• Ana Sayfa
  • Ayhan Aydın
    • Özgeçmiş
    • KENDİMLE İLGİLİ KISA BİR DEĞERLENDİRME
    • Ayhan Aydın Arşiv Listesi
    • AYYHAN AYDIN CEM VAKFI FOTOĞRAF ARŞİVİ
    • ŞAHKULU SULTAN DERGAHI GÖRSEL ARŞİVİ
    • Hakkındaki Yazılar
    • Hakkındaki Şiirler
    • Hakkındaki Haberler
  • Şiran
  • Söyleşiler
    • Dedeler
    • Babalar
      • BABAGAN (BALIM SULTAN ERKANI) KOLU
      • ÇELEBİLER KOLU
      • SULTAN SÜCEATTİN VELİ OCAĞI (DERGAHI) KOLU
      • ALİ KOÇ KOLU
    • Ozanlar
    • Yazarlar
    • Aydınlar Gazeteciler
    • Bilim İnsanları (Akademisyenler)
    • Kanaat Önderleri
    • Kurum Temsilcileri
    • Sanatçılar
    • Hocalar Mürebiler
    • İzzettin Doğan
  • Gezi Notları
    • Anadolu
    • Avrupa
      • Batı Avrupa Gezi Notları
    • İran
    • Suriye
    • IRAK
  • Yazılar
    • Basındaki Yazılar
    • Denemelerim
    • Etkinlik Haber Yorum
    • Cem Vakfı Yazıları
    • Kitapların Dünyası
    • Şiir Denemelerim
  • Kültür Sanat
    • Kültür Dünyası Söyleşileri
    • KÜLTÜR SANAT YAZILARI
  • Ahmet Hezarfen
    • Ayhan Aydın Kitap Yazıları
    • Osmanlı Arşivinde Aleviler Bektaşiler
    • Diğer Çeviri Belgeleri
    • Yazıları- Anıları - Görüşleri
    • Ahmet Hezarfen'le İlgili Yazılar
    • Ahmet Hezarfen Balkanlar(Rumeli)
    • Ahmet Hezarfen Fotoğrafları
  • Fotoğraflar
    • Dergahlar Türbeler
      • Balkanlar Rumeli
        • Bulgaristan
          • Otman Baba
          • Demir Baba
          • Akyazılı Sultan
          • Ali Koç Baba
          • Elmalı Baba
          • Hüseyin Baba
          • Dallı Ali Baba Türbesi
          • Yunus Abdal
          • Saçlı Koçlu Babalar
          • Alan Mahallede Ali Baba Türbesi
        • Makedonya
          • Sersem Ali (Harabali) Baba
          • Sarı Saltuk
          • Hıdır Baba
          • Cafer Baba
          • Üsküp Halveti Tekkesi
        • Yunanistan
          • Seyyid Ali (Kızıldeli) Sultan
          • Ece (İce) Sultan
          • Nefes Baba
          • Atatürkün Evi Selanik
      • İran
      • Suriye
      • Diğerleri
      • Anadolu
        • Hacı Bektaş
        • Sultan Sucaettin Veli
        • Abdal Musa
        • Kolu Açık Acim Sultan
        • Seyyit Garip Musa
        • Haydar Sultan
        • Diğer
      • İstanbul
        • Şahkulu Sultan
        • Kurucu Ahmet Sultan
        • Garip Dede Türbesi
        • Erikli Baba Türbesi
        • Nafi Baba (Şehitlik)
        • Karaağaç
        • Karyağdı
        • Duvar Baba
    • Semahlarımız
      • Rumeli Semahları
      • Anadolu Semahları
      • Sultan Sucaettin Veli Ocağı-Dergahı Semahları
    • Atatürk Fotoğrafları
    • Etkinlik Fotoğrafları
      • Türkiye
      • Balkanlar
      • Avrupa
      • Diğer
    • İnanç Önderleri
      • Dedeler
        • Fetfi Erdoğan Dede
        • Aşık Ali Metin Dede
        • Hüsamettin Aydın (Seyyid)
        • Nevzat Demirtaş
        • Musa Küçük
        • Veli Akkol
        • Hüseyin Orhan
        • Celal Arslan
        • Dedeler Diğerleri
      • Babalar
        • Hakkı Saygı
        • Abidin Harman
        • Mehmet Şilli
        • Reşat Bardi Dedebaba
        • Babalar Diğerleri
      • Zakirler
      • Çelebiler
      • Dervişler
    • Cemlerimiz
    • Yazarlar
      • Abidin Özgünay
      • Baki Öz
      • Cahit Tanyol
      • Mehmet Yaman Dede
      • Mehmet Yardımcı
      • Refik Engin
      • Şevki Koca
      • Ahmet Hezarfen
      • Yazarlar Diğer
    • Ozanlar
      • Adil Ali Atalay (Vaktidolu)
      • Ahmet Akar
      • Ali Ekber Çiçek
      • Aşık Durmuş Günel
      • Aşık Veysel
      • Hüseyin Çırakman
      • Hasan Papur
      • Hüseyin Yorulmaz (Seyfili)
      • Aşık İhsani
      • Mahzuni Şerif
      • Muharrem Yazıcıoğlu
      • Murtaza Şirin
      • Müslüm Sümbül
      • Telli Suna Gölpek
      • Ozanlar Diğerleri
      • Ozanlarla İlgili Simgeler
    • Gümüşhane-Şiran (Kırıntı-Yeniköy
      • Yeniköy (2010) Sayı Sayma Oyunu
      • Yeniköy Kış - Güssün Aydın Cenaze 2000
      • Kırıntı Yeniköy Düğün 2003
      • Kırıntı Yeniköy
    • Ayhan Aydın
      • Hısım Akrabalarım-Arkadaşlarım
      • Cem Tv Proğramlarım
      • Ayhan Aydın Resimleri
      • Ayhan Aydın'ın İstanbulu
      • Ayhan Aydının Manzaraları Şehirleri
  • Önemsediklerim
  • Konuk Yazarlar
  • Videolar
    • Cemler
    • Televizyon Söyleşileri
    • Cem Tv Programları
    • Barış Tv Programları
    • Belgeseller
    • Filmler
    • Ayhan Aydın
    • Diğer Söyleşiler
  • Anadolu ve Rumeli Erenleri
  • Site Haritası
  • Yazı Ekle
  • Yeni Videolar
    • Cem Tv Videoları
      • Dedeler
      • Ozanlar
      • Yazarlar-Aydınlar-Akademisyenler
      • Dernekler-Vakıflar-Federasyonlar
      • Dış Çekimler
    • EKİN İDİK OLDUK HARMAN-HALKLA SÖYLEŞİLER
  • Balkanlar (Rumeli)

KADİM YOLDA OYNANAN OYUNLAR

Çarşamba, 27 Temmuz 2022 19:37 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 251

KADİM YOLDA OYNANAN OYUNLAR

 

Göremiyor isem gerçek varlığı
Sünniysem Aleviysem ne çıkar
Sanat edindiysem sahtekârlığı
Sünniysem Aleviysem ne çıkar (Âşık Daimi)

 

Kadim bir yol ve öğreti olan Alevi- Bektaşi İnancı; kökleri nerelerden gelirse gelsin, bin yıldır Anadolu ve Rumeli coğrafyasında varlığını sürdürmüş ve sürdürmeye devam etmektedir.

Bugüne kadar çekmediği çile, uğramadığı haksızlık kalmayan bu inanca mensup halk kitleleri, zamanla değişimler geçirmiş, inanç – ibadet – kültürel aidiyet bakımından özleri aynı kalsalar da farklılaşmalar yaşamışlardır.

Sayısız bilim insanları; gerçek tarihçiler, gerçek sosyologlar, gerçek antropologlar ve diğer disiplinlerden olan insanlar, bu yeryüzünün her yönüyle bir hazine sandığı olan “inançsal – sosyal – kültürel” yapı hakkında binlerce kitap, makale yazıp, araştırmalar yapmışlar ve yapmaya da devam etmektedirler.

Her şey güzel olsa da; kaynağı biz Alevi – Bektaşi toplumunda olan bir takım sorunlar, sancılar bu toplumu kuşatmaya başlamıştır.

Çağdaş örgütlenme yapıları olarak kurulan Alevi – Bektaşi dernek – vakıf ve cemevleri fonksiyonlarını zamanla ya tam yapamamışlar, ya görevlerini tamamlamışlar, ya da çok farklı yollara saparak bu topluma ve bu inanca hizmet edemeyecek zaaflar içine girmişlerdir. Ya tümüyle politikleşmişler, ya sadece tapınım merkezleri haline bürünmüşler, ya da çoğunda olduğu gibi kendisi gibi düşünmeyen, farklı olanların dışlandığı, belli bir zihniyetin, otoritenin ve kişilerin tekelinde kalan aile şirketi gibi işletilen müesseselere dönüştürülmüşlerdir.

Bir yandan sözde devlete karşıyken en yoğun şekilde devlet birimleriyle işbirliği yapan onun zaman zaman güdümüne giren bir yapı olmuşlar; iaşe, personel, fiziksel (bina vs.) ihtiyaçlarını tümüyle belediyelerden karşılamaya başlayıp mevcut bulundukları yerel yönetimlerin birer yan birimi gibi çalışmaya başlamışlardır.

Alevi kurumlarının önemli bir kısmı zamanla Alevi toplumunun basit, sadece günlük ihtiyaçlarını giderdikleri, “sosyal hizmet yapıları”na dönüşmüşler, cenaze, lokma, cem hizmetlerinin yürütüldüğü yapılardan başka hiçbir anlam ifade edemeyen birimler olmuşlardır.

Kültür, sanat, bilim, edebiyat eğitim, seminer, eğitim, kurs vs. tüm insana dair, çağdaş insanın, özellikle gençlerin aradığı hemen hiçbir hizmetin buralarda olmadığını görüyoruz.

Bin yıl bu kadim topraklarda Alevi yolunu sürmüş, en büyük bedelleri ödemiş olan ocakzade gerçek dedeler, pirler görevlerini yerine getirememeye başlamışlar, bir kısmı çok uzun yazıların konusu olmak üzere, kent merkezlerindeki cemevlerinden dışlanmışlar, itilmişler, ötekileştirilmişlerdir.

Sünni toplumun inanç pratiklerinden derin şekilde etkilenen, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın camilerdeki işleyiş şeklini kopyalamaya başlayan sözde Alevi kurumlarının birer memuru, oradaki başkanların ve yönetimin birer “emir kulu” yapılan dedelerle dedelik kurumu günümüzde büyük yaralar almıştır. Zamanla çıkar için bunlara boyun büken günümüz cemevi dedeleri, kökleri olan ocaklarıyla bağlarını koparmışlar, özünü ve amacını kaybetmiş,  basmakalıp bir şekle bürünen sözde cemler yapan, para karşılığı Kuran okuyan, gelen gidenin eline bakan, aldığı maaşı tanıyan, haram / helal ayırmadan her sofrada dua veren sıradan birer din adamı kimliğine bürünmüşlerdir.

Alevi – Bektaşi Yolu’nun manevi yapıları terk edildikçe, kent ortamında devlet – belediyeler – iş adamları – sermaye düzeni – Diyanet gibi yapılarla içli dışlı olan Cemevi yönetimleri geleneksel Aleviliğin kendileri için “çok zor uygulanabilir” sistemler olduğunu dile getirirek, geleneksel Aleviliği türlü bahanelerle bizzat kendileri terk etmişler, yeni tip Alevilikler, yeni dip dede türleri, yeni tip cemler, yeni tip hizmet anlayışları icat etmeye başlamışlardır.

Alevi yazarı, Alevi akademisyeni, Alevi dedesi, Alevi yöneticisi vasıflarıyla kendilerini nitelendiren ortamdaki arkadaşların birçoğunun tam anlatamayacağı şekilde yazıp, çok detayla bir şekilde anlatabileceğimiz (zaman zaman yazdığım) bu değişim – dönüşüm bir iç asimilasyondan başka bir şey değildir. Bizatihi bu asimilasyonu hemen tümüyle Aleviler kendi kendilerine yapmışlardır.

Yüzyıllar boyunca devlet erki Sünni İslam anlayışını, zamanla dolaylı olarak destekleyerek Şii İslam anlayışını, Alevi – Bektaşi İnanç ve Kültürünü asimile etmek için bin bir türlü yol ve yöntemi kullanarak uygulamış, bugün bu halen devam etmişse de, bu konuda devlete büyük desteği bizzat Alevilerin kendileri vermişlerdir.

Bugün sözde kendisini Alevi Aydını olarak nitelendiren, zaman zaman bizlerin de güzel çalışmalarından dolayı takdir ettiğimiz, sevdiğimiz, arkadaşımız, dostumuz olan, çalışmalarından da yararlandığımız “Alevi Aydını” denen aydın tipi, günümüzde bu konuda sağduyusunu kaybedip, eyyamcılık yapmaya başlamışlardır.  

“Kol kırılır yen içinde kalır, bu tip şeylerin ortalıklarda yazılması çok kötü, bu bize zarar veriyor, ne gereği var bunların” gibi sözlerle, yazılarla bu yapı ve kurum içindeki yanlışların ortaya konulmasının önü kesilmeye başlanmış, bir nevi “öz eleştiri” mekanizması yok edilmek istenmiş, bu konuda önce olması gereken yazar ve aydınlar bizzat buna direnç göstermişler ve sözde dedelerle, babalarla, kurum başkanlarıyla direnç göstermeye devam etmektedirler.  Nedir ya Ayhan’ın yaptıkları, diyen sözde bir dedeye bakıyoruz, kendi pirlerini bırakıp bir ilahiyatçının peşinden sürüklenip ona övgüler dizmektedir.

Bunların hemen hiçbirisinin; Aleviler – Bektaşiler içinden gelmelerine rağmen bu yolu somut olarak yok eden, asimile eden, yapmadıkları rezillikler kalmayan kişilerle, şeyhlerle, anacıklarla, sahte dedelerle, hokkabaz tiplerle zerre kadar ilgilendiklerini, tek bir yazı yazdıklarına rastlamazsınız.

Hepsi Aleviliği anlatmak, ne kadar derin güzel araştırmalar yaptıklarından dem vurmakla meşguldürler. Zaman içinde Sünnileşmiş, Şiileşmiş Aleviler belki dönüp gelecekte bunların yazdıklarını okurlarsa, bunlar ne güzel yazmışlar ama niye bunlar uygulanmamış, niye bizler böyle olmuşuz diyeceklerdir. Çünkü bu aydınların ayağa yere basmayan havaya savrulan konuşmaları halka inmemektedir.

Çünkü kendileri zaten halkın içinde değillerdir.

Bunların bir kısmının iyi niyetli yaklaşımlar olmakla birlikte, genelde bakıldığında bu yaklaşımın kendisinin Alevi – Bektaşi Yolu’nu büyük zararlar verdiği aşikârdır. Çünkü çürüme içten de gelse, dıştan da gelse bünyeye ağır zararlar veriyorsa, bunu yok saymak o hastalığın, sorunun yayılmasına destek olmak demektir.

Bu toplumun içinden çıkan hırsız, din sömürücüsü, halkı Şii ve Sünni yoluna sokanları eleştirmek suç olursa, o zaman sizlerin Devletin yaptıklarından yakınmamanız gerekir.

Zaten bu günümüzde böyle sinsi ilerleyen bir süreç oluyor; kanser gibi…

Artık bu kanserli hücrenin nereden çıktığının anlamı kalmıyor, vücuda yayılırsa telafisi bazen mümkün olmuyor.

Bu asimilasyon devletten mi, belediyelerden mi, onların birer uzantısı olmaya başlayan Alevi kurumlarından mı geliyor, sözde yazarından mı, dedesinden mi geliyor bunu tam ayırt edemiyorsunuz. Çıkar ağlarıyla bunlar birbirine bağlandığı için tam analiz yapmak da çok zor oluyor…

Ve artık bunu tam ayırt edemeyecek boyuta gelirsiniz.

Anladığımız kadarıyla Alevi yazarının, aydının derdi bu da değildir…

Türkiye’deki aydın ve yazarın bir sorunu Aleviler içinde geçerlidir. Ayağı yere basmayan bir yazar ve akademisyen gerçek bir yazar ve akademisyen olabilir mi? Ben yazımı yazarım, ben konuşmamı yaparım, ben görevimi yapmış olurum, gerisi beni ilgilendirmez...

Ben kitabımı satmaya, çağrıldığım kitap fuarına, festivale, eğlenceye, yediğim yemek masasına bakarım, gerisi beni ilgilendirmez... Kafa bu kafadır…

Rüzgâra savrulan su tanecikleri…

Yazdıklarının da önemli bir kısmı gerçeklikle örtüşmeyen, “her şey güzel, her şey harika, bunlar olur, bunlar olacak, dünyanın gerçeği budur” deyip Alevi – Bektaşi toplumundaki, bu toplum üzerinde oynanan oyun, her türlü sorun karşısında bu sözde aydın kitlesi sorumluluk alıp, kılını kıpırdatıp, yeterince ter dökmüş müdür?

“Dokunma keyfine yalan dünyanın…”

 Alevi aydını ve yazarı bence biraz da sorumsuzdur, toplumunun aksine rahatına düşkündür, fazlaca da bir bedel ödemeden, bir yerlere gelmiş insan tipleridir…

 

Devamını oku: KADİM YOLDA OYNANAN OYUNLAR   

Kategori: Etkinlik Haber Yorum

And Olsun Ki...

Çarşamba, 27 Temmuz 2022 19:33 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 134

And olsun ki,

 

Görünür görünmez her türlü engele, baskıya karşın; Hacı Bektaş Velilerin yolunu sürüp, Kaygusuz Abdalların ve cümle ozanların, babaların, dedelerin, abdalların, Kalenderlerin, pirlerin, yolundan gidip Akpınar'lar gibi çağlamaya, Abdal Musa'nın Değirmenini döndürmeye devam edeceğiz....

Bizler sizlerden el aldık,

And olsun ki, rüzgarlar estikçe, yağan yağmurlarla dereler coştukça bizim değirmenimizden sular çarka girip semah döndükçe, çerağlarımız yandıkça, altın başaklarımızdan nimetler hakça pay edildikçe, insanlığın bolluk ve bereket dolu harmanlarında çocuklarımızın karnı doymuş olarak muhabbet meydanlarında buluşup cem eyleyeceğiz...

Birlik kalelerini kurup ikilikleri yeneceğiz, sonsuz sabaha kadar ulu erenlerin yolunu süreceğiz...

Dağlarımızda gezen cerenlerimiz, apaydınlık gökyüzünde uçan güvercin ve turnalarımızla dünyanın dört bir tarafına barış, kardeşlik, dostluk duygularını yaymaya devam edeceğiz...

Muhabbet ehline aşk ile...

 

 

Ayhan Aydın

12 Temmuz 2022

 

Kategori: Şiir Denemelerim

Aleviler’in Büyük Açmazı ve Karanlık Bir Çağ, Karanlık Bir Düzen “Üzüm üzüme baka baka kararır…” Aman ne yapıyorsun, niye yazıyorsun, sen kimsin, kime hizmet ediyorsun, böyle şeyler açık açık yazılır mı, herkes okuyor, bunları böyle kamuoyu önünde yazılı

Pazartesi, 20 Haziran 2022 13:51 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 325

Aleviler’in Büyük Açmazı ve Karanlık Bir Çağ, Karanlık Bir Düzen

“Üzüm üzüme baka baka kararır…” Aman ne yapıyorsun, niye yazıyorsun, sen kimsin, kime hizmet ediyorsun, böyle şeyler açık açık yazılır mı, herkes okuyor, bunları böyle kamuoyu önünde yazılır mı? Zaman zaman kurumlara, kişilere ve genel gidişata yönelik bazı eleştirilerim karşısında dedesinden, yazarına, akademisyenine, kurum başkanına değin bana tepki göstermeyen kalmadı. Kimisi yüzünü asıp, kimisi uzaklaştı bizlerden…

Daha öte, daha öte gitmelerini, tüm riyakârların tümüyle yaşamımdan çıkmalarını isterim…

Ben sadece yüreğimin, özümün, vicdanımın sesini dinleyerek hareket edip, yazıyorum. Üstelik kendi toplumumu çok mu çok sevip, yine de kendi toplumum içinde huzur bulsam da, bu beni halk dalkavukçusu yapmıyor.

Bir “Alevicilik”tir aldı gidiyor. Maşallah hepsi benden inançlı, benden çok biliyor, benden çok hizmet ediyor, benden çok düşünüyor yolu / kurumları…

20 yıl önce hangi gölgelerde gezdikleri belli olmayanlar, Aleviliği bize karşı savunmaya başladılar…

Çoğunlukla çok ciddi boyutlara varıp bu topluma, bu kurumlara ve daha da önemlisi Alevi – Bektaşi Yolu’na bunca zarar veren hiçbir konunun eleştirilmeden, üzerinde düşünmeden geçiştirilmesi bu topluma çok büyük zararlar verecek boyuttadır.

Ben kusursuz bir insan değilim, işimi gücümü bırakıp birileriyle uğraşma hastalığında olan bir insan da değilim…

Hele de hele de bu 30 yıllık Alevilik – Bektaşilik Araştırmalar çağında hatalarım da olmuştur. Çok yoğun çalışmalarım bu yanlışlarımın üstünü de örtmez elbette.

Ama “Alevicilik” yapıp Alevilik üzerinden şu veya bu şekilde geçinen insanların düştükleri vahim durumları artık kimse önemsemediğine göre ya ben gerçekten çok mu çok kırılgan olup, olayları büyütüp bunu kendime iş edindim ya da daha çok; toplumdaki yozlaşma ciddi boyutlara ulaştı… Kişiler değil derdim, tek tek kurumlar da değil…

30 yıldır benzer şeylerle zaman geçirirken, geleceğimizi kuracak önemli hamleler yapamadık… Gençlerimizin elinden tutamadık, bir araştırma – bilim merkezi kuramadık, ne edebiyattan, ne kültürden, ne tarihten, ne sosyolojiden, ne de mantıktan anlayan bir şekilde kurumlarımızı yenileyemedik… Altı üstü aynı insanlar, aynı sakız gibi çiğnenip ortaya atılan basit dedikodular…

Bir karanlık çağ kapanmış dediler pek inanmadım…

O karanlık yaşadığı müddetçe bir yerlerden sızıp bozuk kişiliği ile insanlara hakaret etmeye, küfretmeye, onları mahkemeye vermekle tehdit etmeye, onca yolsuzluk yaptı dendiği halde bunu başkaları için söyleyip, insanlara iftiralar atarak rahatlayan bir pisliğin devri bitti dediler… Hayırlı olsun, diyemedim… Orada çalıştığım zamanlar mecburen yan yana gelmek zorundaydık… Ama içindeki zifiri karanlık Aleviliğin aydınlığını da karartıyordu… Öyle aklanıp, paklanıp gitmiş sessiz sedasız… Sen niye gelmedin, diyenler olur… Siz oradaydınız, aklayıcı – paklayıcı Alevi deterjanları… Sizler belki bir şeyler söylersiniz… Ve toplumun yıllarını çalan hokkabazlar, menfaatperestler, uyanıklar, çıkarcılar… Vicdan terazisi çalışmıyor, hak / hukuk  / insanlık makinesi bin kez çevirse de temizleyemiyor… Çünkü çıkarsız, riyasız, yeni yeni apaydınlık gönüller lazım meydana…

30 yıldır, bu topluma ne kadar çok hizmet ettiğini söyleyip kendisini var etmek isteyenlerin bu topluma verecekleri çok şey yoktur…

Siz meydanları işgal edin, her zaman için bu toplumun bulunmaz Hint kumaşları olun… Aynı vesayeti sürdürün gitsin… Dünya böyle kurulmuş zaten güçlüler, sesi çok çıkanlar hep halkı… Bu mazlum bir toplumun üzerinden oyun oynayıp otokrat kafalarını hep var etmek isteyenler için de geçerli… Yani Alevi – Bektaşi toplumu da hokkabazların, dalkavukların, çıkar bezirgânlarının elinde oyuncak olmuş durumda…

Bir Alevi büyüğümüzün söylediği gibi; “senin gücün tüm kurumlara yetmeyeceğine göre oğlum akıllı ol, uğraşma boş ver gitsin…” bu söz genel bir kanı olmuş toplumda…

Kimseyle kavga etme niyetimiz yok, içip içip sarhoş olup ulu dergâhın bahçesine pislediği söylenen ve demir çubuklarla hırpalanıp hastanelerde günlerce yatan pisliklere demir çubuk indiremem…

Yine aynı şekilde içip içip Alevilerin temsilcisi olarak televizyonlara tele- vole kahramanı olurken, ülkücü Yaşar Dedelek’le kafa tokuşturan, Balkanlar’da Alevi Bektaşi toplumu üzerinde oyun oynayan TİKA’dan en çok projeyi alan, Hz. Ali’ye küfretmeyi maharet sayıp bunu iş edinmiş ve Avrupa’daki dostlarının çok sevip söyleşiler yaptırdığı bir başka sarhoşun Süleyman Soylu’nun da desteğiyle her yolu kullanıp bir kurumun başına tekrar gelmelerine benim değilse bile bu toplumun söyleyecek elbette ne sözü olabilir?

Bir yalama dede bozuntusu gerçek pirlerini bırakıp bir ilahiyatçıyı başının üstünde taşıyacak, birisi kendisini piri piran ilan edecek, birisi Bektaşiliği kullanıp kimseye danışmadan Bektaşi Tekkelerini ele geçirmek isteyecek… Kimisi Sünniliği en adice sömüren ve koyun satanlar gibi kurban ticareti yapar… Alt alta yazsan en az bin şey var…

Boş ver beyinsiz Ayhan boş ver…

Sana mı kaldı tümüyle bunlarla uğraşmak…

Kimi Süleyman Soylu’nun ve valilerin etekleri altında, kimisi köksüz ve inançsız İstanbul Büyük şehir Belediyesi Alevi Masası’nı sırtlamış götürüyor…

İşsiz kaldığın için mi bu kadar bağırıyorsun?

Yoksa “Yenikapı Festivali’” eleştirdiğin için Kayseri’den bir sanatçı hayranın sana söylediği “çamur olup, aç köpek” gibi havlayıp duruyorsun, tüm bunlara…

Yoksa kişiliksizleşen bu düzene isyan seslerin mi tüm bunlar?

Son nefesimi verinceye kadar kendimce bildiklerimi, başta kendi özüm olmak üzere kendimce tüm hataları eleştirmeye devam edeceğim…

Her zaman sevdalısı olduğum bu yolda olacağım…

Hiçbir kurum başkanı, dedesi, şunu bunu bize asla engel değildir, olamaz da…

 

Ayhan Aydın

20 Haziran 2022

 

Bir fotoğrafın bana düşündürdükleri…

 

Recep Tayyip Erdoğan; Her Gece Kâbus Görüyorum, Çağırın Gelsin, Ne İstiyorsa Verelim, Demiş…

Bir gün uykusundan uyanan Recep Tayyip Erdoğan kurmaylarını yanına çağırarak, yahu birisi beni her gece rüyamda çok rahatsız ediyor, bana kâbuslar gördürüyor. Bunu mutlaka görmemiz gerekir, onunla konuşmam gerekir, kendisinin isteği neyse onu ona vermemiz gerekir, yoksa benim halim pek perişan, diyor. Nedir, nicedir, bu haller diyen çok güvendiği birisine; daha ne olsun, adam yeryüzünde en az benim kadar kurnaz, zeki, iş bilir birisi. Ben koskoca ülkeyi nasıl ele geçirdiysem, o da milyonlarca insanın gözü önünde dünyanın en köklü Alevi – Bektaşi kurumlarından birisini ele geçirmiş, bir türlü gitmek istemiyor, demiş.

Her türlü hileyi, hurdayı öğrenmiş, orada kalmanın yolunu ne yapıp ne edip keşfetmiş, gitmiyor kardeşim. Bir de üstelik şimdi rüyalarıma giriyor, beni çok korkutuyor bu herif kardeşim, demiş.

Mutlaka çağırın gelsin, ne tür karanlık işleri varsa kapatalım gitsin, varsın böyle bir zındık herifle kendi toplumu ilgilensin, başımdan gitsin de, beni bir daha korkutmasın da ne olursa olsun. Sonra iktidarıma filan ortak olur belli mi olur bunun gibilere, elde edin, sesini kesin, neme lazım ne istiyorsa verin gitsin, onun yüzünü bir daha görmek istemiyorum.

İstanbul Valisi’ni özel olarak görevlendireceğim, ara sıra gitsin yoklasın, ben daha dayanamıyorum, bu ilk ve son kez karşılaşmamız olsun, çağırın gelsin, bir göreyim, vallahi billahi uykularım kaçıyor, her gece, her gece görmekten kalbime inecek, demiş.

 

(Beni işimden eden şerefsiz seni hiçbir zaman affetmeyeceğim…)

Kategori: DENEMELERİM

Çorlu’da Kul Himmet Derneği Pikniği

Pazartesi, 20 Haziran 2022 13:46 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 216

Çorlu’da Kul Himmet Derneği Pikniği

16. Yüzyılda yaşamış en etkili ve en büyük / ulu Alevi ozanlarda birisi olarak kabul edilen ve şu anda türbesi Tokat- Almus / Görümlü (Varzıl)’de bulunan Kul Himmet adına kurulmuş olan Çorlu Kul Himmet Sosyal Yardımlaşma Eğitim ve Kültür Derneği tarafından dün Çorlu'da, "Sosyal ve Kültürel Etkinlikler" çerçevesinde bir piknik düzenlendi.

Kul Himmet Ocağı ise; bu ulu ozanımızın soyu ve yolundan giden dedeler – âşıklar – muhip talip canlar tarafından yaşatılan ve halen dedelerinin birçok yerde cemler yürüttüğü bir önemli ocağımızdır.   

Televizyon programcısı sevgili İhsan Yiğit’in sunup yönettiği etkinlikte, bir piknik olduğu için daha çok eğlenceye ağırlık verildi. Yöresel halk oyunları oynandı, türküler, deyişler söylenip, semahlar da dönüldü.

Çok sevgili hocamız aynı zamanda halkbilimci Dr. Mehmet Yardımcı’nın hazırladığı ve dernek tarafından basılan Kul Himmet kitabı da etkinlikte satılarak derneğe hem katkı sağlanmış oldu, hem de daha önemlisi Kul Himmet’in köyünden, soyundan, geleneğinden gelseler de bu kültürden gelen toplumumuza bir başvuru kaynağı sunulmuş oldu. Bu kitabın basılması da başlı başına güzel bir adım olmuş.

Ben de dernek başkanı Sayın Durmuş Develi'nin davetlisi olarak bu etkinliğe katılıp, "Halk Ozanlığı Geleneği" hakkında kısa bir konuşma yaptım.

Gül yüzlü yavrularımız salıncaklarına bindiler, oyunlar oynadılar.

En azından insanlarımız bir araya gelerek uzun süredir hasret kaldıkları kaynaşmalarını yaşadılar.

Umarız yine hem cemler, hem muhabbetler, hem sohbetler devam eder. Aynı zamanda bu tür eğlenceler de bir araya gelip, şehrin sokaklarında insanların kimliklerine yabancılaşmasına engel olur.

Yapacak çok çok işimiz var… En önemlisi yolumuzun; pirlerin, gerçek ozanların öncülerimizle yaşaması, geleceğe taşınmasıdır.

Ben ise; Everest’e de çıksam boş durmam; Kul Himmet Ocağı talibi, aynı zamanda Kul Himmet’le ilgili daha önce bir kitap yazmış Rahmetlik İrfan Çoban’ın da abisi olan, 88 yaşındaki Salih Çoban’la kısa da olsa bir söyleşi yaptım.

Sahne alanlar içinde beni en çok etkileyen ise liseyi yeni bitirmiş olan Dinçer Şahin’in sazı ve sesi oldu. Böyle gençlerimizin varlığı bizlere umut veriyor. Hakk önünü her daim açık ve aydınlık etsin.

Kendisi aynı zamanda Kul Himmet Ocağı Dedelerinden Enver Şahin’in de torunu olan Dinçer canımla umarım bir de program yaparım.

Onun dışında dün piknik için oraya gelen ve tesadüfen tanıştığım lise öğrencisi Mehmet Kaan ise benim geleceğe olan umutlarımı arttırdı. Merakla, ilgiyle,  sevgiyle sorular soran gencimizle ve ailesiyle yarım saat kadar sohbet ettik. Şiire, kitaba, okumaya çok meraklı olan Kaan, Ayhan Abi ne kadar güzel anlatıyorsun bu konuları, ne kadar güzel konuşuyorsun, keşke okullara gelip bu konuları anlatsan, tüm gençler seni dinler, çok yararlanırlar, dedi. Bu ise beni daha da mutlu etti. Bir gençten bunu duymak benim en büyük mutluluğum oldu.

Etkinliğe yöredeki çeşitli cemevi dernek başkanları, Kul Himmet Ocağı yöresi dedeleri, İstanbul’dan aynı derneğin yöneticilerinin yanı sıra Tekirdağ Milletvekili Sayın Candan Yüceer de katıldı.

Gençlerimizin, kadınlarımızın pikniğe katılmaları, bu dostluk ortamını bizzat yaratıp yaşatmaları çok güzeldi.

 

Muhabbet ehline aşk ile...

 

Ayhan Aydın

20 Haziran 2022

 

Kul Himmet, Görümlü (Varzıl), Almus

 

Kahpe felek sana n’ettim n’eyledim

Attın gurbet ele parelerimi

Ahirinde beni sıladan ettin

Bulunmaz derdimin çarelerini

 

Günden güne alkanlarım akıyor

Yaram yürektedir beni yakıyor

Biri sağalmadan biri çıkıyor

Sağ cerrah incitme yaralarımı

 

Bir kemlik görmedim aktan karadan

Çetin kurtulurum ben bu yaradan

Gözlerim ki merhem gele sıladan

Dağlar perde tutmuş aralarımı

 

Kul Himmet’im ötesini bilirim

Çeke çeke ben bu dertten ölürüm

Vadem yeter gurbet elde kalırım

Dost olan giyinsin karalarımı

 

(İbrahim Aslanoğlu, Kul Himmet, Ekin Yayınları)

 

Kategori: Etkinlik Haber Yorum

Sel – Beytullah Özilhan

Pazartesi, 20 Haziran 2022 13:44 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 297

Sel – Beytullah Özilhan

Beytullah Özilhan Abi’yi çok mu çok severim. Sadece ben mi severim, tüm tanıyanlar, hele de öykü / roman okurları da, yazarlar da onu çok severler. Beytullah Abi Anadolu insanıdır, Anadolu insanı gibi düşünür, Anadolu insanı gibi yaşar ve Anadolu insanı için yazar.

Köy romanı türü var mı, yok mu, bu tür tükendi mi türünden nice nice yazılar yazılır. Köyü, köylüyü, orada yaşananları, tüm sosyal ilişkileriyle birlikte doğasını, geleneklerini, ölümcül yazgılarını ve de inançlarını, köylü mizacını ve köy mizahını da bazılarının çok küçümsediği o çok uzaklarda denilen köyü anlatan bu benzersiz eserlerde buluruz. Bu türde benim de en çok sevdiğim Fakir Baykurt başta olmak üzere, Yaşar Kemaller, Reşat Nuri Güntekinler, Necati Cumalılar bu türün ilk aklıma gelen isimleridir. Ama yüzlerce isim de vardır elbette bu konuda yazan, bu türden beslenen, etkilenen.

Beytullah Özlilhan bunlar içinde kendine özgü kaleme sahip bir değerli yazarımızdır. Tüm karakterler, tüm imgeler, tüm tasvirler, köye ait her şey onun kaleminde bir başka canlanır belleklerde. Daha önce Bal, Dişçi, Kaval kitaplarını okumuştum. Örneğin Dişçi’te Anadolu’nu kışı, karı, köydeki ahırlar, atlar, muhabbetler ne de güzel anlatılır, ne de güzel dile gelir dostça gülen, konuşan ağızlar…

Bu sabah da, Özilhan’ın Sel isimli uzun soluklu öykü kitabını okudum, bitirmenin mutluluğunu yaşadım.

Kitapta Anadolu’da, Erzincan’da geçen bir olay eksenindeki anlatılar var.  Bir köyde köylülerin, bin bir sorunu tarihin bir yazgısı gibi yine kendi içinde yaşayıp giderken, “Sel”le birlikte bir muhtarın “Başvekil”i görmek için Ankara’ya geliş öyküsü büyük bir akıcılık, merak, karakter örgüleri içinde anlatılmış bu kitapta. Köylünün bir umudu varsa o da; muhtarın Osmanlıca’ya da seven başvekille görüşüp uğradıkları zararın telafinin bir anca önce sağlanmasıdır.

Köyün; güngörmüş, hala dizinde Suriye sınırında yediği bir kurşununun sızı olsa da, zaman zaman çektiği acılara rağmen hayattan da memnun olan muhtarı bilmediği bir şehrin soğuk sokaklarındadır. Büyük umutlarla gelip yerleştiği bir otelde günlerce uğraşsa da, Ankara’da aradığını bulamayacağını anlayınca kendince bir çözüm fikri üretiyor, kendini yakma pahasına halkın onu zorlayan son umut olma düşüncesi yapılmayacağı ona yaptırıyor. Sonunda düşünü gerçekleştiriyor ve başvekille görüşüp, köyünün uğradığı zarardan köylüyü kurtarmanın yolunu buluyor.

Sevgi akıyor satırlardan, yalınlık sarıyor sizleri kitabı okurken… Mendilden çıkarılıp kâğıda sarılan sarı tütünün kokusu, halı satmaktan yorulan bir satıcıyla, kahvelerde saz çalan bir aşığın yorgunluk gidermek için doya dostça çay içişleri… Ayaküstü sohbetler, iki kişiyi bir yatakta yatırsa da, iki kişi parası alan fırsatçılar dünyası, lokantalardaki kısa ama unutulmaz tanışıklıklar, azim ve kararlılıkla hedefine doğru yürüyen bir köy muhtarının bazen umut, bazen karabasanlar içindeki düşlerinin sabahla hayra yorulması isteği var Sel kitabının satır aralarında.

 

Köy burası, her türden insan yaşar ama bazı köylerde her dinden, her kökten de insan yaşayabilir; hepsi bir olmaz köylerin ama yaşam çok benzerdir Anadolu’da köylerinde. Varsa tarımı, hayvanı, ineği, davarı, varsa ağası, okuyanı, çalışkanı ve de tembeli; hep benzer biri birine çekilen çileler, ezilen kadınlar, hep sürülür dövenler harman yerinde bir rüzgâr çıksın umuduyla…

Yarınlar aydınlık olsun, kışların sonu yaz bahar olsun… Kıtlık bolluğa bıraksın yerini, denir… Karakış, zemheri çeksin gitsin, koç katımları olsun, Hızır çar günlere yerişsin, Nevruz çiğdemleri artık açsın, kuzular melesin kırda bayırda ve nihayet cemreler toprağa indikten, Hıdırellez günlerine erdikten sonra görme sen çalışmanın ve çalışmayla birlikte insanların mutluluklarının artmasını…

Akşam başı yastığa değince veya yorgan altında koyun koyuna buluşunca köylüler haz alsınlar yapmacıksız sevişmelerden, burnunda sümükler akan çocuklar haz alsınlar ellerinde tuttukları somunlardan, haz alsınlar analarını emen emlik kuzular koyunlardan, haz alsın toprak yağan yağmurdan, dağlar kardan ve ağaçlar çiçeklerden, kuşlardan…

Beytullah Özilhan çağımızda köklerini zerre kadar unutmadan, aynı tadı, aynı hazzı, lezzeti, lirizmi içinize akıtarak yazı yazan, köy gerçeğini hala var eden ender isimlerden birisi belki de…

Yüreği körük gibidir onun; sevdalar tutuşsun, ateş yansın yeter ki, köz eksik olmasın insandan ve insanlıktan yana…

Türkü, Kürdü, Ermenisi, Rumu, Alevisi, Sünnisi birlikte yaşasınlar kardeşçesine, namussuz olmasınlar yeter ki…

Hakça üretimden, hakça bölüşüm sağlansın adaletle…

Teraziler doğru ve eşit tartsın şekerini de, gazını da, sevgisini, de tasasını; yeter ki insanlar paylaşmasını unutmasınlar…

Barış olsun yurdumda, tarlalar nadasa bırakılmasın altın başaklardan bal damlasın, gelecek yarınlarımıza…

Yavrularımızın gülen yüzleri solmasın, doktorlar olsun, insanı sevgiyle saran valiler, polisler, hem de öğretmenler kitap okuyan, aydınlatan yurdunu, bayrağını insanlık adına yücelten…

İnsanlık sevgisiyle, sevdasıyla özleşmiş, tüm dünya insanlarını bir ve kardeş bilen yazarlar, ozanlar hep var olsunlar, tüm karanlıklara, baskılara, yok etmelere karşın…

İşte üstadımız Beytullah Özilhan onun fevkindedir, onun özlemindedir, umudundadır… Onun umudu hiç bitmez, sabah olmayan hiç gece, iyi olmayan hiçbir yara yoktur. El birliğiyle ne edip edip zorluklar aşılır, sabaha çıkılır. Çünkü ona göre sabahın bir sahibi vardır…

Doğan gün kutlu bir gündür, ışık aydınlık sağlık ve bolluk, bereket ve umuttur Anadolu toprağında…

 Beytullah Özilhan’lar hiç eksilmesinler bu yurt toprağından; babacan, Kalender, can versen canana, insanlığa, bir karıncayı incitmeyene, sevda türküleri söyleyen, açıp bir dosta yarasını gösteren…

İnsanlık ülküsü başak başak büyüse yurdumda, tüm dünyada, aydınlık yarınları birlikte kursa kızlarımız, oğullarımız…

Romanlar, öyküler, şiirler hep yazılsın, sonsuza kadar bu gönül gözü olan eller …

 

Selam olsun can dosta,

Selam olsun Anadolu’ya, seni ite köpeğe teslim etmeyecek, kara kışta ayazda dışarıda bırakmayacak, çıkarsız seven Anadolu insanına…

 

Ayhan Aydın

18 Haziran 2022

 

(Sel, Beytullah Özilhan, Tunç Yayıncılık, Ocak 2018, İstanbul)

 

(Beytullah Abi'yi çok seven Kadir İncesu'ya da selam olsun...)

Kategori: Kitapların Dünyası

ANILARIM BU DÜNYADAN BEN DE GEÇTİM / OZAN ÇAĞDAŞ

Pazartesi, 20 Haziran 2022 13:43 tarihinde yayınlandı. | Ayhan AYDIN tarafından yazıldı. | Yazdır | e-Posta | Gösterim: 236

ANILARIM

BU DÜNYADAN BEN DE GEÇTİM / OZAN ÇAĞDAŞ

 

25 yıldır tanıdığım bir insan Ozan Çağdaş yani Veysel Demir. Özellikle son yıllarda muhabbetimiz çok arttı. Kendisiyle radyo ve televizyon programları yaptığım gibi, 2014’de memleketine, evine kadar gidip birlikte bir hafta boyunca Tokat’ta türbeler ve doğanın içinde bir de gezi yapmıştık. Evimize mihman oldu, dost meclislerinde de bulunduk.

Onu ayrı bir severim, birçok yönüyle bana benziyor; sözünü esirgemeden söylüyor, zaman zaman bağırıyor, isyan ediyor haksızlıklar karşısında. Evet, bir halk ozanı, halkın ozanı, halkın sesi olmak isteyen yüreği yangın yeri olan bir değerli canımız o.

Ama Ozan Çağdaş’ı dinlerken, okurken, düşünürken hep aklıma bir başka ozanın dizeleri gelir. O da küçük yaşta hayat denen çileli bilinmezler yurduna uğramış, bir daha oradan çıkamamış bir yaralı gönüldür. Başına gelenler ise çok daha acıdır. Bu yüzsüz topluma, anlatsan anlamaz, söylesen dinlemez… Alevisi de, Sünnisi de aynıdır, bir çizgisi, bir terazisi vardır; ne tam doğru tartar, ne de söylediğin doğruları doğru edip kabullenir… Bir ünlü Aşık tarafından örselenmiş bir baba olarak yüreği yangınlar içinde yana yana, tüte tüte bu dünyadan göçüp gitti Keskinli Aşık Haydari yani Kaya Özlük:

 

El Kapusunda

Acılar ekmeğim umut katığım

Yaban ellerinde el kapularında

Sevgi denen şeye hasret kalmışım

Yaban ellerinde el kapularında

 

Feleğin çarkına böyle takıldım

Küçük yaşta ağalara satıldım

Kaya Özlük idim Haydari oldum

Yaban ellerinde el kapularında

 

Bu böyledir, hani diyor ya Ozan Çağdaş bir şiirinde;

 

Bir ozanı ancak tarih yargılar

Çünkü sözün mahkemeler çözemez

İdam sehpasında sazını çalar

Vücudun asanlar fikrin soramaz (…)

 

Devamını oku: ANILARIM BU DÜNYADAN BEN DE GEÇTİM / OZAN ÇAĞDAŞ

Kategori: Kitapların Dünyası

Diğer Makaleler...

  1. ÇANKAYA’NIN DUVAKSIZ GELİNİ FİKRİYE
  2. Ne Yaman Alevi Dünyası...
  3. Pınarhisar'da Binbir Oklu Ahmet Baba Türbesi
  4. Topçu Baba Anma Etkinlikleri, 2022
  5. Yine Hedefte Çocuklar Var...
  6. Boğaziçi Üniversitesi'nde Güzel Bir Söyleşi...
  7. Gönül Gözünü Açıp Eyleme Karı
  8. Abdülhamit Torunu Şeyh Tayyip Erdoğan
  9. ALADELİ AZ BİLENEN BİR DEĞERLİ OZAN
  10. Muazzam Alevi Dünyası (Büyük Sorunlar - Büyük Yaralarımız)

Sayfa 5 / 84

BaşlangıçÖnceki12345678910SonrakiSon

Ayhan AYDIN İnternet Sitesi  erenler@ayhanaydin.info E POSTA

İLKEZGİ SANATEVİ SİTE VE TEMA TASARIMI MUSTAFA KARAÇİFTCİ 0542 559 11 80.