YUNANİSTAN MEHMET KOÇ DEDE'YLE SÖYLEŞİ (2004)
Mehmet Koç Dede
(Kızıldeli Sultan Ocağı Dedesi (Babası))
AYHAN AYDIN
Sevgili Baba, bizlere ayrıntılarıyla kendinizi tanıtır mısınız? Nerelisiniz. Ne zaman doğduğunuz. Nasıl bir eğitim aldınız? 1945 Doğumluyum. Mehrikoz (Mehriyekozu) Köyü’ndenim. (Aslında burası nahiyeymiş.) Buraya 30 km. uzakta. Burası Sünni köydür ama içinde Aleviler vardır. Burada Salıncak Mahallesi’nin çoğu Alevi’dir. Bizler Kayıpak (Kaypak) Mahallesi’ndeniz. Bizim mahallede Alevi az. Hebil (Ebil) Köy var. Dimetoka İlçesi, Evros’a bağlı, Taşağıl Mahallesi var. İlk tahsilimi köyümde yaptım. Tabii ki o zaman ki şartlar nedeniyle fazla okuyamadık. Babalarımızın fakirliği nedeniyle fazla okuyamadık. İlkokuldan sonra okuyamadım. Kendi çabalarımızla yeni yazıyı 14 yaşındayken, yeni alfabeyi Bulgaristan’dan gelen bir amcamızdan, alfabeyi öğrendik. Ondan yavaş yavaş çekildik. Neden Türkçe’yi geç öğrendiniz, derseniz, bu o zamanki hocaların suçudur. Soldan yazı yazmak şeytana uymaktır, dediler.
Mürşitlerimizin desteğiyle başka şeyler de öğrendik. Onların sayesinde Alevi/Bektaşi yolunun olduğunu öğrendik. Onun üstüne düştük. 32/33 yaşlarına kadar ev bark olduk, askere gittik/geldik. Bu işi içimize aldık. Genç yaşta ikrar verelim dedik. İkrarla, mürşitlerimizin, önderlerimizin öncülüğüyle devam ettik.
1977’de bizi baba postuna getirdiler. 1982’de nasip öyleymiş diyelim, hac farizasını eda ettik. Suudi Arabistan’ı ziyaret ettik. Ama ben pek tatmin olamadım. Onu duygularımla, milli olarak pek kabul edemedim. 1983’de Allah nasip etti, Hacı Bektaş’a gittik. Hacı Bektaş’ta postnişin olan, (bu arada bir misafir geliyor. Baba ona dua veriyor. Allah’a bin kere şükür. Elhamdürüllah. Özün Hakk’a varsın. Hakk-Muhammed-Ali şefaat versin, hoş geldiniz, sefa getirdiniz.) Recep Dede’yle beraber, üç gün durduk. Kış mevsimiydi, kurbanımızı kestik. Bir metre kar vardı. Ayrıca Anavatan Türkiye’ye gidip/geldik. Çok defa Bursa’ya gittik. Buradan otobüs tutup, Hacı Bektaş’a gittik.
Bizim bazı ocakların dedeleri/babaları vefat etti. (buradaki ocak, cem cemati manasındaki ocaktır. Aynı köyde üç/dört ocak olabilir. Bu ocaklar aynı dedeye (babaya) bağlı olabildiği gibi, ayrı ayrı dedelere (babalara) da bağlı olabilirler. Fakat şu anda Kızıldeli Sultan Ocağı’nın baş babası olan Lütfi Aykurt Halifebaba’ya göre ise ocak tabirinin kullanılması yanlış. Çünkü Kızıldeli Sultan’la ilgili sadece tek bir ocak vardır. O nedenlerle birden farklı anlamlar çağrıştırdığı için bu manada ocak değil de, göl tabirini kullanmak daha yerinde olacaktır.) Recep Baba gibi bazı dedeler ihtiyarladı. Bizde iki ocak var. Taşal’da, Salıncak’taki altı ocak benim üzerimde kaldı. Salıncak’taki Recep Dede çok ihtiyarladı. Tabii kendi işimiz de var. Ben tütün ekiyorum. Kızan babasıyım. Onların geçimini de sağlıyorum.
Kaypak kaç hanedir? 35/40 hane.
Siz dede lafını mı, baba lafını mı kullanıyorsunuz? Burada karışık kullanılıyor.
Cemi yürüten insana ne deniyor? Dede olarak adlandırılıyor.
Halk size dede mi diyor? Evet, dede diyor.
Kaç ocağın dedesisiniz? Şu anda benim nezaretim altında 6 ocak var.
Bunlar hangi köylerde? Salıncak’ta 2, Taşağıl’da 2, Kaypak’ta 2.
