BATI ANADOLU’DA ALEVİ/BEKTAŞİ İNANÇ ÖNDERLERİ ARASINDA... (2002, BİRİNCİ)

BATI ANADOLU’DA

ALEVİ/BEKTAŞİ İNANÇ ÖNDERLERİ ARASINDA...

(2002, BİRİNCİ)

 

AYHAN AYDIN

 

 

 

Erenler şahtan gelirler

Ali derler pirimize

On İki İmam kullarıyuz

Münkir ermez sırrımıza

 

Ateş yanıp kazan coşar

Dalga gelir boydan aşar

Şulesi aleme düşer

Bakın bizim nurumuza

 

Pirimiz kırklar yediler

Bu yolu onlar kodular

Bize böylece dediler

Kan kanarsan sırrımıza

 

Baktık aslımız Adem’dir

Kısmetim veren Hüda’mdır

Halifeler piş-kademdir

Tac urdular serimize

 

Mürid mürşidine uydu

Erenler ma’nisin duydu

Münafıklar nice kıydı

Tığ çektiler pirimize

 

Nesimi sabakın pişir

Özüne mahabbet düşür

Bin bazergan gevher taşır

Günden güne şarımıza

 

Nesimi

 

CEM Vakfı tarafından düzenlenmesi planlanan Üçüncü İnanç Önderleri Toplantısı ön hazırlıkları için Anadolu’nun bir bölümünü kapsayan bir araştırma/inceleme gezisi düzenledik.

Uzun yıllardan beri zorunluluğunu hissettiğim böylesi bir geziyi CEM Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan’ın başkanlığında sekiz yıldır sürdürdüğümüz Alevi, Bektaşi İnanç Önderleri çalışmaları çerçevesinde gerçekleştirerek tarihi bir görevi yerine getirdiğime inanıyorum.

Ama bu gezinin benim planladığım şekilde yürümediğini, bütçesinin lafı bile edilmeyecek şekilde çok kısıtlı olmasının yanında birçok ciddi sorunla da karşılaşma pahasına ve çok dar bir zaman ve imkanlar dahilinde açıkçası benim ve geziye katılanların özverisiyle gerçekleştirildiğini belirtmeliyim.

 

5 Mayıs 2002 Pazar günü Hakkı Saygı ve Abidin Harman’la birlikte başladığımız araştırma gezimizde her zaman olduğu gibi bizleri evlerine misafir eden, sofralarını bize açarak barınma ve beslenme konusunda her zaman bize yardımcı olan inanç önderlerimize ve ailelerine şükranlarımı sunmayı tekrar bir borç biliyorum.

 

BURSA

 

Yeşillikler diyarı, tarihi ve doğal güzellikleriyle yurdumuzun vitrin kentlerinden birisi olan Bursa aynı zamanda atalar yurdu.

Erenlerin, velilerin mekanı Bursa önemli bir inanç ve kültür merkezimiz aynı zamanda.

Modern bir kent görünümü yanında, hala varlığını koruyabilen emsalsiz doğal güzellikleriyle, Uludağı’yla çok şirin bir ilimiz Bursa.

Prof. Dr. İzzettin Doğan’ın Kestel Hacı Bektaşi Veli Kültür Derneği tarafından düzenlenen Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye ve Aleviler Paneli’ni izleyerek başladığımız çalışma ekseninde Kestel merkezde, Hacı Bektaş Veli Derneği’nde Dedeler-Babalar Toplantısı, panel sonrası gerçekleşti ve dört saat sürdü.

Toplantıda CEM Vakfı inanç önderleri çalışmalarını ve oluşturulması düşünülen Dedeler-Babalar Meclisi’yle ilgili Vakfın görüş ve düşünceleri aktarıldıktan sonra tüm dedelere söz verilerek konular hakkındaki bilgileri alındı.

Ayrıca daha ayrıntılı olmak üzere konular hakkında bilgi birikimi olan inanç önderlerimize de söz verildi.

Toplantıya; Cafer Düzgünoğlu, Hüseyin Üçlertoprağı, Şevki Demir, Eyüb Balcı, Hıdır Demir, Mustafa Demir, Kadir Bulut, Ali Kocamış, Hüseyin Demir, Kazım Arslan, Ahmet Ulucan, Ali Yılmaz, Halil Kaya dedeler katıldılar.

 

Vesile

 

Kendini alemde göstermek için

Çimenler yeşiller allar vesile

Kendi suretinde alem yarattın

Arılar çiçekler ballar vesile

 

Her zerren vesile varlığın için

Doğmuşsun cihana bilinmen için

Her işin şahane sevilmen için

Leylalar Mecnunlar çöller vesile

 

Yerler gökler dağlar vesile oldu

Ay güneş yıldızlar bahane oldu

Nurunun şulesi aleme doldu

Seni görmek için gözler vesile

 

Kün dedin de bu alemi yarattın

Zatından aleme sıfatlar kattın

Kendi suretinde adem yarattın

Havayla su ateş toprak vesile

 

Akıl sır ermiyor senin işine

Hem kahrına hemi de cümbüşüne

Halk ettin alemi kendi kendine

Seni anmak için diller vesile

 

Alem Adem Havva olup göründün

Zahir olup türlü dona büründün

İsimlerde sıfatlarda göründün

Sana varmak için yollar vesile

 

Kastın var aşığı giryan etmeye

Dilinden söyleyip ayan etmeye

Sırrını alemde beyan etmeye

Hakkı Baba gibi kullar vesile

(Hakkı Baba adlı kullar vesile)

 

Hakkı SAYGI

 

Mustafa Demir

Genç olmasına rağmen bilgi birikimiyle Alevilik, cem, ocaklar, dedelik kurumu hakkında hayli geniş bilgisi olan Demir, Kur’an’ı çok iyi algılamış, bu konuda araştırmaları olan çok yetenekli bir dede olarak karşımıza çıktı.

Dede bir dedeler okulunun kurulmasının, Aleviliğin tarihsel değerleriyle yeniden ayağa kaldırılmasının önemini aktardığı konuşmasında Aleviliğin inançsal değerleri konusunda bizlere önemli bilgiler aktardı.  Mustafa Demir Ehlibeyt’siz bir Alevilik olamaz, derken araştırma ve incelemenin, kitap okumanın günümüz dedeleri için bir şart olduğunu belirtti.

 

Eyüb Balcı

Beyaz, uzun sakalı ve beyaz elbisesiyle dikkatleri çeken Balcı, bölgede çok sevildiği anlaşılan bir dede.

Bilgece duruşu, sükuneti, vakurluğu herkes üzerinde etki bırakmış, Kestel’in simgelerinden birisi Eyüp Balcı Dede’yle yaptığımız konuşmada o şunun altını çiziyor: “Yola hizmet verilmelidir, helalı haramı seçemeyen dedelik yapamaz”, diyor.

 

Ali Kocamış

Kestel’den sonra Gemlik’te de ziyaret ettiğimiz dede, çok alçak gönüllü, bilgili, meraklı, yol ve erkanın sürdürülmesi için çaba harcayan bir değerimiz. O da diğer dedeler gibi Alevilik inanç boyutunun ve ibadetlerinin zayıflamasından yakınıyor.

Ali Kocamış Dede yapılacak her olumlu adımın arkasında olmak bizim inancımızdandır diyerek, CEM Vakfı’nın yaptığı dedelerle ilgili tüm çalışmaları desteklediğini vurguluyor.

 

Cafer Düzgünoğlu

Daha önceden kendisi hakkında geniş bilgi sahibi olduğumuz, birçok kez söyleşi yaptığımız dede cem yürüten, önemli bir bilgi birikimi olan, Anadolu’da yoğun bir şekilde hizmetini yapan birisi.

Aynı akşam bizi evine misafir eden Düzgünoğlu’ndan; dedelik, Alevilik, yol, erkan konularında detaylı bilgiler aldık.

Cafer Düzgünoğlu Dede aslen Erzincan’lı ama Bursa’da yaşıyor.

Tüm ömrünü Aleviliğe, halka, dedeliğe adamış bir insan. O dur durak bilmiyor. Tüm Anadolu’yu geziyor. Trakya’ya çıkıyor, Doğu’ya gidiyor, Ege’ye ulaşıyor. Sadece kendi talipleri, değil yüzlerce Alevi, Bektaşi ondan hizmet alıyor. Dedeye göre en önemli kural Aleviliğin/Bektaşiliğin tarihi değerleriyle yaşatılabilmesi. Bunun için devletle yakınlaşmamızın, aramızdaki ayrılıkların giderilmesi gerektiğine inanıyor.

Dede, Hacı Bektaşı Veli’nin Türk Ocakları’nı kurarak Türklüğü de yaydığını, dede lafının kullanış amacından saptırıldığını bu yüzden dede yerine seyyid kelimesinin kullanılması gerektiğini, Atatürk sevgisinin Alevilerin damarlarına kadar işlemiş eşi bulunmaz bir sevgi olduğunu söylüyor.

Geniş bir ağaçlık, bahçe içinde güller içinde, çocuklarıyla mütevazi bir hayat süren Dedenin eşi ise Cafer Dede’nin bazen günler boyunca kendilerini bırakıp dedeliğe gittiğini, ama bundan şikayetçi olmadığını söylüyor.

Fakat bugüne kadar çocuklarına iyi bir gelecek kuramayan Düzgünoğlu ailesi, yine de bu yaşama öylesine alışmışlar ki, artık başka sual istemez hayatlarıyla ilgili. Bu böyle gelmiş, böyle gidecek.

Ondan öğrendiğimize göre Bursa’da bulunan Alevi/Bektaşi Mahalleleri şunlarmış; Başaran, Zafer, İsmetiye, Teleferik, Vatan, Esenevler, Erikli ve Panayır Mahallesi (veya köyü).

 

Hüseyin Üçlertoprağı Dede

Bir akşam evine bizi misafir eden ve gece evinde konukladığımız dedemiz uzun yıllardır Bursa’da yaşıyor.

İnşaat, ticaret, madencilik vb. işleriyle uğraşmış dedemiz; oturduğu mahallede bir toplum öncüsü olarak, okul, yol, su vb. konularda halkın eli ayağı olmuş. Dede’nin kendine ait bir hayat felsefesi var. Aleviliğin inançsal ve kültürel boyutunu tüm sohbetimiz boyunca dile getiren Üçlertoprağı, bilgece söz ve davranışlarıyla cem yürütmese de bu köklü kurumun gereklerini yaşamına geçirmeyi başarmış bir inanç öncümüz görüntüsü veriyor.

(Dede’nin Hakk’a yürüdüğünü öğrendim. Ruhu şad olsun.)

 

Nesimi Asıldoğan

Hasta yatağında ziyaret ettiğimiz Asıldoğan, oldukça alçakgönüllü, bilgili, konulara çok duyarlı bir dedemiz.

Ona göre bugün yaşadığımız sorunların temel nedeni şehirleşmeyle birlikte geçmiş değerlerin bir tarafa bırakılması, Aleviliğin temel ilkelerinin uygulanamaması. Ama Dede bu konuda umutsuz değil. Gelecekten umutlu.

Olumsuzlar birgün bitecek, gençlerimiz kendi değerlerine sahip çıkacaklar, buna inanıyorum, diyor.

(Dede’nin Hakk’a yürüdüğünü üzüntüyle daha sonra öğrendim. Ruhu şad olsun.)

 

Hüseyin Bilir

“Mürşit Hz. Muhammed’dir, dedelik, mürşit, pir, rehberliğin tamamının adıdır... 12 İmamlar Kur’an’ın yorumlayıcılarıdır”, diyen Bilir Dede, Aleviliğin gün yüzüne çıkması için tarihi değerlerine dönmesi gerektiğini söylüyor. 

 

Hıdır Demir (Emekli Öğretmen)

Birçok konuya eleştirel bir yaklaşımı olan Dede, bozulan dede-talip ilişkilerinin öneminden bahsetti söyleşimizde.

Ayrıca eğitimin önemine, dedelerin de artık eğitimli kişiler olması gerektiğini söyledi.

 

Seyyid Kul Hüseyin (Demir)

Erzincan, Çayıryazı (Zurun)’dan (Seyyid İbrahim) Şeyh Dede Torunu, (Seyyid Cemal Ocağı)’dan Seyyid Kul Hüseyin (Demir) sesi, sözleri, bilgileri ilginç olan genç bir dedemiz. Yola sahip çıkılırsa, zorlukların aşılacağını söyleyen Dede, tarihi değerlerimize sahip çıkmadan mesafe alınamayacağını söylerken, sazını da dertli dertli çalıyor gecenin karanlığına karşı, umut, sevgi ve barış dolu duygularıyla.  Yanık bir sesi, inceden insanın içini saran sözleri bizi etkiliyor.

 

Allah Allah

Dönsün bu vaktin çarkı ile demi devran

Ser çeşmeden kevser şerbeti alan

Pirler, mürşitler, dedeler, babalar

Dönsün devran yürüsün menzile doğru bu kervan

 

İlm-i zahir ilm-i Batıni’den ibret alan

Her yaptığı şey gerçeğe uygun olan

Hassas bir şekilde hesap soran

Dönsün devran yürüsün menzile doğru bu kervan

 

Benlik tahtını bırak komşumuz Irak’ta

Neler oluyor biraz da etrafına bak

Analar, babalar, bebeler, bacılar

Acılar içinde ağlıyor yalınayak

Dönsün devran yürüsün menzile doğru bu kervan

 

Benlikten kurtulup özgür olalım

Açalım yüreğimizi sevgi ile dolduralım

Abidin seyirdedir açılsın ilm-i ledün yolu

Dönsün devran yürüsün kervan Küntü Kenze doğru

 

Abidin HARMAN

 

6 Mayıs 2002, Mustafa Kemal İlçesi

Garipçetekke Köyü

Mustafa Kemal İlçesi’ndeki Garipçetekke Köyü’nde ikamet eden, bilgili olduğunu duyduğumuz Bektaşi babalarından Ali Pişkin’i, (Arıcı Baba) ziyaret için köye gittiğimizde kendisini bulamıyoruz. Köylülerle söyleşiyor, köy ve buradaki sosyal yaşam hakkında bilgi alıyoruz. Köy ağaçlar, çiçekler içinde sanki bir tatil beldesi. Ahşap evlerin kiremitleri, çatıları, kapıları bize otantik bir Anadolu evinin görüntüsü olarak görünüyor. O kadar sarı çiçek var ki, şaşarsınız. Ağaçları kutsal bu köyün. Özellikle tekkelerin yakınlarında bulunan ağaçların dalları bile kutsal sayılıyor, burada.

Tarihi mezar taşlarının da bulunduğu mezarlığı ziyaretimizde çalılıklar arasında kaybolmaya yüz tutmuş, mezar taşlarını görüntüleyip, fotoğraflarını çekiyorum. Burası hem doğa, hem tarih kokuyor. Türbelerin varlığı ise buranın önemini bir kez daha arttırıyor.

Köydeki Türbeler: Garipçe Tekke, İdris Dede, Erkız Abla.

Köyün 100 hanesi başta Bursa, İstanbul, Bandırma, M. K. Paşa olmak üzere dışarıda. Köyde şu anda 10 hane var.

Köyde Hüseyin Erenler’den aldığımız bilgiye göre; Bandırma Çınarlı Mahallesi’nde Muzaffer Baba var. Keza Bursa Badırga’da babaların varlığını duyduk.

Köyün ilk babası Hüseyin Baba (Çavuş) Bandırma Erikli Köyü’nden gelmiş. Romanya’lıymış, Varna Kumlucası’ndanmış. Köye daha sonra Karaoğlan Köyü’nden Hüseyin Baba gelmiş.

 

Taşpınar Köyü

Çepni köyü olduğunu duyduğumuz ve yolumuzun üzerindeki köyü ziyaret ediyoruz. 500 hanelik, 2200 nüfuslu köyün çok büyük sorunları var.

Çok aşırı derecede inancına, kültürüne bağlı bu insanlarımızın tüm yazar ve araştırmacılardan, vakıf ve derneklerden beklentileri var. İki katlı olarak yaptıkları bir hizmet binasını cemevi olarak tamamlamak istiyorlar.

Kitap, dergi, yazılı her ne varsa... okumak için bizlerden isteyen köylüler kendilerini Çepni olarak nitelendiriyorlar.

Hacı Bektaş Dergahı’na bağlılar. “İmam Cafer Sadık Buyruğu’na bağlıyız”, diyorlar. Bahtiyar Dalkılıç (52) ve Hüseyin Kurt’tan (71) köy hakkında bilgi aldım. Dedeleri Bergama Pınar Köyü’nden geliyormuş. Köyün en yaşlılarından Zeynep Uludağ’la (90) söyleşi yaptım. Geçmişteki köy töreleri gibi, dedelerin uzaklardan gelip cem yürütmelerinin kendilerindeki etkilerini de anlatan Uludağ, eski dostlarını, komşularını arar gibi.

Hala hafızası yerinde olan Uludağ’dan eski gelenekler hakkında bilgi alıyoruz. Bize ismi verilen bölgedeki diğer Çepni köyleri şunlar: Macarlar, Karaman, Akyar, Aynaoğlu, Karagedik, Elyapan, Kabakdere (Söğütkırı), Killik, Danaverdi, Gökçeören, Söğütlü, Armutlu, Guven, Soğanbük, Kocabük, Elyakın, Yeşildere, Kavakbaşı, Çukurhüseyin, Pozpınar, Cehennemdere, Kapaklı, Kalebayır...

Manyas’a Bağlı; Deliktaş. Turgutlu’da Çepnidere, Hamza Baba, Harmandalı,

Sağlık ocağının olmaması, kendilerine kimsenin sahip çıkmamasına bir isyan havası var.

Devlet yöneticilerinin sırf Çepni olmalarından dolayı kendilerine yeterince bakmadığını söyleyen gençler daha çok iş ve ekonomik olanak istiyorlar. Muhtar Sami Yılmaz’ı aramamıza rağmen bulamıyoruz.

Ama yörede bize Mehmet Keskin yardımcı oluyor.

 

Şehitler Köyü

Aynı akşam İnegöl’e bağlı dedelerin olduğu Şehitler Köyü’ne hareket ediyoruz.

Bölgenin en çok bilinen köyünde bizi cemevinde semahlarla karşılayan köy halkına ve dedelere ziyaretimizin nedenini anlatıyoruz.

Daha sonra halk dağıldıktan sonra bölgenin en bilgili insanlarından birisi olan Nezir Erdil’in yanında Haydar Akça, Müslim Akça’yla sohbet ediyoruz.

Nezir Erdil inanca yönelik konularda çok bilgili.

Civardaki dedelerden ziyade Aleviliğin hem tarihsel, hem de inançsal boyutlarını bize çok iyi açıklayan Erdil, aynı zamanda bölge kültürüne de vakıf, yardımsever bir inanç önderi görünümünde.

Nezir Erdil, halk ozanlığı geleneğinin, dedeliğin, babalığın aslında birbirinde hiçbir farkı olmayan inanç yapıları olduğunu, bunların birbirini tamamladığını, birbirinden güç aldıklarını söylüyor.

Aynı akşam saat gece üçe kadar süren sohbetten sonra sabah erken kalkıp Nezir Erdil’in de refakatiyle Kurşunlu Nahiyesi’ne gidiyoruz.

Haydar Akça’dan aldığımız bilgiye göre; Hacı Muradi Ocağı’ndan insanların yaşadıkları köyler: Şabanözü, Bulgurlu Köyü; Çubuk, Garkın Köyü; Bursa İnegöl, Şehitler Köyü.

Ankara’da bulunan Hacı Muradi ve Turabi Ocağı mensupları bir araya gelip bazı ortak kararlar alıp, erkanların, cemlerin ortak uygulanması konusunda fikir birliğine varmışlar.

Şehitler köyünün nüfusu; 200 Hane, 800 kişi.

Her sene mayısın birinci veya ikinci pazarı Hasan Dede etkinlikleri yapılıyor. Haydar Akça Dede’nin talipleri Ankara’da Keçiören, Dikmen (İlker) ve Kuşçağız’da. Talip Köyleri: Çubuk, Kösrelik, Tepeköy, Sarısu, Galfat; Şabanözü: Bulgurcu, Kutluşar, Asarcık.

Okuyanlar büyük şehirlere göçüyorlar.

Şehitler Köyü çok güzel bir görüntüye sahip.

Bu inancına, kültürüne bağlı insanlar, geleneği tam anlamıyla yaşatıyorlar. Ayrıca çok misafirperver de olan köylüler her zaman kapılarının köyü ziyaret için gelenlere açık olduğunu söylüyorlar.

 

Hasan Dede Türbesi

Köyde yörenin en önemli ziyaret mekanı olan Hasan Dede Türbesi yeşillikler, ağaçlar, çiçekler içinde. Oldukça iyi bir çevre düzenlemesiyle gelen konukların ağırlandığı türbe yanında, her yıl kendi adına yapılan etkinlikler için yapılan bu iş düzenlenmiş bir alanı, önündeki çeşmesi, karşısındaki Uludağ’ı çok mükemmel gören manzarası, iyi korunmuş mezarlığıyla köyde mutlaka ziyaret edilmesi gereken mekan Hasan Dede Türbesi.

Bunun yanında köyde başka ziyaret yerleri olduğunu da söylemeliyim.

 

7 Mayıs 2002, Kurşunlu Nahiyesi

Bursa’ya bağlı bu nahiye 1000 hane.

500 hanesi Alevi olan nahiyede insanların iç içe, barış içinde yaşadıklarını saptıyoruz. Çok ilginç bir camiyi de geziyoruz.

Tarihi bir cami (Yıldırım Beyazıt Cami) içinde On İki İmamlar’ın isimlerinin yazılı olduğunu, Allah, Muhammed, Ali isminin de duvarda Arapça yazılı olduğunu caminin genç imamı bize anlatıyor.

 

Nahiyedeki 4 Babayı arayıp buluyoruz. Hüseyin Satılmış (bir senedir baba, 20 hane, 50 çift talibi var. Mürşitleri Hayrullah Demirtaş’mış. Sultan Süceattin Veli Ocağı’na bağlı), Ahmet Zengin (12 yıldır babaymış, 23 çift talibi var, Abdal Musa Ocağı’na bağlı), Ahmet Sargın (Abdal Musa Ocağı’na bağlı), Ahmet Ateş Babaları (Hacı Bektaş’a bağlı) bir araya getirip Ali Türkan’ın evinde yaklaşık 3 saat sohbet ediyoruz.

Çok sıcak kanlı olan babalar, ziyaretten, anlattıklarımızdan, Vakfın çalışmalarından son derece mutlu oluyorlar.

Farklı dergahlara bağlı olmalarına rağmen, her dört babanın tüm erkanlarının tıpa tıp aynı olduğunu öğreniyoruz.

Öyle ki birçok yörede tam aksini gördüğümüz yaygın bir kural olan; Bektaşilik’teki aynı insanın farklı babanın cemine girebilmesi  uygulamasının burada olduğunu öğreniyoruz.

Fakat burada hala Sünni birisiyle evlenenlerin aileleri düşkün ilan ediliyor, 8 yıl ceme alınmıyor. Dualara çok önem veriliyor. Müthiş güzel nefes söyleniyor. Babaların inanca ilişkin bilgileri son derece sınırlı.

Nilüfer Türkan bize olağanüstü nefesler okudu.

Nevruza burada Cılbır deniyor.

Belde oldukça güzel, düzenli, sakin bir görünüme sahip.

 

Karacaahmet Köyü, Karacaahmet Türbesi

Yenişehir’e 2 km. uzaklıktaki Karacaahmet Köyü’nü görünce burada bir Karacaahmet Türbesi olacağını tahmin ederek köye gitmek istiyorum. Gerçekten de Hakkı Saygı ve Abidin Harman’la merak içinde köye gidince Karacaahmet’in bir başka türbesini  de bu köyde buluyoruz.

Köyde bulunanlar bize yardımcı oluyorlar.

Türbeyi geziyoruz. Köyün imamı da gelip buranın Hak erenlerden Karacaahmet’e ait olduğunu, bu zatın kutlu bir zat olduğunu, savaşlarda yararlılıklar gösterdiğini vb. anlatıyor. İmamın Alevilikle ilgili bilgisi olduğunu görüyoruz. Halk da bize ilgi gösteriyor. Türbe bir ev şeklinde oval kiremitlerle çatısı sağlam bir şekilde yapılmış gösterişten uzak ama korunaklı bir yapı.

Türbe içinde iki mezar yan yana uzanıyor. Burada bulunanların, Karacaahmet’e büyük bir sevgi duyduklarını anlıyoruz.

 

Barçın Köyü, Bayram Özhan Baba

Daha sonra süratle Yenişehir’e Barçın Köyü’ne hareket ediyoruz.

Hedefimiz Süceattin Veli Ocağı’na bağlı Bayram Özhan Baba’yla söyleşi yapmak. Baba’yı köyde bulamıyoruz. Kırsal alanda sığır bakıcılığı yapan Bayram Baba’yı torunu sayesinde buluyoruz ve bir çadırda sohbet ediyoruz.

Oldukça sıcak kanlı, inançlı, sevecen olan Baba’nın belli bir birikim olduğu anlaşılıyor.

Hakkı Saygı’ya yoğun sevgisi açıkca görülen Özhan Baba’nın eşi de bizden ayrılmıyor.

Çadır içinde hemen çaylar demleniyor, sohbetler uzuyor.

Baba tüm Alevilerin, Bektaşilerin bir çatı altında toplanmasını beklediklerini, ayrı ayrı dernek ve vakıfların kendilerini rahatsız ettiğini, inanç yönünden de tek bir uygulamanın olmasına kendisinin katıldığını bu konuda yapılacak her türlü çalışmayı destekleyeceğini söylüyor. 

 

Göllüce Köyü, Muammer Amir Kutlu Baba

Aynı akşam; Göllüce Köyü’ndeki Muammer Amir Kutlu Baba’yı ziyaret ediyoruz. 15-20 hanesi Alevi olan köyde farklı inançlardan insanlar kardeşçe yaşıyorlar. Köyde Alevilik/Sünnilik farklılığı konusunda hiçbir sorunları yokmuş. Süceattin Veli Dergahı’na bağlı, diğer dede ve babalar gibi oldukça sevecen, belli bir birikimi olan Amir Baba bilgilerini bize aktarıyor.

Aynı akşam kadınlar bize eşsiz sesleriyle nefesler okudular. Aynı gece saat 3’e kadar sohbetler sürüyor. Öyleki bizi hanelerinden biriymiş gibi bırakmak istemiyorlar, merak ettikleri konuları sürekli soruyorlar. Aynı akşam dedelere haber veriyoruz.

Köy 300 Hane. 15 Hane Alevi kalmış. Burada Rufai ve Kadiriler de var. Sabah erkenden Gemlik’e hareket ediyoruz.

 

8 Mayıs 2002, Gemlik

Daha önce Kestel’de görüştüğümüz dedelerin yanında birçok dedeyle de görüşüyoruz Gemlik’te.

Hacı Bektaşi Kültür Derneği Merkezi’nde, Baki Aydın, Rıza Aydın, Hasan Ali Olcay, Dursun Deviren, Hüseyin Aba, Abbas Çaktu, Musa Erenler, Kadir Bulut görüştüğümüz dedeler oluyor.

Daha çok Tunceli ve Erzincan’dan buraya göçüp gelmiş Alevilerin nüfusu burada 2000 hane olarak ifade ediliyor.

Dedelerimiz genelde yol, erkan, cem cemaat konularında sınırlı bilgiye sahipler ama tümü çok büyük bir içtenlikle inançlarından ödün vermeden yaşamanın erdemi içindeler.

Gemlik’teki Alevi varlığının derlenip toparlanması en büyük istekleri.

Hacı Bektaş Yönetim Kurulu Üyesi Hıdır Tuncel’in bilgilerine göre; Gemlik 70 bin nüfuslu bir kent. 2 bin hane Alevi olduğu söyleniyor. Ağırlıklı olarak Tunceli ve Erzincan’lılar var.

Civardaki Alevi/Sünni karışık Köyler: Küyükkumla, Küçükkumla, Karcaali (Malatyalılar, Arapkirliler var), Gencel, Arvutlu (bir/iki hane Alevi var), Gençali, Emirali (İmralı) Aleviler var.

Aynı akşam Bursa’ya dönüyor, Hüseyin Üçlertoprağı’nın evinde misafir oluyoruz.

 

Baki Öz

Aynı gün çok sevdiğimiz, çok değer verdiğimiz, meslektaşımız, dostumuz değerli yazar Baki Öz’ün ölüm haberini alıyoruz.

Gerçekten Alevi-Bektaşi araştırmacığında kendine özgü bir yeri olan ve kişiliğiyle de takdir toplayan Baki Öz’ün kaybı gerçek anlamda bir kayıptır. Anısı önünde saygıyla eğilirken verimli, üretken, genç denecek yaşta aramızdan ayrılması bizlerde ayrıca bir üzüntü yaratıyor.

Baki Öz’ün vefatı yüreğimi dağlıyor, hüzünleniyor planımızı değiştiriyoruz, sabah erkenden İstanbul’a hareket ediyoruz.

Günümüz Alevilik Araştırmacılığının Öncülerindendi

BAKİ ÖZ’ü Kaybettik...

Onlarca eserinde Aleviliğin, Bektaşiliğin tarihini, güncel boyutunu, kültürünü büyük bir titizlikle ve duyarlılıkla işlemiş, bu konuda çalışma yapanların öncülerinden olmuş bir araştırmacı-yazarımızı kaybettik. Birbirinden değerli 20 kitap hazırlayan Baki Öz; Atatürk devrimleri ışığında çağdaş bir Türkiye’de, bilimsel verilerle geliştirilmiş akılcı bir zihniyetin yerleşmesi için katkı sunan, Türkiye’nin toplumsal sorunlarına ilişkin, İslam, tasavvuf, Atatürkçülük gibi birçok farklı alanda onlarca bilimsel makalesi olan, çok verimli bir çağında 53 yaşında, son yıllarda yakalandığı astım hastalığının bir krizi anında 8 Mayıs 2002’de aramızdan ayrıldı.

Konunun uzman isimlerinden, öncü isimlerinden birisini daha kaybetmenin derin üzüntüsü içinde, başta ailesi olmak üzere tüm sevenlerinin ve tüm halkımızın başı sağ olsun diyoruz.

Baki Öz, uzun yıllar öğretmen olarak hizmet verip emekli olduktan sonra CEM Vakfı’nda Kültür Danışmanı olarak uzun yıllar görev yaptı. Dergimiz yazarlarından Baki Öz, Cem Radyo’da Alevilik’le ilgili söyleşi programları hazırlayıp sundu.

İnsan yetiştirmek kolay mı? Kan uykulardan kalkıp ninniler söyler analarımız, çocukluğumuzda, kazalara, hastalıklara, engellere, kötülere karşın bizi korur, büyütürler, kol kanat gererler... Çocuk büyür, sonra yaşamla tanışır. Türlü zahmetlerle okur, çileler burar kalbini, oylum oylum büker kederler, dertler... Kavga, yaşam kavgası, hayat zorluklarla kuşatılmış duvarlar içinde yeşertilmeye çalışılan bir narin çiçek... Meydan mertler namertler meydanı; arslanlar yanında sırtlanlar da gezer bu meydanda. Öyle ya hain gülüşler de olacak, dost gülüşler, bakışlar da olacak bu dünyada. Ekmek, iş, aile, yuva, geçim, çocukların yetiştirilmesi, büyütülmesi, evlendirilmesi, işe yerleştirilmesi... Bunları da hal yoluna koymak gerek. Sonra durmadan, dinlenmeden, bıkmadan çalışmak, üretmek, yaratmak... Cemde çerağların yanması gibi meşalelerin yanması, gönüllerin temizlenmesi, sazın ezgilerinde direncim, inancını yaşatmanın bilincini çağlatmak. Gürül gürül akmak dost illerine, dost bağlarına gelip yaraları sarmak, muhabbet etmek Alevice... mert dayanır, namert kaçar bu meydandan.

Baki Öz, Sevgili Hocamız, sevgili yazarımız!...

Hakk Muhammed Ali yolunda bir Alevi gibi, bir bilim adamı gibi, bir can insan, dost insan gibi çarpan kalbin, halkının gönlünde sonsuza kadar çarpmak üzere dünya değiştirdi. Seni nasıl anlatalım ki, hangi kelimelerle can dost, sevgili abi, hangi kelimelerle?

Bir aşk halinde olan insan nasıl anlatılır ki? Sen sevdalısıydın halkının, yürekten benimsemiştin çalıştığın konuyu, bıkmadan, usanmadan çalışıp birçok eser vermiştin. İsmail Onarlı ne de güzel bir şey yapıp yaşamın ve araştırmaların üstüne Nisan 2002 sayısında yayınlanmak üzere bir yazı göndermiş de biz de yayınlamıştık.

Can insandın, dürüst insandın, birilerinin bulaştığı dedikodu çirkefine hiç bulaşmadın, doğruyu çekinmeden doğru olduğu için söyledin, yazdın. Sadece bilimsel araştırmalarınla değil, Aleviliği/Bektaşiliği en güzel şekliyle, onun ilkelerini hayatına geçirerek, tam örnek bir Alevi/Bektaşi olarak yaşadın. Darda olanlara yardım ettin, kimseyi küçümsemedin, herkese dost, arkadaş oldun.

Sevgili hocam seninle onlarca kez söyleştik, sohbet ettik. En son 23 Nisan’da gelmiştin, Ulusal Egemenlik ve Atatürk konusunda söyleşmiştik Cem Radyo’da. Yine seninle Anadolu İnanç Önderleri Üçüncü Toplantısı için ortak çalışmalar yapacaktık... Bizi çok erken bırakıp gittin... Aziz hatıran önünde tüm yazarlarımız ve okurlarımız adına saygıyla eğiliyoruz... Yaktığın meşaleyi bizler taşımaya devam edeceğiz....

Yalnız sevgili hocam dostluk, barış, kardeşlik, özgürlük, aşk ateşiyle alevlenen bu meşale birilerinin eline hiç yakışmıyor; dedikoduya, çıkar pazarına mahkum olmaya, birilerini kırıp incitmeye devam ettiği halde araştırmacı-yazar benzerleri hala aramızda.

Ama olmuyor ki; ya adam olacaksın, sevgiyle çarpacak kalbin, Muhammed-Ali yolunda ilerleyeceksin, ya Alevi olacaksın, ilkelerine uyacaksın; ya da bu ilkeleri taşımıyorsan milleti kandırarak ya da Aleviliği ağzına alarak bu büyük değeri kirletmeyeceksin.

Baki Öz’ü okur, anlamaya çalışırsak meseleyi de özünden kavramış oluruz. O yapıtlarıyla, örnek kişiliğiyle hep aramızda, doğru yolda olanlara kılavuz olarak yaşayacaktır.

Hü Dost!...

Cenaze Merasimi...

Cenazesinde sevenleri onu yalnız bırakmadı. 9 Mayıs Perşembe günü Kartal Cemevin’nden kaldırılan naaşı için yüzlerce dostu bir araya geldi. Araştırmacı/yazarların, kurum ve kuruluş temsilcilerinin, okurlarının, sevenlerinin, CEM Vakfı Yönetim Kurulu üyelerinin alkışları arasında son yolculuğuna uğurlanan Baki Öz için, Prof. Dr. İzzettin Doğan ve Adil Ali Atalay birer konuşma yaptılar.

Prof. Dr. İzzettin Doğan yaptığı konuşmada Baki Öz’ün toplumumuz için ifade ettiği anlam ve önem üzerinde durdu. Büyük bir değeri kaybetmenin üzüntüsünün yanında, geride kalıcı eserler bırakmış büyük bir yazarı da bağrımıza basmanın kıvancını yaşadığımızı söyleyen Doğan, onun ilkelerine, çalışmalarına sahip çıkılması gerektiğini söyledi. Adıl Ali Atalay da Baki Öz’ün çalışmaları, eserleri konusunda bilgi verdi.

 

Ufacık bir harkın dalgası olmaz

Varıp ummanlara karışmadıkça.

Bu dertli gönlüme çare bulunmaz

Gerçek bir dost ile buluşmadıkça.

 

Virane bağların gülleri bitmez

Bahar gelmeyince bülbüller ötmez

Bu aşkın sevdası serimden gitmez

O yar benim ile konuşmadıkça.

 

Kurumuş ağacın gölgesi olmaz

Dökülür yaprağı dalından kalmaz

Tembel olan insan hiç menzil almaz

Arı gibi konup çalışmadıkça.

 

Garip Bektaş gönül derdim bitmiyor

Zalim ayrılığa gücüm yetmiyor

Cahile nasihat versem tutmuyor

Varıp bir kamile danışmadıkça.

Erzurumlu Aşık Garip Bektaş

 

12 Mayıs 2002

Gölpazarı, Beşevler, Ali Rıza Kandemir Baba

Bu sefer Hakkı Saygı’yla birlikte olacağım, Abidin Harman bu geziye iştirak edemiyor.

Ama onun içtenlikli çalışmaları, vefakarlığı da hep kafamın içinde, gönlümde, benimle birlikte.

İnşallah bu sefer bir başka aksilikle karşılaşmayız, diyerek yola revan oluyoruz Hakkı Saygı’yla birlikte.

Benim içim yine büyük bir sevinç dolu. Her türlü aksiliğe rağmen, art niyete rağmen, engellemeye rağmen, işe rağmen yola çıkınca, bir geziye başlayınca birçok sorunu unutuyorum ben.

Hakkı Saygı’nın yaşı araba kullanmak için ilerlemiş olsa da, refleksleri zayıf olsa da, arabamız eski olsa da benim içimdeki duygular hep kabarıyor, kabarıyor...

12 Mayıs Pazartesi öğleden sonra Gölpazarı’na doğru hareket ediyoruz. Olağanüstü yağmur gezimizi olumsuz etkiliyor.

Gölpazarı’nda Beşevler Köyü’nde Ali Rıza Kandemir’i ziyaret ediyoruz.

Ali Rıza Baba gerçekten bilgili ve konuyla ilgili bir kişi. Akşam olduğu için bizi bırakmıyor.

Saatler süren sohbetten sonra daha önce CEM Vakfı İnanç Önderleri Toplantıları’na katılan, Nevzat Demirtaş Dede’ye bağlı babanın bilgili, duyarlı, konu hakkında meraklı olduğu anlaşılıyor.

Eşi rahatsız olduğu halde bizimle çok yakınen ilgileniyor.

Gençlerle söyleşip onların istek ve beklentilerini öğrenmeye çalışıyorum.

Bölgede Büyüksusuz Köyü var, Alevi köyü olarak.

Gölpazarı’nda 50 hane çingene varmış.

Ama çok düzenli hayatları varmış, zenginleri varmış.

 

BİLECİK

 

13 Mayıs Salı, Şeyh Edebali Türbesi

Bilecik merkezde Şeyh Edebali Türbesi’ni ziyaret ediyoruz.

Bir vadinin tepesinde bulunan oldukça bakımlı olan Türbe’nin yanında çok güzel bir park ve onun yanında da ünlü Zincirli Kale var.

Birçok kez yakınlarından geçse de, türbeyi şimdiye kadar ziyaret etmediğine üzülen Hakkı Saygı buradaki inanç yoğunluğunu görünce hayli etkileniyor.

Yüzyıllar ötesinden seslenen Şeyh Edebali’nin adaletli, coşkun, yumuşak sesi, dağ eteklerinden gelip, vadilerde seslenen bir rüzgar gibi kulaklarımda çınlıyor.

Bir yöneticinin sahip olması gereken nitelikleri, bir devlete hakim olması gereken değerleri benzersiz bir şekilde bizlere aktaran Şeyh Edebali Türk kültür ve inanç dünyasının temel sembollerinden birisi olarak ziyaretçilerini bekliyor, Bilecik’te.

 

700 Yıllık Altın Öğüt Şeyh Edebali’nin Osmanlı Devletinin Kurucusu ve Damadı Osman Gazi’ye Vasiyeti

 

Ey oğul, artık Bey’sin!

Bundan sonra öfke bize, uysallık sana.

Güceniklik bize, gönül almak sana.

Suçlamak bize, katlanmak sana.

Acizlik bize, hoş görmek sana.

Anlaşmazlıklar bize, adalet sana...

Haksızlık bize, bağışlamak sana...

Ey oğul, sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz.

Şunu da unutma; insanı yaşat ki devlet yaşasın.

Ey oğul, işin ağır, işin çetin, gücün kula bağlı.

Allah yardımcın olsun...

Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın!

Ama; bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen

Sabah rüzgarında savrulur gidersin.

Öfken ve nefsin bir olup aklını yener.

Daima sabırlı sebatlı ve iradene sahip olasın!

Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi değildir.

Bütün bilinmeyenler, feth edilmeyenler, görünmeyenler,

Ancak sen faziletli ve ahlaklı olursan gün ışığına çıkacaktır.

Ey oğul! Ananı, atanı say!

Bereket büyüklerle beraberdir.

İnancını kaybedersen, yeşilken çöllere dönersin.

Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma!

Gördüğünü görme! Bildiğini bilme!

Sevildiğin yere sık gidip gelme!

Ey oğul! Üç kişiye acı:

Cahil arasındaki alime,

Zenginken fakir düşene, ve

Hatırlı iken itibarını kaybedene.

Ey oğul!

Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

Haklıysan mücadeleden korkma.

Şeyh Edebali

 

Bozüyük,

Ali ve Aziz Öztop, Kumral Abdal Türbesi

Aynı gün Bozüyük’e uğruyoruz. Daha önce edindiğimiz bilgilerle merkezde bir Hacı Bektaş Veli Derneği ve dedeler olduğunu öğrendiğimiz için oraya hareket ediyoruz. Bizi büyük bir sürpriz bekliyor.

Ali ve Aziz Öztop kardeşler tüm sevecenlikleriyle bizi sarıyorlar. Hacca gitmiş, namaz kılan bu insanlar “Biz Muhammed/Ali yoluna bağlıyız, Aleviyiz, cemimizi, sazımızı bırakmadık ve bırakmayacağız” dedikten sonra da bize olağanüstü sesleriyle Pir Sultan’dan üç nefes söylüyorlar.

Zakiri oldukları dedelerinin ise Eskişehir’de oturan Abidin Erol Dede olduğunu öğrenip yola çıkıyoruz.

Civardaki diğer Alevi Köyleri: Günyarık (Alevi-Sünni karışık), Kapanalan, şimdi bu köylüler Bozüyük’te oturuyor, burada Ahıska Türkleri oturuyor. Yörükçepni yarısı Sünni.

Öksüz Ali Baba Sultan Türbesi, Şeyhler (Işıklar) Köyü’nün üstündeymiş.

Işık Çakır Sultan Türbesi, Şeyhler (Işıklar) Köyü’nün yakınlarında imiş (Emet).

Daha sonradan edindiğim bir bilgiye göre ise Bulgaristan Razgrat Adaköy’den gelen canlar da  burada bir mahalle oluşturmuşlar.

 

Emet’teki Alevi Köyleri

 

Şeyhler, Uzumçam (Abidin Erol Dede’nin köyü), Bağatlar (Bahatlar).

Kütahya’da Akçaalan (Gediz Kütahya (Karışık)).

Bozüyük’te yaklaşık 4000 Alevinin olduğu tahmin ediliyor.

 

Kumral Abdal Türbesi

Zakirler bizi ünlü Kalenderi Dervişlerinden Kumral Abdal’ın Türbesi’ne de götürüyorlar. Oldukça bakımlı türbe yeşillikler içinde, şehir merkezi dışında.

Abdal Musa, Murat Abdal, Geyikli Baba, Postinpuş Baba gibi ünlü erenlerle çağdaş olduğu söylenen Kumral Abdal da diğerleri gibi bir alp eren kimliğinde Türk kimliğini Batı’ya yayan öncülerimizden.

Türbenin kapısı kapalı. Çevrede de kimseler yok. Türbe binası ve çevresi oldukça iyi düzenlendiği gibi, çevrenin yeşilliği de dikkat çekiyor.

Yalnız bir üzücü olayı da türbenin yakınlarında yaşıyoruz.

Madımak toplayan kadınlarla sohbet etmek istemem hüsranla sonuçlanıyor. Sazı, sözü sever misiniz? Soruma karşın kadınlar, estağfurullah bizler Müslümanız, sazla ne işimiz olur, diyince, dini kendi çıkarları için malzeme yapan bölücülerin ektikleri kin tohumlarının hala nasıl canlı olduğunu maalesef bir kez daha hatırlamış oluyorum.

 

Kapaklı Köyü

İstanbul’da Davut Kandemir Baba’dan öğrendiğimize göre Bilecik’e 12 km. uzaklıkta Kapaklı Köyü varmış. Bunlardan 150/200 hane Selanik’ten Tekke’den gelmeymiş. Bedreddinilerin en kıdemli babası olan Davut Baba’nın verdiği bilgiye göre Serez’deki Tekkeden gelenlerin halen geleneği sürdürüyorlar. Hatta Nevzat Engin bu köyden baba adayıymış.

 

Ahiler

 

Gizemsel esnaf loncası

Görkemli usa yönelik döneminde İslam’ın

Abbasiler kurdular bu kurumu,

Bu kardeşler esnaflık örgütünü,

Yüzyıllarında yoğurarak,

Geliştirdi Anadolu

Esnaf Piri Ahi Evran,

Arıttı, yudu ahiler loncasını

Balıkçılar, kayıkçılar, işçiler,

Kuyumcular, çilinginler, satıcılar,

Demirciler, bakırcılar, satıcılar,

İşsiz güçsüz takımıyla, varsıllar,

Hepsi de loncanın, dergahın,

Pirin buyruklarından.

......

 

(Pir Sultan Abdal Destanı, Zeki Büyüktanır)

 

 

ESKİŞEHİR

 

Aynı akşam daha önceden tanıdığımız bilgili ve ilgili Mustafa Özer Dede’yi buluyor ve ona misafir oluyoruz.

Kendisiyle sohbet ettikten sonra Dede aynı mahallede bulanan; hemen hemen fikirleri, görüşleri, yaşamları aynı olan cem ve erkanlarında büyük uyum bulunan yakını Ali Gargın’ı, Eyüp Uslu’yu, Mustafa Kemal Dede’yi davet ediyor.

Ayrıca Erzurum Aşkale’den buraya gelip yerleşmiş Baba Mansur evlatlarından Şevki Demir’i de çağırıyorlar.

 

Mustafa Özer

Oldukça bilgili olan dede, cem yürüten, Kur’an bilgisi olan, ocağı, kökleri, Alevilik konularında araştırmaları olan bir dedemiz.

Mustafa Özer Dede, dede kimliğinin toplum üzerinde hala çok etkin olduğunu ama dedenin dede kimliğine sahipse görevini yapması gerektiğini söylüyor. Mustafa Özer’in çocukları da, eşi de bu inanç içinde pişmiş kişiler.

Öyle ki duaları, saygı rütielleri öyle canlı ki, insan şaşıyor. Örneğin yemek sonrası bize çay getiren evin genç kızı, dedelerden hayır dua almayınca çayı dağıtmıyor. Ayak üstünde dua alıncaya kadar bekliyor.

Ricamız üzerine evin genç delikanlı oğlu da bir yemek duası yapıyor. Gerçekten de inanç kimliğinin ne kadar canlı olduğunu burada da görmüş oluyoruz.

 

Ali Gargın, (70)

Oldukça bilgili, cem cemaat yürüten, Kur’an bilgisi olan, alçakgönüllü, halk tarafından çok sevilen, şiirleri, görüş ve düşünceleriyle sadece Eskişehir’de değil tüm bölgede bilinen, daha önce CEM Vakfı toplantılarına katılmış bilge bir dede.

Öyle bir yemek duası etti ki, bunu TRT kanallarıyla tüm Türkiye’nin dinlemesini isterdim.

 

Eyüp Uslu, (86)

Seyit Battal Gazi ocağına bağlı, eşi Satı Ana’yla yaşamını sürdüren dede,  eski geleneklerive cemleri özlemle anıyor, sohbetimizde.

Satı Ana yazar Mehmet Tevfik Oytan’ın yeğeniymiş.

Yol hakkında bilgisi de olan, konuyla ilgili Satı Ana zaman zaman sohbetimize katılıyor.

Yaşı ve tecrübesiyle bize bilgi birikimini açan dede, bölgenin sevilen dedelerinden.

 

Mustafa Kemal Özer

Özellikle Sünni şeriat kurallarını da Alevilik’le bütünleştirme felsefesini savunan Dede, Kur’an bilgisi olan, namazı, ramazan orucunu Alevilik içinde değerlendiren cem yürüten bir dedemiz.

Dini eğitim de alan Özer’den bu konularda daha bilgili olan abisinin (Ali Özer) Afyon Bavurdu’da oturduğu bilgisini alıyoruz.

 

Şevki Demir, (1939)

Erzurum Aşkale Sarıbaba doğumlu olan dede köklerinin Tunceli, Mazgirt Muhundu olduğunu söylüyor.

Yöredeki genel uygulamanın dışında örneğin musahipliğin çok zor olduğu için uygulanmamasına karşı çıkan ve yöredeki dedelerle belli bir farklılığı gözlemlenen Şevki Demir ise görüşlerini ve farklı fikirlerini çekinmeden ortaya koyan bir dedemiz.

Dede bir dedeler okulunun açılmasını, yeni dedelerin eğitimli bir şekilde yetiştirilmesini istiyor.

 

14 Mayıs 2002

Aynı gece Mustafa Özer’in evinde kaldıktan sonra şehirdeki diğer dedelerle görüşmek üzere sabah erkenden hareket etmek istiyoruz ama Abidin Doğan (maalesef dedeyle tanışamadan, onu Ağustos 2003’de kaybettiğimizi öğreniyoruz. Hakkı Saygı’yla birlikte yaptığımız Eskişehir ziyaretimizde onun dar kurbanına, cemine katılıyoruz. Bunu da Mehmet Kaygusuz ve Deniz Ünal yardımıyla görüntüsel olarak belgeliyoruz.), Cemal Erenler Dedelerin şehirde olmadıklarını öğreniyoruz.

Öksüz Ali Baba evlatlarından ve Bozüyük’ten bilgisini aldığımız Abidin Erol Dede’yi görmek istiyoruz. Abidin Erol’u, İrfan Çetinkaya aracılığıyla görebileceğimizi anlıyoruz. Zaten çok yakın olan Hacı Bektaş Veli Vakfı’nı ziyaret ediyoruz.

İrfan Çetinkaya ve Seyit Battal Gazi Vakfı Başkanı İlyas Küçükcan’la sohbet ediyoruz.

Bu arada İrfan Bey’in araması üzerine Abidin Erol Dede Vakfa geliyor. Kendisiyle görüşüyoruz.

Dede daha çok Sünni İslam inanış sistemlerini savunur görünüyor.

 

İrfan Çetinkaya burada önemli bir etkiye sahip bir isim.

Eskişehir’in sevilen simalarından olan İrfan Çetinkaya’yla yaptığımız söyleşi de o da, Alevi Bektaşi kurum ve kurulaşları arasındaki parçalanmışlıktan, bölünmüşlükten yakınıyor.

Tüm Türkiye’deki Alevi inanç yapısının ortak olması gerektiğini söyleyen Çetinkaya halkın ve dedelerin olaya çok fazla sarılmadığından yakınıyor. Çağdaş, demokratik değerlerin korunmadan, ilerlemenin ve Alevilerin de ilerlemesinin mümkün olmadığını söyleyen Çetinkaya, Atatürk Devrimlerine bağlılığın kendileri için asli unsur olduğunu söylüyor.

 

Seyitgazi,

Aslanbeyli Köyü

Buradaki görüşmelerimizden sonra bölgenin en çok sevilen ve etkili dedesi Nevzat Demirtaş’ı ziyaret için  Seyyit Gazi’ye ve Arslanbeyli Köyü’ne hareket ediyoruz.

Akşam uzun soluklu söyleşiyle Nevzat Demirtaş her zaman olduğu gibi bilgisiyle, nezaketiyle, misafirperverliğiyle bizi çok iyi ağırlıyor.

Ayrıca eşi Nadire Ana’yla okuduğu olağanüstü nefesler, gözlerimizi yaşartıyor.

Binlerce insanın sadece tören günleri değil, her zaman sabah, akşam ziyaret ettiği dergah gönüllerde öyle yer etmiş ki; tüm Balkanlar’da Ege’de ve Batı Anadolu’da insanların en önemli ziyaret yeri konumunda.

Bu dergahın postnişini Nevzat Demirtaş ise bu dergaha yakışır vaziyette her an Hakk ve halka hizmet veriyor.

Nevzat Demirtaş, tüm Alevi/Bektaşi inanç ve kültür yapılarının, kurum ve kuruluşlarının ortak hareket etmesini savunan, önemli bir inanç önderimiz. Nevzat Demirtaş’ın Anadolu ve Balkanlar’daki özellikle Babai inanç kümesi insanları üzerinde önemli bir etkisi var.

 

 

KÜTAHYA / AFYONKARAHİSAR

 

15 Mayıs 2002, Körs Köyü

Aynı gece burada kaldıktan sonra Kütahya’ya doğru hareket ediyoruz.

Uzun aramalardan, karışık yollardan sonra Körs Köyü’ne varıyoruz.

Mürşit olmadığı zamanlar belli hizmetleri yapan rehberler Hüseyin Selvitopu ve Mehmet Selvitopu’yla söyleşi yapıyoruz. Sabah da sohbetimize devam ediyoruz. Aşık Hasan’ın Aleviliği içten benimsemiş görüntüsü veren sazı ve sözü bizi etkiledi.

Köydeki Hüseyin Gazi Türbesi ve tarihi mezarlık ise görülmesi gereken yerler. Ayrıca yine köyde tepelik bir alanda bir başka mezarlıkta dedelerin mezarları yanında çok eskiden kalma mezar taşları da var. Zaten anlatılana göre burası Anadolu’da çok köklü bir yerleşim merkeziymiş.

Biz de köyde yaptığımız geziler sonucu İslam öncesi Anadolu Uygarlığına ait bazı kalıntıların varlığını gördük. Kültür Bakanlığı’ndan gelen heyetler bu köyü incelemişler. Hatta çok önemli bazı tarihi eserlerin de kaçırıldığını duyduk. Fakat köyde yaşadığımız olumsuz bir olay bizi düşündürüyor.

Öyle ki, köyde bulunan dedeler arasında bir çekişmenin olduğu seziliyor. Artık bu gibi farklılaşmaların tümden ortadan kalkması için çaba harçarken, aslında bu konuda yapılacak çok iş, katedilecek çok mesafe olduğunu görüyoruz.

 

Döğer,

Cemal Sultan Türbesi

Döğer yakınlarında Anadolu’da kendi adını taşıyan yüzlerce dede ve bunlara bağlı binlerce talibi olan bölgede Çakırlar Tekyesi de denilen, Cemal Sultan Türbesi’ni ziyaretimiz ise büyük bir anlam içeriyor.

Yeşil bir alan içinde tarihi türbeye ulaşmak çok zor oluyor.

Bir tren yolu yakınlarından, tarlaları aşıp, bata çıka vardığımız türbenin önünde bir çeşme var. Türbenin yanında yine çeşitli mezarlar var. Geniş bir bahçesi olan türbenin onarımdan geçtiği anlaşılıyor. Burada çok ilginç bir olay oluyor, biz ziyaretteyken yine Cemal Sultan Türbesi taliplerinden bazı canların burayı ziyaret etmeleri, bu ıssız alandaki türbenin aslında bilindiğinin, ziyaret edildiğinin de bir kanıtı gibi.

(Bir sonraki yıl bölgeye yaptığımız geziyle farklı bilgilere ulaşıyoruz. Bknz.   Bir Sonraki Bölüm, Bilecik, Afyon... Ziyareti)

 

 

AFYONKARAHİSAR

....

 

Afyon kültür hazinesi,

Emirbaba efsanesi,

Tekke, Mevlevi hanesi,

Afyonkarahisar’ında.

 

Kral, beylik, emirşahlar,

Hükümdarlar, padişahlar,

Gazi, sultan, cerullahlar,

Afyonkarahisar’ında.

 

Çok evliya, sultan yatar,

Ne türkü ne destan yeter,

Karaca Ahmet burda yatar,

Afyonkarahisar’ında.

 

Emirdede, Emir Sultan,

Hamza Fakı, Balcam Sultan,

Hak Halili, Bacı Sultan,

Afyonkarahisar’ında.

...

 

Öğünmeli Türk Ulusu,

Kültürü tarih dolusu,

Her tarafı şifalı su,

Afyonkarahisar’ında.

...

 

Tarih dolu yaprağımız,

Bir hazine toprağımız,

Dalgalandı bayrağımız,

Afyonkarahisar’ında.

 

Türkiye’min kurtuluşu,

Atatürk zafer savaşı,

Kocatepe anıt başı,

Afyonkarahisar’ında.

 

Atatürk’ün abidesi,

Duyuluyor zafer sesi,

Yaşanır bayram havası,

Afyonkarahisar’ında.

........

 

 

Bu mirası koruyalım,

Kültüre sahip olalım,

Yoksul Derviş’i bulalım,

Afyonkarahisar’ında.

 

Şemsettin Kubat

 

İhsaniye,

Karacaahmet Türbesi

Gün içinde buraya yakın Karacaahmet Türbesi’ne gidiyoruz.

Esas Karacaahmet’in yattığı yer olarak ünlenen ve Sünnileştiği söylenen beldede halkın Aleviliğe soğuk bakmadığını duyduk ve bazı insanlarda bunu gözlemledik.

Eskiden cami yaptırma dernek başkanlığı yapmış Ahmet Çalış bize çok sıcak davrandı, ilgilendi, Türbeyi, mezarlıkları gezdirdi.

Kendisinde bir Alevi havası, en azından sempatisi olduğu izlamini aldık.

Türbenin karşısında bakkal dükkanı işleten Hasan Deniz Barlak da aynı şekilde Alevi kökenli geldi bana.

Dükkanına İmam Ali’nin resmini asan buradaki insanlar kaynaşmadan, yardımlaşmadan, birleşmeden yana tavır sergilediler.

Her halde bazı şeyler bizde de varmış zamanında, diyen bu insanlar kendilerine bilgi yönünden yardımcı olunmasını istediler.

Burada geleneksel Karacaahmet Etkinlikleri yaptıklarını, İstanbul’dan daha önce Karacaahmet Sultan Vakfı’ndan semah ekibi getirttiklerini, yine aynı şekilde etkinliklerde bizleri de kendi aralarında görmek istediklerini söylediler.

Türbe’nin içinde Karacaahmet’in askerleri oldukları söyleyen 40 mezar daha var. İçerde şifa arayan hastalar ayrı bölmelerde yatıyorlar. Bu bölüm kadınların namaz kıldıkları bölümmüş.

Ahmet Çalış, Hasan Deniz Barlak birçok konuda bize yardımcı oldu.

Belde’nin tarihi mezarlığı ise ayrı ilgi kaynağı. Burada iki metre uzunluğunda mezar taşları var. Bir kısmı kırılmış, bir kısmı bozulmuş olan mezar taşları bize aslında çok şey anlatıyor. Ama elbette bunu anlamaktan biz biraz mahrumuz. Çünkü eski yazı bilmeden üzerlerinde yazılanları nasıl anlayacağız ki?

Afyon Altıntaş’da Akçaköy Alevi köyüymüş.

 

Karacaahmet  Sultan Türbesi

Türkiye’de birçok yerde türbesi olduğu söylenen Karacaahmet Sultan’ın İhsaniye’deki türbesi görülmeye değer bir yer.

Ziyaretçisi çok fazla olan türbenin içindeki kırk mezarın Karacaahmet’in askerleri olduğu söylendiği gibi, onun dervişleri olduğu da söylenmektedir.

Özellikle ruh sağlığı yerinde olmayan vatandaşlar tarafından çok yoğun bir şekilde ziyaret edilen türbede, hasta olan insanlar için burada yatmalarına da uygun kabinler oluşturulmuş.

Hak erenlerden, olarak kabul edilen Karacaahmet Sultan’a bu ilçede yoğun bir sevgi ve saygı beslendiği anlaşılıyor.

Anadolu erenlerinden Karacaahmet Sultan’ın esas makamının burası olduğunu söyleyen kimi tarihçi ve araştırmacılar da var.

Ama başta İstanbul’daki olmak üzere, Manisa’daki gibi yine çok yoğun ziyaretçileri olan daha birçok yerde yatan Karacaahmet ismiyle anılan ereni/erenleri saygı ve saygıyla anmaktan başka yapacak bir şeyimiz yok. Ha orada olmuş, ha burada bunun halk katında hiçbir önemi yok.

Ama tabii ki tarihi açıdan bu önemli olabilir ama o da artık gerçek tarihçilerin işi, araştırsınlar delilleriyle ortaya koysunlar hangisi gerçek Karacaahmet’in Türbesi, Yunus Emre’nin Türbesi... biz de öğrenelim.

 

16 Mayıs 2002, Kütahya Merkez

Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği

Sabah Kütahya’ya hareket ediyoruz. Burada da bir dedenin varlığını tespit etmiştik. Kütahya merkezde Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği’ni buluyoruz.

Başkan Ali Kaplan bize çok yakın ilgi gösteriyor. Girişkenliği ve belli bir bilgi birikimi olan Ali Kaplan’la uzun uzun sohbet edip, dertleşiyoruz. O da insanların ilgisizliğinden yakınırken, yörede bu inanç ve kültürü canlı tutmak için yoğun çaba harcadıklarını, bu konuda da kentteki diğer sivil toplum kuruluşlarıyla ortak çalışmalarda bulunduklarını söylüyor.

Bu arada yerel bir televizyon kanalı bizimle bir söyleşi yapıyor. Buradaki ziyaretimizin nedenini anlatıyoruz. Aleviliğin İslam içinde, Türk kültürünün en zengin birikimlerinden birisini bünyesinde toplayan bir yapı olduğunu söylediğim söyleşi sonradan öğrendiğime göre televizyonda aynen yayınlanmış.

Başkan’ın girişkenliği, iyi niyeti, halkla diyaloglarının iyi olması burada Alevi/Bektaşi varlığının sergilenmesine olanak sağlıyor.

Kütahya’da Aleviler’in yoğun olarak yaşadıkları mahalleler ise şunlarmış; Yenidoğan, Gaybi Efendi, Bahçelievler (Evliyaçelebi).

 

Çamlıca,

Ali Rıza Kayıhan Dede

Seyit Ali Sultan Türbesi

Ali Kaplan bize yardımcı oldu; Merkeze yakın olan Okçu (Çamlıca) Köyü’nde Ali Rıza Kayıhan Dede’yle görüştük.

Bir Seyit Ali Sultan Türbesi’nin de burada olduğunu ve onun soyundan gelen dedelerin varlığını da ilk kez duymuş oluyorum. Dedeyle söyleşi yapıyoruz, türbeyi ziyaret ediyoruz. Dede burada çok sıkıntılar çektiklerini, bu yolun kolay yürütülemediğini söylüyor. Daha sonra eşi de sohbetimize katılıyor. Ellerinden geldiğince hizmetleri yürütmeye gayret ettiklerini söyleyen Ali Rıza Kayıhan Dede’nin belli bir tecrübesinin olduğu görülüyor.

Çamlık bir alan içinde çinilerle süslü türbenin içinde geyik boynuzları var. Türbe önünde öyle bir çeşme var ki, öyle bir su akıyor ki görülmeye, içilmeye değer!

Daha sonra Balıkesir’e hareket ediyoruz.

 

BALIKESİR

 

17 Mayıs 2002

 

Yolda büyük halk ozanımız, gerçek değerimiz Mahzuni Şerif’in ölüm haberini alıyoruz. Yüreğimiz dağlanıyor. Bir an ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Yol boyu onun ezgileri, erenlerin ezgileri gelip dudaklarıma konuyor, gözlerim doluyor, doluyor boşalıyor...

Baki Öz hocamızı kaybettikten sonra şimdi de günümüz halk ozanlığı geleneğimizin en önemli temsilcisini kaybetmenin derin hüznü beni sarıyor, başım dumanlar içine gömülüyor. Bir anda tüm azalarım ağrıyor.

Balıkesir’e Kütahya, Harmancık, Dursunbey yolu üzerinden gidiyoruz ama araba ve Hakkı Saygı çok zorlanıyor. Meğerse artık fazla kullanılmayan, atıl bir yoldan gitmişiz Balıkesir’e. Geç zamanda şehre varıyoruz.

Daha ilk bakışta büyük bir kent olduğu anlaşılan Balıkesir’in ana caddelerinden geçiyoruz. Kent merkezindeki caddeler, sokaklar gençlerle dolu. Bir üniversite şehri olduğu hemen anlaşılan Balıkesir’in merkezi oldukça düzenli görülüyor.

Çeşitli telefon görüşmelerimizden sonra hedefimiz Kavakbaşı Köyü’nde bölgenin en ünlü Çepni dedesi Enver Yüksel’i bulmak. Dede’nin yine merkeze yakın bir başka Çepni köyü Çoraklık’ta cem yürüttüğünü öğreniyoruz. Hemen oraya hareket ediyoruz. İnsanları cemde buluyoruz.

O gece o köyde muhtarın evinde kaldıktan sonra ertesi gün Kavakbaşı köyüne gidiyoruz.

 

Çoraklık Köyü’nde Cem

Çoraklık’ta yürütülen ceme mihman olarak kısa bir süre katılıyoruz. Çünkü burada geleneksel yapı tümüyle korunmuş. Buna göre ikrarlı olmayan bir insan ceme giremiyor. Kesinlikle müsahiplik uygulanıyor. Cemlere müsahipsizler giremiyorlar. Hakkı Saygı Baba kaç yıllık baba olmasını söylemesine, kaç yıldır posta oturmasını söylemesine rağmen ceme dahil edilmedi.

Benim gözüme çarpan unsursa kadınların birörnek, aynı şekilde baş örtüsü örtmeleri, cemevinde çok büyük bir disiplin olması...

Burada kesinlikle uygulanan bir unsur kesilen kurbanların önemi. Kurbanın tek bir kan damlası ziyan edilmiyor. Tüm et ve suyu tüketiliyor. Kemikler derin bir çukur açılıp gömülüyor. Yol, ikrar, cem, müsahiplik... burada çok önemli.

Köyün çok büyük bir köy olmasının dışında, ağaçlık yeşil bir köy.

Evinde mihman olduğumuz muhtar ve ailesi yine her zaman olduğu gibi bize çok iyi davranıyorlar.

Ertesi gün Macarlar ve Karamanlar, Çukurhüseyinler Çepni köylerine uğruyoruz.

Buradaki köylerde sosyal yaşam çok canlı. Öyle ki gençlerin çokluğu hemen dikkat çekiyor. İnsanlar birbirleriyle kaynaşmış bir vaziyette.

 

18 Mayıs 2002, Karamanlar Köyü

Köye girer girmez büyük hüznümüz yine damarlarımızda bir yanıklık olarak depreşiyor. Köy meydanındaki kahvede dev ekranda Cem Radyo’dan Mahzuni Şerif’in bitmez tükenmek bilmeyen sesi tüm köye yayılıyor. Olayı en geniş ve dramatik şekilde tüm dünyaya aktaran Cem Radyo, burada da halkın gözü, kulağı olmuş.

Kahveye gelince tüm köylülülerle dertleşip, sohbet ediyoruz. Öyle sıcak, cana yakın insanlar ki, sormayın. Tümü çok bir üzüntü içinde, hep Mahzuni Şerif’ten bahsediyorlar.

Uzun süre köylülerle sohbet ediyoruz. Ziyaret amacımızı, dedelerin, babaların toplum için önemini anlattığımız konuşmamız ilgiyle dinleniyor. İnsanlar bıkıp, sıkılıp hemen bizi terketmiyorlar. Kendilerinin de soruları, dilek ve istekleri oluyor bizden. Kendilerine ücretsiz dağıttığımız Cem Dergisi’ni büyük bir sevecenlikle karşılıyorlar.

Köyün 250 hane olduğunu öğreniyoruz.

Bir ilköğretim okulu ve iki katlı bir cemevinin olduğu köy oldukça bakımlı ve büyük görünüyor.

Gençlerin bolluğu ve bize gösterdikleri ilgi, sorular, sıcaklık görülmeye değer. Burada Karaman Köyü Güzelleştirme ve Geliştirme Derneği’nin varlığını da öğreniyoruz.

 

Macarlar Köyü

Macarlar Köyü gerçekten de çok büyük bir köy.

Öyleki nüfusu beş binmiş. Dedelerinin Musayı Kazım Evlatlarının yolunu süren dedeler olduğunu söyleyen köylüler, Gaziantep merkezden Bektaş isimli bir dedenin gelip cemleri yaptığını söylüyorlar.

Sohbetlerimizden insanların samimi bir şekilde inançlarını ve kültürlerini yaşatma konusunda çok duyarlı olduklarını gözlemledim.

Dedeye, babaya, pirlere, eren ve evliyalara büyük değer verme var. Kendi köylerinin üç yüzyıllık bir köy olduğunu, öz Çepni köyü olduklarını söyleyen köylülelerin Tahtacılara çok hoş bakmadıkları da anlaşılıyor.

Köylüler cuma namazı kılmanın doğal olduğunu, kendilerinin ceme önem verdiklerini fakat cuma namazı da kılmanın doğal olduğunu söylüyorlar. Köyün muhtarının Üzeyir Kaplan olduğunu, bekarların tarikat cemlerine giremediklerini, yoğun bir işsizliğin varolduğunu söyleşilerimizle anlıyoruz. Özellikle, çocuk ve gençler bize çok büyük bir ilgi gösteriyorlar.

 

Kavakbaşı Köyü, Enver Yüksel Dede

Daha sonra hareket ettiğimiz Enver Yüksel Dede’nin köyünde dedeyle sohbet ediyoruz. Söyleşimizde Enver Yüksel Hacı Bektaş’a bağlılığın Aleviliğin ayrılmaz bir parçası olduğunu söylüyor.

Türk kültürünü temel taşıyıcıları olan Alevilerin eninde sonunda devletin yanında yer alacağını söyleyen Enver Yüksel’in sayısız cem yürüten, bilgili bir dede olduğunu anılıyoruz.

Kimi Çepni boylarının Musa Kazım Evlatlarından dedelere bağlı, kimilerinin de İmam Rıza’nın Evlatlarından dedelere bağlı olduğunu öğreniyoruz.

Köse Süleyman’ın da İmam Rıza evlatlarından olduğunu söyleyen Enver Yüksel kendilerinin de Köse Süleyman’ın evlatlarından Yunus Mükrü’nün oğullarından Süleyman’ın torunlarından olduklarını söylüyor. Kendilerinde secere bulunduğunu, Hacı Bektaş’a bağlı olduklarını söyleyen dedeyle büyük bir ceviz ağacının altında hem sohbet ediyor, hem de tertemiz tabiat içinde birşeyler yiyoruz. Hacı Bektaşı Veli’yi pir ve mürşit ocağı olarak kabul ettiklerini söyleyen Enver Yüksel şu anda postta oturan Veliyettin Ulusoy’u çok beğendiğini de söylüyor.

Geyik derisini post olarak kullanan dede, lokmaların eşit bir şekilde “üleştirildiğini”, kurbanın çok kutsal olduğunu, kemik, deri, kan ve diğer kullanılmayan bölümlerinin çok derin çukurlara gömülmesinin kendilerinde kesinlikle uyulması gereken kurallar olduğunu söylüyor.

Kuran İslam’ın anayasasıdır, diyen Enver Yüksel tarik çalmaya Kılıç Çalmak dendiğini, müsanipsiz bir Alevinin düşünülemiyeceğini aktarıyor. Yörede zakirin kamber olarak algılandığını anlıyoruz.

Kavakbaşı Köyü’nün muhtarının Turgut Kutal olduğunu, köyün 60 hanesinin bulunduğunu,150 sene önce kurulduğunu öğreniyoruz.

Yine köyde Seyfi Oğuz’la karşılaşıyoruz. Kendisiyle daha sonra İzmir’de ayrıntılı söyleşi yapacağım Dedeyle ayak üstü sohbet ediyoruz.

Oldukça güzel olan köy, ağaçlar ve yeşillikler içinde cennet köşesi bir beldemiz.

Yerel kıyafetleriyle resmini çektiğim Güler Pınar gibi onlarca Kavakbaşılı kadını görüntülemek, söyleşmek, sandıklarını açtırmak istiyorum ama yine yüreğim küt küt atıyor.

Bir görevdeyim, tüm gezi boyunca, zaman zaman epey çirkin yöneticilerden çektiğim beni uykusuz bırakan acılar gibi, planlı bir şekilde gezimizi zehir eden bir asık suratlı müdürümüzün varlığı da hep gözlerimin önünde ama, Kızılbaşlık, ozanseverlik damarım ağır basıyor, Mahzuni Şerif’in cenazesine ne yapıp-edip katılmak için köyden erkenden ayrılıyoruz.

Ziyaret ettiğimiz köylerde insanların çok büyük bir ilgisiyle karşılaşıyoruz. İnsanlarda büyük bir samimiyet, içtenlik var.

Özellikle kendilerine sahip çıkılması gerektiğini söyleyen insanların derin ekonomik sorunları olduğu gözleniyor.

Gelişmeler nedeniyle İstanbul’a hareket ediyoruz.

Ben Bursa’dan 17 Mayıs Cuma günü Hakk’a yürüyen Mahzuni Şerif’in cenazesine yetişmek üzere Ankara’ya hareket ediyorum. Zaten yaşı gereği ve bakımsızlık nedeniyle hayli yorulan Hakkı Baba İstanbul’a dönüyor. Gezimiz böylece iki kez aksamasına rağmen büyük bir verimlilikle sona eriyor.

 

Giderken Milyonları Birleştirdi...

Zaten Yeri Hacı Bektaşların, Yunusların, Pir Sultanların Yanıydı

Aşık Mahzuni Şerif’i Kalbimize Gömdük

Cumhuriyet dönemi halk ozanlığı geleneğinin en güçlü isimlerinin başında yer alan, günümüzde yaşayan en ünlü halk ozanımız Aşık Mahzuni Şerif’i kaybettik.

17 Mayıs’ta Almanya’da hayata gözlerini yuman Mahzuni Şerif çok genç yaşta saza, söze, muhabbete dahil olmuş, ölene kadar en sevdiği uğraşı türkü, deyiş söyleyip, şiir yazmayı bırakmamıştı.

Anadolu toprağında ülkesinin ruhuna ses, nefes olan Aşık Mahzuni Şerif çok ozanın ve sanatçının ulaşamayacağı bir başarıya kavuşarak yaşarken efsaneleşti.

Aşık Mahzuni Şerif geleneksel halk ozanlığı damarının günümüzdeki en önemli temsilcilerinden birisi olurken sadece sazı, sözüyle değil; görüş, düşünce ve eylemleriyle de halkının gönlünde taht kurmayı başarmış bilge bir insandı. Onun haksızlığa, sömürüye, çıkar pazarlarına karşı tavrı; halkından, yoksul ve ezilmişten yana olan tercihi essiz bir ezgiyle çaldığı sazının nameleriyle de bütünleşince onu istisnasız tüm Anadolu’nun köylerine, kasabalarına, hanelerine girebilen büyük bir değer yapmıştı. Ama sadece bu kadar değil. O gerçekten sürekli okuyup araştıran, eleştiren, bu manada da kendini sürekli yenileyebilen büyük düşün insanıydı da. Kaleme aldığı yazılardan, konuşma ve sohbetlerinden bunu rahatlıkla anlamınız mümkündür. Bu satırların yazarı geçen sene sonunda kendisiyle yaptığı çok uzun bir sohbette bir kez daha bir Alevi aydını ve düşün insanı olarak Mahzuni’nin derin fikir ufkunu görmüştür.

Sorunlardan yakınan, sazı ve şiirleriyle bu sorunları halkına, devleti yönetenlere halkıyla birlikte haykıran Aşık Mahzuni Şerif aynı zamanda sorunlara çözüm üretebilen bir insandır. Aşık Mahzuni Şerif gerçekten de bizce hiç kimse tarafından değeri tam anlaşılamamış, yitik çok büyük bir değerimiz olarak sonsuz yolculuğunda yüreğimizi burkmaya devam edecek.

Onu Hacı Bektaş’ta uğurlamaya gelen on binlerce seveni elbette onun için çok üzüldü, yıllar boyunca kuru soğanı aş yapan köylülerimiz, fukaralarımız kendi içlerinden, onlar için sazını ölene kadar çalan birini kaybetmenin elbette derin elemini duyuyorlardı. Sesi olağanüstüydü, sazı benzersiz çalardı, yüzünü hiç ekşitmezdi, can insan, dost insandı. Ama onun değerini gerçekten de tam anladığımızı oraya gelen kalabalığa bakarak söyleyebilir miyiz? Benim de yüreğim yandı/yanıyor... Tüm Mahzuni sevenleriyle birlikte... ama yine de ben Aşık Mahzuni Şerif’in yeterince anlaşıldığına, ona yeterince değer verildiğine, ona sahip çıkıldığına inanmıyorum.

Aşık Mahzuni Şerif, Büyük Usta, Sevgili Dost!

Hani seninle bir belgesel şeklinde son bir söyleşi daha yapacaktık? Hani seninle çıkacaktık Berçenek’ten yaya..., dağları, belleri, tepeleri, vadileri, yalçın kayalıkları aşıp türkü harmanında buluşacaktık. Hani “dert gezer derman gezer / itikattadır nazar” deyip deyişleri, nefesleri yeniden yorumlayacaktık? “Okunacak en büyük kitap insandır” sözünü ne de çok beğeniyordun. “Yahudi, Müslim birdir bana” diyordun ama tüm Aleviler/Bektaşiler gibi Yezid’i, Muaviye’yi, Mervan’ı hiç sevmedin tüm hayatın boyunca da “yezitlikle” hele hele kendi içimizdeki yezitliklerle mücadeleni bitiremeden nasıl oluyor da bizi öksüz bırakıp çekip gidebiliyorsun sevgili dost!

Emperyalizme karşı çıktın, ulusal birlik ve beraberlik dedin, Mustafa Kemal dedin, tam bağımsızlık, özgürlük, eşitlik, aş, iş, ekmek dedin.

Hz. Ali dedin, Hacı Bektaş, Mevlana, Yunus dedin, pir dedin, musahiplik dedin, cem dedin, saz dedin, dostluk, barış, kardeşlik dedin. Dünyanın en güzel türkülerini, barış türkülerini söyledin, dünyanın en güzel inanç müziklerini, nefesleri, deyişleri söyledin.

Uğurlar olsun, sevgili büyük ozan, uğurlar olsun. Yaşarken felsefelerini yılmadan, bıkmadan, içtenlikle savunduğun, Hacı Bektaşların, Pir Sultanların yanında rahat uyu! Şiirlerin, ölümsüz. Güzel sesinle hep yaşayacaksın.

Cenaze Töreni

Aşık Mahzuni Şerif için 19 Mayıs Pazar günü Ankara’da Kültür Bakanlığı’nın önünde bir tören yapıldı. Kültür Bakanı İstemihan Talay’ın, TBMM Başkanvekilleri Ali Ilıksoy ve Kamer Genç ve eski Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in de hazır bulunduğu törende konuşmalar yapıldı. Törene binlerce insan katılırken, onlarca halk ozanı, kurum ve kuruluş temsilcisi, yazar ve bu arada CEM Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan da hazır bulundu.

Aynı gün Hacı Bektaş’ta düzenlenen törene ise en az yüz bin kişi katıldı. Hacı Bektaş Anma Etkinlikleri’ni hatırlatan büyük kalabalığın sevgi seli içinde Çilehane’deki Ozanlar Anıtı’nın alt tarafına defnedilen Mahzuni Şerif’i uğurlamaya yurdun dört bir tarafından insanlar gelmişti.

Hacı Bektaş girişinde yüzlerce araçlık konvoyun oluştuğu görüldü. Türkiye’de tarihi bir gün yaşanırken, özel televizyon, radyo ve yazılı basının gerek Mahzuni’nin vefatına, gerekse cenaze törenine yeterince yer vermemesi sert tepkilere neden oldu.

Hacı Bektaş’taki törene TBMM Başkanı Ömer İzgi, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, eski Kültür Bakanı Fikri Sağlar, Mustafa Kul, Kamer Genç, sanatçılardan Sabahat Akkiraz, Musa Eroğlu, İlyas Salman, Belkıs Akkale, Sadık Gürbüz, Kıvırcık Ali, Yavuz Top, Enver Çelik, Zafer Gündoğdu gibi sanatçılar katıldı.

Büyük ozan son yolculuğuna Dertli Divani’yle birlikte binlerce kişinin okuduğu dualarla uğurlandı.

Bu arada büyük ozanın vefatı dolayısıyla Cem Radyo yayın akışını değiştirdi. Tüm İstanbul ve Anadolu’da ve Avrupa’da halk Cem Radyo’dan gelişmeleri ve ozanın ölümsüz eserlerini günler boyunca dinlediler.

Ayrıca Cem Radyo program yapımcısı ve sunucu Ayşe Acar, ozanı çok seven ve ozanın da çok sevdiği CEM Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan’la özel bir söyleşi programı gerçekleştirdi. Prof. Dr. İzzettin Doğan programda insan canına böylesine önem veren insanlık değerinin kaybının büyük üzüntü kaynağı olduğunu ama onun ölümsüz eserleriyle daima yaşayacağını söyledi.

Cem Radyo Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Tükek ise yaptığı açıklamada, büyük bir insanlık değerini kaybetmenin verdiği üzüntü içinde olduklarını söyledi.

Tüm Alevi-Bektaşi Kurum ve kuruluşlarının, dernek ve vakıflarının otobüsleriyle Hacı Bektaş’a akan halk büyük bir birlik, beraberlik, sevgi görüntüsü oluşturmuştu. Yoğun katılım içinde Malatya’dan İzmir’e kadar ozanların yanında dedelerin de varlığı dikkat çekiyordu.

Fethi Erdoğan Dede (İstanbul): Tüm Alevi kurumları bir olup da bir helikopter kiralasaydılar da Ankara’dan buraya bu büyük kalabalığı çekseydik. Tarihe geçecek bir kalabalık ve sevgi seli. Rahmetliyle çok eskiye dayanan bir tanışıklığım vardı, çok üzüldüm, onunla anılarımı size yazacağım.

Hasan Sağbilge Dede (İstanbul): Ülkemizin bir büyük değerinin vefatı bizi inanınki derinden yaraladı. Üzüntüm o kadar büyükki anlatamam.

Murat Karataş Ozan/Dede (Ankara): Gerçek bir değerimizi kaybetmenin elemi içindeyiz. Gerçekten çok büyük bir ozan ve inanç insanıydı.

Ali Cevat (Ozan Sinemi) - Ozanlar Vakfı Başkanı: Ülkemizin yetiştirdiği en ünlü yaşayan halk ozanını kaybetmenin verdiği üzüntü içindeyiz. O herkese örnek olan aydın bir insandı.

Hüseyin Yalçın Dede (Adana): Can dost, bir büyük ozanı kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz.

Coşkun Gönüllü (Ozan Gönüllü Coşkun) (Ankara) : Size üzüntümü en güzel bir şiirle anlatabilirim sanırım. Duyduğum büyük üzüntüden sonra yazdığım şiiri yayınlanması için size göndereceğim.

Elvan Çelen Dede (İzmir): Böylesine büyük bir değerimiz kolay yetişmiyor. Duyunca derinden sarsıldık. Hemen toparlandık Karşıyakalılar olarak otobüs tuttuk yola düştük.

Doğan Türkdoğan (Ozan Doğancan) (Adana): Nasıl anlatayım ki kederimi. Bir ozan olarak biz de kelimelere döktük duygularımızı. En kısa sürede yazdığım şiiri size göndereceğim.

Mustafa Tosun Dede (Malatya): Can dost, bu büyük üzüntüyü paylaşmak için hemen koşup geldik.

 

CEM DERGİSİ, HAZİRAN 2002

 

Sonuçlar:

 

Bursa

 

  • Bursa, Kestel, Gemlik gibi merkezlerde daha çok Doğu Anadolu bölgesinden zaman içinde gelip buraya yerleşmiş insanlarımız var.
  • Bunlar kendilerine ait inançları gelenekleri kaybetmemişseler de cem yürütme, yolun izini sürme konularında zayıflıklar var.
  • Dedelik buralarda bir nevi toplumsal ruha güç veren bir anlayış gibi algılanıyor. Toplumu yönlendiremese de, cem yürütmese de, saygı duyulması gereken önemli bir kurum olarak algılanıyor.
  • Dedelerimiz de ellerinden tutulması, kendilerine yardımcı olunması halinde halka daha iyi hizmet vereceklerinin farkındalar.
  • Bunun yanında çok bilgili, okuyan, araştıran, soruşturan, cem yürüten dedelerimiz de çok. Zaten bir gezide bir/iki günde bölgelerdeki tüm dedelere ulaşmak, bilgi derlemek olanaksız.
  • Gençlerin dedelere karşı yoğun eleştirisiyle karşılaştık. Biraz da haksız, bilinçsizce sözlerle dedeleri eleştiren gençlerin istekleri: bilgili, bilinçli, okumuş, yetişmiş dedeler...
  • Bursa’da Alevilerin bulunduğu mahalleler; Başaran, Zafer, İsmetiye, Teleferik, Vatan, Esenevler, Erikli, Panayır Mahallesi (Köy ismi de olabilir).
  • Kestel’e de bir cemevinin açılması isteği var. Kestel’de nüfus 50 bin. Belediye Başkanı Ergün Aksoy. Burada 15 bin Alevi olduğu söyleniyor. Belediye Başkanı cemevi konusunda söz verdiği halde, sözünde durmamış.

 

Bursa Taşra; İnegöl

 

  • Hacı Turabi Veli Ocağı dedelerinin cem yürüttüğü Şehitler Köyü’nde Batı Anadolu Trakya, Balkanlar’ın kültürünü sazlarda, semahlarda, giyim, konuşma ve yaşam içinde gördük.

 

Gölpazarı, Yenişehir (Barçın, Göllüce)

  • Süceattin Veli Dergahı’na Nevzat Demirtaş Dede’ye bağlı bu yörelerde cem/erkan uygulamalarında büyük benzerlikler var. Kök Alevi ama Bektaşi geleneği buralarda uygulanıyor.

 

Kurşunlu

  • Tümüyle aynı cem uygulamaları var. Burada da babalık kurumu gelişmiş. Yalnız çok yanlış bilgi ve uygulamalar var.

 

Eskişehir

  • Burada farklı ocaklara sahip olsalar da hemen hemen tüm dedelerin uygulamaları benzer, öyle ki 7-8 dede toplanıp ortak cem yapıyorlarmış.
  • Cem erkan yürütmeye, görgüye, sorguya, kul hakkı konularına ortak olarak çok önem veriliyor.
  • Doğudan gelen dedelerle, yörede yerleşik bulunan dedelerin uygulamaları uyuşmuyor.
  • Bölgede musahiplik çok ağır olduğu için uygulanmıyor.
  • Kur’an’a ve İslam dininin inançsal uygulamalarına önem verme yaygın.
  • Her hizmetten sonra dua almak önem verilen bir uygulama.
  • Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı buranın inanç ve kültür merkezi konumunda. Bölgede İrfan Çetinkaya’ya büyük bir sevgi ve saygı var.
  • Seyit Süceattin Veli Dergahı’nın ve postnişin Nevzat Demirtaş Dede’nin bölgede önemli bir etkisi olduğu açıkça görülüyor.

 

Kütahya

  • Musahiplik burada da yaygın değil.
  • Cem, erkan yürütülüyor.
  • Saz önemli bir unsur olarak yaşamın içine iyice girmiş.
  • Seyit Ali Sultan adına Sünni gelenek içindeki mevlit okutma yaygınlaşmış, dış çevrenin baskısı ve etkisiyle. (Okçu Köyü).

 

Balıkesir

Gezinin en renkli yönlerinden birisini bölgenin Çepni köylerini gezerken ve dedeyle söyleşi yaparken yaşadık.

 

  • Balıkesir’de 60’dan fazla Çepni köyü var.
  • Çepniler kendilerini daha çok Çepni ve Alevi olarak tanımlıyorlar.
  • Sistem olarak tümüyle Anadolu Alevilerinin ocak ve dede sistemine bağlılar.
  • Tahtacı Türkmen kimliğinde olan kişilere belli ön yargıların olduğunu gözlemledik.
  • Türk kimliğini ön plana çıkarma eğilimi var.
  • Çepni boylarının Anadolu’ya ilk gelen boy ve yerleşik yaşama en geç geçen topluluk olduğunu, bir kısmının tümüyle Sünni’leştiğine inanıyorlar.
  • Hacı Bektaş Dergahı’nı pir ve mürşit ocağı olarak belliyorlar.
  • Musahipliğe büyük önem verme var.
  • Görgü sorgu olmadan hiç kimseyi ceme almıyorlar. Hakkı Saygı’nın çok ricada bulunmasına vs. 27 yıllık Bektaşi babası olmasını dikkate almadan, yolun töreleri gereği onu bile ceme dahil etmediler.
  • Dede toplum üzerinde çok etkili olan bir toplum ve inanç önderi.
  • Konar göçer yaşam tarzını tümüyle atamamış olsalar da, düzenli evler inşa etme geleneği var. (Öyle ki Taşpınar Köyü’nde çok ilginç bir gelenek var. Evler yeni bile olsa 10-20 yıl içinde durumu iyi olanlar binayı yıkıp yeniden yapıyorlarmış.)
  • Hala bağımsız yaşama istekleri çok belirgin. Öyle ki Nahiye büyüklüğündeki köyler nahiye olmayı kabul etmiyorlar. Sünni görevliler köye girip düzeni bozacaklar, gelenekleri değişecek diye.
  • Genellikle işçi olarak çalışan bu insanların maddi durumları son derece kötü.

 

Yörede yapılan etkinlikler

  • 12 Mayıs Şehitler Köyü, Hasan Dede (Bursa).
  • 12 Mayıs Seyit Cemal Sultan Döğer (Kütahya).
  • 19 Mayıs, Sobran, Karakuzu Baba (Kütahya, Tavşanlı, Dedeler Köyü (Sarı İsmail Türbesi var).
  • 2 Haziran Pir Ahmet (Kalburcu Baba) (Kütahya).
  • 9 Haziran Avdan Köyü Erenler, Çoban Baba (Kütahya).
  • 23 Haziran Süceattin Veli Törenleri (Eskişehir). 

AYHAN AYDIN, Trakya ve Anadolu’da Erenler Bahçesi (Alevilik/Bektaşilik Araştırma

Gezi Notları), 2. BASKI, CAN YAYINLARI, İSTANBUL, 2008 (SAYFA: 33-82)