2006’da Geziler (2.) Abdal Musa Etkinliği ve Isparta, Antalya Gezileri 20 Haziran – 2 Temmuz 2006
2006’da Geziler (2.)
AYHAN AYDIN
Abdal Musa Etkinliği ve Isparta, Antalya Gezileri
20 Haziran – 2 Temmuz 2006
20 06 2006
Bursa, İnegöl, Şehitler Köyü, Hasan Dede Ziyareti
Bu sene yapılacak Abdal Musa Anma Etkinliklerine katılmak için bu sefer etkinlikten iki gün önce hareket ediyoruz. Amacımız CEM Vakfı’ndaki dedeler ve babalarla bazı güzergahlarda inanç merkezlerini ve yaşayan inanç önderlerini ziyaret etmek. Bol muhabbetli bir otobüs yolculuğunda ben daha çok Abidin Harman Baba ile birlikte derin sohbetlere dalarak tabiatın güzellikleriyle birlikte yaşamın acılarını, hüzünlerini de harmanlayarak zaman zaman uzaklara bakıp düşüncelere dalıyorum.
İlk önce Bursa İnegöl’de Şehitler Köyü’ne yine daha önce Hakkı Saygı’yla birlikte iki kez ziyaret ettiğimiz Hasan Dede Türbesi’ne bu sefer dedeler babalarla birlikte hareket ediyoruz.
Buradaki güzellik içleri inanç dolu inanç önderlerinin okudukları Kuran ve dualarla burada yatan ereni anmak. Köylülerin bizleri ilgileri olağanüstü. Sohbetlere hemen hazırlanan kavun/karpuz, peynir ve taze ekmek kokularının bulunduğu sofralar haz kazandırıyor. Yörenin ünlü siması Nezir Erdil’le hasret gideriyoruz. Cem Tv. Ekibi önerime uyarak onunla bir söyleşi yapıyor.
Yola devam ediyoruz. Sırada Eskişehir Seyitgazi’deki Seyyid Battal Gazi ziyareti var. Yine hep birlikte okunan dualar ve Kuran bu büyük kubbeli tarihi yapıda yankılanırken yüzyıllar boyu süren büyük Alevi/Bektaşi yol katarına katılan inanç önderleri atalarıyla buluşmuş oluyorlar.
Daha sonra ise elbetti günümüzde yaşayan en önemli inanç önderlerinden Nevzat Demirtaş Dede’ye uğramak var. Onunla hal hatır etmeden, gönlünü almadan olur mu? Yine büyük ziyaret mekanı olan Seyyid Sultan Süceattin Veli Türbesini ziyaret etmek için Arslanbeyli Köyü’ne gidilmeden olur mu?
Zor ve zahmetli bir yolculuk yaparak, araba arızalandığı için zaman zaman yüreyerek, zar zor bir tamirci bularak çok zaman kaybettik, törenlerden bir gün önce Antalya, Elmalı Tekke Köyü’ne ulaşıyoruz.
22 Haziran 2006
1. Uluslar arası, 22. Ulusal Abdal Musa Sultan Anma Etkinlikleri’ne katılım çok yoğun olmasa da her zaman olduğu gibi sevgi seli dar ve bakımsız sokaklarda akıyordu.
Antalya, Elmalı, Tekke Köyü’ne akın eden binlerce insan Abdal Musa’nın huzurunda bir kez daha bir araya geliyordu.
CEM Vakfı Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı’nın düzenlediği Ege ve Akdeniz İnanç Önderleri Bölge Toplantısı Tekke Köyü Kültür Merkezi’nde yapıldı. A. İ. D. H. Başkanı Ali Rıza Uğurlu’nun konuşmasıyla başlayan toplantının oturum başkanlığını Ertuğrul Arslan yaptı.
Daha sonra salona giren Ali Haydar Ercan Dede Baba Ertuğrul Arslan tarafından divan masasına davet edilerek, başkanlığı kendisinin yapması istedi. Ertuğrul Arslan’ın Alevi-Bektaşi birliği ve dede ve babaların ortak çalışmaları üzerindeki konuşmasından sonra Ali Haydar Ercan Dedebaba, şimdiye kadar Bektaşiliğin ve babaların görülmezlikten gelindiğini bu büyük eksikliğin giderilmemesinin büyük hata olacağını, babaların öneminin hiç dile getirilmediği yönündeki eleştirilerini gerek salondaki dedeler, gerekse Ali Rıza Uğurlu yanıtladı.
Toplantıda şunlar konuşma yaptılar: Şıh Ali Metin, Seyit Dursun Doğanay (İzmir), Miktat Güler (Mersin), Celal Akyol (Adana) Veli Gülsoy (Gazi Cemevi), İsmail Doğanoğlu (İzmir), İsmail Doğanoğlu, Düzgün Şahin (İzmir-Baba Mansur), Haydar Demirayak (Finike Yuvalı Köyü Yağmur Ocağı) Hakkı Fırat (İzmir) Bertal Yıldırım (Adana) Ali Canpolat (İzmir), Ali Rıza Bulut, Şükrü Özok, Ali Rıza Gerçek, Menemen, Ali Rıza Dede (İzmir) Ozan Naçari, Hüseyin Dede, Ali Ekrem Kaçar, Hüseyin Eriş (Halife Baba-Tekke Köyü) Cemal Sevin (İzmir), Ayhan Aydın, Sami Hoca (Tarih Öğrt. Tartışmalar Çıktı) Ali Haydar Ercan Dede Baba, Ali Tören, Ali Rıza Uğurlu
Toplantıda toparlayıcı bir konuşma yapan Ayhan Aydın, dede ve babaların Alevi/Bektaşi inanç ve kültür sistemi içindeki önemini vurguladı. Aleviliğin, Bektaşiliğin birbirinden ayrılmayan, birbirlerini tümleyen yapılar olduğunu vurgulayan Aydın, CEM Vakfı’nın ve Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı’nın temel kuruluş felsefesinde kurucu başkanında direktifleri doğrultusunda her zaman birlikteliğin gözetildiğini, asla bir farkın olamayacağını belirtti.
Toplantıya Ege ve Akdeniz Bölgesi’nden inanç önderleri dede ve babaların katılımı oldukça zayıf olurken, birbirini tekrarlayan ve CEM Vakfı’nın düzenlediği ilk üç Anadolu İnanç Önderleri Toplantısı’ndan da çok geride kalan bir yapının çıktığı görüldü. Yer yer tartışmaların olduğu etkinliğe ilgi yoğun olmasına rağmen bir sonuca ulaşılamadı.
23 Haziran 2006
Sıcak dolayısıyla resmi açılış törenleri akşam saatlerinde başlayacağı için ben de dede, baba, ozan, yazar ve ziyaretçilerle sohbet ve söyleşilere gün boyu devam ettim. Bu sene Horasan Yayınları’nın ilk kez açtığı stantta zaman geçirdim. Diğer bölgelerden gelen dedelerle dertleştim. Çekimler yaptım. Tören alanındaki çarpıklıkları görüntüledim. Budala Sultan Türbesi’nde okunan duları ve nefesleri kameraya aldım.
Açılıştan sonra sırasıyla; Ali Tören, Alevi Vakıfları Federasyonu Başkanı Doğan Bermek, Mustafa Kul (SHP) Saffet Arıkan Bedük (DYP Bşk. Yrd.), Mehmet Şandır (MHP), Zeki Sezer (DSP), Erkan Mumcu (ANAP), Cevdet Selvi (CHP), Ali Rıza Gülçiçek (CHP), Bayram Kaya (Cem Vakfı II. Bşk.) konuşmalarına halkın normalin üstündeki alkışları, bazı siyasilerin şov yapan konuşmaları kadar ilginçti.
Daha sonra Açık Hava Sahnesinde Birlik Cemi yapıldı. Çok büyük ve yoğun ilginin olduğu cemi onlarca dede ve baba yürüttü. Daha sonra Nurettin Rençber, Hüseyin Arslan, Gazi Cemevi Vakfı Semah Ekibi, Telli Kılıç, Mustafa Özarslan sahnede yer aldılar.
Bu arada Hakkı Saygı Baba, Abidin Harman Baba, Ali Yüce, Derviş Nazmi Akgül (Sofra Duası) Diğer Baba ve Dervişlerin katıldığı Ali Koca Baba İle yaptığımız sazlı sözlü muhabbetimizden de bahsetmemiz gerekir. Daha önceden tanıdığım aslen Isparta Aliköy’den olan şimdi Antalya’da yaşamını sürdüren Hüseyin Aksu inanç eksenli örgütlenmeyi savunan değerlerimizden biri. Sesinin güzelliği kadar gönlü de çok güzel olan Derviş Nazmi gerçekten yola içtenlikle sarılmış hizmet eden canlarımızdan.
24 Haziran 2006
Kültür Merkezinde, Aleviler Ne İstiyor Paneli? Yapıldı. Panel Başkanlığını Doğan Bermek yaptı. Maalesef panel, panel başlığının biraz dışına taştı. Prof. Dr. Abdurrahman Güzel Abdal Musa ve Kendi Çalışmalarını Anlattı, Avukat Namık Sofuoğlu (Cem Vakfı Bşk. Yrd.) CEM Vakfı’nın Aleviler adına açtığı davalar hakkında bilgilendirici konuşmalar yaparken bu sefer Prof. Şakir Akça (Eski G. Ü. Rektörü) başka bir merkezin çalışmalarını uzun uzun anlatırken konudan uzaklaştı. İlgisiz sorular ve polemiklerin yaşandığı panel pek de amacına ulaşamadan sona erdi.
Eleştirilerim:
Beni idama götürseler de şu yaşına kadar doğruları söyleyen ve bunun da bedelini ödeyen, ödemeye her zaman hazır birisi olarak bu seneki etkinlikle ilgili şu gerçekleri ve gözlemlerimi aktarmak istiyorum:
- Yüzyıllardır olduğu gibi “başı bozuk” bir toplum olarak yaşayan, yaşamak zorunda bırakılan, yaşamaları istenen ve biraz da bu görüntüye sahip olan Alevilerin darmadağınık görüntülerini burada da bu sene de görmek üzüntü vericiydi. Hedefsiz bir şekilde kirli, pis, pasaklı sokaklarda bir aşağı bir yukarı giden, büyük paralar verilerek daha yapılalı bir sene olmadan tarü mar edilmiş güzel bir parkta amaçsız bir şekilde yerlere serilmiş yatan umutsuz yüzlerce gencin aslında ne bu etkinliklerle, ne Alevilikle, ne de Abdal Musa’yla bir ilgileri vardı. Sorun da buradaydı. Aleviler ne istiyor? İsimli bir panel yapılmasına rağmen bu kendinden geçmiş ve geleceğinden habersiz toplumun, gençlerin ne sorunları, ne istedikleri tartışılmamıştı da, birileri kendilerini anlatıp durmuşlardı o panelde ve diğer etkinliklerde.
- İnanç önderi kimliğiyle bir araya gelen dede ve babaların hala ajitasyondan kurtulamadıkları kendilerini, yangınlıklarını, dertlerini iki satır şiirle dile getirme alışkanlıklarının tüm canlılığıyla devam ettiğini görmek, kendilerini eğitmekten oldukça uzak bu yapının da, bu yapıdan umut bekleyen geniş kesimlerinde işinin çok zor olduğunu gösteriyordu.
- Cemler, semahlar, sazlar, sözler gösterişe alet edilirken, popüler yoz bir kültür Alevi toplumuna iyice hakim olmaya başlamıştı başlamasına da, bozuk plaklar gibi yirmi yıldır aynı parçaları söyleyen bu sanatçılara gösterilen ilginin daha da çoğalarak devam etmesi, bu toplumsal şizofreniyi iyice gözler önüne seriyordu. Sanki insanlar kanser hastalığına çare oluyormuşçasına birbirlerini ezerek sanatçılarına dokunmak, onlara daha yakın olmak için birbirlerini çiğniyorlardı.
Çekirdek çitleyerek, yiyip içtiklerini yerlere atarak kamyonluk çöpler üreten, sabahlara kadar; başka zamanlar da sabahlara kadar dinledikleri halde bıkmadıkları saza gerçekten doymamış mıydı bu toplum, sazın gerçek büyüsüne kanmamış mıydı, yoksa onlar aslında sazı, sözü dinlemek yerine kendilerini körü körüne bir şeylere mi adepte ediyorlardı? Bundan huzur bulup avunuyorlardı?
- Ya siyasiler!? Bir kere Alevileri keşfetmişlerdi siyasiler, kendilerine yalakalık yapmak için birbirleriyle yarışan sahte Alevi ileri gidenlerinin de yardımıyla yandım Alim Allah öyle bir sahneye gelişleri vardı ki hiç sormayın. Bre pehlivanlar ne yiğitmişsiniz be sizler! Helal olsun sizlere, helal! Nasıl olsa kurum temsilcileriyle yarışan sunucular vardı, sene boyu gördüğüm gibi, bağırıp çığırarak yalakalık yaparak, dünyayı savaşlardan kurtaran gerçek kahramanları, insanlığı kurtaranları çağırır gibi, sizleri çağıracak asalaklar vardı ya, her konuşulanı alkışlamak üzere şartlandırılan insanlar vardı ya, nasıl olurdu da sahneye koç yiğitler gibi atılmazdınız, nasıl üçü beşten atmazdınız, saatler boyunca konuşmazdınız! Olu’mu hiç? Olu’mu? Size dokunulu’mu hiç? Haşa her şeyc’ği siz iyi bili’siz!? Biz ne’bilek?
25 Haziran 2006
Artık tören bitmiş, evli evine denilerek kalabalık öğlene doğru dağılmışken, en son türbeyi bir ziyaret edeyim diyerek kaldığım evden çıkacakken, o gece buraya gelmiş bir aileyle tanışıyorum. Meğer kaç yıldır şimdi benim kaldığım haneye mihman oluyorlarmış. Sabah kahvaltısını beraber yaparken kendiliğinden benim her zaman yaptığım gibi farklı bir konu alıp başını gidiyor. Alevi Sünni yakınlaşmasının zorunluluğunu, bugüne kadar yaşanan ayrımların anlamsızlığını, iki güzel topumun bütünleşmesini vs. anlatıp duruyorum. Şuna bakın ki, gerçekten haberim olmamıştı, bu gül yüzlü aile Sünni kökenliymiş. Buraya gelip kurbanlarını keserlermiş, dostları varmış, türbeyi ziyaret ederlermiş, Denizli’den geliyorlar. Onlar da benim samimi olduğumu görerek, anlayarak buna çok seviniyorlar. İşte güzellilik, işte yıllardır savunduğum şey halk katında bir ayrım yok, erenler tüm insanlarımızı birleştiriyor. Ayrımlar birileri tarafından körükleniyor, birilerinin işine yarıyor. Ama ne ülkemize, ne milletimize, ne toplumumuza hiçbir fayda sağlamıyor. Derken bir kaza sonucu silahla oynarken kendini sakatlayan gencecik bir kardeşimin acısına ortak olmak istiyorum. Demir bilekliklerle çiçekler içinde yürürcesine benimle türbeyi ziyarete gelen genç kardeşimin ve bu halde olanların Hakka yardımcı olsun, erenler himmet eylesin diyorum.
Ahmet Akyol ve ailesi Tavas Nikfer (Konak) Kasabası’nda oturuyorlarmış. O yörede de birçok türbe ve ziyaret varmış. Mutlaka gel seni gizdiririz diyorlar. Keşke diyorum.
Daha sonra ise son olarak bir de muhtarlığa uğrayayım diyorum. Burada da bir kalabalık sohbet ediyor. Bu arada kapadın bir dost selam verip içeri giriyor. Sessiz sedasız bir köşeye oturuyor. Bunun yanında sonradan genç bir arkadaşımızın içeri girmesiyle hava birden değişiyor. Bir güzel haykırış, sesleniş! Meğer biraz önce içeri giren dost bir önemli halk ozanıymış. Ben tanımıyordum. Adı Ali Aran. Denizli, Acapayam’da oturan, Acıpayım’ın tek Tahtacı köyü Yeniköy’ünden bir değerli ozan.
Hoş beş derken, ben hemen yanına gidiyorum, kendimi tanıtıyorum. Ozanlara büyük ilgimi iletiyorum. Adresi bile ezberliyorum, Kütüphane sokakta oturuyormuş, Acıpayam’da, seni gelip bulacağım, bir uzun söyleşi yapacağım diyorum. Ali Aran bize divan sazıyla benzersiz şeyler çalıp söylüyor. İşte anlık bir olay, anlık bir destan. Okuduğu şiirlerine baktığımda ozanın derinliğini görüyorum. Meğerse anma etkinliklerine katılan ozanlardan birisiymiş. Bir dönem Hollanda’da yaşamış ve toplumcu yönüyle örgütler içinde bulunmuş, konserler katılmış, çok aktif olmuş, şimdi yalnızlığı seçmiş bir büyük ozanla tanışmanın keyfiyle Hüseyin Eriş’le birlikte müsaade isteyip oradan çıkıyoruz. Onunla da derinden sohbet ediyoruz. Yaşanan bazı sorunları gündeme getiriyoruz. Evine gidip çayını içip, lokma ediyoruz. Derken Antalya’ya çalışan bir minibüse binip etkinlikten sonra enfes gelen müthiş güzel bir yağmur altında Antalya’ya doğru yol alıyorum.
Yol alıyorum almasına da her zamanki gibi kimi gariplikler, hüzünler, çaresizlikler, kimsesizlikler, umutsuzluklar, yaşadığım ve tarif edemediğim kimi duygular beni sarıyor. Nereye gitsem, kime derdimi anlatsam, nerden çare bulsam bilemiyorum?
Benimkisi de iş yani!? Ne yapayım ben böyleyim. Kafamı koyduğumu yapamayınca ölürüm ben. Antalya’ya zaten gelecekken, şimdi kafamda ilk önce Isparta programı olduğu için, gara iner inmez aynı saatte kalkan Isparta arabasına binip tekrar yollara düşüyorum. Bu birazda gerekliydi, çünkü Elmalı’dan Isparta’ya gitmek çok zor olacaktı. Yolun keyfine diyecek yok, ormanlar, sarp kayalıklar, geçitler… tabiat harika mı, harika burada. Doğru Isparta. Ne yalan söyleyeyim, ben Isparta’yı da, Antalya’yı da çok seviyorum.
Isparta deyince de benim gidecek adresim belli; Veli Asan’ın evi. Tabii inkar edemem bir de can hemşehrim sevgili hocam Hüseyin Bal ve sevgili eşi var. Ama daha önceden konuştuğumu üzere ilk önce Veli Asan ve beni bekleyen eşinin yanına kendimi atıyorum. Sevgili Asan ailesiyle bir araya gelmek, her türlü konuda dertleşmek, sohbet etmek bir psikolojik tedavi gibi geliyor bana. Onlar benim büyüklerim, yol arkadaşlarım, örnek aldığım insanlar. Madem yeri geldi okurlarımla paylaşayım; ben gerçekten birilerini sevince aşırı bağlanıyorum. Allah muhafaza onlardan birinin kaybı beni çok fazla etkiliyor.
Yenen yemekler, içilen çaylar ve sigaralar… uzun uzun sohbetler gün yetmiyor bize.
26 Haziran 2006
Hava oldukça bulutlu olsa da, sevgili Veli Asan, eşi ve onların torunuyla birlikte Isparta’nın biraz da mesirelik yerlerinin gezintisine çıkalım diyerek, “Tarih Yolu” denilen ve güzel bir park içinde Türk önderlerinin büstlerinin ve çeşitli heykellerin bulunduğu alanı, yeni yapılan açık hava anfi/tiyatrosunu, tüm Isparta’yı tepeden gören ve çok ilginçtir kestaneliklerle birlikte yeşil bir vahayı andıran haliyle şehri kartpostal güzelliğinde gördüğümüz bir eğlence merkezinde çaylarımızı yudumlayarak kente bakıyoruz. Daha sonra kent merkezine yakın yerleri vs. geziyoruz. Ben Isparta’nın gerçekten ne kadar güzel bir şehir olduğunu bir kez daha keşfetmiş oluyorum.
Akşam ise uzun yılların büyük birikimi olarak Veli Asan’ın hazırladığı Tahtacılarla ilgili kitap taslağını birlikte inceliyoruz. CEM Vakfı Yayınları arasında çıkması ümidiyle bu çalışmayı yanıma alıyorum. (İstanbul’da CEM Vakfı yönetimine teslim ediyorum.)
27 Haziran 2006
Kentte bir internet kafede gelen elektronik postalarıma bakıyorum. Daha sonra Veli Asan’la Süleyman Demirel Üniversite’nde Prof. Dr. Saffet Sarıkaya ve Ydr. Doç. Dr. Yılmaz Soyyer Hocalarımızla görüşüyoruz.
Prof. Dr. Hüseyin Bal’la görüşmemiz de ise kendilerinin Antalya’ya gideceklerini öğreniyorum. Böylece hem sohbet etme şansını, hem de bazı şeyleri paylaşma arzunu düşünerek eşiyle birlikte onlara yol arkadaşı oluyorum. Sanırım bu sefer Isparta’ya gelirken izlediğim yolun dışında bir başka çok güzel yoldan Antalya’ya hareket ediyoruz.
Sayın Hüseyin Bal hocanın oğlu Antalya’da yaşamaya başlamış, kendi çapında bir düzen kurmuş. Ben de bu misafirperver aileye, sevgili hocama üç günlüğüne mihman oluyorum. Kavurucu Antalya sıcağında ne yapacağımızı bilemiyoruz.
Buraya gelmişken bazı ikili görüşmeler elbette elden kaçmayacaktı.
28 Haziran 2006
Telefon trafiğiyle sevgili hocalarımızdan Prof. Dr. Fuat Bozkurt ve aynı gün görüşmek üzere büyük usta Fikret Otyam’la randevulaşıyoruz. Görüşmelere sayın Prof. Dr. Hüseyin Bal hocanın da katılması ayrı büyük bir zenginlik oluyor.
Akdeniz Üniversitesi’ndeki Fuat Bozkurt Hocayla saatler süren görüşmelerimizde aslında bazı ortak umutları da dile getiriyoruz: akademisyenlerin ortak çalışmalarda bulunmaları, bir araştırma merkezinin kurulması, yayınların daha düzenli çıkması, Alevilerin Bektaşilerin yaşadıkları sorunların giderilmesi için yapıcı çalışmalar yapılması vs. konularını görüşüyoruz.
Daha sonra hep birlikte Gazeteciliğimizin büyük ismi, büyük yürek, aydınımız Fikret Otyam ve sanatçı eşi Filiz Otyam’ı yeni yerleştikleri Antalya Geyikbayırı'nda ziyaret ediyoruz. Burada da saatler süren sohbette özellikle Fikret Otyam ve Fuat Bozkurt ortak anıları da canlandırarak cumhuriyet döneminin girdaplarına bizleri götürüyorlar. Ünlü simalar, tarihi olaylar ve bunlar karşısında Fikret Otyam’ın tutumları, diğer aydınlarla, yazarlarla ilişkiler, gazetelerin içinde bulundukları durumlar bir film şeridi gibi gözümüzün önünde akıyor. Otyamların yaşadıkları yer gidilip görülmeye değer bir yer doğrusu. Yüce bir dağın eteğinde, havuzlu bir bahçede, güzellikler içinde süreni bir yaşam.
29 Haziran 2006
Benim de yararlandığım birlikteliği sürdürerek sevgili hocam Hüseyin Bal’la bu sefer ozanlarla buluşuyoruz. Çok sevdiğim Muharrem Yazıcıoğlu Ankara’da olduğu için onunla buluşamıyoruz. Aradığımız diğer ozanlardan Hüseyin Gazi Metin memleketinde imiş, Rıza Hasgül’e ise ulaşamıyoruz.
Yine çok değer verdiğim, önemli şiirlerin yazarı ve bambaşka bir saz ustası Hüseyin Yorulmaz (Ozan Seyfili)’nin Baraj Mahallesi’ndeki bağlar içinde kendi elleriyle yaptığı gecekondusunda uzun yıllardan beri diyaloğumuz kesilmeyen Aşık Keskinli Haydari’nin yanında Hıdır Kanat (Mestani), Hasan Akgül (Ozan Akgül) ve saza yeni başlayan Mesut Kanat (21)’la söyleşimiz ve sohbetimiz uzun saatler boyunca sürüyor.
Yaklaşık beş saatlik söyleşide özellikle; Alevi Örgütlülüğünün Açmazları, Sorunlar, Tarihi Saptamalar, Antalya’daki Durum, Ozanlar, Günümüzde Alevilik, Örgütler, Dedeler, Avrupa, Buyruk, Devrimci Mücadele ve Günümüz konularına değiniliyor. Hüseyin Bal hocanın çeşitli açıklamaları ise önem arz ediyor. Geç saatlere kadar süren sohbetten sonra müsaade isteyip dostlardan ayrılıyoruz.
30 Haziran 2006
Bugün ise değerli inanç önderlerimizden sevgili dedemiz Murteza Dinçer’e gidiyoruz. Gün boyu bizi ağırlayan ve bizimle ilgilenen Dinçer Dede’yle de Alevilerin yaşadıkları çeşitli sorunlar, yaşadığı bazı ilginç anektotlar, hayat serüveni hakkında çok güzel anılarını dinliyoruz. Murteza Dinçer Dede elinden geldiği kadar Aleviliğe hizmet etmeye gayret eden bir girişimci olmasının yanında siyasilerle de bir dönem yakın temasta olmuş ama onların türlü yönlerini görerek işene ve sevdiği uğraşlara yönelmiş, gönlü zengin bir insanımız. Kendi köyüne yaptırdığı cemevi ise Erzincan, Kemah Sürek köylülerine hizmet vermeye devam ediyor.
Daha sonra ise iki gün misafir kalacağım ve yarım kalan söyleşilerimi tamamlayacağım Hüseyin Yorulmaz Ozanımın evine mihman oluyorum.
02 Temmuz 2006
Tüm gün boyunca süren sanırım tarihi bir söyleşi maratonuyla iki çok değerli ozanımızın çok yönlü ve zengin iç dünyalarına da bir büyük yolculuk yaparak önemli bir envanter elde ediyorum. Çekimlerimle aşağıdaki şekilde konulara giriyoruz:
Hüseyin Yorulmaz (Ozan Seyfili) I. Kasette: Yaşamı, Ocak, Cem, dede, Tarik, Eski Dedeler (Cemal Abdallı), Derviş Cemal Ocağı, Talipler, 1958'de 70 Günlük Anadolu Gezisi, Dedeliği, Şiire Başlaması. II. Kasette: Sazlı Sözlü Sohbet, Ayhan Aydın'ın okuduğu Şiirlerinden Örnekler, İstanbul'a Geliş, Almanya'da İşçi Hareketleri, İnsanlar, Anılar, Mücadeleci Yaşamından Kesitler. III. Kasette: Halk Ozanı Beyhani Eserlerinden Örnekler Saz Söz ile Ayhan Aydın'ın Şiirlerinden Okumaları İstanbul Almanya Anıları, Antalya Örgütleri, Cem Dede Olayı, Dedeler Kimlerdir, Sosyallik, Siyasal Konular vs.
Kaya Özlük (Keskinli Aşık Haydari) I. Kasette, Sazla Ozanlığını Sergilemesi, Çocukluğu, Yaşamı, Anılar, Ankaradaki Ozanlar, Dernekler, Antalya'daki Durum. II. Kasette, Saz, Söz. Haydar Sultan (Keskindeki Eren), Bilgileri, Söylence, Derneğin İlk Kuruluşu, Günümüzdeki Durum (2 Temmuz Anısına Şiirler, Saz Hüseyin Yorulmaz). III. Kasette, Şiirlerinden Örnekler, Ayhan Aydın'ın Şiir Okuması, Ozanlık Geleneği, Sorunlar, Sıkıntılar, Dedelik Kurumu.
AYHAN AYDIN, Trakya ve Anadolu’da Erenler Bahçesi (Alevilik/Bektaşilik Araştırma Gezi Notları, 2002/2006), 2. BASKI, CAN YAYINLARI, İSTANBUL, 2008, SAYFA: 541-552