Hakk’a Yürüdükten Sonra Değeri Anlaşılan Alevi-Bektaşi Bilgesi Ahmet Hezarfen Mehmet YAMAN

Hakk’a Yürüdükten Sonra Değeri Anlaşılan Alevi-Bektaşi Bilgesi

Ahmet Hezarfen

 

Mehmet YAMAN

 

Alevi-Bektaşi toplumunun inanç, edep, erkan, töre ve gelenekleri zannedildiği gibi sadece sözlü değil, yüzlerce yazılı kaynaklarla da beslenip günümüze taşınmıştır.

Peki, bu yüzlerce yazılı kaynak şimde nerelerde, hangi ellerde, hangi arşivlerdedir?

Bu eski eserleri kimler bulacak, kimler okuyup günümüz Türçe’sine çevirip, gelecek kuşakların istifadesine sunacak? Bu soruların cevapları içler acısıdır.

Köylerimizde raflar, sandıklar dolusu el yazması kitaplar, seçereler, padişah fermanları, cönkler bulunmaktadır. Anadolu ve Rumeli adeta engin bir kültür hazinesi ile dopdoludur. Bunları toplayacak, değerlendirecek bir makam olmadığından, tarihin çarkı içinde yok olup gitmeye mahkum edilmişlerdir. Anadolu’da gezdiğim köylerde, örneğin Kemaliye’nin Ocak Köyü, Zara’nın Zogallı Köyü ve diğerlerinde sandıklar dolusu, ciltli çok nadide kitaplar, dede şeçereleri ve cönkler gördüm. Bazılarının baş ve son sayfaları yırtılmış ve cezve sapını tutmak için kullanılmıştı. Böylece bu eşsiz kültür eserleri heder olup gidiyordu. Ocak Köyü’nde üç katlı olan bir konakta, her katın rafları kitaplarla dolu adeta bir devlet kitaplığı gibi iken, şu son zamanda bunlardan bir kitap dahi bulamazsınız. Çünkü eski yazı bilmeyen ev sahibinin torunları, “bunları biz okuyamıyoruz, ne işimize yarayacak, evden kalabalığı gitsin” diyerek yüzlerce kitap ve şecerenin bir kısmını evin yanındaki harmana atıp yakmışlar, bir kısmını da toprağa gömmüşlerdir.

Bir yaz köye gittiğimde o harmandaki yanmış kitap sayfalarını görünce, cehalet sonucu yapılan bu kıyıma göz yaşlarımla nefret duymuş, bunu yapanları kınamıştım.

Bu eski eser cinayetleri, yalnız benim köyümde değil, Anadolu ve Rumeli’nin binlerce köylerinde yapılmakta ve Aleviliğin-Bektaşiliğin engin ve zengin bir kültür denizi olan kaynaklarımız kurutulmak üzeredir. Nasılsa bu değerli eserlerin yüzde beş kadarı sanıyorum devlet arşivlerinde muhafaza edilmiştir. Zaten II. Mahmut Bektaşi kıyımında ele geçirebildiği kitapların tümünü yakmış, yok etmiştir. Yazıklar olsun!

Peki, bu geride kalan (köylerde) eserleri kim toplayacak, kim okuyacak? Bunları okuyacak çok az insan vardı Türkiye’de. Bunların başında şüphesiz Alevi-Bektaşi toplumunun büyük bilgelerinden Ahmet Hezarfen  canımız gelmekteydi. O da kadir-kıymet bilmezlerin (bizim) elimizden uçup gitti, Hakk’a yürüdü.

Alevi-Bektaşi yoluna candan bağlı, samimi, inançlı, bu yola canla-başla hizmet eden, bıkıp usanmak bilmeyen gayretleriyle insanı hayretlere düşüren, kendisine verilen yüzlerce eski eseri günlerce, aylarca göz nuru döküp Türkçe’ye aktaran ve emeğinin karşılığını alamayan bu halk hizmetçisi ve Tanrı dostu, büyük bilge Ahmet Hezarfen, insafsız kişilerin maddi destek vermeden bedava yararlanması sonucu, yokluklar içinde Allah’ına kavuştu.

Cennette Şah-ı Merdan’ın sancağı altında haşrolsun.

Bundan sonra biz, o eski yapıtlarımızı okuyarak böyle bir gerçek eren bulabilecek, ya da yetiştirebilecek miyiz? Heyhat! Ruh-ı revanı şad olsun.

Bize gelince, içimizde Hezarfen’imize benzer birileri varsa eğer, hiç olmazsa onların değerini bilmek için irfan sahibi olmaya çaba gösterelim.

Aksi halde Alevi-Bektaşi kültür mirası, gelecek kuşaklara ve insanlığa ışık tutmayı sürdüremez.

 

 

Deliorman’ın Koca Çınarı: AHMET HEZARFEN, (YAŞAMI, ALIŞMALARI, ANILARI, YAZILARINDAN ÖRNEKLER),  AYHAN AYDIN, Niyaz Yayınları, 2008, İstanbul,

Kitapta, Sayfa: 537-538