15-18 NİSAN 2005’TE YUNANİSTAN-BATI TRAKYA’DA GEZİ NOTLARIM – Ahmet Hezarfen

YUNANİSTAN’A GEZİ

 

Gene İmam nesli zuhura geldi

Biri Elmalı’da Bursa’da kaldı

En küçük kardaşı Rumeli’n aldı

Dillerde söylenen Seyyid Ali’dir

Bir atın kavm ile deryaya girdi

Hiç aman vermedi küffarı kıldı

Gâzi Evranoz Beğlerin Muhsin’e saldı

Sana medh etdiğim Kızıldeli’dir

Koru yaylasından meskenin gören

Çadırın yerinde mutfağın kuran

Yedi köşe yerde temel bırakan

Sana medh etdiğim Kızıldeli’dir

Meskenimdir deyip çöküp oturan

Kuru şişle dut ağacın bitiren

Otman Baba’yi bulut ile getiren

Sana medh etdiğim Kızıldeli’dir

Baba pınarını bina eyledi

Gör şu Yezid’lere n’etdi neyledi

Bab(a) İbrahim bunu böyle söyledi

Sana medh etdiğim Kızıldeli’dir

Dillerde söylenen Seyyid Ali’dir

 

(Baba İbrahim, Doğan Kaya’nın bir makalesinden alınmıştır.)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

15-18 NİSAN 2005’TE YUNANİSTAN-BATI TRAKYA’DA GEZİ NOTLARIM – Ahmet Hezarfen

 

ESKİ-YENİ DÖNEMLERDE SEYYİD ALİ (KIZILDELİ) SULTAN DERGAHI

Sayın Ayhan Aydın’ın planlaması sonucu, bizler de önemli tarihçilerimizden Sayın Prof. Dr. Cemal Kafadar’ın önderlik ve rehberlik yaptığı Balkanlar’a dönük bir gezinin bir bölümüne katıldık. Yunanistan’a girdikten sonra bazı yerleri gezdik. 17 Nisan 2005 Pazar günü Ruşenler (Ruso) köyünden Ayhan Aydın, ben, Hasan Çengel’in arabasıyla 2-3 km. virajlı meşelikten geçerek SEYYİD ALİ (Kızıldeli) SULTAN DERGAHI’na ahşap kapıdan girdik.

 

Çevre köylerden gelen canlar bizi sevinçle karşıladılar, hepsinin gözlerinde Anavatan-Türkiye sevgisi okunuyor. Ahalinin çoğu Rodop dağları yöresinden olduklarından Bulgarca biliyorlar. Onlarla sohbet ederken saat 11:00’de Ajans 21 çekim ekibi geldi. Hemen çekim aletlerini hazırlayarak meydan evi ile Türbe önündeki bahçede, tarihi bilinmeyen yüzlerce yıllık artık dallarını taşıyamayacak hale gelen dut ağacı altında Musa Çelebi’nin Kazaskeri Şeyh Bedreddin’e yazdırdığı, Evail (1-11 (Muharrem Hicri 815 (Nisan 1412 Milat)de, Dimetoka yöresinde Seyyid Ali (Şeyh Kızıldeli) Sultan’a verilen taşınmazların vergiden bağışlandığı, kimsenin onlara zarar vermemelerine ilişkin buyruğu BİTTİ (Ferman) yi okudum.

Süleyman Paşa ile Rumeli’ye geçen Seyyid Ali Sultan (Timurtaş Bey)’in yaşamı, Bizanslılarla savaşları, şimdiki tekkesi bulunan yöreyi şenlendirmesine ilişkin çalışmalarından söz ederken yakınımızda bulunan Simavna (Sarmana)da doğan Şeyh Bedreddin’den, bilim alanında çalışmaları, yazdığı kitapları, Deliorman ahalisi İslam ve diğer dinden olanların şeyh Bedreddin’e olan sevgileri, bu gün ona bağlı “BEDREDİNİLİK MEZHEBİ” yandaşları olduğunu söyledim.

 

            DERGAHIN AYAKTA KALAN BİNALARI

Dergaha ahşap bir kapıdan girilmektedir, dergahın önü açık, birbirine yaslanan engebelerden çok uzakları görünmektedir. Dergahın doğusunda upuzun öteberi koymaya özgü bir depo bulunmaktadır. Kuzeyinde ise çatısı örtülü, 3 cm. kalınlıkta, 40X60 cm. boyunda blok taşlarla gayet düzenli şekilde örtülü, 60 m2   meydan evi ile 40 m2  konuk evi bulunmakta, konuk evinde 20-25 yorgan, döşek ile birçok bir kişilik post yerine kullanılan küçük döşekler vardır. Her iki odada elektrik, su bulunmaktadır. Dergahın batı yanında meydan evinin 15 m. güneyinde yine blok taş örtülü Türbe ve niyaz evi olup temiz sade döşeli Rumeli’de Demir Baba, Kızana Sultan,  Otman Baba tekkeleri gibi aşırı derece süslü değildir, duvarlarda çok az yazılı kağıt var, resim yoktur.

Seyyid Ali Sultan’ın kabri çevresi süslü parmaklıkla sarılmış. Sandıka başında birkaç resim çektik. Seyyid Ali Sultan buradaki insanlara altı yüzyıldan beri ışık ve ümit vermektedir.

Dimetoka’nın kuzeyinde bulunan Ece SULTAN TEKKESİ’ni Yunanlılar temelden söküp atarak tam anlamıyla bir Ortodoks kilisesi kondurmuşlar tepesinde çan bile var, yıkıntıları, mezar taşlarını yakındaki bir tarlaya atmışlar. Bu Seyyid Ali Sultan Dergahı’na sahip çıkılmazsa onunda başına buna benzer haller gelecektir.

Türkiye-Yunan dostluğuna rağmen. Türbe ile Niyaz Odası da bir hol ile ayrılmış iki yanda kapılar var buradan batı tarafındaki hazire (Mezarlık)ye geçiyor. Kabirleri çok bakımsız, taşlardaki yazılar silik okumaya çalıştık, en eski mezar 1717 M. Yıl, en yenisi 1865 M. Yıl. Yağmur geldi diğerlerini okuyamadık.

Bu binaların birkaç metre güneyinde 40 m2 büyüklüğünde yine çatısı blok taşörtülü mutfak bulunmakta içerisi büyüklü küçüklü bakır kazan, tencere bakır, tepsi, sahan, et doğrama bıçağı, satır, et asmaya çengeller bulunmaktadır. Mutfağın da iki kapısı vardır. Ateş yakılan ocak harabe halindedir. Bu binaların biraz güneyinde tuvalet bulunmaktadır. Güneyde en aşağıda tekke bekçisinin durduğu taş blok örtülü büyük konak vardır, burada şimdi ölen Çolak Ali’nin eşi Elif Nine oturmaktadır.

Burada hizmetlerine karşı tekkenin 30 dönüm tarlası işlemekte, tekkeye ait olan korudan yakacağını almakta, konağa yakın birkaç kamyonluk kisilmiş ODUNLAR VAR.

 

DERGAHIN YIKILAN BİNALARI

ÖYLE ANLAŞILIYOR Kİ dergahın binaları güneye doğru yapılmış, en yakın koyun ağılı (yüzlerce koyun barındıracak şekilde) mutfağın 50 m. güneyinde duvarların bazı yeri yıkılmış, üzeri açık, bazı kişiler buraya zaptetmek için bir karakaçan koyun sürüleri ile geldi, burada birkaç yıl oturduğunu söylediler. Dergahın birkaç yüz metre yine taş blok örtülü yıkık bir cami ve çevresinde dergahta postnişlik yapmış kişilerin mezarları ve ne binası olduğu anlaşılmayan yıkı taş yığını var.

Dergah’ın tarlaları aşağıya doğru iniyor, bazı yerlerde ahır kalıntıları, yerleşim yerleri belli oluyor, aşağıdaki yamaçlarda su sızıntıları derecik halinde akmakta, buralarda da onar on beşerlik mezarlıklar var, bunların birinde teslim taşlı bir dervişin başında fotoğraf çekildi.

Dergahın tarihi sınırlarının nerede olduğu belli değil, dergahtan birkaç yüz metre uzaklıkta orman içerisinde yıkık ve bazı yerleri sağlam  taş duvarlar var, bunlar dergahın geniş bir alanı kapladığının kanıtları olduğu anlaşıyor. Güneydeki sınır aşağı vadiye kadar olduğunun kanıtı oralarda küme küme dervişlerin mezarları var, yakın yıllarda bunlar telle çevrili orman içersinde ağaçsız alanlar kelemeler var, buraları dergahın tarlaları, otlakları olduğu anlaşılıyor, bu hususta, buralarda bir ekip tarafından yapılacak titiz bir çalışma sonucu gerçekler ortaya çıkacaktır.

Seyyid Ali Sultan Dergahına Ruşenler’den iki yoldan gidilmektedir;

1-    İki araba yan yana gidecek yol bakımlı, fakat çok virajlıdır.

2-    Dergahın Güney batısındaki dar yol aşağı vadiye indikçe taşlık çukurlar ve su birikintilerinden geçerek, vadinin yukarısındaki geniş yola çıkmaktadır. Bu yol kısa ve hem kistirmedir.

Dergahın çevresindeki ormanlarda ki ağaçların çoğu meşe cinsinden (kızıl pelit, akpelit, karapilit, ballıca)dır. Aralarında yemişkenler de vardır. Yaşlı meşelerin bir çoğunun dalları yaprak için budanmış. Tarihi dut bahçesine bitişik bol sulu bir çeşme vardır.

 

DERGAHTA KONUKLARLA SÖYLEŞİ

Konuk evinde çevredeki uzak ve yakından gelenlerle hal-hatır konuşmaya başladık. Sayın Ayhan Aydın’ın programlanması onlarla söyleşi ve çekimler yapmasıyla sohbet başladı. Yaşlılardan dergaha ilişkin anlatılanları, bildiklerini, tanık olduğu olayları anlatırken zaman zaman heycanlı anlar yaşandı. Ahmet Karahüseyin (77), Ali Kırmacı (68), Hüseyin Delimolla (65), dergahın türbedarlığını yapan ali Çolak’ın eşi Elif Nine (80) sorduklarımıza yanıt vermeye çalışıyorlar. İlk sorduğum 3 Ocak 1920:’de, bu dergahın Mütevellisi Mollazade Süleyman Faik (Bulgaristan’a iltica ederek, Razgrad ilçesi Ca’ferler- Sevar-de kalmış) birini tanıyorlar mı? Kimse ondan haber veremedi, yakından ölen burasının babalarından (90 yaşında) “Receb Baba belki bilirdi” dediler. Anlattıklarına göre I. Dünya Savaşından sonra bu tekkeye birkaç Karakaçan (x) gelerek burasını ele geçirmeye çalıştıkları, buradaki görevlileri, dervişlere baskı yaparak onları kaçırdıkları, kaçamayanları hükümetten cesaret alarak kadın erkek birkaç kişiyi öldürdükleri, bir kadın kaçıp gizlenerek kurtulduğunu anlattılar. O dönemde buralarda anti-Bulgar Çavuşçetesi olduğu, Bulgarlara baskı yaptıkları gibi Türkleri de korkutarak Türkiye’ye göçmeye zorladıkları. (xx)

2. Dünya Savaşı’ndan sonra 1946’da iç savaş başlayınca burasına partizanlar gelip hastane çadırları kurduklarını, çevredeki köylerden zorla yiyecek, koyun, sığır aldıkları ….. bu içsavaşı yapanlar EAM-ELASçılar (Sol kanat direniş hareketi) Başkumandan Markos Vavyedis ile Zaryadis Markos GERİLLACI, Zaharyadis düzenli orducuğu olduğu merkezleri: Garamos-Vitsi-Pindos olduğu savaş 1949’a kadar sürdüğü. (xxx)

Batılı devletler Doğu Trakya’nın ayrılmaz bir parçası olan Batı Trakya’yı Türk nüfusunun çokluğuna rağmen Yunanistan’a verdiler. Yunan da onlar için: Elevtera Gnomi gazetesi sayı 3024 tarih 10.09.1974 “Türkizmin pis kokusundan Batı Trakya temizlenmelidir (!?) Bu bölgede Türkizm korkunç tehlike arz etmektedir. Bu fikirde olan Yunanlı polislerin gölgesi altında birkaç günlük gezimizi koruna koruna yapmaya çalıştık. Ne yukarıdaki sözler ne de polislerin bu eylemlerini AB. üyesi Yunanistan’a yakıştıramadım.

 

Notlar:

(x) Balkan Yarımadası’nda dağlık yörelerde yaşayan Yunanlı etnik grubundan oldukları, geçimlerini koyun bakmakla sağladıkları söylenmektedir. Balkanlar Dergisi Sayı 3 Haziran 2003 İstanbul

(xx), (xxx) Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, İlitişim Yayınları, Cilt:4, Faskül:32

 

Tekkeyle ilgili birkaç belge:

 

Trakya Edirne’nin, Yunanistan tarafından işgaliyle Bulgaristan’a ilticamız (sığınma) ve bir vasıta ile de CA’FERLER (Bulgaristan’da şimdiki adı SEVAR-Rezgrad ilçesi) karyesindeki FIÇICI MEHMET BABA ile ve muhibban (dostlar) ile hem-dem (canciğer arkadaş) olup fakır-i acizanemin bir hatırası olmak üzere zir  (aşağıda)de vaz’-ı imza eyledim (imza koydum)

 

Fi  Kanun-ı sani (1336 (3 Ocak 1920) yılı, Cumartesi günü

 

SEYYİD ALİ SULTAN MEYDAN-I ZIR MÜTEVELLİSİ

ALİ MOLLA ZADE SÜLEYMAN FAİK

 

Yukarıdaki tutanak CA’FERLER (Sevar), MESLİM-MAHALLE (Mıdrevo), NASREDDİN (Bisertsi), YENİCE-KÖY (Preslavtsi), Büyük-ada (Ostrovo), HÜZEYİNLER (Drago-mıj), MUMCULAR (Sveştari), KEMALLER (İsperih), YUNUS Abdal (Yonkova), ESKİ-BALABANLAR (Vazovo), ARSLAN KÖY (Lıvino) PODAYVA, Yukarıda belirttiğim yerleşim yerleri Razgrad ilçesine bağlıdırlar.

 

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN

 

732 Nolu PAŞAELİ DEFTERİ

BÜYÜK VİRAN Bucağından KIZILDELİ (Seyyid Ali Sultan) oğullarıyla ilgili vakıf

BÜYÜK VİRAN, TANRI BÜKÜ ve TURFİLLİ VİRAN VİRAN öteden beri vakıf olarak kullanılmaktadır. Geçmişteki sultanların kararlarına göre öncelikle Rahmetli Sultan Mehmet (Fatih) döneminde bozulup Timar olmuş, sonra rahmetli Beyazıt  (İkinci) Han yeniden vakıf olarak verip Hükm-i Hümayun vermiş ki; “Kızıldeli oğlullarından GÜLŞEHRİ, İLYAS, CELAL, İSHAK VE SİNAN birlikte katılarak vakıf etsinler, bu  vakıf Evlatlık olsun, “Sultan SELİM (YAVUZ) HAN da bu hükmü onaylamış, AKVİRAN, TATAR VİTRANI, KAVACIK ve TATARLIK mezraları bu vakfın sınırları içinde oldıuğundan ekilp biçilmekte GEBRAN Bucağından DARI BÜKÜ mezrası derbent köyüdür şu anda KIZILDELİ DERBENDİ olarak tanınmaktadır. Eski defterde GÜLŞEHRİ ÖDÜNCEOĞULLARI, AHİ EVREN ve BAHŞAYİŞ BABALAR kullandılar diye padişahtan Ferman almışlardır.

 

Tapu ve KADASTRO Genel Müdürlüğünde bulunan 502 nolu Edirne Evkaf Defteri’nde aynı yerin kaydı şu biçimi almıştır.

Kızıldeli (Seyyid Ali Sultan) oğulların vakfı: adı anılan Rahmetli KIZILDELİ ÜLKESİ Rumeli Müslümanlık onuru ile tanıştıkta buralar geçip anılan BÜYÜK KARYE, DARI BÜKÜ ve TIRFILLU VİRAN’nı Sultan Yıldırım Han döneminde sınırları ile mülk edinip padişah mührü ile edinmiştir.

“Buralarını KIZILDELİ (Seyyid Ali Sultan)ye verdim ki, kimse ona sıkıntı vermeye” diye kayd olunmuştur. Kızıldeli ise vakfı oğulları için kayda geçirmiştir.  

12 Mart 2005 günü Dursun Gümüşoğlu’nun işyerinde Firuzköylü Lütfi Aykurt’tan aldığım bir belgenin suretidir.

 

Ahmet HEZARFEN

 

SEYYiD ALİ SULTÂN ZÂVİYESİ VAKFI HÜCCETİ

 

YAZI: Evail (1-10) Muharrem 815 (Nisan 1412) yılı padişâh Musa Çelebi dönemi, Kazasker ŞEYH BEDREDDİN SİMAVî’dır. O yıl, Çelebi Mehmet kardeşi Musa Çelebi’ye karşı Bizans İmparatoru 2. Manuel ile anlaşma yaptı. Musa Çelebi 1411’de İstanbul’u kuşattı. Bu İstanbul’un Türkler tarafından 5. defa kuşatılmasıdır.

 

KİMDEN: Musa Çelebi’den Bitti (hüccet).

 

KİME: Seyyid Ali (Kızıldeli) Sultân’a Dimetoka (Didymetikon-Yunanistan’da) yöresinde padişâh tarafından zâviyesine verilen taşınmazların vergiden bağışlandığı, kimsenin onlara zarar vermemeleri buyurulmaktadır.

 

BELGENİN ÇEVİRİSİ

 

Bu bitti hükm oldır ki ande mektub ŞEYH KIZILDELU’nun köyünü evvelki beyler vakf ve müsellem etmişlerdir öyle olsa ben dahi eline nişân-ı hümayûn vurdum ki bu günden geru muaf ve müsellem ola(teslim olunmuş) ve naib(vekil) ve sahib ve hacib ve subaşı ve hadavendigârun yumuşna varan kullarından ve togancı ve sekman ve yolcu ve ezci hiç ve cümle kimesne varub üşendirmeye ve zahmet verme ve sahradan ve uladan ve salgundan ve harcdan ve avandan ve cemi teklifatdan emin ola her kim ki bu hükmden tecavüz iderse hüdavendigâr katında ve bizüm katumuzda sicillü ve günahger olacakdur.

Bildüm bilmedüm dimeyeler bitti mutali (okuyan) kılanlar tahkik bilib i’timad kılalar.

Tahriren fi evail-i Muharrem senete hamse aşer ve semanin (1-10)

 

Muharrem 815 (Nisan 1412)

 

Hürrire Fi mevzi EDİRNE EL-MAHRUSA-EDİRNE ŞEHRİ’NDE

 

BELGE: Başbakınlık Osmanlı Arşivleri – Ali Emiri Tasnif – Musa Çelebi, No: 1

 

KIZILDELİ SULTÂN VAKIF ARAZİLERİ

 

YAZI                :14 Zilhicce sene 975 (Mayıs 1568) Padişâh 2. Selim (Sarı Selim) dönemi. O yıl Lehistan (Polonya) ve İran ile barış antlaşmaları yenilendi.

 

KİMDEN          :Hatt-ı Hümâyûn

 

KİME               :Dimetoka ve Ferecik (Bu iki kasaba Yunanistan’dadır) kadılarına

   HÜKÜM.

 

KONU             :Dimetoka’da KIZILDELİ (Seyyid Ali Sultân) BABA VAKFI toprakların işleyen Hıristiyanlar vakfın hakkını vermedikleri şikâyeti üzerine, bu kişilerin yakalanarak yargılanmalarına ilişkin Hatt-ı Hümâyûn.

 

BELGENİN ÇEVİRİSİ

 

Dimetoka ve Ferecik kadılarına HÜKÜM Kİ,

Haliya Südde-i Saâdetime (Mutluluk kapısı) mektub gönderüb bundan akdem hükm-i şerifim varid olub (gelen evrak) KIZILDELİ BABA vakıf eylediği yerlerin haricden ba’zılar gelüb ziraât ü haraset idüb vakfa aid olan hukukı virmeyüb teaddi (zorluk) iderlermiş şer’la (Mahkeme) teftiş olınub vakfa müteveccih(yönelmiş) olan hukukı vakf içün hükm idüb alıverilsün deyû fermân olındıkda ber-mûcib-i emr-i şerif üzerine varılub mahall-i mezbûrda (sözü geçen) ziraât idenlerden YUVAN KETHÜDA zimmi (Hıristiyan KARA YUVANİ ve DİMİTRİ ve NİKOLA) nam zimmiler defatiyle meclis-i şer’a (mahkemede duruşmaya) da’vet olınub itaat-i şer’ itmeyûb deyû yedi nefer kâfir ile elde virile gelüb SEYYİD MİRZA’ya hamle idicek mezkûr(adı geçen) dahi mahkemeye kaçub ve kâfir dahi mahkeme basub ba’de(sonra) Müslümanlar gelüb men’ eylediklerin bildirdiğiniz ecilden BUYURDUM Kİ,

Dergâh-ı Muallâm (Büyük kapı) çavuşlarından HAYDAR ÇAVUŞ ile vusul buldukda mezkûr zimmileri ihzâr idüb gaybübet idenleri şer’le buldırması lâzım olanlara buldırılub getürülüb bi-hasbi-ş-şer’-i-ş-şerif teftiş ve tefahhus (araştırma) eyleyûb göresiz husus-ı mezbur ne vech ile(ne şekilde) olmışdır ve aslı nedir tamam i’lâm idinûb(bilgi alıp) dahil fesadı habs idüb vuku’ı üzere arz eyliyesiz şara emr-i şerifim ne vechile sadır olursa bu vechile amel olına.

 

BELGE: BOA – Mühimme Defteri, C: 7, S: 543

 

3200

2600

 

Kitap

Deliorman’ın Koca Çınarı: AHMET HEZARFEN, (YAŞAMI, ALIŞMALARI, ANILARI, YAZILARINDAN ÖRNEKLER),  AYHAN AYDIN, Niyaz Yayınları, 2008, İstanbul,

Kitapta, Sayfa: 509-515