Bir Can İnsan: ADİL ALİ ATALAY

Bir Can İnsan

ADİL ALİ ATALAY’LA SÖYLEŞİLER

Ayhan Aydın

Sevgili Dostlar Merhaba,

Alevilik, ozanlık, Alevi Bektaşi camiası denince günümüzde ilk akla gelen isimlerden birisi de Can Yayınları Sahibi Sayın Adil Ali Atalay’dır.

Ozandır, yazardır, yayıncıdır, hatiptir, dernek ve vakıfların içinde çok bulunmuş, Aleviliğin son elli yıllık serüvenini iyi bilenlerden birisi, yaşayan bir tarihtir. O biraz “geveze, atıp tutan, dilediği gibi konuşan, duruma göre davranan” birisidir, diye birileri tarafından eleştirilmiş olabilir.

Ama onsuz bir Cağaloğlu, onsuz bir ozanlık, onsuz bir Sümbül Efendi, onsuz Muharrem Sohbetleri… Düşünülemez.

Kendisiyle onlarca söyleşi yaptım. Ama genel geçer tüm yaşamını, bilgilerini, tecrübelerini, Aleviliğin son elli yıllık geçmişini kapsayan bir uzun söyleşi de yapmak gerekir. Aslında bu televizyonlarımızın bir görevidir artık. Bizler zaten imkânlarımızı çok zorlayarak, bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Ama herkes bu konuda duyarlı olmalı, bu çalışmalar desteklenmelidir, hele de televizyonlar bu konuda artık öncü olmalı. Ama görüyorum ki, Alevilik adına yola çıkan televizyonların böyle bir sorunları, böyle bir niyetleri yok!

İrene Melikoff Strasburg’ta yaşarken onun hayat öyküsünü belgeselleştirmek isteyen, Cahit Tanyol şimdi 95 yaşındayken onu evinde ziyaret edip bilgilerini derlemek, Erdoğan Alkan’ı, Türker Acaroğlu’nu daha yüzlerce büyük emek sahibi insana ulaşmak isteyen yok.

Yüzlerce gerçekten “dede, baba, ozan” olan değerleri derlemek isteyen bir zihniyet yok. O zaman sevgili dostlar, kusura bakmayın ama bu televizyonlar neler ediyorlar?

Konuşursam, yazarsam “deli, bozguncu” oluyorum.

Neyse Adil Ali Atalay’la birçok söyleşim içinden Ozanlar Kitabı’nda daha önce yayınlanan bir çalışmamı ilginize sunuyorum.

Daha önce yaptığım beş söyleşiyi de düzenliyorum.

Adil Ali Atalay’ın emekleri Hakk katında kabulü makbul olsun, uzun sağlık bir ömür sürsün ki, Cağaloğlu’nda bizleri güler yüzüyle karşılayan Vaktini dostlarına ayırabilen bir büyüğümüz her zaman olsun.

Muhabbetle.

Ayhan Aydın

2008, Şahkulu Vakfı Kültür Danışmanı

 

KÜÇÜK PRENSE GÜNCEL NOTLARI

21 Kasım 2012

Bugün de Vakıftan izin alarak Adil Ali Atalay (Vaktidolu)’nun yönetimindeki Karaağaç Dergâhındaki Salı Sohbetleri’ne katılıyorum. Doğal olarak bugünkü konu Muharrem, Kerbela, Hz. Hüseyin…

Can Dostlar sabah erken Cağaloğlu’na hareket ediyorum.

Adil Baba’yla birlikte Sütlüce’deki dergâha varıyoruz. Burası oldukça soğuk. Çünkü halen elektrikleri yok, doğalgazları yok…

Hem de bir iyi hastayım zaten… Adil Ali Atalay konuşmaya başladı bana uyku çöktü tatlı tatlı, zaten bende on yıldır uyku nerde? Beş gündür de zaten fazla uyuyamamıştım. Rahatsızdım, peki bu halde olduğum halde buraya niye geldim? Can dostlar bu sohbette olmak istedim, canlarla buluşmak istedim, mesele bu.

Buradaki muhabbet saat: 10.00’da başladı, 15.00’e kadar sürdü.

Bu dergâh şimdi Alevi Bektaşi Eğitim ve Araştırma Vakfı’nın çabalarıyla açık…

ADİL ALİ ATALAY (VAKTİDOLU)

CAN YAYINLARI

Can dostum Küçük Prens bu mektubu sana yazarken, diyorum ki Adil Ali Atalay’ı, Post Bıyığı, Adil Baba’yı, yani Vaktidolu’yu tanısan öyle seversin, öyle seversin ki, hep yanına gidip sohbet etmek istersin…

Canım benim…

Ben Adil Ali Atalay’ı tam yirmi beş senedir tanıyorum. Karaköy’den tanıyorum, yayınladığı kitaplardan tanıyorum, şiirlerinden tanıyorum… O bitmez tükenmez sohbetlerinden, söyleşilerinden, koşuşturmalarından, eleştirilerinden çok ama çok iyi biliyorum.

Küçük Prensim;

Bu camiada çok iyi tanıyıp sevdiğim simalardan birisi de Adil Ali Atalay’dır…

Kendisi bir halk ozanıdır, halk ozanlığı geleneğinin içinden geldiğini gösteren çok güzel şiirler yazmıştır.

O bir yayıncıdır, bir yayınevi sahibidir. Çok uzun yıllardan beri tek başına bir ordu gibi çalışıp, yılmadan, bıkmadan, ilkelerinden ödün vermeden her sabah işinin başında, işlerinin takibinde olan iyi bir işyeri sahibidir. Kendisi de ifade ediyor zaten geçimini bununla sağlıyor O, çalışmak en büyük ibadettir, diyor O.

Atalay Alevi törenlerinin, etkinliklerinin, dernek, vakıf, dergâh toplantılarının, panel, söyleşi ve tüm etkinliklerin, radyolarının, televizyonlarının, aranan en nadir insanlarındandır.

Niye mi? O geleneği yaşatan, içimizde yaşattığımız en büyük değerlerimizden birisidir. Onunla ilgili çok farklı şeyler söylenmiş olabilir, onu eleştirenler bulunabilir ama bunlar onun önemini azaltmaz.

O bir ozan, yayıncı ama aynı zamanda bir Alevi yazarıdır. Alevilikle ilgili sayısız denemesi yayınlanmıştır, bunlar kitaplara sığmaz olmuştur. Yayınlamış olduğu kitapların her birine şiirlerini sokuşturup, bazı eserlerin içine kendi yazılarını koyma hastalığı olduğu söylense de, eğer bunları duyarsan fazla kulak asma, sevgili Küçük Prensim! O kadar kusur kadı kızında da bulunur…

Beş yüz kitap yayınlayan bir insan büyük bir emek vermiş, bu topluma birçok kazanımlarda bulunmuş bir kişi demektir.

Gerçi kitaplarının önemli bir kısmı amatör kalemlerin ele aldığı eserlerdir. Ama onlar da yayınlanacaktır, yayınlanmalıdır. Amatörler olacak ki, profesyonellerin farkı ortaya çıksın! Amatörler olacak ki, kendi halinde, belli bir örgün eğitimden geçmemiş halktan insanların neler ürettiği, neler düşündüğü de bilinebilsin…

Ben de bazen yerden yere vuruyorum, nereden yayınlandı bunlar diyorum…

Ama çok etkilendiğim, yararlandığım amatör kalemlerin kitaplar yok mudur? Hem de çoktur. İşte Can Yayınları arasında çıkan kitapların konuyla ilgilenenler tarafından mutlaka incelenmesi gereken eserler olduğunu söyleyelim. Bunların zaten bilimsel, tarihsel olma iddiaları da pek yoktur. Ama biraz da amatör ruhu kaybetmemeyi de bize göstermiş oluyor bu eserler... Elbette Baki Öz, Zeki Büyüktanır gibi değerli yazarlarımızın da “profesyonel” kitapları Can Yayınları’ndan çıkmıştır.

Evet, Küçük Prensim, Karaköy’de ve Cağaloğlu’nda geçen bir ömür…

Binlerce insanla söyleşiler, sohbetler, konuşmalar, yarenleşmeler…

Adil Ali Atalay’ın çok zengin ve engin bir gönül dünyası vardır.

O tam bir vefa sahibi, emektar, sözünü sakınmadan doğrular için söyleyebilen bir büyük hatiptir.

Binlerce insanı hemen sözleriyle etkisi altına almayı başaran bu Türkmen Kocası, bu Şaman Atası, Anadolu Ozanı tam bir Atatürk sevdalısıdır.

Yurdunu sevmekle kalmaz köklerini olan Alevi inancından dolayı tüm dünya insanlarını sever, sayar, onun aşkı kâinatı kuşatır.

O yapmacıksızdır, merttir, nüktedandır, esprilidir.

Sevgili küçük aşkım, küçük Prensim;

Sen onu dinlesen mutlaka ve mutlaka etkilenirsin, onun konuşmalarından hoşlanırsın, çünkü o da senin gibi biricik “gülünü” koruma kaygısında, hayaller kuran, çocukların dünyalarında gezinebilen bir aşk insanıdır. 

Bir bilgedir ama çocuk ruhludur, çocukluğunun o acı tatlı günlerini hiç unutmamış, onları hep yaşamış, yaşatmaktadır.

Nevruz günleri onu görürüm, o bir doğa aşığıdır, nevruz nevruz açan baharı çok sever ama aynı zamanda İmam Ali’nin destansı kişiliğini anlattığı konuşmalarıyla halkı coşturur bilgilendirir. Tüm ozanlar gibi bir Âşık Veysel sevdalısıdır da...

O bir inancın taşıyıcısıdır,  bir dava adamıdır.

O sıradan bir ozan değildir, o ozanların deyişlerini çok iyi bilen yorumlayan bir edebiyatçı kimliğe sahip gönül adamıdır.

O aynı zamanda o inancın içindedir, cem bülbülüdür, on iki hizmetin tümünü bilir, yaşar, uygular… 

O İsmail Onarlı’nın dediği gibi “Puridi” bir dededir. Evet o bir dededir. Kim ne derse desin o bir dededir, babadır, inanç önderidir.

İnanç Önderliği birilerinin tekelinde değil ya!

Elliden fazla kitabın bizzat yayınına katkı sağlamıştır. Bu büyük bir iştir.

Mürşidim dediği Elazığ Merkez Sün Köyü’nden Koca Seyyid Evlatlarından Ahmet Mutluay Dede’yi çok sever. Özellikle Ağuiçen Ocağı’na ilgi gösterir, araştırır.

O günümüzde yaşamış, yani Cumhuriyet Dönemi’nde yaşamış hemen hemen tüm halk ozanlarıyla tanışıklığı, dostluğu olan çok nadir insanlardan birisidir. O bu yüzden yaşayan tarihtir.

O Karaca Ahmet Dergâhı Derneği’nin kurucularından, çok uzun yıllar yönetiminde olan insandır.

Ama tüm Dergâhların, derneklerin doğal üyesi olarak kabul edilir, kendisi de bu durumu benimser, önemser…

Elinden gelen hizmeti yapar. Örneğin benim de her zaman tanık olduğum gibi, birçok cemevinin kütüphanesine, derneğin kütüphanesine ücretsiz olarak binlerce kitap hediye etmiştir.

Zaten Can Yayınları günün her saatinde dolup taşar...

Her kesimden, her katmandan, her yerden insanlar gelip mutlaka Onu bulur, sohbetinden yararlanmak isterler. O da herkesi “mihman Ali’dir” diyerek ağırlar. Konuklarına mutlaka çay verir, yemek yedirir, yeni çıkmış kitaplarından hediye eder...

O Emiş Ana’sız düşünülemez. Emiş Bacı, Emiş Ana (Emine Atalay) onun yeryüzünde en sevdiği varlıktır. Yaşamın anlamını, tadını, tuzunu çok ama çok sevdiği hayat arkadaşı da bulmuştur.

 “Eli elimde olsun,

Kapı kapı dilenek”

denen bir sevda, Leyla’yla Mecnun gibi bir aşk vardır ikisinin arasında. O yârini bulmuştur, karanlıktan aydınlığa çıkmış, huzura ermiştir. Aman Allah’ım bu ne büyük bir sevda! Allah bu sevdayı daim eylesin...

Abisi Ahmet Atalay’ı çok severdi, abisinden sonra biricik oğlunun Hakk’a yürümesi onu çok üzmüştür.

O nerede bir hasta var, kim Hakk’a yürümüş, kimin bir ihtiyacı var, ondan haberdardır.  Cenazelere mutlaka katılır.

Kitapları dünyanın dört bir tarafına dağıtır, bu konuda kargo şirketlerini de kıskandırır. Tek başına bir dağıtım şirketi gibi çalışır. Dünyanın dört bir tarafına Alevilikle, Bektaşilik’le ilgili kitaplar ulaşmışsa bunda Adil Baba’nın mutlaka bir emeği vardır. Avusturya’dan Kanada’ya kadar bağlantıda olmadığı kurum ve kuruluş yoktur.  Bu insanları nereden buluyor, nasıl teması var, kime kaç kitap verdi, paralarını nasıl tahsil etti, buna da akıl ermez, çünkü aşkım Küçük Prensim, ağzın açık kalmasın tüm bir kurumun işlerini tek başına yapıyor, bunu söylememiştim değil mi?

Fuarlar…

Kitap fuarlarının vazgeçilmez simasıdır Adil Ali Atalay, Anasultan Emiş Ana’yla birlikte nerdeyse katılmadığı büyük bir kitap fuarı kalmamıştır. Çok uzun yıllardan beri, Alevilerin bir temsilcisi olarak inatla o fuarlardaki yerini almış, gelen gidene dilinin döndüğünce Aleviliği anlatmıştır Adil Baba.

Onun en büyük maharetlerinden birisi de bir çocukla konuşur gibi insanlarla konuşması, Alevisine, Sünnisine, Hıristiyan’ına, Yahudisine de Aleviliğin insani boyutunu anlatabilmesi bunda çok başarılı olabilmesidir.

O çevresindeki esnaf tarafından da sevilen, sayılan birisidir.

Köylüleri de onu sever sayarlar, hürmet gösterirler.

Bir de şu var Küçük Prensim; hemen her ocağın dedesini, ermişini tanıyan Adil Baba aynı zamanda bizim Şiran yöresine de özel önem verir. Kırıntı Köyü merkezli Sarıbal Ocağı’nın son dönem dedelerini tanımış, onlarla dost olmuş, cemler yürütmüştür her zaman “ben Şiran’ın kedilerini bile çok severim” der.

Onu tanımayan dede, ozan, yazar yok gibidir.

Sözünü sakınmadan söylese de İlahiyatçıların da sevgisini kazanmayı başaran Adil Ali Atalay yaşayan bir efsanedir.

İnsanlar Alevilik’le Bektaşilik’le ilgili bir kitap aradıklarında, kitap bastıracaklarında onu arayıp bulurlar. Cağaloğlu’ndaki Can Yayınları Alevilerin İstanbul’daki merkezlerinden birisidir. Buralar Onunla güzeldir. Cağaloğlu’nu Aleviler için anlamlı kılan bir kişiliktir Adil Ali Atalay...

Bunlar birilerine fazla mı geldi? Gelmesin, gelmesin...

İnsanların değerini, önemini bilelim...

Herkesi hak ettiği yere koyalım ama bunda geç kalmayalım...

İnsanlar öldükten sonra değerlerini anlamayalım, sağlıklarında, hayattayken değerlerimize değer verelim, onlardan yararlanalım...

Bu konuda Alevi toplumu, yapılanı pek görmezler, kendilerin bir şeyler üretmezler, tüketmek isterler, Aleviliğin değerlerini yaşamadıkları için kendileri adına fedakârlıkta bulunan, yazar, ozan, dede, baba, yayıncı vs. Değer bilmez Alevi toplumu...

Epey bir noksanlığı vardır bu konuda...

Küçük Prensim;

İşte 21 Kasım 2012 Salı günü de ben bu güzel insanı dinlemek için Karaağaç Dergâhı’na gittim.

O buradaki sohbeti yöneten, yönlendiren, katılımcılar üzerinde mutlak hâkimiyeti olan bir nevi postnişin olarak canlandı gözlerimin önünde.

Arada girip çıkanlarla birlikte altmış yetmiş kadar can ona mutlak bağlılık gösteriyor, ona sonsuz saygı gösteriyor, dediklerinden çıkmıyorlar…

Her birisi bir deyiş, şiir, mersiye okuyor, sazların eşliğin de yanık seslerini gök kubbeye ve gönüllere salıyorlar…

Herkesin bir dünyası var ama gözler hep Vaktidolu’da…

O ne derse onu uyguluyorlar. Adil Baba okunan her deyişten, şiirden seçtiği bir kelime, terim, kavram üzerine sohbet açıyor engin fikirleriyle bazı yorumlarda bulunuyor…

Böylece saatler nasıl akıp gidiyor bilemiyorsunuz.

Canım benim, mahsun gözlü Küçük Prensim; gerçekten abartmıyorum, ilerlemiş yaşına rağmen Onun hafızası son derece yerinde, sağlığı yerinde... Muhakeme gücüyle, konuşmasıyla, okuduğu ezgili şiirlerle, esprileriyle, buluşlarıyla, hazır cevap kişiliğiyle beni bir kez daha kendine hayran bırakıyor bugün de Adil Baba.

Pek az dede, baba, inanç önderi, ozan bu başarıya sahiptir. Kolay değildir bir sohbeti beş altı saat sürdürebilmek. Mutlaka ama mutlaka insanlar bir yerlerde tıkanırlar. Ama Adil Ali Atalay tıkanmıyor, konuşuyor, ilgiyi üzerinden eksiltmeden konuşuyor…

Ve Muharrem, Kerbela, Hz. Hüseyin…

Adil Ali Atalay bu konunun uzmanıdır. Bu konuda yayınlanan şiirleri, kitapları var.

Kerbela’da şehit olan canların hayat öykülerini, Muharrem’in önem ve anlamını onun kadar akıcı anlatan az insan vardır…

Sonuçta bence Adil Ali Atalay, bir halkbilimci ve gazeteci olarak, sosyolog olarak incelenmesi gereken örnek bir şahsiyettir.

Nazar değmesin Küçük Prensim son üç dört yıllık dönemdeki en hızlı ve verimli okuma sürecine girdim, bunu doyasıya değerlendiriyorum. Peşi sıra birçok kitabı çok kısa sürede okudum. İşte notlarım…

Kitaplar

  • Altını Tunç Ederler Tunçu Da Altın (Hülya ve Yadigar) – Sıla mı Gurbet Gurbet Mi Sıla – Suçlu Kim? – Adil Ali Atalay (Vaktidoğlu)- Tiyatro -  Can Yayınları

Küçük Prensim; acaba bu tiyatro da rol alsan hangi rolü en iyi canlandırırdın bilemiyorum? Yoksa Küçük Prens rolü bana en iyi uyan mı, diyorsun? Peki, Türkiye denen bir ülkede, Anadolu’da yaşayan insanların yaşamı, sıradan halk adamı kimliğinde olan bir kişi tarafından nasıl canlandırılabilir, diye merak eder misin acaba? Bence dünyanın bir güzel köşesindeki yaşamlarla ilgili bilgi sahibi olmak istiyorsan bu kitabı senin de okuman lazım.

Bence halkın içinden gelen, profesyonel bir iddiası olmayan çok kısaca bu konularda hiçbir eğitim almayan bir halk ozanının böylesine tiyatro metinlerini yazması kayda değer, takdir edilmesi gereken bir uğraştır. Bir solukta okuyup bitirdiğim bu şiirsel metni tüm canlara tavsiye ediyorum. Yaşamı, gurbeti, sılayı, insanı, hainlikleri insana en güzel dersleri vererek anlatmak daha nasıl mümkün olabilir? Hele de bunu içimizden birisi başarıyorsa onu tebrik etmemiz gerekir.

Son okuduğum şiir kitapları:

  • EMİŞ BACI – EMİNE ATALAY – YAYINA HAZIRLAYAN: VAKTİDOLU, CAN YAYINLARI: 395, EKİM 2012, İSTANBUL

Emiş Ana’yı Adil Ali Atalay’ın hayat arkadaşı olarak uzun yıllardan beri tanırım. Sonra duydum ki kendisinin de şiirleri varmış. Buna çok sevindim. Çünkü güleç yüzünden mutluluk akan, bir Anadolu Anası, sevgi yumağı bir canımdır Emine Atalay. Kendisini çok sever, sayarım şimdi onun şiirlerinden oluşan bir kitabı elime almak beni heyecanlandırdı doğrusu. Çok güzel şiirler var içinde kitabın. Kadın Ozanlarımızdan birisi olarak Emiş Bacı’yı canı gönülden selamlıyorum, saygıyla ellerinden öpüyorum, yakında bir evladını sonsuzluğa veren yaralı kalbinin başka acılar görmemesini diliyorum…

FATIMA ANAM

Alemi cihanda gayette güzel

Dünya kurulmadan var idin ezel

Her nerde çağırsak bizim ile gel

Ehl-i Beyt’in nuru Fatıma Anam.

 

Şefaat kanımsın şefaat eyle

Girmişsin gönlüme gönlümü eğle

Niçin çok genç gittin sebebin söyle

Annelerin sırrı Fatıma Anam.

 

Hakkı hakikat’ı bildirdin bize

Aşkını vermişsin ta özden öze

Aşk ateşin yakar benziyor köze

Sevenlerin yâri Fatıma Anam.

 

O güzel Resulün narin kızısın

Alnımıza yazılmış bir yazısın

Yeşil sancak çekmiş halktan razısın

Beşlerin de biri Fatıma Anam.

 

Emiş Bacı senin kulun kurbanın

Seni düşündükçe yapar bayramın

Göster cemalını sana hayranım

Varlıkların varı Fatıma Anam.

                           Emine Atalay