Bulgaristan ve Yunanistan’da Dergâhlar Çevresindeki Ozanlar
Bulgaristan ve Yunanistan’da Dergâhlar Çevresindeki Ozanlar
Bulgaristan’da Ulu Erenler ve Onlarla Anılan Büyük Ozanlar
Ayhan Aydın
Odman Baba ve Akyazılı Çevresinde İki Alevi Ozan: Muhyiddin Abdal ve Yemini
Odman Baba ve Akyazılı Sultan inancı çevresinde yetişen bir büyük Alevi Bektaşi (Hurufi) ozanı da Muhyiddin Abdal’dır. XV. Yüzyılın ikinci yarısı ile XVI. Yüzyılın ilk yarısında yaşadığı söylenen, şiirlerini Halkbilimci İbrahim Aslanoğlu’nun derlediği Muhyiddin Abdal Rumeli’nin yetiştirdiği, bu dergâhların içinden çıkmış bir büyük ozandır. O da taşkın bir Ehlibeyt sevgisiyle şiirler yazarken, dünya güzelliklerini şiirlerinde konu etmiş, varlığın yaratandan dolayı güzelliğini, onun bir eseri olduğunu dile getirmiştir. Muhyiddin Abdal’ın türbesi Edirne yakınları’nda askeri bir alanda olup, ziyaret etmek oldukça güçtür.
Hızır’ın suyu benim
Ab-ı hayat bendedir
Kevser dileyen gelsin
Kadr ü berat bendedir
Üş ben ile sen benim
Delil ü burhan benim
Levh ile Kur’an benim
Savm ü salat bendedir
Geldi iman hassası
Gitti gönül gussası
Ali Hamza kıssası
Ol hikayet bendedir
On dört mafsal on parmak
Can ile Hakk’ı görmek
Yedi deniz dört ırmak
Şatt ü Fırat bendedir
Musa ile Tur benem
Cennet ile hur benem
İki benem bir benem
Bin kainat bendedir
….
Muhyiddin’im eğlence
Düş oldum gizli gence
Hem yetmiş iki rence
Özge necat bendedir
///
Doğruya nazar eyleriz
Biz eğri nazar bilmeyiz
Nakd ile Pazar eyleriz
Veresi Pazar bilmeyiz
Hak’tır sevdiğimiz bizim
Hak’tır bildiğiniz bizim
Boyun eğdiğimiz bizim
Hak’tan özge yar bilmeyiz
Aşk ile meydana geldik
Nazar-ı divana geldik
Pervaneyiz yana geldik
Zincir ile dar bilmeyiz
Evvel ahir yar kuluyuz
Hayder-i Kerrar kuluyuz
Ezelden ikrar kuluyuz
Müminiz inkar bilmeyiz
Muhyiddin Abdal coşunca
Dalga deryayı aşınca
Aşk önümüze düşünce
Hiç sabr ü karar bilmeyiz
(İbrahim Aslanoğlu, Muhyiddin Abdal, Ekin Yayınları, 2007, İstanbul)
Şimdilerde ise üstü Türk Rus Harbi’nde yakılan dergâhın ana binasının duvarları ve ocağın bacası ayakta kalabilmiş. Dergâhta yatan Akyazılı Sultan da diğer erenler gibi dergahları dolaşan, tüm yörede inancın canlı bir şekilde yaşaması için mücadele veren, bir yol önderi olarak anılıyor. (2015 Eylül’ünde Razgrat Cem Derneği Başkanı Veysel Bayram’dan aldığım bilgiye göre Dergâhın ana binasının çatısı belediye tarafından yeniden yapılıyormuş.)
Yemini:
Bu dergâhla ilişkilendirilen en önemli Alevi - Bektaşi ozanlarından birisi de Yemini’dir. Yemini Akyazı Sultan’ın döneminde yaşamış, aynı zamanda onun halifesi olmuş, bir dönem Demir Baba Dergâhı’nda kalmış, Alevilerce çok bilinen Faziletname isimli kitabı 1519’da yazmıştır. Yemini; Yunanistan’daki Eğriboz Adası’ndan olduğu, asıl adının Mehmet olduğu, türbesinin Manastır’da olduğu söylenen, şiirlerinde taşkın bir Ali sevgisini ortaya koymuş büyük ozanlardandır.
Dediler ki keramet kanı Haydar
Dayanmaz derdimin dermanı Haydar
Kamu mü’minlerin kalbinde mihrin
Olupdur dini hem imanı Haydar
Hakk’ın kudreti sende ayandır
Velayet mülkünün sultanı Haydar
….
Yemini derd-mende kıl inayet
Delalette komagıl anı Haydar (Yemini)
Demir Baba ve Virani
Demir Baba Dergahı’na uğradığına hatta onunla görüştüğüne inanılan bir büyük Alevi Bektaşi Ozanı, ereni de Virani’dir. Alevilerin-Bektaşilerin büyük ozanlardan birisi olarak her zaman andıkları Virani Hurufiliğin etkisiyle özellikle Hz. Ali başta olmak üzere On İki İmamları yücelten, onları eserlerinde eşsiz bir şekilde anan şiirler yazmıştır.
Bilgi: Virani, 16. yüzyılın sonları ile 17. yüzyılın başlarında yaşadı. Eğriboz adasında doğduğu kabul edilmektedir. İyi bir eğitim aldı. Türkçe ve Osmanlıcanın dışında Arapça ve Farsça öğrendi. Hurufiliği benimsemiş bir Bektaşi aşığı olan Virani , Yedi Ulu Ozan'dan birisidir. Necef'te dini görev yapmış ve Kerbela gibi kutsal yerlere uğramıştır . Bektaşiliğin ikinci piri Balım Sultan'dan el aldı. Şah Abbas'la (1587-1618) görüştü. Anadolu'nun birçok yerini ve daha sonra da, Bulgaristan'da Deliorman ve Debruca'yı dolaştı. Necef’ten dönüşünde, Deliorman yöresinde bulunan Demir Baba Tekkesini ziyaret etti ve ondan icazet aldı. Şiirlerinin toplandığı divanı bugüne ulaşabildi. Virani, Bektaşi düşüncesini işlediği yüzlerce şiirini de aruz vezniyle yazdı. Ancak halk arasında yayılanlar daha çok hece ölçüsüyle yazılanlardır. Virani, Demir Baba Tekkesinden ayrıldıktan sonra Otman Baba’yı ziyaret etmek üzere yolunun üzerinde uğradığı Karlıova’daki Hafızzade Türbesinde rahatsızlandı ve öldü. Mezarı türbenin avlusundadır. (Vikipedi Ansiklopedi)
İstemem Alemde Gayrı Meyvayı
İstemem alemde gayrı meyvayı
Tadına doyulmaz balımdır Ali
İstemem eşyayı verseler dahi
Kokmazam sünbülü gülümdür Ali
Ali'mdir kadehim Ali'mdir şişe
Ali'm sahralarda morlu menekşe
Ali'm dolu yedi iklim dört köşe
Ali'm saki Kevser dolumdur Ali
Ali vahid şah-ı Resul kibriya
İmam Hasan Hüseyn Şah-ı Kerbela
İmam Zeynel-Aba ol sahib-liva
Büküldü kametim dalımdır Ali
Muhamrned Bakır'dır tendeki canım
Ca'ferüs -Sadık'tır dinim imanım
Musa-i Kazım'dır derde dermanım
Varlığım kalmadı malımdır Ali
Aliyyür -Rıza'dır Şah-ı Horasan
Taki ile Naki gösterdi burhan
Hasanül-Askeri mah-ı dırahşan
Yokladım talihim falımdır Ali
Muhamrned Mehdi'dir sahibüz-zaman
Oniki İmam'a kul oldum heman
Ma'sum-ı pakandır envar -ı cihan
Esrar-ı Huda'ya alemdir Ali
Virani'yem düştüm şimdi derdine
Vücudum gark oldu çile bendine
Gönül sormaz oldu kendi kendine
Söyler dehanımda dilimdir Ali
Dertliyim
Nedir hey erenler benim yandığım
Halden bilmez yar elinden dertliyim
Bu aşkın ateşi yaktı sinemi
Pervaneyim nar elinden dertliyim
Gafletten uyandım gözümü açtım
Aşkın küresinde kaynadım piştim
Yavru şahan gibi tuzağa düştüm
Kurtulamam tor elinden dertliyim
Bin bir niyaz edip eğledi beni
Bir kadim ikrara bağladı beni
Gül iken dikene dağladı beni
Kokulatmaz har elinden dertliyim
Çıktım şu alemi seyran etmeye
İkrar verdim bu ikrarı gütmeye
İndim bedestana pazar etmeye
Şimdi gezer şar elinden dertliyim
Virani’yim çeker yarin kahrını
Doldur ver içeyim aşkın zehrini
Muhabbete saldık gönül bahrini
Geçti zaman zar elinden dertliyim
La Feta İlla Ali
Derdimin dermanı sensin la feta illa Ali
Ömrümün mimarı sensin la feta illa Ali
Düşmüşüm elden ayağa paydar olmaz vücud
Zahmımın timarı sensin la feta illa Ali
Geceler ta subh olunca zar u efgaan eylerim
Muhibin didarı sensin la feta illa ali
La-şerik la-nazir ü zerrece hiç misli yok
Dinin mimarı sensin la feta illa Ali
Daima kıldım nazar ol nakşe kim nakş eylemiş
Aşıkın didarı sensin la feta illa Ali
Çün beşerden geliben doğru Virani anadan
Döndüren devvarı sensin la feta illa Ali
Nedir Ey Gaziler Benim Yandığım
Nedir Ey Gaziler Benim Yandığım
Haldan Bilmez Yar Elinden Dertliyim
Bu Aşkın Ateşi Yaktı Sinemi
Pervaneyim Nar Elinden Dertliyim
Gafletten Uyandım Gözümü Açtım
Aşkın Küresinde Kaynadım Piştim
Yavru Şahan Gibi Tuzağa Düştüm
Kurtulamam Tor Elinden Dertliyim
Binbir Niyaz Ettin Eğledin Beni
Bir Kadım İkrara Bağladın Beni
Gül Diye Tikene Dağladın Beni
Kokulatmaz Har Elinden Dertliyim
Çıktım Şu Alemi Seyran Etmeye
İkrar Verdim Bu İkrarı Gütmeye
İndim Bedest Ana Pazar Etmeye
Şenliği Yok Şar Elinden Dertliyim
Virani'yem Çekem Yarın Kahrını
Ver Doldur İçeyim Aşkın Zehrini
Muhabbete Saldık Gönül Bahrını
Geçti Zaman Zar Elinden Dertliyim
Seyyid Ali Sultan ve Seyyid Ali Sultan Dergahı
Miz Urum abdalıyız serdarımız Kızıl Deli
Çeşmimizde şu’le-i envarımız Kızıl Deli
Bülbül-ü şeyda biziz gülzarımız Kızıl Deli
Dinimiz, imanımız, ikrarımız Kızıl Deli
Nur-u Ahmet, Haydar-i Kerrarımız Kızıl Deli
Kande baksak dembedem didarımız Kızıl Deli
Çekti tigin şeceri şakk etti seng-i mermeri
Söyleden oldur Fırat üstünde ibn-i Mermer’i
Var tavaf eyle Sinop’ta ol dikübdür menmeri
Bu söze ikrar edenler oldular gamdan beri
Nur-u Ahmet, Hayder-i Kerrar’ımız Kızıl Deli
Kande baksak dembedem didarımız Kızıl Deli
Ol vilayet ma’deni serdar-ı şah-ı gaziyan
Rahmeti deryasına gark oldu cümle aşiyan
Na’re ursa taba düşerdi zemin-ü asman
Tiğ-i darbından yere geçti, lain-i bed-güman
Nur-u Ahmet, Hayder-i Kerrarımız Kızıl Deli
Kande baksak dembedem didarımız Kızıl Deli
Dağ-ü taşı mesken oldu bil ana ey merd-ü Şah
Zümre-i Al-i Aba’nın herbiri bir padişah
Bir muhabbet eylesek bin bir ider bi-iştibah
Men Fakir’e anların oldu mesali secdegah
Nur-u Ahmet, Hayder-i Kerrar’ımız Kızıl Deli
Kande baksak dembedem didarımız Kızıl Deli
Zahide şekk şüphe yoktur evliyanın rahına
Cennet-i a’laya irer yüz süren dergahına
Bu kelamı vird idüp şam-ü seherde ahına
Gel beru ermek dilersen ol erenler şahına
Nur-u Ahmet, Hayder-i Kerrar’ımız Kızıl Deli
Kande baksak dembedem didarımız Kızıl Deli
Şah Hasan hem Şah-ı şehit ü hem İmam-ü Abidin
Bakır-ü Ca’fer, İamm Kazım, Rıza’dır şah-ı din
Hem Takii-vü Nakii, Asker’dürür şah-ı zemin
Mehdi-i Sahib-zaman ol evvelin-ü ahirin
Nur-u Ahmet, Hayder-i Kerrar’ımız Kızıl Deli
Kande baksak dembedem didarımız Kızıl Deli
Ey Virani damenin elden koma şahın müdam
Ta olasın gün-be-gün şahın yolunda müstedam
Hubb-u evlad’ın hakkıy çün eylegil anı temam
Kim bu medh’i yad ider şam-ü seherde ya İmam
Nur-u Ahmet, Hayder-i Kerrar’ımız Kızıl Deli
Kande baksak dembedem didarımız Kızıl Deli
Virani
Demir Baba ve Haydar Cemil Baba
DENİZLER’Lİ (VARNENTSİ-TUKRAKAN’DA) HAYDAR BABA
Tuna boyunda Rusçuk (Ruse) Silistre arasındaki Tutrakan’ın 20 km. güneyinde Hekim Ali Baba tekkesi bulunmaktadır. Köy, uzun yıllar bu tekkede postnişinlik yapan Haydar Baba (Haydari)’nın doğum yeridir. Haydar Baba İstanbul’da öğrenim görmüş, oradan önce Karalar’a (Silistre ilçesi) yerleşip orada biraz kaldıktan sonra yukarıda adı geçen Denizler’e yerleşiyor. Bu nedenle Kızılburun’lu Mustafa Can Baba, Haydar Baba’nın bir nefesine nazire olarak: “Karalar’da geze geze / Denizler’de kalan Babam.” Demişti, bu benzetmeyi Haydar Baba çok beğenmişti. (1946 yılı Kızılburun’da öğretmenliğimde Haydar Baba Karalar Köyü’ne geldikçe Mustafa Efendi’yi çağırdığında oraya giderken beni de götürürdü, uzun uzun felsefi konuşmalarını dinledim.)
Haydar Baba bu tekkede 23 yıldan fazla postnişinlik etmiş, zaman zaman Türkiye’ye geziye gitmiş, sağlığında Atatürk’ü görmüş onun takdirini kazanmıştır. Şiirleri genellikle Nefes türünden (Vahdet-i Vücut) felsefesi anlayışıyla yazılmıştır.
Haydar Baba sosyalizm döneminde sık sık soruşturma geçirmiş kitapları ve şiirleri toplanıp yakılmıştır. 1956’da Hakk’a yürümüş olup, mezarı Ali Baba, Veli Baba ve Süleyman Baba’nın bulunduğu dergahın içinde 4. sıradadır.
1985 yılı Bulgaristan Türklerinin adları Hristiyan adıyla değiştirilirken sanduka ve taşları kırılıp yok edilmiştir. (Ahmet Hezarfen: KARACAAHMET SULTAN, SAYI: 59, ARALIK 1998)
(Not: Haydar Baba ile ilgili, Mehmet Çavuş’un yayınladığı, 20. Yüzyıl Bulgaristan Türkleri Şiirleri (Antoloji) 2. Baskı, Yaylacık Matbaası, İstanbul, 1998’de, sayfa 81/82’de bilgiler bulunmaktadır. Ayrıca aşağıdaki şiirler de oradan alınmıştır. Bu kitaptan öğrendiğimize göre Prof. Dr. Şükrü Elçin tarafından kendisiyle ilgili Ankara’da 1986 yılında Bulgaristan’da Türk Kültürü: Haydari’nin Şiirleri isimli bir de bağımsız kitap yayınlanmıştır. En son ve kapsamlı çalışma ise; Deniz Ali Baba Dergahı Postnişini: Haydar Cemil Baba (Haydari) ve Şiirleri ismiyle yayınlanmıştır. Prof. Dr. Filiz Kılıç, Dr. O. Orhan Kurtoğlu, Doç. Dr. Tuncay Bülbül tarafından, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Araştırma Merkezi Yayınlarından Ankara, 2008’de Yayınlandı. A. Aydın)
Haydar Baba’dan Nefesler:
Nefes 1
Gerçek erenlerin darına durduk
Pirimiz Hünkar’a Allah eyvallah,
Biz aşk menziline geçüp oturduk
Haydar-ı Kerrar’a Allah eyvallah.
Mü’min aşıkız Hak vicdanımızdır
Muhammed Mustafa imamımızdır,
Habibullah bizim cananımızdır
Ahmed-i Muhtar’a Allah eyvallah.
Bir Balım Sultan’a bendeyiz gerçek
Şah’a çakesir has bahçeye çiçek
Himmet aldık pirden biz ölçek ölçek
Şah’ı keremkare Allah eyvallah
Hünkar Hacı Bektaş demine hü şan
Onundur muhabbet bu demle devran
Tarikat sırrında olal’dan mihman
Dedik Hak didare Allah eyvallah.
Yarimizdir canda candan ezelden
Ayrılmayız asla biz o güzelden
Bırakmaz Haydar’ı pirimiz elden
Niyazımız yare Allah eyvallah.
NEFES 2
Şah-ı Necef Ali aman
Medet himmet kerem eyle
Yetiş Pirim Balım Sultan
Medet himmet kerem eyle.
Kızıldeli seni andık
İmdat eyle bize artık,
Dobruca’da Sarı Saltık
Medet himmet kerem eyle.
Daima sana güvendim
Merdivenli’de iken kendim,
Şahkulu Sultan efendim
Medet himmet kerem eyle.
Allah’ı geçer mi kuldan
Hiç el çeker mi yoksuldan?
Eryek Baba İstanbul’dan
Medet himmet kerem eyle.
Daldık aşk adlı denize
Erenlerden irdik ize
Akyazılı sltan bize
Medet himmet kerem eyle
Haber aldık batın yerden
Mana olduk her eserden,
Ali Baba Denizler’den
Medet himmet kerem eyle.
Ey Haydari gerçek eriz
Er Hak, Hak er, erenleriz,
Ya Hacı Bektaş’ı isteriz
Medet himmet kerem eyle.
NEFES 3
Ali Baba’ya der aman
Himmetinden Deliorman,
Rühaniyet verir her an
Deniz Ali Baba Sultan.
Dergahın yok benzeri
Safa verir her bir yeri,
Sırdır onda her eseri
Deniz Ali Baba Sultan.
Ali Baba üçler başı
Türbesinde var yoldaşı,
Başındadır fahr Bektaşi
Deniz Ali Baba Sultan.
Türbesinde çırağı taşı
Kırk budak makamı başı,
Gönüllere urur aşı
Deniz Ali Baba Sultan.
Üçler menzilinde ey can
Birisi Baba Süleyman
Biri Veli Baba yatan
Deniz Ali Baba Sultan.
Türbe dışında yediler
Meydan sırtı kırklara yer,
Bunda erenlere server
Deniz Ali Baba Sultan.
Haydari ona postnişin
Çırağ’ı ruşene metin
Merd-i tarik-ı nazenin
Deniz Ali Baba Sultan
NEFES 4
Bektaşi yolunun azametinden
Pir Balım eseri Demir Baba’dır,
Akyazılı Hakk’ın kerametinden
Beliren Hak eri Demir Baba’dır
Münkir’in kalbinden uzağa kaçan
Kanaralarından yıldırım saçan,
Dipsiz gölde engin deryalar açan
Gerçekler serveri Demir Baba’dır.
Sanında az gelir onun ne desen
Muhiplere aşkı sabaca esen,
Batım kılıcıyla ejderha kesen
Dervişler haberi Demir Baba’dır.
Hep akar deresi yadigarınca
Pir Hacı Bektaş’ın Akpınır’ınca,
Beşparmak suyunu o çıkarınca
Gösteren hüneri Demir Baba’dır.
Türbe kubbesinde olan nişanın
Tarzı ey Haydari Balım Sutanım,
Hacı Bektaş’ım söyler beyanım
Hakk’ın erenleri Demir Baba’dır.
NEFES 5
Düşme olmayacak iş arkasına
Oluruna bağlı hayat gidişi
Seni de anlatır bir başkasına
Başkasını sana anlatan kişi
Yalancıdan sakın bekleme vefa
İnsanlık arama, çekersin cefa
Sadık olan dostun sürdürür safa
Sabret her dar vaktin olur genişi
Haydari’den al da nasihat bu dem
Adem ol ki Allah eylesin kerem,
Hem gördüğünü söylememek hem
Gördüğünü örtmek erenler işi.
Haydar Cemil Baba
Yunanistan
1. Sadık Abdal:
On beşinci yüzyılda Balım Sultan öncesi devirde yaşamış Dimetko’lı bir Bektaşi şairidir. Seyyid Ali Sultan’dan el almıştır. Divanın bir nüshası Ankara / Genel Kütüphanesinde A1-5 / 35 No ile kayıtlıdır. Bu divan Rüstem Abdal tarafından 1742 yılında istinsah edilmiştir. Nefesleri genellikle Balkan’lar da da çok gezmiş bulunan Malatya’lı Sefil Sadık ile karıştırılır. Şiirlerinde Kaygusuz Abdal’dan ve Od’man Baba’dan sıkça söz edilmektedir. Turgut Koca Babanın tesbitine göre H. 862 yılında Hakk’a yürümüş olup bir nefesi aşağıda verilmiştir.
Hü Dost
Dediler ism-i bülendine anın Seyyid Ali
Dahi mahlasına Kızıldeli denildi güzin
Akrabadır ana Sultan Hacı Bektaş-ı Veli
Ya’ni evlad-ı Ali aslı şerifi ile said
Çaker-i Sadık’a ol Şah-ı Veli kıldı nazar
Bermurad etdi beni kılmadı mahrum-u ümid”
Sadık Abdal bu nefeslerinde Seyyid Ali Sultan’dan nasib aldığını belirterek mücerred (yani hiç evlenmemiş ve kutsal bekar manasına) Hünkar Hace Bektaş Veli ile Seyyid Ali Sultan’ın akrabalıklarını her ikisinin de İmam-ı Ali sülalesine çıkmasına bağlayarak günümüzde dahi defalarca yenilenen bir yanlışlığı kendi sesiyle bertaraf etmektedir. Bilindiği üzere Hünkar Hace Bektaş-ı Veli Hazretleri 7’nci İmamın 12’nci göbekten evladıdır.
2. Telemsani:
On sekizinci yüzyılda bu dergahta yetişmiş bir Bektaşi şairidir. Bir nefesini arz ediyorum.
Hü Dost
Yayla dağlarının sahillerinde
Şahım Kızıldeli Sultan evleri
Barigahlar kurmuş bağ evlerinde
Şahım Kızıldeli Sultan erleri
Nevbahar vaktinde gonca gülleri
Müferrah seyrangah olur elleri
Aşk-ı sadık’ların tatlı dilleri
Şahım Kızıldeli Sultan erleri
Gelip Beytullah’a yüzler sürenler
Hakk’ı bildi şahım seni bilenler
Arz ederler günah sana gelenler
Şahım Kızıldeli Sultan erleri
Hakk’ın kitabını söyler dilleri
Öter çevresinde can bülbülleri
Zümre-i Dervişan dilaverleri
Şahım Kızıldeli Sultan erleri
Seyyid Ali Sultan Şah-ı Velayet
Erenler serveri mert’tir begayet
Telemsani kulun bekler şefaat
Şahım Kızıldeli Sultan erleri
3. Nesli Abdal:
On dokuzuncu yüzyılda yaşamıştır. Dergahın son postnişini İbrahim Cefai Baba’dan el almıştır. Aslen Ferecik’li olup asıl ismi Ali’dir. Bu zat’ın Divanı matbu olup, gelecekde basılmak üzere bir yazma nüsha-i istinsah ata’dan veraseten fakir’de mahfuzdur. Eserlerinden bir örneği aşağıda arz ediyorum.
Hü Dost
Gelin ey erenler dirlik edelim
Kapuları açık Seyyid Ali’nin
Eksiklikte kalup dar’da durana
Himmeti de çokdur Seyyid Ali’nin
Ne güzel baharlar çimlenmiş şimdi
Lalesi sümbülü açılmış şimdi
Abdalan semah’a vurulmuş şimdi
Sekran’dır meydanı Seyyid Ali’nin
Baba’mız İbrahim şehiddir, erdir
Kırklar cemiyyeti kabir yeridir
Cansuz duvarlara binüp yürüdür
Muhib’dir Pir’leri Seyyid Ali’nin
Nesli Abdal muhabbetle söyledi
Gerçek erenlerin medhin eyledi
Medet mürüvvetle kerem diledi
İhsanı kim çokdur Seyyid Ali’nin
4. Kul Kenzi:
Aslen Kıbrıslıdır. Uzun yıllar Seyyid Ali Sultan Tekyesinde bulunmuştur. Divanı 1838 yılında neşr’olunmuştur. Kıbrıs Can Baba Dergahında (bu dergah Kıbrıs’ın Bafa kentinde olup, Kırklar Dergahı ismiyle vakıflara kayıtlıdır. Hacı Feyzullah Baba Dergahı da denilmektedir.) Bir süre hizmet görmüştür. Bir nefeslerini tesbit olunması açısından arz ediyorum.
Hü Dost
Dimetoka şehrini seyran eyledim
Açıkdır dergahı Mürsel Baba’nın
Manend-i cennet’tir anın her yeri
Daim’dir çerağı Mürsel Baba’nın
Hamdolsun Dergah’a yüzümüz sürdük
Anda ayan beyan bürhanın gördük
Bin iki yüz elli dördüne erdik
Meydan’da semah-ı Mürsel Baba’nın
Erenler yoluna canımız feda
Hep canların sırrı bağlıdır ana
İsteklerin verir hep mihmanlara
Gani’dir ihvanı Mürsel Baba’nın
Mürsel Baba Sultan Kırkların başı
Baba Sadullah’dır yoldaş, yardaşı
Horasan’dan getirdi mermeri, taşı
Dimetoka Kırk’ları Mürsel Baba’nın
Meydanında yatur Şah’ımın Pir’ler
Mürşidimiz Ahmed Baba gerçek er
Kul Kenzi kemter’dir gayrıyı neyler
İhsanı büyüktür Mürsel Baba’nın
5. Mahremoğlu:
Mustafa Gurbi Baba’dan el almıştır. Asıl adı Haydar’dır. Deliorman ve Makedonya’da tüm dergahları gezmişdir. Nefesleri bugün dahi Balkan’larda popülerdir. Aşağıda bir nefesini arz ediyoruz.
Hü Dost
Ey benim sevdiğim hey iki gözlüm
Salın bizi İmamlara gidelim
Cümlenizden budur naz-ü niyazım
Salın bizi İmamlara gidelim
Üstad eşiğinden rıza alalım
Gönülden ayırman yola gidelim
Ol dergaha varup yüzler sürelim
Salın bizi İmamlara gidelim
Evvel muradım Muhammed Ali’ye
Erenler ulusu gerçek Veli’ye
Od’man Baba ile Kızıldeli’ye
Salın bizi İmamlara gidelim
Kızıldeli İmamların yolu ya
Oradan geçilür Gelibolu’ya
Pirim Hünkar Bektaş Veli’ye
Salın bizi İmamlara gidelim
Destur aldım Mustafa Gurbi Baba’dan
Emir geldi bana sırr-ı Hüda’dan
Aşk göründü Mahremoğlu Geda’dan
Salın bizi İmamlara gidelim
(Şevki Koca, Seyyid Ali Sultan, Kızıldeli, Cem Dergisi, Ocak, Şubat, Mart 2003)
Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Dergahı’nda Yetişen Sadık Abdal
Dursun Gümüşoğlu’nun hatırlayıp yayınladığı kitabından öğrendiğimiz gibi Seyid Ali Sultan’ın (ö.1412-20) zamanında yaşamış ve tümüyle bu dergâhın manevi havasında yetişmiş, eserlerini burada yazmış ve Bektaşilik, Hacı Bektaş, Seyyid Ali Sultan ve Dergâh’la ilgili eserinde geniş bilgi alabildiğimiz Sadık Abdal, en azından Yunanistan’da, Seyyid Ali Sultan Dergâhı’nın manevi havasını, bir ozan olarak, bizlere anlatması bakımından son derece önemlidir. Dergahların birin inanç-kültür merkezi olduğunu buralarda edebiyat kalitesi çok yüksek eserlerin kaleme alındığının da tanıtıdır.
Eyâ cûyende-i ân sırr-ı nâfi
Eyâ beninde hâl-i za’âzi
(Ey zamanın Tanrı adlarından (esmanın) Nâfi’nin (en yararlı)sırrını
Ve ey (avucundaki) benin sarsıcı durumunu arayan!)
Kamu ser Hacı Bektaş-i Veli’dir
Ser-â-ser âleme eltâfı vasi
(Cümlenin başı Haci Bektaş Veli’dir,
Baştan başa aleme geniş yardımları olan da (O’dur.)
Elifî tâcı dâl olmuştur anın
Muhavvel oldurur âlemde sâni
(Elifî tacı simge olmuştur onun.
O’dur Tanrı tarafında âlemlere gönderilen.)
Libâsı hem elifîdir anın çün
Ulûhi hikmeti söyler o şâri
(Giysisi de elifî olduğu için,
Tanrısal hikmeti söyler o yasa koyucu.)
Ki ol sultanın ismi Hacı Bektaş
Nedir Bektaş anı bil olma şâsi
(Ki o sultanın adı Hacı Bektaş’tır.
Bektaş ne demektir? Anlamını bil ırak olma.)
Berâber dahi bir olmak demektir
Ulûhi bildirir hem bî-te’âti
(“Birlikte olmak, bir olmak” demektir.
Hem “(benzeri) olmayan Tanrılığı” bildirir).[5]
Serir-i saltanat tahtı bil ol tarîki
Ki andan sâdıkân olmadı şâsi
(O yolu saltanat tahtı bil
Ki doğrular-bağlı olanlar ondan uzak olmadı.)
Ki oldur râh-ı matlûbun bilirsen
Hem oldur râh-ı mi’râc-ı şevâri
(Eğer bilirsen istenilen-arzu edilen yol odur.
Hem o miracı ve yolların yoludur.)
Muhakkıklar bilir anın anın târıkin
Taakul edemez cîfe ta’bâyi
(Ancak hakikatı araştıranlar bilir onun tarikatını.
Akıl edemez dünya hırsına kapılanlar.)
Ki zâhid dedi Bektaşi târîki
Ne bilsin ma’nisin ol giz tabâyi
(Zahid-Sünni Bektaşi Yolu diyor,
Ama bağlı (tabi ) olduğu gizin-sırrın anlamını ne bilsin?)
Ki Bektaşi Hak ile Hak demektir
Hemân oldur bilirsen sana nâfi
(Bektaşi Hak ile Hak (Tanrıyla bir) demektir.
Bilebilirsen işte budur sana yararlı olan.)
Târîk-i lütfunu bil keştî-i Nûh
Neci oldu kamu dâhil tabâyi
(Bil ki, Tarikatın lütfu Nuh’un gemisine benzer.
Ona bağlanıp girenlerin hepsi kurtulmuş oldu.)
Eyâ Sâdık kamu erbâb-ı irfan
Eger evvel eger son ana tâbi
(Ey Sadık, marifet ehli olanların hepsi,
Başlangıçta veya sonunda O’na (Hacı Bektaş’a) bağlanacaklar!)
S.183-187: İki Cihan Şahı Hacı Bektaş Veli’nin kerametleri
Kutb-ı âlem şâh-ı kevneyn Hacı Bektaş-ı Veli
Zahiren nâm-ı bülend hem bâtınen şâh-ı devâm
(Hacı bektaş veli alemin kutbu ve iki cihanın şahıdır.
Hem zahirde adı yücedir, hem de bâtında her zamanın şahıdır (imamıdır)
Nâmı çokdur cümle dilde ehl-i diller fehm eder
Cümleye andan erişir fehm edersen cümle nâm
(Cümle dillerde ünü yaygındır, gönül ehli olanlar bunu anlar.
Herkese ondan nam erişir, eğer anlarsan.)
Zü’l-cemâl ü zü’l celâlin sırrını kıldı beyân
Sâdıkânı kıldı ihyâ hem münevver müstedam
(Tanrının cemal (güzel) ve celal (ulu) adlarının sırrını açığa vurdu, yani Tanrının
cemal ve celali onda tecelli etti, açığa çıktı. Kendisine sadık olanları, inananlara hayat verdi
canlandırdı ve onları sürekli aydınlattı (nurlandırdı.)
Hem velâyet kuvve-i destinde dâi’m cümle kevn
Oldurır maksûd-i sâdık âşıkâne kâm-ı tâm
(İki cihanın tümü daima onun velilik elinin kudreti altındadır.
Sadık(inançlı) olanların amacı ve aşıkların tam isteği odur.)
Ol ulûhi sırrına ekmel olan sâdıklara
Hânkâhı arş-ı a’lâ sidre-i âli makâm
(Tanrısal sırrına erip olgunlaşmış sadıklar için;
Onun (Hacı Bektaş’ın) dergâhı arş-ı alâ (Tanrının tahtının bulunduğu göğün en yüksek katı,
makamı ise sidre-i âli, yani arşın altında yedinci kattaki yüce makamdır.)
Her ulüvvi tâc-ı Bektaşi giyerler sâdıkân
Râh-ı Hak’dır ol tarıki andan isterler kirâm
(Yücelmiş doğru kişilerin hepsi Bektaşi tacı giyerler.
Ulular (kiram) Hak yolu olan bu yolu (tarıki) isterler)
Şâh-ı bî-hem-tâ göründü ârife oldu ayân
Gördüler destinde anın Zü’l-fikâr’ı bî-niyam
(Benzersiz Şâh arif olana açıkça göründü.
Hem zülfikârı elinde kınsız gördiler.)
Yürüdüp cansız kayayı bellidir şimdi yeri
Su çıkardı bunca yerden câridir anlar müdâm
(O, şimdi yeri belli olan cansız kayaya binip yürüttü
Onca yerden su çıkardı ki daima akmaktadır.)
Yek deminden tâzelendi kış gününde huşk agaç
Göz yumunca verdi meyve ekl olundu ol ta’âm
(Kış gününde bir nefesinden kuru ağaç yeşerdi, yeşillendi.
Göz yumunca meyve verdi ve o meyve yendi.)
Söyletdi mürg-i hamâmı kudretinden aşikâr
Söyletdi hem taşları ol gördü anı çok enâm
(Kudretinden güvercin kuşunu açık açık konuşturdu.
Hem de o taşları söyletti; çok yaratıklar bunu gördü.)
Nefhasından oldu ihdâs bunca yerde hem nemek
Münkirin erzâkını taş eyledi Şâh-ı tâm
(Nefes etti bunca yerde tuz meydana geldi.
O gerçek Şah, inkârcıların yiyeceklerini taş eyledi.)
Yog idi ol dagda asla hurde benzâr bir agaç
Bir nazar kıldı dedi hem bitsin agaç müstedâm
(O dağda ufacık bir ağaç bile yoktu.
Bir bakış attı, dedi: “hemen ağaçlar yetişsin sürekli”)
Ser-ber-ser bitdi agaçlar hem yeşerdi cümle dag
Göz yumunca büyüyüp hem kestiler dıraht-ı tâm
(Baştan başa ağaçlar yetişti ve bütün dağ yemyeşil oldu.
Göz açıp kapayıncaya kadar büyüdüler ve tüm ağaçları kestiler.)
Göz yumunca ol Horasan’dan gidip hem Kâbe’ye
Bir dem içre geldi geldi Rum’a ol Horâsân’dan tamâm
(Göz yumunca Horasan’dan Kâbe’ye gitmişti.
Bir an içinde de Horasan’dan Rum’a (Anadolu’ya) geldi.)
Rûm’da iken Bahr-i Hind’e hem uzatdı ol elin
Gark olurken keşteyi ol kurtarıp kıldı kiram
(O, Anadolu’da iken Hint denizine elini uzattı.
Tam gemi denizde batarken onu kurtararak ululuğunu gösterdi.)
Bunca a’mâya verip göz derdmende hem devâ
Bunca rencanı elemden kıldı nâci ol tamâm
(Bunca köre göz ve dertliye deva verip,
Onca dertlileri ve sıkıntı çekenleri tamamıyla kurtardı.)
Bî-hezârân bî-aded her dem kerâmâtı ayân
Mümkîn olmaz bahrinin bir katresin yazmak tamâm
(Binleri aşan sayısız kerametleri her an ortadadır.
Onun keramet denizinin bir damlasını bile tam yazabilmek olanaksızdır.)
Nefha-i sırrında anın kâf u nûn ey Sâdıkâ
Zât-ı elif ol elifî tâcı verir hem peyâm
(Ey Sadık, onun nefesinin sırrında “kün (ol)” emri mevcut.
Onun (Tanrı simgesi) Elif kişiliği, elifî tacın haberini verir.)
Sadık Abdal Dîvânı, Yayına Hazırlayan: H. Dursun Gümüşoğlu, Horasan Yayınları, İstanbul, 2009.