Trakya Bölgesi Gezisi (Kasım 2005)

Trakya Bölgesi Gezisi

(Kasım 2005)

Önceki gezimizi haziran ayında yapmıştık. Şimdi ise sonbaharın iyiden iyiye kendisini gösterdiği ortalığın alaca/bulaca olduğu, ama benim de en sevdiğim mevsim olması nedeniyle bana çok mu çok güzel görünen doğanın gerçek yüzünü gördüğüm bir zaman diliminde yola koyuluyoruz. Havanın açık olması benim gerçek şansım. Doğayı izleye izleye, sohbet ede ede aldığımız yol bizleri dostlara çok çabuk kavuşturuyor.

Hakkı Saygı’yla birlikte Yaşar Karaman, Ali Eroğlu benimle bu zor ama zevkli yolculuğa katılan dostlarımızdı.

 

AYHAN AYDIN

 

12 Kasım 2005, Çorlu, Çeşmeli Köyü

Önceki gezimizde yerinde bulamadığımız  ama çalışmalarını büyük takdirle izlediğim yola gönül vermişlerden Muharrem Tezol Baba’ya, Çorlu Çeşmeli Köyü’ne, Trakya’nın eşsiz tabiat güzellikleri içinde ulaşıyoruz.

Tüm dede ve babalar gibi misafirperver olan Muharrem Tezol ve eşi Anasultan büyük bir içtenlikle bizleri karşılıyor. Büyük bir sevincimiz de benim çok sevdiğim ve günümüzde yaşayan dedelik kurumunun en önemli temsilcilerinden Nevzat Demirtaş ve eşi Nadire Demirtaş’ın da burada olması. Kendisine bağlı babaların yıllık görgü hizmetlerini  ve bu arada müsahip olacak, yola yeni girecek canların da inanç hizmetlerini görmek üzere Trakya’ya gelen Nevzat Dede, Sultan Süceattin Veli Ocağı’nın/Dergahı’nın geleneksel ibadetlerini burada hala canlı bir şekilde yerine getirmeye devam ediyor. Sadece kendisine bağlı geniş bir kitlenin inanç önderi olarak değil aynı zamanda tanıyan herkesin sevgi ve saygısını almış bir şekilde Postnişinliğini buralarda da hissettiriyor. Hiç bıkıp usanmadığım ve usanmayacağım yeni bir sohbetinden de yine çok şeyler öğreniyoruz.

Bu arada yeni bir bilgi de ediniyoruz; halledilmesinde yarar olan bazı güncel meselelerde Eskişehir yöresindeki birçok dedenin bazı sorunları yazılı bir hale getirdikten sonra ortak karar alınması yönünde altına ortak imza attıkları bir belgenin ortaya çıkması gerçeğini buraya gelince öğreniyoruz. Nevzat Demirtaş başkanlığında bir araya gelen dedeler böyle bir adım atmışlar. Bu da Alevi/Bektaşi İslam inancının diri bir şekilde yaşarken, güncel sorunların halledilmesi için de inanç önderi dede ve babaların çaba harcadıklarını gösteriyor.

İstanbul’daki kurumların çalışmaları, yolla ilgili meseleler sohbette gündeme geliyor.

Aynı akşam bir müsahiplik cemi var. Dört can bir can olacak bu akşam. Alevi/Bektaşi inancında çok önemli bir inanç kurumu olarak tarihteki öneminin yanında halen canlı bir şekilde birçok yörede yaşamaya devam eden müsahiplik bu inanç sisteminin temel direklerinden birisi olarak kabul ediliyor.

Her türlü zorluklar altında, acılı günlerde, dar günlerde, mutlu günlerde tam bir can kardeşliğini sağlamayı hedef alan müsahiplik aslında kuralları ağır olarak kabul edilse de uygulandığında, kurallarına uyulduğunda toplumsal dayanışmayı arttıran kurumlardan birisi.

Muharrem Tezol Baba büyük evinin altını cemevi olarak düzenlemiş. Burada yüzden fazla can ceme katılabiliyor.

Müsahip olacak canlardan birisinin görevi nedeniyle sakınca doğurabilir endişesi sebebiyle bazı bölümlerini alamasam da, ön sohbeti, cemi ve cem sonrası muhabbet bölümlerini kameraya kaydediyorum.

Nevzat Demirtaş Dede cemden önce insanları bilgilendirecek konuşmalar yapıyor. Konuşmaları büyük bir ilgi ve alakayla dinleniyor. Sırasıyla cerağların yanması ve diğer cem hizmetleri yapılıyor. Dualar veriliyor. Daha sonra müsahiplik erkanına geçiliyor. Yine Muhammed Ali’den kalan bu kutsal ibadet ritüeli yerine getiriliyor.

Postta bu sefer Hakkı Saygı Baba’nın yanında Hasan Ergüner ve Fevzi Pınar Babalar da oturuyorlar. Aşkla şevkle yerine getirilen müsahiplik töreniyle bembayaz bir çarşafın altında Nevzat Demirtaş’ın pençesinden geçen yani Evlad-ı Resul, Seyyid-i Saadet’in kutsal elinin altından hayır dualarla geçen dört can, bundan böyle bir can olmuş oluyordu.

Her birisi birbirinin her türlü zorluklarına omuz verecek, bir ailenin fertleri olmuş olacaklardı.

Daha sonra ise aşıkların okudukları nefeslerle, kesilen kurban etlerinin lokma edilmesiyle, sohbetlerle cem sonrasındaki muhabbet faslına geçilmiş oluyor; dayanışma ve birlik duyguları bu bölümde daha da pekiştirilmiş oluyordu.

Dönülen semahların coşkusu ise her zaman ki gibi Tanrısal birliği en üst noktaya taşıyordu.

İbadet gece yarısına doğru nihayetlenirken, goysuz/gıybetsiz herkes evinin yolunu tutuyordu.

Bizler aslen Malatya Arguvan Y. Sülmeli Köyü’nden  öğretmen Abbas Adıgüzel (49)’a misafir oluyoruz. Abbas Hoca Çeşmeli Köyü’ne damat olmuş bir Malatya’lı olarak Trakya’nın kültüründen çok etkilendiğini söylüyor. Onunla da sohbetimiz birkaç saat sürüyor.

Sabah çok erken saatlerde kalkıyoruz. Anadolu’da da yaygın olan bir geleneğe göre, buradaki cemlerden sonra da bir sonraki sabah da muhabbet için tekrar toplanılıyor. Bizler de yine doğruca Muharrem Tezol Baba’nın cemevine hareket ediyoruz. Ben üst kata, eve çıkarak Nevzat Dedeleri selamlıyorum. Orada da sohbetimiz sürüyor. Daha sonra hep birlikte cemevine iniyoruz. Aynı şekilde ceme katılanlar yavaş yavaş bu sabah ta cemevinde bir araya geliyorlar.

Nevzat Demirtaş yine insanların sorularını yanıtlıyor, onlarla sohbet ediyor. Ben de bu fırsatı değerlendirerek, yine Nevzat Efendi’ye bazı sorular soruyorum ama özellikle Muharrem Tezol Baba’yla bir söyleşi yapıyorum.

 

13 Kasım 2005

Muharrem Tezol Baba (1944)

1944 doğumlu olan baba Bandırma Erkek Sanat Okulu’nu bitirmiş. Aslen Bandırmalı, kökü Bursa Karacabeyli’den olan Fatma Hanım’la evlenmiş. Bazı işlerde çalışan Tezol Baba 7 yıl da Almanya’da çalışmış. 1984 yılında ise Çeşmeli Köyü’ne dönmüş. 1991’de SSK.’dan emekli olan Baba, 1993’de Hasan Ergüner Baba’nın talibi olduğunu söylüyor. Çeşmeli Köyü babalarından İzzet Beceren Baba’dan müsahip olduğunu, 1996 yılında ise baba postuna oturduğunu söyleyen Muharrem Tezol, kendisine sorduğum sorular üzerine bizlere şu bilgileri aktardı:

Çeşmeli Köyü 1927 yılında Bulgaristan Varna Kumluca Köyü’nden gelenlerce kurulmuş bir köydür. Tamamı Alevidir. Kamil insanlardır. Bizlerin çok değerli babaları oldu. Şimdi de değerli zakirlerimiz var. Köy ilk geldiğinde 120 hane varmış. O zaman 4 dede varmış. Şu an 2 dede var. 1950’lilerde İstanbul’a özellikle Zeytinburnu’na, Çorlu’ya gidenler oldu. Şu anda köyde 100 hane var. Dışarıda 300 kadar hanemiz var. Almanya’da da 50/60 hane insanımız var.

Köyde geçim tarıma dayalıdır. Buğday, ay çiçek, karpuz ekilir. Daha önce bağcılık da varmış, şimdi onu da canlandırmak için çalışıyoruz. Biz de ilk okul 1933’de kurulmuş. Biz de okumaya, eğitime önem verilir.

Bizlerde Allah bir, Muhammed Ali birdir.

Bandırma Çınarlı Mahallesi’nde 2 baba tanıdım. Cafer Baba vardı. O öldükten sonra Hüsamettin Baba posta oturuyor. Ayrıca Muharrem Naci Orhan Dede’nin babası Mehmet Orhan Dede de burada askerlik görevini yerine getirirken, bölgedeki Bektaşiler bunun dede olduğunu öğrenince onu yalnız bırakmıyorlar, hatta ona bağlanıyorlar, büyük bir saygı gösteriyorlar. O saygı bugün de devam ediyor (muş).

1934 yılında Romanya’nın Tulça bölgesinden Türkiye’ye yoğun göçler olmuş. Bu bölgeye bağlı Fırakasey, Ortaköy, Sakça, Tiresenlik, Balabanca da bu inanç ve kültürü yaşatanlar var. Bunlar aslında Hünkar’a bağlıdırlar. Yöredeki babalar icazetlerini Hünkar’dan alırlarmış.

Bursa’nın Mustafa Kemal İlçesi’nde Kabul Baba Türbesi vardır. Orası çok meşhurdur.

Muharrem Baba’nın müsahibinin eşi Müsemma Hanım da Bulgaristan kökenliymiş. Plevne’nin Sistav Biberli Köyü’nden gelmeymiş.

Yöredeki Yalova’nın Subaşı köyü 200 haneymiş. 100 hanesi Tatar’mış, yüz hanesi ise Sultan Süceattin Veli Dergahı’na bağlıymış. Ayrıca Karamürsel’e bağlı Tokmak Köyü, yine Yalova Altınova Köyü de Bulgaristan göçmeniymiş. Cemleri Ekimde açar, 21 Mart nevruzda kaparız, diyen Muharrem Tezol Baba bunun dışında da cemleri bırakmadıklarını yer yer, zaman zaman cemlerini yapmaya devam ettirdiklerini söylüyor.

Bugünkü ziyaretimizde Muharrem Tezol Baba ve Fevzi Pınar Baba’nın babalık ve kişisel bilgilerini içeren formlarını dolduruyor, sonra diğer babalara ulaşmak amacıyla Çorlu’ya hareket ediyoruz.

Zaten bu köyden sonraki ilk yerleşim birimi olan Paşaalan (Türkgücü) Köyü’ne uğruyoruz. Gittikçe büyüyen köyde Ali Koç Bektaşi Süreğini sürdüren babalardan Ahmet Kasapoğlu’nu bulmak temel amacımız. Yine Hakkı Saygı’nın tahminine uyarak, köy dışında bir kent gecekondu mahallesi görünümündeki yerleşim birimine varıyoruz. Evinin önünde yaşlı annesiyle karşılaşıyoruz. Hastalığı nedeniyle dışarı bile çıkamayan babasıyla birlikte onları selamlamamıza rağmen kendisinin kırda olduğunu, koyunlara baktığını öğreniyoruz. Aslında önceki gezimizde de öğrendiğimiz ve isimini yanlış yazmamızdan dolayı bize de gücenen İstanbul’daki Hayrullah Baba’ya (Abdullah Baba yazılmıştı) bağlı olan Ahmet Kasapoğlu dolaylı olarak Nevzat Demirtaş’a, Sultan Suceattin Veli Dergahı’na bağlı. (Çünkü Haskova yöresinden Türkiye’ye gelen ve kendilerine ait geleneksel bazı kuralları cemlerinde uygulaya devam eden Hayrullah Baba yine kendisine bağlı babalarla Nevzat Demirtaş Dede’nin Türkiye’deki bilebildiğim kadarıyla tek halifesi) Kendisine bir gün sonraki cemde ulaşmayı başarıyoruz.

Orhan Bulut’u ve Çorlu’daki bazı babaları arasak da onlara ulaşmakta başarılı olamıyoruz.

O akşam Yaşar Karaman, Ali Eroğlu’yla birlikte yine Çeşmeli Köyü’ne dönüyoruz. Burada bu sefer Muharrem Tezol Baba’nın evine misafir oluyoruz. Baba’yla yine sohbet etme olanağımız oluyor.

 

14 Kasım 2005

Sabah çok erkenden kalkıp, Çorlu’da Hakkı Saygı Baba’yla buluşup işlerimize koyuluyoruz.

CEM Vakfı Çorlu Şube Başkanı Mürvet Çelik’in bürosuna hareket ediyoruz. Yola gönül vermiş değerli insan, emekli edebiyat öğretmeni Orhan Bulut (Halil Bulut Baba’nın oğlu)’la hasret gideriyoruz.

Mürvet Bey’in gayretleriyle bazı dede ve babalara ulaşıyoruz. Aslen Erzincan’lı olan Veyis Durmaz Dede büroya geliyor. Onunla sohbet ediyoruz, formunu dolduruyoruz. Diğer bazı babalara haber veriyoruz, bir kısım dede ve babanın formlarını, davetiyelerini Mürvet Bey’e teslim ediyoruz.

Daha sonra alana çıkıyoruz.

 

Tekirdağ, Muratlı, Kırkkepenekli Köyü, Murat Akçay Baba

Üç sene önce de ziyaret edip hoş sohbetine iştirak ettiğimiz Murat Akçay Baba ve sevgili eşi Nuriye Akçay (1935) bizleri büyük sevecenlikle karşılıyorlar. Yola gönül vermiş ve bu inanç bazında hizmetleri yerine getirmeye niyetli görünen Murat Baba’nın oğlu Mustafa Akçay ve eşi, Murat Baba’nın baldızı bizlere öyle büyük bir sevgiyle sarılıyorlar ki, bizleri bırakmak istemiyorlar. El çabukluğuyla hemen yiyecek/içecek bir şeyler hazırlıyorlar. Murat Baba’nın torunu öyle sempatik ki, şiirler okuyor, bize hizmet ediyor, mutluluk ve güzellik yüzlerinden akıyor, görülmeye değer çok güzel anlar.

Önemli bir kısmı Sünni İslam inancına mensup vatandaşlarımız oturduğu köyde önceki ziyaretimiz de gezdiğimiz çekimler yaptığımız  Murteza Baba ve Hüseyin (Tezveren) Baba türbeleri var. Ama son yıllarda özellikle bir uygulama biraz can sıkıcı bir boyut almış. Türbeye hiç ilgi göstermeyen, köyün imamı türbede toplanan paraları toplayıp camiiye aktarıyormuş, kendilerine inanç kimliklerine yakışır bir şekilde davranılmıyormuş. Sünni vatandaşlarla çok güzel ilişkileri olsa da, biraz anlaşılamamaktan yakınır gördüm canları.

Nuriye Akçay bu bilgileri bize verirken, aslında otobüslerle çok uzaklardan burayı ziyaret için insanların akın akın her mevsim buraya geldiklerini, şimdi ise kendilerinin bu insanlardan soyutlanmaya çalışıldığını ifade ediyor. Ayrıca Babaeski’deki Bolca Nine Türbesi’ne de yoğun ziyaretlerin olduğunu sözlerine ekliyor.

Bu arada Nuriye Nine ve kardeşi benzersiz sesleriyle bize yine nefesler okuyorlar. Günümüzdeki Nakşi Bektaşiliğin en önemli temsilcilerinden sayılan Murat Akçay Baba çok içten ve samimi bir inanç önderi portresi çiziyor.

 

Muratlı, Hüseyin Marangoz Baba

Ali Koçlu olarak nitelendirilen inanç yapısından olan Hüseyin Marangoz’u önceki ziyaretimizde olduğu gibi yine evinin avlusunda çalışırken buluyoruz. Sohbetimize bu sefer Hüseyin Marangoz’un eşi de katılıyor. Eninde sonunda Alevilerin/Bektaşilerin hak ettikleri yere geleceklerini söyleyen Ana, verilen tüm mücadeleleri desteklediklerini, televizyonlarda hiçbir şey bilmeyenlerin konuştuğunu, Aleviler/Bektaşiler aleyhine atıp/tutanlara karşı iyi yanıtlar verilemediğini, bundan ödün verilmemesi gerektiğini söylüyor.

 

Kılavuzlu Köyü

Önemli Bektaşi merkezlerinden Tekirdağ Merkez Kılavuzlu Köyü’nde ilk önce Halifebaba Fehmi Tuncay’ı evinde ziyaret ediyoruz. İki katlı evinin alt katını  meydanevi (cemevi) olarak düzenleyen Tuncay ve eşi bizi büyük bir sevgiyle karşılıyorlar. Sohbetimiz birlik, beraberlik üzerinde yoğunlaşıyor. Daha sonra Tevfik Çetin Halifebaba’yı evinde ziyaret ediyoruz. Rahatsız olduğundan şikayet eden Çetin’in de tüm derdi birlik/beraberlik konuları.

Daha sonra bölgede Trakya kültürü ve özellikle Alevilik/Bektaşilik konularındaki en önemli araştırmacılardan olan Refik Engin’in evine varıyoruz.

Daha önce detaylı bir söyleşiyle bölge hakkındaki bilgilerini derlemeye çalıştığım ve önemli çalışmaları olan Engin’le bir ölçüde hasret gideriyoruz. Kendisi yine yoğun çalışmalar içinde, kendi olanaklarıyla önemli işler yapan bir dostumuz olarak yazılarını, kendi imkanlarıyla hazırladığı internet sitesini bizlere gösteriyor. Bu arada Doktor Mehmet Şilli’yle görüşmek istediğimizi Tekirdağ’daki ofisine ulaşmanın yollarını arıyorken kendisinin İstanbul’a hareket ettiğini öğreniyoruz. Kendisi Bektaşi (Balım Sultan Erkanı Uygulayan) geleneği içinden “baba” postuna oturan Mehmet Şilli, Ali Haydar Ercan Dedebaba’ya bağlı. Önceki gezimizden kısa bir süre sonra Hakk’a yürüyen Lüleburgaz Yenibedir Köyü’ndeki Ali Haydar Harpaslan Baba’nın yerine baba postuna oturmuş.

Bunu üzerine Hakkı Saygı’nın toparladığı ve Bektaşi Erkanlarını bir araya getirmeyi hedefleyen metni birlikte incelemek üzere Refik Engin’e bırakıyoruz. Zaten bu kış içinde iki günlük bir ortak çalışma gezisine çıkmak istediğim Refik Engin’in tarifiyle Çorlu yolunu kısaltıp bir an önce akşamki ceme ulaşmak istiyoruz.

Bu arada Çorlu yakınlarındaki Yeniceköy’deki Halil Yaman Baba’ya köyde aramamıza rağmen babayı bulamıyoruz, onun Çorlu merkezinde kışları geçirdiğini öğreniyoruz.

 

Çorlu’da Müsahiplik Cemi

Aynı akşam Çorlu yakınlarında bir binanın alt katının yeniden düzenlenmesiyle oluşturulan cemevinde yola gönül vermiş canlarınla birlikte bir müsahiplik cemine dahil oluyoruz. Ama aynı gün bir mutluluğu daha yaşıyoruz; yola yeni giren bir çift canın da “ikrar alma merasimi” var.  Her iki ritüel de aynı cemde uygulanabiliyormuş. Yani aynı cem içinde iki çok önemli Alevi/Bektaşi ibadet ritüeli uygulanıyor. Bunu görüntülemek benim için çok tarihi bir an oluyor.

Nevzat Demirtaş Dede’nin yürüttüğü ve ona bağlı yeni babalardan Fevzi Pınar’ın ceminin canlarının ceminde aynı zamanda Murarrem Tezol, Hakkı Saygı, Ahmet Kasapoğlu, Mustafa Koç Babalar da hazır bulunuyorlar. Bunun yanında çok değerli aşıklar (zakirler) sazlarıyla cemdeki yerlerini alıyorlar.

Nevzat Demirtaş’ın halkı bilgilendiren konuşmalarından, öğütlerinden sonra aynı şekilde hem yola giren ciftin  ve dört canının müsahiplik törenleri yapılıyor.  Her iki törende de okunan dualar, verilen yeminler, öğütler ayrıca yazılması gereken çok önemli sözler olarak cemevinde yankılanıyor.

Cemden sonraki “muhabbet” bölümündeki aşıkların çaldıkları sazlar, söyledikleri nefesler, dönülen semahlar ise gerçekten eşi bulunmaz inanç ve kültür zenginliklerimiz.

Bizler aynı akşam Hüseyin Asar Baba’nın evine misafir oluyoruz.

 

15 Kasım 2005, Çorlu, Hüseyin Asar Baba

1950 doğumlu olan Hüseyin Asar Baba, Fehmi Tuncay Halifebaba’ya bağlı olarak hizmet yürütüyormuş. 1976 yılında Cafer Tuncay Halifebaba’dan nasip alıp, yola intisap ettim diyen 47 yıl Reşadiye Postnişinliğini yapan yörede tanınan Kasım Asar Baba’nın oğlu.

10 Ekim 2003’de Fehmi Tuncay Halifebaba’dan babalık icazeti aldığını söyleyen Hüseyin Asar Baba çok mütevazi, alçakgönüllü, hoşsohbet bir insan olarak karşımıza çıkıyor. Sevgili eşi Gülümser Hanım’la birlikte bize büyük ilgi ve alaka gösteren Baba bu yola gönül ve emek vermiş inanç önderlerimizden birisi.

Hüseyin Asar Baba şu bilgileri benimle paylaşıyor:

Bir mürşit, mürşit olarak bir dergaha sahip olmalıdır, o amaçla hareket etmelidir. Yola hizmet tüm hizmetlerden, görevlerden de üstündür. Bizler bu yolda babamızdan çok şey öğrendik, onun yolundan gitmeye, babamıza, annemize layık olamaya çalışıyoruz.

Bizim sülalemiz de Bulgaristan’dan gelmeymiş. Babamın 9 göbek babası babalık görevini yerine getirmiş. Babamlar Kırcaali’nin (Bulgaristan) Babalar Köyü’ne gidiyorlardı. Oradan da bizleri ziyaret edenler olurdu. Bizler Zeytinburnu’nda 31 yıl oturduk. 1951/1982 yılları arasında İstanbul’da yaşadık. Babam 1975’dan itibaren Çorlu’da erkan babalığı yaptı. Babam yola çok bağlıydı. Çok hoşgörülüydü, misafirperverdi. Tüm emanetlerini bana teslim etti; tacını, hırkasını; yolla, erkanla ilgili bilgilerini bana aktardı. Bizim ev misafirsiz kalmazdı. Aslında asıl emektar kişi annemdi. O gece/gündüz misafir ağırlar, konuklarla ilgilenir, yolun tüm kurallarını yerine getirirdi. Babamın en büyük yardımcısı annemdi. Annemin o halleri olmasa, babam babalık yapamazdı. Esas ismi Halime iken herkes onu Hilmiye Anabacı olarak çağırır, saygı gösterirdi. Benin annem Babai kökenliydi.

Benim hayatta öğrendiğim şeylerden birisi de, halka, insana hizmet etmenin en kutsal görev olduğudur. Bektaşilik sadece “meydan”da sergilenmez, tüm yaşam içinde Bektaşi Bektaşiliğini gösterir ve yaşar, yaşatır, sergiler. Bence hanedanlık çok önemlidir. İnsan insana yaklaştıkça daha iyi Bektaşi olur. Ben böyle yorumluyorum.

Ben 24 Temmuz 1976’da yola girip hizmet almaya başlayınca ilk önce çıraklık hizmeti, daha sonra da rehberlik hizmetiyle, dervişlik yaptım. Sonra da baba oldum. Edep, erkan bizde çok önemli. Olgun, kamil insan olmak için hem cemde, meydanda çalışacaksın, hem de insanlar için de topluma yararlı olacaksın. Halka hizmet Hakk’a hizmettir.

Benim eşim Gülümser Asar (1955) de yola gönülden bağlı, misafirperver, çalışkan bir insan olarak bu yolun sürdürülmesine katkı da bulunmaya çalışıyor.

Ben kendi olanaklarımla canları bir araya getirip hizmetlerimizi yapmak üzere bir mekan oluşturdum. Yakında tümü bitecek ve ibadet yeri olarak inancımızı, ibadetimizi orada yapmaya başlayacağız. İnşallah bir gün de orada buluşuruz.

 

Çorlu Merkez, Mustafa Koç Baba

Daha önce iki kez ziyaret ettiğim Bulgaristan Sliven Bölgesi’nden Kotel’e bağlı Yablonovo yani Elvanlar (Alvanlar)’dan olan Mustafa Koç Baba 1953 doğumlu.

Ali Koç süreğini sürdüren ailelerden birisine mensup olan Baba, teknik liseden sonra bir süre üniversite de okumuş, bilinçli, aydın bir insan.

Balkanlar’daki, Bulgaristan’daki ilk öncü dedelerden, alp/erenlerden ve Niğbolu Savaşı’na katıldığı ve kahramanlıkları ve toplumu toparlamasıyla ünlenen ve Anadolu’daki Koçu Baba’nın soyundan olduğu söylenen, Ali Koç Dede’nin büyük oğlu Hüseyin Dede’nin soyundan geldiklerini söyleyen Mustafa Koç Baba, kendileriyle ilgili bilgilerin Refik Engin’in çalışmalarında doğru bir şekilde aktarıldığını, yazıldığını söylüyor.

Mustafa Koç aslında kendilerinde soydan gelme bir geleneğin olduğunu ama herkesin dedelik/babalık yapamadığını, belli insanlara bu görevin verildiğini söylüyor.

Kendisini Eskişehir’de oturan Seydi Özkoç Baba’nın posta oturttuğunu söyleyen Mustafa Koç Baba, Türkiye’de şimdilik el verme, posta oturtma yetkisi vermeye karar veren iki baba olduğunu; bunların Seydi Dede ve Hüseyin Marangoz olduğunu söylüyor. Seydi Baba’nın on beş yıl önce posta oturduğu için el vermeye daha yetkili olduğunu söyleyen Koç Baba, şu anda Ali Koç soyundan hizmet yürüten 4 dedenin olduğunu belirtiyor. Bulgaristan’da Hasan Molla, Hüseyin Marangoz, Seydi Özkoç ve kendisi. Bunlar aynen Sultan Süceattin Veli Dergahı Postnişini Nevzat Demirtaş Dede gibi tüm taliplerin her hizmetini yapabiliyor.

Kofçaz Terzidere’de oturan Aşık Hasan ise Ali Koçlu olmakla birlikte her hizmeti yerine getirme getiremezse de hizmet yürüten değerli bir dikme dededir.

Şu görevleri yapamıyor; ahret (müsahiplek), el alma (ikrar verme) merasimlerini yapamıyor. Diğer hizmetleri yapabiliyor.

(Mehmet Koç Baba, 26 Kasımdaki toplantıya da gelmişti. Kendisiyle yine sohbet etmiştik. Daha sonra ise 3 Aralık’da Lüleburgaz’daki bir panelde de buluşmuştuk. Sevgili okurlar maalesef çok acı haberi Hakkı Saygı veriyor. Daha tanışalı bir ay olmadan, üç kez görüşme şansına ulaştığım bu değerli insanı, bu içten, sempatik, konuya ilgili, sevgi dolu babayı ani bir kalp rahatsızlığı nedeniyle kaybettiğimizi öğreniyorum. Yüreğim yanıyor. Ne diyeceğimi bilemiyorum.)

 

Lüleburgaz, CEM Vakfı Şubesi

İyi niyetli girişmeler ve yoğun çalışmalarla kurulan CEM Vakfı Lüleburgaz Şubesi’nde bizleri bekleyen dostlarla buluşuyoruz. Avukat İlhan Durmuş’un başkanı olduğu şubedeki yönetim kurulu üyeleri inanç sahibi, dar olanaklarla çok güzel şeyler yapmak isteyen yürekli insanlardan oluşuyor.

Sayın İlhan Durmuş ve diğer ilgili dostlar yanında bazı dede ve babaları da bulmak bizim için iyi bir fırsat oluyor. Çevredeki bazı dede ve babalara kendi olanaklarımla ulaşmak isterken genç babalardan Levent Aktaş’la söyleşimiz de ise Gülşeniler’le ilgili çeşitli bilgileri derledik.

Bu arada Doktar Mehmet Şilli Baba’ya bağlı ve Lüleburgaz Şubesi’nin yönetim kurulu üyesi bilgili ve duyarlı insan Mehmet Çelik’le tanışıyoruz. Bize büyük bir ilgi ve alaka gösteren Çelik, bundan sonra bizleri dostlara ulaştıracak, bizleri evinde ağırlayacak ev sahibimiz oluyor.

 

Levent Aktaş Baba

Lüleburgaz Turgutbey Köyü’nden olan 1968 doğumlu Levent Aktaş, 2003’te babalık postuna oturmuş. 2002 yılında Hakk’a yürüyen Kısmet Aktaş’ı sevgi ve saygıyla yad eden Levent Baba, büyük amcası olan Kısmet Aktaş’tan  çok şey öğrendiğini ve bir ölçüde onun sayesinde baba postuna oturduğunu söylüyor.

Levent Aktaş kendisiyle yaptığım söyleşide şu bilgileri benimle paylaşıyor:

Ortaokul mezunuyum. Çiftçilikle geçiniyorum.

Bizde önce meydanda hizmet etmek esastır. Ben de önce meydanda hizmet ettim. Kısmet Baba ölünce canların isteğiyle bu göreve beni layık gördüler. Kısmet Baba’dan  nasipli, el almış İstanbul’daki Ali Baba’dan babalık postu görevini aldım.

Bizler Amuca Kabilesi’ne bağlı olarak yaşayan Gülsani, yani Bedreddin Sultan’a bağlı olarak yaşayan insanlarız. Ben de onların şu andaki en önemli inanç önderi oluyorum. Ocak merkezi olarak Turgutbey Köyü var. Merkez burasıdır.

Yenibedir Köyü var. Önceden tümü Gülşani’ydi. Tümü Aleviydi. Şimdi bir kısmı kalmış, çoğu Bektaşi olmuş, bir kısmı ise yozmuş (yola, erkana gelmez olmuş.) Deveçatak Köyü; yarısı Gülşani, yarısı Bektaşi’dir. Kırklareli Merkezde Gülşaniler vardır. Kırklareli Kofçaz İlçesi’nde Ahmet Köy; önceden tümü Gülşani’ymiş, şimdi yarısı Bektaşi olmuş.

Topçular Köyü; biraz yozlaşma olsa da, bir kısmı Gülşani, bir kısmı Bektaşi.

Ahlatlı ve Karaabalılar Köyleri; buralarda yozlaşmalar çok.Terzidere Köyü; bir kısmı Gülşani, bir kısmı Ali Koçlu. Beyce Köyü; bir kısmı bağlıdır.

Bizlerin inanç sisteminde normalde 3 dede, bir baba olunca erkan açılıyor. (Buradaki dede kelimesi Anadolu Aleviliğindeki dede terimini karşılamıyor. Bir ölçüde on iki hizmet sahiplerini simgelese de bu gurup içinde onların daha özel yerleri var. Örneğin bazı bir takım görevleri buradaki mürşit olan “baba” olmadığı zaman, birkaç dede bir araya gelerek yapabiliyorlar. Bir nevi Tahtacılar’daki “mürebbilik” kurumuna benzer bir kurum yani.)

Aslında normal şartlarda on iki dedenin olması gerekir. (Anadolu Aleviliğinde ise bilindiği gibi bazen on iki hizmet sahiplerine veya bir kısmına ise “baba” denmektedir. Örneğin “gözcü baba” gibi). Dedeler bizde on iki hizmet sahipleridirler. Babanın yardımları dedelerdir. Bazı ufak muhabbetleri dedeler yürütebilmektedir.

Şu anda bizlerde 3 baba vardır. Davut Kandemir İstanbul’da yaşayan Gülşani Babasıdır. Şu anda hem benim, hem de Davut Baba’nın köylerde kendimize bağlı, bizlere yardım eden dedelerimiz bulunmaktadır. Tüm dedeler mürşide bağlı olmak zorundadırlar. Köylerdeki dedeler bizleri çağırırlar, bizlerde sırasıyla gider onların hizmetlerini yerine getiririz.

Bir baba meydan açar, ikrar verir, “büyük muhabbet” i yapar. Bu büyük muhabbet Bedreddin Sultan için yapılan muhabbettir. Bu güz döneminde yapılır. Büyük kurban kesilmesi gerekir. Bu kurban ortaklaşa alınarak, kesilir. (Normal şartlarda bunu babanın kendisinin kesmesi gerekiyormuş. Ama günümüzde bu zor olduğu için, ekonomik nedenlerle ortak alınarak kesiliyor.)

Bizler ilk önce büyük meydanı açarız. Büyük muhabbeti, yani Bedreddin Sultan için yapılan törenden sonra diğer köylerden gelen isteklere bakarız. Siz muhabbetinizi açtınız, bize de gelin, deyip bizleri davet ederler. Bizler de sırasıyla oraya gideriz.

Benim şimdi baş dedem Metin Başa’dır. Onunla birlikte, beraberce meydanda muhabbeti yürütürüz. Sagcit Korucu, Kurbancı Dedesi; Ahmet Çalışır, Kurbancı Dedesi; Necati Kendi, Saki Dedesi.

Ben şimdi bu dört dedeyle meydan açıp hizmet yürütüyorum.

Bizlerde yola girmek için ikrar verilmek zorundadır. İkrar için kurban keser. Bu kurban büyük kurbandır, koçtur. Biz de yola tek girilmez, çift girilmelidir, eşiyle girilmelidir.

Bizler Muharrem (Matem), Nevruz (Kurban var) ibadetlerini aksatmayız. Öldükten sonra bir yıl içinde dardan indirme olur. Bu 40. gün ile bir sene arasında yapılmalıdır. Dardan indirmeyi baba yapar.

Bize bağlı birçok dede vardır. Bunlar içinde Deveçatağı Köyü’nden Talip Talih saki dedesidir.

 

Turgutbey Köyü:

Alevi/Sünni karışık bir köydür. Burada Laz’ı, Çerkes’i, Arnavud’u karışık olarak yaşamaktadır. Eskiden küçükken zamanla büyümüş bir köydür. Şu anda 500 hanelik bir yerleşimdir. Bizim önemli önderimiz Kısmet Aktaş Baba’nın kurucularından olduğu bir köydür. Kendisi burada zamanında hem muhtarlık, hem imamlık, hem tarikat hocalığı, hem babalık yapmıştır. Şu anda ise burada 20/30 hane Gülşani vardır ama yola gelen 15 hanedir.

Diğer canlardan da şu bilgileri alıyoruz. Kofçaz’ın Beyce Köyü’ndeki Hasan Karaca Dede’nin bilgili bir Gülşani dedesi olduğunu öğreniyoruz.

Çeşmekolu’nda ise Ali Ersoy, Bektaş Erol’un yanı sıra Bahtiyar Kombal’ın yeni baba postuna oturduğunu öğreniyoruz. Onu ziyaret için Çeşmekolu’na hareket ediyoruz.

 

Evrensekiz Köyü, Ahmet Beyazıt

Tarladan topladıkları pancarlardan pekmez yapmak için çalışan eşi ve geliniyle, torunuyla yan yana bulduğumuz Ahmet Beyazıt Baba’yla ayak üstü sohbet ettik. Yapılan çalışmaları, toplantının amacını, hedefleri Hakkı Saygı Baba kendisine anlattı. Toplantıya katılmaya çalışacağını söyleyen Ahmet Baba, hayat koşusunda durmadan ilerlerken, ilerlemiş yaşına rağmen hala tarlada, hayvanların peşinde koşan bir insan olarak ailesinin geçimini sağlama peşinde.

 

Lüleburgaz Çeşmekolu Köyü

Kendisini ziyaret maksadımız olan, yaşı hayli ilerleyen ve görev yapamayan Bektaş Erol Baba, zaten köyde yokmuş. Bizler ise Ali Ersoy Baba’yı ziyaret edelim, diyoruz.

İlk önce Bahtiyar Kombal Baba’yı bulup onunla birlikte oldukça rahatsız olduğunu öğrendiğimiz Ali Ersoy Baba’yı ziyaret ediyoruz. Bahçede yığılmış kapaklar, ağaçlardaki meyveler, çiftçiliğin ve köy yaşamının ayrıntılarını bizlere hatırlatıyor.

Gerçekten de çok hasta olan Ali Ersoy Baba acı bir tesadüf sonucu bizim ziyaretimizde fenalaşıyor. Bir anda ne yapacağımızı şaşıyoruz. Kendinden geçip bayılan ve yere yığılan Baba’nın yanına koşuyoruz. Müdahalelerle kendine gelen Baba’ya acil şifalar dileyip oradan ayrılıyoruz.

 

Bahtiyar Kombal Baba

1946 Çeşmekolu doğumlu olan Bahtiyar Kombal Baba Hasan Yıldız Halifebaba’ya ve dolayısıyla Ali Haydar Ercan Dedebaba’ya bağlıymış.

Bu sene içinde baba postuna oturduğunu söyleyen Kombal, yola layıkıyla hizmet vermenin hem zor ama aynı zamanda çok onurlu bir görev olduğunu söylüyor. Hoş sohbet bir insan olan Bahtiyar Kombal Baba kalın muhabbet edelim, sofra açalım, diyorsa da yapacak çok işimiz olduğu için bir kahvede yaptığımız sohbetle yetiniyoruz.

Kızılcıkdere’nin yakınlarında yörenin oldukça meşhur olan bir yiyeceği sucukların sıralandığı dükkanlar görüyoruz. Kaptanımızın lütfuyla durup bir küçük lokantada çarçabuk hazırlanan bu nefis sucuklardan bir güzel yiyoruz, yöreye gidenlere de mutlaka yemeleri konusunda da tavsiyede bulunuyoruz.

 

Kızılcıkdere, Muharrem Hüseyin Turgut Baba

Geçen sene yaptığımız bir ziyarette Kırklareli’nde Hasan Yıldız Baba’nın evinde karşılaşıp, tanıştığımız ve sohbet ettiğimiz Hüseyin Turgut Baba Ekim 2004’te yine yeni Halifebaba olan Hasan Yıldız’a bağlı bir baba olarak posta oturmuş.

O da yola gönül vermiş tüm dede ve babalar gibi; sağlığımız ve gücümüz yettiğince bu inanca hizmet vereceğiz, vermeye devam edeceğiz, diyor.

Baba’nın kendisine bağlı olan ve aslen Kızılcıkdere’li olan Dervişi Ahmet Feyzi Kenter ise Kırklareli’nde oturuyormuş.

Her gittiğimiz hanedekiler gibi güler yüzlü ve misafirperver olan Baba ve ev halkı kalıp akşamlamamızı istiyor. Baba yöredeki hemen herkes gibi çiftçilikle uğraşıyor. Bir süre Almanya’da da kalan Baba’nın doğaya ve yaşama büyük bir bağlılığı olduğu anlaşılıyor. Kapısında ise kasalar içinde elmalar aynı zamanda çok bol olan meyve ağaçlarının bir göstergesi.

Zaman kaybetmeden zaten buraya yakın olan Kırklareli merkeze doğru yola koyuluyoruz.

 

Kırklareli, Merkez, Hasan Yıldız Halifebaba

İki/üç kez ziyaret edip sohbetine katıldığımız gerçek anlamıyla gönül insanı olan Hasan Yıldız yaklaşık bir buçuk sene önce halifebaba postuna oturmuş. Eşi Anasultanın da candan, yürekten davranışlarıyla bizleri karşılayan Hasan Yıldız Halifebaba’yla sohbetimizde yine inanç konuları gündeme geliyor. Kendisi Ehlibeyt sevgisinden, dinin gerçek boyutlarından, İslamiyet’in yozlaştırılmasından duyduğu rahatsızlıklardan bahsetti. Dilde olan ama bir türlü gerçekliğe dönüştürülemeyen Aleviler/Bektaşiler arasında birlik meselesine vurgu yapan Hasan Yıldız Halifebaba, kendisine bağlı dervişleri şöyle sıralıyor; Hasan Karaca Derviş (Kofçaz İlçesi, Beyce Köyü), Mehmet Öztürk Derviş (Kırklareli), Hasan Hüseyin Aslan Derviş (Çırakçı Dervişi)

Halifebaba’dan müsaade isteyip Lüleburgaz’a dönüyoruz aynı akşam.

Yolda ise Deveçatağı Köyü’ne uğrayıp Gülşeni Dedelerinden Talip Talih’i buluyoruz. Kendisiyle sohbet ediyoruz. Görüş alış/verişinde bulunuyoruz.

 

16 Kasım 2005, Lüleburgaz, Mehmet Çelik (60)

Babası Babaeski Osmaniye, Annesi Lüleburgaz Yenibedir köylerinden olan Mehmet Çelik 1967 yılından beri Lüleburgaz’da oturuyormuş. 1968 yılında Almanya’ya gidip, 1984 yılında tekrar buraya dönmüş. Kökenimiz aslında Gülşeni’dir, diyen Mehmet Çelik, nasip almam on yıl önceye gider, Halil Tiryaki’den nasip aldım, senede bir iki kez oraya (Tekirdağ Kılavuzlu’ya) giderdim, diyor.

Mehmet Çelik Derviş’le söyleşimde şunları bana aktardı:

Aslına bakarsanız bizim Alevilik/Bektaşilik yolu, inancı, kültürü her ne denilirse bu çok ince, hassa bir noktadadır. Öyle kolay bir şey değildir. Ama çok da kutsaldır. Ama bunun derinliklerine inmek büyük bir meseledir. Ben bir derviş, bu yola bağlanan birisi olarak, belki haddimi aşıyorum, o yüzden bazen bana geveze de diyorlar ama bazı şeyleri de söylüyorum/söyleyeceğim. Bence bu yola hizmet edeceklerin her türlü kötü düşünceden sıyrılmaları gerekir. Başta da dedelerin, babaların, dedebaba ve halife babaların hiç hata yapmamaları lazım. En önemlisi işin başında bulunanların dürüst olmalarıdır. Onlar yanlış yaparsa toplum ne yapsın? Bence bizim Alevi/Bektaşi yolunda yanlışlar oluyor. İnanç kimliğinde yanlışlıklar, bencillikler oluyor. Bunların olmaması lazım. Kendimiz bile hataları çok kolay görebiliyoruz. Bizde adam kayırma, senlik/benlik yoktur. Olmaması gerekir. Bilgili, kültürlü olan insanlar dede olmalı, baba olmalı öylece yükselmeli. Ama bunlarda ben sorun görüyorum. Bunların ortadan kaldırılması gerekir. Gerçek babalar aydın insanlar olmalıdır. Bilgisi olmayan insan babalık yapamaz. Gönül kıran, insanları ayıranlar dede/baba olamaz. Herkes yerini, konumunu bilmeli. Bir baba, halifebaba ağırlığını bilmelidir. Herkes ondan bir şeyler almalıdır. O her yere koşmamalı, insanlar onun yanına gelip ondan bilgi almadır. Bazen de görüyoruz bu inanç konularında birileri her şeyi kendi ellerine almak istiyorlar. Bu da çok yanlış eğer yetenekli insanlar varsa onların önünü açmalıyız. Bilgisiz insanlar elinde inancımız, yolumuz yozlaşmaktadır, mahfolmaktadır. Bunun önüne geçemezsek, gençlere ulaşamazsak, insanlara bir şeyler veremezsek sonumuz çok kötü olur. Bu konuda büyüklere, önde gelen babalara büyük görevler düşüyor. Ama onların gerekli adımları attıklarına inanmıyorum.

Özellikle İstanbul’da, Ankara’da bulunan büyük Alevi/Bektaşi dernek ve vakıfları birbirleriyle çatışıyorlar, onların yararlı işlerini bekliyoruz ama aralarında kavga ediyorlar, bu da çok yanlış, toplumu bu şeyler çok üzüyor.

Ben bu yola hizmet aşkıyla girdim. Yapabildiğim kadarıyla yola hizmet vermeye gayret edeceğim. 3 sene önce Mehmet Şilli Baba’dan derviş oldum. Kendisi Malkaralı’dır. Yenibedir’de Hakk’a yürüyen Ali Haydar Harpaslan’ın yerine baba postuna oturtulmuştur. Eskiden Hacı Bektaş’tan bizlerin başını okumaya gelenler olurdu. O zamanla kalktı.

Bizler gençleri kazanmalıyız. Bizler Lüleburgaz’da büyük gayretler göstererek CEM Vakfı’nın şubesini açtık. Ama bizleri herkes desteklemedi. İnsanlar birbirleriyle yardımlaştıkça bir yere varabilirler. Gençlere önem vermeliyiz. Gençleri kazanamazsak bizler de bir şey yapamayız.

 

Edirne, Musulça Köyü, Ali Osman Bozdemir

Üç yıl önceki gezimizden sonra da görüştüğümüz Bozdemir Baba’yı evinde ziyaret ediyoruz. Sıcak bir sonbahar gününü daha yaşayan Trakya’da hava güneşli. Ağaçların başında tek tük kalmış meyveler güz hasadının da bittiğini gösteriyor. Kendi işimizi kendimiz yaparız, diyen Bozdemir de çiftçilikle geçimini sağlıyor. İstanbul’daki gelişmeleri bizden dinlemek isteyen Baba’dan üzücü bir haber de alıyoruz; geçtiğimiz ziyarette söyleşi yatığımız Hasan Rüzgar Baba bu ilkbaharda Hakk’a yürümüş. Böyle üzücü haberleri almak bizi etkiliyor.

Mustafa Çetin Baba’nın Edirne merkezde olduğunu öğreniyoruz. Edirne’ye hareket ediyoruz.

 

Edirne Merkez

Oldukça güzel şehirlerimizden birisi olan Edirne’de CEM Vakfı’nın bir şubesinin olması oldukça önemli ve mutluluk veren bir olay aslında. Buradaki Alevi/Bektaşi topluluğunun ulaşabilecekleri bir kurum, hem de kendi binasında hizmet verebiliyorsa her şeye rağmen bir şeyler yapılıyor, yapılabiliyor bu ülkede dedirtiyor insana.

Aynı zamanda üniversitede öğretim üyesi olan genç, genç olduğu kadar yetenekli sevgi dolu Akın Demir Hoca başkanlığındaki CEM Vakfı Edirne Şubesi, aslında imkanların yetersizliği nedeniyle yapmak istedikleri birçok şeyi yapamamaktan dolayı biraz dertli. Yönetim kurulu üyeleri de bu görüşte. İnsanların duyarsızlığı, ekonomik imkansızlıklar gibi faktörler yöneticilerin önlerini kesiyor. Buna rağmen var güçleriyle bu şubeyi geliştirmeye, insanların, özellikle gençlerin buraya ilgisini çekmeye çalışıyorlar. Edirne kent merkezine çok yakın bir mahallede olan şubeye yörenin diğer değerli babalarından Erbay Kılıç ve bir evi de bu kentte olan Mustafa Çetin Baba da geliyor.

Tesadüfen vakfı ziyaret eden yazar Hasan Aktaç ile tanışıyoruz. Kendisinin son zamanlarda yayınlanmış Hallacı Mansur, Türk Şiirinde Şeyh Bedreddin, Hacı Bektaş gibi eserleri var.

Bir nevi dertleşme havasında geçen sohbetimizden sonra bizler Uzunköprü’ye doğru hareket etmek üzere dostların müsaadelerini alıp, orada hareket ediyoruz.

 

Uzunköprü, Umurca, Medeni Yağcı

Uzun bir yolculuktan sonra Yunanistan’daki yerleşim birimlerinin ışıklarının belirdiği sınırdaki köylerimizden Umurca’ya vardığımda gün akşam olmak üzeriydi. CEM Vakfı’nın yöredeki çalışmalarına ortak olan, destek veren Bektaşi babalarından olan Medeni Yağcı çok yönlü, girişken, saygıdeğer bir insan. Eşi bizlere hemen bir şeyler hazırlarken, Baba da bizlere İstanbul’u soruyor. Buralarda insanların bir ayakları İstanbul’da olsa da yine bir merak var bu koca şehre. Medeni Baba da aslında insanların ilgisizliğinden, sorunlardan bahsediyor.

Yeniköy’de önceki gezide sohbet ettiğimiz yola gönül vermiş önemli isimlerden Ahmet Ayar’ın Hakk’a yürüdüğünü öğreniyoruz. İbrahim Manaf Baba ise yaşı nedeniyle artık hizmet yapamıyormuş. Bu nedenle kendi hizmetlerini ve dolayısıyla taliplerini de Medeni Baba’ya bırakmış. Medeni Baba Yeniköy’e de gidip bir kısım insanın inanç hizmetlerini yapıyormuş. Buralar Kızıldeli Sultan Ocağı’na bağlı talip kitlesi.

Bir de Yeniköy’de Mustafa Dede’nin yeni posta oturduğunu öğreniyoruz. O da iki bölük insan gurubuna bakıyormuş. Fakat şimdi kendisi Lüleburgaz’da imiş. Ama nerede olduğu bilinmiyor. Adres ve telefon bilgilerine ulaşamıyoruz.

Ayrıca Uzunköprü’de oturan İsmail Pastırmacı da yaşının ilerlediğini ve hizmetleri yerine getiremediğini söylüyormuş.

Medeni Yağcı bizim geleceğimizden Umurca’ya yakın Nasuhbey Köyü’nün muhtarına söylemiş saat ilerlemiş olsa da bizler de görüşmek üzere Nasuhbey’e, muhtar Hüseyin Gürkan’ın yanına gidiyoruz.

Bu arada eve girerken dikkatim bir şey çekiyor: Bir ağacın başında tünemiş olan tavuklara şaşkınlıkla bakıyorum. Beş altı tavuk ağacın dallarında uyur gibiydi. Öğrendiğimize göre tavuklar ve horoz bu şekilde bir alışkanlık geliştirince onları kümese koymamaya başlamışlar. Yıllardan beri geceyi bir ağacın başında geçiriyormuş Medeni Baba’nın tavukları. Yaz/kış durum böyleymiş.

 

Nasuhbey Köyü

Kızıldeli Ocağı taliplerinden olan köy halkının hemen tümü çiftçilik yapıyor. Gelir durumları iyi olmayan bu canlar daha önceki gezilerimde ve burada türbesi bulunan adına anma etkinleri yapılan Kara Baba Etkinlikleri’ne geldikçe gördüğüm gibi unutulmuşluktan, ilgisizlikten, işsizlikten yakınıyorlar. Kahvehaneleri mekan tutmuş gençler ise daha da umutsuz.

Köy Muhtarı Hüseyin Gürkan ise Kara Baba ve köy için yardım taleplerinde bulunuyor. Başlasalar da tamamlayamadıkları cemevini bitirebilmek için İstanbul’daki Alevi/Bektaşi kurum ve kuruluşlarından maddi/manevi destek beklediklerini belirtiyor.

Köyü ve türbeyi ziyaretimizde, daha doğrusu geç vakit olduğu için yanından geçtiğimizde en azından üç/dört yıl öncesine göre (iki kez buradaki etkinliklere katılmıştım) burada bazı düzenlemelerin yapıldığına tanık oluyorum.

Ama gerçekten de hak ettiği ilgiyi göremeyen Nasuhbey Köyü ve Kara Baba Türbesi ve cemevine ilgi göstermek aslında bir vefa borcu. Çünkü burası Kızıldeli Sultan’ın inanç ve kültür dünyasında varolmuş sınır bir köyümüz.

 

Babaeski

Bizleri her zaman beklediğini, kapısının her gün ve her saat bizlere açık olduğunu söyleyen Lütfi Arga ise, Babaeski’de adeta tek başına CEM Vakfı’nın şubesi gibi çalışan inanç dolu, bilgili bir değerli dost insan.

Sürekli okuyan, araştıran, Babaeski’de yaşayan Alevi/Bektaşi inancından insanları bir araya getirmeye gayret eden Lütfi Arga’nın hizmetleri kayda değer.

Kendisi, Babaeski’deki Alevi/Bektaşi canların kendilerini biraz gizlediklerini, girişimci olmadıklarını söyleyerek bundan yakınıyor. Buna rağmen yapılan cemlere katılan canlarımız da yok değil, diyor. Ayrıca Babaeski Kumrular köyü’yle olan ilgisini ve alakasını da sürdürüyor.

Lütfi Arga’nın hayali burada CEM Vakfı’nın bir şubesinin açılması.

(AYHAN AYDIN, ERENLER BAHÇESİ KİTABI, CAN YAYINLARI)

AYHAN AYDIN, Trakya ve Anadolu’da Erenler Bahçesi (Alevilik/Bektaşilik Araştırma Gezi Notları, 2002/2006), 2. BASKI, CAN YAYINLARI, İSTANBUL, 2008, Sayfa: 265-298

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile