2006’da Geziler (1.)

2006’da Geziler (1.)

 

AYHAN AYDIN

 

Şubat’daki Almanya gezisi ve Mart sonu, Nisan başı Bulgaristan ve Makedonya’ya yaptığım geziler yanında Türkiye’de de yıl içinde bir çok gezim oldu.

Bunlarla ilgili genel değerlendirmelerle bir yılın özetini birlikte, ayrı başlıklar altında aktarmayı uygun buldum.

 

Tekirdağ, Lüleburgaz Babalar Toplantısı

 

Lüleburgaz’daki toplantı için evden yine “erkenden” çıktım. Bu sefer yolun gerçek emektarlarından günümüz Kızıldeli Ocağı’nın en bilgili dedelerinden Lütfi Aykurt Baba’yla birlikte Lüleburgaz’daki toplantıya katılmak arzusu ile bir gün öncesinden Tekirdağ’a hareket ettik. Yine aktivitesi ve tutum / davranışlarıyla geniş kesimlerin hayranlığını kazanan sevgili Mehmet Şilli Baba’nın hanesine misafir olduk. Saatler süren sohbetimiz Bektaşilik, Alevi/Bektaşi inanç önderlerinin birliği, dede ve babaların birbirlerini daha iyi tanıması ve Bektaşi babalarının kendi aralarında birlik sağlaması konuları üzerinde yoğunlaşmıştı. Geç vakte kadar süren sohbetlerde aynı zamanda Balım Sultan ve Kızıldeli hakkında da söyleşilerimiz oldu. Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Sultan Ocağı’ndan/Dergahı’ndan yetişen Balım Sultan’ın uyguladığı erkanla aynı ocağı /  dergahı kuran Seyyid Ali Sultan’ın uyguladığı erkanın farklı olmasının nedenleri konuşulan ve tartışılan konulardan birisiydi.

Zaman içinde oluşmuş doğal farklılıklar aslında gerçekten de Aleviliğin de Bektaşiliğin de zenginliğiydi. Bektaşilik içinde de birbirinden oldukça farklı erkanların olması, Balım Sultan’lı olarak nitelendirilen “Bektaşi” ana kolunun yanında çok önemli olarak Kızıldeli Sultan, Babai, Ali Koçlu, Bedreddini gibi kolların ve bu kolların her birinin birbirinden bağımsız inanç önderlerinin, farklı cem ve semahlarının olması tümüyle çok büyük bir kültürel çeşitliliğe işaretti. Fakat bu maalesef ülkemizde Alevilerin de, Sünnilerin de, hatta bazen Bektaşilerin de dikkat etmediği, takdir etmediği bir gerçek. Bir konuşmada, bir tartışmada hemen ne olacak bu farklılıklar, bunları nasıl ortadan kaldıracağız, ne zaman tek tip cemi oturtacağız, ne zaman tektipleşeceğiz? Tarzında çok tehlikeli ve yanlış sorularla karşılaşıyoruz. Alevilerin/Bektaşilerin inançlarını yaşayamamalarından, baskı görmelerinden, ayrımcılığa uğramalarından dolayı sorunlarının birlikte çözülmesi, kurum ve kuruluşların bir araya gelip ortak politikalar oluşturmaları, bu toplumun yararına ortak işler yapmaları ayrı ve gerekli bir şeyken, zenginliklerimizi, farklılıklarımızı ortadan kaldırarak “tektipleşmek” belki de bu inanca yapılacak en büyük darbelerden birisidir. Bıraksınlar herkes Tanrı’ya istediği gibi yakarsın, ibadetini bildiği gibi yapsın. Ama yok! Birileri bir şeyleri bilerek, bilmeyerek kasıtlı olarak dayatacak. Bu yüzyıllardır böyle. Tek tip cem olacak, birilerinin uydurduğu ibadet modeli, mükemmel bir şeymiş gibi taklit edilecek, tüm Türkiye’de hatta Balkanlar’da, Avrupa’da da uygulanacak. Bin yıldır oluşan, uygulanan ibadet formları yok edilecek. Dayatmalara boyun bükülüp kişiliksizleşip, kimliksizleşerek birilerine öyküneceğiz. Böyle yapınca birilerince takdir edilip ödüllendirileceğiz! Edep ya hu! Sünnileri, Şiileri suçlayan Aleviler/Bektaşiler şimdi de kendi içlerinden çıkan gerçekten de çok iyi bir tabirle “yol yezitlerinin” yaptığı yanlışlıklara boyun eğdiriliyorlar. Hani Aleviliğin hoşgörüsü, yetmiş iki millete bir bakan gözler neden kör ediliyor? Bu olamaz, bu kabul edilemez. Bu Aleviliğe de, Bektaşiliğe de ihanettir. Tarihi bir katliamdır, bu bir kültür ve inanç katliamıdır. Bu dayatmalara karşı direnmek gerekir. Alevilerin, Bektaşilerin yaşadıkları ana sorunları bir tarafa bırakacağız, kalıcı, ileriye dönük çözümler üretmeyi bir tarafa bırakacağız, bencil tavırlarla birilerine bir şeyleri dayatacağız. Olmaz böyle şey, böyle şeye müsaade etmemeliyiz.

Lüleburgaz’da, CEM Vakfı Lüleburgaz Şubesi’nin düzenlediği “Babalar Toplantı’na katılmak üzere, Mehmet Şilli Baba, Lütfü Aykurt Baba’yla birlikte hareket edip Araştırmacı Refik Engin’i de yanımıza alarak toplantının yapılacağı salona doğru hareket ettik. Elbette yolda yine sohbetler devam etti.

Toplantının yapıldığı İstanbul Caddesi’ndeki Ata İş Merkezi Belediye Toplantı Salonu’na gittiğimizde çok güzel bir kalabalıkla karşılaştık. Gerçekten Trakya yöresindeki hemen hemen tüm Bektaşi babaları bir araya gelmişti. Bu gerçekten de önemli bir başarıydı. Belki de Trakya yöresindeki babalar bu kadar geniş bir katılımla ilk kez bir araya geliyorlardı. Elli civarındaki babanın hemen tümünü tanıyordum. Toplantıya İstanbul’dan Ali Rıza Uğurlu, Hakkı Saygı Baba ve Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı’ndan bazı dedeler de gelmişlerdi. Hasan Yıldız Halifebaba’nın yaktığı çerağla açılan toplantıyı genel istek üzerine Mehmet Şilli Baba yönetti. Bektaşi babaları adına Hasan Yıldız Halifebaba bir konuşma yaparak Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı’nın Bektaşiliği görmezlikten geldiği yönündeki eleştirileri gündemi oluşturdu. Söz alarak konuşan Ali Rıza Uğurlu ise böyle bir bilginin gerçeği yansıtmadığını, Bektaşileri kesinlikle Alevilerden ayırmadıklarını, babaların dedelerden farklarının olmadıklarını söyledi. Aynı kapsamlı olmak üzere birçok baba söz alarak konuşurken, Hakkı Saygı da, bir Bektaşi Babası olarak CEM Vakfı’nda yıllarca hizmet ettiğini söyledi. Abidin Harman da birlik beraberlik mesajları veren bir konuşma yaparken Lütfi Aykurt’ta hazırlıklı geldiği toplantı da birçok önemli konuya değinirken birlik ve beraberliğin önemine vurgu yaptı.

Uzun konuşmasıyla dedeliğin Alevilik içindeki önemi yanında babalık kurumunun da yüzyıllar boyu bu büyük İslam inancının bugünlere gelmesinde en önemli faktörlerin başında yer aldığını, dergah ve tekkelerin birer inanç ve kültür merkezleri olarak tüm Anadolu’ya ve Balkanlar’a hayat verdiğini söyleyen Araştırmacı Ayhan Aydın, Alevilik/Bektaşilik de dedelerin yeri neyse babaların da yeri orasıdır, ayrı gayrı yoktur; bu yolda hizmet vardır, Ehlibeyt sevgisi vardır, hoşgörü vardır, barış vardır, dedi.

Konuşmalardan sonra babalar dağıldı. Lütfi Aykurt Baba’yla birlikte Refik Engin’in misafiri olarak Kılavuzlu Köyü’ne hareket ettik. Bize özel hazırlanan nefis yemekleri yedikten sonra, Trakya Bektaşiliği üzerine yine geç saatlere kadar dörtlü bir sohbet yaptık. O gece yattıktan sonra erkenden İstanbul’a dönmek üzere Tekirdağ’a hareket ettik. Lütfü Aykurt’un tanıdıklarını uğradıktan sonra sahil boyu, denizin tadını çıkaran insanları, yer yer betonların tüm alanları doldurduğu yolları aşarak İstanbul’a geldik.

 

Gösteriye Döndü Kırklar Cemimiz

 

Mezemiz kurbandan, rakı demimiz;
Gösteriye döndü 'Kırklar Cemi'miz..
Ezberi defterden dedelerimiz
Yetiş Şah-ı Merdan, 'Car Günü'n geldi.

Bekçimiz artık kapı beklemez,
Gözcü Baba cemaati gözlemez,
Talip can kulağıyla Pir'i dinlemez,
Yetiş Şah-ı Merdan, 'Car Günü'n geldi.

Koçumuz melemez, gelir kasaptan,
Kırk pare bölündük, ince hesaptan
Dedem ne bilirse hepsi kulaktan,
Yetiş Şah-ı Merdan, 'Car Günü'n geldi.

Duvaz-i İmamlar türküye döndü,
Gönüllerde aşkın ateşi söndü,
Semahımız oyun gibi göründü,
Yetiş Şah-ı Merdan, 'Car Günü'n geldi.

Telli Kuran sazım, oldu bir keman,
Yoldaki Yezid'in halleri yaman,
Çıksa gelse artık, ol sahip zaman,
Yetiş Şah-ı Merdan, 'Car Günü'n geldi.

'Yol Sefili' gösteriden yoruldu,
Her gelen cemlere alınır oldu,
Ne dargını, ne küskünü soruldu,
Yetiş Şah-ı Merdan, 'Car Günü'n geldi.

 

Afyon Şuhut Kayabelen Etkinliği

 

Eskişehir

Yolun gerçek pirleri ve hizmetkarları olan Nevzat Demirtaş ve hasta olduğunu öğrendiğimiz Nadire Ana’yı ziyaret için 19 Mayıs’ta Eskişehir’e gittim. Burada Nevzat Efendi’yle uzun uzun sohbet ettik. Gece orada kalarak Afyon’daki etkinliğe Eskişehir’den katılmak için hareket edecek otobüse binerek 20 Mayısta buradaki dostlarla yola koyulduk. Eskişehir çıkışında düzlük bir alan bularak insanların birbirleriyle paylaştıkları yiyeceklerle kahvaltı yapmaları görülmeye değerdi doğrusu.

 

Kayabelen Etkinliği

2002’de de Hakkı Saygı’yla ziyaret ettiğimiz Kayabelen’e bu sefer festival için gidiyordum. Afyonkarahisar ili, Şuhut ilçesine bağlı Kayabelen kasabasında 20 Mayıs 2006 Cumartesi günü gerçekleştirilen “I. Uluslararası, 15. Ulusal Hamza Şeyh Dede’yi Anma ve Hıdrellez Kültür Festivali”  binlerce kişinin katılımıyla oldukça görkemli geçti.

Kayabelen Belediye Başkanı Selahattin Aydoğan’ın konuşmasıyla başlayan Festivalde Araştırmacı Sayın İlyas Küçükcan’ın yönettiği bir önemli de panel vardı. Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Araştırma Merkezi’nin organize ettiği
“Çağdaş Gelişmeler Açısından Alevilik-Bektaşilik” konulu panelin ilk konuşmacısı Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Filiz Kılıç, “Tarihsel Gerçeklik ve Bilimsellik Zemininde Kurumsal Nitelikli Alevilik-Bektaşilik Araştırmalarının Önemi”ni, İkinci konuşmacı Sayın Prof. Dr. Belkıs Temren,  “Temel Kavramlarıyla Alevilik ve Bektaşilik” konusunda değerlendirmeler yaptı. Üçüncü konuşmacı Prof. Dr. Alemdar Yalçın ise Alevilik/Bektaşilik konusunda yapılan araştırmaların yetersizliğini eleştirdiği konuşmasında bu konuda sanılanın ve iddia edilenin aksine oldukça bol yazılı belge olduğunu ama bunların yeterince değerlendirilmediğini söyledi. Şakir Keçeli Baba ise, “Değişen Dünya Konjonktürü Bağlamında Ortak Değerler Açısından Alevilik-Bektaşilik” konusunu ele aldı.

Halk Oyunları (Afyon Şuhut Kayabelen Yöresi); Kayabelen Semah Ekibi, Hamza Şeyh Ocağı'nın otantik semahları (kemanla), Tokat-Turhal, Amasya-Suluova, Ordu-Gürgentepe, Düzce-Gölyaka HBV. Semah Gurubu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Semah Ekibi, Şeyhler Beldesi, Şeyh Çakır Ocağı otantik semah gösterileri (tef, kudüm, zil kullanılması, sadece erkeklerin dönmesi); nefesler ve deyişler bölümünde Hasan Sağbilge Dede/ Vedat Gürbüz Malatya yöresi otantik saz çalınması, Ahmet Yurt Dede (Sarı Saltuk Ocağı'nın ünlü dedesinin meşhur sazı ve nefesleri) yanında, Sakine Fidan, Armağan Elçi, Ali Rıza Albayrak - Hüseyin Albayrak kardeşler, Sabahat Akkiraz gibi halk müziği sanatçılarının sunduğu seçkin ve söz gücü yüksek parçalar aracılığı ile katılımcıların ortak düşünce ve duygularda buluşmalarını da kolaylaştırmıştır.

Tören sabahın saat 10.00’undan akşamın 22.30’una kadar kesintisiz devam etti.
Etkinlikte Afyon valisinin, milletvekillerinin, Şuhut kaymakamı ve Belediye başkanının katılımları ve konuşmaları; Sayın Mustafa Timisi (eski milletvekili), yurdun dört bir tarafından dedeler, babalar, araştırmacıların yanı sıra özellikle Balkanlar’dan gelen inanç önderleri de dikkat çekiyordu.

Aynı gece konakladığımız misafirhanede ise ricamı kırmayan Hasan Sağbilge Dede/ Vedat Gürbüz Malatya Yöresi Otantik Saz Çalmaları ve Nefes Okumaları gerçek manada izlenmeye değer şeylerdi. (Yaklaşık bir saat boyunca tarihi bir çekim yapma şansına ulaştığım Hasan Sağbilge Dede şu anda yoğun bakımda çok zor günler geçiriyor. Topluma yaptığı hizmetlere çok olan Dede’ye Hakk sağlık versin, diyorum.)

Tüm bunları kaydetmem ise beni mutlu ve huzurlu kıldı. Çünkü bu kadar önemli etkinliği kayıt altına almak tarihe de önemli bir miras olacaktı.

Ertesi gün ise Radyo Barış’ın Bakırköy Belediyesi’nden ayarladığı yarım yeni otobüsle İstanbul’a hareket ettik. Yol boyu Lütfi Aykurt Baba yanında Hüseyin Başar Baba’yla koyu sohbetlerle, yol boyu bin kez izlesem bıkmayacağım doğayla da bütünleşerek yol alıyorum.

Bu arada artık gelenekselleşen bir etkinlik için de bir davetiye alıyorum. Program çatışması nedeniyle bu sene katılmamız biraz zor olsa da inşallah başka sefere, diyoruz. Eskişehir Kütahya karayolu üzerinde Sofca Köyü yakınlarındaki Pir Ahmet Efendi adına da törenler yapıldığını zaten duyuyordum. Sofca Köyü Pir Ahmet Efendi Turizm ve Tanıtma Derneği tarafından 28 Mayısta da bir anma ve kültür festivali yapılacakmış. Dernek başkanı Sayın Ahmet Özcan da bu etkinliğe bizleri davet ediyor.  Aslında bu organizasyonda da Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacıbektaş Veli Araştırma Merkezi’nin katkıları varmış. Konuşmacıların, yöresel semah guruplarının katıldığı etkinlik umarız başarılı olur.

 

Şanlıurfa, Kısas Etkinliği

22 / 28 Mayıs 2006

 

“KISAS  Kültürel Miras Geliştirme Projesi”   kapsamında 25-27 Mayıs 2006 tarihleri arasında ŞANLIURFA’da yapılan GAP Bölgesinden Alevi Bektaşi Yerleşmeleri ve Şanlıurfa Kültür Mozayiğinde Kısas Uluslar arası Sempozyumu  ve Aşure Etkinliği olan etkinlikle ilgili olmak üzere Ali Yaman, Dilek Karagöz’le birlikte 22 Mayıs’ta Gaziantep üzerinden Urfa’ya hareket ettik. Daha önceden bölgede olan ve Kısas’ta bir irtibat bürosu kurarak 5/6 kişilik bir ekiple projenin bölge sorumluluğunu yapan CEM Vakfı Adıyaman Gölbaşı Şube Başkanı Niyazi Arslan’ın ayarladığı otellerden birisine yerleştik. Tarih ve inancın, insanın kesişim noktalarından Urfa’da olmak, yöre insanıyla buluşmak, cemleri, aşıkları dinlemek, akademisyenlerle tanışmak ve bir arada olmak, etkinliği baştan sona izlemek ve kayıt altına almak benim için de çok yararlı oldu. Ayrıca Türk Dünyasında Aşıklık geleneğini araştıran Bakü İlimler Akademisi’nden Ali Şamil Hüseyinoğlu’yla tanışmak etkinliğin benim açımdan bir başka iyi tarafıydı. Ali Şamil Hüseyinoğlu beni Bakü’ye ve İran’da Türk bölgelerinde araştırmaya yapmaya çağırdı. Bir olanak yakalarsam oralara da gitmeyi düşünüyorum. Kendisiyle yaklaşık iki saatlik bir söyleşi de yaptım.

 

Daha önce internette yayınlanan ve etkinliği iyi özetleyen Sayın Doğan Bermek’in yazısını aynen buraya alıyorum.

 

Kısas Etkinliği

 “GAP Bölgesinde Alevi Bektaşi Yerleşmeleri ve Şanlıurfa Kültür Mozayiğinde KISAS”  adlı sempozyum tamamlandı.

Sempozyum’a bildiri verecek katılımcılar, sadece bir eksik ile sunumlarını yaptılar. Katılamayan Pr. Dr. Niyazi  ÖKTEM ise bir devlet görevi ile Norveç’e gitmek zorunda kalmıştı. Sempozyum’da çok önemli konulara değinildi, GAP bölgesine  XI. yy’dan itibaren  Orta Asya’dan Anadolu’ya akan  Alevi – Türkmen aşiretlerin yoğunlukla yerleşmiş olduğu, ancak  15 - 16. yy.’da  siyasi gelişme ve sürtüşmelerin bölgede  nüfus hareketleri üzerinde çok ağır bir baskı gerçekleştirdiği konuşuldu.. 1518’den sonra düzenli tutulmaya başlanan Osmanlı taharri defterleri ve  kayıtlarından yerleşmelerdeki durumun izlenebildiği ancak  daha  önceki dönemin tarihini daha doğru öğrenmek için, Roma, Bizans ve Arap tarih kaynaklarına dönük araştırmaların yapılması gerektiği  görüşüldü. XI- XV. yy’lar  arasındaki  döneme ait araştırmaların  bölgenin tarihini daha da netleştireceği ve bugün değişik bölgelerde  yaşayan gruplar aralarınndaki güçlü bağları açıklığa kavuşturabileceği  görüşüldü.  GAP bölgesinin Türkmen aşiretlerin Anadolu’ya gelişinde çok önemli bir  giriş kapısı ve yerleşme merkezi  olduğu açıklığa kavuşturuldu.

URFA çarşısı’nın AHİ EVRAN’dan buyana 700 yıldır her sabah AHİ duası ile açıldığını bu sempozyum’da  Sn. Aşır KAYABAŞI’ndan,  BARAK ile  KISAS arasındaki ilişkileri Sn. Eyyüboglu’ndan duymak, DEDE GARKIN ocaği ile bir çok diğer ocağın ilişkisini, daha doğrusu GAP bölgesinde  ocaklar ve yerleşmeler arasındaki  yoğun akrabalık ilişkilerini. irdeleyen bildirileri izlemek  çok  etkileyici idi. Bazı bildiriler katılımcılara çok anlamlı ipuçları verdiler.

Indiana Universitesi ve VAN 100. yıl üniversitesinde, dönüşümlü dersler veren çok değerli halk bilimcimiz  Prof. Dr. İlhan Başgöz başta olmak üzere, halk bilimcilerimiz  ve araştırmacılarımız Hamza Aksüt, Yaşar Kalafat, Ali Aktaş, Ahmet Çetintaş ,Halil Eyyüboğlu  çok aydınlatıcı bilgiler aktardılar.

Azerbaycan’dan katılan iki profesor dostumuz  ve değerli bilim kadını Doç. FARAH CELİL  önemli  tarihi bilgiler sundular. Türkmen  kavimlerin mitolojik değerler sistemi ve ileri dönemlerde Orta Asya’dan Balkanlar’a kadar uzanan  çok geniş bir coğrafyada görülen  Alevi – Bektaşi söylem birlikleri üzerinde duruldu.

Dr. Robert LANGER   ALEVİ dostların  Almanya’daki yaşamları ve ibadet uygulamaları hakkında enteresan bilgiler ve açıklamalar getirdi.

Sn. Doç Dr.  GÖKTAN AY’ın  bildirisi’nin içeriği  Sempozyum’dan kısa bir süre once  “KISAS’lı aşıkların eserlerinde kullandıkları ortak değerler “  başlığı ile değiştirildi.

Sempozyum’da sunulan bildirilerin ve oturum yöneticilerinin  tam listesini ekte bulacaksınız.

Sempozyum, GAP  bölgesinde  XI. yy’dan itibaren çok güçlü ve köklü bir ALEVİ – BEKTAŞİ kimliğinin var olduğunu, bölgenin  tarihinde, sosyolojisinde ve kültüründe güçlü bir etkisi olduğunu saptamış oldu.

Gerilimsiz, dostça  bir tartışma ortamında, her konuda derinlemesine  fikir alış verişinin yapıldığı sempozyum çalışmalarının  çok başarılı olduğu genel kanı olarak paylaşıldı.

Sempozyım’a sunulan bildiriler ile bantlardan yazıya aktarılacak müzakere kayıtları hazır olduğunda, hem  internetten yayınlanacak , hem de  kitap olarak da basılacaktır.

Sempozyum boyunca kısa  akşam yemekleri yiyerek , geceleri KISAS’lı aşıklar, zakirler ve KISAS  ve SIRRIN’lı gençlerimizin müziklerini dinledik. Bu  hem duygusal, hem de Halk Müziği açısından çok etkileyici  dinletiler, yoğun geçen  günlerin yorgunluğunu üzerimizden aldı ve tazalendik.

Etkinlikleri izlemek üzere Istanbul, Ankara, Gaziantep, Malatya, Adıyaman  ve hatta Avusturya‘dan, ŞANLIURFA’ya gelenler ve sempozyum katılımcıları, aralarda ve   akşam toplantılarında hem birbirlerini tanımak, hem de KISAS’lı  dostlarla tanışmak ve sohbet etmek fırsatı buldular.  Gelenler arasında CEM VAKFI kurucu ve yöneticileri

Sn. Rasim Tükek, Aydın Çakmakkaya, Kazım Büklü, Cemal Canpolat,

Alevi İslam Din Hizmetleri başkanı Sn. Ali Rıza Uğurlu,

HACI BEKTASI VELİ  GAZİ CEMEVİ VAKFI  başkanı  ve ALEVİ VAKIFLARI FEDERASYONU  II. Başkanı Sn. Hıdır Elmas, 

KARTAL CEMEVİ KÜLTÜR EĞİTİM ve SOSYAL DAYANIŞMA VAKFI başkanı ve ALEVİ VAKIFLARI FEDERASYONU yönetim kurulu üyesi Sn. Murtaza Mutlu, ERENLER EĞİTİM ve KÜLTÜR VAKFI başkanı ve ALEVİ VAKIFLARI FEDERASYONU yönetim kurulu üyesi Sn. Musa Önder, Avusturya’dan  gelen araştırmacı, yazar değerli  dost Sn. Kazım BALABAN da vardı.

27 Mayıs 2006 Cumartesi günü SEMPOZYUM bitti, ardından KISAS’a gidildi., Karaçadır ’lar  altına  kurulan tribünlerde Şanlıurfa valisi, belediye başkanı, emniyet müdürü, kaymakamlar,belediye başkanları , AB yetkilileri ve basınımız da AŞURE etkinliklerine katıldı.. Etkinliklere katılanların  Adıyaman, Malatya,  Diyarbakır, Gaziantep, Mersin’den  de katılan canlar ile  7000 kişiye yaklaştığı  gözlendi. 6100 kase AŞURE dağıtıldı.   KISAS’ta ise, uzun yıllardır sürdürülen, gelenekleri oturmuş  KIRKPINAR gibi meşhur toplantılarda dahi görülmeyen  üstünlükte bir  saha düzeni düzeni vardı. KISAS Belediyesi tarafından yapılan saha düzenlemeleri,  KARA TÜRKMEN ÇADIRLARI ile biçimlenmiş tribünlerin planlaması ve donanımı, gayet planlı ve izleyicileri  çok rahat ettirecek bir biçimde yapılmıştı. Hem katılımcı, hem de izleyici için, hem de gösteri yapacaklar için gayet huzurlu bir ortam oluturulmuştu.  Tribunlere sürekli su – aşure v.b. servisi yapıldığı ve atıklar  surekli olarak alındığı için  izleyiciler etkinlikleri oturdukları yerden büyük bir rahatlıkla, temiz bir çevrede, çadır gölgelerinde, huzur içinde izleme fırsatı buldular. Bu anlamda KISAS   benzeri etkinlikler yapan bir çok belde ve belediye’den çok daha yetkin, başarılı ve disiplinli bir saha düzenlemesi yapmış oldu, kendilerini orada da kutladık, burada da kutlamak isteriz.  Bu tür etkinlikleri sıkça yapan ALEVİ BELDELERİ için de KISAS etkinlikleri güzel bir örnek oluşturdu, dileğimiz tüm etkinliklerimizin benzer kalitede saha  düzenlemeleri ve hizmet anlayışı  ile yapılabilmesidir.

Etkinliklerin yapıldığı sahanın hemen girişinde Spor Salonu’nda açılan KISAS sergisi büyük ilgi gördü.  KISAS ve çevresinden bugüne kadar  çekilmiş  800 kadar fotoğraftan seçilmiş  221 adet fotoğraf,  KISAS elişleri, üzerlikler, dokumalar, kilimler ve yerel giysiler ile eşyalardan oluşan sergi, gerçek bir kültür ortamı oluşturmuştu. Sergiyi gezenler KISAS ve çevresinden izlenimler edinme ve bölgeyi daha iyi tanıma fırsatı buldular.

Bu sergide yer alan fotoğrafları izlemek isteyen dostlar  adlı siteye girip,  üye girişi   sekmesinde  kullanıcı adı: KISAS, şifre olarak da KISASCEM  yazarlarsa bu albümün tamamına ulaşabilirler.

Etkinlikler, sergi  ve sempozyum fotoğrafları henüz bu albüme ekli değildir, en kısa zamanda eklenecektir. Bu album Mayıs 2006’ya kadar KISAS ve çevresinden çekilmiş fotoğraflardan bir seçmecedir.

Etkinliklerde KISAS’lı aşıkların konserleri, KISAS, ADIYAMAN GÖLBAŞI, MALATYA’dan gelen halk oyunları ve semah ekipleri vardı. Daha sonra SABAHAT AKKİRAZ  çok güzel  bir konser verdi.

Gece  açık sahada yapılan KISAS CEM’i ise  gerçekten çok etkileyici oldu. Dokusu, örgüsü ve müziksel zenginliği ile zaten çok etkileyici olan  KISAS CEM’I,  bir de gece ortamında, KISAS’lı  CEM BABALARI   Doksandaon  ve BAL ALİ ‘nin  şiirsel gülbank’ları  ile gerçekten bir kez daha kolay kolay yaşanamayacak olağan dışı  bir rituele dönüştü.  Yürütenlerin de, katılanların da, izleyenlerin de  aşk’a düştükleri  bu  CEM ile etkinlikler tamamlanmış oldu.

Sempozyum’a katılan akademisyenlerin ve başka kentlerden gelen ziyaretçilerin büyük çoğunluğu KISAS’ta CEM’in sonuna kadar kaldılar ve  KISAS’lı dostlarla çok yakın ve yoğun iletişim kurma  fırsatları buldular.  KISAS’lıların konukseverliği ve evlerini dışarıdan gelenlere açarak  dostça ağırlamaları gelenleri çok duygulandırdı.

Sonuç olarak katılanların kolay kolay unutamayacağı bir kaç gün yaşadık. Düzenlemelere katkıda bulunanlara, emeklerini ve gayretlerini katanlara, uzak köşelerden gelip etkinliklere katkıda bulunan veya izleyenlere ve KISAS ’lılara candan  teşekkür ediyorum. KISAS sayesinde ALEVİ – BEKTAŞİ varlığının Anadolu’daki  bin yıllık geçmişini tekrar gündeme getirme fırsatı bulduk, bu coğrafyada bir çok başka iddia sahibinden daha köklü ve sağlam bir biçimde  var olduğumuzu da tarihi belgeler ve irdelemeler ile kayıt altına aldık.

Bu tür çalışmaların ülkenin her köşesinde yaygınlaşmasını, kültürümüzün ve değerlerimizin kayıt altına alınmasını, tanınılırlığının ve bilinilirliğin  artmasını  hem bizlerin kendi kültürümüze daha yüksek bilinçle sahip çıkmamızı, hem de diğer kültürlerden gelenlerin ALEVİ - BEKTAŞİ kültürünün derinliğini ve zenginliğini kavramalarını diliyorum. 

Değerli dostlar,

SEMPOZYUM  ile eş zamanlı olarak  basılmış olan  ”BİR ŞEHİR  Şanlıurfa  - BİR BELDE    KISAS”  ve ” KISAS KİMLİĞİ” adlı iki kitap ile  ”KISAS KİMLİĞİ” adlı bir albüm de bu dönemde ilgililere dağıtıldı. Albümde ” KISASTA CEM OLMAK ” isimli bir KISAS CEMİ DVD’si,  ki bu program daha önce de CEM TV’de yayınlanmış idi,  ”KISAS CEM DEYİŞLERİ” adlı bir CD ile ” KISAS’IN SESLERİ” adlı bir CD var.  KISAS CEM DEYİŞLERİ , KISAS’lı altı aşık ve zakir tarafından çalınıp, söylendi. CD’de Duvaz İmam’lar, Tevhidler, Miraçlama, Mersiye’ler gibi CEM’lerde okunan ve söylenen deyişler var.  Bu CD ’ye katkıda bulunanlar:

Aşık Sefai (Mehmet Acet)
Aşık Can Ali (Ali Narin)
Aşık Berdari (İ. Halil Elveren)
Aşık Kul Yahya (Yahya Kondu)
Aşık Yusuf Aşan
Haydar Acet ’tir.

 

KISAS’IN SESLERİ ise KISAS’lı aşıklar tarafından bestelenmiş ve okunmuş  parçalardan yapılmış bir seçmedir.  Bu CD’de eserleri olan aşıklarımızın isimleri yazının devamında görülmektedir.

 

Aşık Sefai (Mehmet Acet)
Aşık Abbas (Abbas Aşan)

Aşık Can Ali (Ali Narin)
Aşık Berdari (İ. Halil Elveren)
Aşık Devrani (Cuma Azbay)
Aşık Engini (Hürü Aşan)
Aşık Kul Şükrü (Şükrü Doğru)
Cuma Güleç
Aşık Celali (Veli Göncü)
Aşık Kul Yahya (Yahya Kondu)
Aşık Yoksul Azbay (Abdurrahman Azbay)
Kısaslı Kadınlar (Gülçin Narin, Elif Demir, Amşe Göncü, Arzu Durmaz)

 

Albüm’ü dinleyenler KISAS’ta nasıl güçlü ve zengin bir  Halk Müziği ve aşıklık geleneği olduğunu daha iyi anlayacaklardır. Album 500 takım, kitaplar ise 1000 er adet bastırılmıştır ve gerekli kişi ve kurumlara dağıtılmaktadır. Kitaplar ve albüm ticari olarak alınıp satılmamaktadır. Albüme giren türkülerden MESAM’a kayıtlı olmayan eserlerin ve aşıklarımızdan MESAM üyesi olmayanların MESAM’a kaydettirilmesi için gereken evraklar ve belgeler tarafımızca tamamlanmış ve böylece bu ürünlerin ileride kullanımından doğacak telif haklarının aşıklarımıza ait olması sağlanmıştır.

KISAS KÜLTÜREL MİRAS GELİŞTİRME PROJESİ  bu aşama ile önemli bir dönemeci başarı ile geçmiştir. Önümüzdeki  dönemde çalışmalarımız planlanmış olduğu gibi sürecek,  Sözlü Tarih ve SEMPOZYUM kitapları basılacak,  belgeseller kamuoyu’na sunulacak, aşıklar ile ilgili  envanter çalışmaları güncellenecek ve  2007 AŞURE ETKİNLİKLERİ ile bu proje sonlanacaktır.

KISAS’lı dostlara, akademisyenlerimize, halk bilimi ve halk müziği ile uğraşan ve projemize katkıda bulunan çok değerli şahsiyetlere, proje çalışanlarımıza, başta Sn. Veliyettin Ulusoy olmak üzere KISAS’lı canlara, KISAS belediye başkanı Ziya DEMİR’e, çalışmalarımıza katılan  Kısas’lı  Aşıklar ve Zakirlere candan  teşekkürlerimizi sunuyor, bu tür projelerin ülkenin bir çok köşesinde tekrar edilmesini diliyoruz.

 

Topçu Baba Etkinliği

 

Trakya Bölgesi’nin en önemli Alevi/Bektaşi anma etkinliği olan Topça Baba Etkinliği, 10 Haziran 2006’da Kırklareli ili, Kofçaz İlçesi, Topçular Köyü yakınlarındaki Topçu Baba Türbesi’nin bulunduğu alanda yapıldı.

Ben yine “erken” çıktığım etkinlik yolculuğunda Abidin/Fatma Harman’ların konuğu olarak onların evinde misafir kaldıktan sonra sabah erkenden Bakırköy’den diğer canlarla da buluşup yola revan olduk. Kıvrımlı yollardan tören alanına doğru yol alırken kah erozyona uğramış, kah kıyıma dayanmış orman alanları içinden ilerlerken açık hava ve yer yer bulutlar bambaşka öyküler anlatıyordu bizlere. Derken otobüsün en önünde olmam nedeniyle büyük bir kartalın yol kenarındaki yeşil, sarı parlak yılanı yakalamak için başarısız hamlesine da tanık olmak, dostlarla bu arada gönül insanı Abidin Harman’la sohbet keyfine tabii güzellik katıyordu.

Bu sene de muazzam bir kalabalık orman alanına gelmişti.

Binlerce insanın katıldığı etkinliğin açılışını yöredeki inanç önderlerinin de önemli oranda bağlı olduğu Ali Haydar Ercan Dedebaba dualarla yaptı.

Açılış konuşmalarının ardından yerel sanatçılar sahne aldılar. Ayrıca Çorlu Semah Ekibi, Mehmet Tiryaki Baba ve kızının çaldığı saz ve söyledikleri nefesler, Çorlu'dan Ahmet Kasapoğlu Baba ve Semah Ekibi, Hasan Öztürk, Hasan Usta (Aşık), Çorlu Sağlık Mahallesi Semah Gurubu (Hasan Baba),  Tolga Sağ, Dr. Hüseyin Yaltırık (TRT İzmir Radyosu), Sivas yöresi semah ekibinin sergiledikleri çok büyük bir ilgi uyandırdı. Yüzden fazla kurbanın kesildiği etkinliklerde Alevi televizyonları da çekimler yaptılar. Bizler de etkinliğe gelen tüm babalarla sohbet etmeye çalıştık. Etkinliğe katılandan birisi de değerli araştırmacı yazar Esat Korkmaz’dı. Bu arada Ali Haydar Ercan Dedebaba’nın yanına giderek hal hatır sorduk.

Yine tabiatın muazzam güzellikleri içinde İstanbul’a doğru hareket ettik.

Topçu Baba Etkinlikleri’ne katıldıktan sonra ben yine Abidin/Fatma Harman çiftine misafir oldum. Çünkü geç vakit eve gitmek çok zor olacaktı. Hem de ertesi gün önemli bir etkinlik daha vardı.

 

Barışa Semah Dönenler

 

11 Haziran’da, Barış Radyo’nun gerçekleştirdiği tarihi kültür etkinliğine katılmak için erkenden yola koyulduk.  Abidin Harman Baba beni Garipdede Türbesi’ne götürdü.

Burada otobüslerle Atatürk Olimpiyat Stadyumu’na hareket için beklerken dernek başkanı Sayın Kadir Karakurt’la sohbet ediyorum.

Radyo Barış’ın büyük organisazyonuyla onbinlerce insan gerçekten de bu güzel stadı dolduruyor. Açılıştan sonra, Ali Ekber Çiçek'e Saygı sergileniyor.  Semahçılar, Açılış Konuşmaları, Ali Rıza Gülçiçek ve Turgut Özakman'a ödüller, Mustafa Sarıgül’ün konuşması, Dernek Yöneticilerinin Yürüyüşü Grup Moğollar, Uğur Dündar’ın kısa ama güzel konuşması, Arif Sağ, Belkıs Akkale, Dertli Divani ve Arkadaşları, Gülcihan Koç, Edip Akbayram (Halkın Büyük Coşkusu ve Halaylar) Selda Bağcan, Cavit Mürtezaoğlu, Güları Tütay, Grup Kızılırmak, Klaus Kraluçe (Çok Güzel Saksafon Çalıyor), Yusuf Hayaloğlu, Murat Akkaya’nın yer aldığı etkinlik geç saatlere kadar sürüyor. Ben ise bu etkinliği hem izlemek, hem de tümünü baştan sona kameraya almak için gayret ederken büyük statta birkaç yüz kişiyle yalnız kalıyorum ve gece ayazında araba bulamıyorum. Son anda Tuzla’ya gitmek için bekleyen en son otobüse kendimi atıyorum.

Gerçekten de çok ciddi bir organizasyonla binlerce insanın bir araya gelmesi tarihi bir olaydı doğrusu. Yalnız bayan sunucumuzun neden bağırıp, çığırır gibi konuşma yaptığını bir türlü anlayadım. Ayrıca statyumda bazı boşluklar da görünüyordu. Tüm stat dolsaylı daha iyi olmaz mıydı? Bir de zamana niçin insanlarımız, bu arada sanatçılarımız da gerekli önemi vermezler. Her şeyi zamanında başlatıp, bitirsek iyi olmaz mı?

 

Edremit’te

Ali Ekber Çiçek’in Kırk Hayrı

 

CEM Vakfı’ndan Basın Halkla İlişkiler Sorumlusu Sayın Dilek Karagöz’le birlikte Türk halk müziğinin ve Alevi/Bektaşi nefeslerinin ölümsüz seslerinden, halkın gönlünde silinmez bir şekilde yer edinen Ali Ekber Çiçek üstadın kırk yemeğine, Tahtacı Türkmenler’de söylendiği gibi “Kırk Hayrı”na katılmak için Edermet’e hareket ettik.

 

4 Haziran 2006

Büyük ustanın vasiyeti üzerine defnedildiği ve yörenin en güzel köylerinden olan Tahtakuşlar Köyü’nü bu vesileyle bir kez daha ziyaret etme fırsatı da yakalamış olduk.

Geleneksel yaşam tarzıyla örnek Tahtacı köylerinden olan Tahtakuşlar özel etnografya müzesiyle birlikte anılan, tabiyat güzelliği bakımından eşi az bulunur bir doğa harikası. Ali Beykudar’ın kişisel ve aile desteğiyle geliştirdiği ve tüm Türkiye’ye örnek müzesi yanında şimdi de Anadolu’nun temel değerlerinden birisiyle anılır olacaktı Tahtakuşlar köyü; Ali Ekber Çiçek’le. En son geçtiğimiz aralık ayında yine büyük üstatla ziyaret ettiğimiz köye şimdi maalesef onun anısına yapılan bir dini-kültürel etnik için geliyordum. Onun sevgili eşi Can Abla’yla buluşmak yüreğimi burkan anlardan birisiydi. Biz zaten daha önceden Ali Ekber Çiçek’i şimdi Edremit Körfezi’ne bakan Tahtakuşlar Mezarlığı’nın en güzel yerindeki makamında ziyaret etmiştik. Yöredeki can dostların katkılarıyla bu arada Mahmut Öztürk’ün önemli özverisiyle ve yine bölgedeki Türkmen anaların emekleriyle kazanlar kurulmuş, bu anmaya katılmak için çevre köylerden ve Altınoluk’tan, Edremit’ten hatta yurdun değişik bölgelerinden buraya gelen yüzlerce Ali Ekber Çiçek dostuna can aşı dağıtılacaktı. Kalabalık bir heyet halinde hep birlikte tekrar mezarlığa doğru hareket edildi, yemeğin verileceği okula yakın alandan. Burada ise töreler uygulandı, artık kendilerinden birisi olarak bağırlarına bastıkları Ali Ekber Çiçek’lerine de kendi atalarından aldıkları geleneksel anmayı yapacaktı, yöre insanı, özellikle analar. Ölümünden sonra mezarının üzeri çiçeklerle, çalılarla örtülmüş olan Çiçek’in üzerinden bu kurumuş dallar göz yaşları içinde alınırken, dualarla alınırken daha sonra bir çiçek örtüsüyle kara toprağı yeşertildi, renklerle, kokularla cennet bahçesine çevrildi. Sonra bol bol su döküldü. Derken Çiçek ailesini çok seven ve bu tören için İzmir Kemalpaşa Hamza Baba Köyü’nden gelen Feyzi Dede’nin duaları işitildi. Ardından ise artık dualar yerlerini sazlara, sözlere bıraktı. Hep bir ağızdan nefesler söylendi, türküler okundu. Görülmeye değer muazzam güzel bir manzara oluştu. Körfez’e, Ege’ye, karşı kıyılarımıza Yunanistan’a kadar uzanan bu dostluk nağmeleri, bu on bin yıllık Anadolu toprağının öz kültürünün sesi Alevi/Bektaşi nefesleri yine insanları buluşturmuştu. Mezarı başında gözyaşları döken eşi, kızı, akrabalarıyla birlikte dostları da onu sevgiyle yad ediyorlardı. Hele de bacısı toprağını avuçlayarak, “bırakın beni ben ona doyamadım, doya doya öldüğünde ağlayamadım, şimdi ağlayacağım” diyerek yürekleri yakan ağıtlar yakıyordu. Aynı zamanda bir kasette çıkarmış olan Ardahanlı Karanfil Ana ise Anadolu’ca güzel şeyler söylüyordu. 4 Haziran’daki bu etkinliğe tekrar okul alanına gidilerek devam edildi. Dualar yanında Kuran okundu. Yüzlerce insana yemekler dağıtıldı.

Bizi bu arada yalnız bırakmayan sevgili Balıkesir Üniversitesi’nden emekli araştırma görevlisi ve bir dönem genel sekreter olan Hıdır Akbayır Hoca ve eşiyle birlikte tören sonrasında sohbet etmek üzere Dilek Hanım’la birlikte onlara doğru hareket ediyoruz. Edremit Kavlatlar Köyü’nde oldukça güzel bir ev yapan Hıdır Hoca büyük emek vererek bahçesinde türlü meyveler yetiştirmiş. Körfez’le birlikte arkasında Kaz Dağları bulunan bu alan insana gerçek anlamıyla huzur veriyor. Çok bol oksijeni ve denizin tertemiz havası yanında sıcak dostluklar ve sohbetler de yaşamın güzel yanlarını yansıtıyor. Akşam saatlerinde Hıdır Hoca’nın bir başka çok güzel yönünü daha keşfediyoruz; gerçekten çok etkileyici sesi ve çok güzel sazıyla bizlere nefesler söyleyen Hoca ve eşi bizi sohbete doyuruyorlar.

 

5 Haziran 2006

Ertesi gün ise yine bize eşlik eden Hıdır Hoca gerçekten günümüzün çok verimli geçmesine yardımcı oluyorlar. Malum ben bir kere adımımı Anadolu’ya ve Balkanlar’a atınca aynı yerde hiç duramam. Hemen gezmem, dolaşmam gerekir, hele de dostlar, hele bir dostların özverileri olunca hiç durulur mu?

Hıdır Hoca’nın anlatımıyla bundan on yıl öncesine kadar çevre köyler aslında o kadar da dışa açık değillermiş. Kapalı bir yaşam sürerken zamanla dışardan insanlara arsa ve ev satışları başlamış ama bu halen çok yaygın değilmiş.

Daha sonra Ali Ekber Çiçek’in evinde ailesini ziyaret ediyoruz. Dertleşip, sohbet ediyoruz.

Ordana ayrılıp Edremit Mehmetalan Köyü’ne hareket ediyoruz. Burada yöre kültürü ve gelenekleri hakkında bilgi sahibi olduğunu duyduğumuz  Sultan Ana’yı arayıp buluyoruz. Sohbetimizde ablası da yer alıyor. Yöre doğumda, evlenmede vs. yapılan şeyleri öğreniyoruz.

Bizi misafir eden Eyüp Altınöz’ün evine gitmeden önce köyde yörenin en ünlü aşığı Hasan Akburak’ı arayıp buluyoruz. Aynı zamanda köydeki dedelere de ulaşıyoruz. Onları ikna edip birlikte bir söyleşi yapmak üzere misafir olduğumuz eve yöneliyoruz. Mehmetalan Köyü’nden Abidin Aldemir (79), İsmail Aldemir, Ünlü Ozan Aşık Hasan Akburak (73), Ümit Doğlan (43) Söyleşiler yapıyorum. Gerçekten de çok iyi ve güzel şiirleri bulunan Aşık Hasan’la söyleşmek benim için de önemli bir fırsat veriyor. Şimdi hatırlıyorum da 2002’de Hakkı Saygı’yla bu köye geldiğimizde tüm yolculuklarım boyunca ender rastladığım bir tatsızlıkla karşılaşmıştım. Şimdi bile tam hatırlayamadığım nedenlerle köyde pek iyi karşılanmamıştık. Neyse şimdi gerçek dostlarla buluşup, konuşmanın keyfi varken bunları hatırlamak istemiyorum. Çok net hatırladığım gibi Aşık Hasan o tarihte köyde yoktu, bir düğüne başka bir yere gitmişti.

Toplumcu yönüyle dikkatleri çeken Aşık Hasan’ı aslında çok büyük bir talihsizlik sonucu yazdığı şiirlerin önemli bir bölümü kaybolmuştu. Ama eldekiler de, bize okudukları da onun ne kadar güçlü bir halk ozanı olduğunu gösteriyor. Dedeler ise pek anlamlı olmayan bir şekilde görüşlerini bizlerle paylaşmak istemiyorlar. Yüzlerce söyleşi yapan birisi olarak türlü yöntemleri denesem de, dedelerden pek fazla bilgi alamıyorum. Genç arkadaşımız Ümit Doğlan ise rehberlik hizmeti verdiğini, yöreye turistlerin ilgisinin yoğun olduğunu vurguluyor.

O gece çok geç saatlerde bizleri bekleyen Ali Beykudar’ların evinde kalmak üzere Tahtakuşlar Köyü’ne hareket ediyoruz.

Evlerinin bahçesinde bizleri beklerken bulduğumuz Beykudar ailesiyle de epey sohbet ettikten sonra ağaçların gölgesi içindeki evde yatıyoruz.

6 Haziran 2006

Ertesi gün her zaman olduğu gibi yine erkenden kalkıyorum. Şuradan buradan derken sevgili Ali Beykudar’la 2002’deki söyleşiden sonra bir detaylı söyleşi daha yapıyorum. Emekli Öğretmen Ali Beykudar köy enstitülü öğrencilik yıllarının tüm canlı anılarını benimle paylaşırken zaman zaman duygulanıyor. Söyleşide yöre hakkında bilgi edinirken müzeyi kimlerin ziyaret ettiğini, Ali Ekber Çiçek’i, kurulan dostlukları, köyün geçimini vs. soruyorum. Daha sonra hep birlikte tekrar Ali Ekber Çiçek’i kabrinde ziyaret ediyoruz.

Gönül birkaç gün daha kalıp yöredeki diğer köyleri de ziyaret edip onların sorunlarını dinlemek, yerel çalışmalar da yapmak isterken, zaman engeline takılıyoruz, çalışmalarımız yarım kalıyor. Elbette her zaman inandığım gibi Alevileri/Bektaşileri, Alevi/Bektaşi kurum ve kuruluş temsilcileri, onlar adına yola çıkan müdür, yönetici taslakları değil de başkaları daha ileriye göterecektir.

AYHAN AYDIN, Trakya ve Anadolu’da Erenler Bahçesi (Alevilik/Bektaşilik Araştırma Gezi Notları, 2002/2006), 2. BASKI, CAN YAYINLARI, İSTANBUL, 2008, SAYFA: 519-540