AVRUPA'da ALEVİLER BEKTAŞİLER ARASINDA YÜZ GÜN 3. YAZI
AVRUPA’DA ALEVİLER BEKTAŞİLER ARASINDA 100 GÜN (2013/2014) (3. Yazı)
Ayhan Aydın
Avrupa’da ve Türkiye’de Bilimsel Alevi Çalışmaları!
Sevgili Dostlar;Sonuçta Alevilik bir inanç ve kültür olmakla birlikte; araştırılacaksa bunun bilimsel yol ve yöntemlerle yapılması gerekir. Bunun içinde akademik çalışmalar yapılması zorunludur. Bunu yapacak kurumlar; üniversiteler, araştırma-inceleme merkezleri, akademiler, basın-yayın kurumları gibi yapılar olabilir.
Bu konuda Türkiye’de faaliyette bulunan az sayıda kurum var. Avrupa’da ise yine Türkiye’deki gibi bu konuyla ilgilenen fazla bir kurum yok. Dolayısıyla Alevilerin Bektaşilerin durumuna gerçek anlamıyla üzülmemek mümkün mü?
Bir yanda mangalda kül bırakmayan, türlü hesaplarla Alevi kurumlarının tepesinden inmeyen kaşarlanmış, kokuşmuş zihniyetleri temsil eden önder taslakları, bir yanda doğru dürüst araştırma yapamayın kurumlar ve kendini “uzman yazar, aydın” gibi soytarıca ifadelerle kamuoyuna sunan cahiller cahili yazarlar, bir yanda üniversite kendi gölgesinden korkan, kişiliksiz, pusmuş, Alevi kimliğini özenle saklayan bu konuda kılını kıpırdatmayan yüzsüz Alevi akademisyenler, bir yanda bundan bir yararım mı, zararım mı olur deyip yıllar yılı bu zengin alana el atmayan çıkarcı, sözde bilim insanları, bir yanda da, geleceğin büyük filozofu olacak; ev ödevini internet kafelerde yapan ilkokul çocuğu gibi basit yöntemlerle çalışan sözde lisans, yüksek lisans, doktora öğrencileri!
Yarabbi, yarabbi, yarabbi, ve yarrabbi!
Sen beni kendimden koru!
Sen beni kendi fütursuzluğumdan, boşboğazlığımdan, kendi felimden koru!
Ben mi abartıyorum, çok mu abartıyorum, ben ne hallerdeyim?
Ortada ne kurum var, ne kuruluş, ne doğru dürüst ve yeterli sayıda bilim insanı, akademisyen, gazeteci, yazar, araştırmacı!
Yirmi beş milyon, otuz milyon, bilmem ne milyon Alevi - Bektaşi…
Yahu on milyon olsun, hadi, en az en az 7-8 milyon olsun! İsterse de 1 milyon olsun! (bu sayının tam bilinmemesinin utancı bu kurumlara, bu devlete, büyük araştırmacı-yazarlara yeter!)
Bir büyük inanç ve kültür toplumunu tarihini, kültürünü, inancını, sorunlarını, her türlü sosyal yapısını bilimsel olarak araştıracak doğru dürüst bir kurum yok ne bu ülkede, ne de başka bir ülkede!
Bu kurumda çalışacak adam yok!
Onları istihdam edecek Alevi örgütü yok!
Devlet, hükümetler, Alevi kurum başkanları bundan mahrumlar!
Bundan utanmıyorlar, pişmiş kelle gibi, her seferinde suçu başkalarına atıyorlar!
Bu kurumlar ortaya çıkalı, Alevilik Bektaşilik meselesi konuşulalı 30 sene olmuş. Bir çocuk doğunca yetişmiş bir delikanlı oluyor. Bir yetişmiş delikanlı en olgun kemale erişmiş bir koca adam oluyor.
Kültürlerin tarihinde 30 yıl bir şey değil, bunca çabayı, başarıyı görmezden gelemezsin!, her zaman olduğu gibi her şeyi büyütüyorsun, abartıyorsun, bağırıp çığırıyorsun, kendini bir şey sanıyorsun, diyebilirsiniz!
Varın deyin…
Ben diyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Alevi Bektaşi Kurum ve Kuruluşları, Türkiye’de Üniversitelerdeki Bilim İnsanları, Akademisyenler, Yazarlar, Aydınlar, Gazeteciler, Dedeler, Babalar, Ozanlar…
Her kim varsa bu konuda yetkin, etkili, önde gelen, Aleviliğin Bektaşiliğin tarihsel ve güncel boyutlarıyla varlığını, zenginliğini, derinliğini, sorunlarını ortaya koyacak ciddi bilimsel çalışmalar yapmamışlardır, yapamamışlardır.
Kimse kusura bakmasın, ağzını sağa sola eğip bükmesin! Ortada elle tutulur fazla bir ürün yoktur!
Elbette bunca emek, bunca yayın, bunca araştırma, bunca cemevi vs. bunların hepsi birer kazanımdır, kazançtır, ilerlemedir. Kimse bunları inkâr edemez.
Ama günlerimizi övünerek, kendimize pay çıkararak, yan gelip yatarak geçiremeyiz. Yapacak o kadar çok, o kadar çok, o kadar çok işimiz var ki!
Örneğin şu ortadaki utançla başlasak; Türkiye’de ve Türkiye kökenli ve Türkiye dışında tüm dünyada ne kadar Alevi Bektaşi var?
Bu sayıyı bularak işe başlasak mesela. Bu benden bir öneri sadece. Alevilik Bektaşilik adına kurulan az sayıdaki kurumu büyütsek, geliştirsek, imkânlarını arttırsak. Daha çok gerçek bilim insanın bu konularda araştırmalara yapmasını desteklesek, yapılan araştırmaları bir arada bulundursak, toparlasak, bunu halkın ortak yararına sunsak?
Olmaz mı?
Kırda yaşayan, köyde yaşayan, şehirde yaşayan Alevileri Bektaşileri yaşam alanlarıyla, yerel inanç-kültür-sosyal yaşam zenginlikleriyle yüzde yüzünü tespit edilip derlesek, kayıt altına alsak, onları yaşatmanın yollarını arasak mesela?
Şehirde yaşayan, kökeni unutmuş veya unutmak isteyenler dâhil, tüm yaşayan Alevi Bektaşi kitlesinin kökenlerinden bugüne tarihsel alt yapılarının dehlizlerine girsek olmaz mı?
Şimdi ise her kafadan bir ses çıkıyor, eline bir teyp alan cemevlerine koşuyor, araştırma yapıyor! Sistemsiz, şekilsiz, kişisel ve neye hizmet ettiği tam belli olmayan gayretler.
Yaşam akıp gidiyor.
Aleviler de, Alevilik’te ister istemez doğanın kanunu gereği değişiyor, değişime uğruyor. Bir yandan geçmişi, bir yandan bugünü anlamaya çalışırken bir yandan da olası gelişmeleri yorumlayabilecek bir Stratejik Araştırma Merkezi’ne de bu bilimsel yapı içinde, ihtiyaç yok mu?
Ya eğitim, en önemli unsurlardan birisi.
Nasıl bir Alevilik-Bektaşilik eğitimi olmalıdır?
Çocuklarımıza, gençlerimize Alevi tarihini, Aleviliğin değerlerini, inanç yapılarını nasıl vereceğiz?
Ders kitaplarını kimler yazacak, onları kimler okutacaklar?
En önemli sorunlardan birisi de bu değil mi?
Şimdi merak etmeyin düne kadar Alevilere de, Aleviliğe de sövenler, mesele para olunca olaya dört elle sarılabilirler? Örneğin Avrupa’da Alevi öğretisini gençlere, çocuklara hangi eğitim-kültür-inanç yapısındaki insanlar öğretecekler?
Bu Avrupa ülkelerinin ve oradaki kurumların başındakilerin insafına mı bırakılacak? Alın işte bilimsel kurumların önemi burada daha çok çıkıyor!
Bu konular Alevilerin Bektaşilerin elinde patlayacaktır.
Görün bunu burada yazıyorum işte. Bunu kaydedin. Bu konuda çok ciddi sorunlar yaşanacak, ilk önce Avrupa’da, sonra Türkiye’de.
Aleviler Bektaşiler buna hazırlıksız yakalanıyorlar.
Beni geveze, karamsar, çokbilmiş görenlere sesleniyorum; Aleviliği- Bektaşiliği bilimsel olarak, doyurucu ve tüm değerleriyle öğrencilere ve olayı bilmeyenlere tam anlamıyla anlatabilecek kaç Alevi Bektaşi kurum başkanı ve yöneticisi tanıyorsunuz?
Bunları bana isim isim sayabilir misiniz?
Bilim adamı, yazar, araştırmacı, dede olmak bir yere kadar iyidir. Ama aynı şekilde anlaşılır, tane tane, izahlı bir şekilde Aleviliği Bektaşiliği anlatabilecek dedelerin, babaların, yazarların bir listesini verme konusunda ne kadar kararlısınız?
Bir de okulları düşünün, öğrencilere bu konuda ders verecek kapasitede öğretmenler aranıyor, Avrupa’da. Peki, kimler bu öğretmenler? Bu öğretmenler hangi eğitimden geçtiler, geçiyorlar. Şimdi Avusturya’da, Viyana’da, ALEVİ kurumu yapmaya çalışıyor ama bu yeterli mi, tüm Avrupa için düşünürsek hakkıyla yüz binlerce öğrenciye bu dersler nasıl verilecek?
Vay bana, vay bana, vay bana!
Ayhan geveze olur, Ayhan birilerinin gözüne parmağını sokar, Ayhan’ın dengesi yoktur!
Birilerinin yerleşik düzenini sarsınca, değiştirmek isteyince, yok edilmek istenir, türlü dedikodularla, iftiralarla, yıldırma hareketleriyle.
Öyle olsun, varsın bu toplumun çoğu akıllı olsun, ben deli olayım.
Ben kendimden memnunum, mutluyum.
Ben kendimce doğru bildiğim şekliyle; her zaman doğruları söylemeye devam edeceğim…
Sorunlar çok, iyi niyetli gayretler çok, ama somut adım çok az…
Sonumuz hayır gele!
Alevilik Bektaşilik konusunda Bilimsel Kurumlar demiştik ya, bildiklerimi hemen sıralayayım;
Türkiye’de:
Üniversiteler ve Devlet Yapısı İçindeki Kurumlar
- Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Araştırma Merkezi (Ankara)
- Hitit Üniversitesi Hacı Bektaş Araştırma ve Uygulama Merkezi (Çorum)
- Süleyman Demirel Üniversitesi Alevi Bektaşi Kültürü ve Uygulama Ve Araştırma Merkezi (Isparta)
- Tunceli Üniversitesi Alevilik Uygulama ve Araştırma Merkezi (Tunceli)
- Hacı Bektaş Üniversitesi Hacı Bektaş Veli Araştırma ve Uygulama Enstitüsü (Nevşehir), (Çok yeni, 2014, Faaliyetleri hakkında bilgimiz fazla yok.)
- Malatya’da İnönü Üniversitesi’nde Alevilik Bektaşilik’le ilgili bir bölüm
Alevi Kurumları, Kurumlar Ve Özel Yapılar
- Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı Araştırma Merkezi Alevilik Araştırma Uygulama Ve Dokümantasyon Enstitüsü (Ankara)
- Hüseyin Gazi Vakfı Alevi Araştırma Merkezi (Ankara)
Avrupa’da:
- Alevi Akademisi (Almanya)
- Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü (Almanya)
- Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (Bünyesinde Akademi Kurma Çalışması var. Kendisini ziyaretimde Başkan Sayın Hüseyin Mat ifade ettiler.) (Merkez Almanya)
- ALEVİ (Avusturya Alevi İslam Toplumu, Bünyesi’nde Bir Araştırma Merkezi Kurma Düşüncesi var.) (Avusturya)
- Almanya Hamburg Üniversitesi Bünyesinde Bir Bölüm.
ŞİİR
1. Devrik Yürek Savunması |
|
Kaan İnce |
Avrupa’da (Almanya) Son Dönem Cem Vakfı Atakları…
Uzun yıllar bünyesinde çalıştığım Cem Vakfı’nda en büyük hayalim burada bir bilimsel araştırma merkezinin oluşturulmasıydı. Her zaman içimde bu hevesi, aşkı, merakı besledim. Benim gayretlerim de nihayetinde böylesi bir kurumun kurulması temelindeydi.
Yıllar yılı, karşılaştığım sayısız olumsuzluğa, bana ve yaptığım ve yapmak istediğim çalışmalara karşı yürütülen engellere sabrettim. Cem Vakfı’nda bir de en çok örgütlenme biriminde görev almak istiyordum. Ama ümit ettiğim hiçbir şey olmadı. Ne bana yetki verildi, ne destek olundu, ne bir şey… Bu yazının boyutlarını çok aşacak kişisel konulara girmek istemiyorum. Cem Vakfı’yla ilgili de bir yazı yazacak değilim.
Bu kuruma emek verdim. Dolayısıyla bu kurum eğer birilerinin şirketi değil de toplumun bir kurumuysa elbetteki onunla ilgili gelişmeleri izleyeceğim, yazacağım.
Aynı yılsonu ayrıldığım Cem Vafkı’nın Avrupa’daki çalışmaları her konusu gibi beni ilgilendiriyordu.
Cem Vakfı’nda her şeye rağmen neler yaptığım bilinen gerçeklerdir ve tüm yazının sonundaki özgeçmişimde mevcuttur.
Ama en azından şunu söylemek zorundayım; gerçekten ben bu kurumda bir akademisyen olarak çalışmak isterdim. Ben Aleviliği sürekli yeni boyutlarıyla öğrenen bir öğrenci olarak kendimi görürken, sürekli kendimi geliştirmenin yollarını ararken, bu kurumda bu imkânlar bana hiçbir zaman verilmedi, sayısız çalışmalarım sonuçsuz kalacak şekilde engellendi, baltalandı.
Bunda kişisel menfaatlerin, Alevilik’te hiç olmaması gereken benliğin (egoizmin) etkin olduğunu söylemek zorundaydım. Aslında engelledikleri sadece Ayhan Aydın değildi, engelledikleri Ayhan Aydın’la birlikte yerel araştırmaların kalıcı sonuçlara ulaşabilecek verimlilikleri, Alevilik Bektaşilik konusunda, bu arada Balkanlar ve Türkiye dışındaki coğrafyalar konusunda, kalıcı envanterlerin elde edilmesi süreci, bir iyi niyetli ve tamamıyla teslimiyette olan gönüllü öğrencinin kırılıp parçalanan kalbiydi. Üniversite de akademik bir kariyer yapabilseydim, bu kurumun desteğiyle bir yabancı dil öğrenebilir seydim, kendi toplumuma daha yararlı olabilirdim.
Ama nerde o bilinç, nerde o hoşgörü, nerde o yardımlaşma, nerde o ufuk, nerde o bilinç, nerde o bencilliği (egoyu) yenip birine yardım etme arzusu? Yani acımasızca olacak ama nerde o Alevilik Bektaşilik? 1966 Temmuzunda yayınlanmaya başlayan Cem Dergisi’ni yayınını kesmeye ne denir?
Sonunda da benim gibi kendini bu işlere adamış birisini işsiz bırakan bir anlayışa ne denir?
En azından Cem Vakfı’nda onca işin dışında; on beş bin kitaptan oluşan bir kütüphane, binlerce fotoğraf, görsel cd ve belgeyle birlikte elimden gelen birçok gayreti yaptığıma inanıyorum.
CEM Vakfı Avrupa Çalışmalarını da, her işte olduğu gibi önüm kesilip hatta oraya gitmeme engel çıkarılsa da gelişmeleri izlemeye çalıştım.
Avrupa
2010 yılında benim de katıldığım bir toplantıyla Avrupa’da Cem Vakfı çevresinde bir birlik oluşturmak için bir araya gelip Almanya’da Cem Alevi Federasyonu’nu örgütlenmede öncü rol oynayan düşüncenin şimdilerde ciddi şekilde sarsıldığını gördüm.
Buna göre Bektaş Ceren’in başkanlığında ve öncülüğünde kurumlaşma çalışması yapan bu birlik şu an ciddi sorunlar yaşıyor. Çünkü Bektaş Ceren’in başkanlığı bırakması ve en son, önceki sene Köln Hacı Bektaş Kültür Derneği (Cemevi)’nde yapılan olaylı seçimle başa geçen Yaşar Kırma isimli kişinin yönlendirmesiyle başkan olan bir Bayan Avukat burayı zayıflatmış. Almanya’da yaşanan tartışmalar ve gerilim, diğer ülkelerdeki bileşenlerin pasif durması burayı zayıflatmış.
CEM Vakfı paralelinde çalışan ve şu anda Avrupa’da Cem Vakfı’nın bayrağının asılı olduğu yegâne yer olan Bad Kronznak’taki Alevi Derneği’nde ise yine sorunlar var. Buradaki yönetim daha önceki yönetimle çelişkiler içinde. Ama anlaşıldığı kadarıyla bunlar ne federasyonu canlandırmak istiyorlar, ne de daha fazla büyümek istiyorlar.
Sonradan yine çabalarla bir Uluslar arası Aleviler Birliği gibi bir yapı oluşturmak istediler, bir araya geldiler. Ama ondan da bir netice elde edemediler.
En son ise yine bir toplantı yapıldı ve şimdilerde Hamza Kurnaz Dede’nin tutarlı çabaları sonucunda Avrupa’da Cem Vakfı çok cılız da olsa adından söz ettiriyor.
Ben tüm bunların İzzettin Doğan’ın, Cem Vakfı Yönetimi’nin pasifliğinden, yeteri kadar Avrupa’yla ilgilenmemesinden veya gerçek nedeni tam bilemediğimiz, Avrupa’dan bir uzak durma çabasından kaynaklandığını söyleyebilirim.
Çünkü şu veya bu şekilde burada halen Cem Vakfı’na gönül vermiş bir kitle var. Onların bir araya gelmek istekleri canlı. Ama bu bir türlü netice vermiyor, Cem Vakfı bir türlü bir kurum olarak burada canlanamıyor. Bunun tek nedeni Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun ve özellikle de Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun karşı duruşu değil. Kimse bunu böyle izah edemez.
Bu sorun Cem Vakfı’nın Avrupa’daki örgütlenme başarısızlığından kaynaklanmaktadır.
Toplantı’da aşk ve heyecan vardı, inanç vardı...
Benim ifadelerimle; 6-7 Kasım (Cumartesi-Pazar) 2010’da, 56841 Traben Trarbach’ta Mittelmosel Jugendherberge (Mittelmosel Gençlik Kampı) Hirtenpfad 6 adresinde yapılan büyük buluşmayla, Avrupa’dan yeni bir umut filizlenmişti.
Alınan kararlarla; İnsanlar zaman zaman bir araya gelip, farklı ülkelerden bu yapıyı geliştireceklerdi. Ne oldu da bu yapı gelişmedi, geriledi, dağıldı? O zaman neden ilk toplantının aşkı devam etmedi. Oraya da çok önemli isimler katılmıştı? Bunun yanıtlarını kimseden tam alamadım.
O Toplantı’da kimler yoktu ki; Almanya’dan Doç. Dr. Özgür Savaşçı (Babaerenler (Sarı Saltuk Dergahı Postnişini)), Ali Rıza Agırgöl, Adem Gazeloğlu, Celal Aydemir, Yücel Öztürk, Kemal Ağırgöl, Meryem Bulut, Uğur Aydoğdu, Aşık Kemteri; Ahmet Aydemir...
Herne Alevi Derneği Başkanı Hüseyin Acar ve Yönetim Kurulu üyeleri, Avrupa Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı; Dursun Arı, Fransa’dan; Nazım Kılıç, Halil İbrahim Engin,
İsviçre’den; İsviçre Dedeler Birliği Başkanı Ali Dedeoğlu Dede, Özcan Ögüt / İsviçre Langenthal Derneği, Erdal Sayılır ve Yusuf Altun (aynı zamanda danışma kuruluna seçildi) Hüseyin Yadigaroğlu, Ersan Ersever, Avusturya’dan; Veli Sedef, İsmail Tanyeli, İmam Uzunkaya, Haydar Sarıkaya, Cemal Şaşkın, Belçika Lıege Alevi Derneği Başkanı; Adıgüzel Turgut, Hamdullah Yagmur, Hollanda’dan; Gürkan Aras,MAB-DER Maastricht Alevi Bektaşi Kültür Derneği Genel Başkanı: Metin Akbaba ve aileleri Kadınlar Kolu başkanı Nevin Hanım…
Türkiye’den İsmail Saçlı Cem Tv. Adına toplantıya katılmış, çekimler yapılmış, söyleşiler yapılmıştı. Bu arada hukuk komisyonu başkanı Sayın Av. Namık Sofuoğlu da toplantıya katılıp konuşma yapmıştı.
Şimdi bu isimler neredeler?
Uluslararası Alevi Birliği
4 yıl kaybedildikten sonra şimdi Avrupa’da, yine bir birlik çabası var Cem Vakfı cephesinde.
1 Haziran 2014’de yapılan toplantıyla bir birlik kuruldu. Ama bunun sonu ne olur, başarılı olur mu, sonuca ulaşır mı? Kimse kestiremiyor.
Bunun birçok nedeni var.
Ama hangisini anlatayım?
Devamlı söylüyorum; yazsam olmuyor, yazmasam olmuyor.
İlk toplantıya ve sonrasındaki çabalara büyük destek veren Ersan Arsever ve arkadaşları neden bu birlik dışında kaldı, hatta düşman ilan edildi?
Ayhan Bey bu kadar yazma, bunlar özel mesele, bunları yazma, diyebilir misiniz? İnternetten kendileri yayınladılar çünkü birbirlerine canlı yayında hakaret ettiler.
Onu yazma, bunu yazma, neyi yazayım ben?
Olanları doğruları dile getirmezsek, ne olacak bütün bunların sonu? Nasıl doğruyu bulacağız?
Cem Vakfı’nın Avrupa temsilcisi Alişan Hızlı’yı (rahmetli oldu) baş tacı edenler de aynı insanlar, şimdi ona sövenler de aynı insanlar. Bu kadar büyük çelişkilerle bu yollar yürünür mü, bir sonuca ulaşılır mı bu kafalarla, ey okur!
Şimdi Ayhan Bey onu yazma, buna yazma… Zaten herkes biliyor ve yazıldı bunlar. Ama birileri inatla görmek, yanlışları düzeltmek istemiyor.
Anlaşıldı; İzzettin Doğan Hoca’yı kim zorda koyuyarsa, kim onun aleyhinde çalışıyorsa o iyi adam oluyor. Onu gerçekten sevenler, bu yola hizmet edenler, Cem Vakfı’na gerçekten emek verenler, dışlanıyorlar hatta ayaklar altında çiğneniyorlar.
Cem Vakfı cephesinde olan budur, sevgili okurlar.
Ben bunu somut olarak gördüm, yaşadım. İster inanın, ister inanmayın; ister gülün, ister ağlayın…
Hey Allah’ım! Ne yapacağım ben bu hallerle… Kimi, kime şikâyet edeceğim ben?
Bir de yürekli, tertemiz, akıcı Almancasıyla, işletmeci mantığıyla çok yararlı olabilen, gönüllü olarak bu işleri yapan Duran Selvi vardı, o nerelerde şimdi?
İş yapacaklar meydanda yok, fırıldaklar ortalarda boy gösteriyorlar…
Aynen Türkiye’deki Aslan Sosyal Demokrat belediyeler gibi, şunun adamı, bunun tanıdığı kayırmacalarıyla adamlar şimdi belediyeleri işgal etmişler, iş yapacak adam bulunamıyor!
Kafa bu kafa, mantık aynı mantık…
BUNUNLA İLGİLİ İKİ FARKLI AÇIDAN İKİ HABER…
İnançsız Aleviliği savunanların yerleştiği Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu'na (AABK) tepki gösteren Alevi STK'ları, Cem Vakfı bünyesinde, Uluslararası Alevi Birliği'ni oluşturuyor.
AHMET DİNÇ - HABER MERKEZİ
İnançsız Alevilik savunucularına tepki gösteren Avrupa Alevileri'nden yeni oluşum... İslam'a zarar veren anlayışa tepki gösteren dernek ve vakıflar, uluslararası bir çatı örgütü kurma kararı aldı. Çalışmalar 1 Haziran'da başlıyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Köln ziyaretinde düzenlenen protesto gösterileri bardağı taşıran son damla oldu... Cem Vakfı, Avrupa'da oluşturulmaya çalışılan Ali'siz Aleviliğe karşı kolları sıvadı.
TÜRKİYE'DEN DE KATILIM OLACAK
Birliğin kuruluş çalışmaları 1 Haziran'da Almanya'nın Bad Kreuznacht kentinde başlayacak. İlk aşamada Almanya, Belçika, Fransa, İsviçre ve Hollanda'nın da aralarında bulunduğu 19 ülkeden yaklaşık 200 Alevi-Bektaşi dernek ve vakıf birliğe katılacak. Kurucu meclis oluşturulup tüzük yazıldıktan sonra ise Avrupa'nın muhtelif kentlerinde AABK'ya üye olmayan Alevi-Bektaşi STK'larının birliğe kaydı yapılacak. Türkiye’deki Dernekler Yasası’nın AB kriterlerine uyumlu hale getirilmesinin ardından Türkiye'den de birliğe katılım olması bekleniyor.
AMAÇLARI AYRIMI KÖRÜKLEMEK
Avrupa’da 1 milyonu aşkın Alevi-Bektaşi yaşıyor. Başta Almanya olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri, Alevi-Sünni ayrımını körüklemek ve İslam’a zarar vermek için "Ali’siz Alevilik" diye tanımlanan projeler geliştirdi. Bunu yaymak için de Alevilerin Avrupa’da kurduğu AABK ve Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu gibi kuruluşlarla işbirliğine gitti. Avrupa’daki birçok Alevi-Bektaşi kuruluşu, siyasi ve dini tutumunu onaylamadığı AABK gibi örgütlerin dışında kalmayı tercih etti. Uluslararası Alevi Birliği’nin öncelikli amacı, bu dernek ve vakıfları tek çatı altında toplamak.
'BÖYLE İNANÇ OLMAZ'
Alevi Dedesi Hamza Kurnaz ve Bektaş Ceren’in başını çektiği Avrupa Alevileri, Alevi İslam anlayışını Avrupa’daki Türk gençlerine öğretecek Uluslararası Alevi Birliği’nin kuruluş çalışmalarını yıl sonuna kadar tamamlayacak. İnançsız Aleviliğe savaş açan Hamza Kurnaz, birliğin amaç ve hedeflerini Akşam’a anlattı:
- Avrupa’da böyle bir birliğin kurulması fikri iki üç yıldır vardı. Bundan önce Avrupa Temsilciler Meclisi kurmaya çalıştık. Sonra Danışma Kurulu dedik. 2010’da 60 akademisyenle toplandık. Ateist Alevilerin tutumunu tasvip etmiyoruz. Ali'siz Alevilik olmaz. Hz. Ali’siz ne inanç ne de Alevilik düşünülebilir.
ZERDÜŞTLÜĞE GÖTÜRÜYOR
- Bunların amacı Aleviliği İslam’dan önceye götürüp Zerdüştlüğe bağlamak. Bazı Avrupa ülkeleri ve Almanya bunları destekliyor. Biz Hz. Muhammed’in ve Hz. Ali’nin kurduğu İslam’ın yolundayız. Bu anlayışta bir çatı kuruluş oluşturuyoruz.
DESTEK BEKLİYORUZ
- Bizler Avrupa’da çoklu kültür arasında yaşayan Alevi gençlerini bir arada tutmak, eriyip gitmelerini, birilerince kullanılmalarını ve analarının acı çekmesini önleme için çabalıyoruz. Gençlerimizi Ali'sizlerin tuzağına düşürmeyeceğiz, ellerine bırakmayacağız. Devletimizden, ülkeyi yönetenlerden destek bekliyoruz. Bu sorun sadece Alevilerin sorunu değil, bütün İslamın ve bütün Türkiye’nin sorunu.
İKİNCİ AÇILIM YOLDA
Demokratikleşme adımlarına hız veren Hükümet, ikinci Alevi açılımı için harekete geçti... Hükümet'e yakın kaynaklardan edinilen bilgiye göre; Alevi dedeleri, yasal statü kazanacak. Cemevleri 'kültür ve inanç merkezi' olarak kabul edilecek. (ÇINAR COŞKUNSERÇE - ANKARA)
(Akşam Gazetesi, 30 Mayıs 2014)
Bir başka açıdan…
Alevi Açılımında ikinci dalganın hedefi:
Avrupa Alevi Hareketi’ni parçalamak
İlk Alevi açılımına davet edilmeyen ve Erdoğan tarafından 'sorunun kaynağı' olarak nitelendirilen Avrupa’daki Alevi kurumlarıyla ilgili AKP Hükümeti düğmeye bastı. Alevi açılımda ikinci dalganın ana hedefi: Avrupa’daki Alevi Kurumlarını parçalamak...
FUAT ATEŞ – KÖLN
Türkiye’nin gündemini meşgul etmeye başlayan Alevi açılımındaki ikinci dalganın perde arkasıyla ilgili hayli ilginç iddialar gündeme geliyor. AKP Hükümeti’nin yeni dönemde; Alevilerin taleplerini çözmek yerine taleplerin kaynağı olarak gördüğü yapılara yönelmeyi tercih edeceği belirtiliyor. Bu konuyla ilgili plan taslağının da tamamlandığı bilgisi geliyor.
Söz konusu plan üç asamadan oluşuyor: İlk olarak tıpkı Türkiye örneğinde olduğu gibi Avrupa’da da AKP hükümetinin güdümünde yer alan Alevi kurumlarının oluşturulması planlanıyor. AKP’li yetkililer, Avrupa Alevi hareketinin içinde yer almış ve zamanla ayrı düşmüş bazı isimlerle anlaşmaya varırken, asıl partner kurumlar ise Fermani Altun’un başında bulunduğu Dünya Ehlibeyt Vakfı ve İzzettin Doğan’ın başında bulunduğu Cem Vakfı olarak belirlenmiş durumda…
AVRUPALI ALEVİLERE 'TRUVA ATI' MODELİ...
Fermani Altun’un bu süreçte Avrupa’da organize ettiği derneğin adı Avrupa Ehlibeyt Alevi Federasyonu. Genel başkanlığını Dr. Fuat Mansuroğlu’nun üstlendiği dernek, şimdilik çanta derneği olmaktan öte geçemiyor. İlk etkinliğini geçtiğimiz Muharrem ayı içerisinde Köln’de bir iftar vererek, gerçekleştirdi. Söz konusu iftara Köln Başkonsolosu Hüseyin Emre Engin ve Düsseldorf Başkonsolosu Alattin Temür gibi isimlerin katılması dikkatlerden kaçmadı.
Cem Vakfı’nın Avrupa’daki yapılanması Altun’un derneğine göre eski olsa da, henüz bir elin parmağını geçecek sayıya ulaşamamış durumda… Cem Vakfı Eski Avrupa Koordinatörü Ali San Hızlı ile birlikte Almanya Alevi Müslümanlar Birliği (AAMB) denemesinde bulunan Cem Vakfı, söz konusu başarısızlığın ardından uzun bir dönem sessiz kaldı. Yeni dönemde yeniden harekete gecen vakıf, daha evvel Avrupa Alevi hareketinde yer almış Hamza Kurnaz’ı Avrupa’daki örgütlenmenin başına getirdi.
ALGI OPERASYONU: SORUNUN KAYNAĞI AVRUPA'DAKİ ALEVİ ÖRGÜTLERİ
Planın ikinci aşamasında Alevilerin taleplerini çözmek yerine, Türkiye’de Alevi dünyasıyla ilgili yaşanan sorunların kaynağının 'dış mihraklar' olduğu algısı yaratılmaya çalışılacak. Bu noktada Alevilerin ana talepleri sulandırılarak, ortaya çıkan öneriler 'tarihi kararlar' olarak kamuoyuna lanse edilecek. 'Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) kaldırılsın' talebini savuşturmak adına DİB bünyesinde Aleviler için bir daire başkanlığı kurulması bu örneklerden sadece biri… Yine zorunlu din dersleri uygulamasını kaldırmak yerine asimilasyon politikalarına uygun Alevilik ile ilgili metinlerin artırılması gündemde…
'SOSYAL MEDYA' AKTİF OLARAK KULLANILACAK
Algı operasyonu ile ilgili kullanılacak en yaygın araç ise sosyal medya olacak. Operasyon ile ilgili sayfalar ve sahte beğeni hesaplarıyla alt yapı çalışmasında sona gelindiği belirtiliyor. Özellikle İslam içi – İslam dışı tartışmaları üzerinden yürütülecek kampanya ile Alevilerin taleplerinden uzaklaşıp, iç huzurunu kaçırmaya dönük yayınlar yapılacak. Bu tartışmalar yandaş medyada büyütülerek, kamuoyunda Avrupa Alevi hareketinin saygınlığı sorgulanacak duruma getirilecek.
Sadece yandaş basın değil, kendini 'ulusalcı' olarak tanımlayan bazı yayın organları da söz konusu algı operasyonunda kullanılacak. Bu yayın organları son dönemlerde AKP tarafından gündeme getirilen Atatürk ve Dersim tartışmaları üzerinden, kurumlardaki etnik fay hatlarını hedef almaya çalışacak.
Planın üçüncü ve son aşamasında ise daha evvel anlaşılan bazı isimlerin tartışmalar nedeniyle AKP güdümlü Alevi derneklerine geçişleriyle ilgili haberlere yer verilecek ve ana yapıdan kitlesel kopmaların yaşandığı izlenimi verilecek...
Avrupa’daki AKP operasyonun diğer ayağı cemaati hedef alıyor…
ERDOĞAN'IN BİZZAT İLGİLENDİĞİ PROJE: VUSLAT
AKP Hükümeti’nin Avrupa’daki algı operasyonları sadece Alevilerle sınırlı değil. On yıl önce AKP’yi desteklemek için kurulan Avrupa Türk demokratlar Birliği’nin (UETD) Alman kamuoyunda deşifre olması ve kurum içi çekişmelerin hızlanması nedeniyle önümüzdeki dönemde AKP, Avrupa’da yeni bir oluşuma gidiyor. Kurulacak yeni yapılanmanın adı Vuslat.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat ilgilendiği Vuslat projesi ile ilgili AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un yönetiminde Türkiye’den gönderilen 16 kişilik bir ekip alt yapı çalışmalarına başlamış durumda… Yeni kurulacak dernekle Gülen Cemaati basta olmak üzere Milli Görüş gibi yapılardan kopmalar sağlanması planlanıyor. Anlaşılan AKP yurtdışında ‘Vuslat’a ermek için bu yıl Avrupa’da daha çok boy gösterecek.
(Birgün Gazetesi, 30 Kasım 2014)
17 Mayıs 2013
Simmern- Hunsrüch
Bektaş Ceren’le tekrar dönüp dolaşıp Kürkçü Dükkânına dönüyoruz.
Almanya’da, Avrupa’da benim özlediğim, hayal ettiğim her şey var. Neden mi? En küçük yerleşim birimi bile en modern kent gibi alt yapısıyla, üst yapısıyla düzenli. Buralarda yürüyüp yapmak insana huzur veriyor.
Küçücük kentlerde devasa alış veriş merkezileri bile var. Devasa binaların, yüzbinlerce insanın yaşamadığı yerlerde bu alış-veriş merkezleri niçin yapılır, bu kadar düzenli bir şekilde bunlar nasıl işletilir? Onlar da ayrı konular. He bir metre kare alan değerlediriliyor buralarda. Her taraf yemyeşil, cennetin görüntüleri var buralarda. Bakın buralarda saatler boyunca yürüyorum, en ufak bir yorgunluk olmuyor bende.
Yine kent gezisi yaptıktan sonra bu sefer konuklarımızdan bazı bilgiler derliyorum.
Aliş Memet Geilan
Romanya, Constanta (Köstence)
Büyükannem Gacal’dır. Bizim bölgede Gagavuzlar, Gacallar da vardır. Türkler Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’ye gidince, göçünce onların yerlerine Tatarlar getirilip yerleştirilmişler.
Ben işçi olarak, çalışmak için buraya geldim. 3 çocuğum memlekettedir.
Bizim ülkemiz Romanya doğal güzellikleriyle çok güzel bir ülkedir. Köstence turistlik bir yöredir. Denizi çok meşhurdur. Bence esas temiz Türkler ve Türkçe konuşanlardır.
Gaçallar, Kıpçak dili konuşan asıl Türklerdir.
Köstence’deki Türk Köyleri
Hamzaca
Hacıca (Acıca)
Tekirgöl
Başpınar
Sarıköy
Paraköy
Hamçarka (Boşalmış)
Babadağ
Mecidiye
Mankolli (Mangarya)
Aşağı Çamurluya
Yukarı Çamurluya
Allahkapıs
Puartalba
Asıl ismi değişse de, orada çok Türk köyü vardır. Tuzla’da da Türk köyleri vardır.
Hüseyin Subaşı (59), buraya yakın Hahn’da oturuyormuş. Orada küçük bir havalimanı da varmış. Kendisi Maraş, Elbistan (Nurhak’a bağlı) Umutlu Tevekkeli Köyü’ndenmiş. Çok güzel şiirleri var. Onları kitap halinde bastırmak istiyor.
Zöhre Tunç
(Bad Kreuznach Cem Alevi Cemaati, kurucu üyelerden)
24 Mart 2013 burada seçimler oldu. 4. Genel Kurul oldu. Şimdiki 4. Yönetim oluyor. Ben dört dönemdir yönetim kurulundayım. 1. Ve 2. Dönem Bektaş Ceren başkandı. 3. Dönem Ertan Kılıç başkandı, iki sene başkanlık yaptı. 4. Dönem yani şimdi ise Servet Günaştı başkan seçildi. Bizim resmi olarak 90 üyemiz var. Tek aday, tek gurup bir listeyle seçime girdik. Oy çokluğuyla seçildik. Şu anda Servet Günaştı başkan, Lütfi Kürtoğlu II. Başkandır. Üyeler: Zöhre Turunç, Bayram Doldur, Mehmet Akcan, Aysel Doğru, Aydın Özdemir, Seyfi Garip, Ahmet Çakan (Denetleme Kurulu). Yedekler: Ergün Akcan, Sinan Selvi’dir.
Ertan Kılıç
O zamanlar Servet Günaştı ikinci başkandı. Yabancılar haftasına katılım oldu, Maniz’da. Okullararası eğlence düzenlenmişti ona katıldık. Muharrem ayında dedelerimiz geldi, “Birlik Cemi” yaptık. Bizler normal zamanlarda ancak hafta sonları derneği açıyoruz. Özel günler olursa o günlerde de açıyoruz. Gençlik kolunu kuramadık. Hafiza Akcan Kadınlar Kolu başkanlığı 4 yıl boyunca yaptı. Burada hepimizin yardımıyla bir şeyler oluyor. Bizler Cem Vakfı’nın yolundan gidiyoruz. Fazlaca bir katkımız olmasa da biz o yoldan gitmeye devam ediyoruz. Üyelerimiz aylık 10 Avro üye aidatı ödüyorlar. Çocuklardan 5 Avro üye aidatı alıyoruz. Gelirimiz aidatlar ve bağışlardan oluyor. Bütün bu kaynağı zorunlu giderlere ve binanın kirasına ayırıyoruz. Bizler aylık yaklaşık 1000 Avro kira ödüyoruz. Binamızın ikinci katını da biz kiraya verdik. Aylık 600 Avro kira gelirimiz var.
12.11.2009’da binamız resmen satın alınmıştır. Bina üç katlı, 1142 metre karedir. 310 metre kare tam kullanım alanı vardır. 180 bin Avro’ya alınmıştır aynı yıl binayı teslim aldık, 2010 yılında çalışmalarımıza başladık. Cem Evimizi Rheinland-Pfalz Eyaleti’ndedir. Cem Alevi Cemaati, Bad Kreuznach, industriestrape-21, 55543’de faaliyetlerini sürdürmektedir.
Ali Gazi Dede (1966)
Erzincan Çardaklı (Abige) Köyü.
Kureyşan (Gaziler Kolu)
1969 doğumlu candan ve sevgi dolu dedemiz çok sevgili babası Gazi Gazi Dede’yle birlikte bizi ziyarete geldiler. Çok güzel bir sohbet ettik. Wiesbaden’de yeni kurulan bir dernek hakkında da kendisinden bilgiler derledik.
Wisbaden Alevi Cemevi Merkezi
Wisbaden Hessen Eyaleti’nin başkentidir. Burada yoğun bir Alevi nüfusu vardır. Bizler burada Wisbaden Alevi Cemevi Merkezi’ni kurduk. Bu yasal olarak kurulmuş bir Alevi kurumudur. 2012 yılında mahkeme tüzüğümüzü kabul etti. Bizler de çalışmalarımıza başladık. Burada 2 kez Hızır Cemi yaptık. Şu an için belli bir mekânımız yok. Ama tüzel kişilik olarak kurulmuş bir kuruluşuz. Bizler 7 kişi olarak merkezimizi kurduk.
Sevgili Ayhan Can; bizler Hamza Kurnaz Dede’yle birlikte tam 22 yıl boyunca Bad Kreuznach çevresinde mücadele verdik. Alevi inancının yaşamı için gayret sarf ettik. Bayrağa karşı çıkan, Alevilik İslam dışındadır, diyenlerle bizim işimiz olmazdı. Bizler kendi yolumuzun, inancımızın mücadelesini yıllar yılı ödün vermeden sürdürdük. Büyük mücadele verdik. Öyle yanlış şeyler duyuyorduk ki, bir yerde bir yerdeki en yaşlı kişi dededir, deniyordu. Dedenin kim olduğu bilinmiyordu. Burada Alevilik kolay yaşamıyor. İki kez Hessen Bölgesi dedeler toplantısı yapıldı. Kadınlar postnişin olmalıdır, dendi.
Ben kendimce Aleviliğin ruhuna aykırı olan her şeye karşı mücadele verdim. Pir Sultan Hacı Bektaş’dan daha devrimcidir, Hacı Bektaş devletçi, diyen bir zihniyet vardı karşımızda. Bizler bizim gibi düşünenlerle, saçma sapan, akla aykırı fikirlere karşı çıktık. Kendi değerlerimizle yaşamaya başladık.
Bu konuda Hamza Kurnaz Dede, Saim Güneş Dede (Erzincan Tercan, Kermizi Köyü’nden, Kureyşan Boralar Kolu’ndan), Kemal Kazaklı bu konularda bize destek vermektedirler.
Kurucular:
Ali Gazi Dede
Bektaş Ceren
Hamza Kurnaz Dede
Saim Güneş Dede
Aynur Kurnaz Ana
Aynur Güneş Ana
Kemal Kazaklı
Sunta (Suzan) Ceren
Hülya Gazi Ana
Şiir
Rahatı Kaçan Ağaç
Tanıdığım bir ağaç var
Etlik bağlarına yakın
Saadetin adını bile duymamış
Tanrının işine bakın
Geceyi gündüzü biliyor
Dört mevsimi, rüzgârı, karı
Ay ışığına bayılıyor
Ama kötülemiyor karanlığı
Ona bir kitap vereceğim
Rahatını kaçırmak için
Bir öğrene görsün aşkı
Ağacı o vakit seyredin.
Melih Cevdet Anday
18 Mayıs 2013, Cumartesi
Wisbaden
Hamza Kurnaz
Bugün hemşerilerimizi görmeye bir turnuvaya gideceğim, Frankfurt’a. Zülfikar Aydın’dan adresini almıştım; Blau Ghlbsa Post s Fort Postsportverein Am Ginnheimer Waldchen Frankfurt Am Main, diye bir yer. Arayıp bulacağız. Birkaç dost ve akraba görmek umudum var. Ama önce bu şehirde oturan çok değerli ve sevdiğim bir dedeyi görmek istiyorum.
Aynur-Hamza Kurnaz çiftinin evine kahvaltıya gidiyoruz. Bu şehir de çok hoşuma gidiyor. Bir nehir var kentti. Hem tarihi hem de modern binaların olduğu, kentin büyük bir kent olduğu anlaşılıyor.
Burada bol bol dertleşiyoruz Hamza Kurnaz’la, Allah sana yardım etsin, işin çok zor diyor Aynur Hamza Kurnaz çifti.
Kendisiyle daha sonra bir söyleşide bir araya gelmek umuduyla oradan erken ayrılıyoruz. Çünkü bugün hem “Turnuva”ya katılacağız, hem de at Belçika’ya gideceğiz!
Frankfurt’ta Turnuva
Ayrıntısını tam bilemediğim bu Turnuva; Avrupa’da yaşayan Şiran Kırıntı, Yeniköy’lüleri ve aslında Kırıntı’dan kopup gitmiş olan Kayacık Köylülerini (Kayacık, Giresun ilinin Çamoluk ilçesine bağlı bir köy.) senede bir kez de olsa, toplu olarak bir araya getirmeyi, aralarındaki diyalogların devam etmesini, özellikle gençlerin birbirleriyle tanışmasını ve kaynaşmasını, geleneklerin unutulmamasını amaçlayan bir etkinliktir.
Turnuva her sene bu kesimden insanların yoğun yaşadıkları bir şehirde yapılmaktadır. Birçok yöredeki araştırmalarıma rağmen Avrupa’daki kendi hemşerilerim hakkında çok fazla bir bilgi sahibi değilim. Bu konuda ciddi emek sarf etmesem de, yaşam koşulları ve buradakilerin bu işlere yoğun ilgi göstermemeleri bu bilgi alış verişini engellemektir. Her şey kısmetle. Bir gün iyi bir organizasyonla belki buradaki kendi yurdumun hele de kendi yöremin insanlarının yaşam koşullarını, görüş ve düşüncelerini daha iyi derleyebilirim. Ben epey insanlar peşinde koşuyorum, ama biraz da insanların bu işlere yardımcı olmaları gerekir, diye düşünüyorum. Kısaca kendi yöremin insanından aynı ilgiyi göremediğimi dile getirmek istiyorum.
Sarıyer Belediyesi’nin de destekleriyle İstanbul’da, Rumelihisarüstü’nden de bazı gençlerin geldikleri ve bir futbol turnuvası yaptıkları etkinlikte bazı hısım akrabalarımı gördükten sonra, özellikle de zaman olmaması nedeniyle, erken ayrılarak Belçika’ya doğru yol alıyoruz. Dünya böyle bir yer, yaşam böyle bir şey herhalde. Annemden ayrıt etmediğim teyzemin torunları büyüyor, gelişiyor, onlarla yeteri kadar temasımız olmuyor. Köyümüzden, kendi yöremizden nice genç arkadaşlar yetişiyor, okuyorlar onları tanıyamıyorsunuz. Bu biraz da doğal bir süreç herhalde. Ne diyelim, tanışmak konuşmak da bir kısmet işi.
BELÇİKA - HOLLANDA
BELÇİKA
Liege Alevi Kültür Derneği Anneler Günü Etkinliği
Bektaş Ceren nedense yolu uzatarak tekrar eve dönüyor, oradan bir şey alıyor. Bizler sonrasında hemen Belçika’ya doğru hareket ediyoruz. Ben ona tabiyim, rehber o, kaptan o.
Yine benzersiz bir yoldan bu sefer biraz da doğal güzelliklerin en güzel yönlerini görerek çam ağaçlarının kuşattığı daha kırsal alandan geçen bir yoldan ve sonrasında büyük üzüm bahçelerinin olduğu tarlaları yararak yol alıyoruz. Bu yollar da olmasa, ben ne yapardım? Bin kilometre gitsem bıkmıyorum. Yeter ki yol olsun, manzara olsun…
Belçika’da Liege Alevi Kültür Derneği Başkanı Turgut Adıgüzel’i arıyoruz. Neyse bir çocuk tanıyormuş, hem de zaten bir açılış varmış, ben diyorum ki açılış diye bizim yapacağımız etkinliği söylüyor, herhalde… Birden bire kalabalığın arttığı bir sokağa giriyoruz. Çevredeki insanlar biraz farklı. İnsan aynı insan, nasıl farklı olur? Demeyin. Bizim canlara benzemiyorlar. Genç ve sempatik gence tekrar soruyoruz ama o bizi bir eve götürüyor oysa aynı isimli bir başka başkanmış gittiğimiz kişi, o da Cami derneğinde başkanmış! Neyse bunlar da güzel anılar. O gün o yörede Türkiye’den de katılımların olduğu bir camii açılışı yapılıyormuş. O büyük kalabalığın nedeni oymuş. Allah yapılan ibadetleri, duaları kabul etsin, hepsi bir, hepsi Hakk kapısı.
Bizler yine telefonlarla ulaşıyoruz bizim başkana ve sonrasında evine. Evde tatlı bir koşuşturma var. Yemekler hazırlanmış. Bir de buralarda bir Volkan Yılmazer sevgisi var. Özellikle gençler, kadınlar, her yaştan insan onun sesini çok seviyorlar. Volkan’a diyorum ki, yahu bak kadere sen, birkaç hafta arayla bir daha bir araya geldik. Avusturya’dan sonra şimdi de Belçika’da bir arada olmak varmış, kaderde.
Yemeklerimizi yedikten sonra, hep birlikte “anneler günü” etkinliğe katılmak üzere Fransızca konuşulan bu bölgedeki etkinliğin yapılacağı salona gidiyoruz.
Bu Türkler olmasa bu salon sahipleri ne yapacaklar acaba? Tam bizim kafamıza göre bir düzen. Sahne, masalar, sunum her şey Türklerin anlayışına uygun.
Sahnedeki konuşmamın çok etkili ve güzel olduğunu tüm konuklar söylüyorlar. Size biraz tuhaf gelse de ben gerçeği yazan birisi ve sizlere samimi duygularımı dile getiren bir yazarınız olduğum için şunu söyleyeyim; özellikle analar, kadınlar konuşmamdan çok etkileniyorlar, yirmi kadar kitabım bir anda satılıyor! Haydi, biraz daha harçlığımız oldu, diyorum. Bundan sonrası ki yolculuk daha kolay olur, inşallah!
Volkan Yılmazer çok güzel bir konser veriyor. Halkın büyük sevgisini hak ediyor. Benim de ondan bir isteğim oluyor; “Gelmiş Bahar Geçmiş Yazlar” türküsünü istiyorum. O aynı zamanda büyük ozan Mahsuni Şerif’i anıyor. Ölüm yıldönümü olduğunu hatırlatıyor.
Kendi mücadelesiyle kendi önünü açmak isteyen ve kendi yolunda güzelliklere doğru yol almak isteyen Volkan Yılmazer; uzun yıllar Cem Vakfı Yenibosna Cemevi’nde de inançlı bir genç olarak hizmetler almıştı. Onun sevgisini gözlerinden okuyabilirsiniz. Öne açık ve hep aydınlık olsun.
Bu arada çok güzel sesi olan Belçika Anvers’ten Ferhat Doğan’ı zikretmem gerekiyor. O da bana göre bir genç yetenek. Değerlendirilmesi gereken bir yetenek. Böyle gençlerimiz olursa çiğ seslerden arınmamız daha kolay olur.
Buraya daha sonra tekrar döneceğim.
Adıgüzel Turgut
Liege Alevi Derneği Başkanı
Kendisi Yozgat Gümüşkavak Köyü’nden (Şimdi Bahadın’a bağlı bir mahalle) olan Adıgüzel Turgut 58 yaşında. 1969’da Belçika’ya gelince çok zorlanmış, ailesinin desteğiyle zorlukları aşmış, şimdi geleceğe umutla bakan, Belçika’da Aleviliği inanç boyutuyla yaşatmak isteyen candan bir insanımız.
Bu derneğin kurulmasına Ağuiçen Ocağı’ndan Aziz Çelik Dede ve Hamdullah Yağmur özellikle öncülük ettiler. 2003’de çalışmalara başladık. İlk önce bizler aileler arasında diyaloğumuzu geliştirdik. Her Pazar günü çocuklarımızla birlikte birbirlerimizi ziyaret ederdik. Bizler üç dört araba, çoluk çoluk insanlarımız bir araya geliyorduk. Aziz Çelik Dede’nin evinde bir araya geliyorduk. Hep Ehlibeyt ve On İki İmamlar’dan bahsediyorduk. Yolumuzdan, erkânımızdan bahsediyorduk. Bu samimiyetler, bu sohbetler çoğaldı. Bizler bu kültürün insanıyız, inancımızı yaşatmak istiyorduk. Dedemiz cem de yapıyordu. Bizlerin en büyük arzusu çocuklarımıza Aleviliği anlatacak, onu yaşatacak ortamı yaratmaktı. Böylece bir araya gelip, çalıştık. Hamdullah Yağmur tüzüğü hazırladı, 2005 yılında da resmen kurulmuş olduk. 8 yıldır kimse başkanlığa aday değil, başkanlığı ben yapıyorum. Bu konuda gerçeği söylemek gerekirse en büyük çabayı Hamdullah Yağmur yaptı. Dedemiz ve maalesef 2010 yılında Hakk’a yürüyen Aziz Dedemizin de çok emeği vardı. Hakk rahmet eylesin. Bizler cemlerimiz yapıyoruz, muharremimizi yapıyoruz, çocuklarımızın inanç yönünden eğitilmeleri için çaba sarf ediyoruz. En büyük arzumuz inancımızın kaybolmaması çocuklarımız tarafından da yaşatılması.
Şu anda 35 üyemiz var. Etkinliklerde sayımız 300 kadar oluyor. Anneler günü, Muharrem, Hızır, Kurban Bayramı gibi bizim kutsal günlerimizde etkinliklerimiz oluyor, katılım çok oluyor. Bizim en büyük amacımız kendimize ait yer satın alabilmektir.
Hamdullah Yağmur (37)
Maraş Göksun Göynük Köyü’nden olan Hamdullah Yağmur, Alevi inancının güzellikleriyle büyüdüğünü, babası çok inançlı Mahmut Yağmur’dan yeteri kadar bilgiyi alamasa da, çok inançlı bir insan olan annesinden ve abim dediği Adıgüzel Turgut’tan Alevilik’le ilgili temel bilgileri almış. 2 yaşında Belçika’ya gelen Hamdullah Yağmur, en büyük arzusunun kendini geliştirip, toplumuna yararlı bir insan olmak olduğunu söylüyor.
Hamdullah Yağmur havalimanında çalışıyor ve Alevi gençlerin yeteri kadar açık fikirli, ne istediklerini bilmeyen bir kitle olduklarını söylüyor. Alevi Sünni ayrımı yapmadığını, insanların tümünü sevdiğini söyleyen Yağmur büyüklerin kendilerine yeteri kadar bilgiyi veremediklerini, Alevilekle ilgili doğru bilgiyi elde etmenin önemini vurguluyor.
19 Mayıs
HOLLANDA
Maasricht
Sonrasında ise Hollanda’da Maasricht’de Handan - Gürkan Aras Çiftine misafir oluyoruz. Bu candan ve Alevilik aşkıyla dolu çift bizi sarıp sarmalıyor. Büyük ilgi gösteriyorlar. Bektaş Ceren onların gözünde bir dede gibi, ha keza ben de öyle. Keşke o gerçek dedelere layık olabilsek. Zaman zaman bana “Ayhan Dede” diyorlar. Dedelerle çok içli – dışlı olmam, onlarla söyleşiler yapmam, biraz da dedeler gibi konuşmamdan dolayı olsa gerektir bana bazen dede, diyorlar. Ne kadar uyarsam da, ben ocakzade değilim, desem de, sonuç değişmiyor, Ayhan Dede, diyenler var. Mesele sonradan birilerinin kendine dede dedirttiriyor, buna ses çıkarmıyor, diyeceklerin olması. Ben öyle iyi biliyorum ki insanları, hele bazı dedecikler bu konuda çok öfkeliler… Ama köklerine baksanız, yaşamlarına baksanız dedeliğin hiçbir ışığını göremezsiniz onlarda.
Neyse, bizler de dede olmasak da, aynı saygı ve sevgiyle her gittiğimiz haneye sevgi, muhabbet, dostluk götürmeye çalışıyoruz. Bir derviş gibiyiz. Sadece kendi dertlerimizi, çalışmalarımızı anlatmıyoruz, insanların da dertlerini dinliyoruz. Uzun uzun konuşmalar, dertleşmeler oluyor aramızda… Her şey karşılıklı. 20 yıldır gezginim. Her gittiğim yer belli. Çok şükür kimseye bir kusur işlemedim, hep hoşgörülü oldum. İnsan olmak, Alevi olmak mayakda var, çok sağlam. Yeryüzünde gidip misafir olamıyacağğım hiçbir hane yok. Her türlü şarta hazırlıklıyım, her yerde yaşayabilirim.
Bu anlar en güzel anlar… Biz bunu Hakkı Saygı’yla yaşardık… Konuşmak, dertleşmek en güzeli.
Ben gerek Handan – Gürkan Aras çiftinde aynı şekilde yine sonrasında birkaç gün misafir olacağım Güleser - Metin Akbaba çiftinde bu güzellikleri gördüm. Genç, inançlı, meraklı, sorgulayan genç insanlar… Ne güzel işte insanlarımız böyle olmalı, dedim kendi kendime.
Bektaş Ceren’i yolcu ediyoruz.
Handan- Gürkan Aras
Handan- Gürkan Aras çiftiyle söyleşmemiz, dertleşmemiz bir başka oluyor… Yüreklerindeki gençliği değil, yüreklerindeki aşkı ve Alevi inanç ve kültürü yaşatarak hayatı büyütüyorlar. Narin, hoşgörülü, duygusal, insansever, sevgilerin var ettiği bir büyük yüreği taşıyan Handan Aras’ın en büyük hayali eşiyle birlikte ömürlerinin kalan kısmını Türkiye’de geçirebilmek. Gürkan Aras da buna destek veriyor. Kendisi burada bir güvenlik görevlisi. Burada sağlam dostluklar ve arkadaşlıklar kurmuşlar. Ama yurt özlemi, Anadolu, Erzincan, İzmir sevdası onları adım adım Türkiye’ye çekiyor. Gerekli işlemleri yapınca Türkiye’ye kesin dönüş yapmak istiyorlar. Bizim yaşamak istediğimiz yer sadece Türkiye diyorlar. Her ikisi de sevgi dolu, aşk dolu insanlar. Burada bu genç yaşta sorumluluklar üstlenmişler, Aleviliğin kurumsallaşması için burada çaba harcamışlar. Ben de buna büyük saygı duyuyorum. Üstelik kendileri gibi candan, hayat dolu, inançlı, kültürlü, marifetli bir müsahip çiftleri de var. Onları da tandım, bundan gurur duydum. Müsahiplik Hollanda’da yaşıyor! Sen yeter ki iste, yaşat. Onlarla gurur duyuyorum.
Gürkan Aras bana şehri gezdiriyor. Kentin bir müzesini geziyoruz. Kentin sokakları, evler, sonsuz düzen içinde, burada asırlık çınarları görüyorum. Geniş sokaklar, caddeler dikkatimi çekiyor.
Güleser - Metin Akbaba çifti de aynen Handan- Gürkan Aras çifti gibi çok genç yaşlarında bu yolun değerleriyle dolu insanlar. Ben onları da çok sevdim. Onların arasında bir fark görmedim. Hele de iki nurlu çocukları sevgi dolu, aşk dolu, inanç dolu gençler olarak büyüyecekler bu ülkede.
Onlarla birlikte olduğum günler boyunca da mutluluğun bulutları üzerinde geziyorum.
Belçika, Hollanda’daki kurumlar…
Belçika Liege’de, Hollanda Maasricht’de Cem Vakfı paralelinde çalışan kurumlar da Cem Vakfı’na ve Prof. Dr. İzzettin Doğan’a bazı tepkilerini dile getiriyorlar. Fakat buralarda başka sorunlar baş göstermiş. Belçika Liege’de Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu’na bağlı bir dernek kurulmuş. Böylece Cem Vakfı paralelinde çalışma yapan derneğin altını boşaltmaya çalışıyormış. Hollanda Maasriceht’deki dernekteki bazı yöneticilerin yanlış tutumları ise buraya uzun yıllar emek veren bazı insanların buradan ayrılması biraz burayı zayıflatmış. Belçika’daki dernek yeri oldukça küçük ve kiralık, yalnız az kira veriyorlar. Hollanda’da şu anda hizmet veren derneğin yerini ise satın almak istiyorlar. Hatta orada itirafta ettiler; bizler hiç para harcamadık, tüm devletten aldığımız paraları biriktirdik, “sosyal etkinlik yapıyoruz, panel, söyleşi yapıyoruz” diye belediyeden aldığımız paraları bir güzel biriktirdik. Şimdi o paralarla bir yer almak istiyoruz, diyorlar.
İsmail Yazar
Bu arada Mab-Der (Maastricht Alevi Bektaşi Kültür Derneği) Başkanı İsmail Yazar bizimle ilgileniyor. Onunla birlikte kenti geziyoruz. Burada İkinci Dünya Savaşı’nda ölenler için yapılmış, geniş ve yemyeşil bir alan içindeki ABD Şehitliğini ziyaret ediyoruz. Almanya-Belçika-Hollanda’nın sınırını teşkil eden ve turistlik olan bir alanı geziyoruz. Bir kulenin tepesinden her üç ülkeyi de kilometrelerce görebiliyoruz. Şansımıza hava çok açık. En üst noktada Bektaş Ceren’le fotoğraf çekiyoruz. Bir yanda sanayi bacalarından dumanlar tütüyor, bir yanda inekler geniş yemyeşil düzlüklerde otluyorlar, bir yanda modern binalar, aşağıda ise hayatlarından çok memnun olan yüzlerce turist var. Bu yolculuklar çok eğlenceli ve zevk verici.
Hatta tekrar Belçika’ya geçiyoruz. İsmail Yazar bizimle içtenlikle ilgileniyor.
İsmail Yazar, Mab-Der (Maastricht Alevi Bektaşi Kültür Derneği) Alevilik’le ilgili çalışmalar yapan ve Cem Vakfı’na yakın bir kurum. Başkan İsmail Yazar kurum hakkında bildiklerini anlattı.
Mab-Der
Şubat 1990’da kuruldu. Kurucuları: Hasan Sönmez (ilk başkan), Sekreter: Ekrem Sarıtaş, Sayman: Muzaffer Yazar (Hakk’a yürümüş), Üyeler: Musa Taş, Ali Bayım, İhsan Yiğit’miş.
2. Dönem İsmail Yazar başkanmış. (Yönetimde Metin Akbaba Dede varmış)
3. Dönem Ahteş Taş
4. Dönem Özkan Aras
5. Dönem Gürkan Aras (7 yıl başkanlık yapmış)
6. Dönem Metin Akbaba (3/4 yıl başkanlık yapmış)
7. Dönem Elif Uslu (3 yıl)
8. Dönem Kemal Taş (3 ay)
2 yıldır ben başkanlık yapıyorum. Yönetim kurulunda 15 yıl görevde kaldım. Cuma Kaya saymandır.
Dernekte insanlar tanışıyorum:
Ekrem Sarıtaş (Arap Ekrem) Afyon Emirdağ Güneysaray Köyü’nden olan candan abimiz, Yoksul Derviş (Şemsettin Kubat)’tan bahsediyor hemen. Hak Halil Bacı Sultan’dan, Afyon’dan konuşuyoruz. Her zaman senin gibi insanlar gelsin buraya, diyor. Diğer bazı ilgili arkadaşlarla da konuştum.
Hollanda Dedeler Divanı Başkanı (Eski Hak-Der Başkanı) Bülent Duran Dede imiş. Hollanda Alevi Federasyonu (H.A.F.) Başkanı bilinçli bir öğretmen olan Müslüm Arslan’mış.
GÜRKAN ARAS (47)
Erzincan Tepecik (Urum Erkek)
Burada zabıtayım. Türkiy’de Samsun Vezirköprü köyünde okudum. Derviş Cemal Ocağı talibiyim. Müsahipliyim.
Dedelik Aleviliğin olmazsa olmazlarındandır. Bu konuda Hacı Bektaş Dergâhı’nın işlevi göz ardı edilemez. Dedelerin de Hacı Bektaş Veli devrinde dergâhtan eğitim almaları gibi, eğitim almaları gerekir. Şimdi bizim de gördüğümüz şekliyle dedelerin birçoğu iyi niyetli olmalarına rağmen, büyük boşluklar içindeler. Bilgisi olmayan dedeler çok. Buraya da bilgisi olmayan dedeler geliyorlar. Dedelik çok önemli bir kurumsa onun hakkını vermek gerekir. Bu konuda eğitim kesinlikle şarttır. Herkes dedelik yapmamalıdır. Biz duyuyoruz şimdi bazı belediyeler dedeler maaş veriyormuş. İzmit’te bazı dedeler belediyeden maaş alıyormuş.
Halk dedeler bir şey sorunca onlar bir şey bilmiyorlar, yanıt veremiyorlar, “hastayım” diyenler var. İnsan hasta olsa da, bildiğini söyler. Bilgisizliğini gizlemek istiyorlar. Böyle dedelik olmaz.
Buradaki derneğin kuruluşunda aktif olarak yer aldım. İnsanlar arasında söz birliği olması için çaba harcadık. Bu işler sen de çok iyi biliyorsun çok zor. Herkes bir araya gelmiyor, gelemiyor. İnsanlarla uğraşmak çok zor. Hiç kimse birbirini beğenmiyor.
Bizler inancımızı, kültürümüzü burada yaşatmak, özellikle de burada yaşayan genç kuşaklara bu bilgileri aktarmak maksadıyla burada bir dernek için bir araya geldik. Kendi kendimizi geliştirmek için bir araya geldik. Burada yaşarken sosyal ve kültürel uyumu sağlamak zordu, bunu yenmek için dernek kurmak istedik. Bizim temel gayemiz inancımızı çocuklarımızın yaşayacakları bir şekilde korumak ve yaşatmak amacı taşıyordu.
Şu andaki dernek binası kiralıktır. Toplam 800 metre kare ve kullanım alanı 392 metre kareden oluşur. Bizim kültürel faaliyetlerimize belediye ekonomik destek vermektedir.
Mahmut Bingölo (44)
Erzincan Urumsaray (Mecidiyeköy)
23 yıldır Belçika’da yaşayan ve Gürkan Aras’ın müsahibi olan bu çok güzel insan, değerli can eşiyle birlikte bir işletme çalıştırıyorlar. Gerçek anlamıyla gül yüzlü, misafirperver, güler yüzlü, candan bu insanlar müsahipliğin buradaki örnek çifteleri.
Taş fırında yaptıkları pizzalar, ekmekler, pideler bir harika. Her taraf mis gibi, tertemiz. O kadar iştahlı olduğuma bakmayın, içimin sinmediği hiçbir yerde yemek yemem ben, onca oburluğuma rağmen. Hem ışıl ışıl, hem de gerçekten namuslu alın teriyle yapılan bu pideler bal lezzetinde. Sinemilli talibi olan Bingölü Kemal Uğurlu Dede teyzemin eşi olur, diyor.
Bu arada Hollanda Maaschict’ten Lambert isimli birisi varmış. Zamanla Türk kültürünü tanımış ve saza gönül vermiş. Türkiye’ye kadar gitmiş, Arif Sağ’la tanışmış, Musa Eroğlu’yla tanışmışlığı varmış. Kendisi çok güzel saz yapmaya başlamış. Saz satmaya başlamış, bir dükkân açmış. (Acaba bu Ezeli Doğanay’ın tanıyıp çok sevdiği, Hollanda’da yaşayan Ermeni saz ustası mı? Bir benzerlik mi, yoksa o da ayrı birisi mi(?))
DALGA
Mesut sanmak için kendimi
Ne kâğıt isterim, ne kalem,
Parmaklarımda cıgaram
Dalar giderim mavisinden içeri.
Karşımda duran resmin.
Giderim, deniz çeker ;
Deniz çeker, dünya tutar.
İçkiye benzer birşey mi var,
Bir şey mi var ki havada
Deli eder insanı, sarhoş eder.
Bilirim, yalan, hepsi yalan;
Taka olduğum,tekne olduğum yalan;
Suların kaburgalarımdaki serinliği,
İskotada uğuldayan rüzgâr,
Haftalarca dinmeyen motor sesi,
Yalan.
Ama gene de,
Gene de güzel günler geçirebilirim;
Geçirebilirim bu mavilikte.
Suda yüzen karpuz kabuğundan farksız,
Ağacın gökyüzüne vuran aksinden,
Her sabah erikleri saran buğudan,
Buğudan, sisten, ışıktan, kokudan...
II
Ne kağıt yeter ne kalem,
Mesut sanmam için kendimi.
Bunların hepsi... Hepsi fasafiso.
Ne takayım, ne tekneyim.
Öyle bir yerde olmalıyım
Öyle bir yerde olmalıyım ki,
Ne ışık, ne sis, ne buğu gibi...
İnsan gibi.
Orhan Veli
Bütün Şiirleri, Varlık Yayınları, 1966
ÇOCUKLAR İÇİN BİR ARA
YARENLEŞME
AVRUPA’DAKİ ALEVİLERİN VAHİM DURUMUNA İLİŞKİN BİRKAÇ NOT…
Sevgili Dostlar;
Avrupa’daki insanlar bu arada sözde sivil toplum kuruluşları; devletten, belediyelerden para almanın bir yolunu bulmuşlar. Ama çoğunda bir ağlama edebiyatı hiç eksik olmuyor. İmkânımız yok, paramız yok, hiçbir gelirimiz yok, diyorlar.
Gençleri eğitmek, ciddi paneller yapmak, bir kütüphane kurmak yerine, “Türk aklı” burada da çok iyi işliyor. Aldığımız paraları biriktirelim, sonra değerlendiririz, diyorlar. Parayı bugün değerlendirmezsen, inancın, kültürün için değerlendirmezsen ne zaman, nasıl değerlendireceksin?
Böyle yapa yapa gençleri cahil bırakan bizim zavallı Alevi toplumu.
Sırf para hırsından, para biriktireyim, Türkiye’de şöyle dört beş katlı apartmanım, köyde lüks bir evin, yazlığım olsun, mersedesle şöyle bir gezineyim, bana bilmem kimin “aç çocuğu” diyorlardı bir zamanlar, bak şimdi adam oldum, zengin oldum onlara bir kendimi göstereyim, benim kim olduğumu şimdi görsünler, kendi geleceğimi garanti altına alayım, düşüncesi de bu toplumu aslında bitirdi.
Normal çalışma saatlerinin dışında, gece gündüz çalışarak, patates haşlayıp yiyerek, Afrika’nın ilkel kabileleri gibi buralarda yaşayıp “çalışsın bir şey olmaz, sofraya katkısı olsun” diyerek okuma potansiyeli olan gençleri de genç yaşta çalıştıran, onları okutmayan gözü doymaz bencil kafa!
Bu Alevisinde de vardı, Sünnisinde de vardı. İnanç ve ona bağlı kültür dışında sanki çok büyük farkları var bu iki toplumun da.
Alevi – Sünni, Türk - Kürt aslında birbirlerine düşman gibi baktığı sanılan ve maalesef bazen bakan daha doğrusu baktırılan bu kesimlerin dünyaya bakışları, zaafları, birikimleri, bocalamaları aslında o kadar benzer ki, şaşırıp kalırsınız.
Ama kendilerinden bahsederken sanki bunlar bambaşka ülkelerin insanlarından, bambaşka çağın insanlarından bahsediyorlar sanırsınız.
Benim Avrupa’da yüz günde gördüğüm bazen aynı ilkellikte bu insan topluluklarının buluşabildiğiydi. Türkiye’de en namuslu kesilenlerin buralarda ne kadar namussuz olduklarını duyunca, görünce midem bulandı.
Hep Türkiye’ye yatırım yapan kafa. Nihayetinde birçoğunun Türkiye’deki hısım, akraba ve tanıdıklarından yedikleri darbeler sonucunda, oradakilere de güvenin azalması!
Adamlara sorsanız, yok yok kardeşim Erzincan’a, Erzurum’a, Tunceli’ye gittim cenazede, işim vardı gittim, zor düştüm buraya, iyi ki geldim Almanya’daki evimin toprağını öptüm gelince, oralarda yaşanmaz, ne ya orası, orada yaşanır mı? Diyen bir kafa.
Sağlık hizmetleri ve koşullar en azından yollar burada çok iyi, burası bir cennet, ben Türkiye’ye kesinlikle dönüş yapmam diyen yüzbinler…
Bir de burada eğitime, kültürü, okumaya zerre kadar önem vermeyen bir toplum.
Ne acıdır ki, her birisi yeri gelince bir filozof kesilen Avrupa’daki canların çoğunun kitap filan okudukları yok. Kitaba fazla bir sevgileri filan da yok.
Biz Alevliği merak ediyoruz, diyorlar. Öyleyse al oku.
Ama onlar da haklı nereden bulacaklar bu kitapları? Cemevlerinde doğru dürüst bir kütüphane de yok ki. Türkiye’den de kitap getirtmek zor. İstenirse elbette bunun da bir yolu var ama yine de zor…
Kitap dendi de… Aklıma geldi. Alevi toplumunun ne kadar politikleştiğini, birer örgüt elemanı gibi bağırarak konuşmayı adet edinmiş dernek başkanlarının yönlendirmesiyle ne kılıklardan kılıklara girdiklerini gördüm, dinledim, anladım.
Kendi kafalarına göre Alevilik’le ilgisi olmayan kimi yazarları, akademisyeleri, sanatçıları 30 yıldır Türkiye’de Avrupa’ya taşıyarak ne büyük işler başardıklarını da çok iyi görüyorum. Zaman zaman Türkiye’deki seçimlere aktif olarak katılan yöneticileri için de 30 yıldır oradaki halktan topladıkları üye aidatları ve bağışlarla uçaklar kaldırıp Türkiye’ye indirdiklerinin de tümünün tanığıyım.
Bu topluma bakarken;
Şimdi öyle üzülüyorum ve acıyorum ki; Başı kesilmiş tavuk gibi sağa sola savrulan bir büyük kitledir gözümün önünde olan…
- Kime, neye inanacağını tam olarak kendisinin de bilmediği, elini attığı her yerden engerekli yılanlar çıkmış, kendini sokmuş, acılarla yüklü geçmişi olan bir kitle.
- Türk devletinden darbe yemiş, hükümetlerden darbe yemiş, hatta yıllar yılı oy attığı büyüttüğü partiden değil destek çoğu zaman köstek yemiş, işkence görmüş, hırpalanmış, örselenmiş bir büyük sürgün ve yaşadıkları topraklara yabancı bir kitle.
- Kimi örgütlerde iyi eğitim almış ve zamanla konuşma ustası olmuş aslında ciğeri üç kuruş etmeyen, cahil, dahası ilkel olan ve birilerini karalamak için kullandıkları “faşist, katil, ajan, işbirlikçi, gerici” laflarını tam da hak eden kimi kurnazların elinde kalmış zavallı bir kitle.
- Geçmişle, şimdi ve gelecek arasında sıkışmış, zaman zaman aklı karışan, kendini bir boşlukta bulan, bazen şuursuzlaşan ötekileşmiş, ötekileştirilmiş, yalnızlıklar içinde uçurumun kenarlarında gezinen umutsuz bir kitle.
- Ne eskiye gidebiliyor, ne Türkiye’ye dönebiliyor, dönse oradakilerle uyum sağlayamıyor, biraz anılarıyla avunan, yaşadığı ülkenin değerlerini elli yıldır algılayamamış, kendinden sonraki kuşakla arasındaki bağlar kopma noktasına gelmiş, sonsuz bir uyumsuzluk içinde, endişeli büyük bir kitle.
- Koskoca Avrupa’da milyonlarca Türkün yaşadığı Avrupa’da, milyonun üzerinde Alevinin yaşadığı bir Avrupa’da, Alevilikle ilgili, gerçek İslam tarihiyle ilgili kitaplara ulaşabilecekleri bir kitapçılarının, doğru dürüst bir akademilerinin, bir kütüphanelerinin olmadığı savruk bir kitle.
- Her türlü çözümü başka yerlerde arayan, kişilik yarılmaları yaşayan, halinden aslında memnun da olan, doğruyu söyleyene iftiralar atarak onları bertaraf etmek isteyen kurnazları da barındıran bir kitle.
- Aslında her şeye rağmen rahatına biraz da düşkün bir kitle. Kendi sorunları veya insanlığın ortak sorunlarında aslında pek harekete geçmeye yanaşmayan, kıllarını kıpırdatmak istemeyen, biraz bukalemunlaşmış, hantallaşmış, kimi insani değerler konusunda cılızlaşmış bir kitle.
Somut Olarak Gördüklerim... Sadece birkaç not…
- Avrupa’ya giden Dedeler
- Avrupa’daki gezimde çok net olarak gördüğüm gibi, Avrupa’ya Muharremde İnanç ve Cem yapmak adına gönderilen dedelerden halk hiç memnun değil. Onların bir daha gelmemelerini istiyorlar. Dedeleri, bilgisiz, kültürsüz, nobran, hoşgörüsüz, cahil, çıkarcı, geldiği cemevini, derneği terk edip kendi akrabalarına giden, anlayışsız, işe yaramaz, 2 gün kalacakken 14 kalıp otelde bize büyük masraf çıkardı, hastalandı hastane hastane gezdik, bu bize pahalıya mal oldu, sabırsız, ben bir şey bilmiyorum diyen, hastayım diyen, yüzü gülmeyen, gençlerle irtibat kuramayan, Sünnilere çatan, agresif... İnsanlar olduklarını buradaki dernek yöneticileri net bir şekilde söylediler.
Bu hem bir abartı, hem de anlaşılmaz bir şeydi. Hem memnun değillerdi ama onların eksik yönlerini yazmak, daha iyi hizmet verecek dedeleri isteme konusunda da aymaz bir tutum içindeydiler. Her hallerinde olduğu gibi ne yaptıklarını kendileri de bilmiyorlardı.
Sonuçta çok rahatlıkla şunu söylemek zorundayım; gerek Türkiye’den Avrupa’ya, yazar olarak, çizer olarak, dede olarak vs. gidenlerin önemli bir kısmında Avrupa’dakiler ile ilgili şikâyetler var. Ama Avrupa’dakilerin de Türkiye’den gelenlerden çok sikayetleri var. Ama bir türlü karşılıklı olarak anlaşamıyorlar. Çünkü Aleviler konuşarak anlaşmayı unutmuş durumdalar. Akılları durmuş durumda. Herkes birbirini kandırma yarışında, dürüstlük erdemleri pek kalmamış gibi.
- Avrupa’da aslında birçok dede de, yazar da, kurum başkanında ve yöneticisinde çok net olarak şunu yakalamak mümkün; aslında Türkiye’dikiler buraya gelsinler ama onlara o kadar da değer vermeyelim, bizim istediğimiz şekilde, bizim şartlarımıza uyarlarsa iyiler, yoksa kötüler. Türkiye’den aslında her ne nedenle olursa olsun, hangi kurum ve görüşten olursa olsun, insanlar gelip burada uzun kalmasınlar, bizim işlerimize karışmasınlar, bizim buradaki sistemimiz veya bizimle ilgili daha detaylı bilgilere ulaşmasınlar, fikri var. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Benim yüz günlük gezimde çıkardığım izlenimlerden birisi budur.
- Bir de gerek Avrupa’da, gerekse Türkiye’de kimi Alevi kurnazları ya ekonomik yönden birbirlerini dolayısıyla Alevileri sömürmenin yollarını iyi öğrenmişler. Bir kısmı da siyasi olarak kendilerinin ne büyük adam oldukları vehminden hareketle dondan çıkar gibi siyasi arenaya fırsatını bulunça fırlama eğilimindeler.
- İnancını yaşamak, yaşatmak, aktarmak, öğrenmek isteyenler için bu daha zayıf bir algıyken; daha çok hâkim olduğu gücü (iktidarı; maddi ve manevi veya bambaşka üstünlüklerini, ayrıcalıklarını, konumlarını) başkasıyla paylaşmak istemeyen, kendi kontrolünü başkasına kaptırmak istemeyen, siyasallaşmış, radikal görüşlere sahip, aslında kültür ve eğitim seviyesi çok gelişmemiş, yöre Milliyetçiliği yapan, inanç kimliğiyle fazla ilgisi olmayanlar da, dışarıdan gelen görüşleri reddetme, kimseyle bir şeyleri paylaşmama, içine almama, başkasını, “ötekini” dışlama eğilimi olduğunu, kendisiyle tıpatıp aynı şeyleri düşünenlere kapıların daha kolay açıldığını ama yine de tam açılmadığını gözlemledim.
- Dolayısıyla Alevilerin bir kısmında olan içindeki birilerini hemen ilk elde, ölçüp biçmeden, “ajan”, “hain”, “işbirlikçi” görüp yapay düşmanlar yaratma hastalığının bir nüesinin burada, siyasi beyin örselenmesiyle de birleşmesi sonucu, “benden olan iyidir, benden olmayan tehlikeli, şüpheli, kötü biridir”, anlayışının Avrupa’dakilerin bir kısmında alenen var olduğunu gözlemledim.
Bu sanırım gelişmemişliğin, ilkelliğin bir nişanesi olsa gerektir. Fikirlere tahammül edilmemesinin bir sonucudur. Görüşlerinden, fikirlerinden ve kendinden emin kişiler niçin başkalarından ve başka görüş ve düşüncelerden korksunlar? Tanımadıkları kişi ve kişileri düşman olarak görsünler?
Avrupa’daki Alevi kurumlarının önemli bir kısmında; Bu hastalıklı yapının var olduğu söylemek zorundayım. O yüzden Türkiye’den gelen veya tanımadıkları herhangi birisi için hemen şu suçlamaların çok rahatlıkla yapıldığına çok sık tanık oldum: o şunun adamı, bunun adamı, ajan, bölücü, devletin adamı, MİT’in adamı, Diyanet’in adamı, PKK’nın adamı, Turgut’un adamı, İzzettin’in adamı, İslamcı, Gerici, Dinsiz, Komünist, Şu Ocaktandır, Şu Yöredendir mutlaka, “devlet içimize sızmak için onu görderdi (miştir)”, biz bunu bugüne kadar engelledik Türk Devleti bizim içimize sızmak istiyor… Gibi yüzlerce benzetme. Hatta kendisi şair olan bir kurum başkanı bunu açıkca bana kendi yazısıyla yazdı. “Ayhan Bey siz çok iyi bir insansırnız, o kada kitabınız var, ama siz yıllarca bir kurumda çalıştınız, şimdi sizi davet edersek arkadaşlar ne der bana, kimseye hesap veremem”. İsmini yazmıyorum. Aynen bu ifadeler…
Tabii acınak bir durum, ilkel bir durum. Sol adına, Alevilik adına yapılan bir ilkelliktir bu bence.
- Bir de cahil ve geri kalmış toplumların yapabileceği bir şey olarak, karşısındaki konuşmacıyı dinlememek, daha o konuşurken ona müdahale etmek, kendi inanç önderini yerden yere vurmak, kimseye güvenmemek, inanmamak, herkesi aşağılamak, herkese şüpheli birisi olarak bakmak, önyargılı bir şekilde konuşmaları dinlemek, ne dendiğini tam anlamadan sonuçlara ulaşmak, baştan sona toplantıda bulunmamak, geç gelmek, erken çıkmak, yemek yiyerek panelleri dinlemek, bir başkası konuşurken konuşmak gibi… Türlü halle bizzat ben yaşadım, gördüm, not ettim. Bunlar duyduklarım değil yani.
Bunlar da var Avrupa’da.
- Bir de bir başka görüşten veya kurumdan diye dedeleri, babaları cemevlerine almama, sokmama eylemleri. Bunların Alevilik’te bir yeri var mıdır? 72 millete bir nazarla bakmayan bizden değildir, Mihman Ali’dir, diyen bir inançta gelen misafiri kovmak var mıdır? Maalesef bunların yazılması gerekiyor, bunlar bugün Avrupa’da yaşanıyor. Bunları yapanlar Alevi bir de üstelik bunlar da Avrupa yaşayan bir topluluk…
Ayhan Bey, Ayhan Bey sen neler yazıyorsun, sen neler diyorsun böyle…
Nankörlük yapma, ekmeğini yediğin toplumu aşağılama, diyenler çıkacaktır.
Doğruları yazmak tarihin her devrinde iyi karşılanmamıştır.
Ama birileri böyle çıkar gördüklerini olduğu gibi yazı verir… Kimseden ne bir alacağım, ne bir vereceğim var. Kimseden de korkmam. Helali hoş olsun ekmeklerini yedim elbette ama ekmeklerini yediklerinden zaten asla bir kemlik görmedim.
Ben genel bir değerlendirme yapıyorum. Şimdilik hepsini yazamıyorum, gördüklerimin hepsini yazmıyorum da…
Ben yüreğimin beni sürüklediği, aklımın önümü aydınlattığı yoldan gider, dilediğim gibi yazarım.
Bu gerçekleri yazmak zorundayım.
Türkiye’de ve Avrupa’da Aleviliği kullanıp ceplerini dolduranlar var!
Bu güzelim inancı kendi siyasi kariyerleri için sömürenler var!
Üç kuruşluk köy kurnazlığıyla kendini çok akıllı sananlar var!
Herkesin de kendilerine uymasını, birçok şeyi görmezden gelmesini isteyen kör zihniyetler var!
Avrupa’da da, Türkiye’de de; Aleviliği tarihsel, inançsal, kültürel ana yapısından koparıp, akıl almaz kılıklara sokan, ruhsal, kültürel, sosyal hastalıklarını sözde yazarlık, kurum yöneticiliği, dedelik altında Aleviliği yozlaştırarak gidermek isteyen tedavi görmesi gereken ruh hastaları var!
Bu büyük inanç ve kültür yapısı bunları kaldıramaz. Sonra yârinler bizden hesap sorar, gençlerimiz, çocuklarımız bizden hesap sorarlar. Tarih bizden hesap sorar… Bunları yazmak zorundayız.
Sonrasında ise Almanya Aachen’e geliyorum…