Trakya Gezisinden Notlar*

Trakya Gezisinden Notlar*

(Mart 2004)

AYHAN AYDIN

Trakya genellikle tabiatının güzelliğiyle anılan ve Türkiye’nin Batı’ya en yakın coğrafyası olarak nitelendirilir. Ama şu kadarını söylemek gerekir ki, burada yaşayan insanların önemli bir kısmı bu önemli toprak parçasının devamı niteliğindeki Bulgaristan ve Yunanistan’dan da buraya göçüp gelmiş insanlarla dolup taşmış, çok kültürlü bir yapı sergiler. Aynı zamanda yoğun bir Alevi Bektaşi varlığının olduğu bu topraklar üzerinde birbirinden çok farklı inanç, kültür ve yaşam anlayışına sahip insanlar yaşamaktadırlar. Bu küçük ama çok önemli bölge Türkiye’de Alevilik Bektaşilik araştırmacılığında ihmal edilen bir bölgedir de. Özellikle Balkanlar’daki Alevi Bektaşi varlığını araştıranların  bu bölgeyi kesinlikle ihmal etmemeleri gerekir.

 

23 Mart 2004 Salı

İstanbul’dan hareketle, daha önceden temasa geçilen ve bölgedeki inanç önderlerini toparlaması ricası kendisine iletilen Hasan Yıldız’la Kırklareli’nde, kendi evinde bir araya gelindi.

Hasan Yıldız, kendisine bağlı olsun, olmasın diğer tüm dedeleri (ocakzade manasındaki dedeler değil. Şimdiki ismiyle bölgedeki “dervişleri”) de toplantıya çağırması sonucunda, kendi talipleriyle birlikte, 20 civarında kişiyle toplanıldı.

Hasan Yıldız Baba, halihazırda bölgedeki Amuca kabilesine aynı zamanda dedebabalığa bağlı, yani Balım Sultan Erkanı’nı uygulayan bir Bektaşi babası olmasına rağmen, bölgedeki farklı inanç uygulamaları (Bedreddini vb.) onlarla, yani halkla yoğun bir temasa sahip bir isim.

Babanın evinin altında cemlerini yaptıkları geniş bir “cemevi” var.

Gece saat 12.00’ye kadar süren sohbetle söyleşiyle buradaki sorunlar, insanların duygu ve düşünce dünyaları irdelendi. Büyük bir yarenlik örneği sergilendi. O gece Hasan Yıldız Baba’nın evinde misafir kalınarak, daha samimi bir ortam yaratıldı.

 

Hasan Yıldız Baba

Hasan Yıldız şu bilgileri de bizimle paylaştı; bizim duyduğumuza göre, Babaeski’de Sarı Saltuk’un mezarı varmış. Bir de Edirne’de şehrin çıkışında bir manastırın bahçesinde yine Sarı Saltuk’un bir mezarı varmış.

Sarı Saltuk ibadet ettiği zaman buralarda bolluk olduğu için, yöredeki halk onu çok sevmiş ve onun adına ibadetlerini yerine getirmişler.

Aynı zamanda Şeyh Bedreddin de Sarı Saltuk’un yolunu takip etmiştir.

 

Selahattin Dağ

Selahattin Dağ; 1961 yılında Kısmet Aktaş Baba’dan nasip alarak yola girmiş, bir Gülşeni.

Kendisini; Şeyh Bedreddin’e bağlı bir Gülşeni kuluyum, diye tanıtan Dağ, Alevilik, Bektaşilik’le ilgili birçok kaynağı tarayan, kökenlerini araştıran, bölgede Alevi İslam inancının yaşaması için çaba harcayan canlarımızdan birisi aslında.

Onun temel kaygısı, Alevi kurum ve kuruluşlarıyla, yazarların kendilerini tatmin edecek araştırmalar yapamamaları ve ocakları ve inanç önderleri konusunda bir boşluk olmasından dolayı arayış içinde, çeşitli bocalamalar sergileyen bir kişilik göstermesi.

Gülşeniler’de Gülbenkli muhabbet (dört ayaklı kurban kesilen muhabbet, koyun, koç vd.) ve gülbenksiz muhabbet (iki ayaklı (tavuk, horoz vb.) muhabbet, yani cebrail kurbanı kesilen muhabbet) olduğunu söyleyen Dağ, on üç yaşından beri bu yola gönül verdiğini, babasıyla cemlere girdiğini, eski dede ve babaların kendilerini kendi inançları konusunda aydınlatmalarına rağmen şimdi mürşit sıkıntısı çektiklerini, hali hazırda da Gülşenileri temsil eden dedeler olsa da bir baş, bir baba olmaması dolayısıyla ve köylerin boşalması, kente göçün artması ve ekonomik nedenlerle insanların inançlarından ödün verdiklerini bu sorunun Kofçaz İlçesi’nde çok yoğun bir şekilde yaşandığı söyledi.

Edirne’de Hasan Şezai Hazretlerinin türbesi varmış.

Ayrıca onun Gülşeni olduğunu duyduk diyen Dağ, bir de Gülşeniler Sokağı olduğundan bahsediyor. Kendilerinde baş okutmanın, müsahipliğin olmadığını söyleyen Selahattin Dağ, kendilerinin topluca tövbeden geçtiklerini, bunu aksatmadan sürdürdüklerini söylüyor.

İstanbul’da Paşabahçe’de Davut; Lüleburgaz Turgutbey Köyü’nde Levent Baba’nın (Kısmet Aktaş’ın yerine baba olmuş), Kırklareli’nin Koruköy’ünde de Ali Baba’nın hali hazırda bildikleri babalar olduğunu söyleyen Dağ; Kofçaz Deveçatağı Köyü’nde Habib Dede ile Talih Özkaynak’ın, Ahmetler Köyü’nde Mehmet Ali Uzun’un dede olduklarını; Devletliağaç’ta Yaşar Aktürk’ün, Lüleburgaz’da Tatlıpınar Köyü’nde Nuri Çakar Dede’nin görevleriniz yapmaya çalıştıklarını söyledi.

Ahmetler Köyü’nde Mehmet Öztürk Baba var.

(Birkaç kez başka başka yerlerde dile getirdiğim gibi dedelik, babalık, ocak, tekye vd. kelimeler farklı yörelerde, farklı anlamlar kazanmaktadır. Nihayetinde buradaki dede de, ocakzade bir dedeliği ifade etmeyen, cemlerde hizmetleri yerine getiren kişi anlamındadır.)

Kofçaz’daki Alevi/Bektaşi Köyleri Şunlardır:

Ahmetler, Topçular, Tatlıpınar, Devletliağaç, Terzidere, Koçatarla. Bunlar da Gülşeniler de var. Sırf Gülşeni İnançtan olan köyler; Karabağlar, Ahlatlı, Koçatarla, Aşağı Kanara, Yukarı Kanara, Malkoçlar.

Trakya’da 23 Amuca köyü varmış.

 

Ahmet Malik (Emekli Öğretmen)

Kofçaz Terzidere’li. 1930 doğumlu. Köklerimiz Bulgaristan Alvanlar (Yablonova’dan) gelmiş. Dedem, Veli Efendi’nin babası Ahmet Baba’dan el almış, kendisi Bektaşi olmuş. Aynı şekilde benim babam da Bektaşi olmuş. Dedem Bektaşi dedesiydi. Sonradan babam da dedelik yaptı. Ben de yol konusunda kendimi iyi yetiştirdim. Onlardan çok şeyler öğrendim. Bizim inancımıza göre Horasan’dan İbrahim Sani Gülşeni Tarikatı’nı kurmuş.

Önceki sene ziyaret edip söyleştiğimiz, bilgili Bektaşi Babalarından Haydar Karaman’ın eşi Fatma Ana’da bizi görmekten çok mutlu olduğunu söyleyip duygulandı. Çünkü Haydar Karaman Baba’yı, 09.09. 2002’de kaybetmiştik.

 

Fevzi Kemter Derviş

Hasan Yıldız Baba’ya bağlı olan Çırakçı Derviş, Mehmet Ali Solak Baba’dan nasip alarak yola girmiş. 

Mehmet oğlu, Hatice’den doğmayım diyen derviş, şu anda Kızılcıkdere Köyü’nde Hasan Yıldız’ın dervişliğini yapıyormuş. Yani onun en önemli yardımcısı pozisyonundaymış.

 

Muharrem Hüseyin Durgut Derviş

Kızılcıkdere Köyü’nde dede olan Durgut, 71 yaşında olmasına rağmen oldukça dinç görünüyor.

Mehmet Ali Solak Baba’nın oğlu, Ahmet Solak Baba’nın amcası olduğunu söyleyen Hüseyin Durgut, 1960 yılında nasip alarak yola girdiğini, 2003’ün beşinci ayının dördünde de Derviş olduğunu, ölene kadar bu yola hizmet etmek arzusunda bulunduğunu belirtiyor. Kendi ifadesine göre Kızılcıkdere Köyü 200 haneymiş.  

 

Hasan Hüseyin Aslan Derviş:

Kofçaz Beyce Köyü’ndenim, 67 yaşındayım. On beş yaşında nasip alıp yola girdim. Bu meydana kadim oldum. Nasip aldığım baba Kılavuzlu Köyü’nden (Tekirdağ), Cafer Tuncer Baba’dır. O Hakk’a yürüyünce Halil Tiryaki’ye teslim oldum. Halil Baba, Hasan Yıldız’ı baba yaptı. Şimdi biz de Hasan Yıldız Baba’ya teslim olduk. Derviş olduk. Hasan Yıldız Baba’nın dervişiyim, rehberiyim.

 

Bayram Ali Budak:

1954 yılında Mustafa Turabi Baba’dan nasip aldım, Karıncak Köyü’nden. O Hasan Dede’nin babasıydı. (kendisine Dandin Dede de derlerdi.)

 

Onlardan edindiğim diğer bilgiler:

Eskişehir Büyükyayla Köyü’nde Seydi Koç Baba varmış, Ali Koçlu. Fehmi Tuncay Halife Baba’dan Mehmet Tiryaki Baba oturtulmuş. Yine Hüseyin Acar da 2003’de baba oturtulmuş. Kırklareli Kılavuzlu Köyü’ndeki araştırmacı/yazar da Fehmi Tuncay’a bağlanmış.

 

24 Mart 2004 Çarşamba, Edirne

CEM Vakfı Edirne Şubesi’ni ziyaret ederek, merkeze bağlı Köşen Çiftliği Köyü’nde yaşamasına rağmen Edirne’de çalışan Erbay Kılıç’la görüşüp Şube çalışmaları hakkında kendisinden bilgi alıyoruz.

Şube Başkanı’yla daha önceden yapılan görüşmeler sonucunda Medeni Yağcı’yla telefon bağlantısı kurup Uzunköprü yakınlarındaki Meriç’e bağlı Omurca Köyü’nde kendisiyle randevulaşıp oraya hareket ediyoruz.

 

Meriç, Omurca Köyü, Medeni Yağcı

Kızıldeli Sultan Ocağı’na bağlı bir baba; aynı zamanda Kızıldeli Sultan Ocağı’nın önde gelen temsilcisi Lütfü Aykurt Baba’yı da Halife Baba olarak gördüklerini ve kendilerinin ona bağlandıklarını söyleyen Medeni Yağcı’nın sorularını Celal Arslan ve Hakkı Saygı cevaplayarak buralarda daha aktif olması ve diğer tüm babalar, dedeler ve dervişlerle bağlantıya geçip, çalışmalarını onlara anlatmasını rica ediyoruz.

 

Uzunköprü

Yaşayan en ünlü Bektaşi şairlerinden Kemal Özcan (Derviş Kemal)’i evinde ziyaret ederek, sohbet ediyoruz. Kendince kimi eleştirilerini bize yönelten Derviş Kemal özellikle Alevi/Bektaşi kurumlarının ozanlara sahip çıkmamasından yakınıyor. Kendini Atatürkçü, ilerici bir kişi olarak tanıtan Derviş Kemal, bu yazarlarla, bu kurumlarla, bu toplumla bir yere gidilmez, diyip olumsuz bir tablo çizse de kendisini cesaretlendiriyoruz.

 

İsmail Pastırmacı Baba

Kızıldeli Sultan Ocağı babalarından İsmail Pastırmacı çifte vatandaşlık hakkına sahip bir Bektaşi babası. Kendisi aynı zamanda Yunanistan vatandaşı da olan Baba, ziyaretimizden çok memnun olduğu gibi, bu ziyaretlerin ne kadar yararlı olduğunu da babayı ziyaretimizde daha iyi anlıyoruz.

 

Babaeski, Lütfü Arga

Emekli astsubay olan bu değerli canımızla aynı gün buluşuyoruz. Yola gönülden bağlı olan Lütfü Arga’dan ricamız üzerine, Babaeski yakınlarındaki Kumrular Bektaşi Köyü’ne bir ziyaret gerçekleştiriyoruz.

 

Sarı Saltuk

Aynı zamanda şu anda oldukça harabe bir halde olan ve sadece bir mezarın kaldığı Babaeski’deki Sarı Saltuk’un da makamını ziyaret ediyoruz.

Büyük ihtimalle Romanya Dobruca Babadağ’daki türbesinde meftun olan Sarı Saltuk’un, 7 yerde mezarının bulunduğuna inanılıyor. Hatta bu sayının daha da fazla olduğunu biliyoruz. Mevcut bilinenlerinin dışında örneğin İstanbul’da ve Tunceli’de de bir Sarı Saltuk ziyareti var. Bilindiği gibi inanışa göre vefatından sonra 7 taputun yapılmasını isteyen Sarı Saltuk, bunlardan sadece birinde yatarken, taputun açılmamamısını istediği için yedi ayrı yerde yattığına inanılan, Balkanlar’a ilk giden büyük bir eren olarak anılmaktadır.

Babaeski’deki makamının içler acısı durumuna üzülüyoruz. Bir demir korulukla çevrilmiş ve hemen başında mumların yandığı anlaşılan ziyaret Babaeski’nin merkezinde bir yerde.

 

Kumrular Köyü

Akşamüzeri yaptığımız gezi oldukça yararlı oluyor. Köyde yapılan cemevini ve bu cemevinin arsasını bağışlayan canımızı ve köyden birkaç kişiyi de görüp, cemevinin yapım öyküsünü onlardan dinliyoruz. Buna göre köydeki canlarını yardımıyla yapılan cemevi özellikle bilgili Kızıldeli Sultan Ocağı Halife Babası Lütfü Aykurt’un da çabalarıyla kısa sürede toparlanmış görünüyor. Oldukça temiz olan cemevinin tamamlanamayan bazı bölümleri için bizden istek de bulunan köylüler aynı zamanda özellikle okumak ve okutmak için kitap da istiyorlar.

Aynı akşam Babaeski’de Lütfü Arga’nın evinde misafir kalıyoruz.

 

Tekirdağ, Kılavuzlu Köyü,  25 Mart 2004

Babagan Bektaşiliğinin en önemli inanç merkezlerinden birisi olan Kılavuzlu’da bölge hakkında çok detaylı araştırmaları olan Refik Engin’i ziyaret ediyoruz. Dedebaba sisteminin yürüdüğü babağan Bektaşiliğine bağlı aslında Bedreddini kökten gelen, Refik Engin, Alevi İslam içinde neden Bektaşi lafının olmadığının çok eleştirildiğini söylüyor.

 

Çorlu, Orhan Bulat Baba

Bölgenin sevilen simalarından Orhan Bulut aynı emekli bir öğretmen. Ona göre Çorlu’da her şey yolunda.

 

İstanbul

Aynı gün İstanbul’a erken geldiğimiz için Celal Arslan’la birlikte Garipdede Türbesi’nde Fethi Erdoğan’la bir görüşme yapıyoruz.

Akşam CEM Vakfı Bakırköy Kültür ve Cemevi’nde yeni açılan cem binasında sergilenen ceme de katılarak buradaki canlarla da sohbet ediyoruz.

Tarihte belki de ilk kez Hakkı Saygı Baba, Rumeli Yöresi cem erkanıyla Anadolu’da yaygın olarak icra edilen cemlerin sembolleşmiş halinin yansıdığı ortak cemi birleştirerek ilk kez yapıyor.

Oldukça ilginç olan bu uygulamayı gerçekleştiren Hakkı Saygı Baba’nın bu adımının sonucunu açıkçası merak ediyorum.

Aynı akşam Avcılar’da, Celal Arslan’ın evinde misafir oluyorum.

 

Firüzköy, Lütfü Aykurt Baba, 26 Mart 2004

Kızıldeli Sultan Ocağı’nın Halife Baba’sı (Dedesi) pozisyonunda olan Lütfü Aykurt’u evinde Fethi Erdoğan, Celal Arslan’la, ziyaret ediyoruz. Ziyarette Lütfü Aykurt’tan çok detaylı bilgiler derleniyor. Ziyaretten oldukça mutlu olan Lütfü Aykurt bu konuda yapılacak her türlü çalışmayı desteklediklerini söylüyor.

17 Nisan 1937’de Silivri Ortaköy’de doğduğunu söyleyen Lütfü Aykurt Baba, atalarının ve eşinin ailesinin Yunanistan’tan buraya göçtüğünü anlatıyor. Mübadele döneminde çok sıkıntılar çekildiğini, insanların birbirlerinden koparıldıklarını anlatan Aykurt, Kızıldeli Sultan’ın da Balkanları İrşat eden bir pir olduğunu, ona bağlı olmaktan dolayı onur duyup, layıkıyla hizmetlerini yerine getirmeye çalıştıklarını belirtiyor.

 

Lütfü Aykurt’un verdiği bilgiler şu şekilde:

Bizler Aleviler, Bektaşiler olarak çok sıkıntılar çekmiş insanlarız. Birçok kez düzenimiz bozulmuş. Özellikle 1826’daki olaylarla Bektaşi Dergahları, Tekkeleri tarü mar edilmiş. Kaynak kitaplar yakılmış. 1876-77’de Doksanüç Harbi olmuş. Daha sonra biliyorsunuz, Balkan Harbi var. Birinci Dünya Savaşı var. 1925’de tekke ve zaviyeler kapatılıyor. Buna rağmen bizler hizmetlerimizi yerine getirmeye çalışmışız. Biz bugünlere kolay gelmedik, nice badireler atlattık. O yüzden bugünün değerini de iyi bilmemiz gerekir. Ben nacizane bu yola hizmet etmeye çalışıyorum. Bizlerin geldiği yerin ismi de Ortaköy’dür. Dedemlerin bağlı oldukları kaza. O nedenle bizler de aynı ismi yaşatıyoruz. Biliyorsunuz, eskiden Müslümanlarla Hıristiyanlar içi içe bir yaşam sürüyorlarmış. Birbirlerini etkilemişler. İnançlar arası hoşgörü olmuş. Biz zaten hoşgörüden yanayız. Kızıldeli Sultan’a bağlı 24 köy varmış. Vakıf arazileri varmış. 1370 tarihide Birinci Murat türbeyi yaptırmış. Aslında bizlere Karagöz yörükleri de denirmiş. Kızıldeli’yle ilgili anlatıları biliyorsunuz. Benim bilebildiğim kadarıyla Doç. Dr. Bedri Noyan’ın eski yazıdan çevirdiği bir kitap var. Ayrıca Hüseyin Pehlivan Dede de bir elyazması vardı. Bunun yanı sıra Hasan Özgüner (Kadir Hasan)’ın da Türklerin Rumeli’ni Fethi isimli bir kitabı vardır. Bir de bende Faziletname var. Kırcaali’de bir de Seyit Baba varmış.

Kızıldeli Sultan (Seyyid Ali Sultan) Yunanistan Dimetoko’da Gaziler Tepesi’ndedir. Temmuzun 27/28’nde Seçek Yaylası Şenliği olur. Aslında bir yayla etkinliği değildir bu. Burada bir yaylaya çıkma yoktur. Ama insanlar bu şenlikte bir araya gelip, birlikte olurlar.

Benim duyduğuma göre o bölgede 10 Alevi Bektaşi köyü kalmış.

Şu anda Medeni Yağcı, İbrahim Manaf, Burhan Sütçan bana bağlı babalar. Kızıldeli Sultan Ocağı’na bağlı olarak Bursa İsmetiye Köyü’nde Demirtaş’ta, İsmail Baba varmış. Bir de bana Orhangazi, Ortaköy’de oturan Erdoğan Baba hizmet yapıyor. Bana Gürbüz Baba ve  İsmail Pastırmacı Babalar bağlı değiller. Ben on yıldır babalık yapıp, görevlerimi yerine getiriyorum. Bana bağlı Nail Derviş ve Salih Dervişler var.

Bizde müsahiplik çok önemlidir. Ahret kardeşliği denen bu olay insanı tamamlayan, eksikliklerini gideren bir büyük inanç kurumudur. (Bizde müsahipsizlere yediler denir.) Bir kişi yola girip, nasip alacaksa ilk önce mürebbisini bulur.

Daha sonra ahret anasını ve babasını bularak, kurban kesip yola girer.

Bizde 12 post vardır. Bu on iki postun, hizmetin sahipleri çok önemlidir. Bir nevi bakanlar kurulu gibi çalışırlar. Bizler cemlerimizi kesinlikle aksatmadan hem de ödün vermeden devam ettiriyoruz.

Her cemde sizlerin görgüden geçme dediğiniz şeyleri bizler yaparız.

Cemin bir başlama ve bitme ayı, haftası yoktur. Her an canlar cem yapabilirler.  Yalnız 12 gün muharremde matem de kapalıdır.

Kişi Almanya’dan gelmişse, babaya söyler, daha sonra canlara haber verilir ve cem yapılır. O cemde de mutlaka tüm hizmetler yerine getirilir. Bizim hiçbir cemimizde hizmetler aksamaz. Gerçekten de sabahlara kadar sürer.

Biz bu sene de Kumrular da, Ortaköy’de aynı şekilde cemlerimizi yaptık. Bizde aynı zamanda Sarı Çorba da önemlidir. Bu Aşuredir. Herkes orucunu tuttuktan sonra Sarı Çorbası’nı yapar.

Burada da bizlerde tarikten geçme olayı vardır. Aynı zamanda Nevruzda da insanları pençeden geçiririz. Eğer kişi yolu zarara uğratacak bir iş işlerse ona ceza verilir.

Hiç kimseye imtiyaz tanınmaz. Bizde kişinin ceza alması ceme katılanların taktiriyle olur. İnsanlar babayı da düşkün yapabilirler, cemden düşürebilirler.

O kişi bir daha ceme giremez. Nitekim bir baba taliplerinin isteğiyle babalıktan düşürüldü. Toplumdan dışlandı. Sıkı kurallarımızla Hakk Muhammed Ali yoluna zarar gelmemesi için, canımızı bu yola feda ettik. By pass oldum, böbreklerimden ve diğer birçok yerimden şikayetim var ama yol daha ulu olduğu için hizmetleri yerine getirmeye devam ediyoruz.

Şu anda Ortaköy’de dört gölüm var.

(Göl: bölüm, bölük anlamındadır. Yani talip sayısı çok fazla olduğu için bunlar kısım kısım ayrılır. Hepsinin hizmeti de ayrı ayrı görülür. Buna bazen ocak, oğul, dergah vb. isimler de verilebiliyor.)

Bize bağlı köyler şunlardır:

Edirne’de  Lalapaşa’da Taşlımüsellim (yarı yarıya); Uzunköprü’de Yeniköy, Esköy (bir kısmı, İlçe merkezinde), Çobanpınar, Akıncılar  (Dravşan); Malkara’ya bağlı Pişman (Yenidibek), Teslim (Sarıpolat), Yayla göne; Meriç’te Omurca (Medeni Yağcı), Nasuhbey Köyü; Pınarhisar’a bağlı İslambey, Silivri Ortaköy, Firüzköy, Bursa Merkez; İsmetiye Köyü, Atıcılar Köyü.

(Bir önceki sene yine aynı bölgeye yaptığım uzun ve kapsamlı bir gezinin notları için bknz: Ayhan Aydın, Erenler Bahçesi, Aspaş Matbası, 2003, İstanbul.)

*Hakkı Saygı ve Celal Arslan’la birlikte, 23/26 Mart 2004 tarihleri arasında, inanç önderlerini kapsayan gezi notlarından bir kesit.

Serçeşme Dergisi, Sayı: 7, Şubat 2005

AYHAN AYDIN, Trakya ve Anadolu’da Erenler Bahçesi (Alevilik/Bektaşilik Araştırma Gezi Notları, 2002/2006), 2. BASKI, CAN YAYINLARI, İSTANBUL, 2008, Sayfa: 220-230

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile