Bektaşilik BEKTAŞİ KİME DERLER?

Bektaşilik

BEKTAŞİ KİME DERLER?

AYHAN AYDIN

BEKTAŞİLİK

 

Büyük Pir Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin ismiyle ete kemiğe bürünen Bektaşilik; bugün de Türkiye’de, Balkanlar’da, ABD’de dört kıtada tüm canlılığıyla yaşayan, Alevi Yolu’nun kopmaz bir parçası, bu İslam inancına yeni ufuklar açan bir büyük koludur. Bir tarikat olarak da isimlendirilen Bektaşilik, sürekleriyle (farklı uygulamalarıyla, kollarıyla) birlikte bugün milyonlarca insanın inanç sistemi olmuştur. Bektaşiliğin en büyük Piri ve Piri Piran, Piri Türkistan Koca Ahmet Yesevi ekolünden gelen bir Horasan Ereni olan Hacı Bektaş Veli’dir. Kendi varlığını âlemleri yaratan ve sonsuzluk ve nur kaynağı olan Tanrı’nın varlığı içinde eritebilen kâmil insan örneğinin en büyük temsilcilerinden birisi olarak ünü dört kıtaya yayılan Hünkâr Hacı Bektaş Veli; Bektaşiliğin ana felsefesini ortaya koyan bir büyük yol ulusu, yol önderidir.

 

HACI BEKTAŞ VELİ

 

On İki İmamlar’dan Musa-yı Kazım’a uzanan soyuyla inancını yaşatmak için zalimlerin atlıları altında canını ve en sevdiklerinin varlıklarını çiğneten İmam Hüseyin’in ve onun gibi çile çekerek bu inancı yaşatanların, On İki İmamların, Ehlibeyt’in kutsal emanetlerini devralan Hacı Bektaş, Anadolu bozkırının ortasında sönmez bir ateş yakmıştır.

O hünkârlığa ve pirliğe ancak kötü nefsini yenmekle, kendini Hakk yoluna teslim etmekle, dünyanın her türlü ihtişamından, nimetinden geçebilerek erişebilmiştir. O teker teker hücrelerini ayırsalar bile yolundan dönmeyecek, Alevi-Bektaşi Yolu’nun yılmaz bir savaşçısıdır. Yeter ki, Ehlibeyt’i seven, doğruluk uğruna canını verecek canlar olsun. Milyonlarca insan bu yoldan, bu sürekten menzil alabilirse insanlık kurtuluşa erişebilir. Ancak ilk önce insanın pişmesi gerekir. İnsan tek başına bir varlık olarak kâinatın bir parçası olarak, Yaratanın dünyadaki yansıması olarak kendi özünü birlemeli, dört kapı kırk makamdan geçebilmeli (doğru ve dürüst yaşamın kurallarına uyabilmeli), âlemi kendisine dost edebilmeli, kuşlarla konuşabilmeli, her gününü, her saatini, her dakikasını varlık deryası içinde nefeslendirebilmelidir. Yani kişi özünü dara çekebilmeli, kendisine dürüst olmasını öğrenmelidir. Nefsine hükmedemeyen, benliğini yenemeyen, kâmil insan olma yolunda ilerlemeyen kişi toplum karşısında çok iyi bilinse de bunun bir değeri yoktur. Eline diline beline sahip olamayan, dürüst olamayan kişinin Aleviliğinden dolayısıyla Bektaşiliğinden söz edilemez.

Bin ikiyüzlü yıllarda yaşamış Hacı Bektaş’ı Rum ve Horasan Erenlerinin Piri yapan, Türk halkının Hünkârı yapan nefsiyle verdiği mücadeleyi başarmış olmasıdır, kendisini topluma adamış olmasıdır, her daim dilinin Hakk kelamı söylemiş olmasıdır. Hacı Bektaş’a göre insan kendisine dürüst olursa, topluma karşı sorumluluklarını yerine getirirse, âlemleri yaratan Tanrı’nın sırrına erebilirse menzile ulaşmış olur. Tanrı’ya ulaşmak, Tanrı sırrına ermek hiç de zor bir şey değildir. Ama uyulması gereken kurallar, aşılması gereken bentler vardır, engeller vardır. İnsan niçin ikiyüzlüdür, niçin kişi yalan söyler? Elbette kişisel menfaati için, kolaylıkla bazı zorlukları savuşturmak için, rahatlamak için, emellerine kavuşabilmek için. Öyleyse kişi bunlardan sıyrılırsa, zoru başarırsa, en büyük cihadı yani nefsiyle yaptığı cihadı başarabilirse, kendisine karşı samimi olursa Hakk’a karşı da samimi olmuş olur. Zaten kişi Hakk’ı aldatamaz ama eğer ilk önce kendini düzeltmezse insan, kendi kendisine dürüst olmazsa, Tanrı’nın huzuruna dürüst olarak çıkamaz.

Hacı Bektaş eliyle, deliyle, beliyle dürüst olan kişilerden oluşan toplumun da dürüst olacağını ön görmüş, hayatı boyunca bunun mücadelesini vermiştir. Kendinden sonra sistemleştirilmiş olsa da, bizzat kendisinin temellerini attığı Tekkesi’nde, (Dergâhı’nda, Ocağı’nda) tasavvufun temellerini yanındaki taliplere, mihmanlara, dervişlere, canlara anlatmış, orayı bir okul olarak kurumsallaştırmıştır.

 

Bektaşilik Hacı Bektaş’ın ruhaniyetini kendisine rehber alan bir Alevi yoludur.

Bektaşiliğin farklı kollardan ilerleyen birçok süreğiyle karşılaşırız. Yol bir sürek bin bir ifadesi doğru bir ifadedir. Yol; Hakk Muhammed Ali yoludur. Yolun sonunda ulaşılması planlanan şey bellidir. Rıza Şehri’ne giden yolda herkesin razılığının alınması temel şarttır. Sabırla, çalışmayla, dürüstlükle, dört kapı kırk makamdan geçilerek, tüm dünya insanlarıyla müsahip (kardeş) olma düsturuna dayanan Hakk Muhammed Ali yolu, Ehlibeyt’in ve onların yolundan giden ulular tarafından kurulmuştur. Yolun değişmez, değiştirilemez kuralları vardır. Gönüllerin harmanlandığı bu yolda kurallar vardır. Bu kurallar etten kemikten yaratılmış ham ervah olan insanı gerçek bir insan yapmanın kurallarıdır. Elbette bu kurallara uymak çok kolay değildir. İlk önce buna niyet etmek gerekir, şartlarını bilmek gerekir, bu yolda ilerlemek gerekir. Ama bunlar uyulamayacak kadar zor kurallar bütünü değildir, her insanın aşabileceği kurallardır. Yüzyıllar boyunca binlerce şehit verilerek bu kurallar korunmuş, onlardan ödün verilmemiştir. O yüzden bu yolda; gelme gelme, dönme dönme,  denir. Yani iyi düşün, taşın geleceksen tam gel, gelmeyeceksen hiç gelme, felsefesi vardır bu yolda.

Hacı Bektaş Alevi - Bektaşi İslam Yolu’nda sabırlı olmayı öğretmiştir insanlara. Alçakgönüllü olarak sürekli çalışmayı öğütleyen Hacı Bektaş her insanın bir sanatla uğraşabileceğini, yaratanın bu kudreti kullarına verdiğini söylemiş, insanda gizli tüm yetenekleri açığa çıkararak ilk önce kendisine, sonra topluma faydalı bir birey olarak yetişmesini öngörmüştür. Azla yetinen, kendisiyle, toplumla barışık, paylaşmayı bilen insandır hedeflenen.

İşte Hacı Bektaş’ın manevi dünyasını kendisine rehber edinen Bektaşiler de onun yolundan gitmektedirler. 

Anadolu’ya Hacı Bektaş’tan önce gelen Rum Erenleri de vardır, büyük dedeler, babalar da vardır. Ama aralarında temel felsefelerinde bir uyumsuzluktan söz edilemez. Belki zaman faktörü, coğrafi farklılıklar, çevrelerinde farklı halk toplulukları, kültürel farklılar söz konusu olabilir. Bundan doğal ne olabilir? Her birisi nice farklı yollar kat ederek Anadolu’ya ve Balkanlar’a gelmemiş miydiler? Kimi iki yüz yıl önce, kimisi iki yüz sonra gelmişse elbette bazı farklılardan söz edilmesi gerekir. Nice kültürlerin harmanlandığı başka başka coğrafyalardan gelmişlerdi, nice zorluklarla baş etmek zorunda kalmışlardı. Kimisi geride yazılı eserler bırakırken, kimisi kerametlerle, menkıbelerle örülü yaşamından geriye bir büyü atmosferi, destanlar bırakmıştı. Evet, ifade tarzları farklıydı, dilleri farklıydı, insanları eğitme yöntemleri farklıydı; Ama tüm erenler, veliler, dedeler, babalar, ozanlar Hakk Muhammed Ali yolunun, Ehlibeyt okulunun temsilcileri, öğreticileri oldukları için özünde aynı inançta buluşuyorlardı.

İşte Hacı Bektaş gerek kendisinden önce bu topraklara gelenlerle birlikte, gerekse kendisinden sonra bu topraklara gelen tüm erenler tarafından saygıyla anılan en ender velidir. O yüzden kendisine Serçeşme denmiştir, yani çeşmelerin, suyun başı, öz kaynak denmiştir. Seyyid soyundan, tasavvuf okulunda yetişmiş, kendi kişilik özellikleriyle bulunduğu coğrafyayı, çağı aşabilmiş bir örnek kişilik oluşturmuştur.

Gerek büyük Alevi Ocaklarının temsilcisi olan dedeler, gerek Hacı Bektaş’ın soyundan geldiği söylenen Çelebiler, gerekse başta Babagan Bektaşi kolu ve diğer Bektaşi Süreklerinin babaları, yolları, kolları, ekolleri, sürekleri Hacı Bektaş’ın bir büyük mürşit olduğu konusunda hem fikirdirler.

Balım Sultan Hacı Bektaş’tan sonra, yaşadığı bin beş yüzlü yıllarda Bektaşiliğin temel kurallarını sistemleştirmiş, bunları genel geçer bir şekilde yazılı hale getirmiş, Bektaşiliğin esasen gerçek örgütleyicisidir. Balım Sultan Hacı Bektaş’ın yaşamını, kurallarını, görüş ve düşüncelerini kendisine rehber ederek, dağınıklık içindeki erkânları, örf ve adetleri, gelenek ve töreleri yeni bir yorum getirmiştir. Kendisinden sonra kendi yolundan gidenler yani Babagan Bektaşi kolunun temsilcileri yani inanç önderliği olarak derviş, baba, halifebaba, dedebaba isimleriyle hizmet edenlerin uymaları gereken ana kuralları belirlemiştir.

 

BEKTAŞİĞİN BABAGAN KOLU

 

Bektaşiliğin Babagan Kolu’nda bel evlatlığı değil, yol evlatlığı önemlidir. Alevi Yolu’nun Ocakzade Dedeler Kolu’nda bilindiği gibi soy ve onun devamı olan soy zinciri önem kazanmıştır. Yani bu sistemde Muhammed Ali soyundan, On İki İmamların soyundan gelenler dini hizmetleri, inanç hizmetlerini yerine getirip inanç önderliği görevini üstlenebilirler. Bu ana kuraldır. Seyyid olarak bilinen dedeler dışında başka insanlar cem yapma, ana ibadetleri yerine getirme hakkına sahip değillerdir. Yani burada bel evlatlığı, soy önemlidir.

Bektaşiğin Babagan Bektaşi Kolu’na hâkim olan görüşe göre; Hünkâr Hacı Bektaş Veli mücerret (evlenmemiş) olarak yola hizmet etmiştir. Zaten kendisi de yolun önemli olduğunu, soyun önemli olmadığını söylemiştir. Bu nedenle kendileri de, On İki İmamların soyundan Masay-ı Kazım soyundan gelmesine rağmen, evlenmediği için soyu yürümemişse de Onun yolunu sürdüren babalar sayesinde bu yolun yani Bektaşiliğin sürdürüldüğüne inanırlar. Bektaşiliği özellikle Babagan Bektaşi Kolu’nu Alevilik içinde farklı kılan bu yorumdur.

Alevi inancı içinde ağırlıklı olan görüşe göre ise Hünkâr Hacı Bektaş Veli evlenmiş onun soyu Çelebiler olarak nitelendirilen ailece devam ettirilmiştir. Anadolu Alevileri de bu aileye atalarından dolayı saygı duyarlar. Özellikle İç Anadolu, Batı Anadolu, Karadeniz bölgelerinde bizzat Hacı Bektaş Veli Ocağı’na (Dergâhı’na) bağlı Alevi Ocağı dedelerinin ve onların taliplerinin bu soya büyük hürmetleri bugün de devam etmektedir.

Büyük Alevi Ocakları’nın ise kendilerine ait farklı cem uygulamaları, gelenekleri de mevcuttur. Bu da Dedeler ve Babalarla ilgili bir başka yazının konusudur.

Bektaşilik’te önemli olan Hakk Muhammed Ali yolunun yürümesidir. Bu inançta; Gönül kalsın, yol kalmasın, genel bir düsturdur. Yani uyulması gereken kuraldır. Yol cümleden uludur. Bu yol için nice başlar feda edilmiştir. O nedenle yol her şeyden üstündür. Yol doğruluk, dürüstlük, erdemlilik yoludur. İnsanların birbirinden razı olmaları gereken; Muhammed Ali’nin yaktıkları çerağların yakıldığı yoldur. Yol kir, leke götürmez. Yola uymayanlar, yolun kurallarını yerine getirmeyenler, yolun dışına atılırlar. Bu benliğin yok edildiği, herkesin, her şeyin üstünde bir değerler sistemi olduğu için bir kişinin benliğine yenilerek yaptığı kabahatlerle kirletilemeyecek kadar kutsal ve ulu bir yoldur. O nedenle yol cümleden uludur, o nedenle her kim olursa olsun, hangi mevkide, makamda olursa olsun, dünyanın en güzel insanı olsa da, en zengin insanı olsa da, ordu komutanı olsa da, devlet başkanı olsa da eğer yolun kurallarına uymuyorsa yola alınmaz, yolun yürüdüğü gerçek bir ceme, meydana alınmaz. Hatta sohbete bile dâhil edilmez. Onunla sohbet de edilmez.

Babagan Bektaşi Kolu’nda yola aşk duymak vardır, âşık olmak vardır. Hayatı boyunca yaşamak istediği gerçek erenlerin yolundan gitmek için herkesin yaşadığı görünen yani zahir dünyanın dışında bir dünyada yaşamı seçme tercihi vardır.

Bu katarda On İki İmamların, erlerin, pirlerin, velilerin ve erenleri, ozanların isimleri anılır. Onların gittiği yola layık olmak için çaba harcanır. Yolun bir temsilcisi vardır; o da Hacı Bektaş Veli’yi kendisine rehber edinen inanç önderidir.

Sevdalanmayan, bu yolun kurallarına uyamayacak kişiler bu yola giremezler. Yola girenler de yolun kurallarına uyarlar.

Bu yolda herkes bacı, kardeştir; herkes eşittir, birdir, tekdir. Bir üzüm tanesinden Kırk kişinin mest olması gibi birisin acısı tümünün acısıdır, birisinin sevinci tüm cemde, medyanda olan canların sevincidir.

Bu yolda her şey rızalığa tabiidir. Muhipler, talipler, canlar inanç önderi olan Baba’dan izin almadan bir iş görmezler. Ona sevgiyle, saygıyla bağlıdırlar. O da yolun kendisine verdiği hakları, kuralları uygular.

Bir baba Halifebaba’ya, halifebabalar da Dedebaba’ya bağlıdırlar. Yüzyıllar boyunca bu sistem böyle yürümüştür.

Dedebaba inanç önderlerinin en tepesinde bulunan kâmil insan örneği, Hacı Bektaş’ın yeryüzündeki temsilcisi olan inanç önderidir. Kendisine bağlı halifebabalarla, babalarla, dervişlerle ve muhip canlarla Babagan Bektaşi Yolu’nun tüm dünyadaki temsilcisidir.

Tarihler boyunca dünyadaki Bektaşi dergâhlarında halifebabalar, babalar hizmet etmişler onların hizmetleri de Hacı Bektaş’ta ikamet eden Dedebaba tarafından organize edilmiştir.

Bektaşilik; sistem olarak Anadolu’da, Balkanlar’da, Mısır’da, Kerbala’ya kadar çok geniş bir coğrafyada kurduğu binlerce tekke ve dergâhta varlığını tüm Osmanlı boyunca sürdürmüştür.

Cumhuriyet döneminde tekke ve zaviyelerin kapatılmasına rağmen bir inanç sistemi olarak elbette günümüze kadar yaşamını sürdürmüştür. Çünkü onun hedefinde Muhammed Ali Yolu’nu sürdürmek olduğu için, ibadette mekânın çok büyük bir önemi olmadığı için bugün de Anadolu’da ve Balkanlar’da Bektaşilik tüm canlılığıyla yaşamaya devam etmektedir.

Dergâhlarda yaşanan Bektaşilik ve oralardaki babaların hiyerarşisi, görevleri, buralardaki yaşam ayrı bir yazının hatta ayrı bir kitabın konusu olduğu için burada bunlara girecek değiliz. Ama yola hizmet etmede sınır tanımayan Bektaşilik’te önemli bir kurum olarak da Derviş’liğin olduğunu söylememiz gerekir.

 

DERVİŞ

Gerek dergâhlarda, gerek tekkelerde, gerekse de şimdi evlerde babanın başyardımcı olan, inanç kurallarının yerine getirmesi konusunda azami gayreti gösteren dervişler Bektaşiliğin solmaz renkleridir. Muhammed Ali Yolu’nun kurallarını en iyi bildiği gibi, uygulamada da sürekli hizmet ehli olan dervişlerde yaşın bir önemi yoktur. Kişi otuz yaşında da derviş olabilir, altmış yaşında da. Onu hizmete götüren yol aşkıdır. Eğer bir âşık, yola girmek isteyen kişi can olarak, muhip olarak yola kabul edilmişse, kurbanını kesip, yeminini edip bir baba’dan, yani bir mürşitten el etek tutmuşsa, ona bağlanmışsa, o doğal olarak bir derviş adayıdır. Eğer insan isterse, hizmet yürütebilirse, meydandaki canlar onu kabul ederlerse, baba da uygun görürse muhip can derviş olabilir. Dervişlik hırkasını giyer, dervişlik postuna oturup hizmetlerini yerine getirir. Belki beş yıl, belki on yıl, belki daha fazla bu görevi yerine getirir. Eğer Hakk’tan emir gelirse cemin inanç önderi olan baba Hakk’a yürürse, oradaki canların istemiyle Halifebaba o dervişi baba olarak o ceme, o meydana atayabilir. Yani derviş o cemde, Alevi-Bektaşi Yolu’nun, Bektaşiliğin temel değerleriyle pişmiş olgunlaşmış, kendisinden bekleneni verebilmiş, Hacı Bektaş’ın emanetini taşıyabilecek bir olgunlukta olduğu anlaşılmış ve böylece o göreve layık görülmüştür. Pişmeden, olgunlaşmadan zaten bir derviş baba postuna oturamaz.

Tüm dünyada aslında tek bir Dedebaba’nın olması genel kuraldır. Yüzyıllar boyunca bu yol böyle gelmiştir. Hiyerarşi bu şekilde kurulmuştur. Ama bugün değişik nedenlerden dolayı ülkemizde iki Dedebaba vardır. Bir de Arnavutluk Tiran merkezli olmak üzere yurtdışında da bir Dedebaba olduğu için şu anda dünya üzerinde üç Dedebaba vardır. Bunun bir önemli sebebi de, halen Bektaşilik üzerinde, Alevilik üzerinde sürüp giden kimi yasaklar, engellerdir. Son Dedebaba Bedri Noyan’dan sonra Dedebaba olarak Ali Haydar Ercan seçilmiş ama daha sonra bir araya gelen bir kısım halifebaba Mustafa Eke’yi Dedebaba seçmişlerdir. Bu şekilde Türkiye’de Babagan Bektaşi koluna mensup Bektaşilerin inanç önderi olan iki Dedebabası vardır. Ama bunun eninde sonunda bir çözüme kavuşacağını biliyoruz. Çünkü Bektaşiliğin aydınlık dolu insanları bu sorunu kendi aralarında halledeceklerdir. Beş yüz yıl boyunca işleyen kurallar, yolun selameti için işleyecek ve tek Dedebaba’ya geçilecektir.

Bir de Arnavutluk’ta Tiran merkezli bir Dedebabalık sistemi de vardır. Türkiye’de Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasından sonra, fiilen belli bir mekânda Bektaşilik yaşayamadığı için Arnavutluk’taki çok büyük zorluklardan sonra gelişen bu sistemle de Arnavutluk’ta Bektaşiliğin yasal olduğu, serbestçe yaşadığını söyleyen Arnavut Bektaşiler, Dedebabalığın;  Bektaşiğin kamu alanında yaşayamadığı Türkiye’nin değil, kendilerinin hakkı olduğunu ileri sürmektedirler.

Ayrıca Balım Sultan’ın mücerretliği (evlenmeme geleneği, evlenmeyip dünya nimetlerinden kendisini soyutlayabilen, kutsal bekârlık sistemi) getirdiğini ve bu yolu kendilerine emanet bıraktığını, şimdi ise buna kendilerinin uyduğunu söyleyip şu andaki  (mücerret) Hacı Reşat Bardi Dedebaba’yı (Hakk’a yürüyen bu çağımızın inanç önderine Allah’tan rahmet diliyoruz. Şu anda ise Edmond Brahimaj (Baba Mondi, Dedebaba pozisyonundadır)) Dünya Bektaşilerinin inanç önderi sayan bir anlayış özellikle Batı Balkanlar’da hüküm sürmektedir. Arnavutluk, Makedonya, Kosovo, Bosna Hersek’te bu sistem yürümektedir.

Bir başka yazımız Sürekler, bölümünde kısmen de olsa gireceğimiz gibi Bektaşiliğin ana kolu olan Babagan Bektaşi kolu dışında da Babai, Kızıldeli, Bedreddini (Gülşeni), Ali Koçlu gibi başka Alevi - Bektaşi kolları da vardır.

Bektaşilik bugün ülkemizde ve Balkanlar’da, ABD.’de yaşamaktadır. Türkiye’de Trakya’da, Ege Bölgesi daha doğrusu Batı Anadolu Bölgesi’nde yoğunluğunu hissettirmektedir. Bugün Bektaşiler’le ilgili net bir sayı vermek pek mümkün değildi. Çünkü ikrar verip yolun gereğini yerine getiren inanç bazında şaşmadan yolundan yürüyenler yanında kendisini bu inanç ve felsefe içinde gören de yüz binlerce insan vardır. Yani Bektaşi denilince kurbanını kesen (tığlayan), cemin içinde olan canlar olduğu kadar, bunun misliyle fazla olmak üzere kendini bu yoldan, bu sürekten, bu kültür atmosferinden gören yüz binlerce insan vardır. Yani fiilen Bektaşi Erkânı görmeyen, yola girmemiş ama kendisini Bektaşi olarak nitelendiren milyonlarca insan vardır.

Önemli bir unsur olarak Bektaşilik sadece Alevi veya Bektaşi kökenli insanlar arasında değil Sünni İslam inancından olan insanlarca da kabul edilen bir anlayıştır.

 

PEKİ, BEKTAŞİ KİME DERLER?

 

  • Bektaşi ülkemizde aydın insan tipini temsil eder.
  • Bektaşi Atatürkçüdür, cumhuriyetçidir, demokrattır, reformcudur.
  • Bektaşi yurdunu, bayrağını canı kadar, belki de canından daha fazla sever.
  • Osmanlı’nın kuruluşunda, Cumhuriyet’in temelinde Bektaşi’nin harcı vardır.
  • Bektaşi kurmuş olduğu dergâh ve tekkelerde oluşturduğu kütüphanelerdeki kitaplarla Türk edebiyatının temel eserlerini muhafaza etmiştir. Bektaşi dergâhları 1826 yılında yakılıp yıkılıncaya, kapatılıncaya kadar; birer ilim, irfan, muhabbet, ibadet mekânları olarak tüm insanlığa hizmet etmiştir.
  • Bektaşi Türk kültürünün dört kıtadaki gerçek temsilcisi, Türk dilinin gerçek koruyucusudur.
  • Bektaşi hazır cevaptır, yobazın karşısındadır.
  • Bektaşi minnetsiz yaşar, esprilidir, çağın bilgisiyle donanmış, açık sözlüdür.
  • Bektaşi “mektep medrese görmüş”, sanatseverdir, edebiyattan anlayan, ezbere şiir okuyandır.
  • Karadeniz’de gemileri batanlara hal hatır sorup, mahallenin sorunlarının tercümanı olup, halkı için dilekçe yazabilen insandır Bektaşi.
  • Rum’un, Ermeni’nin diline vakıf, mürekkep yalamış, sahafların yolunu bilen, şarabın, turşunun, pekmezin tadından anlayan kişiye Bektaşi, derler.
  • Denizin içindeki balıkların, gökyüzündeki yıldızların isimlerinden haberdar, kıtalar ötesi ülkelerden bilgeler veren, sıcak, samimi, tok gözlüdür Bektaşi.
  • Masanın en iyisini hazırlayan, kahvenin en iyisini içen, şaşmaz bir terazide doğru bildiğini doğru söyleyen Bektaşi, üç kuruşa minnet etmeyen, aç kalsa da alçalmayan, temiz giyinen, protokolden çok iyi anlasa da paşanın, beyin nazını çekmeyen kişidir.
  • Köşk adamıdır ama dalkavuk değildir Bektaşi.
  • Halk adamıdır ama şarlatan değildir Bektaşi.
  • Fransa’dan, Almanya’dan, Rönesans ve Reform’dan bilgi verir ama Avrupa yalakası değildir Bektaşi.
  • Her çağda mantıklı karar verir, çocuğunu daha ileriki bir çağ için yetiştirir, ilimden, irfandan haberdardır Bektaşi.
  • Kent insanıdır, yürüyüşünden, konuşmasından hemen ayrılır diğerlerinden, nüktedandır ama gösteriş için söz söylemez, dil dökmez, halk pazarından alış veriş yapan kişidir Bektaşi.
  • Kentteki, köydeki tüm insan portrelerinden haberdardır, kır tilkisinin, boz ayının derdinin ne olduğunu Cumhuriyet’ten Karikatürüst İsmail Gülgeç’in Entellektüel Ayı’sının dilinin altında yatanı, softa tayfasının ne istediğini, çocuğun gönlünden geçeni su gibi sezen, hakkını zamanında hak edene verendir Bektaşi.
  • Gönüllerin hekimine Bektaşi, derler.
  • Derdinizi, sırrınızı anlatacağınız has komşunuza Bektaşi, derler.
  • Yiğit adama, delikanlı adama, komşusunu bacı, kardeş bilene Bektaşi, derler.
  • Kıtalar aşsanız, sohbetinden bıkmayacağınız, güven veren, dostu için canını veren, hal ehli, naz ehli, gönül ehli olandır Bektaşi.
  • Kemandan, sazdan anlayan, notadan çakan, dertlilerin derdine ortak olandır Bektaşi.
  • Bektaşi fıkralarıyla anılan, post bıyıklı, eli tespihli, kadir kıymet bilen, çınar ağacı gibi olmak isteyen, Pir Hünkâr Hacı Bektaş Veli’yi kendisine rehber edinen kişiye Bektaşi, derler.
  • Rumeli kokusu vardır teninde, Rumeli’nin gerçek kültürünü Anadolu’ya taşıyan barışsever insandır Bektaşi.
  • Gül koklar, gülü gülle alıp, tartar, yeri gelince bir lokma bir hırkayla yaşayıp Hakk’ın ismini her daim zikreden kişidir Bektaşi.
  • Dostuna güvercin gibi masum, hasmına, zalime, haine arslan gibi kükreyen gerçek vicdan sahibidir Bektaşi.
  • Anadolu’nun, Rumeli’nin solmaz renkleri, gerçek cevherleridir Bektaşiler.
  • Ekmeğimizin mayasında, tülbent’imizin işlemesinde, özgürlük ve bağımsızlık savaşında yiğit erdirler Bektaşiler.
  • Hakk söyleyen dillerinden dost kelamı çıkan, her elinde bir marifet olan, kadınları kınalı elleriyle keyveni, ana sütü gibi aktırlar Bektaşiler.
  • Yurduna dosta dost, yurduna düşmana düşman, tarlasında tırpanını, orağını sallayan, imeceyle köyünün sorunlarını halleden, kolektif çalışmadan, sendikadan, işçi hak ve hukukundan anlayandır Bektaşi.
  • Horasan Yurdundan, Budapeşte’ye kurduğu binlerce tekkede, dergâhta Hakk aşkını yakan, uyandıran; Hacı Bektaş Dergâhı’nın halka halka tüm Anadolu’ya, Mısır’a, Bağdat’a, tüm Balkanlar’a, Kırım’a kadar altı yüz yıl hükmetmiş bir kültürün, medeniyetin yaratıcısıdır Bektaşi.
  • Bugün de tüm bu değerlerle yaşamına devam eden, Avrupa Birliği’nin hedeflediği birliği çoktan kurmuş, hoşgörülü, yurduna sımsıkı bağlı, Afrikalı’nın, Asyalı’nın derdini dert edinen, elleri göğe ulaşan, insanoğlu insandırlar Bektaşiler.

 

 

DOSTLAR BAĞINDA GÖNÜL SEYYAHI (Alevilik - Bektaşilik / Denemeler, Yurtdışı Gezi Notları), ÜRÜN YAYINLARI, 2013, ANKARA (ÖNSÖZ), SAYFA: 34-41

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile