AMASYA VE SAMSUN’DA ÜÇ GÜN (2010) AMASYA’DA BİRLİK VE AÇILIŞ

AMASYA VE SAMSUN’DA ÜÇ GÜN (2010)

 

AMASYA’DA BİRLİK VE AÇILIŞ

 

AYHAN AYDIN

 

 

Nasip olur Amasya’ya varırsam

Var git durnam haber getir pirinden

Hublar şahı Hamdullah’ı görürsen

Var git durnam haber getir pirimden

 

Ah gülüm canım canım canım

Derya yüzünde gemi

Var git gönlümün gamı

Ne bahtı olan guşların

Ne gamı var ne de demi

 

Hayali gönlümde gılayım ahı

Acep görürmüyüm gül yüzlü şahı

Cümle aşıkların sırrı penahı

Var git durnam haber getir pirimden

 

Velim eydür Hak yolunda varımız

Balım Sultan olsun size gılavuz

Amasya’da pirim galdı yalınız

Var git durnam baber getir pirimden

 

CEM Vakfı Amasya Şubesi’nin açılışı ve öncesinde verilen bir yemeğe katılmak için CEM Vakfı Genel Başkan Yardımcısı Mimar Sayın Sadık Polat ve Genel Müdürümüz Sayın Hıdır Akbayır’la birlikte, 20 Mart 2010 Cumartesi günü Amasya’ya hareket ettik. Bizleri Samsun’dan alan Nesimi canla sohbet ede ede türlü güzellikler içinde ve başlarında kaymak gibi kar yığınlarının olduğu dağlara baka baka Şehzadeler Şehri küçük mü küçük, şirin mi şirin Amasya’ya bir kuşun kanadında uçarcasına vardık.

Hemen Mustafa Kemal Paşa Caddesi’nde bulunan vakıf merkezimize uğradık. Şube başkanı, dedeler, üyeler ve canlarla buluştuk, sohbet ettik. Sonrasında hep birlikte “CEM Vakfı Amasya Şubesi’nin Düzenlemiş Olduğu Birlik ve Dayanışma Gecesi”ne katılmak üzere Amasya Büyük Otel’e hareket ettik. Her şey “zil düzen” yani tıkır tıkır yerindeydi. Salon düzenlenmiş, misafirler salona gelmeye başlamışlar, çelenkler yerlerini almış sayın Vali’nin gelmesini bekliyordu.

Nihayetinde Belediye Başkanı, Vali ve diğer mülki erkan teşrif ettiler. Protokol yerini aldı etkinlik de başlamış oldu. Şube Başkanı kısa ama özlü konuşmasıyla misafirleri selamladıktan sonra CEM Vakfı Genel Müdürü Sayın Hıdır Akbayır çok anlamlı ve içerikli bir konuşma yaptı. Belediye Başkanı ve Vali de sıcak mesajlar taşıyan kısa birer konuşma yaptılar. Sonrasında yerel aşıkların ve ozanların sahne aldığı etkinliğe geçildi. Gece de sahne alanlar arasında Yusuf Benli ve Ozan Mazlumi de vardı. Etkinliğin ilerleyen zamanlarında CEM Vakfı Genel Başkanı Mimar Sayın Sadık Polat da alkışlarla karşılanan içli bir konuşma yaptı. Etkinlik güllük gülüstanlık bir şekilde nihayet bulurken, hem dayanışmanın, hem kaynaşmanın, hem bir ve beraber olmanın kıvancı hep birlikte yaşandı.

 

AÇILIŞ

21 Mart Pazar günü ise şubenin açılış günüydü. Bizler açılışa kadar şehirde bir tur atmayı yeğledik. Yeşilırmak boyunca yaptığımız gezi tadına doyulmayacak bir geziydi. Sıcak insanı ısıtıyordu, dağların yamaçlarındaki kaya mezarlıkları, ırmak boyu tümüyle onarılmış cumbalı evler, camiler bir cümbüş ve ahenk içinde görülüyordu. Hem de üstelik bugün nevruzdu, yeni gündü, baharın gelişiydi, doğanın uyanış günüydü. Şehirde de bunun izlerini görüyorduk. Tüm gençler, yaşlılar, çocuklar, kadınlar sokaklardaydı. Tertemiz ışıl ışıl Amasya’nın ırmak boyunu dolduran yüzlerce Amasya’lı bahara merhaba diyordu. Aynı zamanda Türk Cumhuriyetlerden gelen konuklarımızın da yer aldığı Nevruz Etkinliği de yine Yeşilırmak kenarında yapılıyordu. Bizler gezilerimize devam ettik. Yine şubenin bulunduğu caddeye geldik. Ben ise hemen bir fırsat bulup ara sokaklara daldım. Her tarafı tarih kokan bu şehri birkaç günde bile gezmek mümkün değil. Geçtiğimiz sene Samsun Havsa’ya kaplıcalar için geldiğim de Amasya’yı yine ziyaret etmiştim. Burada çok sevgili araştırmacı yazar Muzaffer Doğanbaş’la birlikte kentte bir gezinti yapmış, sonrasında kentin müzesini gezmiştik. Şimdi ise hemen ana caddenin yanında tarihi bir Taş Han görüyorum. Bundan etkilenmemek mümkün değil. Yüzyılların bize armağanı olan bu eser oldukça tahrip olmuş ama hala kitabesi, spiral oymaları vb. ayakta. Ben böyle bir taş hanı 2006’da Merzifon’da da gezmiş, çok etkilenmiştim. Ara sokaklarında cumbalı evlerinde de bol olduğu Amasya tarihi eserler bakımından oldukça zengin.

Nihayet açılış için beklenen Amasya Valisinin gelmesiyle saat: 14.00’de Ferit Yıldırım İş Hanı’ndaki şubenin açılışta gerçekleştiriliyor. Coşkulu bir şekilde bir araya gelen Amasyalılar bu heyecanı hep birlikte yaşıyorlar.

Bizler daha sonra (muhtemelen) belediye tarafından bir cemevi yapımı için verileceği söylenen yine Yeşilırmak kenarında şehrin dışındaki bir araziyi geziyoruz.

Tekrar aynı güzergah üzerinden Samsun’a hareket ediyoruz.

 

SAMSUN

Ben kaderin bir güzel cilvesiyle o gece Samsun’da kalıyorum. Ne iyi ki kalmışım. Zaten aslında gönlümden geçen şeyler bazen gerçek olunca feleğin kırılmaz denilen çarkını bazen deldiğime de şaşırıyorum. Amcamın kızı Yasemin Aydın rahatsızlığı nedeniyle Gümüşhane Şiran’dan buradaki bir hastaneye gönderilmişti. Ben de hem onu ziyaret edeyim, buradaki dostları göreyim, şehri de gezeyim diye plan kurmuştum.

Sabah erkenden hasta haneye gidiyorum ama görüş öğleden sonraymış, hemen sahil boyuna kendimi atıp geziye başlıyorum. Ana merkez yani belediyenin, valiliğin bulunduğu yere doğru sahil boyuna gidiyorum. Buradaki çevre düzenlemelerine, parklara, insanlara hayran oluyorum. Işıl ışıl tertemiz bir şehri, Atatürk’ün şehrini böyle bir güzel günde böyle bulabileceğimi nereden bilecektim? Sanki bir Avrupa şehrindesiniz, yerlerde çer çöp yok, yollar, kaldırımlar düzenli her şey yerli yerinde. Neyse bugün pazartesi ama olsun tüm müzeler kapalı olsa da, bir istek bir iyi niyet sorunları çözebiliyor. Görevli sen benim misafirim olarak gir, ben de temizliğimi yapayım, dediği Etnografya Müzesi’ni gezmek büyük bir ayrıcalık oluyor. Samsun tüm Anadolu gibi bir uygarlıklar beşiği, kültür yatağı. Hitit’lere hatta onlarda eskilere giden tarihi kalıntılarıyla büyük insan yerleşmelerine ev sahipliği yapmış olan Samsun’un eski ismi Amisos’muş. Müzenin bize anlattığı sayısız araç ve gereciyle eski çağlardan beri insan yerleşmesine ve insan uygarlığına açık olan Samsun’un birçok yöresinde tarihi kalıntılar var. Daha öncesinde Havza ve Ladik’i görmüştüm ama imkan olsa da şu Vezirköprü’yü de tarihi ören yerlerini de gezsem dedim kendi kendime.

Tarihi camileri, çarşıları, sahile parelel olarak uzanan iki üç ana cadde ve sokak aralarını turladıktan sonra şehrin merkezin de birçok tarihi ev olduğunu görüyorum. Bunlar cumbalı evler. Bu arada Samsun Devlet Opera ve Balesi’nin de bulunduğu Atatürk Kültür Merkezi’nde galerideki bir resim sergisini geziyorum.

Binlerce insan sokakları doldurmuş, insanlar sohbette alış-verişte, camilerin avlularını dolduran yaşlı amcalar derin bir huzurda söyleşiyorlar. İnsanların yüzü gülmüyor, mutlu değiller desek de, burada sanki İstanbul’dan daha bir canlılık var tüm insanların yüzünde. Sokaklar capcanlı, gençler ışıl ışıl, yaşlılar kahvehanelerde ve kahvehaneye çevirdikleri sokak aralarında türlü dertlerini atmış gibiler.

 

YILMAZ PİRDAL VE PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEĞİ

Sonra ise yıllar önce bir kez de uzun bir telefon görüşmesi yaptığım aynı zamanda benim de hem şehrim olan çok değerli, dünya tatlısı olduğunu bildiğim Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Samsun Şube Başkanı Yılmaz Pirdal’a ulaşmaya çalışıyorum. Derneğin Genel Sekreteri Cem Sultan Ermiş’e ulaşıyorum. Aynı şekilde gönlü zengin, yüreği tertemiz bu değerli canım telefonumuma çok seviniyor, seni alayım, diyor. Ben ise meşhur Atatürk Heykeli’nin olduğu parka yöneliyorum. Türlü ağaçların boy verdiği bu parkta sekseninin üzerindeki bir Samsun’luyla sohbete koyuluyorum. Samsun’un neredeyse canlı tarihi gibi bana geçmişi anlatan bu amca aslında eskiden her yerin bir bataklıktan farkı olmadığını sık sık deniz taşkınlarının, sel basmalarının insanların hayatlarını çok güçleştirdiğini, son yıllarda bir büyük ilerlemeyle Samsun’un güzelleştiğini söylüyor.

Sonra pat diye önüme bir şey düşüyor. Hayretler içinde kalıyorum; yerde yatan bir kuş yavrusu. Bu nereden geldi diye düşünürken, ölü yavruyu yuvadan annesinin veya babasının attığının farkına varıyorum. Heykel önünde bir hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra beni almaya gelen Cem Sultan Ermiş’le birlikte Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Samsun Şubesi’nin olduğu yere doğru hareket ediyoruz.

Şubeye varınca bazı yönetim kurulu üyelerinin de burada hazır olduklarını görüyorum. Merdivenlerle inilen bir apartmanın zemin katında faaliyet gösteren bu dernek Sivas Şehitleri’nin ışıklarıyla yanıyor. Duvarlarında Atatürk, Hacı Bektaş, Mahzuni, Uğur Mumcu’nun resimleri olan şubenin salonu oldukça geniş, toplantılara, sohbetlere, etkinliklere elverişli. Her hafta toplanan derneğe üye bayanlar zaten sohbet toplantıları yapıyorlarmış. Ayrıca dernek her gün açıkmış. Buna çok seviniyorum. Buradaki dostların sıfırdan başlayarak büyük bir işi başararak inancımızı burada yaşatma konusunda öncü çaba gösterdiklerini anlıyorum.

Sonrasında ise dernek başkanı ve yönetim kurulu üyesi olan üç bayan da dahil diğer dostlar çevremi sarıyorlar. Dostlukla, kardeşlikle dolu bir sohbetimiz, dertleşmelerimiz oluyor.

Zaten insan sıcaklığının, dostluğunun en doruk noktasında olduğunu duyduğum dernek başkanı Yılmaz Pirdal bir bilge insan, bir can insan, bir pir insan olarak karşıma çıktı. Gönlü sevgiyle yoğrulmuş, gerçek bir Pir Sultan torunu olarak gördüğüm Yılmaz Pirdal yaraları sağaltan bir doktor gibi gördüm. Çevresinde çok sevilen, sayılan başkanımız gerçek bir halk adamı, yaşlıyla yaşlı, çocukla çocuk, hastayla hasta olan bir engin yüreğe sahip bir yoldaşımız.

Buradaki canlarla insan sıcaklığında, Pir Sultan’ın aydınlık ulu yolunda buluşuyoruz, dertleşiyoruz, yarenleşiyoruz.

Bu arada yerel gazeteler elden ele dolaşıyor. Öğreniyorum ki, derneğimiz büyük bir organizasyona ev sahipliği yapmış. Bir gün önce bir düğün salonunda “Nevruz Birlik Cemi” yapılmış. Çorum’dan gelen Adıgüzel Erbaş Dede’nin yürüttüğü cemde Samsun Valisi Sayın Hasan Basri Güzeloğlu, bir cemevi yapımı için söz vermiş. Belediye Başkanı Sayın Yusuf Ziya Yılmaz ise konuyu belediye meclisinde gündeme getireceklerini dile getirmiş. Derneğin düzenlediği 16. Cem Günü’ne, İl Emniyet Müdürü Muzaffer Erkan, İl Genel Meclisi Başkanı Mustafa Karakurt, İl Milli Eğitim Müdürü Hülya Ertürk Koç, Kültür ve Turizm İl Müdürü Yüksel Ünal, AK Parti İl Başkanı Adem Günay, Sakarlı Belediye Başkanı Hidayet Erdem, Atakum Belediye Başkan Vekili Hayri Erdönmez de katılmışlar. 

Sonrasında beni hastaneye amcamın kızının yanına götürüyorlar. Yasemin’i çok iyi görüyorum. Onun yanından memleketteki yengemi arıyorum. Fikriye Ana o kadar seviniyor ve duygulanıyor ki, siz “Deli Şükrülere (Badıllılar’a) tüm yaptıklarım helal olsun” diyerek ağlıyor. Gözleri de artık iyi görmeyen Fikriye ana kızının sesini duymuş oluyor. Biz de insanlığımızı yaptığımız için çok mutlu bir şekilde hastamızın yanından ayrılıyoruz. Tekrar dernek merkezine geliyoruz. Burada da yine sohbetler, söyleşiler devam ediyor. Bu arada Derneği Tuncelili bir genç ziyaret ediyor, bundan sonra da buraya geleceğim, diyor.

Sonrasında hep birlikte bir şeyler yedikten sonra başkanın evine hareket ediyoruz. Burada sohbete saz da katılıyor. Bir canımızın çaldığı saza başkanımız yürekten gelen nağmelerle eşlik ediyor.  Bu arada Yılmaz Pirdal’ın büyük bir müzik tutkunu olduğu kadar, yöresiyle yoğun bağları da beni çok şaşırtıyor. Her ne kadar ben de Rumelihisarüstü’ndeki hem şehrilerimi tanısam onlarla çok yoğun temaslarım olsa da bakıyorum ki, Pirdal’ın herkesten haberi var. Bu da onun yaşama bağlılığını öyle güzel gösteriyor ki.

Bir dostluk barış diyarından ayrılırken günlüm yine her zaman olduğu gibi arkada kalıyor.

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile