İLK KEZ AABF SAYESİNDE BATI AVRUPA’DAN YOĞUN KATILIMLA HARABATİ BABA DERGÂHI’NDA NEVRUZ COŞKUYLA KUTLANDI…
İLK KEZ AABF SAYESİNDE BATI AVRUPA’DAN YOĞUN KATILIMLA
HARABATİ BABA DERGÂHI’NDA NEVRUZ COŞKUYLA KUTLANDI…
Ayhan AYDIN
Beş yüzyıllık bir geçmişi bulunan ve şu anda yeryüzünde tarihsel özellikleriyle ayakta kalmayı başarmış en büyük Bektaşi Dergâhı (Tekkesi) unvanına sahip; Makedonya’nın Tetova (Kalkandelen) Şehri’nde, Şar Dağları eteğindeki Harabati Baba (Sersem Ali Dedebaba) Dergâhı’nda, 21 Mart 2015, Cumartesi günü tarihi bir gün yaşandı.
Özellikle Orta Asya ve Ortadoğu’daki halkların kendi etnik ve dinsel kökenlerine göre; geleneksel yapılarına mal olmuş ve birbirinden farklı renklerle, içeriklerle de olsa, yüzyıllardır bir kitlesellik içinde, büyük şenliklerle kutladıkları bir önemli bayram olan Nevruz, bir başka söylemiyle Sultan (-ı) Nevruz, Balkanlar’da da yaşatılan bir geleneğin ismidir.
Başta Türklerin, Kürtlerin, Farsların çok önem vererek ve günler öncesinden hazırlanıp yaptıkları; yerel geleneklerle de beslenip dünya kültür tarihinde yer edecek, halk kültürünün eşsiz bir konusu ve bir büyük değer olan Nevruz, aynı zamanda Alevi Bektaşi topluluklarının da çok önem verdikleri bir tarihi gün dönümünü simgeliyor.
Gece – gündüz eşitliğinin, karanlıktan (karanlıklardan) kurtulup aydınlık günlere ulaşmanın müjdecisi bir günle anılan ve “yeni gün” olarak da insanların hastalıklardan, dertlerden, tasalardan, endişelerden, kirlerden, fakirlikten, baskıdan kurtulup yeniden bir doğuşu özlemlemeleriyle açığa çıkan bir günün adıdır Nevruz (21 Mart).
Artık Hızır Aleyhi selam kışın en zor günlerinde (ocak sonu şubat ortası- zemheri) gelip darda kalanlara yetişmiş, cemreler toprağa düşmüş, su ve havaya karışmalarıyla da tabiat uyanıp, yine Hızır Aleyhi selam İlyas ile buluşacağı Hıdırıllez (5 Mayıs)’e kadar da artık ateş (aydınlık- temizlik) imdada yetişmiş, karanlıklar (zulüm, zorba) tanrısı yenilmeye başlamış, gün döngüsüyle birlikte günler uzamış, toprak işlenmeye hazır beklemektedir. Üstelik nevruz çiçekleri de açmıştır. İnsanlar kışın kıtlığından yazın bolluğuna düşeceklerdir.
Mutlaka tabiat bütünlüğü içinde kutlamanın anlam kazandığı; kutsallık atfedilen ateş, su, yeşillikle daha da belirgin bir kimlik kazanan Nevruz’da; özellikle yetimlere, yaşlılara ve çocuklara dağıtılmak üzere, sabah erkenden pişirilen yemeklerin, hamur işi türü tatlıların, bu arada sütün bereketi bu geleneksel günde vardır.
Sultan-ı Nevruz; Alevi Bektaşi halk kesimlerince de “doğruluğun, dürüstlüğün, mertliğin sembolü”, Allah’ın Arslanı, “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diyen Hz. Ali gibi bir önderin de doğum günü olarak kutlanır. Bazıları ise bu günü Hz. Ali ile Hz. Fatima’nın evlendikleri gün olarak kabul ederler.
Köklerinde Anadolu’nun ve Mezepotamya’nın yerli antik kültür ve uygarlık birikimlerinin uygulamalarının da yansımaları olan Sultan Nevruz’da bazı Bektaşiler erkânlarını yani inanç uygulamalarını artık bağlarlar. Bu günle birlikte; artık görgüler, sorgular ve temel ibadetler bu tarihte nihayetlenir (çerağlar sırlanır). Ve insanlar zaman zaman yapacakları muhabbetlerin dışında sonbahara yani güze kadar; bazı yörelerde “harman tavuğu”, “güz döngüsü”, “kasım kurbanı” diye de isimlendirilen ana ibadetlere yaz sonuna kadar ara verirler. Bundan sonra yaşam tabiatta aktığına göre orada bir mücadele başlar ve herkes tarlasına, bağına, bahçesine, geçimine yönelir.
Alevilerde – Bektaşilerde nevruzlarda mutlaka başta Hz. Ali’nin üstün vasıflarının anlatıldığı ve inanç boyutu yanında bazen de tabiat güzelliklerinin anlatıldığı, bir şiir türü olan, nevruziyeler okunur.
İşte tüm bu güzellikler; on yılı aşkın bir süredir her türlü baskı altında da olsalar, büyük emekler vererek elde ettikleri, korumaya çalıştıkları ve tüm dünya Alevi Bektaşi toplumumun da aynı zamanda bir ortak eseri olan dergâhlarının işgal dilmesine karşın, Harabati Baba Dergâhı’na gönül vermişlerin, bölgedeki Bektaşilerin çabalarıyla bu sene de geniş bir katılımla yaşandı.
Son dönemlerdeki işgale karşı; Cem Vakfı’nın, bu kurumdan başta Hukuk Komisyonu başkanı Sayın Av. Namık Sofuoğlu, Alevi Vakıflar Federasyonu Başkanı Sayın Doğan Bermek gibi yöneticilerle, Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü’nden Başkan Gülüzar Cengiz; Dursun Gümüşoğlu Baba ve Gani Pekşen gibi kimi yazar, sanatçı ve aydınların da bir takım iyi niyetli ve ciddi çabaları oldu.
Şimdi ise burada; bu sefer Avrupa’dan güçlü ve köklü bir destekle birlikte bir büyük umut ışığı yakıldı.
Uzun süredir tüm Avrupa’da Alevilerin haklarının alınması konusunda en büyük çabayı gösteren ve en büyük örgütlü güç olan Avrupa Alevi Birliklileri Konfederasyonun ciddi çabaları sonucunda başta Almanya, Avusturya, Türkiye’den olmak üzere yaklaşık iki yüz kişilik bir gurup, tümüyle kendi olanaklarıyla bu dergâhtaki işgale karşı, bir direnişin simgesi olarak bir araya gelip Sersem Ali Dedebaba yani Harabati Dergâhı’nı (Tekkesi)’ni ziyaret ettiler.
Bektaşiliğin yaşandığı bu coğrafyada, kutsal olarak kabul edilen böylesi tarihi bir günde bir büyük desteği simgeleyen eylemleriyle buradaki bir avuç insana omuz verdiler. Onların çabalarına yoldaş oldular. Bir bedende can oldular, güçlerine güç katıp onlara en büyük destek güç oldular.
Başta AAB. Konfederasyonu’nun Genel Başkanı Sayın Turgut Öker, Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu Başkanı Sayın Hüseyin Mat, AABF İnanç Kurulu Başkanı Cafer Kaplan olmak üzere yaklaşık iki yüz kişi Batı Avrupa’dan; Ali Kenanoğlu, Ahmet Koçak, Vedat Kara, Hasan Harmancı, İbrahim Ayhan, Dertli Divani gibi birçok isim de Türkiye’den gelip etkinlikte hazır bulundular.
Etkinlik saat: 10.00’da gerçekten de harab bir halde bulunan ve büyük gereksinmeleri olan Harabati Baba Dergâhı’nın iç avlusunda başladı.
Şu anda Babagan Bektaşi Kolu’nun Mücerretlik Erkânı’nı uygulayan, Balkanlar’daki Bektaşilerin, bu arada, Tiran merkezli Dünya Bektaşiler Birliği temsilcisi ve en büyük inanç önderi pozisyonundaki Dedebaba Edmond Brahimaj (Baba Mondi)’nin konuşması, okuduğu nevruziye ve Hz. Ali’nin vasıflarını anlattığı özlü sözlerinden sonra, Sayın Turgut Öker de nevruzla ilgili görüşlerini dile getirdi.
AABK- AVRUPA ALEVİ BİRLİKLERİ KONFEDERASYONU GENEL BASKANI Turgut Öker yaptığı konuşmada; halkların bir ortak barış bayramı olan, kardeşlik havasında geçmesi gereken, herkesin kendi geleneğine göre kutlayabilecekleri Nevruz’u buradaki gericilere, işgalcilere karşın bu dergâhta kutlamak için buraya geldiklerini, amaçlarının her türlü baskıya karşın buradaki Alevi Bektaşi kesiminin her zaman yanlarında olduklarını söyledi.
Dertli Divani’nin hem günün, hem mekânın ruhaniyetine uygun olarak her zaman ki gibi, çok güzel söylediği nefesler, Cafer Kaplan Dede’nin dualarıyla burada canlar cem oldular.
Büyük bir aşk ile konuşmaları, nefesleri, duaları dinleyen yaklaşık iki yüz elli kişilik guruptakilerin her birisi, gerçekten de baharın barış simgesi olan nevruz çiçekleri gibi bu tarihi dergâhta yeniden açtılar…
Gönüller birlendi, barış, kardeşlik, dostluk için dualar edildi, niyetler dile getirildi, dilekler dilendi.
Etkinliğe aynı zamanda Makedonya’daki en büyük Türk ve Bektaşi köyü olarak bilinen ve Pirlepe’ye (Pirlep) bağlı Kanatlar Köyü’nden gelen canlar da katıldılar.
İkili sohbetlerden sonra bir restorantta yemekler yendi. Akşam ise yine Harabati Baba Dergâhı’nda, Bektaşilerin kendi özel ibadetlerinden sonra, herkese açık muhabbet bölümüne geçildi. Burada da yine, Baba Mondi’nin Hz. Ali’nin, Kuran dayanıklı Alevi Bektaşi yoluyla ilgili bir takım konuşmaları oldu. Söz alan Sayın Turgut Öker ve diğer canlar da hem konuşmalarıyla, hem sorularıyla muhabbeti zenginleştirdiler. Sabah saat: 10.00’da başlayan etkinlik, aynı akşam saat: 22.00’de nihayetlendi. Avrupa’dan ve Türkiye’den gelenler kaldıkları otellere giderlerken, Baba Mondi’de Dergâhtaki diğer işlerini tamamladıktan sonra, ertesi gün Arnavutluk’ta yapılacak ve Arnavut Televizyonu’nun da canlı yayınlayacağı Nevruz Etkinliğine katılmak için gece yarısı Arnavutluk’a hareket etti.
Avrupa’dan ve Türkiye’den gelen heyet ertesi gün Kanatlar Köyü’nü ziyaret ederek, buradaki babalarla ve dervişlerle sohbet ettiler, Dikmen Baba Dergâhı’nda nefesler söylediler.
Böylece Makedonya’da tarihi iki günün ardından katılımcılar gönül rahatlığı ve büyük bir mutlulukla yaşadıkları ülkelerine, evlerine dönerken, Harabati Baba Dergâhı’nın tarihin de gerçekten tarihi bir gün yaşanmış ve bu ziyaret çok önemli bir adım olarak altın harflerle gönüllere yazılmıştır.
Yirmi beş yıldır bir büyük özlemim var benim. Tüm dünyadaki Alevi Bektaşi örgütlerinin bir çatı altında toplanması, çok daha iyi şeyler yapılabilecekken kaybettiğimiz kayıp yılların telafi edilmesi ve tümüyle kendine özgü bir şekilde çok büyük bir coğrafyada yaşayan, her türlü değerleriyle var olan Alevi Bektaşi Yolu’nun, tüm farklı erkânlarının, süreklerinin, ocaklarının, tekkelerinin, inanç ve kültür yapılarının, tüm değerlerinin, maddi manevi zenginliklerinin, kendi özgünlükleriyle yaşaması, araştırılması ve bir yapıda temsil edilmesi.
Bu konuda bilimsel araştırma yapacak, insanları eğitecek, yetiştirecek okulların, enstitülerin içinde yer alacağı bir üniversitenin kurulması, bunun içinde bir strateji merkezinin oluşturulması. Bu Alevi Bektaşi toplumu bunu yapamaz mı, gerçekten en az on milyonluk bir kitle bunu yapamaz mı?
Böylece dünyanın bir başka yöresinde yaşayan bir Alevinin hemen hiçbir haberi olmadığı İran’daki Ehli Haklar’la da ilgili bilgiye sahip olabiliriz, orada yaşanan sorunları da bilebiliriz. Balkanlar’a bu sefer selefiler, İŞİD zihniyetli insanlar sızmaz, Alevi Bektaşi erenleri Sünnileştirilmez, halkımız asimile edilmez. Böylece Tokat’ta Keçeci Baba Dergâhı’nın (Ocağı-Tekkesi’nin) hemen yanına bir camii kondurulamaz. Dedelerimiz, babalarımız hem geleneksel bilgiyle yetişir, hem bugünün koşullarına göre bilgiyle donanırlar. Dünyada bu konuda yayınlanmış tüm kitapların, belgelerin yer aldığı bir büyük merkezi bilimsel araştırma kütüphanesi kurulur. Tüm dünya insanlığına her dilden bu büyük inanç ve kültür sisteminin değerleri, zenginlikleri, tarihi arka planı anlatılabilir. Aleviliği Bektaşiliği Şiileştiren, Sünnileştiren ilahiyatçılara kapılar kapanır, Osmanlı Arşivlerinde bulunan eserleri Osmanlıca, Arapça, Farsça bilen kafası aydınlık araştırmacılar, akademisyenler okur, kargacık burgacık hiçbir tarihsel gerçeği yansıtmayan, Alevi yazarlar başta olmak, üzere yazılmış piyasayı dolduran yüzlerce uydurma kitaplardan kurtuluruz… Daha neler, neler… Ayrı bir yazı konusu…
Şu anda tüm bunlardan mahrumuz…
Son olarak Nevruz’la birlikte umutlarımız yeşersin, diyorum…
Ben ise her zaman ki gibi sadece ve sadece Alevi Bektaşi Yolu’na hizmet aşkıyla çıktığım bu yolculuktan bol fotoğraflarla, bol muhabbetlerle döndüm. On beş yıldır, her türlü imkânsızlıklar içinde bir sevda olarak nitelendirilecek bir çabayla buradaki ülkelere yirmiden fazla, bu dergâha da 7 kez gelmiştim. Bu sekizinci ziyaretim oldu. Bundan sonra da ömrüm oldukça buraları araştırmaya, inanç önderleriyle ve halkla söyleşmeye ve bu coğrafyayla ilgili her türlü gelişmeyi izleyen bir gazeteci olmaya devam edeceğim ömrüm oldukça.
Her zaman söylediğimi yine söylüyorum; Balkanlar (Rumeli) bir sevdadır, buradaki erenlerin mekânlarını ziyaret bir ibadettir…
Not: Oldukça zorlu olan, otobüs yolculuğunun masraflarını karşılayan Abidin Harman Baba’ya, Memet Duman’a, Turgut Öker’e teşekkür ediyorum. Bazılarının merakı için ulaşım masrafım 300 TL. Tutmuştur. Bu canlardan da 300 TL. Alınmıştır. Gece Dergâhta konaklanmıştır.
Çok sevdiğim kıllı kavuniçi renkli uzun, çok sevdiğim atkımı kaybettim. Unutkanlık arttı…
Bir gün de kendi kendime şehirlerin içinde kaybolup yitip gitmek isterim…
Muhabbetle kalın…