Mürşitlerden bilgi aldım dediniz. Kızıldeli Ocağı’nın mürşitlerinden mi yetiştiniz? Recep Dede’den yetiştim. Salıncak’lıdır. O çok sevilen, tanınan bir dededir. O doksan yaşındadır. Seyyid Ali Sultan Vakfı’nın kırk üyesi var. Onların onayıyla, sembolük olarak ben bu Kızıldeli Ocağı temsil ediyorum. Bu yetkiyi ben Recep Dede’den aldım. Bana yetki verdi. Biz onu baş dede olarak görüyorduk.
Recep Dede, diğer dedeleri görüyor muydu, sorguluyor muydu, onlara öğüt veriyor muydu, denetliyor muydu, diğer dedeler onu ziyaret ediyor muydu? Seyyid Ali Sultan Vakfı, 1402/1850’li yıllara kadar bu dergah işliyor. 1924’lü yıllara kadar ne olmuş, kimler dede olmuş tam bilmiyoruz. 1955’li yıllara kadar kimileri de dedelik yapmış. Recep Dede Hacı Bektaş’a gidip-geliyor. Ona yetki veriyorlar. Şimdi onu da on ikiler meclisi göndermişler. O orada bazı insanlarla birlikte gidip ziyaretler yapıyor. Oradan çeşitli eserler de getiriyor. Daha sonra on ikiler denilen şahıslarla hizmet etmeye devam ediyorlar. Bizlerde on ikiler önemlidir. Bazı önemli karaları bu on ikiler denilen kişiler alır.
Zaten şu andaki Seyyid Ali Sultan Heyeti de bu on ikilerin isteğiyle oluştu. Beni de on ikiler görevlendirdiler. Ben Recep Dede’nin talibi oldum. Ondan yetiştim. Onun Salıncak’ta iki ocağı vardı.
Recep Dede’nin sizin üzerinizde bir hakkı var mıydı, sizi öğüt verir miydi? Canların onanıyla Recep Dede bana el verdi. Ben de cemleri yürütüyorum. O nevruzda, aşuralarda buraya gelip bizi pençe-i ali abadan geçirirdi. Bütün dedeleri pençeden geçiriyordu.
Ha, işte ben bunu diyorum işte. İsmi konmasa da bir halife dede oluyor (baba oluyor). Sizinle birlikte kaç baba var bu bölgede? Benimle birlikte altı dede var. Bu konuda sıkıntımız var. İnsanlarla uğraşmak istemiyorlar. Bu konuda insanlar sıkıntıdadır. Bunlar; Mehmet Koç, Mehmet İsmailoğlu, Ali Nalbant, Ahmet Taşa, Ahmet Nalbant, Hüseyin Babutçu.
Recep Dede’nin görevleri size mi geçti? Evet.
Recep Dede aşurede, sadece sizleri mi pençeden geçirirdi, taliplerin önünde mi geçirirdi? Sadece bizi pençeden geçirirdi. Talipler yoktu. Seyyid Ali Sultan Dergah’ındaki meydanevinde bizi sorgudan geçirirdi. Sorardı hak hukuk olmasın (kalmasın) derdi. Bizde Pençe-i Ali Aba vardır.
Recep Dede’nin soyunda dedelik, babalık var mı? Hayır, yoktu. Kayın ataları dedeydi.
Sizin Recep Dede’nin yerine geçtiğinize dair bir icazet, yazılı bir belge var mı? Var.
Diğer dedeler kendilerinin Kızıldeli Ocağı’nın dedeleri olduğunun fevkindeler mi, bunun bilincindeler mi? Tabii. Tabii.
Cemlerde Kızıldeli anılıyor? Elbette.
Peki, bölgede başka bir ocak var mı? Bilmiyorum.
Recep Dede size sözlü onay vermiş anlaşılan. Peki o sağken, size yazılı bir onay verse, olmaz mı? O ona aittir. Bize bir belge verdi. Ama onu biz Hacı Bektaş’a götürüp, verdik.
Ama bu belge başka sanırım. Sizin onun yerine görevleri yapabileceğinize ilişkin, yazılı bir belge var mı? Yok.
Olsa iyi olmaz mı? Çok güzel konuşuyorsun, Ayhan Bey. Bu çok iyi olur. Bu çok yerinde bir şey.
Kızıldeli (Seyyid Ali Sultan) Ocağı’nın dini, kutsal inançsal günleri ne zaman başlar, ne zaman biter? Kurbanlarınız, merasimleriniz nelerdir? Sultan Kurbanı var. Perşembe akşamı toplanılıyor, muhabbet ediliyor. Cuma günü kurban kesiliyor. Birlikler başlıyor sonra. Aynı cemden, aynı ocakta olan canlar birlik yaparlar. Ocaklar ayrı ayrı birliklerini yaparlar. Ekim ayında yapılıyor.
Birlik Bayramı vardır. Kasım Kurbanı var. 8 Kasım’da oluyor.
Aşure oluyor. 12 gün tutarız. Elliden, seksene kadar kurban kesilir. Mersiyeler okunuyor.
Nevruz Bayramı gelir. Nevruzda, pençe-i ali abadan geçiyoruz. Biz başka zaman pençeden geçmiyoruz. Nevruzu 21 martta yapıyoruz. Sadece dedelerin dergaha gelmesiyle pençeden geçiliyor. Daha sonra dedeler, kendi ocaklarında bunu kutluyorlar. Bir sevinç günü oluyor. Birlik, beraberlik sağlandıktan; hak-hukuk sorulduktan sonra dedeler de kendi ocaklarındaki canları pençeden geçiriyorlar. Daha başka senede bir kurban talibin borcu diye bilinir. Böyle kurbanlar kesilir. Müsahip olunca kurban kesilir. Adak kurbanları olur. (Lütfi Aykur’un bu konudaki notu ise şu şekildedir: Anlaşılan yalnız pençeden geçiliyor. Halbuki Aşurede Tarikten geçilir. Nevruzda pençeden geçilir. Çünkü Kızıldeli süreğinde çifte erkan vardır.)
Zorunlu olarak ne zamanlar kurban kesilir? Yeni talip olunca mecbur bir kurban kesilir. Biz de karı-koca yola girer. Birlik Bayramında kurban kesilir. Müsahiplikte kurban kesilir. Çevresi genişse iki kurban olabilir. Bu sefer ortak kesilir. Makam alırsa, post makam alırsa (12 hizmet görevlisi insan) kurban keser. İsterse her sene keser, isterse üç senede bir keser. Bizde böyle kural var. Kişi dede olunca kurban keser.
İnsan ölünce neler yapılır? Geçmiş canın (Hakk’a yürümüş) vereceği, alacağı olup-olmadığı üç sefer yakınları yanında insanlara sorulur. Üç sefer birlik yapılır. Yedisinde, kırkında, seneliğinde yapılır. Varislerinden alacaklı olanlar, dile gelir, haklarını isterler. Dile gelsin, meydana gelsin, hakkını beyan etsin, denir, yakınları bir yıl sonra da olsa borcunu verirler.
(Lütfi Aykurt’un notu: Dardan indirme kurbanı bir defa olur. Üç defa değil. Eskiden hemen cenazenin ardından kesilirdi. Mezralıktan gelenler o kurbanı yerler idi. Şimdi dardan indirme diyorlar. Halbuki Erkana girenler hizmeti kurbanla aldıları için borçlu kalmasın diye, kesilirdi.)
(Elim erde, özüm darda, erenlerin darı mansurunda, Hakk-Muhammed-Ali Divanı’nda, canım kurban, tenim tercüman, her hangi bir fakirin elinden incinmiş, gücenmiş, can kardaş dile gelsin, meydana gelsin, hakkını talep eylesin, yok ise eyvallah desin.
O zaman biri birinizde hak hukuk olmadığınıza niyazlaşıp, dair saygı, sevgi gösteriyoruz. İşte böylece kimsenin kimseye borcu kalmaz. Kimsenin kimseden alacağı kalmaz. O meftada ruhu mahşerde borçlu yatmamış olur.)
Cemlerinize bekarlar girebiliyor mu? Pek giremiyor.
Peki sadece müsahipli canların girdiği cemleriniz var mı? Şimdi yok. Ama biz ona yetiştik. Bu oluyordu. Ama bu bize ters geldi. Müsahipsizleri dışarı çıkarmayı biz uygun bulmadık. Biz kaldırdık bunu. Biz artık müsahipli, müsahipsiz cemi hep birlikte yapıyoruz. Zikrimizi, fikrimizi beraber yapıyoruz.
Kurbanların dışında ne zamanlar toplanırsınız? Cuma akşamları toplanırız. Ama bu cemaata bağlıdır. On beş günde bir de olabilir. Gençlerin ilgisi zayıf. Ayda, iki ayda bir bile toplanılıyor.
Gençlerde müsahiplik devam ediyor mu? Oluyor, tabii.
On iki hizmeti yapanların belli isimleri var mı? Vardır, tabii.
Kurbanı pişirene Kurbancı Baba, denir.
Okucu (Okuyucu) Baba (Peyik), (Davetçi)
Yummatçı Baba (Himmat/Himat),
Zakir Baba,
Çırakçı Baba,
Saki Baba (Doluyu getirip, götüren. Biz dolu gördük. Ama son zamanlarda biz meşrubat alıyoruz.),
Farraş Baba, (El suyu dökücü ve Farraş iki anabacıdır. Lütfi Aykurt)
Gözlemci Postu Baba, ((Gözcü Baba) iki posttur. Dış Gözcü ve İç Gözcü.
Selmancı Baba (El Yıkayan),
İbrikçi Baba (Su dökücü).
(Son ikisi ayrı değildir. Bir kişi yapar. On iki hizmette postu yoktur. Lütfi Aykurt)
Lütfi Aykurt Halifebaba’nın On İki Hizmet sıralaması: Mürşid, Himat, Tarikçi, Zakir, Saki, Çerağcı, İç Gözcü, Kurbancı, Mihman (Hızır), Saka, Karababa,
Dış Gözcü.
Bu on iki hizmetin, babanın ayrı ayrı postu mu var? Evet.
Dedenin postu da ayrı? Evet.
On ikiler eskiden beri var mıydı? Evet. Eskiden beri vardır.
Bu on ikiler post sahibi olan kişiler değil sanırım? On ikiler seçimle olur. Başka başka olurlar. Şimdi Seyyid Ali Sultan Heyeti’nin kırk üyesi vardır. Onlar ayrı. On ikiler seçimle olurlar. Onlar burasıyla ilgili, Seyyid Ali Sultan Dergahı ile ilgili kararlar alırlar. Burada on ikiler onaylayınca, diyelim Seyyit Ali Sultan Heyeti’nin başkanı Hasan Bey imzaladı, tabii biz de imzalıyoruz, bazı kararlar alıyoruz. (Not: Onikiler Hizmet Postu sahibi cemle ilgili kararları alma yetkileri vardır. Ama derneğin veya vakfın yetkili heyetinde görevli değilse karar yetkisi yoktur. Lütfi Aykurt)
Geçmişteki yaşam nasıl bir yaşamdı. Neler önemsenirdi. Eskilerden neler hatırlıyorsunuz? Annemler, babamlar ibadetlerin gizli yaparlardı. Bizim köyle buranın arası ayakla iki-üç saat tutar. Çok gizlilik vardı. Bizler adak olduğu zaman, buraya getirmek için gece yol alırdık. Hayvan perişan olmuştu. Ben bunu hatırlıyorum.
Mesala bir kurban kesileceği zaman ben hatırlıyorum, mürşit kurbanı serbest bırakırdı, işaret versin diye. (Bu Anadolu’da da yaygın olan bir inançtır. Hayvanın işaret vermesi; işemesi, dışkılaması, ses çıkarması vd. işaretlere göre yorumlar yapılır. Kurban Aleviler’de, Bektaşiler’de kutsal olduğu için ona abdest aldırırlar, kına da yakanlar olur. Ayhan Aydın) Bu benim mantığıma sığmadığı için meydanda buna izin vermedim. Dışarıda bu olabilir.
Buradaki baskıdan biraz bahsedebilir misiniz? Anavatan’da Cumhuriyet kurulalı beri, nasıl diyeyim, oradaki bazı mikroplar buralara geldiler. Türkiye’den Reşat diye bir hoca buraya geldi. O buradaki Hıristiyan’larla işbirliği yapıp, Türkiye aleyhinde çalışma yaptı. Bu böyle söylendi. Hatta bu adam hacca gitmek istemiş, bu arada Türkiye bundan haberdar oluyor. Onu tutuklamak istiyor. Yunan hükümeti özel bir uçak gönderip onu alıyor, Atina’ya götürüyor.
Bu gerçek mi? Herhalde gerçek ki söylüyorlar. Türk kelimesi bizim için haramdı. Kullanamıyorduk. Yeni harfleri günah gösterdiler. Eski harfleri öğretiyorlardı. Türkçe konuşmayın sizin dilinizi keseriz, diyorlardı.
Siz nece konuşuyordunuz o zaman? Pomakça konuşuyorduk. Cerkes Hafız Reşat her tarafı gezdi. Milleti haşıladı (aşıladı). Babalarımızı, herkesi aşıladı. Kemal’in harfini bırakacaksınız, Peygamber’in yazısını öğreneceksiniz, dedi. Bu böyle devam etti. Bulgaristan’dan bir iyi niyetli birisi dağ köylerine alfabe getirdi, insanlara öğretti. Camiide Türkçe konuşanları oradan bile ihraç ediyorlardı. Onlar Müslüman değildir, diyorlardı. Adamların beyinlerini yıkamışlar. Ama herhalde iyi niyetli insanlar varmış, buna engel olmuşlar, siz kimi camiiden çıkarıyorsunuz, demişler.
Ben önceden hocalık yapıyordum.
Pomakça nasıl bir dil, biraz konuşur musunuz? (Dede Pomakça konuşuyor.)
Ruşenler Köyü, Merikoz’dan mı gelme? Evet. Eskiden Pomakça konuşulurdu.
Sizler Pomak kökenli olarak kendinizi ne olarak nitelendiriyorsunuz, çevredeki insanlar kendilerini ne olarak ifade ediyorlar? Ben kendimi hep Türk olarak hissettim. Buradakiler de kendilerini Türk olarak hissederler. Bizler Orta Asya’dan gelmişiz, Hacı Bektaş’tan gelmiş, Türk’leriz. Ben böyle hissediyorum.
Gördüğüm kadarıyla şimdi de yazı olarak Eski Türkçe’yi kullanıyorsunuz. Her basılı eseri okuyabiliyor musunuz? Nasıl yani?
Mesela mezar taşlarını okuyabiliyor musunuz? Hepsini okuyamam. Onlar çok eskiden yazılmış.
Bu bölgede okuduğunuz mezar taşlarında, tarih nereye kadar gidiyor? 350 yıllık kadar var.
Buranın dışında mezar taşları var mı? Elbette var. Mesela Gümülcine’de Postpoşt Baba’nın Tekkesi var. Aslında bu postu boş, anlamındadır. Orada mezar taşı var.
Eski Baldıran Köyü var. Yeni Baldıran Köyü var. O köyler boşaldı. Ama o köylerde çok mezar taşı vardı. Ama şimdi tek bir parça kalmamıştır. Orada altı dilimli mezar taşları vardı.
Altı dilimli olmasının nedeni nedir sizce? 12 İmamlar’ın soyundan gelenler, Orta Asya’dan gelmişlerse taşları 12 dilimlidir. Arap kökenli, Abbasiler’den Anadolu’ya gelme olanlar 6 dilimli taç kullanmışlardır.
Burası eskiden halkın ziyaretine kapalıymış? Evet, kapalıydı. Gizli olarak ziyaret edilirmiş.
Ovalılar (Sünniler) size ne isim veriyorlar? Aren (Ahren). Bu Bulgarca yardımcı anlamına gelir. (Not: Bektaşilere de Dağlılar deniyordu. Lütfi Aykurt)
Yola girmeniz nasıl oldu? Kimden etkilendiniz? Bizim enişte, halamın kocası, mürşitti. Pireli Mehmet idi adı. Taşal Köyü’ndendi. Bizim dağ köylerinde isimleri değiştiremediler. Biz kızanken (çocukken) oraya giderdik. Ben oraya giderken on, on iki yaşındaydım. Benim akran halam oğlu vardı. Birbirimize gelip/giderdik. Onda Bektaşiliğin İçyüzü kitabı vardı. Ben de Latince’yi öğrenmeye başladığım için, kitabı gider orada okurdum. Ama kitapları çocuklara vermezlerdi. Sır tutardılar. Çok gizlilik vardı. Biz gizli de olsa onları okurduk. Büyükler bize bilgi vermiyordu.
Ruhumuzun gıdası müzikti. O zamanlar radyo yoktu. Biz o sazı duyunca, içimiz kaynardı. Gençlikte, türküler bizi çok etkiliyordu. Saz orada olunca ben etkilenmeye başladım. Zakirler tellere dokununca ben çok etkileniyordum. Sazlar tın Hasan, tın Hüseyin, tın Fatima, tın Ali, tın Muhammed dedikçe biz çok etkilendik. Ben çocukken öğrendiğim için eski Türkçe okur-yazarım. Devlet Türkçe, Latince kitapları her okula vermedi. Ama zaman zaman kitaplar yayıldı. Ben çok okuyordum. Bazı Sünni hocaların sözleri, kitapları da beni etkiledi. Mesela hacca gitse de, mürşitlerin önemini dile getiren hocalar vardı. Sonuçta ben anladım ki, bir insan bir mürşid-i kamil’e varmayınca, bin kez hacca gitse kabul değildir. Bunu Sünni hocalar da kabul ediyorlardı. Ben bunu okumuştum. Düşündüm nasıl olurdu da bir Sünni bu lafı söylüyordu.
Ben de 1982’de hacca gittim. (1945 doğumluyum). Sonra da Recep Dede’den de çok şey aldım. Ondan etkilendim.
Recep Dede benim dede olmamı istiyordu. Beni özendiriyordu.
(İçeriye Recep Dede’nin hanımı girer. Ferece giymiştir. Recep Dede, bu giysiden dolayı kendilerinin kınanmamasını ister. Buradaki Sünni yoğunluk nedeniyle böyle davranmak zorunda olduklarını dile getirir.)
Cemlere bekar girilemez mi? Pek yok. Ama mesela Recep Dede’nin kardeşi bekar olarak ceme girdi. Çok temiz bir insandı, herkes ona hürmet gösteriyordu. Ceme girebildi. Kendisi bir kurban kesti. Sonra evlendi. Evlendikten sonra bir daha kurban kestiler.
(Not; Recep Dede’nin kardeşi bekar girmişse burada Mürşid Recep Dede ise suç işlemiştir. Kendini dara çekip canlardan özür dileyecekti. Ancak cezasını büyük kurbanla ödeyecekti. Yani cem ağırlayacaktı. Lütfi Aykurt)
Alevilik denince neler söylersiniz? Şimdi zahiren dini yorumlayanlar, biz Alevileri kötülemektedirler. Ama onlar yanlış yapıyorlar.
Sufiler her zaman doğru iş yapmışlar, kimseye zarar vermemişlerdir. İnsanlar bu dünyada kimseye kötülük yapmamışlarsa, yarin ruzi mahşerde neden korkacaklar. Aleviler’in yarin ruzi mahşerde korkacak bir şeyleri yoktur. Çok yüce, ali bir yol olarak Alevilik, insanları toplamakta, doğruluk üzerine ibadetleri yapmaktadırlar. Kurbanlar kesilmekte, birlik olmaktadır. Bu birliklerde insanlara mürşitler öğütler vermektedir. Aleviler İslamiyet’in dışında bir iş yapmıyorlar. Onlar sufilerin yolunu takip ediyorlar. Zahirler bu yolu yanlış tanıtıyorlar. Yavuz Sultan Selim Arap milliyetçilerinin görüşlerine uydu, batinilere, Aleviler’e hakaret etti. Bu dinimizde yoktur. Hepimiz elhamdürüllah Müslüman’ız. Bizim gittiğim yolda insanları incitmemek, kırmamak vardır. Bizim ibadetimizde aşırılık yoktur. Tüm ibadetimiz Kuran üzerinedir. İslamiyet üzerinedir. Hakk nerededir?, diye sorulunca Hakk bizdedir, deriz. Yani Hakk’ı içimizde görürüz. Hz. Peygamber’in yolundan gidiyoruz. Onun yolunu sürüyoruz. O batın, zahir tüm alemi, evreni görüyor, biliyor. Peygamber bize sevgiyi, hoşgörüyü, adaleti getirmiştir. Allah senle beraberdir. Allah’ı nerede anarsan oradadır. Allah’ın buyrukların insanlara anlatan Hz. Peygamber’dir. Bir insan Kuran içindeki doğrularla yaşarsa zaten Kuran’ı yaşamış olur. Yoksa Kuran okumakla gerçeklere ulaşılmaz. Eğer Kuran’ın hükümlerine göre yaşamıyorsa insan, bunda bir mana yoktur. Ben Alevi, Sünni ayırmam. Cenab-ı Allah’ın kullarını ayırmam, hepsi birdir. Ama benim anlamadığım, sevgili Peygamberimizin tomurcukları olan sevgili torunlarını neden keserler. Neden onlara zulmederler? Ben bunları anlamıyorum. Hikmet-i İlahi bu ya, bu tomurcukları kesseler de, arkadan yine filiz saldı, büyüdü. Peygamberimiz vefatından önce Hz. Ali’yi halef olarak sizlere bırakıyorum, demiştir. Ehlibeyt’imizi bize emanet bırakıyorum, dedi.
Benim anlamadığım, nasıl oluyor da, muharrem günlerinde ne Diyanet’te, ne televizyonda Peygamberimizin torunları anılmıyor? Ben bunu anlayamıyorum, kabul edemiyorum.
Burada Seyyid Ali Sultan’la ilgili anlatılar nelerdir? Hangi kerametleri anlatılır, nasıl bir insanmış, insanlar burayı nasıl ziyaret eder? Seyyid Ali Sultan kimdir? Türkiye’deki bazı inançlar burada yok. Yok ben kızımı evlendireceğim, şifa bulacağım, orayı ziyaret edeyim, diye buraya gelmezler. Burada onlar yoktur. Ama yine de yörede bazı inançlar da vardır. Biz yetiştik, dedemler karnı ağrıyınca Çalık Taş denilen yerde oradan yuvarlanırmışlar, belki karnımın ağrısı geçer diye. Burası bizim ruhen bağlandığımız yerdir. Seyyid Ali Sultan Türk Anadolu’dan gelen bir yiğidimizdir. Ona sonsuz saygımız vardır. Hangi eren olursa olsun, kim olursa olsun Türkleri bir araya getirene ben saygı duyarım. Bizler bizden öncekilerin anlatılarından feyz alarak, bugüne kadar geldik.
Onunla ilgili atalarımızdan dinlediğimiz söylenceler şu şekildedir: Seyyid Ali Sultan, şimdiki dergahın altında çadır kuruyor, askerleriyle Rumeli’ni fethetmek için buraya gelmiştir. Gümülcü’ne de Ebül Misine veya Muhsine diye bir kale varmış, oraya bir komutanını, askerlerini gönderiyor. Ama askerler orada zorlanıyorlar. Bu sefer geceleyin hareket ediyor. Sabah seherde At Mezar denen bir yere geliyorlar. Herhalde atı zorlamışlar, at çatlamış. Ama atın çok hizmeti olduğu için kendisi yırtıcı hayvanlar yemesinler diye, mezar yapıp onu defnediyor. Çalık Taş denilen yere gitmeden önce bir düzlük alan var, orada dinleniyor.
Ordu başı onun hasmı olacağını anlıyor, harekete geçiyor. Sonra bombalar patlıyor. Bombaları eliyle, ağzıyla tutuyor. Kendini öldürmek isteyen düşmanı tutuyor, yakalıyor. Bilek kuvvetiyle tutuyor. Düşmanı tutup fırlatınca bir bacağı Bolduran (Baldıran)’a, biri Akbıldır, saçı Sıçanlı (Saçınlı), başı Devevargan (Devebağıran)’a düşüyor.
(Not; Menkibede karşısına cengaver olarak kız çıkıyor. Sarı Kız Yaylası’nda bacaklarını ikiye ayırıyor. (Sıcanlık benim dedemin köyü) Lütfi Aykurt)
Bunlar köy isimleri mi, başka köyler var mı? Bolduran (Baldıran), Akbıldır (Akbaldır) Sırtı (Kamberler Köyü), burası bu köyde bir sırttır bu isimle anılır, Sıçanlı (Saçınlı) (Bulgarlar iki yüz yıl orada kalmışlar. Onlar da türbe gibi buna kurban kesmişler. Anma töreni yapmışlar. Öyle anlatılır.), Devevargan (Devebağıran)’a düşüyor. (Kışın ses gelince, o zalim bağırıyor, derlerdi, başı oraya düşmüş ya.) Bu adlar beş yüz yıldır Yunan tarihinde de, bizim tarihimizde de anlatılır.Öldürmesinden sonra saçılan kandan kırmızı bir çiçek açmıştır. Çok güzel görünür ama kokladıktan sonra nefret edersin, öyle bir çiçek, içi kadife gibi mor. Çiçeğin ismi içmor. İşte kandan bu çiçekler büyümüş, buna inanılır.
Seyyid Ali Sultan, efendimiz, komutanımız; Yaran denilen genişlikte, askerlerle karşılaşmış, onları bulmuş. Askerler çadırlarını kurmuşlar. Askerin birinin beygiri biraz fenaymış. Onu al buradan götür, demiş. O da götürmüş. Çok uzağa götürüyor, bir ağaca bağlıyor. Ben orada yaşıyorum. Aç Beygir, halk bu ismi bulmuşlar. Yaran’da da iki türbe kalmış, yerden kalkık.
Sonra askerler mücadeleye devam ediyorlar. Hıristiyanları Müslüman yapmak istiyorlardı. Mücadeleler devam ediyor. Daha sonra askerler hareket ediyorlar. Dönüşlerinde sonradan “Üç Gaziler” denilen yerde üç gazi varmış, onlar orada kalmışlar. Onları bırakıp devam ediyorlar. Tanrı Dağı’na gelince, Müslüman olanlarla, oradakilerle büyük bir şenlik yapıyorlar.
Oradaki şenlikten sonra, bugün sizin de gördüğünüz büyük dut ağacının (Seyyid Ali Sultan Dergahı’nın avlusundaki bu dut ağacını tarife çalışmak zor olur. Çünkü çok geniş bir alanı kapsayan ve artık bir anıt ağaç olan bu dut ağacının birçok dalının her biri birer ağaç büyüklüğünde aynı kökten çıkmışlar gibi, çeşitli desteklerle ayakta zor durur bir vaziyettedir. Ayhan Aydın) olduğu yere çubuk şeklindeki dut fidanını yere bastırıyor, onun yanında hiç kesilmeden akan su akıyor. Şimdi de gördünüz orada bir çeşme var. (Bu çeşmenin üzerinde üstü çeşitli desenlerle işlenmiş büyük bir mermer levha var.) Buradan su çıkıyor.Seyyid Ali Sultan Efendimiz bize mucizeler bıraktı. Bunu insanlar bilmektedir. Tüm Türk dünyasındaki insanlar buna inanırlar. (Üç Gaziler’in olduğu yer Gaziler Tepesi, Seçek Yaylası Şenlikleri’nin olduğu yerdir. Menkıbeye göre padişah dile benden ne dilersen, dedikte okumu attığım yer kadar verirsin demiş. Sarıkız Yaylası’ndan okunu atınca Tekke’nin olduğu yere saplanmış ve Karadut meydana gelmiş. Lütfi Aykurt)
Burada veya başka bir bölgede Seyyid Ali Sultan’ın soyundan geldiği söylenen kimseler var mı? Onun soyu yürümüş, yürümemiş ben onu demiyorum ama halk tarafından inanılan veya kendini böyle ifade eden insanlar var mı? Yok. Katiyen yok. Biz bilmiyorum.
Kızıldeli Sultan dışında, onun devrinde yaşayan, onunla yarenleşen, ona yardımcı olan başka ulu zatların öyküleri anlatıyor mu? Kızıldeli Sultan var ama filanca dede de, filanca baba da vardı, deniyor mu? Meşhur olmuş, erenler var mı? Benim hatırımda yok. Ama bunlar var. Velayetname’de vardır. (Seyyid Ali Sultan Velayatnamesi’ndedir)
Otman Baba var, Akyazılı Sultan var, Demir Baba var, siz bunları nasıl görürsünüz. Onları ziyaret eder misiniz? Biz onları çok ulu biliriz. Elbette ziyaret te ederiz.
Hiç biri fark etmez. Hepsi birdir. Biz hepsini severiz. Bu insanlar birlik ve beraberliği sağlamaya çalışmışlar.
Kasım Kurbanı’nın başka ismi var mı? 8 Kasım Kurbanı’na eskiden Mürsel Bali Kurbanı da derlerdi. Ama şimdi onu bilmezler. Kasım Kurbanı derler.
Muharrem ayında ne yaparsınız? Hz. Peygamberin Mekke’den Medine’ye hicret ettiği zaman 1 muharremdir. Bu yılbaşıdır. Kendisi Hz. Ali’yle müsahip oldu. Bizim için Ehlibeyt’e seven, sayan herkes iyidir. (Not; Hicret 9 muharremde olmuştur. 9 muharremde varıyor. 10 gün oruç tutuluyor ve aşure kaynatılıyor. Lütfi Ayrut) Şimdi herhangi bir ülkede devlet başkanı ölse, bayraklar yarıya iner ona saygı duyulur. Hz. Hüseyin de bizlere hakkı, hukuku göstermiştir. Çok ulu bir insandır. Bizim de onu anmamız çok doğaldır. On iki gün oruç tutarız. Bizler muharremde bir konuşma yaparız. Kuran okuruz. Aşure dağıtırız.
Burada şu konuşmayı yaparım.
Muharremde Yaptığım Konuşma
Sayın mürşit babalar, misafirler, dedeler...
Seyyid Ali Sultan Koruma Heyet yetkilileri,
Şurada bulunduğumuz Seyyid Ali Sultan Efendimizin
Aşura yani, muharrem ayında, Kerbela şehitleri için, on üçüncü muharrem günü buraya gelmiş bulunuyoruz.
Yüce Peygamberimeze ve onun evladı ayaline selati selam olsun.
Sevgili canlar bilindiği gibi bu ay muharrem ayıdır.
Bu günlerde kendisini bilen, saygı duyan insan bir mateme girer, Allah rızası için oruç tutar. En azından nefsani arzulardan çekinir hürmet eder. Haliyle bu günlere saygı duyar.
Evet canlar!
Bilindiği gibi, aşure İslam’dan öncede kabul edilmiş, kutsanmış bir gündür. Nuh’un gemisinin karaya vurmasıyla, halk yanlarındaki yiyecek içeceklerle onları bir araya toplayıp, pişirmişler ve yemişler ve dağıtmışlardır.
Buna benzer olaylar olmuştur.
İslam’ın gelmesiyle beraber, Hz. Peygamber SAS.’in Mekke’den Medine’ye hicret etmesi, 1 muharrem yani hicri tarihin başlangıcı olmuştur. Ve daha dünyada nice nice olaylar, hadisiler bu aya tesadüf olmuştur.
Maalesef ve maalesef bunların içinde en açıklısı ve en üzücüsü, İslam dünyasında Kerbela faciası, Kerbela mezalimi ortaya çıktı. Ne hazin, ne acıdır ki, Hz. Peygamberin en sevdiği ev halkı, torunları bugünde zulme uğramıştır. Kuran’ı Kerim’de Allah onları övmüştür, sevmiştir.
Böylesine büyük bir zatı anmak bizim için bir görevdir. O sonsuza kadar yaşayacak, ibret alınacak bir insandır.
Kurbanlar kesilmeden duaları verilir.
Adak kurbanı vardır? Elbette. Bizler de adak vardır. Biz hem duasını veririz. Hem de bir konuşma yaparız.
Adak sahibi, söz verdiği için kurban kesmelidir. Bizde bu çok yaygındır. Allah’ın rızasını gözetip adak adayan kimse, mutlaka adağını yerine getirmelidir. Bu nedenle halk uyarılır.
Kurban nedir, kurban neden kesilir? Kurban eski tabirle İbrahim A.S. kalma bir hadisedir. Kurban bayramında kesilen kurbanlar vardır. Bizde Alevi/Bektaş için aslında her vakit bayramdır. Çünkü bizler kurban kesip halkı doyuruyoruz. Kurban paylaştırmaktır, insanları doyurmaktır.
Yunanistan, 21/22 Kasım 2004