Almanya (Ve Hollanda) Gezisi (6-19 MAYIS 2016)

Almanya (Ve Hollanda) Gezisi (6-19 MAYIS 2016)

 Ayhan Aydın

6-19 Mayıs tarihleri arasında Almanya’ya bir gezim oldu.

Her şeyden önce; beni Almanya'ya Hıdırellez Etkinliği'ne davet eden ve 4 gün boyunca ağırlayan, candan dostlarla ve Alevi Bektaşi dünyasının güzel isimleriyle tekrar buluşmamı sağlayan Gülizar Cengiz (Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü Başkanı) ve sevgili eşi Hasan Cengiz'e; 10 gün boyunca evlerinde beni misafir etmelerinin dışında birbirinden değerli dostlarıyla tanışmamı sağlayan, Moers Alevi Kültür Merkezi'nde bir sunum ve Hollanda'ya bir gezi yapmama olanak yaratan çok sevgili can dostlarım Nihal Doğanay'a ve Ozan Araştırmacı Yazar Ezeli Doğanay'a, Duisburg'ta benimle ilgilenen diğer tüm dostlara muhabbetlerimi sunuyorum.

Gezide ayrıca; 8 Mayıs’ta Tv. 10’da, Zeynel Gül’ün konuğu olarak; Prof. Dr. Ali Yaman’la birlikte bir söyleşimiz oldu. Zeynel Gül’e de çok teşekkür ediyorum.

Ayrıca bu gezide çok güzel bir toplulukla buluştuğum etkinliklerinden birisi de Moers Derneği’ndeki sunumumdu. Araştırmacı -Yazar ve Moers Alevi Kültür Merkezi Eşbaşkanı Fikret Güneş’e, benimle özellikle ilgilenen Aynur Cifçi ve çok değerli eşlerine, Şair Gülşen Akbulut ve değerli eşine,  Nazan Bosor ve değerli eşlerine de şükranlarım vardır. (İsimlerini belki atladığım diğer ozan, yazar, gazeteci dostlara bin muhabbetlerim vardır.)

Almanya dışında 17 Mayıs’ta Hollanda’ya yaptığım gezide bizlerle ilgilenen can insanlar; Nuri Can’a ve Agop Yıldız’a da yine şükranlarım vardır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ALMANYA GEZİSİ (6-19 MAYIS 2016)

 6-9 Mayıs 2016, Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü, Köln, Hausen

Dünyanın her yeri aslında gerçekten de cennettir. Çölde de, yanardağ yakınında da yaşam varsa orası cennettir, eğer insan yaşadığı yerde mutlu olabiliyorsa orası cennettir. Yobazın, barbarın, hoşgörüsüz insanın olmadığı yer de bana göre cennet aladır.

Diyorlar ki, Ayhan Bey sen de ki bu Avrupa sevgisi nedir böyle? Ey dostlar sadece Avrupa mı, ben dünyanın her yerini ama her yerini çok seviyorum. Her nereye gitsem oraya uyuyorum, oraya kaynıyorum, her yerde huzur bulabiliyorum. Ama ne yalan olsun ağacın olduğu yerleri öyle seviyorum ki, ağaçların altında, çayırların üstünde yaşasam az geliyor, saatlerimi oralarda geçirsem az geliyor bana. Hele hele de hem yeşillik, hem de şehir iç içeyse, doğanın bütünlüğü korunmuş, alt yapı doğanın bütünlüğü içinde doğal yapı olmuşsa orasını daha çok seviyorum, insanın insana saygı duymasına, hangi inançtan, dinden, kökenden gelirse gelsin herkesin herkesi hoş gördüğü yerleri seviyorum. Batıyı da sevmemin nedeni budur. Elbette batının gerçekte ne olduğunu da bilmiyor değilim hani o kadar da cahil değilim. Dünyayı kan gölüne çeviren de batıdır; Afrika’daki kuraklıkta da, Ortadoğu’da mezhep savaşlarında da Batı’nın parmağı vardır elbette. Batı kendi karnı doysun, en güzel şeyler hep kendisinde olsun, dünyanın geri kalanı “insani yardım vs.” adlarla yardım eli uzatılacak zavallılar yığını olarak “insanı duygularımızla onlara yardım edelim, nasıl olmuş yahu her yer sömürülmüş, Kızılderililer öldürülmüş, yerleri yurtları ellerinden alınmışlar, dünyanın Avrupa ve Kuzey Amerika dışındaki her yer talan edilmiş, kim etmiş yahu bunları, kimler insanları birbirine düşürmüş, ormanların yok edilmesine vesile olmuş, türlü hayvan türleri yok olmanın eşiğine gelmiş…” diyen de Batıdır. Hem yapan, söz de hem sorumlu arayan da batıdır. Hem ölen, hem öldüre de batıdır. Silahı satıp, insanları birbirine düşürüp birbiriyle savaştıran da batıdır. Oraya barış götüreceğim diyerek, köklerine kadar oraya yerleşip her daim sömürmek isteyen de batıdır. Ama bakarsınız onların tavırlarına ustalıkla her şeyi kullanıp tüm insanlığın beynine de farklı sunarlar. Siz de dersiniz ki onlar komik oma öyle söyletirler ki; “Tüm bunları çok büyük paralar aktardığımız uzay araştırmaları sonucunda bir gün bulacağımız, keşfedeceğimiz kesin olan uzaylılar yapmış olmasınlar?” Evet, ama yine de Avrupa güzel bir kıta, sevdiğim yerler diyarı. Burada tam da, Aşk deryasına daldım.

Ne mutlu ki yine doğayla doya doya baş başa kalabileceğim. Konuyu çok daha fazla uzatmadan gezimize bakalım.

 

 

Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü

Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü’nün bulunduğu yer bence tam bir turistlik merkez. Burada insan huzur bulmazsa nerede bulur bilmiyorum. O doğanın türlü renklerini içime çekerek yüzlerce fotoğraf çektim. Her şeyiyle olağanüstü olan bu etkinlikte Gülizar Cengiz’in büyük bir özveriyle ve samimiyetle, içtenlikle koşuşturmasına tanıklık ettim. Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ersal’ın ise her türlü gösterişten uzak, tümüyle içten gelen bir aşkla hizmet etmesi ise dikkatimi çekti. Bizleri yani onca güzel insanı bir araya getiren ve organizasyonu yapan tüm canlarımıza şükranlarım vardır.

Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü tarafından organize edilen Hıdırellez Etkinliği sayesinde; Üç gün boyunca yoğun bir şekilde Türkiye’den ve Almanya’nın, Avrupa’nın farklı yerlerinden gelen can dostlarla sohbet etme, yenileriyle tanışma, kaynaşma şansına yine ulaştım. Dedeler, babalar, ozanlar, yazarlar, akademisyenler, dernek vakıf başkanları ve diğerleri…

Doğayla ilgili bir etkinliği Köln yakınlarındaki bir doğa harikası yer olan Hausen (Wied)’de yapmak olayın ruhuyla öyle örtüşen bir şey ki! Ancak burayı gören bu duyguyu anlar… Ormanlar, geniş tarlalar, vadiler, dereler, bin bir renkte çiçekler…  Almanya’da Hıdırellez’i anmak, anlatmak, Hızır İlyas aşkıyla bir araya gelmek, olayın hem inançsal boyutunu yaşamak, hem kültürel boyunu yaşamak, hem o aşk içinde kaybolmak… Bunlar çok çok güzel duygular…

Gerçekten 6 ve 7 Mayısta ta “sofra muhabbeti” insanları doyurdu. Ziyarete gelenler duygularını, düşüncelerini, gözlemlerini çok güzel bir şekilde katılımcılarla paylaştılar. Dualarla, nefeslerle anlamlanan ve Bektaşilik’te çok önemli bir erkân olarak “sofra adabı” ile şekillenen bu iki gün içindeki muhabbetler çok yararlı oldu.

8 Mayıs’ta ise tam anlamıyla Hıdırellez yaşandı Almanya’da. Bir su kaynağında, çeşmede başladı her şey; hayatın olmazsa olmazı, yaşamın kaynağı olarak kabul edilen “su katımı” ile manevi bir ruhla babalar, dedeler dualar eşliğinde Hıdırellez Etkinliği’ni başlatmış oldular.

Nefesler söylendi, semahlar dönüldü. Beş yüzden fazla insanın katıldığı bu etkinlik birçok güzelliği barındırıyordu. Sadece Türkler değil başta yerel yöneticiler olmak üzere Almanlar da bu etkinliğe katılmışlardı. Gençlerin, çocukların fazlalığı ise belki de en önemli kazançtı. Kültürün ana unsurlarından olan geleneği ve inancı yaşatma konusunda geleceğe doğru atılan en güzel adım gençlerin varlığıydı.

Büyük bir esenlikte gerçekleşen bu etkinliğin kahramanları da yine gençlerdi. Her aşamasında hizmetten geri durmayan tüm gençlere şükranlarım vardır.

 

9-19 Mayıs 2016, Duisburg

Ezeli Doğanay ve Çalışmaları

On günlük gezimde gördüğüm Ezeli Doğanay dostun birikimlerini her geçen gün arttırmaya devam ettiği, bir kültür insanı olarak hemen her konuyla ilgilendiği, kütüphanesinin her geçen gün zenginleşmesiyle birlikte eskiden beri uğraştığı alanlarda ürünler vermeye devam ettiğiydi.

Avrupa’daki başta Alevilik, halk ozanlığı, Türk ve Kürt tarihi, genel kültür gibi konularda belki de en zengini kütüphanelerden birisine sahip Ezeli Doğanay aslında gerçekten de Avrupa için, Almanya için bir şans. Çünkü o bir ozan, bir pir, bir yazar, bir yayıncı- editör.

Ezeli dost devamlı okuyor, araştırıyor, yazıyor. Saatler boyunca ana işi olan yazarlığıyla ilgileniyor. Onun yaşamı yazarlığıyla belirlenmiş durumda. Uzmanlık alanlarından birisi ozanlar. Halk ozanlığı – âşıklığı konusunda birçok kitabı da olan Doğanay çok ihmal edilmiş bir konu olan Kadın Ozanlarla ilgili gerçekten büyük emeğe dayalı araştırmalar yapmış bir isim. Ama tabii ozan-şair-âşık aslında bir bütün içindeki isimler. Ama mesela görüşleri nedeniyle öldürülen ozanlar, kadın ozanlar, Kürt ozanlar gibi başlıklar konunun anlaşılması için zorunlu ayrımlar. Bir başka ilgi alanı olan dedeler daha doğru ifadeyle pirler, ocaklar konusu da önemli bir yer tutmaya başlamış çalışmalarında. Kureyşan Ocağı’na bağlı bir pir olan Ezeli Doğanay bu ocakla ilgili yayınlanan veya yayınlanmamışsa bile tüm görüş ve düşünceleri derliyor, toparlıyor.

Yayınlananların dışında yayınlanmamış birçok çalışması yanında, kendisiyle ilgili yazılan yazıları, şiirleri, söyleşileri de dosyalar halinde toparlayan Ezeli Doğanay bunları da kitaplaştırmak istiyor. En büyük hayallerimizden birisi ise İran’a, Horasan yöresine, Azerbeycan’a birlikte geziler yapmak, araştırmalar yapmak. O ocakların kökenleri hakkında daha fazla bilgi edinmek için yoğun emek veriyor, çaba harcıyor… Sadece kitabı olanı değil, sözlü kültürün birikimlerini de yadsımıyor. Avrupa’daki Kureyşan Ocağı dedeleriyle de diyalogları olan Ezeli Doğanay  Türkiye’de olsun, Avrupa’da olsun, Alevlik, Ozanlar, dedeler, ocaklar konularındaki kitapların tümünü takip ediyor, hepsini elde etmeye çalışıyor. Bu konularda büyük emek harcayan Ezeli Doğanay’ın en büyük yardımcısı yine bu işlerde de uğraşan sevgili Nihal Doğanay.

Duisburg ve orasıyla bir bütün olan Oberhausen’i gezme şansım oldu. Ama benim en büyük aşkım parklarda, ağaçlar altında saatler boyunca yürümek, yürümek. Bunu da yaptım. Gerçekten çok mu çok mutlu olduğum bir geziyi daha ardamda bıraktım. Umut yeni gezilerde…

Bu arada gezide tanıştığım ve benimle de ilgilenen Nazan – Ali Bosor Çiftine, Ali Dede ve sevgili eşine, Aynur Çiftçi ve eşine, Şair Gülşen Akbulut ve eşine, Hasan Samat’a, bir söyleşi de yaptığım Zeynel Meşeli’ye, Ağa Canbulat’a, benimle görüşmek için Dortmunt’tan gelen Gazeteci Enver Taşkın’a, Gazeteci Seyid Dersimi’ye ve tüm dostlara çok çok teşekkür ediyorum.

Ayrıca Duisburg’ta bulunan Duisburg Marxloh Alevi Bektaşi Kültür Merkezi’ni de ziyaret edip Sayın Müslüm Şahin ile görüştük.

Nihal – Ezeli Doğanay çiftinin ne kadar özverili, yaratıcı, üretken, okuyan, sorgulayan bir çift olduğunu bir kez daha görmüş oldum. Daha önce de söylediğim gibi Ezeli Doğanay Alevilik, ozanlar, Türk solu, sosyal konularda eşine az rastlanır bir kütüphaneye sahip. Onun binlerce kitaptan oluşan kütüphanesi bir kültür hazinesini barındıyor aslında. Çevrenin aydınlanma merkezi. Ben ise gerçekten bu zaman zarfında yoğunlaşarak birçok kitabı okuma şansına ulaştım. Ayrıca şiirlerini çok ama çok sevdiğim Nuri Can’ı ve yaşam öyküsünden derinden etkilendiğim Ermeni Aşık Agop Ustaya’ya yani Hollanda’ya gittik…

 

Ne ilginç ki, çok erken kalkan birisi olan, daha doğru “uyur gezer” gibi birisi olduğum ve üç gün hava çok soğuk olduğundan bazı kitapları da okuma şansım oldu. Onlardan da bahsetmem gerekir.

Halk ozanlığı gerçekten öldü mü? Yaşıyor mu? Bu sık sorulan bir sorudur. Elbette çok boyutlu olarak tartışılacak bir meseledir bu. Ama en azından dörtlüklü, uyaklı şiirler yazan ozanlar var, sazını çalan ozanlar var, gezgin olanlar var. Bir bütün olarak eskisi gibi yaşadığını söylemek elbette imkânsız ama ürünleriyle, yaşamlarıyla bu çağda da bu geleneği yaşatanların olduğunu görmek beni çok mu çok mutlu ediyor.

Ben şiir delisi birsiyim. Abartmadan binleri aşan sayısıyla şiir kitabı okudum, okuyorum. Bana en çok hitap eden edebiyat-sanat ürünleri şiirlerdir.

Yaklaşık yüz halk ozanıyla söyleşi yapan birisi olarak, elime geçen tüm halk ozanı şiir kitaplarını okuyan birisi olarak, Ezeli Doğanay’ın kütüphanesinde onun tavsiyesi ile yine kitaplar okudum. Onları sizinle paylaşmak istedim.

 

17 Mayıs 2016, Hollanda
Bir Dost, Bir Can, Bir Şair – Ressam İnsan: Nuri Can

Almanya Gezimde belki de en önemli ziyareti bugün yapıyorum. Ezeli Doğanay dostun da niyetli oluşuyla uzun yıllardan beri ismini bilip, şiirlerini okuduğum ama daha çok Ankara’da yayınlanan ve söyleşilerimin de çıktığı Damar Kültür Sanat Dergisi’ndeki çizimlerinden de hatırladığım ve çok merak ettiğim şair Nuri Can ve kısmet olursa Agop Yıldız’la bir araya geleceğiz bugün. 
Arabayı Zeynel Meşeli abimiz kullanıyor. Avrupa bir bütün hemen her konuda; bir yeşil memleketten bir başkasına geçiş çok kolay belli olmuyor. Hollanda deyince benim aklında su seviyesinden aşağıda bir toprak parçası değil de, çok büyük ağaçlar ve çayırların olduğu sulak bir memleket geliyor. 
İlk önce Nuri Can’ı Nijmegen’deki evinde ziyaret ediyoruz. Gönlü yüce şairimiz, birbiri ardına yayınlanmış kitaplarını masaya seriyor ve fazla olanların tümünden bizlere hediye olarak vermek istiyor. Sone Yayınları Sahibi, Şair, Yazar Hasan Hüseyin Yalvaç Abi’den de duymuştum ne kadar cömert bir insan olduğunu, elindekini paylaşmak isteyen bir can insan olduğunu. Daha önce Vezinli Kar Taneleri isimli kitabını okumuş çok etkilenmiştim. Gezi sonrasında bana hediye ettiği kitaplardan bir kaçını hemencecik okudum, bitirdim, diğerlerini okumaya da devam ediyorum. (Sonrasında tümünü bitirdim, çok etkilendim.)

Erzincan’ın dağlık bir köyünden olan şairimizin bir resim atölyesi olduğunu düşünüyordum. O ise bir dönem buradaki atölyesini toparlayıp Türkiye’ye döndüğünü, sonrasında tekrar Hollanda’ya geri geldiğini söylüyor. Onunla aklımda olan söyleşiyi yapmak bir görev oluyor. Ama o bir başka sefere veya yazılı olarak göndereceğim soruları yanıtlayacak kendisi. 

Nuri Can
Erzincan’ın küçük bir dağ köyü olan Caferli’de doğdu. 16 yaşında Hollanda’ya gelip yerleşti. Çocukluğundan beri ilgi duyduğu müzik, tiyatro, öykü, daha çok şiir ve resimle uğraştı. Öykü, şiir, resim çalışmalarıyla yurt dışında bir çok ödül aldı. Bir çok ülkede başarılı sergiler açtı. Birçok kitabı yayınlandı. Üç yıl Uluslar arası Sanatçılar Birliği başkanlığı ayrıca Uluslar arası Af Örgütü ve UNİSEF gibi kurumlarda aktif ve pasif görevlerde bulundu. Hollanda ve Türkiye’de özel ve resmi kurumlarda sanat danışmanlığı, resim öğretmenliği yaptı. 

Hayatta Kalanlar

Nihal Doğanay’ın tavsiyesine uyarak orada bir solukta okuduğum ve çok değerli bir yazar olan Kemal Yalçın’ın kaleminden çıkmış, Hayatta Kalanlar (Gerçek Bir Hayat Hikâyesi) kitabından çok etkileniyorum.

Türkiye’de, 1960’lı, 70’li yıllarda yaşanan insanlık dışı bazı olaylarını da bu kitap sayesinde öğreniyorum büyük bir üzüntüyle. Sinop Boyabat’lı olan Ermeni Yıldız ailesinin başına gelenler daha doğrusu 6-7 Eylül 1955’de yaşananların devamında gelen sarsıntıların devam ettiğini, hoşgörüsüzlüğün, gerici zihniyetin, ilkel kafaların insanlara nasıl ayrımcı muamelelerde bulunabileceklerini bir kez daha hatırlamış oluyorum. İçim acıyla doluyor. Anadolu sevdalısı, Türkiye sevdalısı; Rum olsun, Ermeni olsun, Süryani olsun farklı kökenden, inançtan insanlara reva görülenleri okudukça insan insanlığından utanıyor. İşte böyle bir yaşamı yaşamak zorunda kalan bir Ermeni Ozan Agop Yıldız’la, yaşam öyküsünü hem de çok yeni okumuş olarak tanışacak olmak beni gerçekten de heyecanlandırıyor. Çünkü duygularım o kadar kabarmıştı ki, içimden gelenleri bir şiir olarak döktüm kâğıtlara. Sevgili dostum Ezeli Doğanay’ın elinde gerçek kimliğine kavuşup ortaya çıkan bu şiiri Agop Kardeşime, Agop Usta’ya vermek istiyorum, onunla tanışmak istiyorum… 

Kederli Yaşamını, İnsanlığa Açtığı Yüreğiyle Farklılaştıran Büyük Saz ve Söz Ustası:  Agop Yıldız

Ve Nuri Can’ı da alarak yemyeşil bir doğa içinde hareket ederek S. Hertogenbosch’a, Agop Usta’nın evine varıyoruz. 
Agop Usta kendi elleriyle nefis bir yemek hazırlamış bize kuzu haşlaması, pirinç pilavı, tavuk ızgara... 
Yemeklerimizi yiyoruz yemesine ama sazı eline alınca bir bir boğazımıza düğümleniyor bazı şeyler…
Yüreğinin en derin yerlerinden gelen duygularla ağıtını yakıyor Agop Yıldız… 
Bu ne sevda, bu ne sevgi, bu ne özlem… 
Bu ne sitem, bu ne yakarış yarabbim! 
Doğduğu topraklara, doğup büyüdüğü köye şiirler yazmış olan Agop Yıldız benzersiz bağlamasıyla bir bir içini döküyor, duygusal birisi olarak gözyaşlarım durur mu benim?
Çalıp söylüyor usta, Anadolu’nun, Türkiye’nin türkülerini söylüyor, kültürünü söylüyor, dertlerini söylüyor…
Uzun yıllar önce Hollanda denen bilmediği bu topraklara hiç istemeyerek gelmiş, burada büyük sıkıntılar çektikten sonra, kâh yurt özlemi, kâh eski yaralar, kâh yabancı diyarlara uyamayarak gurbette sıla özlemi çekişlerle burada artık bir düzen kurmuş Agop Ustam. Bir düzen kurmuş ta insanlığın doruklarındaki kalbi her şeye rağmen kin, nefret duygularıyla kaplanmamış, paslanmamış; köpük köpük yine sarıyor, sarmak istiyor özlemlerle sevgisi büyümüş güzel yurdumuzu…
Yok, edin insanın insana kulluğunu, diyor ya Nazım Hikmet, öyle bir şey, öyle bir diyar özlemidir tüm insanların ruhunda, kalbinde olan. 
Saatler ilerliyor, ne biz ondan, ne de o bizden ayrılmak istemiyor. Sonra onun kayıtlarından bir televizyon programında ozanlarla atışmasını izliyoruz, ne büyük bir samimiyet, ne güzel saz çalışlar… Almanya’da gencecik bir delikanlı olarak sahne alışı…

Ozanlık geleneğinin Hollanda’da yaşayan bir önemli temsilcisi olmuş Agop Usta. 
Evet, Agop Usta diyorum, sazıyla usta, yemekleriyle usta, ama aynı zamanda saz yapmasıyla da usta bir isim, hem de bayağı ünlenmiş bir isim. Başta bağlama olmak üzere birçok sazı büyük bir maharetle yapan Agop Yıldız ustanın ünü ülkeler aşmış, birçok ünlü sanatçı da ondan bağlamalar satın almışlar, bu konuda kendisini çok uzun yıllar öncesinden kanıtlamış bir değerli meslek ustası aynı zamanda. 
Tüm yaşam öyküsünün ayrıntıları Kemal Yalçın’ın hazırladığı kitapta mevcut… 
Ama sevgili dostlar, değerli okurlar; bir sevinci de bu gezide paylaşmış oluyoruz: Agop Yıldız’ın da bir kitabı yeni çıkmış: Anadolu’nun Nar Taneleri. (Anadolu’nun Nar Taneleri, Agop Yıldız (Ozan Armani), Şiirler, 3C Uitgeverij, Editör: Cem Duman, 2016, Almanya)
Bir büyük yürekte, bir bütün olduk bu geziyle: Nuri Can, Ezeli Doğanay, Zeynel Meşeli, Agop Yıldız ve ben. Saatler boyunca sohbetimiz, çalan sazlarımız hep dostluktan, kardeşlikten yanaydı. 
Aşk olsun insanı insandan ayırmayanlara…
Aşk olsun sevgi denizinde buluşabilenlere…
Aşk olsun gerçek anlamda dostluk halkasına girebilenlere… 

Ezeli Doğanay Dostun Kütüphanesinden

Almanya’da bir okumaya tutuldum sormayın. Şiir, şiir, şiir… Beni saran, sarmalayan, besleyen, yaralarımı sağaltan şiirler…

 

  • Gülşen Akbulut, Arayış, Ulusal Yayınlar, İstanbul, 2000, 61 Sayfa
  • Şevki Dinçal (Özdeni), Sır Kapısı, Deyişler, Yurt Kitap- Yayın, 2010, Ankara
  • Kemal Yalçın, Hayatta Kalanlar, (Gerçek Bir Hayat Hikayesi), CIP- Kurztitelaufnahme ter, Deutsches Biblothek, Köln, Kasım 2006, 351 Sayfa (Agop Yıldız’ın Hayat Öyküsü)
  • Umut Yurdusar, Kalan Yayınları, Anadolu’nun Bağrından, Mart 2008, Ankara
  • Pakize Altan (Ozan Didari), Gönül Aynası, Kültür Ajansı Yayınları, No: 58, Eylül 2009 Ankara, 128 Sayfa
  • Nuri Can, Ay Işığına Şarkılar, Siyah Beyaz, Ekim 2015, İstanbul
  • Aydınlığa Akan Şiirler, Dusiburg Edebiyat Kahvesi, Verlag Anadolu, Nisan 1997, 2008

 

Gezide okuduğum kitaplardan bazı şiirler…

 

SELAM SANA ANADOLUM BEN GELDİM

Özlemişim toprağını taşını
Gözün aydın Anadolum ben geldim
Tutamadım gözlerimin yaşını
Selam sana Anadolum ben geldim

Kıvrıla kıvrıla gider yolların
Kokusu burnumda yaban güllerin
Tercümanı bendim bütün dillerin
Selam olsun Anadolum ben geldim

Bağrına dayadım garip başımı
İçime akıttım gözüm yaşımı
Tercümanı bendim bütün dillerin
Selam sana Anadolum ben geldim

Bana cennet gibi kuru çöllerin 
Bensiz viran olmuş evin ellerin 
Bana deniz derya susuz göllerin
Selam sana Anadolum ben geldim

Irmakları coşkun akıp durulan
Düğünlerde çifte davul vurulan
Armani düzünde toyu kurulan
Selam sana Anadolum ben geldim

Agop Yıldız (Armani) (Anadolu’nun Nar Taneleri, Sayfa: 93)

 

DAR-I MANSUR GİBİ DARA TUTULDUM

Düştüm aşk çölüne ah etmek karım
Garip bülbül gibi zara tutuldum
Tüterim tüterim dinmez efkarım
Yüreğimde sönmez nara tutuldum

Yalancı dünyada bir garip kuşum
Uçarım uçarım bitmez yokuşum
Yetmedi sevgiye ömür sunuşum
Vefa bilmez bir ağyara tutuldum

Hasretin acısı boynumu büktü
Hazan yeli esti yaprağım döktü
Gönül dağlarıma dumanlar çöktü
Tipi boran ile kara tutuldum

Ben bir Can Nuri’yim hallerim yaman
Kalmadı mümkünüm tükendi derman
Yoruldu kervanım verildi ferman
Dar-ı Mansur gibi dara tutuldum

Nuri Can
(Nuri Can, Ay Işığına Şarkılar, Siyah Beyaz, Ekim 2015, İstanbul, Sayfa: 56)

Aydınlığa Akan Şiirler, Dusiburg Edebiyat Kahvesi,

Bu kitaptan birkaç şiir…

“…

Kesmece karpuz gibi

Daha da hilesiz

Kurbanlık koç gibi

Daha da özürsüz

Yemen askeri gibi

Daha da sahipsiz

İşte Anadolu insanı

Seç seç al!

…”

 

Binali Bozkurt, 1943, Tercan,  Aynı kitaptan: 111. Sayfa

 

Oralı, buralı kuşlar

Kanadı karalı kuşlar

Kuşdilini unutmuşlar

Gurbette kalalı kuşlar

 

Tüylerinde gün sıcağı

Aşmışlar ovayı, dağı

Yakın etmişler uzağı

Toynağı kınalı kuşlar

 

Ele gitmiş emekleri

Yele gitmiş dilekleri

Güdükleşmiş telekleri

Kanadı yaralı kuşlar

 

Çekilmez kahrı gurbetin

Elginlik zor, yaşam çetin

Yoksulluk denen illetin

Göçebe hamalı kuşlar

 

Kimi yerde yokluk gibi

Kimi yerde çokla gibi

Her an uçacaklar gibi

Yuvası yanalı kuşlar

 

Yad eller vatan olalı

Bozulmuş göçmen kuralı

Ne oralı, ne buralı

Yollarda sıralı kuşlar

 

Mevlüt Koca, 1928, Kars, Şiir Almanya -  Duisburg, 1994, Sayfa: 147

 

Pakize Altan (Ozan Didari)’den bir şiir…

 

İNCİTME SAKIN

 

Edep dergahında pişir özünü

İncinsen de kulu incitme sakın

Gülşen bahçesine çevir yüzünü

İncinsen de gülü incitme sakın

 

Kalp kırma öz düşün kusursuz söyle

Ehil sohbetinin kuralı böyle

Özü söze giydir bergüzar eyle

İncinsen de dili incitme sakın

 

Felsefemiz umman bir yor kafayı

Pir Sultan, Nesimi çekmiş cefayı

Mana aleminde oku sen seni

İnsinsen de eli incitme sakın

 

Zamane uyarken unutma dünü

Deryalar insanın beyni ve geni

Ayaklı ayetsin oku sen seni

İnscinsen de eli incitme sakın

 

Gönül gülüstanda yeşeren bağdır

Güllerin alevde açtığı çağdır

Her nefes ömüre atılan ağdır

İnsinsen de yılı incitme sakın

 

Didari kimsey olma sen dargın

Can beden içinde misafir hergün

Ten kara toprağa düşücek birgün

İncinsen de Salı incitme sakın

 

(Pakize Altan (Ozan Didari), Gönül Aynası, Kültür Ajansı Yayınları, No: 58, Eylül 2009 Ankara, 128 Sayfa)

 

 

Şevki Dinçal (Özdeni)’den Bir Şiir…

 

GÜLÜMÜZ BİZİM

 

Sevgiyle sularız aşkla sularız

Çölde çiçek açar gülümüz bizim

Meydana çıkınca dava sahibi

Tek gerçiği söyler dilimiz bizim

 

Aslanı ceylana yoldaş eyledik

Aşkla semah dönüp deyiş söyledik

Sanmayın saz ile gönül eğledik

Hakk adıyla inler telimiz bizim

 

Gerçek nedir yalan nedir biliriz

Ne bir gün yok olur ne de ölürüz

Bu gün gitsek bile yarın geliriz

Bu kadar aşikar halimiz bizim

 

Nefretin dili yok gözden okunur

Bakanı yaralar öze dokunur

Aşk cahilden korkar kinden sakınır

Bu gerçeği bilir delimiz bizim

 

Savdanın bir kalbi yaktığı gibi

Irmağın denize aktığı gibi

Güneşin evrene baktığı gibi

Herkese uzanır elimiz bizim

 

Özdeni gün gelir Hakk’a yürürüz

Özümüzü O’nunla bir görürüz

Tek Ulu Divan’da hesap veririz

Diriden farksızdır ölümüz bizim

 

(Şevki Dinçal (Özdeni), SIR KAPISI, Deyişler, Yurt Yayınları, 2010, Ankara (Sayfa: 23)

 

Çavuşum
Babam Halil Çavuş’un Anısına

 

Tükendi dertlerin bitti kederin

Şimdi rahat rahat uyu çavuşum

Yüreğimde sevgin, kalbimde yerin

Şimdi rahat rahat uyu çavuşum

 

Kapına geleni boş mu saldın

Her kapıya dost olurdun dalardın

Kini alıp sevgilere belerdin

Şimdi rahat rahat uyu çavuşum

 

Altmış beşte dirhem dirhem eridin

Yeni baştan çocuk oldun yürüdün

Yurdasar’a umut idin pir idin

Şimdi rahat rahat uyu çavuşum

 

(Umut Yurdusar, Kalan Yayınları Anadolu’nun Bağrından, Mart 2008, Ankara, (sayfa: 23))

 

YOKSULLUK

Beni gurbete atan

Sen değil misin yoksulluk

Beni kula kul eden

Sen değil misin yoksulluk

 

Şaştım senin elinden

Binbir türlü halinden

Ah bir kurtulsam dilinden

Adı belalı yoksulluk

 

Sattın gurbet ellere

Düştük zalim dillerle

Beni süren çöllere

Sen değil misin yoksulluk

 

Kaçtıkça uzaklara senden

Bırakmadın peşimi neden

Kaf dağının ardında

Buldun gene beni sen

 

Firenliyorsun her yerde

Özgürlüğümü, kimliğimi

Bana unutturan dilimi

Sen değil misin yoksulluk

 

(Gülşen Akbulut, Arayış, Ulusal Yayınlar, 2000, İstanbul, Sayfa: 10-11)

 

 

AGOP USTA
-Agop Yıldız’a Sevgiyle-

Türküler söyledin sazın çalarak
Umut eker misin sen Agop Usta
Bazen derin derin düşe dalarak
Hakk’tan seker misin sen Agop Usta

Sen “dostum” dedikçe sana çattılar
Ekmeğine zehir zıkkım kattılar
Seni öz yurdundan söküp attılar
Özlem çeker misin sen Agop Usta

İnsan mı insana yapınca zulüm
Hak etmedi Hay’lar böyle bir ölüm
Sevgi şelalesi olmuşsun gülüm
Coşkun akar mısın sen Agop Usta

Nefret denen illet derde dert katar
Yine de şu kalbin insanca atar
Neden mazlumlara gün erken batar
Yürek yakar mısın sen Agop Usta

Fazlı’m dert söyler dertle inlersin
Ne düşmanlık besler ne de kinlersin
Hep dostluk türküsünü söyler dinlersin
Balla şeker misin sen Agop Usta

Ayhan Aydın (Fazlı), 16 Mayıs 2016, Duisburg
(Ham halini Ezeli Doğanay can dost düzenleyerek bu şekli verdi, var olsun.)

 

ALEVİ BEKTAŞİ KÜLTÜR ENSTİTÜSÜ BAŞKANI GÜLİZAR CENGİZ'İN YAZISI...


Alevi-Bektaşi Kültür Enstitümüzün 08.05.2016 tarihinde düzenlediği “10. Geleneksel Hıdırellez Etkinliği”

Alevi-Bektaşi Kültür Enstitümüzün 08.05.2016 tarihinde düzenlediği “10. Geleneksel Hıdırellez Etkinliği”ne Türkiye, Almanya, İran, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya ve İngiltere`den gelen çok sayıda misafirin katılımı ile coşku ile kutlandı.
Ev sahibi olarak Alevi-Bektaşi Kültür Enstitüsü Yönetim Kurulu adına Sayın Gülizar Cengiz ve Bölge Belediye Başkanı Sayın Karl-Josef Hühner mihmanlarımızı selamladılar. Daha sonra Waldbreitbach Belediye Başkanı Sayın Werner Grüber adına Sayın Roswitha Schulte, Köln Başkonsolosu Sayın Hüseyin Emre Engin selamlama konuşmalarını yaptılar.
“Su Salımı Töreni”ninde Dedebaba Sayın Haydar Ercan, Seyyid Sultan Şücaeddin Veli Ocağı Mürşidi Sayın Mehmet Demirtaş, Dede Garkın Ocağı Dedesi Sayın Hüseyin Dedekargınoğlu, Tahtacı Yanyatır Ocağı Dedesi Taki Özcan gülbankları ile Hıdırellezin hayırlara vesile olması ve tüm insanlığa barış getirmesini dilediler.
DİTİB adına sayın Dr. Bekir Alboğa, Waldbreitbach Katolik Kilisesi adına sayın Karin Böhme, Franziskaner adına sayın Sr. Jutta Maria, Alevilik- Bektaşilik Araştırmaları Dergisi Bilim Kurulu adına Oxford Üniversitesi’nden Sayın Ufuk Öztürk mihmanları selamladılar.
Arnavutluk, Makedonya ve Kosova Bektaşileri adına sayın Sabedin Jusufoski Halife Baba, , sayın Denis Bekjiri, Bulgaristan’daki Alevi Bektaşiler adına Güney Bulgaristan Cem Derneği Başkanı sayın Mustafa Mustafa Ali ve Razgrad Cem Derneği Başkanı sayın Veysel Bayram, Yunanistan’da yaşayan Alevi Bektaşiler adına Seyyid Ali Sultan Dergahı Koruma Vakfı Başkanı sayın Ahmet Karahüseyin, sayın Mehmet Ismailoğlu Dede, İran`dan sayın Yashar Behnoud ve sayın Shahram Sadeghina muhabbetleri ile sofralarımıza zenginlik kattılar.
Ayrıca Bektaşi Vakfı Mütevelli Heyetinden Sayın Hasan Akkiraz, Tayyar Erdem Dede, Taki Özcan Dede, Menekşe Özcan Anabacı ve Tahtacı Kültür Dernekleri Federasyon Başkanı Sayın Yolcu Bilginç katılımlarıyla bizleri onurlandırdılar.
Alevilik- Bektaşilik Araştırmaları Dergisi Bilim Kurulu adına sayın Prof. Dr. Belkıs Temren (Menemencioğlu), Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları Dergisi Editörü Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nden sayın Prof. Dr. Ali Yaman, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi’nden sayın Prof. Dr. Levent Kayapınar ve sayın Prof. Dr. Ayşe Kayapınar, Necmettin Erbakan Üniversitesi’nden sayın Prof. Dr. Ahmet Taşğın, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı sayın Doç. Dr. Erdal Aksoy, Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları Dergisi Editörü İzmir Katip Çelebi Üniversitesi’nden Sayın Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ersal, Cem Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Muzaffer Birdal, Dokuz Eylül Üniversitesinden Öğretim Görevlisi Sayın Özkan Birim,
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsünden Araştırma Görevlisi Sayın Bülent Akın, Gazeteci-Yazar Sayın Ayhan Aydın, Araştırmacı-Yazar Sayın Necdet Saraç bu yılkı etkinliğimizi katılımlarıyla destekleyerek bizleri onurlandırdılar.
Törenimiz 8 Mayıs Pazar sabahı saat 11.30`da çeşme başında “Su Salımı Töreni” ile başladı. Selamlama konuşmalarının ardından Hüseyin Durak Baba, İran Tebriz’den Grup Müştak, Ab-ı Nefes grubu, Âşık Sefai, Tayyar Erdem nefesleriyle bizlerle birlikte oldular.
İzmir Bademler yöresinden gelen Tahtacı Semah Ekibi`nin döndüğü Semah mihmanları büyüledi.
Saat 14.30`da karakazan ve ardından lokmalar meydana geldi. Halife Baba (Yücel Top) ve Haydar Baba (Haydar Soylu), İsa Baba (İsa Vatansever) Hüseyin Baba (Hüseyin Durak) ile birlikte Gülbanklar okundu. Karakazanda pişen pilav, mihmanlarımızın beraberinde getirdikleri Lokmalar, Dedeler, Babalar tarafından dualandıktan sonra mihmanlarımızla lokma edildi.
Lokma edildikten sonra Sayın Cengiz İyilik hocamızın çalıştırdığı, Yurdun Sesi Halk Oyunları Topluluğunun Halk oyunları sunumu bizlere unutulmayacak anlar yaşattı.
Halk oyunlarından sonra Tahtacı Alevilerinde düğünün ertesi günü gelin kıza uygulanan “Tahtacı Baş Bağlama Erkanı” Menekşe Anabacı tarafından geleneksel şekli ile icra edildi. Sayın Öğretim Görevlisi Özkan Birim Hocamız tarafından yapılan Ebru workshop uygulaması ve “Ali” konulu Hat ve Ebru sergisi katılımcılarca büyük ilgi gördü. Ayrıca Sayın Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ersal hocamızın sunumuyla ateş üstünden atlama, yumurta yarışı, ip atlama, halat çekme, yoğurt yeme yarışları gibi Anadolu’ya özgü unutulmaya yüz tutmuş çeşitli oyunlarla katılımcılara keyifli saatler yaşatıldı. Etkinliğimiz, tüm canların sevinci, coşkusu ve gönül sıcaklığı dışarıdaki havaya da yansıyarak tam bir bahar havasında kutlandı. Munzur Davul zurna ekibi eşliğinde halaylar çekildi.
Emeği geçen tüm canların hizmetleri Hakk’ın dergâhında kabul ve makbul olsun.
El birliği, gönül birliği ile bu yılda Hıdırellezde kurbanımızı, lokmamızı, kısacası insanlığımızı paylaşmayı bizlere nasip eyleyen Yüce Allaha şükürler olsun.
Etkinliğimize katılan tüm canlara aşk u muhabbetlerimizi sunar, gelecek yılki Hıdırellezde buluşmak dileği ile hızır bereketinde bir yıl geçirmenizi dileriz.

Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü
Yönetim Kurulu Adına

Gülizar CENGİZ

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile