemli bir dönem olacak. Her türlü eleştiriye rağmen ilk defa dernekler, kurumlar, vakıflar aracılığıyla kendini bu kadar büyük yüksek sesle dile getirdi toplum. Büyükşehirde otursan ne olacak birbirinden habersizse, kendi kimliğini gizliyorsa, değil mi? O eleştiriyi kendime yaptıktan sonra peki dedem başta ekonomik sıkıntı, yani dedelik yapmaya engel, ikincisi bu kopukluklar, dede talip ilişkilerinin zayıflaması, yani inanç bazında pratik inancı zayıflığı oldu. Köyünde cem yaparken büyükşehirde o kadar cem yapamadı. Çünkü köylüleri dağılmıştı, dedesi orada kaldı burada kaldı, insanları bir araya getirene kadar 50 yılımız geçti. Fakat ben yine de, bu konuda dünyadaki örneklerini bilemiyorum ama biraz kendimizde suç buluyorum. Yani bir bütün olarak bu yol ve erkanı tam sürdüremedik?

 

Metiner Orhan. Ben bir çarpıcı örnek vereyim. İsmini vermeyeceğim. İş adamları derneği kurduk. İşadamları derneği genel sekreterliğini yaptım. Genel başkan yardımcılığını yaptım. Genel başkanlığını yaptım. Kuruluş aşamasında ben küçük yaştan beri dedelik yaptığım için oradaki ama bu işadamları derneğinin kurucularının hepsi Alevi. Şöyle bir prensip kararı alalım, dediler. Biz burası Alevi işadamları derneği olmasın Sünnileri de alalım. 2-3 kişi de çıktı -soruna da güzel cevap verir soruna- dedi ki dede biz seni çok seviyoruz. Aklına, fikrine, hizmetine de güveniyoruz. Biz sana burada Metiner Bey, diyeceğiz dede demeyelim. Bunu bir örgüt haline getirmeyelim. Peki, olur, olur dedim. Şimdi genel sekreterliğini yaptığımda en yüksek orana ulaştık. 300’e yakın irili ufaklı, ufaklı değil orta ölçekli ve büyük 300’e yakın sanayi teşekkülü var.  İşadamı demiyorum bakın sanayi. Çok ciddi işadamları var. Sektörlerini de biliyorum sahiplerini de tanıyorum. Sünni de alalım dedik ya 2 tane Sünni geldi. Fakat o sanayi kuruluşlarına yan sanayiye bak, mecbur olanlar geldi. 4-5 toplantıdan sonra toplantıya gelmediler. Ama sana dede demeyelim, dediler bir yandan da dedeliğimi de bitiremediler. Gene Metiner Dede, dediler genel sekreterim, diyen yoktu. Bu gerçek biz örgütlenmedik değil zaten örgütlü değiliz. Hala değiliz. Burada da geleceğim bize çuvaldızı bize batıracağım. Hangi kurum kuruluş Alevi Derneği vakfı, topluma hizmet eden kuruluş kimse ne iş yapıyor? Aleviliği topluma hizmet yapıyor. Başka bir görev yapan var mı?   Aynı hedef gaye aynı. Bu kurum kuruluşlarda ibadetin adı cem değil mi? Cemden başka bir şey diyen var mı? Hayır. Döner çarkı pervaz şu makamda dön şu usulde dön şu ritimde dön. Semah değil mi çarkı pervaz, semah.   Halkın içindeyiz, niye bu toplumla bu örgütler bir arada değil. Bu sorunun cevabını sen ver Ayhan Bey. Sen biliyorsun da ben de biliyorum herkes biliyor. Öyleyse biz hala kurumlaşmadık.  Biz hiyerarşisi bozulmuş disiplinlerden uzaklaşmış bir toplum haline geldik. Nasıl geldik? Ben 38 sene çok ciddi bir işadamıyımdım. Yeterli derecede tahsilim de yabancı dilim de vardı. İlkokul mezunu olmayan amca, değneği eline aldığı zaman talibe güm diye indiriyordu. Bana itirazlar çok. Fikir felsefe yürüten çok. N’oldu bize, iki kitap okuduk alim mi olduk? Beş kuruş fazla paramız oldu iki tane apartmanımız oldu dünyanın sahibi mi olduk. Hiyerarşiden, disiplinden inançtan uzaklaştık.

 

Ayhan Aydın: Bize derken eleştiri inancımız yerinde duruyor. Alevilik yerinde duruyor ama her yerden Aleviliğe de saldırılar var. Mesela Alevileri Alevi dedelerini Sünnileştirme, Şiileştirme, Caferileştirme kendi yol ve erkânından çıkarma, şeklinde bu sefer Alevilerle uğraşmanın yanında Alevilikle uğraşıyoryar. Aleviliği kendince tarif ediyor. Farklı kesimler önümüze koyuyor. Bize dayatıyor. Peki dedem şimdi çok hayati bir konuya değineyim. Dedik ki milyonlarca sayımız var Aleviler olarak kırsalda ama artık daha çok Aleviler de kentlerde yaşıyor. Büyükşehirlerde yaşıyoruz. İstanbul’da yaklaşık 60 tane cemevi olduğu söyleniyor. Dedelerimiz var, yolu erkânı iyi kötü sürdüren. Fakat yine mutlu değiliz. Siz değilsiniz, ben değilim. Bu olayları bilenler belli değil. Çünkü özüyle, yüreğiyle yani bizim öyle tabir ettiğimiz Aleviliği klasik manada değerleriyle yaşayan ve yaşatan kesimde bir azalma var. Ekonomik yönden rahat eden, eğitim düzeyi yükselen insanların da cemevlerine gelme, buralardaki ibadete ve etkinliklere katılma sıklıkları az. Yoğunlukları çok az. Bu bizi rahatsız ediyor. Niye rahatsız ediyor, duyarlılığımızdan dolayı rahatsız ediyor. Hangi duyarlılığımızdan, geleceğe ilişkin endişelerimizden dolayı rahatsızız. Eğer bu yol erkân biraz da pratikten giden bir yol erkânsa sadece felsefe değilse bunu yaşatanların sayısı azaldıkça biz endişesine sahip oluyoruz. Karadeniz’de veya diğer yörelerde de görüyoruz ama eyvah diyoruz bu gelenek geleceğe taşınacak mı? Alevilik yaşayacak mı? Hani Aleviliğin yaşaması Aleviliğin yaşatılması meselesi en azından Ayhan Aydın için hepimizi de ilgilendiriyor. Dedelere de bu kadar çok aşırı değer vermenin nedenlerinden birisi de Aleviliği yaşatan başat unsurlardan birisi olduğu için dedelik çok önemli. Dedelik olmasa Alevilik de geleneksel manada yaşamayacak diye düşünüyorum. O yüzden bu kadar yakınıyorum.

 

Metiner Orhan. Dede olmasa ibadeti kim yaptıracak ya?

 

 

Ayhan Aydın: Evet, işte bu da olmadığı zaman Alevilik pratik olarak yaşamayacak. Demek istediğim burada neler yapılacak, sizin tecrübelerinizden yola çıkalım. Mesela bu konularda çalışmalar yapması için kurulan Cem Vakfı Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı üzerine düşeni yerine getirmedi. Dedeleri eğitecekti eğitemedi. Ama yine bir şeyler çıktı. İnkâr edemeyiz. Sizler veya diğer yazarlar çizerler bu kurumlarda birtakım dersler verdi. Dedelere veya insanlara, öğrencilere. Şuna buna. Hani insanlar bu aşkı taşısın diye ama bütün bunlar genel içerisinde çok az kalıyor. Toplumun tümünü düşündüğümüz zaman bizi büyük tehlikeler beklemiyor mu mesela çok açık söyleyelim Hacı Bektaş gibi bir merkezde şu anda cenaze yıkayacak bir Alevi yok. Hacı Bektaş’ta kendisinden bir dede yok, çelebiler var ama çelebiler normalde posta oturup cem yürütmüyorlar. Cem yürüten dedelerin yanında bulunuyorlar rehber pozisyonunda, mürşit pozisyonunda neyse. Hacı Bektaş’ta bir dede yok. Cem yürümüyor mesela Hacı Bektaş’ta cem yapılmıyor.

 

Metiner Orhan. Bu tabii bizim eksiklerimizden biri ama bunu bildiğimiz için hem ister istemez vakfımızdan bahsetmez zorundayım çünkü yaptığım bir şey var. Bu eksikliği gidermek için dedik ki dedeler cenaze hizmetini yapacak. Yapar cenazeyi yıkayacak değil,  Hakk’a göçeni uğurlayacak. Razılık, rızalık alacak, altı üstü üç tane duayla beraber. Karadeniz bölgesinde çok yoğun. Kur’an okuyan hocalar posta çıkıyorlar dedenin yanında dede Kur’an okumuyor postta oturuyor el öptürüyor. Buna müdahale edilmeli. Müdahale yani bunu yapmayın denir. Yapmayın dedik ama o zaman dede Kur’an oku. Kur’an dersi verdik, Arapça’sıyla bir şartla.  Hala direniyorum ben ona okuduğun surenin, ayetin manasını aynısından açıkla. Ne söylediğini sen anla ve anlat. Onun için eğitimsel manada dedelerimizi yeteri kadar eğitsek de hala içimizde noksanlar var. Neden var, biraz evvel ki söylediğim gibi Cem Vakfı bunun tamamını yapamadı. Çünkü her yer Cem Vakfı’na bağlı değil ki. Cem Vakfı’nda sen de iyi biliyorsun yıllardır emektarsın misafirhanemiz var mı, hayır.

 

Ayhan Aydın: Sonradan biraz şey oldu.

 

Metiner Orhan. Yatacak, kalkacak, yemeğiyle, hizmetini yapacak, televizyonuyla, bilgisayarıyla Anadolu’dan gelene eğitim verip, kendi yöresinde cenaze hizmetini yapacak, Kur’an okuyacak cemi yapacak, eğitimi yapacak dedeler için elimizden geleni yaptık, hala yapıyoruz. Sıkıntı nerede? Sıkıntı bunu yaygınlaştıramadık. Bunu yaygınlaştırırken üç tane üniversite fakültesinin kurulması bizim anladığımız hiyerarşik manada Aleviliği ve dedeyi yetiştirebilecek mi? Bu da bir soru işareti.

 

Ayhan Aydın: Çünkü gelenekle kitabi olan şeyin ortası nasıl bulunacak?

 

Metiner Orhan. Köy babası yapabilirsin, cami imam hocası da yapamazsın. Dede olduğun zaman halkın içine gireceksin. Eve gireceksin. Hastaya gireceksin. Kurbanı tekbirleyeceksin evinde.

 

Ayhan Aydın: Mesela diyelim ki Şahkulu’nda veya Cem Vakfı’nda veya bir başka kurumda dedelere ders verilsin veya halka ders verildiği zaman sizin önerinizi fikrinizi alalım. Bir akademisyen var, akademiden yetişmiş, onun bir literatürü var, kelimeleri var, o kendi bilgileri çerçevesinde anlatıyor bir de gelenekten gelmiş veya kendisini yetiştirmiş diyelim bir bilgili dede, baba, ozan, yazar, o da kendi bilgi ve tecrübeleri doğrultusunda insanlara bilgi verebilecek. Sizce ideali nedir? Mesela somut olarak bir okul açılsa öyle bir çabalar da var sanıyorum, çalışmalar da var, Alevilikle ilgili dedeler ile ilgili bir okul açılsa halkımızın içindesiniz ya halktan dolayı diyorum size Karadeniz veya genel anlamıyla halk nasıl bir dede istiyor gerçekten biz biliyoruz da sizin dilinizden?

 

Metiner Orhan. Peki, halk biraz evvel çocuğumuz geldi bebek evladım tanımıyorum etmem kucağıma koydu ben de Felak suresi nazar duası okudum. Dede değil mi? İşte bu. O sen ilahiyat fakültesinde yetiştirdiğin gibi oradan mezun dede edebilirsin. Bana göre dede olmaz. Halkın içine gireceksin, evinde yatacaksın, vaktinin halinden anlayacaksın, hastası var mı, okuyanı var mı, ne sıkıntıları içerisinde onun içine girmezsen dede olamazsın.

 

Ayhan Aydın: Peki o zaman klasik sorulara dönüyoruz. Bugün de geçmişte de, aslında dede olmanın vasıfları ve özellikleri size göre çok da değişmiyor. O zaman bir dedeyi dede yapan özellikleri nelerdir?

 

Metiner Orhan. Bir örneğini vereyim. Cem evindesin dede ile hizmeti yapıyorsun. Cem bitti. Hiç şüphen olmasın. Oradaki hemen hemen yüzde ellisi dedeye niyaza gelir.  Yüzde sekseni de evine davet eder. Çay içmeye, yemek yemeye her neyse hastası vardır götürmeye dua etmeye ise ya ben sağ olun arabam var, evim de var gideceğim dediğin zaman bitti o dedelik orada. Bunu demeyeceksin. Senin farkın orada belli olacak. Onu o ilahiyat fakültesinde öğretmiyorlar. İlahiyat fakültesi bir hocası profesörü bunu bilmiyor. Ben biliyorum. İçinden geldim çünkü.

 

Ayhan Aydın: Yani ilahiyat veya Diyanet’te resmi din devleti anlayışı var.

 

Metiner Orhan. Benim hiyerarşim belli, benim sistemim belli.   Bana kimse yeni bir Alevilik, çağdaşlaşalım. Amenna. Çağa uygun hale getirelim. Amenna. Aslında özünde taviz vermem ona da amenna. Bu nedir, söylediklerimizdir. Ondan uzaklaştığın zaman kendine göre bir Alevilik yaratırsın.

 

Ayhan Aydın: Yani şunu mu diyoruz klasik manada halkının yanında hem cem yapacak, hem sorulara muhatap olacak, halkından kaçmayacak ve çocuğuna kurbanına her şeyine duasını verebilecek serbest, rahat her yere girebilecek kaçmayacak halkın içinde.  Böyle bir tabir var.

 

Metiner Orhan. Köy evinde yatacaksın, sana gelenin hizmetini yapacak, ayağını yıkayacak, evin sahibi, talibi üstünü örtecek, dedem bir hizmetin, bir eksiğin var mı, bir şey canın istiyor mu, sen de orada görevini yapmış olmanın huzuruyla orada yatacaksın. O evin atasısın sen.

 

Ayhan Aydın: Peki halkımız bunu istiyor dediniz, başka neler istiyor? Bu kayıtları izleyecek gençlere bugünden bir mesaj göndereceğiz, bilinen olsa bile biz kaydımızı yapalım. Metiner Orhan Dede Malatya’dan İstanbul’a Amerika’ya kadar üniversite okumuş, işini kurmuş ama dedelik hizmetini de yerine getiren bir dedemiz olarak siz halkın sesi olun bugün. Bunlar klasik dedelikten beklenenler bugün yine bunlar dedelerden bekleniyor. Böyle söyleyelim klasik dedeler kimlerse halk bunu yine bugün de istiyor. Klasik dedeliğin dışında bugün halk dedelerden eskisinden farklı olarak ne istiyor? Gençler; gittiğiniz yerde büyükşehirde, şu sokaktaki, şu demin içeri gelenle biraz sohbet etseydik o da belki fikirlerini söylerdi. Onlar gitti biz başka bir iş için gelmiştik. Halkın belki de işi vardı gençlerin ama anlatsaydık mesela deseydik ki ne güzel bir çocuğunuz olmuş gelmişsiniz bir inancınız olmasa bu dergaha gelmezsiniz bir dededen dua almak istiyorsunuz belki size anneniz babanız söyledi veya içinizden geldi biraz oturun beş dakika siz dedelikten bu kurumlardan ne istiyorsunuz deseydik, kutuyu açsaydık konuşsaydı?

Halk size ne diyor mesela cemin dışında; gerçekten üniversite bitirmiş olması, okul okumuş olması bir dededen beklenen bir özellik mi bugün?

 

Metiner Orhan. Tabii. Benim talibim diyelim akademisyen. Onunla nasıl frekansı kuracağım.  Üç kere gelecek cemime. Dördüncü beşinci hep aynı şeyler diyecek. Ben frekans kuramıyorum, konuşamıyorum, iletişim sağlayamıyorum. Onun dediğini anlamam lazım. Benim onunla sohbet etmem lazım. O seviyede olmam lazım.

 

Ayhan Aydın: Sizin söylediğiniz sizin görüşünüz mü toplumun söylediği mi?

 

Metiner Orhan. Toplum da böyle ister. Bu çağda okumuş akademisyen olmuş birisi üst düzey bir evladımız. Üst düzey, çok üst düzey akademisyen. Ortaokulda olup, cep telefonundan internete girmeyi bilmeyen var mı?

 

Ayhan Aydın: Yok.

 

Metiner Orhan. Senden benden iyi kullanmıyor mu?

 

Ayhan Aydın: Kullanıyor.

 

Metiner Orhan. Gel, dedenin huzuruna gel, ellerini bağla, hû hû. Darda dur bunu izah edeceksin. Bunu anlatacaksın. Niye dargın duruyorsun? Onu anlatacaksın. O frekansı kurmadığın zaman o çocuk senin yanına gelmez. Senin cemine de gelmez. Lise mezunu, bu çağda iki saattir buradayız. Akademisyen kızımla frekanslarımız tuttu konuşuyoruz. Aynı düzeyden bahsediyoruz. Aleviliğin onun istediği çağda onu anlayarak onunla sohbet ederek sürdürüyorum.

 

Ayhan Aydın: Peki onun dışında üniversitede genel kültür diyelim, genel kültür diye bir laf var. Televizyona bakıyor, internete, dünyayı izliyor, dünyada şu darbe oldu, efendim ABD seçimler oldu, bu şeylerde de konuşuluyor mesela kahvehanelerde de şu geldi bu gitti diyorlar. Espri bile yapıyorlar yani dünya küçüldü, yani bu esnekliği televizyon izlemeyen veya güncel bir meseleyi izlemeyen şimdi bağlantı kurmakta da güçlük çekiyor değil mi? Köye kadar indi her şey köy diye de bir şey kalmadı diyor onu da yok ettiler.

Bunların dışında mesela başka var mı aklınızda sıralayabileceğiniz? Bugünün insanı, bugünün Alevisi, bugünün genci, dedelerle ilgili neler söylüyor?

 

Metiner Orhan. Biz bir sene boyunca Aleviliği anlatalım. Bitirdik. İkinci sene neyi anlatacağız. Genel kültürümüz yoksa dünyada sadece Alevilikten mi bahsediliyor farklı günler, iyi günler, insanlara faydalı günler yok mu? Ben altı ay boyunca cem evinde her konuşmamın arkasında şunu söyledim: ben organlarımı bağışladım, organlarınızı bağışlayın. Kan vermeye gidin, hastalar var. Kan bulamayanlar var, fakirler var diye. Bu manada insanlar merak ediyor, geliyor. İki, dede on beş dakika konuşacak Ayhan. Konu on beş dakika, uzatmayacak. On beş dakika sonra benim söylediğim şu; benim anlattığımdan anlamadığınız, şurası bana eksik geldi, şurayı tam kavrayamadım, şurası böyle biliyordum. Soru soracak, cevap vereceksin.

 

Ayhan Aydın: Şimdi, bugün dedelikle ilgilenmek isteyenler neden dedelik yapmıyor? Benim birinci sorum buydu. Yani gençleri ve ocakzadeleri engelleyen bütün bu faktörler sayılabilir. Yani eğitim, okul, parasızlık, bir kurumun desteği olmaması gibi. Peki güzel dedem dedelerle ilgili siz de mücadele verdiniz ya mesela bir kurumda dedelerle ilgili bir ders bir formasyon olsaymış, Cem Vakfı’nda başlandı ama devam edilemedi buna, İnsan hakları, dünya tarihi, İslam tarihi bilim adamları tarafından anlatılsa o dede ona hayır mı diyecek?

 

Metiner Orhan. Hayır, biz de bunu istiyoruz zaten. Genel kültür dedin sen biraz evvel, o herkese lazım. Dedeye hepten lazım.

Ben bir şey söyleyeyim mi? 11 yaşında bir çocuğum bana dedi ki dede insanların maymun neslinden geldiği söyleniyor bunun hakkında ne diyorsun? 11 yaşındaydı hiç unutmuyorum.

 

Ayhan Aydın: Demek ki genel kültür ama bu böyle gelenekten pişerek gelen dedelerin tecrübeleri, örnekleri, bilgileri de gerek dede adaylarına yani ocakzadelere, gerekse de akademisyen gençlere de anlatılacak ki onlar da onlardan istifade etsin.

Peki, Alevilikle ilgili dedelerle ilgili bir okul kurulması yönünde anlattınız ama dediğiniz şartlarda olursa dediniz. Peki onun dışında başka neler var dedem?

 

Metiner Orhan. Ben orada bir şey söyleyeyim. Bana göre değil. Bir dede otantik dede ve mümkünse tahsilli olan dede dedelik dersini versin. Edebiyat, tarih, fıkıh, fıkıh falan yok Kur’an dersini versinler. Birileri versin ama dedelik dersini dede versin. O da ben seçtim dediğin dede değil, toplumun genel manada bildiği kabul ettiği edeceği bilgisiyle bir dede olsun. Bir dede sadece bilgili değil marifetiyle, edebiyle, ahlakıyla dededir. Dedenin vasıfları çok, dersleri o dede vermeli, o dede. Bana üç kitap yazdım diyen ilahiyatçı bilmem kim profesör orada dedelik dersi vermesin. Sınıfta kalır. Neden? Çünkü Aleviliğin tezini, doktorasını, asistanları benden öğrendi. Görgü cemini benden öğrendi. Sorbon’dan geldiler, Harvard’dan geldiler. Buradan geldiler. Asistandı şu an profesör benden öğrendi. Kitap yazıp benim önüme mi geçecek? Sen yaşamadın bilmiyorsun ki ben profesör değilim ama senin kadar tahsilim var ama senden artım çok fazladır. Ben bu etin kemiğin içindeyim. Sen neresindesin? Dedelikte neyi öğreteceksin ona? İmamlığı hocalığı öğreteceksen ilahiyat fakültesine git, bizimle işin yok. Bizim hiyerarşimiz belli, bizim sistemimiz belli,  mürşit, layık olan, pir layık olan, rehber layık olan bu makamda olacak. İmam Zeynel Abidin’in 11 erkek çocuğu var. Niye İmam Muhammed Bakır postta? İmam Musa-i Kazım’ın 22 tane erkek çocuğu var. Niye İmam Ali Rıza postta, 22 tane 21’i değildi. Onu seçiyor. Onu hak biliyor. Bu toplum öyle seçicidir, kimi posta koyacağını, elini öpeceğini çok iyi bilir. Binayı yıkarsak toparlayamayız. Yıkmadan tamir edelim eyvallah. Ama olmazsa olmazlarımıza dokunmayın. Ben geldim gidiyorum, benim bir iddiam da yok bir şeyim de yok. 66 yaşından sonra beni bir daha dünyaya getiremeyeceksiniz, tahsil yaptıramayacaksınız. Dede geldim, dede gideceğim böyle. Onun ötesi yok.  Önde olan bir insan olarak dede. Ama bana yeni bir Alevilik dedelik ihdas ettirmeyin. Bunu kim yaparsa hem vebali var hem günahı var. Hesabını verirler.

 

Ayhan Aydın: Klasik manada yol erkân sürüyor ama sorunumuz şu, benim baştan beri yakındığım, benim gibi insanların demek ki şunu anlıyoruz. Yazarlar, kurum başkanları hatta dedeler de çok ciddi manada dedeliğin geleceği ile ilgili oturup konuşmuyorlar. Ocakzadelerin, dede adaylarının, dede çocuklarının önündeki engelleri masaya yatırılacak bunlar neden buralara gelmiyor, gelecek kaygısı, ekonomik kaygıların dışında, bunların dışında bizim inanç bazından Aleviliğin geleceği dedelere bağlıysa dedeler çok önemliyse burada bir zayıflama görüyoruz. Bunu çözmek için çok ciddi kafa yormuyoruz bence. Bazen cem yapacak dede bulamıyoruz. Anadolu’da da bu sıkıntı var, İstanbul’da da bu büyük sıkıntı var.

 

Metiner Orhan: Dernek, dergah, muhtar, vakıf bunların bir başkanları var değil mi? Eskiden de vardı hep bunlar. Dede atıyorlar, dede alıyorlar dede veriyorlar. Benim postuma oturamaz, kanuni idari işlerine de ben karışmam. Vakıfsa dernekse, sen oradasın ben buradayım. Ceme girdiğin zaman talipsin, ben de dışarı çıktığım zaman sen bir kurumun başkanısın. Çalışma alanlarımız farklı ama bil ki hepimizin toplandığı şemsiye Alevilik. Alevilikse cem eviyse ona göre davranmalıyız. Ha ona göre otur, değerlendir, kriter yap.

Fethi Erdoğan Dede kulakları çınlasın, sen olayı biliyorsun, sen niye bize sormadan televizyon çekimine gittin, diye adama neler yaptılar. Çalıştığı kurum ona neler yaptı. Fethi Dede sağ, birlikte görgü de yaptık. Allah’tan korkun, Muharrem ayıydı. O televizyona gitmeyecek, dedeler, sohbetlere gitmeyecekler nereye gidecekler? Muharrem ayında konuşmak için çağırdılar ben de Karacaahmet’e gittim konuştum. Vay sen bize sormadın, diye dedelik görevinden seni attık, dediler. Böyle bir şey yok, olamaz. Böyle bir hakkın da yok. Kimsenin buna hakkı yok.

Onları da söyleyelim. Dergâhlar dergâhtır. Burada yatan uluların tozu toprağı olamayız biz. Ama sen ondan medet umarak burada nöbetçisin. Yarın nöbetçinin kimin olacağı belli değil. Ama ben bugün de dedeyim yarın da dedeyim değil mi?

 

Ayhan Aydın: Eyvallah.

 

N. Ben bir şey soracağım. Yeni bir Alevilik derken neyi tam olarak karşıma çıkar mı, vebali büyük olur, yeni bir Alevilik derken tam olarak neyi kastettiniz?

 

Metiner Orhan: Kendine göre mantık, felsefe yerine biraz evvel gibi ocak değil cem evi var. Ocağı nereye atıyorsun sen ya. Dede olmasa cem evi olur mu kızım. Bana şunu söyle, talip olmazsa dede olur mu? O da olmaz. Talip dedeyle nedir? Ettir. Ha telefonda sesi tavrı emret dedem diye ayağa kalkar. Ayrı mesele ama ben onda değilim, ben Metiner Orhan’da da değilim. Lanet olsun. Ben Aleviliğin aslının değerlerinin peşindeyim. Sorduğunuz soru her yerde söylediğim de bu. Her yerde rahatlıkla 2000-3000 kişi orada kim varmıştı ayırt etmeden hiç şeyimi bozmadan beni çok iyi bilir, taşı yerine oturtarak söylerim. Kimse bana yeni bir Alevilik yaratmasın. Alevilik var, hiyerarşisi belli, kurumu belli, sistemi belli, ha revize edelim. Çağdaşlaştıralım. Olur, dede talip hep beraber biraraya gelelim, tartışalım, tartışmayalım müzakere edelim. Müzakere edelim, kararları alalım, uygulamaya sokalım. Düşkünlük kurumu, talibe alma, dedeler tartışmalı, küskünlük yasasını yeniden ele almamız lazım. Ondan sonra aldığımız kararları biz böyle karar aldık taliple olmaz, biz böyle düşünüyoruz talipler sizin fikriniz ne diye halka sormamız lazım. Halkımız da demeli ki –senin gibi çok aydın insan var- dede şuraları şöyle yapın. Tekrar bir araya gelip müzakere edip, sorumları tespit edip, karar aldık, neyi aldık, dedeler biz karar aldık. Dede bize sormadı ki karar aldık. Çünkü Alevilikte demokrasi var. Görgüde demokrasi var. Halk jüridir, düşkün dede bırakmaz. Cemaat bırakır, cemaat indirir, cemaat kaldırır. Demokrasi budur. Bundan vazgeçmiyorum ben. Bana Alevilik yeniden yaratılmaz dediğim bu. Halk jüridir. Dede tıkandığı yerde organizatördür. Tamam, burası böyle, anlaşıldı böyle, son kararı da cemaat verir. Cezayı da cemaat keser. Düşkünlüğü bırakır da cemaattir, düşkünü kaldıran da cemaattir. Dede sadece aracıdır orada, işte dinde demokrasi sadece Alevilikte vardır. 

 

Ayhan Aydın: Dedelerin bugün her şeye rağmen toplum üzerinde bir otoritelerinin olduğunu; her türlü sarsılmaya rağmen, sarsıcı unsura rağmen, Cumhuriyet’te son 25-30 yıldır çalkantılarda olmasına rağmen, bunları görüyoruz. Fakat anladığımız kadarıyla sizin de sözlerinizden anlaşıldığı kadarıyla

 

Metiner Orhan: Ben de teşekkür ederim. Bu konuda çok doluydum.

 

Ayhan Aydın: Dedelik çok önemliyse biraz da dedelerin dedeliği konuşması lazım.

 

Metiner Orhan: Çok doluyum yani bu konuda. Fethi Dedeyi sen nasıl atarsın… Uzun yıllar dedelik yapmış. Adamın bilgisi, yeterliği, ahlakı var. Elbette herkes gibi kksiği vardır, noksanı vardır. Sen niye bize yönetime sormadın, Karacaahmet’e gittin, televizyona çıktın. Yanlış yapan dede de düşkün kalır. Ben dedeyim dokunulmazlığım yok. Otokontrol var, biz de senede bir kere görgüden geçiyoruz. Kerbela’ya gideceğiz, kurban keseceğiz ya da aile içinde bir usul posta oturtuyoruz. Ben dahil posta beni koymuşlar, elimi öptürüyorum, baş köşeye oturtuyorum, ama ben de dara durur müsaadesini alırım. Aslı bu. Benim 10 yaş benden büyük ablam geldiği zaman ayağa kalkıyorum.

 

Ayhan Aydın: Çok çok teşekkür ediyorum. Hürmetler, saygılar sunuyoruz. Var olun. Sağ olun dedem.

 

(Söyleşi esnasında kucağında bir çocukla bir kadın geldi, dedelerden dua istedi. Metiner Orhan Dede ona dua verdi.

 

Ah bir melek geldi. Güzel bir şey geldi buraya. Babasının boyuna gelmiş. Kocaman olmuş bu. Gel bakayım.  

Anne: gel dededen bir dua alalım biz.

Metiner Orhan. Gel.

Ayhan Aydın. dernek adına bir çekim yapıyoruz. Bir sakıncası yok sanırım.

Metiner Orhan. güzel kız gelmiş bana. Adın var mı? Bismillahirrahmanirrahim. Allah Allah, Allah Muhammed  ya Ali. Hatice-ül Kübra, Fatıma-i Zehra. Ömrü, yolu açık aydınlık olsun. Ben sana şimdi Felak suresi var bilirsin, Türkçesini biliyor musun?

Anne: Yok, Türkçesini bilmiyorum. Öğrenirim.

Metiner Orhan. Kûl euzu bil Rabbil Felak. Kainatta yarattığın varlıkların tüm varlıkların kötülüğünden, pis nefisten, haset insandan, kem gözden, büyücünün büyüsünden sabahların Rabbı olarak sana sığınırım. Mana ve anlam dolu. Hayattayken kem göz var mı kızım, haset insan

Anne: kesinlikle var

Metiner Orhan. Pis nefis.

Anne: Çok.

Metiner Orhan. Sabahları bunu üç kere okuyun. Biri… Biri sevdikleriniz için, biri insanlar için. Ben öyle yapıyorum.

Ayhan Aydın. Hak ziyaretlerinizi kabul eylesin. Var olun. Sağ olun. En güzel duygularla en güzel dileklerle ulu dergâhımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz tekrar tekrar.)

 

DEŞİFRE: HATİCE ÜZMEZ (Kendisine Çok Teşekkür Ediyorum.)

21 Kasım 2016

Şahkulu Sultan Dergâhı Vakfı, İstanbul

 

 

METİNER ORHAN DEDE HAKK'A YÜRÜDÜ...

Ayhan Aydın 1950 Malatya Arguvan Kuyudere (Mineyik) Köyü doğumlu, İmam Zeynel Abidin Ocağı Dedelerinden Metiner Orhan, 17 Ocak 2018 Çarşamba günü Hakk'a yürüdü. Metiner Orhan, CEM Vakfı Çorlu Cemevi başkanlığı görevinde bulunmuş, 2002-2004 yılları arasında Cem Vakfı Genel Müdürlüğü yapmış, Cumhuriyetçi İş Adamları Derneği’nde (CUSİAD) çalışmış, İstanbul ve Anadolu'nun farklı yerlerinde uzun yıllar boyunca cemler yürütmüştü. Metiner Orhan Dede, 19 Ocak Cuma günü, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Alibeyköy Cemevi'ndeki cenaze erkanından sonra Küçükyalı Mezarlığında dualarla son yolculuğuna uğurlandı. Cenaze merasimlerine; ailesi, sevenleri, Cem Vakfı kurucu ve yöneticileri, dedeler, ADO Başkanı Doğan Bermek, Sanatçı Muharrem Temiz, Çorlu'dan Muzaffer Birdal, Kevser Koçerdin gibi isimler katıldı. Yaşamında ABD’ye uzanan çizgide ticaretle de uğraşan Metiner Orhan, son otuz yıldır Alevilik konusundaki çalışmalara ağırlık vermişti. Şahsen uzun yıllar birlikte çalıştığımız Metiner Orhan Dede, “Eski Dedelerin” yolundan giden, “Geleneği Yaşatan” inanç önderlerinden birisiydi. Devamlı koşuşturan, mücadele insanı olan Metiner Orhan Dede, Cem Vakfı’nda çalıştığı dönemde de yine aynı şekilde genel müdürlük dışında, cemler yürüten, şubelerin sorunlarıyla ilgilenen, özellikle Karadeniz bölgesi, Trakya ve Balkanlar’da da geleneğin yaşaması için çaba harcayan bir isimdi. Cem Vakfı’nda uzun yıllar birlikte çalıştığımız Basın Halkla İlişkiler Birimi’nden Sayın Dilek Karagöz’le de paylaştığımız gibi, aslında özü itibariyle candan, yapıcı, ikiyüzlü olmayan bir kişiliğe de sahip olan Metiner Orhan Dede’yle birçok radyo ve televizyon programım da olmuştu. Bilgi birikimi kadar, anlatma kabiliyeti de olan Metiner Orhan Dede’nin Cem Vakfı’na hizmetlerinin çok olduğunu söylemeliyim. Sevgili dedemizin devri daim, menzili mübarek olsun, ışıklar içinde yatsın. Hizmetleri Hakk katında kabul-u makbul olsun... Alevi kamuoyuna, muhabbet ehline saygılarımla...

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile