Yaşama Tutunabilmek...

Yaşama Tutunabilmek...

 

AYHAN AYDIN

 

Editör’den; 

Sevgili Okurlar Merhaba!

Bir önceki sayımızda dergimizle ilgili kimi sıkıntılarımızı sizinle paylaşmıştım. Maalesef sıkıntının boyutunu sanırım sizler de hissettiniz; dergimiz tam bir ay gecikmeli olarak sizlere ulaşabiliyor. Başta mali problemler olmak üzere, kadro yetersizliği ve matbaa, mizanpaj vb. teknik konularda yaşadığımız ciddi sıkıntılardan dolayı, geçen ay elde olmayan sebeplerden ötürü gecikmeli olarak sizlere ulaşabildik. Tüm gayretimiz her sayıyı zamanında, içeriği zengin bir şekilde sizlere ulaşmak. Ama sorunlarımız da ciddi boyutlarda. Bu durumdan ötürü yazarlarımızdan ve sizlerden özür diliyoruz.

Türkiye seçim atmosferine iyice girdi. Aslında sorunlara çözüm üretme, ülkenin problemlerini çözme konusunda en etkin kurum olan siyaset, politika ince bir sanat. Öyle bir sanat ki, halkıyla halk olmuş, sorunlar yumağıyla boğuşmuş, etkin çözümler üretmiş, bilfiil bu çabalar içinde yorulmuş ve çözüm üretmeyi başarabilmiş insanlar olan siyasiler, ülkenin namuslu evlatları olarak her zaman saygı görmüşlerdir. Ülkemiz Atatürk cumhuriyetinde bunun örneklerini yaşamış bir ülkedir.

Ama dedik ya siyaset ince bir sanat, hele hele ülkemizde daha da ince bir sanat; siz bundan ne anlarsanız anlayın artık; hani ipekli yanar döner kumaşlarla yapılan çok süslü elbiseler vardır, her ışık parıltısında şekil değiştirir gibi yapar, şekli değişmez ama biraz rengi değişir elbisenin. Bu herhalde ince bir terzilik sanatı dersiniz. Yanına yaklaşan cismi ölçüp biçip kendine en az zararı dokunsun diye renk değiştiren bukelamunların yaptığı da bir sanat değil midir, sizce? Hele hele belgesel programlarını izliyorsanız bundan yüz kat daha başarılı taklitçileri görürsünüz. Özellikle deniz altlarında, iyi bir av yapmak için şekil değiştiren bu yaratıkların yaptıkları da sanat dışı sayılabilir mi? ABD’de ve Batı’da çok yaygın olan maskeli balolar vardır; hani sizi, sizin en yakınınız bile tanıyamaz o kostümleri giyip, maskeleri taktığınız zaman. Bu ise bambaşka bir sanattır bana göre. Bir de herkesin bildiği bir üç maymun örneği vardır; hani canım, maymunun biri ağzını kapamış, biri gözünü, biri kulağını. Görmedim, duymadım, konuşmuyorum. Onun ki ise apayrı bir sanat örneği. Örnekler çok mu çok... Neyse çok ince sanat dalları var dünyada ve ülkemizde. Ee tabii dedik ya siyaset te ince mi ince bir sanattır. Hele hele ülkemizde, hele hele ülkemizde... Dünyada bir eşi ve benzeri var mıdır, Allah aşkına, bizdekinin?

Can dostlar, ülkemizdeki, yozlaşma, kokuşma, çürüme her tarafa yayıldı. Balık baştan kokarmış, derler. Bu da en başımızdakilerden başlamadı mı? Güzel ülkemizi, güzel insanlarını sefalet içinde yaşamaya mahkum eden, elin adamlarına el açtıran, bizleri hiç de hak etmediğimiz bir seviyede yaşamak zorunda bıraktıranlar, başta yüzsüz yöneticiler, çirkin politikacılar değil mi? Yukarıda ironik olarak söylediklerimin daha uç örneklerini politikacılarımız yıllar yılı sergilemediler mi? Yolsuzluklara, usulsüzlüklere bulaşan, milyarlarca dolarlık dolandırıcılıklara göz yuman, burunlarındaki hortumları her geçen gün uzayan, arkalarındaki kuyrukları her geçen gün püsküllenen bu yoz insanlar bizim kaderimiz mi? Bunlar hangi sanatın erbapları? Yalan söylemenin, çözümsüzlük üretmenin, adaletsizliğin, eşitsizliğin erbapları değil mi? Açlığın, susuzluğun, işsizliğin, ufuksuzluğun, Alevi-Sünni sorununu bir türlü çözememenin, Alevilerin, Bektaşilerin yüzyıllardır verilmeyen haklarını vermemenin erbapları, değiller mi? Köşe kapmaca oyununda tüm çocuklara, canım cicim laflarını üretmede soytarılara, kıvırtmada dansözlere taş çıkarır bunlar. Bunlar var ya bunlar, ah bunlar, ah bunlar...

Basına yansıdığına göre, Türkiye, Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün raporuna göre, dünyada yolsuzluğa en fazla batan ülkelerden birisi. Dünyada 102 ülke içinde 64. sırada Türkiye. Sıralamayla en şeffaf olmayan, en fazla yolsuzluğa bulaşan ülkelerden birisiyiz. Bunda en büyük faktörlerden beri usulsüzlüklere göz yuman, hatta karışan politikacılar olduğuna göre sözlerimizin önemi daha iyi ortaya çıkıyor.

Çözüm imkansız mı, çözümsüzlük mü olacak hep peki? Elbette hayır. Siyaset gerçekten ince bir sanattır. Sanat gibi sanattır, yapabilene. Adam olana, iş üretene, çözüm üretene, yapıcı/akılcı proje üretene, gece gündüz namusuyla adaletsizlikleri, eşitsizlikleri gidermek için çalışıp, konuştuğu dinlenen, inandırıcı, ciddi, yapıcı insan gibi insan olana göre elbette bir sanattır, siyaset. Ama sorun da burada; adam gibi siyasetçimiz, politikacımız yok, ya da çok az ülkemizde. Bunların sayısının artması bizlerin en büyük isteği ve umudu. Bu da yetmiyor tabii, bizler de çabalayacağız, uğraşacağız... Herkesi, her kesimi kucaklayacak, sorunlar üretmeyip, sorunları halledecek zeki, bilgili, atik, namuslu siyasiler çıkaracağız içimizden. Meclisi çiğ köfte partilerinin, partizanlığın, basit ayak oyunlarının, kişisel çıkar pazarlarının alanı olmaktan kurtaracağız, kurtarmalıyız daha doğrusu. Özgürlükçü, akılcı, perspektiflerimizi genişletecek siyasileri arayıp bulabileceğiz mi, kendi içimizden çıkarabileceğiz mi, bu sayede biraz rahat nefes alabileceğiz mi? Göreceğiz.

Tüm dünyadaki tepkilere, kendi ülkesindeki halkın bile onaylamamasına rağmen ABD’nin Irak konusunda bir operasyonla sonuçlanabilecek manevraları aylardan beri sürüyor. Ülkemizin böylesi harekatta nelerle karşılaşabileceğinin çok iyi tahlil edilmesi gerektiği konusunda hemen herkesin oluşmuş bir fikri var ama, her zaman böyle denir sonrasında gerçekleşen her şey aleyhimize döner. Umarız ne bu harekat olur, ne de ülkemiz bu batağa bulaşır, bundan etkilenir.

Geçtiğimiz sene tüm dünyayı sarsan 11 Eylül olayının üstünden tam bir yıl geçti. Tüm dünyadaki dengeleri alt üst eden, ABD’nin sınır ötesi harekatlarla pazılarını bir kez daha dünyaya göstermesinden sonra, Afganistan’daki belirsizlik bitmiş değil. Olan sefil halka oldu, bir ozanın dediği gibi olan yine çocuklara, kadınlara, yaşlılara, erkeklere... Velhasıl tüm insanlara oldu ve oluyor. Totaliter rejimler en fazla kendi halkını eziyor, bu da yetmiyor tüm dünya insanlığının huzurunu kaçıracak olayların sebepleri oluyorlar.

Ülkemizin de içinde bulunduğu dünyanın büyük çoğunluğundaki nüfusun yeterli beslendiğini, sağlam iş olanaklarına sahip olduklarını, güvenilir bir geleceğin olduğu bir dünyada yaşadıklarını söylemek mümkün değil. Açlık, sefalet, işsizlik sadece sosyalist sol fikri savunan bir avuç insanın tek ortak kaygısı değil, tüm sağduyu sahibi insanların, hepimizin kaygısı.

İstisnasız her Allah’ın günü yaşanabilir alanlar daralıyor. Bitki ve hayvan dokusu hızla yok ediliyor. Başta sanayileşmiş ülkeler olmak üzere, kalkınmakta olan ülkeler de dahil, dünyayı yaşanmaz hale getirmek için birileri canla başla çabalıyorlar. Her gün bir canlı türü yok oluyor, yok ediliyor. Milyonlarca yılda evrimini tamamlayabilmiş olan dünyamız son yüzyıllık süreç içinde binlerce yıllık süreçte yaşamadığı yıkımları yaşadı. Bunları haykırmamızdaki nedenimiz; yaşam akıp giderken bir yerlerde, bindiğimiz dalı kestiğimizin zaman zaman farkında olmadan yaşıyor olmamızdandır.  Alevi, Sünni, Yahudi, Sağcı, Solcu, Genç, Yaşlı, Eğitimli, Eğitimsiz, İşli, İşsiz, Alman, Yunan... tüm dünya insanları yeryüzünü daha yaşanmaz bir hale çevirdiğimizdendir. Aşağıda Radikal Gazetesi’nde yayınlanan bir raporu okuyunca söylemek istediklerim daha iyi anlaşılacaktır.

Sevgili okurlar, tüm çabamız size en doğruyu, en güzeli, en yararlıyı ulaştırmak. Bu sayımızda da çeşitli makaleleri, söyleşileri, haberleri, yorumları, araştırmaları sizlere aktararak bu boyutlu çabalarımızı sürdürüyoruz.

Geçtiğimiz ay Ankara’ya yaptığım bir özel ziyarette edebiyatımızın değerli isimlerinden, sevgili İkram Saraç’ın vefatını öğrendim. Ayrıca İki ay önce Trakya gezisi sırasında tanışıp söyleşi yaptığım çok değerli Hasan Dinsever Baba’yı, Ali Haydar Halpaslan Baba’yı, Almanya Köln’de Niyazi Bozdoğan Dede’nin yeğeni genç araştırmacı, Baki Bozdoğan Dede’yi, çevresinde sevilen genç dedelerden Erzurumlu Necati Karanfil’i, Manastır Kanatlar Köyü’nden Derviş Hasan Sadık’ı, ünlü Bektaşi babalarından Yunus Ölmez’in oğlu, Nurettin Ölmez Halife Baba ve Haydar Ölmez Babaların kardeşi Ali Ölmez’i, aile komedilerinin usta oyuncusu, Türk sinemasının emektarlarından Sami Hazinses’i, bunların yanı sıra tümümüzün yüreklerin acıya boğan, kimisi telli duvaklı gelinlikleriyle sonsuzluğa uğurlanan, Hacı Bektaşı Veli Anma Etkinleri dönüşünde Mersin’de geçirdikleri kazada ölen 34 canımızı, bağrımıza gömdük. Tümünün aziz hatıraları önünde saygıyla eğilirken atalar ruhuna kavuşan ruhları huzur bulsun, diyoruz.

1 Eylül Dünya Barış gününü canı gönülden ve tüm dünyada daha çok barış, işkencelere son, eşitlik, kardeşlik, ekmek, demokrasi! diyerek kutluyoruz.

CEM Vakfı kurucularından, yönetim kurulu üyesi, aynı zamanda dergimizin yönetiminde uzun süre bulunan Cemal Canpolat’ı, CHP İstanbul İl Başkanı olması dolayısıyla kutluyoruz.

Bu arada bir sevincimizi de paylaşmamız yerinde olacak; Avrupa Atletizim Şampiyonası 1500 metre koşusunda bayanlar dalında birinci olan milli atletimiz Süreyya Ayhan’ı kutluyoruz. Onun sevinci Türk bayrağını göğüsleyen herkesin sevinci oldu. Ayrıca Dünya Basketbol Şampiyonası’nda 12 Dev Adamımıza da başarılar diliyoruz.

Bir sinema tutkunu olarak size izlediğim birçok film içinden bir tavsiye, hem de bir çizgi sinema tavsiyesi; sizler de sinemadan, görsellikten hoşlanıyorsanız, kırları, atları, vadileri, nehirleri, özgürlüğü seviyorsanız, Özgür Ruh (Spirit), filmini izlemenizi isterim.

Gelecek sayılarda buluşmak dileğiyle, hoşça kalın, dostça kalın diyoruz.

 

Zenginler ve Yoksullar

 “BM Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı” başlamadan tıkandı. Zirveye katılan diplomatlara göre, konferansta, somut çerçevelere ulaşmak hayli zor.

Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler, “çevre dostu kalkınma” için, daha fazla fon ve gelişmiş ülkelerin pazarlarına giriş kolaylığı istiyor. Gelişmiş ülkelerse “çevreci ekonomi” için fonlara yeni ödemeler yapmayı kabul etseler bile, enerji ve ticaretteki önceliklerini kaptırmaya yanaşmıyor. Dünyanın en büyük ekonomisi ve en çok sera gazı üreten ülkesi ABD’nin başkanı George W. Bush, zirveye katılmıyor. Britanya Başkanı Tony Blair “geçerken uğrayacak.” 100 ülkenin devlet ve hükümet başkanlarıyla katıldığı zirvede delege sayısı 60 binden 45 bine düştü.

Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in temsil ettiği zirveden bir gün önce polis, mumlarla yürüyen 500 kadar alternatif küreselleşme yanlısının üzerine, “izinsiz gösteri” yaptıkları gerekçesiyle plastik mermisiyle ateş açtı.

JOHANNESBURG-Birleşmiş Milletler’in (BM) düzenlediği ”Sürdürülebilir Kalkınma için Dünya Konferansı” bugün Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde başladı. 100 ülkenin devlet ve hükümet başkanı ile 45 bin delege, 10 gün sürecek konferans boyunca “herkes için temiz, herkes için zengin” bir dünya için yapılacaklar konusunda uzlaşma arayacak.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), Dünya Koruma Birliği (IUCN) ve Uluslar arası İklim Değişikliği Paneli’nin raporlarına göre, dünyanın “uzlaşma ve müdahale” bekleyen sorunları şunlar:

  • 2.8 milyar insan günde iki dolardan (3.2 milyon lira) daha az bir parayla geçiniyor. Bunlardan 150 milyonu çocuk olmak üzere 800 milyonu, “aç.” Dünya’daki zenginliğin yüzde 80’i dünya nüfusunun yüzde 15’inin elinde.

 

İnsan 20 kat hızlı

  • İnsan, hava, su ve toprağı, bunların kendi kendilerini yenileyebilmeleri için gereken süreden 20 kat daha hızlı tüketiyor.
  • Petrol, gaz ve kömür tüketiminden kaynaklanan gazlar, güneş ışıklarını atmosfere hapsederek dünyanın ısınmasına yol açıyor. Sera etkisi yaratan bu gazların en önemlilerinden karbondioksitin oranı 1750 yılından bu yana yaklaşık yüzde 30 yükseldi. Artış devam ederse, 2100 yılında atmosferin sıcaklığı 5.8 derecede artacak.
  • Antartika üzerindeki ozon deliğinin genişliği 30 milyon kilometrekareye ulaştı. Ancak klorof irokarbon içeren kimyasalların kullanımını azaltan 1987 Montreal anlaşması sayesinde, ozon tabakasının kalınlığının 21. yüzyılın ortalarında 1980 öncesindeki haline döneceği hesaplanıyor.

 

Tenha dünya

  • 11 bin tür canlı, yani memelilerin ve sürüngenlerin dörtte biri, balıkların yüzde 30’u ve kuşların yüzde 12’si yakın gelecekte yok olacak. Dünyanın çehresini değiştirecek yok oluşun nedeni, canlıların doğal ortamlarının daralması.
  • Eski ormanların yüzde 40’ı, 10-20 yıl içinde yok olacak.
  • Afrika ve Asya’da 1.1 milyar kişi, sağlıklı içme suyundan yoksun. Susuzluk, Hindistan, Çin, Batı Asya, Ortadoğu ve eski Sovyet toprakları ve ABD’nin batısında öncelikli sorunlardan. Dünya nehirlerinin yüzde 50’si kirli.

Tüm dünyada hızla artan nüfusu beslemek amacıyla yapılan bilinçsiz tarım, toprağı öldürüyor. ABD ve Meksika’nın toplam yüzölçümünden daha büyük bir alan, bilinçsiz tarım nedeniyle canlılığını yitirmiş durumda.

 

(Radikal Gazetesi, 26 Ağustos 2002, Pazartesi)

 

CEM DERGİSİ, EDİTÖR, EYLÜL 2002

EKİN İDİK OLDUK HARMAN, AYHAN AYDIN, (ALEVİLİK BEKTAŞİLİKLE İLGİLİ HABERLER, ETKİNLİKLER, SÖYLEŞİLER, YORUMLAR, FOTOĞRAFLAR – 1992 - 2004), 2005, İstanbul, KAHRAMAN OFSET, (SAYFA: 308-312)

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile