ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri…(Birinci Söyleşi)

ADİL ALİ ATALAY’la Muharrem Söyleşileri…(Birinci Söyleşi)

Ayhan Aydın

Sevgili ozanım merhaba, hoş geldiniz, programımıza. Hoş bulduk canım benim. Ömrü çilelerle geçmiş, kıtlıklar içerisinde büyümüş, Anadolu'nun tozlu yollarında ömrünü türap etmiş bir isim Adil Ali Atalay mahlası Vaktidolu ismi. Peki, kendisi neler söyler, şiirlere dönüşmüş bu yaşam hakkında neler söyler bizlere?

 Evet, Ayhan Aydın o kadar zor bir soru sordun ki. Ben her şeye cevap veririm de hayatıma çok zor veririm. Çünkü şöyle denilmiştir; Kemaliye kazam Bizmişen Köyüm diye bitiriyorum. Ve diyorum ki;

İsmim Adil Ali hem Vaktidolu

Dinim insan mezhebim vicdan yolu.

Bu dünyada her fikre saygım var

Aşksız geçen bir an bile bana dar.

7 yaşında âşık oldum hala o aşkım serimi hoş etmiş daha hala o sarhoşluğumdan kurtulamadım. Eğer bu topluma emek çekmişim, insanlığa emek çekmişim diye düşünürsem daha çekilecek emeğin milyarda birini yapmadım. Bir sözümde demişim ki;

Âşık olan sadık olan hiç gülmez

Ömür kısa vakit dar olduğu için.

Ömür kısadır, vakit dardır. Keşke Sultan Süleyman gibi bin yaş yaşasak, bin yaşta insanlara hizmet etsek gene az gelir. Çünkü Cenab-ı Allah olsun, Resulullah olsun, Ehlibeyt olsun insanlara hizmetten üstün yüce hiçbir şeyin yok olduğunu söyler. Biz de eğer edebiliyorsak 65 yaşındayım gene çalışıyorum, gene çalışacağım, bin yaş yaşasam okurdum, bin yaş da yaşasam ağaç dikerdim. Bunu derim başka bir şey diyemem.

Okumak ve ağaç dikmek, siz bu iki kavramı özdeşleştirdiniz okumanın erdemini fakat tabiat ve doğa sevgisi, ağaç dikmenin önemini de vurguluyorsunuz. Hele de böyle bahar günlerinde daha bir anlam kazanıyor tabi. Yani çevrenin tahrip edilmesi, çevrenin yok edilmesi, yaşamında yok edilmesi gibi değil mi?

Evet, bu bir gerçektir. İnsan da bir doğadır zaten, vücut bir doğadır. On sekiz bin âlem bir vücutta mevcuttur aynen doğa gibidir. Dört mevsim de bir insanda mevcuttur ben ona inanırım. Onun için hakikaten de bahar olması münasebetiyle de zaten öyle de demişim ağaç şiirimde demişim ki:

Bin yaş yaşasam dikerdim

İlme kâğıt, kalem ağaç

demişim. Okulun da İlimin de kağıdı ve kalemi de ağaçtan geldiği için gene diyorum, oksijenimiz gelir ağaçtan, yaşantımız ağaçtandır.

Yaşam, ağaç, doğa birbirine bağlı kavramlar. Fakat okumak ruhun, beynin, insanlığın gıdası da o. Okumadan olmuyor.

Evet Şahı Merdan Ali der ki; "Her kaba bir şey korsunuz, o kap daralır, fakat ilim ile sevgi kabına ne kadar koysanız o kap daralmaz genişler" der. Ben ona inanıyorum ki; biz beynimizin eğer %50'si, %60'ı, %80'inini çalıştırsak biz dünyaya hükm ederiz, ben ona inanıyorum yani.

Zaten bugüne kadar yayınlanan eserlerinizle de topluma ışık tutan bir aydınımızsınız. En başta söylediklerime teşekkür ettiniz ama bunlar birer iltifat değil birer gerçek. İnsanoğlu dünyada yaşarken, dünya üzerinde ki diğer insanlarla birlikteyken ve bu dünyada bulunduğu müddetçe herhalde buradaki hakkını da vermek zorundadır insanlar. Siz buna hizmet eden insanlardan birisiniz.

Şimdi teşekkür ederim. Biraz evvel siz başkaları dediniz ben başkaları bilmiyorum. Evvel gelenler sonra gelenler idi, sonra gelenler evvel gelenler idi. O kadar enteresandır ki Âdem tektir. Ben Âdemi Allah nasıl tek, Âdem'de tektir yani. Ama mevcudiyet parça parça göstermiştir. Mevlana'nın güzel bir sözüdür; "Biz aynı çeşmeden dolmuş testileriz kırarsanız testiler kırıldığı vakit su birleşir, suyu ayıramazsınız" diyor. Biz de ayrım yok ki, on sekiz bin âlem bizde mevcut olduğuna göre görüntüler bizi ayırmıştır. Yoksa bizim ayrılmamıza imkân yoktur. Aynen diyorum, evvel gelenler sonra gelenlerdir, sonra gelenler evvel gelenlerdir. Çalışmaktan bahsettiniz ben demişim "Çalış işe ilim başa ey gelir" dedim. Çalışmazsan hiçbir şeye sahip olamazsın, ilmin yoksa hiçbir şey bilmezsin. Yani iş diyorsunuz ben işe Allah demişim yani. İş Allah'tır, işi olmayanın Allah'ı yoktur yani. İş demek hizmet demek, hizmet demek sevgi demek, sevgi demek barış demek, aşk sevgi demek Allah demektir. Sevmediğin işi yapamazsın zaten, sevmediğine hizmet edemezsin zaten ettiğin hizmet sevgidir, sevgi de Tanrı'dır benim nazarımda. Ve kitabımda demişim "İş Allah'tır" demişim. Üç sefer "İnşallah" yazmışlar ben tashih ederken "İş Allah'tır" demişim. Kabul edilsin edilmesin yani çünkü Tanrı diyor ki, "Küllü maksudun mabut, küllü mabudun maksut" kişinin sevdiği Tanrı'sıdır diyor. Ben ona inanıyorum ki yani, kumarı sevenin Tanrı'sı kumardır yani. İşini sevende başarıya ulaşır canım ciğerim. Onun için topluma ben çalışmalarını tavsiye ediyorum. O güzel Cenab-ı Resulullah bir gün ashabıyla giderken adamın birisi tembel tembel oturuyor selam vermeden geçiyor. Dönüşte geliyor ki elinde bir çöp var, çöp ile toprağı karıştırıyor. Bu sefer selam veriyor, diyorlar ki; "Ya Resulullah sen geçerken bu adama selam vermedin dönüşte niye verdin" "Geçerken tembel idi" diyor. "Şimdi toprağı karıştırıyor" "toprağı karıştırıyor ama ne yapıyor" diyor. "O toprak özleşir, oraya bir çekirdek düşer, yeşerir oksijen verir” diyor. Yani bir iş yapıyor diyor, yani o toprak hani toprağı dövdükçe özleşir ya, yemeği kaynattıkça özleştiği gibi, lezzet bulduğu gibi toprağı da kaç sefer aktarırsan verimi o kadar fazla verir.

Ne kadar çok kitap okursak o kadar çok bilgileniriz?

İnsan da aynıdır zaten, insanı da ne kadar çok irdelerseniz o kadar bilgi çıkarırsınız. Şimdi bir soru sorarsınız bir cevap alırsınız, bin soru sorarsanız bin cevap alırsınız. Bu gerçektir yani insan küçük değildir. Gene diyor aşığın birisi; "İnsan çok büyüktür tarif hiç gelir, tarif etsem Haktan bana suç gelir" diyor. İnsan tarif edilemez Ayhancığım. Yani 60–70–80–90 kiloluk et, kemik, kan pıhtısı olan bir çuval değildir bu insan. Bu insan bir özdür yani. Tanrı ile insanın özü aynı yerden, on sekiz bin âlemin özü aynı yerden alınmıştır. Biz Cenab-ı Allah'ın parçalarıyız, onun özünden gelmiş bir mahlûkuz, eşrefi mahlûkuz üstelik. Tüm hayvanlar, tüm dünya, yer gök hepsinden istifade etmek için biz yaratılmışız. O kadar güzel bir şey ki. Cenabı Hak buyurmuş; “Ben ahsani takvim yarattım tıpkı bana benzettim ruhumla ruhlandırdım nurumla nurlandırdım” demiştir.

Şimdi burada tabi tasavvufa girdik. Çünkü tasavvufta özlerin birliği var, yeryüzünde bütün yaratılmışların özde aynı olduğu, Tanrı'nın tecellisi olduğu, Tanrı'nın özünden fışkırdığı, sudür ettiği felsefe ilke var burada. Sizin söyledikleriniz, sizin buralardan beslendiğinizi gösteriyor. Bunu anlıyoruz yani tasavvuf, tasavvuftan çok etkilendiniz. Ozanların, Âlimlerin, yazarların dünyasında çok gezdiniz öyle mi?

Efendim gezmekte vardır bir de, şimdi depoyu doldurmak vardır, bir de kaynak vardır. Kaynak ne kadar az sızıntıyla da gelse onun tükenmesine imkân yoktur. Bir kazan ne kadar büyük olsa dolduğu vakit bitmeye mahkûmdur. Bize Cenab-ı Allah'ın bir vergisidir bu. Yedi yaşında ben âşık olmuşum tecelliyat göstermiştir yani ben şimdi şurada isterseniz Allah’ın izni ile bana mühlet verin üç saat burada hangi konuda derseniz beyit söyleyeyim. Rahatça söylerim bunu, bu bir gerçektir. Çünkü dinlemesini bilirim. Dinleyen kişi deposunu doldurur, konuşmak bir ihtiyaçtır dinlemek bir istitattır. Her can ihtiacını görmek ister ama istidad zor olduğundan onu yapamaz.

Dolmak, boşalmak, yaşam, dünya, Tanrı, evren iç içeliği. Yani burada bir kıstas var; sevgi! Yani en ana kıstasımızı sevgi olarak görüyoruz.

Tabi sevgidir, sevgi bizim dinimizdir diyor ya Âşık Hüdai mesela öyle diyor.

Tabi Muharrem ayında neler yapılır, neler yapılmaz, ikinci evlilik olayı var fakat tabi her şeyden önce Muharrem ayı var. Yani Muharrem ayı içerisindeyiz, Muharrem orucu içerisindeyiz. İnsanlarımız bu orucu tutuyorlar, burada bir dram var tabi. Kerbela Olayı var, Hüseyin Olayı var, İmamlar olayı var. Bunun Anadolu Aleviliği üzerinde çok derin etkileri var. Etkileri olmasa zaten yüz yıllar boyunca bu gözyaşları dökülmez, bu oruçlar tutulmaz öyle değil mi Adil Ali Atalay? Bu konuda ki fikirlerinizi alalım isterseniz.

Teşekkür ederim. O iki soruya da herhalde sözümün sonunda gücümün yettiği kadar cevap vereceğim. Yalnız ben gücümün yettiği kadar veririm haberin olsun herkesin. Efendim Anadolu Alevileri göçebe Oğuzlar adı altında Asya'dan Anadolu'ya gelirlerken kendilerine İslam yelpazesi içerisinde yer arıyorlardı. Ehlibeyt'in uğradığı korkunç baskı onları ezilenin yanına itti. Çünkü biliyorsunuz Şaman Türkleri hep olgun insan, insanın insan olduğunu bilen insanlardı. Yani insanın bir defa insan olduğunu bilen insanlardı. Hüseyin ile özleştiler, her törende Kerbela Şehitlerine ağladılar. Onu andılar ve onun için dua ettiler, hiçbir inanç Anadolu Alevileri Kızılbaşları kadar bu olayı içten anlayamadı. Onların bu olayı benimsemelerinden sonra her ailede binlerce Hüseyin adlı oğlu oldu. Doğan çocukların ismi Hüseyin oldu, büyüdü Hüseyin adı kutsal bayrak gibi dalgalanıp durdu. Her haksızlığın önüne Hüseyin adı dikildi. Neden Hüseyin adı dikildi? Hüseyin demek güzel demek idi. Güzel çirkinlikleri yok eden bir şeydi. Tanrı'da güzeldir, Tanrı'nın güzelliği zaten tüm insanları sevdirir. Tanrı'nın sevilişinin güzel sebebi güzelliğidir yani. Zaten Tanrı diyor, "Ben Ahsen’i takvim yarattım insanları tıpkı kendime benzettim" diyor. Ahseni Takvim demek çok güzel demek. Hakikaten de insan siması çok güzeldir Tanrı'nın simasıdır çünkü. Böyle iken Hüseyin haksızlığa karşı çıktı, haksızla haksız olmadı yani. Çıkar için hiçbir çıkar Hüseyin'i haksızla birlik edemedi. Edemediği için ve hür olduğu için, özgür olduğu için hayatının son damlasına kadar da hem çarpıştı, hem nesaat etti. Çünkü Şah Hüseyin Kerbela'da eğer Kerbela olayını yaratmasaydı insanlık denilen İslamiyet yok olurdu. Ben İslamiyet'i insanlığa bağlarım. Çünkü Âdem'de İslam'dı, Nuh'da İslam'dı, İsa'da İslam'dı, Muhammed'de İslam'dı. Ali’de İslam’dı Tüm peygamberler İslam'dı yani. Bunu hiçbir bugünkü müftü, bugünkü Diyanet Reisi inkâr edecek durumda değildir, hiçbir dede, hiçbir hoca, hiçbir haham, hiçbir papaz bunu inkâr edemez. Çünkü hepsi Tanrı - insan - sevgide birleşiyor bir defa. Burada birleştiği için Şah Hüseyin'de eğer Kerbela olayında o olay olmasaydı çünkü Emeviler 82 yıl devran sürdüler. 82 yıl bir insanın doğup ölümü demektir. Doğan çocuk kalktı Emevi saltanatıyla, Emevi inancıyla, Emevi Kuran anlayışıyla, Emevi ibadet anlayışıyla yaşadı, büyüdü ve öldü. Bu da böyle devam etti. Fakat Ehlibeyti sevenler yani Şia olanlar yanlış anlaşılmasın sözüm, Şia olanlar Ali'nin Şiası olanlar ki bu Âdemden bugüne kadardır. Şit ile Naci'den gelen gruptur ki, bu üç kavimdir. Nebi kavmi Veli kavmi, Mürsel kavimi, Âdem ile Havva'dan gelenler dört kavimdir; ad kavimi, ud kavimi, Lut kavimi, Put kavimi. Dünyaya gelenler ilkin yedi kavime bölünmüşlerdir. Şimdi yanlış doğrunun karşısında bir yanlıştır, karanlık ışığın karşısında bir karanlıktır. Bu iki kere ikinin dört eder gibi bir gerçektir. Eğri doğrunun yanında bir eğridir, çirkin güzelin yanında bir çirkindir. Ama hep birbirine de borçludurlar. Hüseyin budur, yani Hüseyin kanıyla İslamiyet'i ve insanlığı kurtarmıştır, bunu inkar eden insan insanlığı inkâr etmiştir.

Gelsinler tartışalım tabi buralara sığmaz tartışmalarımız. Hüseyin'i inkar eden insanlığı kendi insanlığını inkar etmiştir. İnsanlığı kurtaran ikinci Nuh'tur yani. Şah Hüseyin Kerbela Olayı Nuh'un Gemisi gibi ikinci Nuh'tur, ikinci insanlığı kurtarma. Diyor ki, "Nuh'un gemisine binenler nasıl kurtuldu, Ehlibeytin gemisine binenlerde kurtuldu" diyor Cenab-ı Allah.

Yezit'e gelince Yezit bir huydur gerçekten benim içerimde, düşüncemde Yezid huyu varsa ben de bir Yezidim. Yoksa haşa Sünni kardeşlerimize ne Alevi kardeşlerimize ne, Hambeli'sine ne, Maliki'sine ne, Şafi'sine ne, Hanifi'sine dört tane mezhep saydım ama mezheplerde Cenab-ı Resulullah'tan 127 yıl sonra icad edilen partiler gibi bir partidir. Harun Reşit zamanında koltuğunda rahat oturması için mezhep kurdurdu onlar birbiri ile uğraşsın ben rahat edeyim diye o gün bu gün başlara bela oldu kardeş kardeşini vurdu.

Bugün de tüm dinleyicilerden de şunu rica ediyorum; oyları özgürdür kime verirlerse versinler münakaşa etmesinler karşısındakine de saygı göstersinler, bunu da söylüyorum yani. O zaman saygı gösterilmemiş Emeviler saltanatı tamamen ellerine almışlar, Emevilerden sonra Abbasiler 500 küsur yılda onlar devran sürmüştür, 600 küsur yıl da Osmanlılar onların bir parçası sayılır. Çünkü Alevilik işlenmemiştir, adı değişiktir doğrudur Alevilik belki şimdi daha on senedir beyaz kağıtlar üzerine kırmızı yazıyla yazıldı ama ta Âdemden beri vardır. Bu bir düşüncedir, bu bir özdür, bu bir varlıktır bu bir inançtır, girmeyen bilmez. Şimdi yani gerçek olarak ben denize hiç girmemişsem denizin suyu benim vücuduma ne verdiğini bilemem. O nasıl bilinmediği gibi girmeyen de bilemez. Ehlibeytin aşkına düşmeyen de o aşktan habersizdir.

Ha, gözyaşı niye dökülüyor? Gözyaşı Şah Hüseyin o kadar yücelik yapmıştır ki yirmi yedi yara aldığı vakit çağrıldığı yere gitmiş Hint padişahını kurtarmıştır. Peki gidip o Hint padişahını kurtaran Şah Hüseyin kendini kurtaramaz mıydı? Gerçekten burası çok önemlidir, bizim bilmediğimiz yerlerde vardır.

Şah Hüseyin ne zaman ki Küfelilerden binlerce mektup geldiği vakit Medine'den Mekke'ye giderken kardeşleri dediler ki: "Gel kardeşim gitme, babamız gitti orada şehit oldu, kardeşimiz gitti şehit oldu ne olursun sen gitme" İmam Hüseyin de dedi ki; "Gitmezsem insanlık bitiyor dedi. Ben kanımla insanlığın kurtuluşunu yazacağım, sizin bildiklerinizi ben de biliyorum ama benim bildiklerimi sizler bilmiyorsunuz. Çünkü ben bir şey peşindeyim insanlık peşindeyim. Ne makam peşindeyim, ne devlet peşindeyim ne de yer yurt peşindeyim, ben insanlık peşindeyim" dedi ve gitti. Gerçek olarak derler ki, binlerce kişi peşine katılmış, her konakta demiştir ki: Ey canlar bizimle gelmek isteyenler, küskün dargın olmayıp kul hakkı yemeyenler, borcu vereceği olmayanlar, canını insanlık uğruna vermek isteyenler gelsin demiştir. Bu sözün üzerine gelenler dağılmış sadece 72 kişi kalmış. Tabi ki çokluk gitmiş o yoldan canını verenler benimle gelsin, demiştir. Yani yetişenler benimle gelsin, yetişmiş olanlar, bu uğurda canını feda edenler benimle gelsin demiştir. Hakikaten 72 kişi kalmıştır. 72 kişi kendisiyle gitmiştir orada şehit olmuşlardır. Son nefesine kadar Şah Hüseyin hem düşmanla mücadele etmiş, hem de nasihat etmiştir. Ey zalimler yanlıştasınız doğruya gelin, insan olun, insanlık adam öldürmekle değildir demiştir. Ama maalesef 1330 yıl geçtiği halde bugün Türkiye'de atomun, net romun ve bilgisayarın bilimin, televizyonun, radyonun bu kadar ilerlediği, teknolojinin ilerlediği devirde bugün yine Kerbela olayları oluyor. İnsanlar görüyoruz, eşi bir yerde kalmış çocuğu bir yerde kalmış kendisi bir yere gidiyor. Bu insanlık suçudur yani. İşte o da o zaman insanlık suçunu kanıyla temizlemiştir Şah Hüseyin.

Burada evrensel bir insanlıktan bahsediyorsunuz yani Kerbela bir sembol, Şah Hüseyin bir sembol diyorsunuz. Bunlar insanlık onuru mücadelesi verdikleri için ölümsüzler arasına katılmıştır, diyorsunuz. Bütün insanoğlu, bütün dünyada yaşayan ulusların böyle ortak acıları, sancıları var. Ve bunları bilenler ancak bu ortaklığı kurabilir diyorsunuz.

Teşekkür ederim. İşte o evrenselliğe erenler o mazlum ile zalimin halini anlayanlar mazlum tarafına geçenler, mazlumu müdafaa edenler Şah Hüseyin ile beraberlerdir. Zalimleri imkânı yok getirip te Şah Hüseyin ile beraber edemezsin. İşte Yezit huyu da çok kötüdür, yani Yezit bir huydur. O Yezit tek kişidir Süfyani huyu ile yetişmiş kinini babası Muaviye’den alan kişidir.

Yoksa belli bir insan topluluğuna verilen bir isim değil. Yani tabi ki Cem Radyo dinleyicileri bunun ayrımını yaparlar. Güzel Türkiye'mizde, o güzel Anadolu'muzda Anadolu Türk kültürü içerisinde Türk inancı içerisinde, İslam içerisinde elbette ki farklı inançlar, inanç akımları, mezhepler var. Alevilik, Sünnilik, Bektaşilik hatta bilindiği gibi birçok dinden farklı dinlerden olan insanlarda var; Musevi'si, Hıristiyan'ı 72 millet, 72 tür inanç olsa bile bunların hepsinin kardeşliği öne çıkarılmalı. İnsanlığı bir kere, insan oluşu bilinmelidir. İnsan kanı içenlere insan denilmemelidir. Şimdi biraz da oruca değineceğim.

Evet, oruç tabi çok yoğun sorular geliyor oruç konusunda. Muharrem Orucu hakkında bilgilendireceksiniz bizi.

Evet, efendim bundan 3 gün evvel bana bir mektup geldi. Mektup şu an önümüzde bakalım ne demiş; Adil Babaya saygılarımla demiş. Ben ona milyonlarca saygı gösteriyorum. Mısri Muhammed Nebioğlu göndermiş bunu. O mektup da şunu söylüyor; "Bugün Mah-ı Muharremdir bu kadar zulmü gören Fatma Evladıdır her Muharrem matem etmek gönüllerin nurudur" diyor. Derken de burada bir mersiye yazmış diyor ki; "Ya İmam Ya Hüseyin Selatü Selam olsun sana ve nesline cümle sevenlerden ayırma bizleri ne olur dü cihan iki cihanda diyor yani, didarından aşkı muhabbetinle" diyor. Bugün Mah-ı muharremdir gamdır yükümüz ederiz feryat ol Resulün nesli pakına bu ne zulümdür Yarab hey hat, geleydi Ehlibeytin başına gelenler şemsin ve gündüzlerin başına, güneşin ve gündüzlerin başına, gündüzler kararır, güneşler söner, dağlar taşlar ederdi feryat. Gerçekten o Kerbela'da olan olay güneşin başına gelseydi güneş belki şimdi bitmişti. Çünkü insan güneşten çok yücedir, insan on sekiz bin âlemdir, güneş bir âlemdir, dünya da bir âlemdir, bu gördüğümüz dünya bir âlemdir. Ama bir insan on sekiz bin âlemdir. Oruca gelince, Muharremde on iki gün oruçlu olmak burada hemen şunu belirtmekte fayda var. Bu zaten İslamiyet'ten evvel var olan oruçlardandır diyor. Ey iman edenler kötülüklerden korunmanız diye sizden evvelki kitap ehillerine farz kılındığı yazıldığı gibi size de farz kılındı. Bakara suresi 183 ve 184, burada Muharrem ayı bize farz olunmuş oluyor. Ama bazı benim gibi zavallılar tutuyor 185.ayette de Ramazan geldi diyor eskisini iptal ettik diyor. Bu nasıl eskisini iptal ediyor Cenab-ı Allah bunu farz ediyor da. Tekrar bu iptal ediliyor. Bu da benim gibi zavallılar gelsinler benimle tartışsınlar. Kısa hemen geçeceğim.

Muharrem orucuyla ilgili soruyorlar hangi vakitler arasında oruç olur diye. Ne diyelim yani gün doğumu ve gün batımı diyelim, kaba hesapla. Belli bir saati yok.

Yatarken yersiniz akşam karanlıktan sonra da onu açarsınız. Ve yiyeceklere gelince gerçekten yiyeceklere gelince bir davar kesip de yemeyin sakın. Çünkü davar kesilmesine ben karşıyım. Onun için eti yasak etmişler. Esas etin yasak edilmesinin de çok sebepleri vardır. Bir kuzu kurban olmaz dediği vakit o güzel Muhammed Aleyhisselam o kuzunun eti daha azdır, büyüsün bir yaşına gitsin ki üç kişi beş kişi on kişi doysun diye bir kişi doyup da çekilmesin demek istemiş. Bunlar çok tartışma götürür, benim kızım sulu da yiyebilirsin susuz da yiyebilirsin yemeklerden kısıtlama olmasın tabi ki aşırıya da gidilmesin. Ben şuna karşıyım Ramazanda Muharremde yemek tüketimi diğer aylardan fazla olursa hiç oruç tutulmamış sayarım. Bakın iyi dikkat edin yani Ramazan da istatistikler araştırsınlar başka aylardan çok yeme içme harcaması vardır. Demek ki oruç tutulmamış oluyor Muharremde de ben bunu size tavsiye ediyorum. İki evliliğe gelince gerçekten ben bir fetva verici değilim. İlk kocanızdan ayrılırken rızalıkla ayrıldınız da, çok çile çekiyordunuzsa, o eşinizden çok ceza cefa çekiyordunuzsa taşıyamıyordunuzsa ikinci evliliğinizde mutluysanız siz gidersiniz bir dedeye ikrar verirsiniz, oruç tutarsınız ibadet edersiniz affedilebilirsiniz öbür tarafta razıysa. Razı değilse suç sizde olup da ayrılmışsanız tabi ki suç büyüktür düşkünsünüzdür. Ama razılıkla ayrılmışsa taşınamayan bir yükü de taşı diye de hiçbir dede de zannetmiyorum size yükleyecek. Ben bu kadar söylüyorum teşekkür ediyorum.

Evet derleyip toparlayıcı bilgileriniz için teşekkür ediyoruz.

Muhammed Ali'yi candan sevenler

Yorulup yollarda kalmaz inşallah

İmam-ı Hasanın yüzünü görenler

Hüseyin'den mahrum olmaz inşallah

 

Zeynel Abidin'den bir dolu içen

Muhammed Bakır'dan kaynayıp coşan

İzni ile İmam Cafer'e ulaşan

Bundan özge yola sapmaz inşallah

 

Musa-i Kazım'dan gelen erenler

Can baş feda edip didar görenler

İmam-ı Rıza'ya zehir verenler

Divanda şefaat bulmaz inşallah

 

Bir gün olur okuturlar defteri

Şah oğlunun belindedir teberi

Uyanırsa Taki, Naki, Askeri

Açılan gülümüz solmaz inşallah

 

Şah Hatayim bu iş bir gün bitere

Özünü katara gör ulu katara

Mehdi şevki bu cihanı tutana

Gelip kurtarıcı olur inşallah

İmam Zeynel Abidin 70 yıl zindan da mı kaldı? Tabi burada bir zindan olayı var. Her kelimenin yatan farklı farklı anlamlarda var değil mi?

Evet, hemen kısaca oraya değineyim ki zaman kazanalım. Gerçekten İmam Zeynel Abidin Kerbela Olayından göçünceye kadar, 57 yıl sonra göçtü, zindandaydı ama gönül zindanındaydı. Ve gider ağlardı Ya İmam sen bir İmam Hüseyin'in oğlusun niçin bu kadar ağlarsın? Yoksa sen ahir ette cehenneme gireceğim diye korkar da mı ağlarsın. Dedi ki, "Hâşâ ben ne cennet sevinciyle hareket ederim ne cehennem korkusuyla korkarım fakat Kerbela Olayı şerit gibi gözümün önünde duruyor. Ben hiçbir anımda o olayı atamıyorum. Babamın, kardeşlerimin ve 72 şehidin şehit oluşlarını susuzluktan o çocukların su diye seslendiklerini hiç gözümün önünden götüremiyorum. Ben zindanda yaşıyorum" dedi.  Onun için hayatında hep zindanda yaşandı denilmiştir ki, burası çok önemlidir.

Evet demin bir meseleye değindik dedik ki Anadolu coğrafyasında Alevi Bektaşi yolunun, inancın sürdürümcüleri bazen birbirinden farklı tarihlerde etkinliklerde bulunuyorlar, oruçlarını farklı tarihlerde kutluyorlar. Nedir işte artık Nevruz Hz. Ali'nin 21 Mart olduğunu çok geniş halk kesimlerince de söyleniyor. Buna katılmayanlarda var artık bakıyoruz ki hemen hemen bu kabul edildi. Aynı şekilde Hızır Orucu var Hızır aşkına tutulan oruç var Anadolu'da yine tarihleri birbirinden farklı. Muharrem ayı içinde aynı durum söz konusudur. Peki, nedir bu durum? Nedir bu sorun? Nasıl çözülecek bu sorun?

Teşekkür ederim. Bu birden bire çözülmez biz şimdi burada bilsek bile çözemeyiz bunu. Ben Hızır Orucunda da Barış Radyoda bu konuyu sordular telefonla sordular. Gerçekten Anadolu'muzda Bu ayrı tarihler bir köye dede gelir Hızır cemi yapacağız der. Salı Çarşamba, Perşembe oruç tutulur Perşembe günü cem yapılırdı. İkinci hafta öbür köye gider o haftada orda olurdu bu sebepten her yıl o köyler bir evvelki günde Hızır orucunu tutarlardı. Mesela aşağı köyümüz bir hafta evvel yukarıda ki köyümüz bir hafta sonra biz bir haftanın ortasında tutardık. Esasında eski hesaptan Kasımın yüzüne en yakın Perşembe günüdür. Bu da 13–14–15 Şubat olduğu için.Ve bu takvimlere yazıldı. Artık bundan sonra o önce tutanlarda sonra tutanlarda birleşeceğine ben inanıyorum.

Yani bir nevi bu kurumların çıkarmış olduğu takvimlerde, işte bu radyo programlarında, dergilerde bunların ortak şekilde değinilmesiyle bu sorunlar giderilecek gibi. Yani bu Hızır'da, Nevruz'da sorun büyük ölçüde çözüldü gibi, Muharremde de aynı şekilde olacak.

Şimdi Muharreme gelince canım. Muharreme gelince benim büyüklerimde beni affetsinler, bazı yazarlarımız ve bazı büyüklerimiz diyorlar ki, bugüne kadar Muharrem dönmeyecekti de Hacı Bektaşi Veli niye söylemedi? Ama ne malum söylemediği, söyledi de acaba sözümü ileri gitmedi, radyo mu vardı o zaman, televizyon mu vardı, gazete mi vardı o zaman. Peki, Pir Sultan niye söylemedi, şu niye söylemedi, bu niye söylemedi? İşin gerçeği şudur ki: Kerbela Olayını yaratan Emevi saltanatı bu Kerbela Olayını kapatmak için Ramazan ayını döndürdüler. Ramazan ayını dönderdikleri için ki o kadar kitap arıyorum getirsinler, Kitabın birisinde Kuran demiştir ki ayları döndürenler zalimdirler dediği halde döndürmeyenler demiyor döndürenler dediği halde biz bu Ramazanı döndürelim Muharremin içerisine gelsin onlarda nasıl olsa ikisi birbirine karışır, unutulsun diye Muharremi de dön dermişlerdir. Tutmuş bizimkileri de Ramazana karışmasın diye döndermişlerdir.    Anadolu da bir inat vardır yani yok değildir, her yerde vardır. Ben şuna çok üzülürüm, bugün kilisenin içerisinde olanları papazlar daha iyi tutarlar dışarıdakileri tutmazlar, havranın içinde olanları hahamlar iyi tutarlar dışındakileri tutmazlar. Cem evindekini dedeler iyi tutarlar, dışındakini tutmazlar. Camidekiler caminin içerisinde olanları tutarlar dışınkileri tutmazlar. Bunun için çok üzülüyorum. Keşke bu kuruluşların liderleri gelseler toplansak, kardeşim farklılıklar nedir? Farklılıklar zenginlik midir, fakirlik midir? Farklılıklar zenginliktir. Sen Allah’a başını sallayarak seslenirsin ben de sükûnetle seslenirim. Allah’ın kulağı sağır değil gözü de hâşâ kör değil. Hem görür çünkü basirim diyor, ben duyarım diyor ben konuşurum diyor, ben işitirim diyor. Bakın şimdi görürüm diyor, Cenab-ı Allah hem görüyor, hem konuşuyor, hem duyuyor bunu Kuran-ı Keriminde de belirtiyor. Çözümü zor, niçin çözümü zor? Kuranı Kerimin bir batını yönü vardır, bir zahiri yönü vardır. Zahiri yönünde bu Kurana yazılanlardır yani Türkçe’sine yazılanlardır, batini yönü de ancak insan-ı kâmiller hazreti insan-ı kâmiller çözerler. Hz. İnsan-ı Kamillerde Tanrı’nın yeryüzünde görüntüleridir, evliyaullahlardır yani. Bunun için yasa gelince, hakikaten Muharrem ayı yastır bu bir gerçektir.

Bugün Muharrem olayı, Kerbela olayı oluncaya kadar bütün peygamberler birer gün oruç tutmuşlardır. Nuh gemisini kurtarmış tutmuştur, Yunus balıktan çıkmış tutmuştur, Âdem ata Havva’dan ayrılmıştır kavuşunca tutmuştur. Yakup Yusuf’una kavuşmuştur tutmuştur. Bu şekil tutula tutula gelmiş Muharrem orucu tutulmuştur, fakat Kerbela’dan sonra maalesef Kerbela’da da yas olmuştur. Yas-ı matem olmuştur. Şah-ı Merdan Ali ile Muhammed Aleyhselam Fatımat-ül Zehra Kerbela’nın yasını tutmuşlardır. Bugün Ehlisünnet vel cemaattenim diyenlerin kitaplarında yazar ki ehl-i sünnet vel cemaati da Muaviye icad etmiştir. Buna da bizim bazı zavallılarda ey ehli sünnet vel cemaat diye Bu biraz evvelde dediğim gibi bir kişi doğup ölünceye kadar Emevi saltanatında yaşamıştır. Öldükten sonra da onun çocuğu da babasının izinden gitmek mecburiyetindedir gerçekler ortaya konmamıştır. Ancak konuyor, 21. yüzyıla girerken hakikaten gelin insanlığı birleştirelim, tüm dünyayı birleştirelim. Tanrı-insan-sevgi üçlüsünde değil ki Türkiye’yi değil ki, Alevi’yi, Sünni’yi, Hambeli’yi, Maliki’yi gelin tüm insanlığı birleştirelim, insan insandır. Bugün Kosova’da şurada burada ölen insanları gördüğümüz vakit Hindistan’da açlıktan ölen insanları gördüğümüz vakit nasıl açıyorsak bize o acıma hissi işte Ehlibeyt’ten, Hak Muhammed Ali, Hacı Bektaşi Veli ve on iki İmamdan gelmiştir. Bunların hepsi insanlara acımışlardır. Muhammed Aleyhisselam kimsenin ne devesini almıştır elinden ne tarlasını almış ne evini almış sırf köleliği kaldırmış, putlarını kırmış. Put da çıkardır efendim çıkar. Yani put demek çıkar demek, herkesin çıkarına dokunduğu için Muhammed’i düşman bilmişlerdir bu bir gerçektir.

Bugün Türkiye’mizde bile Şii kardeşlerimiz zincir vururlar, kendilerini tahrip ederler, yas tutarlar. Anadolu Alevileri o şekil yapmazlar; Şah Hüseyin su içmemiştir bizde su içmeyelim, Şah Hüseyin bugün gülmemiştir, bizde gülmeyelim, bugün bunlar düğün yapmamıştır bizde yapmayalım, bunlar hatır kırmamışlardır bizde hatır kırmayalım sonra oruca gelince kişi 366 damarına oruç tutmadığı müddetçe benim gibi sabahtan akşama kadar ağzını bağlasa hiçbir ifade etmez. Cenab-ı Resulullah buyuruyor ki; “Ey ümmetim size birisi hakaret ettiği vakit dönüp sizde ona hakaret etmeyin. Deyin ki ben orucum ben sana hakaret etmem.” “Birisi sana küfür ettiği vakit siz ona küfür etmeyin deyin ki ben orucum.” Pekâlâ, her gün mü ramazandı, her gün mü Muharremdi, evet efendim her gün Muharremdir. Fakir bir yerde demişim ki, her anında su içerken hürmet eyle o güne, eğer kişi hayatında her içtiği su da Şah Hüseyin’i hatırlamazsa on iki günde susuzluktan ölse bile ben onu düşünürüm. Tabi ki ölmek kolaydır canını vermiş ise tabi ki güzel bir şeydir. Ama yani su meselesi her anında su içerken hürmet edilirse o güne o zaman iş doğru olur çünki Şah Hüseyin demiştir ki, “Bugünü unutmayın serin su içerken bizi hatırlayın” demiştir. Onun için yası da gününe göre yapalım. Hakikaten yas güzeldir, o günü anımsamaktır, onların anısına saygı duymaktır. Oruca da gelince inanın ister kabul edin ister etmeyin Muharrem Orucu bir başkaldırı orucudur. Yani ölüm orucu gibi bir oruçtur. Esasında biraz evvel kardeşimiz Hacı Efendi de bir hafta baygın durmak lazım dedi. Şimdiki devirde kim bir hafta baygın duracak da ki doğrudur esasında başkaldırı orucudur. Şah Hüseyin’in şehit edilişine, o Emevi saltanatına bir başkaldırıdır. Bunu ister bilin ister bilmeyin, ister inanın, ister inanmayın ben böyle biliyorum.

Ben inanmıyorum ayların hiçbirisi şikâyet etmiyor. Fakat ben dönerek tutulana da karşıyım. Burası çok önemlidir. Niçin karşıyım? Toplanıp biz buna bir karar vermediğimiz müddetçe toplum olarak bir karar vermediğimiz müddetçe yani istatistiklerin bugün bilgisayar devrindeyiz bu kadar bilim ilerlemişken o günün tarihi bu günün gününe bulunur. Ona göre kararlar verilir.

 Ve nitekim ayın 26’sında İmam Hüseyin’in kızlarının başında Sümbül Efendi de 73’den beri orayı idare edip on Muharremi kutlayan veya yası matemini tutan kişiyim ve nasip olursa ölmezsem sağ kalırsam gene oradayım. Muharreme karşı değilim. Ama ben diyorum ki gelin gerçeğe gelelim.

İşte bu gün istatistikler düğmeye bastığı gibi bilgisayar o günün gününü bugünün hangi günüyse belli etsin artık gazetelerimiz var, dergilerimiz var, radyolarımız var inşallah yakında televizyonumuz olacaktır.

Tüm dinleyenlere teessüfle söylüyorum ki Ramazanda 30 gün Ramazan programlarını dinledikleri halde saygı duydukları halde tepki göstermiyorlar mı ki niye bu Muharrem televizyonlarda program yapmıyorlar diye. Tabi ki tepki gösteriyorlar. İşte nasıl ki tepki gösteriliyor Emevi saltanatı 82 yıl yaptığı suçu kapatmak için yapmadığı zalimlik kalmadı. Nasıl bunu unutturabilirim, ben bu suçumu nasıl kapatabilirim diye Şah diyenin dilini kestiler. Ben daha 10 yıldır Alevi kelimesini beyaz kâğıdın üzerine kırmızı yazıyla yazabiliyorum. Hiç inkâr etmedim 7 yaşında âşık oldum, 7 yaşından beri Allah’ın ihsanına şükür ismim Adil Ali hem Vaktidolu dedim rahat rahatta söyledim. Hiçbir toplumdan da yanlış kelime duymadım çünkü inkâr etmedim kendimi ki yanımda bana yapılan iftiraları da duyayım. İftiralar mı yapılmadı, bana selam verilmez denilmedi mi, bana kestiği yenilmez denilmedi mi, bana ibadetinde mum söndürür anasını, bacısını tanımaz denilmedi mi? Bu diyenler aklıselimler değil, zavallı Banazlar. Bu Banazlara söylüyorum ben, bu Banazlar yıllarca Kerbela’yı nasıl unuttururum diye, Ramazanı dön derdiklerinin sebebi Şah İmam Ali’nin ölümünü nasıl kapatırım diye. Çünkü Ramazan ayının 21, 22’si deniyor daha benim gibi zavallı 22 mi, 21 mi bilmiyorum. Burası çok önemlidir. O kadar önemli ki işte Ramazanı bunun için dön derdiler. İmam Ali’nin ölüm yıldönümünü, efendim teşekkür ederim ayetler bellidir Kuranda mevcuttur hepsi. Gerçek ortaya konduğu vakit her şey meydana çıkacaktır.

Turancığım ben sana saygı duyuyorum tabi ki bende bugün Allah kabul ederse niyetliyim. Muharreme niyetliyim eğer kabul olursa. Gerçek olursa bir kişiyi üzmüşsem hiç kabul olacağına inanmıyorum. İnsanı üzmüşsem benim niyetimin kabul olacağına inanmıyorum. Onun için bu konuyu açtığın içinde minnettarım size teşekkür ediyorum. 1 Mayısta da çağırırsanız, haber gönderirseniz ben biraz Vaktim doludur hatırlatırsanız inşallah gelmeye çalışırım. Ben diyorum ki aklıselim insanlar belki Turancığım senin haberin yok ama Aleviler üçe bölündü. Bir kısmı Martta tutuyor, bir kısmı Şubatta tutuyor, belki de tutmuyor. Yerken görüyorsun diyorsun ki ya sen aleviyim diyordun Ramazanı tutmuyordun şimdi de yiyorsun ben Martta tuttum diyor, Martta görüyorsun ben Şubatta tuttum diyor. Biri de dönen ayda tuttum diyor burası çok önemli. Onun için benim buraya değinmemin sebebi bozuk plak gibi her konuşmamda da değineceğim. Değinmemin sebebi aklıselim olanlara mesaj gönderiyorum, dernek başkanlarına, vakıf başkanlarına, yazarlara benim bu sözüm mesaj olsun toplanalım gerçekten bunu bilgisayardan bunu bulalım, toplumumuza bir Muharrem yapalım. Hz. Ali’nin şahadetinin gününü de bulalım onun gününü de kutlayalım teşekkür ediyorum çok uzattım affedin beni.

Sevgili canlar, Hz. Hüseyin’in yası matemi dille değil kalpledir.

Hz. Hüseyin tek başına Kerbela çölünde can çekişirken biz tatlı tatlı oturup burada yiyip içerken biraz evvel bir bacımızın ne zaman sahura kalkacağımızı sordu. Alevilikte sahura kalkma yoktur akşam yediğiyle oruç tutulur. Lütfen bunu dikkate alalım. Bu yanlış bir harekettir akşam yattıktan sonra yemek yoktur, 24 saat saati saatine yas tutuyorsak ne mutlu bize. Sabahleyin karnımızı doyurup da akşama kadar aç kalmak yas değildir, oruç değildir teşekkür ederim.

Şimdi oturmuşsa saat 1’e kadar özür dilerim yani katkı katıyorum karşı çıkmıyorum da, sizin dediğiniz doğru da orasını açıklamadınız. Yani 1’de mi yatıyor 2’de mi yatıyor yattığı vakit yemeğini yiyip niyetini yapar, yatar.  

Evet, Adil Ali Atalay, çok güzel konulara değindiniz ama ne kadar konuşsak azdır diyorsunuz. Yine söyleyeceğiz şeyler var bu konuda öyle mi?  

         Efendim Peygamberler müjdecisi diye bir kitap vardır ki bu gene biraz evvel dediğim gibi ehlisünnetin vel cemaatin kabul ettiği bir kitaptır. Hatta ve hatta Hüseyin Hilmi Işık ismi biraz değişik bu Alevilere nasihat dediği vakit Alevileri zındık olarak adlandırılan bir kişinin kitabından alınan bir olayı anlatacağım ben size. Üç olayı anlatacağım. Şimdi Hz. Muhammed Efendimizden sonra Medine’de bedbahtın biri Hz. Hüseyin’in katlini müjdeliyormuş. Müjdelerken bir seda geliyor, “Hüseyin’i cehaletle şehit eden katiller cahiller müjdelendiniz, elbet ahiret azabıyla. Göklerde kim var ise size lanet ederler. İsa bin Meryem ile Davut’un lisanıyla.” Gene adamın birisi Hıristiyan’ın birisi papa aslında eski papalardan birisi demiş ki, “Siz niye İsa’ya bu kadar yalvarıyorsunuz, tapıyorsunuz” Ya kime tapalım demişler. “Siz Muaviye’nin heykelini getirin bu kiliselere dikin, eğer Muavi’ye olmasaydı İslamiyet şimdi yeryüzünü kaplamış Hıristiyan kalmamıştı” diyor. Bizans’ın gazilerinden birisi demiştir ki, “Onların kiliselerinden birinde gördüm şu beyit yazılmıştı,

“Hüseyin’i şehit eden ümmet

Ümit eder mi dedesinden şefaat

O kıyamet gününde.”

Abdullah Bin Abbas’tan Resulullah’ın Peygamberliğini ilandan 300 yıl evvel tarihi dört yüzlü bir taş bulunduğunu söyler. Taşın bir yüzünde nasıl umar o ümmet Hüseyin’i katleder de dedesinde şefaat bekler hesap gününde. İkinci yüzünde “Bir kimse hayır ekerse şükran biçer” Üçüncü yüzünde “Bir kimse şer ekerse pişmanlık biçer” dördüncü yüzünde “Cennette Ali, Hasan, Hüseyin için sütten bir nehir vardır” yazıyordu diyor. (Şefaatun Nübüvve) Şimdi kabul etsek de etmesek de ben şuna inanıyorum ki, Muhammed Aleyhisselamın, Ali’yyel Murteza’nın geleceğini bizim Kuranımızdan evvel gelen kitaplar bunu anlatmışlardır. Kabul edelim, etmeyelim anlatmışlardır. Onun için efendim ben hür konusuna çok az değinip geçeceğim. Hür şehit neden Kerbela defterinin baş sayfasına yazıldı. Burası çok önemlidir. Bir Yezid’in ordusunda kumandan olarak öteden beri gelir gelmez Hür olmasıdır. Yani özgür olmasıdır yani özgürlüğüdür. Ben hürüm deyip daha Yezit’e biat etmeyeyim deyip meydana gelişindedir.

Efendim biraz evvel dediğim gibi Mısrı Niyazi’nin sözü gibi eğer Kerbela’da olan olay güneşin başına gelseydi güneş yok olurdu, gündüzün başına gelseydi gündüz kararırdı. Dünyanın başına gelse dünya yok olurdu ben ona inanıyorum. Onun için diyorum ki:

Seven kişi sevdiğine gel yas tut,

Adil Ali gülmek haram bu ayda

Gerçekten bu ayda gülmek bile haramdır.

Evet, Ehlibeytin dostları temiz, pak olmak zorundadır diyorsunuz. Tabi burada post dediniz dost dediniz. Post yüce bir makam, herkes oturamaz o posta. Doğrular, dürüstler oturabilir. Bizim cemimize herkes giremez diyor zaten ateşten gömlektir o yüzden bu yola kolay girilmiyor. Bir de tabi ocaklarımız var. Demin o konuyu atladık ona da değinmek zorundayız. Dedelerimiz çeşitli ocaklara bağlılar, birçok ocağımız var Aleviler, Bektaşiler inançsal yönlenme bakımından bağlılık bakımından ocaklarla hareket ediyorlar, ocakların ilkelerine göre ibadetlerini, inançlarını devam ettiriyorlar. Fakat ocakların bir de farklı farklı manaları var. Bu farklı manaları da en güzel dile getirenlerden birisi yine Adil Ali Atalay. Ocağı çok güzel bir benzetme ile farklı kavramlarla özdeşleştirerek bize farklı bir açıdan gösteriyor. Çiğlerin piştiği, demirlerin eridiği, gönüllerin pak olduğu yerler olarak nitelendiriyor öyle mi?

Öyledir Ayhancığım. Yalnız ben şu konuyu işleyip oraya geçeceğim kısa kısa. Bu olaylar bugüne kadar nasıl gelmiştir? Ocaklar nasıl gelmiştir? Olaylar nasıl gelmiştir? Bu Kerbela olayı o günden bugüne kadar nasıl gelmiştir? Gerçekten Emevi’ler Şah diyenin dilinin kesildiği vakit, yazı yazdırmamışlardır, kitap çıkartmamışlardır fakat nasıl gelmiştir? Burası çok önemlidir Fuzili’ye demişler Kerbelayı yazar mısın bir ah çekmiş etrafındakiler bakmışlar bir kebap kokusu geliyor etrafta kebapçı yok bkarlar ki Fuzili’nin burnundan geliyor”.

Gerçekten ki ah çekince ciğerleri yanar. Zaten ağlamanın bir marifeti burundan gelen dumandır. Ciğer yandığı vakit kişinin gözlerinden yaş akar. Şah Hüseyin’i düşündüğün vakit yüreğin yanar, ciğerin yanar. Ciğerin yandığı vakit burnun yanar. Burnun içinden yaşlar gözünden gelir. Bu bir bilim ile de ispat edilen bir olaydır. Onun içindir ki biraz evvel Hacı kardeşimde dedeler dediği, sizin de ocak dediğiniz ben şunu derim Seyidi Saadatta vardır talibi saadatta vardır. Seyidi saadatın talibi saadatın birbirinden ayrılmaz demiştir bunu söyleyen de Resülullahtır. Bunu nasıl inkâr edebiliriz. İnkâr etmemize imkân yoktur. Ben bir seyidi saadat olsam benim çocuğumda bir hırsız ise arsız ise ben ona nasıl seyidi saadat diyeceğim. Ama bir muhip de gerçekten eline-diline-beline, işine, aşına, eşine sözüne, izine, özüne sadıksa tam bir öze sahip ise bu adam fevkalade fakirle ağlıyorsa, aç ile açsa, çıplakla çıplak ise bunların hepsini biliyorsa insana hizmet ediyorsa sen buna talipsin sen neye kime yarıyorsun diye kaldırıp atamazsın ki. Burası çok önemlidir. Bu özdedir yani.

Ocaklara gelince eskiden 12 Ocak var derlerdi şimdi 40–50 Ocak var Allah’ın ihsanına şükür. Nasıl oldu bende bilmiyorum. Ocaklar acaba diyorum nasıl çoğaldı? Fakat ocak nedir ocak? Ocak bir kişinin nüfusu geçerli olmuşsa, bir kişinin nüfusu geçiyorsa, yeşeriyorsa, söylediği sözler yeşeriyorsa yani bir olaya dur dediği vakit o olay durabiliyorsa. Yunusun çok güzel bir sözü vardır yanılmıyorsam Yunus’undur. “Söz vardır ağulu aşı, söz vardır götürür başı, söz vardır bitirir işi” diyor. Ben bunu şuna yoruyorum, bir harp oluyor bir başkumandan geliyor ateş diyor makineli tüfekler bir başlıyor binlerce baş gidiyor. Ateş kes diyor ateş duruyor, harp duruyor. Şimdi zavallıların biri dese ki şu öldürenlere birisi durun dese durdursa durdurmuş olacak. Bir söz hâlbuki durun, barışın, vur, dur. İşte bitirmiş oluyor. Onun için ocak sahibi bugün tabi ki bir Hıdır Abdal, bir Karacaahmet Veli Sultan, bir Kara Donlu Can Baba bir Ağuçen, Baba Mansur, Hacı Kureyş, bir Sarı Saltuk v.b. say sayabildiğin kadar yani. Bunlar evliya olmuşlardır bunlar ocak sahibi olmuşlardır doğrudur. Bunlar ağuyu, zehiri içmiştir de değildir yani bu da çok enteresandır yani bunun da çok manaları vardır. Yani zehir gibi adamı bal etmiştir. Zehiri bal etmek zordur, balı zehir etmek çok kolaydır. Ben şimdi balı götürür çöpe atarım zehir olur kimseler yiyemez. Ama zehiri bal etmek çok zordur. Böyleyken Hacı Bektaşi Veli taşları konuşturmuştur. İnanın ki o beş taşlar evliyadır orada ki taş gibi adamı konuşmayan adamı konuşturmuştur. Gidip de o taşı konuşturmamıştır kardeşim Allah Peygamber aşkına. Yani yüreği taş gibi katı taş gibi inkârcıları konuşturmuştur. İnkâr etmiştir onu yumuşatmıştır konuşturmuştur yoksa taşı konuşturur mu? Bu çok önemlidir yani bunların hassasiyetine inmek, bunların özünü bulmak, bunların özünü çözmek çok güzeldir. Ocak da hakikaten yani o ocağa giden hasta şifa bulmuştur, o ocağa giden düşkün kalkmıştır. Bunu Mürşitler yapar Mürşit demek kirliyi yıkamak demek, ölüyü diriltmek demektir. Bir ölüyü diriltemiyorsa bir kişi mezarda ki kişiyi değil yanlış anlaşılmasın yani insanlıktan ölmüş bir kişiyi, düşkün olmuş, şaşkın olmuş bir kişiyi diriltip kaldıramıyorsa o mürşit değildir.

Evet, anlamlar değişiyor, manevi boyut kazanıyor. İnsancıl kaygılar daha ön plana çıkıyor, reklâmlardan sonra söyleşimizi sürdüreceğiz. Dedeler, ozanlar âşıklar bu yolu, bu inancı bugüne getirenlerle de ilgili konuşacaklarımız var. Sen ölmeden de ben ölürüm diyenler dostlarda geriye kaçtı bulunmaz. Evet, geriye kaçılmaz, kaçmayan bir insanı arıyoruz. Dürüst, mert, namuslu bir insan ve insanlık arıyoruz. Sahte gözyaşlarıyla değil doğruluk, dürüstlükle hareket edecek insanları insanlığı arıyoruz, öyle mi Adil Ali Atalay. 

Tabi ki canım. Evet, bunu halk ozanları dillendirmişler. Dedelerle, âşıklarla beraber yüzyıllardır dillendirmişler. O yüz yılların birikimleri şiirlerde, ezgilerde, deyişlerde, demelerde yansımış bugünlere kadar gelmiş. Sözlü bir kültür var Anadolu’da. Anadolu Türk halkı bütün umutlarını, sevgilerini, kederlerini, öfkelerini velhasıl her şeyini türkülere, şiirlere, ozanların dizelerine aktarmış. Ozanların dizeleri Anadolu Türk halkının tarihidir de aynı zamanda. Siz de onlardan bizlere şiirler okuyacaksınız sanırım onlardan bahsedeceksiniz sanırım Adil Ali Atalay.

Evet, Ayhan Aydın bu bir gerçektir ki canım ben 83 yılında bir şiir yazdım. Şişli’ye gittim, çöpçülerin grevi vardı. Az kaldım zehirleneyim bir şiir yazdım getirdim hiçbir gazeteye veremedim. Gazetelere götürdüm niye yazmıyorsunuz dedim? Kapanırız dediler. Yani 2000’li yıla 17 yıl kala bunu yaptıramadım. Emevilerin, Abbasilerin Şah diyenin dili kesildiği devirlerde bu toplumumuz kitap, dergi Gazete yazamamışlardır. Dedeler üç telli sazlarıyla, ozanlar bu olayları destanlarıyla, beyitleriyle dile getirmişlerdir. Biraz evvel Kerbela olayını ve şimdi de bir Kerbela Olayından bir şiir okuyacağım gibi söylemişlerdir. Bunlar belleklerden belleklere söylene, söylene sazdan saza, sözden söze, özden öze bize kadar gelmişlerdir. İnanın ki dünya güzel bir döneç noktasındadır. Maalesef bu güzel döneç noktasında bile kan dökülüyor üzülüyorum ben. Bir halk ozanı olarak bir halkın içerisinde bir ferd olarak çok üzülüyorum. Bunun içindir ki biz lanet Muaviye ben Ehlibeytin, Kuran’ın, Ali’nin, Muhammed’in aleyhinde 80 deve yükü kitap yazdırdım diyor. Fakat Ehlibeyti sevenler o kitaplara hiç itibar etmemişlerdir. Biz de bellekten belleğe, dilden dile, gönülden gönüle ve gizli kitaplar yazarak onların çokları zayi olmuştur. Yani Hacı Bektaş Kütüphanesi de zayi olmuş gitmiştir. Hattabın oğlu İskender Kütüphanesini yakıp bilgileri yok ettiği gibi. Bunun içindir ki ben şimdi dinleyicilerime şunu söylüyorum diyorum ki 26 Nisan 10 muharremdir. Aciz 73’ten beri İmam Hüseyin’in kızları Sümbül Efendi camisinin avlusunda bu konuyu öğlen ezanına kadar sabah erken 6’ta başlıyoruz öğlen ezanına kadar biz orada herkese söz hakkı veriyoruz ve bütün kuruluşlardan, derneklerden, vakıflardan otobüsler katar katar gidip geliyorlar. Ben rica ediyorum mümkün olduğu kadar orada fazla durmak üzere sabah 6’da başlıyor orası. Bunu da reklâm saymayasın Ayhan Aydın sakın. Çünkü hayatını anlat dedin ben çok kısa kestim. Biliyorsun ben hayatımı anlatmayı sevmem reklâmı da sevmem. Sevmem derken de yine bir şey söylemek mecburiyetindeyim. Bana Karaköy’de bir ömür geçirdin demişlerdi.

Bunu söyleyecektim bende tam bu arada siz onu söylediniz. Karaköy’de bir ömür yani dile kolay onlarca yıl o dostluklar, o 1960’lı yıllardan beri, Anadolu’dan gelen dedelerin, ozanların, âşıkların gelip eğlendikleri mekân. Neyiniz varsa bölüştüğünüz yer yani hak ne vermişse yenilip içilen bir mekân. Çok güzel bir mekân bir okuldu orası. Şimdi bir şey duydum sizin ağzınızdan da gerçeğini duyalım doğru mudur yanlış mıdır oradan ayrılmak durumundasınız herhalde. Yeni bir adres mi var.

Yeni bir adres Cağaloğlunda; molla Feneri Sok. No: 16/1 gerçekten 6. aydır oraya gidiyorum. Çünkü oranın kirasını çok artırdılar. Demir piyasasında kitabı yürütürken bu kadar da artışa dayanamadım. Ben hemen iki şiir okuyacağım biri atom niye natron niye kan niye ve Kerbela şiirine döneceğim. Bu şiir eşim Emine Atalay’ındır bu. Yani ozanlar okuryazar olsunlar olmasınlar ozan ozandır. İçinden geldiğini ilham gelir ister ilham deyin ne derseniz deyin o ilhamı söylerler. O da söyler;

 

 

ATOM NİYE NÖTRON NİYE KAN NİYE

 

İnsanlık yücelip Ay’a giderken

Atom niye, Nötron niye kan niye!

Merih’e gitmeye niyet var iken

Atom niye, Nötron niye kan niye!

 

İnsan gücü fen marifet yaparken

İnsanı severek sevip taparken

Devletlerarası yardım yaparken

Atom niye, Nötron niye kan niye!

 

Atatürk’ü örnek alsak yürüsek

En güzel yol özgür barıştır desek

Kin ile nefreti gönülden silsek

Atom niye, Nötron niye kan niye!

 

Laik Cumhuriyet meşale desek

Atatürk’ün düşüncesin izlesek

Öz yurdumuz bize kutsaldır desek

Atom niye, Nötron niye kan niye!

 

Azgın olanlara dur diye bilsem

Her ağlayanlara gül diye bilsem

İmdat isteyenin yanına gelsem

Atom niye, Nötron niye kan niye!

 

İnsan alır hakikattan gücünü

Nolur bilse kişi kendi suçunu

İnsana bağlasa hizmet ucunu

Atom niye, Nötron niye kan niye!

 

Vaktidolu hükmeylese cihana

En çok önem verse yaşayan cana

Vahşet miyiz temah eyleriz kana

Atom niye, Nötron niye kan niye!

            AKTIKTAN SONRA

 

Kerbela çölünde kuşlar öter mi?

Ehlibeytin kanı aktıktan sonra

Ağaç meyve verip otlar biter mi?

Abbasın kolları düştükten sonra

 

Seni seven kullar ağlar iniler

Yevmil aşuradır yası yeniler

Bin dört yüz yıl taze durur anılar

Yezid’in zulmü durduktan sonra.

 

Nice yıllar değer senin her anın

Uzakta değilsin cismimde canın

Tüm derdi az gelir bütün cihanın

Ehlibeytin esir olandan sonra

 

Tükenmiyor derdim zaten tükenmez

Kerbela olayı kaleme gelmez

Sevenler cihanı bir pula almaz

Çadırların yağma olduktan sonra

 

Emineydim Emiş Bacı sen ettin

Beni aldın aşkın yurduna attın

Çok şükür Hüseyin’in aşkını tattım

Erenler yoluna girdikten sonra.

Gerçekten insan ölümü duyduktan sonra bugün Bosna Hersek’i olsun, Kosovası olsun, Hindistan’da acından ölsün bu insanlar öldüğü vakit Kerbela Olayının bittiğine ben inanmıyorum. Bir de yevmil aşure demişiz yani bu da çok önemlidir. Biraz evvel dediğim gibi Muharrem 12 değildir yevmil aşuredir. İster Martta olsun, ister dönende olsun, ister dönmeyende olsun yevmil aşuredir burada da eşim bunu vurgulamış.

Sevgili canlar. Çok teşekkür ediyoruz. Programımıza katıldınız, şiirlerinizle, görüşlerinizle, düşüncelerinizle. Şimdi Adil Ali Atalay bize Kerbela, Hz. Hüseyin ile ilgili şiirler, deyişler okuyacak buyrun.

Ben teşekkür ederim. Bugün, 10 Muharrem adına diyeceğim. Çünkü 10 Muharreme yazdığım bir beytimi okuyacağım.

 

                 ŞEHİD OLUYOR

Bugün Müslüm biat aldı caydılar

Bugün dünya kendilerin sandılar

Bugün masum yavrulara kıydılar

Bugün Ali Aba şehit oluyor

 

Bugün Ümmi Gülsüm Zeynep ağladı

Bugün Ehlibeyti kara bağladı

Bugün zalim mazlumları tığladı

Bugün Abbas Kasım şehit oluyor

 

Bugün arşu ala hep yere düştü

Bugün cenazeler güneşte pişti

Bugün olan işe melekler şaştı

Bugün Ehlibeyt hep şehit oluyor

 

Bugün Mustafa’nın ciğer paresi

Bugün Murteza’nın o dürdanesi

Bugün Ehlibeytin bütün hanesi

Bugün Ali Ekber şehit oluyor

 

Bugün Kerbela’ya sam yeli esti

Bugün layin Yezid suları kesti

Bugün Şah Hüseyin atından düştü

Bugün Ehli iman şehit oluyor

 

Bugün sallanıyor hem dünya hem arş

Bugün zalimlerin kalbi oldu taş

Bugün ehli mümin tutar kara yas

Bugün Ali Asgar şehit oluyor

 

Bugün Ali Ekbere ok attılar

Bugün bütün çadırları yaktılar

Bugün zalimler dininden çıktılar

Bugün Ehlibeyt hep esir oluyor

 

Bugün bütün arşu ala ağladı

Bugün Kâbe karaları bağladı

Bugün zalim mazlumları tığladı

Bugün Kasım Vahap şehit oluyor

 

Bugün Muharremin ayın onudur

Bugün Ehlibeytin matem günüdür

Bugün Kasım Fadime’nin gülüdür

Bugün açan güller hepsi soluyor

 

Bugün meleklerde ah vah eyledi

Bugün diller hep Hüseyin diye söyledi

Bugün o Yezitler suyu vermedi

Bugün Kerbela da susuz yanıyor

 

Bugün bakki o kâfirler nettiler

Bugün Ehlibeyti esir ettiler

Bugün alıp Şam’a doğru gittiler

Bugün Kerbela kan ile doluyor

 

Bugün Adil Ali’yi ağlattılar

Bugün suyolunu hep bağlattılar

Bugün arşı kürşü hep sallattılar

Bugün Şah Hüseyin şehit oluyor

 

         ***

 

 

 

 

         ŞAH HÜSEY’NE BEN

 

Gene matem ayın günleri geldi

Bırakın ki gidem Şah Hüseyin’e ben

Ehlibeytin derdi bağrımı deldi

Bırakın ki gidem Şah Hüseyin’e ben

 

Ben istemem yalan dünya malını

N’olur Kerbela’nın göster yolunu

Uğrunda nasip eyle ölümü

Bırakın ki gidem Şah Hüseyin’e ben

 

Koklayamam burda açan gülünü

Dünya için kaybetmem yolumu

Bana da etseler onca zulümü

Bırakın ki gidem Şah Hüseyin’e ben

 

Derdime dermanı sende aradım

Şah Hüseyin deyip ölmek muradım

Ben ağlarım arşa çıkar feryadım

Bırakın ki gidem Şah Hüseyin’e ben

 

Ey yaradan benim dileğim budur

Özümden benliği tamamen kaldır

Bir dilim ekmekle bir yudum sudur

Bırakın ki gidem Şah Hüseyin’e ben

 

Adil Ali der ki gidem o Şah’a

Müminlerin kalbi olan dergâha

Küstüm Kerbela’da akan Fırat’a

Bırakın ki gidem Şah Hüseyin’e ben

 

Hafta arası gene sizinle bulaşacağız ve 26 Nisan 10 Muharremdir hatırlatıyorum. Sümbül Efendide sabahtan öğlene kadar bulaşalım. Teşekkür ediyorum bütün dinleyicilerime.

Biz teşekkür ediyoruz, Fırat’a küsen Adil Ali Atalay’a. Ve yüz yıllardır bu inancı getiren dedelerimize, ozanlarımıza… Hepsini şükranla andığımızı söylüyoruz.

Gümüşhane Şiran Sarı Bal evlatlarından İbrahim Günel bizimle birlikte olacaktı. Gerçekten de rahatsızlanmış biz de çok üzüldük gelemediler. Sevgilerini getirdik, kendisi yine hafta arasında bizimle beraber olacak. Bu söyleşilerimiz anonslarda da duyduğunuz gibi yazarlar, ozanlar, dedelerle sürecek. Sizi elimizden geldiğince bilgilendirmeye çalışıyoruz, çalışacağız. Bu bizim görevimiz, Cem Radyonun görevi, buradaki arkadaşların görevi. Hepsi büyük bir özveriyle size bilgi, kültür aktarılması için çaba harcıyorlar. Konuklarımıza tekrar teşekkür ediyoruz. Hoş çakalın.

 

Söyleşi: 18 04 1999 CEM RADYO,

MUHARREM SÖYLEŞİLERİ