EKİN İDİK OLDUK HARMAN

EKİN İDİK OLDUK HARMAN

ÖNSÖZ

Dost ilinden gelen turna

Bekle kelamı kelamı

Uğrar isen yar yanına

Eyle selamı selamı

 

Erzurumlu Emrah

 

Dağları hep yerinde bulursunuz,  onları bırakıp başka bir yere gittip, tekrar döndüğünüzde.

Ormanları, akarsuları, denizi sizi fazla aldatmadıklarını anlayarak hayranlıkla seyre dalarsınız.

Kimi tarihi eserler de vardır hani, bin yıl olmuştur yapılalı da, ihtişamından hiçbir şey kaybetmemiş olarak, hep aynı yerde, aynı şekilde ölümsüzlük abideleri olarak durduklarına biraz da şaşırarak bakakalırsınız. Hatta herhangi bir nedenle yıkılsalar da en azından bulundukları bölgeye, oradaki insanlara hütmedercesine hep oradaymışlar, orada olacaklarmış etkisinin hissine kapılırsınız.

Türlü coğrafyalar, türlü eserler, türlü tabiat unsurları her seferinde sizleri şaşırtsa da, onların mağrurluklarını aşacak insan var mıdır, dünya da? Çünkü insan ölümlü bir varlık olarak, nihayetinde belli bir zamandan sonra bu dünyayı terk edip gidecektir. Ama tekrar, içinde varolduğu  yaşam içinde bir başka şekilde belirerek belki de hiçbir zaman yok olmadan sonsuza kadar yaşacaktır, kimbilir?

Milletler vardır yüz yıl, bin yıl, on bin yıl; üzerinde güneşlerin doğup/battığı, rüzgarların, ırmakların, dağların şekillendirdiği yapılarıyla, evrenin içinde kendilerine özgü bir dil yaratıp insan olmalarının, canlı olmalarının nimetini ve hikmetini kuşaktan kuşağa aktararak gelmişlerdir.

Bir nevi onların tarihi, insanlığın da tarihi olmuştur yani.

Bunca yıl, bunca emek; Yakutistan’dan, Balkanlar’a, Avrupa’ya uzanan büyük bir coğrafyada yaşayan Türkler, atalarının yurtlarından, anayurt edindikleri Anadolu’ya gelmişler, bin yıldır burada konaklamaktadırlar.

Nice seferler eyleyip gönül kaleleri fethederek, Balkanlar’ın sınırlarını aşıp kuzeye Skandinavya’ya; Arap çöllerini aşıp güneye Yemen illerine kadar varmış olan Türkler, gönüllerinin zenginliğini her gittikleri coğrafyaya taşımışlar, son din olarak kabul ettikleri İslamiyet’e de yine aynı gönül zenginliklerini katarak, onu bambaşka boyutlara ulaştırmışlardır.

Alevi/Bektaşi İslam anlayışı; Türkler’in arkalarına aldıkları rüzgarlar gibi; Atam Korkut’tan, Koca Ahmet Yesevi’ye; Ali Şir Nevailer’den, Ebul Vefa’lara; Dede Gargın’lara, Baba İlyas Horasaniler’e, Hacı Bektaş’lara, Yunus Emre’lere, Mevlana’lara, Sarı Saltık’lara, Seyyid Ali Sultan’lara,  Pir Sultan Abdal’lara kadar uzanan büyük bilgelikteki hikmetlerini nakış nakış Anadolu ve Balkan topraklarına işlemişler, bu yurtları barıştan, kardeşlikten, eşiklikten, adaletten yana binlerce emsalsiz, ölümsüz eserin boy verdiği bir kültür atlasına çevirmiştir.

İnsan erdeminin en yüce doruklarındaki ahlak ilkeleriyle; insana ve yaşama dair tüm sırların kapılarının açıldığı sonsuz hazineleri şiirleri, söz ve görüşleriyle; paylaşmanın, çalışmanın, düşünmenin, üretmenin ve kainatın sessizliğinde Tanrı’yla buluşmanın ana mekanları olan dergahlarıyla;  ozanları, filozofları, türküleri, deyişleri, sazları, kilimleri, cemleri, dedeleri, babaları, ataları, kitapları, kara kazanları, teslimiyetleri, tefekkürleri, hoşgörüleri, aşkları, bağlılıkları, yurtseverlikleri, kalenderilikleri ile işte ormanlar, dağlar, nehirler, rüzgarlar gibi ve güneş gibi, ay gibi ölümsüz olan eserleriyle Aleviler/Bektaşiler/Mevleviler, gönüllerin sultanları olmuşlardır, tarihler boyu.

Tarihler boyu çektikleri çilelere, yaşadıkları acılara rağmen, erdemlerinden bir şey kaybetmeyen bu topluluk; her gittiği yere yiğitliği ve mertliği de götürmüş, hiçbir dili, hiçbir ırkı, hiçbir inancı birbirinden ayırmadan sevmiştir, yetmiş iki milletini de.

Medler’in, Grek’lerin, Hititler’in, Asur’luların, Pers’lerin, Kürt’lerin, Ermeniler’in, bilcümle Hıristiyan’ıyla, Yahudi’siyle, Ön Asya’daki, Anadolu’daki, Balkanlar’daki kendilerinden önceki tüm inanç ve kültürleri ve bunların eserleri olan ölümsüzlük abidelerini kucaklayarak, onları sararak, onlardan kendilerine parçalar alarak, mevcut olanı yok etmeyerek, daha da ölümsüz şahaserler çıkarmışlar Türkler, Aleviler, Bektaşiler...

Yurtsever bir aydın olarak, Alevilik/Bektaşilik uğraşlarımın daha ilk başında kaleme almaya çalıştığım denemeler, yorumlar, haberler, söyleşilerle sizlerin karşısındayım.

Hayatta ilke edindiğim bir düsturla; olanı olduğu gibi aktarıp, ne gerçeklerin, ne de yaşananların çarpıtılmasına tahammül göstermeyen birisi olarak, sizlere on iki yıl boyunca bir nevi günce denebilecek, izleyebildiğim, görebildiğim kimi notlarımı aktarıyorum.

Başka çalışmalarımda da değerlendirmeye çalıştığım gibi geziler, söyleşiler, haberler, yorumlar... kişinin özgün değerlendirmelerini içeren denemeler niteliğindedir.

Ama zamanla belki tarihi belgeler haline gelirken, o anı, andaki duygu ve düşünceleri de sonsuza kadar dondurabilir bu çalışmalar.

Bu denemelerin bir kısmında derin yürek yanıklıkları, öfke ve haykırışlar olduğu gibi; kimilerinde de tümüyle duygusal, içe dönük, kimi zaman karamsar, kimi zaman umutsuz haykırışlar da vardır.

Burada;  yazar, gazeteci, araştırmacı vb. sıfatlarla donanmış bir şekilde meydanda boy vermek istemeyen; sadece belli alanlarda yeterliliği olan, kendisinin yetenekleri elverdiği oranda, belli çalışmalarda yoğunlaşan, sizlerden birinin, ilk yayınlanan yazısından, en azından kitabın yayınlandığı tarihe kadar ki, bugüne kadar yayınlanmış olan Alevilik/Bektaşilik ile ilgili bir kısım yazılarını bulacaksınız.

Bu çalışma en azından on iki yıldır, önemli bir bölümü Cem Dergisi’nde yayınlanan ve Anadolu’daki Alevi/Bektaşi Etkinliklerinin tarihi içinde izlemiş olduğu seyri göstermesi bakımından önem arz eder umarım.

Benim tüm çalışmalarım aslında bir bütün.

Bilim adamları, yazarlar, sanatçılar, dedeler, babalar, ozanlarla söyleşiler, Anadolu ve Balkanlar’da yaptığım araştırma gezilerinin tümü bir bütündür.

İnşallah on yılı geçkindir yaptığım çalışmalarımı daha derli toplu sizlere sunarak, yararlı olabilirim.

Yalnız bu kitabı bir ölçüde bütünleyen bir çalışmam Erenler Bahçesi Kitabı’mdır.

Yayınladığım o eserde (ve kısmetse genişletilmiş ikinci baskısında) Anadolu ve Bulgaristan’da yapmış olduğum yerel araştırma notlarına dayanarak, kutsal ziyaret yerleri, günümüzün inanç önderleri olan dede ve babaların, aşıkların, ozanların özet görüşleri geniş bir şekilde kitapta yer almaktadır. (İkinci çalışmayla buna Makedonya ve Yunanistan da eklendi.)

Okuyucular o kitabı da edinebilirlerse bu eseri tamamlayan çeşitli bölümleri o kitapta da görebilirler.

Benim yaşam boyu edindiğim bir önemli uğraş ise; Alevilik/Bektaşilik’le ilgili ses, görüntü, fotoğraf malzemesine dayanan ve günümüzün tarihini, inanç ve kültürünü somutlamayı, bugüne dair olanı kayıt altına almayı, hedefleyen bir arşivin oluşturulmasıdır.

On beş yıldır bu alanda bir mesafe aldığımı sanıyorum.

Ama ömrüm yettiğince bu uğraşıma da devam edeceğimi belirtmek isterim.

Tüm dileğim Rum/Anadolu Erenlerinin izinde, onların emsalsiz hizmetleri yanında, bir Kalenderi olarak, Türk birliğine, Alevi/Bektaşi İslam inanç ve kültürüne ve dolayısıyla insanlığa çok küçük de olsa bir katkıda bulunabilmektir.

Bu çalışmanın yararlı olması, bir başka çalışmada buluşmak dileğiyle, hoşça kalın, diyorum.

 

Ayhan Aydın

Rumelihisarüstü, Ocak 2005

EKİN İDİK OLDUK HARMAN, AYHAN AYDIN, (ALEVİLİK BEKTAŞİLİKLE İLGİLİ HABERLER, ETKİNLİKLER, SÖYLEŞİLER, YORUMLAR, FOTOĞRAFLAR – 1992 - 2004), 2005, İstanbul, KAHRAMAN OFSET

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile