YAZAR KUTLUAY ERDOĞAN’I KAYBETTİK

TOPLUMUMUZUN ACI KAYBI


YAZAR KUTLUAY ERDOĞAN’I KAYBETTİK

Araştırmacı-Yazar, MEB Başmüfettişlerinden, Seyyid Garip Musa Ocağı'dan ocakzade, çok değerli büyüğümüz Kutluay Erdoğan hocamız bugün Hakk'a yürümüştür. Hepimizin başı sağ olsun.
Cenazesi vasiyeti gereği 9 Şubat çarşamba günü öğlenleyin Şahkulu Sultan Dergahı'ndan kaldırılacaktır.
Alevi-Bektaşi kamuoyuna saygıyla duyurulur.

 

Kutluay Erdoğan Kimdir?

 Bize kendinizi tanıtır mısınız? Ocağınızın soyu hakkında bilgi verebilir misiniz?

 

Ayhan Aydın

 

Kars - Sarıkamış Merkez Köyü Asbuğa’da 1935 yılında doğmuşum. Babam Süleyman Efendi (1878 - 1952) Anam Hamide Hanım’dır (1902 - 1990). Seyyid Garip Musa Ocağına mensubuz. İlk ve ortaokulu Kars Lisesi’nden, liseyi Ankara Atatürk Lisesi ve yüksek tahsilimi de A. Ü. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin Tarih Bölümünü bitirerek tamamladım. Kars Alpaslan Lisesi’nden, Eskişehir Atatürk Lisesinde, Erzurum Kâzım Karabekir Eğitim Enstitüsü’nde, Eskişehir Eğitim Enstitüsü’nde ve Eskişehir Yabancı Diller Yüksek Okulu’nda öğretmenlik ve idarecilik yaptıktan sonra 1978 - 1997 yılları arasında M. E. B Teftiş Kurulunda başmüfettiş olarak çalıştıktan sonra kendi arzumla emekli oldum. Emekliliğimi yazı yazarak, Atatürkçü Düşünce Derneği’nde çalışarak geçirmekteyim. Nefes Dergisi’nde, Karaca Ahmet Sultan Dergisi’nde makaleler yazdım. Ayrıca, İletişim Yayınları “Cep Üniversitesi” kitapları serisinden “Alevîlik - Bektaşilik” adlı kitabım yayınlandı. Bu kitap daha sonra Yeni Yüzyıl gazetesince 24 Nisan 1995 yılında promosyon olarak verildi. Yine bu gazetenin Yeni Yüzyıl Kitaplığı serisinden “Türkiye’de Alevîlik “adı ile ikinci bir kitapçık da gazete ile birlikte verildi.

 

Ailece, Divriği’nin Alan nam kariye’de Garip Musa Ocağı’nın Postnişini olarak yaşayışlarını sürdürürken Divriği derebeylerinin ve diğer ocaklı dedelerin verdiği rahatsızlık sonucu, 300 yıl evvel geldikleri Kars yöresine Dedem Memik Çelebi, tekkede Musa Şeyhoğulları ile Yağbasan’da amcazadeleri Pirzadeleri bırakarak 19. yy’nin ilk çeyreğinde göçmüşler, yerleşmek için çok yerler gezmişler, yollarda dedelerden Memik Çelebi ve Uzun Ali Dedeleri kaybetmişler. 1850 yılları sırasından Büyük Dedem Abdülaziz halife gelerek Asbuğa Köyü’ne yerleşmiş. Geçen sayılarda (Cem Dergisi’nin) yayınlanan resimlerdeki evleri yapmışlar. Oğlu Dedem İsmail Hakkı Halife de ocağın devamını dedelik yaparak sürdürmüş. Köy Bektaşi tekkesi durumundaki köyde, çevrede sevilen bir insanmış. 1898’de Hacı Bektaş Tekkesinde “Karakazanı kaynatıp, kırk gün çile doldurarak, uzun yıllar dergâha hizmet ederek” Hilafetname almış, hilafetnamede “Hâdimü’l fukara ve’l mesâkin İsmail halife İbn Abdülaziz Halife an evlâd-ı Karip Musa” diye anılır. Görenler, işitenler ve söylenenlere tanık olanlar bu unvana layık olacak hizmetler verdiği, fakirleri koruduğu, ambarları ve samanlıkları köy ve çevrede ihtiyacı olanlara açıldığı, yokluk olduğu zaman kimseye yokluk çektirilmediği, bugün de torunları bu doğrultuda hizmetlerini sürdürmektedir. Şu sırada köyden ayrılarak tahsilden sonra memuriyet yapan evlatları, köyü de bakıcıların barındığı ev ve arazide hiçbir karşılık gözetilmeden onlara her türlü yardımın yapıldığı bir konumdadır.

Mensup olduğum baba tarafımı bu şekilde özetledikten sonra, ana tarafımdan da bahsetmek istiyorum. Alevî - Bektaşi geleneğine göre Dede dededen, talip talipten kız alıp verir. Taliplerin çocukları dedelerin evladı sayılır. Bu gelenek geçmişimizde tabu gibidir.

Garip Musa’lıların Divriği’den Doğuya göçleri sırasında Seyyid Resul Baba ocaklı Mollagillerden Molla Hasan (Hasa) da Divriği Erikli köyünden kalkarak maceralı yolculuktan sonra Kağızman’ın Kömürlü köyüne yerleşir. Molla Haso’nun üç oğlu vardır. Ağa Dede, Molla Mustafa Dede ve Kamber Ağa Dededir. Dedem İsmail Halife Kamber Ağa’nın kızı Melek Ana (Cici Ana) ile evlenir. Cici ana çok inançlı, çevresinde sevilen bir kadındı. Küçüklüğümde birlikte kuzu otlatırdık. Arada ağladığını hatırlıyorum. Ağlarken Alim, Razım İbrahim’in derdi ben bunu o sıralarda anlamazdım. Yaşım ilerlediği sırada anladım ki, 1914’de Ruslar’ın köyümüze baskınlar düzenledikleri, Osmanlı askeri besliyorsunuz diyerek topladıkları köy delikanlılarının bir kısmını kılıçtan geçirmişler. İşte amcalarımdan şehit olanlar için ninemin ağıdı. Hatırladığım kadarıyla ninemin duasının ve bedduasının geçerliği de sonraki hadiselerde tanık olmuşuzdur. Melek Ana bu sefer oğlu Süleyman Efendiye de amcası Molla Mustafa’nın kızı Hamide Hanım’ı alır. Anam olan Hamide Hanım’dan da biraz bahsetmek istiyorum.

Seyyid Baba Resul (Koca Saçlı Erikli) Postnişini molla Haso oğlu Molla Mustafa’ya bir kızının olduğunu muştularlar. Molla Mustafa “Allahıma Hamd - ü senalar olsun ki bir kızım oldu. İkbâli açık adı da Hamide olsun” der. (Ali erkek evladın bir kızı) Kızı Hamide, Baba Resul Ocağı’ndan, Seyyid Garip Musa Ocağına gelin gelir. Kaynanası Melek Ana da amcasının kızıdır. Kaynana olmaktan çok O’nun öğretmenidir. Ölünceye kadar anam, Melek Ana’dan öğrendiklerini birer ders olarak bizlere ve çevresine anlatırken “Anam derdi ki” diye başlardı.

 

Bu iki ocağın birleştiricisi bu iki kadın Aziz Ağa’nın ocağına hizmette kusur etmediler.

 

Aile büyüklerine saygıdan dolayı Anam Hamide Hanım çocuklarına “Ana” dedirtmemiş, büyüklerin hitapları olan adı ile çağrılmış veya seslenilmişti. Biz de, kardeşlerle birlikte adını vererek “Hamide” diye seslenirdik. Küçükken, su deposunun yanından gelir, köşeye çekilir ve anneme “Hamide bana su” diye bağırırdım. O da yılmadan, bıkmadan bu isteğimi yerine getirirdi. Sütünü de suyunu da esirgemeyen bu insana minnet ve şükran borçluyum.

 

1990 yıllarının son anlarında vasiyeti gibi dilinden düşürmediği “Seyyid Aziz Ağa’nın Yurdu Yuvası, Melek Ana’nın duası üzerinizden eksik olmasın” cümlesini tekrarlayıp durdu.

 

Bu nedenle bu yazıma son verirken, Seyyid Resul Ocaklı Molla Haso torunu, Molla Mustafa kızı, Seyyid İsmail Ağa gelini, Süleyman Efendi’nin eşi Anam Hamide Hanımı rahmetle anıyor, bu yazı dizimi (9 Mayıs 1999) Anneler Gününde onun aziz ruhuna ithaf ediyorum. Ayrıca Garip Musa ve Seyyid Resul Ocağı’ndan dünyasını değişen ulularında ruhları şad olsun diyorum.

 

Söyleşi: 1999, İstanbul