Kerbela’da İmam Hüseyin, Muharrem Orucu ve Kimi Alevilerin-Bektaşilerin Garip Halleri

Kerbela’da İmam Hüseyin,  Muharrem Orucu ve Kimi Alevilerin-Bektaşilerin Garip Halleri

Sevgili Dostlar;

Çağımızda, “Kültürel Değişim, Gelişme” denilen aslında bazen köksüzleşme, kimliksizleşme olarak da yorumlanması gereken, özünde bir asimilasyondan başka şey olmayan,  bazı büyük sosyal erozyonlar ülkemizde de yaşanmaktadır. Günümüzde ülkemizde Aleviler Bektaşiler de bundan nasibini almaktadırlar.

Bugünün gerici, faşist diktatörleri diyebileceğimiz o zamanın Emevi Devleti’nin başında yer almış, saltanatını korumak için kendi halkına da türlü katliamları yapmaktan geri durmayan Muaviye ve onun gaddar oğlu Yezit zihniyetine karşı direnen ve benzersiz eylemiyle yeryüzü insanlığının doruklarındaki yerine alan Hz. Hüseyin ve yoldaşlarının mücadelesi tüm insanlığın ortak hafızasında yer edebilecek bir destan niteliğindedir.

Aleviliğin Bektaşiliğin düşünsel temellerinde yer alan, bu inancın köklerinde var olan olan ve “zalime boyun eğmemenin” simgesi olan Kerbela’da açılan bir yara halen başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada yüzyıllardır kanamaya devam etmektedir.  Irak topraklarında bulunan Kerbela’da, 10 Ekim 680, hicri takvimle 10 Muharrem 61 yılında meydana gelen, zalim Yezit ordusunun Hz. Muhammed’in torunlarına, Ehlibeyt’e karşı giriştiği katliam tarihin en büyük gaddarlıklarından ama aynı zamanda direnç sembollerinden birisidir.  İmam Hüseyin en sevdiği insanların canlarının gözleri önünde alınması ve kendisine yapılan zulümlere rağmen zalime boyun eğmemiş, dünya nimetleri için savunduğu değerlerden ödün vermemiş, bunun bedelini kundaktaki bebekleriyle birlikte kendi canını vererek ödemişti.

Bu sene; 14 Ekim’de muharrem orucu başlayacaktır. (11 Ekim’de Masumlar, Fatıma Ana, Hür Şehit vd. isimlerle de olsa 3 Gün önceden oruçlarını tutan geniş bir kitle de vardır.) On iki gün boyunca Muharrem Orucu tutulacaktır. (Bunu on gün tutanlar da vardır.) Muharremde; çok geniş bir coğrafyada tarih farkları dâhil çeşitli uygulama farkları olsa da, Kerbela Çölü’ndeki bu en büyük felaketi anmak için; diğer oruçlardan farklı olarak; o günün maneviyatının ön plana çıktığı, o maneviyata yaklaşmak için insan iradesinin bilinçli bir şekilde tercih yaparak, tümüyle yas içinde olunduğu hatırlanılarak bu oruç tutulur, matem anmaları yapılır. Bu oruçta; fazla yemek yenmez, su içilmemeye dikkat edilir, et yenmez vb. şekilsel şartları, kurallar vardır. Ama tutulan oruçtan daha önemlisi Muharrem boyunca; o gün orada verilen mücadeleyi anmak, anlamaya çalışmak, Hz. İmam Hüseyin ve katledilen 72 Yoldaşı, Ehlibeyt’i, onların yaşamlarını, manevi dünyalarını anlamak ve anmak bunun için de her türlü eğlence ve zevk veren şeylerden uzak durmak bu ayda yapılanların temel anlamıdır.  Şu anda unutulmaya başlanan, pek önemsenmeyen en önemli uygulama ise; Bu ayda düğün, nişan, eğlence yapılmamasıdır.

Şimdilerde ülkemizde kendi tarihsel, inançsal ve kültürel değerlerini yok etmeye başlayan, bir takımının bunlarla alay bile ettiği, “çağın gereği kentsel kültürel değişim ve dönüşüm” içinde kimliksizleştirilmeye, kişiliksizleştirilmeye çalışılan bir kitle de Alevi Bektaşi kitlesidir.

Bu güzide topluluk uzun yılların verdiği sıkıntıların da etkisiyle, kendini var eden, yani kendisini oluşturan birçok değerleri zamanla unutmaya başladı. Bir Aleviyi Alevi yapan, Bektaşiyi Bektaşi yapan onun varlığını oluşturan yapılar sarsıldı, büyük yaralar aldı, bazı kurumlar, yapılar, gelenekler, töreler, unutulmaya, geride bırakılmaya bile başlandı. Yani sözde bir Alevilik Bektaşilik konuşulmaya başlandı. Yaşanan, değerleriyle, kurum ve yapılarıyla geçmişin tarihsel yapısının devamıyla yani artık “geleneğiyle yaşayamayan” bir Alevilik’ten, bir Bektaşilik’ten söz etmeye başladık. Yani Aleviliğin Bektaşiliğin olmazsa olmazları, yok olmaya, bazı uygulamaları uygulanmamaya başlandı.

Tüm tarihler boyunca Hz. İmam Hüseyin, Kerbela, On İki İmamların Hayatları, mücadeleleri, ozanların, erenlerin mücadeleci ve çileli yaşamları Alevilerin Bektaşilerin ortak “kolektif” hafızalarının en canlı yerlerinde yer almıştır.

Ama ne hikmetse son yıllarda onlarca örneğini gördüğümüz gibi;  konuşmalarıyla, yazılarıyla, sözde panel ve diğer etkinliklerde; insan hakları ve her türlü haksızlığa sözde tepki veren (veya böyle bir görüntü veren) kendine Alevi Bektaşi ve temsilcisi diyenler bazıları, Hz. Hüseyin’in davasını sıradanlaştırmaktadırlar.

Yılın farklı tarihlerinde sıkça rastladığımız ama ne hikmetse özellikle de bu ayda da, yurt içi ve yurt dışında yapılan sözde panel ve konuşmalarda; kimi Alevi kökenliler ve yanlarına aldıkları kimi farklı köken ve görüşten kişiliksiz yazar, aydın denen kişiler, Kerbela’da verilen mücadeleyi kılıktan kılığa sokmaktadırlar.  Alevi Bektaşi inancına ve değerlerine hakaret ederek, dinci gericiler gibi, hatta küfrederek Muharrem etkinliklerini kullanmakta, bu kutsal günü bile ezeli hastalıklarına perde yapmaktadırlar.

Bunu sağlayanlar ise;  bazı Alevi Bektaşi kurum ve kuruluşları ve onların aslında ne inançla, ne bu kültürle, ne yol ve erkânla, ne insanlıkla bir ilgileri olmayan ve Muharrem ayında şampanya patlatıp, eğlence yapabilen, bu inancın değerleriyle alay edebilen, Aleviliği Bektaşiliği kullanan, sözde başkanlarıdır ve kimi yazar müsvetteleridir.

Sevgili Dostlar;

Yeryüzünde hiçbir inanç – kültür topluluğunda; Alevilerin Bektaşilerin içinden çıkmışlar gibi,  bu kadar kafası karışık, daha doğrusu kafasıyla gövdesi birbirinden ayrı yaşayabilen sözde aydın, önder kılıklı insan yoktur.  Yeryüzünde hiçbir kültür ve inanç toplumunda kendi değerlerine küfredenlerin alkışlandığı bir yapı yoktur. Bu aklın mantığın durduğu bir yerdir.

25 yıllık tecrübelerimle mevcut olduğu ve yaşandığı için yazıyorum, söylüyorum ve haykırıyorum;

  • Yeryüzü insanlık tarihinin onurlu mücadelesi olan İmam Hüseyin’in verdiği mücadeleyle hiç kimse ama hiç kimse alay edemez, Yezit’leşemez!
  • Hele hele de Alevi Bektaşi kitlesi önünde, Kerbela Olayı’nı, Hz. Hüseyin’in verdiği mücadeleyi sıradan bir olay gibi anlatan, olanlarla adeta alay eden şekilde, bu halkın önünde böyle konuşmalar yapamaz!
  • Alevi Bektaşi temsilcisiyim, diyen; hiçbir dernek başkanı, yazar, ozan, sanatçı denilen kişi bu davayı, Arapların kendi aralarında verdikleri sıradan bir iktidar mücadelesi olayıdır, bunun Alevilik’le Bektaşilik’le ne alakası vardır, diyemez!
  • Aleviler Bektaşiler adına sözde temsilci olduğunu söyleyen öncülerin bu tarihsel olay karşısında sessiz kalıp, Yezit ordularının insanları kesmesine seyirci kalanlar gibi, nankörleşemez, duygusuzlaşamaz!
  • Hiç kimse; Aleviler-Bektaşilerle İmam Hüseyin ve Yoldaşlarının verdikleri mücadele arasına mesafe koyamaz!
  • İnsanım diyen, bir de sözde Aleviyim, Bektaşiyim diyen hiç kimse Kerbela Olayı gibi, muharrem orucunu küçümseyemez, bunu geri bir şey gibi göremez, gösteremez!

Ya insan ol, olduğun gibi görün, ya insan ol; göründüğün gibi ol!

Aleviliğin Bektaşiliğin bin dört yüzyılda oluşmuş, bugüne gelmiş değerlerine, ilkelerine ya saygılı ol, ya sahip çık; ya da def’ol git o kurumların başından,  bırak yazmayı Alevilik Bektaşilik konusunda!

Bu toplumu sağdan soldan sömürenler; Bu halkın inançlarına saygısı olmayanlar, hatta bu değerlere küfredenler; işleri güçleri siyaset, güç, nam, iktidar, yalakalık, şöhret, para, pul olanlar; Def’olun gidin, kene gibi sömürdüğünüz bu halkın sırtından!

Yeter oldunuz artık!

 

İnsanlığın doruklarında yer alan ve sonsuza kadar anısı yaşayacak İmam Hüseyin ve Yoldaşlarının davaları davamız, yolları yolumuz, ilkeleri ilkelerimizdir!

Bir kez daha bin kez daha onların anısı önünde büyük bir sevgi, saygı, hürmet ve minnetle eğiliyorum…

Muhabbet Ehline…

1 Ekim 2015,  Perşembe

Ayhan Aydın