İsmet Alıcı'nın Sabah Kasidesi Kitabı Üzerine

SABAH KASİDESİ

Belli ki yaşamın içinde türlü çileler çekmiş, söyleyecek sözleri olan bir ezgili yürek İsmet Alıcı.

Geçen gün otobüs durağında beklerken, tüm heybetiyle yolculuk yaptığı otobüsten inip koşarak yanıma gelmişti beni görünce, Sabah Kasidesi isimli kitabını imzalayıp verdi gülen yüzüyle, imzaladı emekçi elleriyle… Ben de onu daha önce İsmet Abi, diye kaydetmişim telefonuma.

O yurduna, insanına, dünyaya sevdalı, bilinçli, mücadeleci, çevreci bir insan, duyarlı bir insan, dost bilip güvenle arkanızı dayayabileceğiniz namuslu bir insan…

Anadolu’lu olarak, İstanbul’da yaşamın labirentleri içinde yol almak, İstanbul’dayken toprağın, emeğin, hasretin, mazlumluğun değerlerini yaşatıp, bunların öyküsünü her daim heybesinde taşıyabilmek büyük hünerdir.

Kurşun gibi ağırdır burada hava, hiç affetmez garibanlığı, yalnızlığı, kimsesizliği, naçarlığı, tepesine mıhlarını birer birer büyük bir zevkle çakar acımasızca yaşam denen haydut sürüngen…

Sığınmaktır soluk almak için, sokulmak dost meclislerine, insan bildiğin gönüllere girmek, ışık aramaktır büyük şehirde yaşamak biraz da.

İsmet Abi’yle çok sık karşılaşmasak da, yine yayın dünyasının içinde, dergiler- gazeteler diyarı denilen, şair ve yazarlar, yayıncılar, gazeteciler uğrağı Cağaloğlu denen bir bilinmezlikler denizinde yol almaya çalışmışız. O da benim gibi epey zorluklar yaşamış, çileler çekmiş bu âlemde… Bu konularda kendisiyle zaten söyleşmek de istiyorum.

Ben böyleyimdir işte bir aydır, her zaman olduğu gibi birçok kitabı okudum bitirdim, iki kitap hala yarım beni bekler çok sevdiğim halde durur orada, bir de yeni başlamışım iki kitaba birden…

Ama aldım elime dostun kitabını, bağrında hasret türküleri sakladığını hemen anladığım o duygu insanının kitabını; sarıp sarıp beni tekrar tekrar okutturan, düşündüren, duygulandıran şiirler harmanında yoğrulurken, gâh çıktım galaksilere, gâh indim ince dallar kırılan yüreğimin en gizli derinliklerine.

Hayatım boyunca şiir okur dururum; her şeyimi orada arar, orada bulurum çünkü.

Yalan söylemeyen bir insanımdır, daha önce de kitapları çıkmış İsmet Abi’nin benim ilk okuduğum kitabı ise en son çıkan Sabah Kasidesi kitabı oldu.

Bilmem ki, bu kitap bana neyin dili oldu da; her zaman açılmayan, dışarıdan görülmeyen tılsımlı nasıl bir kapı oldu da şiir denen o büyülü dünyayı bir kez daha götürdü beni.

Kendimi bulduğum dizeler içinde ilerlerken; şairin gözlem gücüyle yaşamından kesitler sunmasının çok ötesinde, iyi bir şairde olması gerektiği gibi, kendisini çevreleyen hayat örgüsünün dışında bambaşka bilinmezlikler, bambaşka duygularla kaleme aldığı benzersiz şiirlerle karşılaştım.

Ama aynı zamanda ozanın dizeleri kendi dünyasını, yaşamının izlerini de bizlere hissettiriyor gibi.

İsmet Alıcı’nın şiirlerinde; çok yoğun duygular var, olabildiğince yalın katıksız bir hayat var, hayat kavgası var, ama aynı zamanda kaybolan insani değerler değil sadece her elini uzattıkça kendisinden uzaklaşan, hiçbir zaman yapamadığı, başaramadığı, çok istese de yaşamdaki özlemleri var, yok edilen umutları var, hayal kırıklıkları var sanki…

Çocuklar var, yüzünü ateşin içine atmış etini çığlık çığlığa yakan dervişler, demirden zırhı, cebinde hala tütün tabakası, metre ve tebeşiri olan yaşlı bir kaynakçısı var, serçeleri var elleri uzandıkça yanan, ağaçları, toprağı, emekçi insanları var…

Bir özlem, bir utku, bir hüzün, yapmak isteyip de yapamadığı onca şey kadar, tanıyıp sevdiği her birisi yüzlerindeki derin çizgilerle, belirgin izlerle birbirinden ayrılan, yaşamın içinden gönül verdiği insanları var…

İsmet Alıcı’nın şiirlerinde her şeyiyle insan var, kavga var, çiçeğe duran ağaç, suya hasret toprak, evlat sevgisi, yurt aşkı, bir devrimci yürek ve has bir insan kokusu var…

İyi ki bu şiirler var,

İsmet Alıcı iyi ki var.

O ve bu neslin insanları; onlar bu toprağın harmanı, ekini, bereketi, namus işçileri, görün gözü, işiten kulakları, düşünen onurlu sesleri…

İsmet Alıcılar hep var olsun, bu topraklarda; karanlığa, zorbalığa, yalnızlığa, sevgisiyle dirensinler; bu yurdun insanının direncini arttırsınlar…

Şiirle dolsun taşsın her yer; yaşam hep çağıl çağıl çağlasın derelerinden, kitaplarından, muhabbet meydanlarından bu yurdun…

Şiir oldukça, kitap oldukça, düşünen insan, mücadele eden insan oldukça yaşam sürekli sürekli kendisini her daim var etsin, sonsuza kadar bitmesin bizim insanlık türkümüz…

Gönlüne, yüreğine, kalemine sağlık sevgili usta, sağlıklı güzel günler dilerim…

Aşk ile muhabbet ile...

 

 

Ayhan Aydın

1 Mayıs 2022

 

Kitap: Sabah Kasidesi, İsmet Alıcı, Nitelik Kitap, Ankara, Nisan 2022

 

KİMSE YOK MU

 

bir boşluğa bıraksam kendimi

zamanı unutturan bir boşluğa

hafızasını yitiren bir ağaç gibi

yemyeşil kalarak buzların arasında.

 

korkuyorum bu kaosun içinde

görmeden hançerin geleceği yönü

sonra çığlık çığlığa bağırarak

kimse yok mu

kimse yok mu

kimse yok mu.

 

yılanlarla oynamaktan vazgeçin

mezar kazmayı bırakın

ateşe kömür taşımayı.

 

gerçek, yalnızca gerçek yoksulluk

gerçek, yalnızca gerçek bitmeyen acı

gerçek, yalnızca gerçek kan.

 

işte buzların içinde paramparça ruhumuz

bu korku boşluğunda

insan, canlı kalamaz

insan, insan olamaz. (Sayfa: 13)

 

BELKİ BİRİLERİ

 

burada kimse yok

kurumuş çiçekler otların üstünde, avcıların ayak izleri

aşkla dünyayı taşısın diyorum, solmuş yapraklarla dolmuş

yüreğim

sadece şiir yazıyorum, beyaz veya ışıklı bir türkü

bir çıbanı deşer gibi

ya da bir sanı, çamurlu, kükürtlü bir yağmurun altında kala kala

korna sesleriyle geçen araçlar ezmiş düşlerimi.

 

lütfen tahta eleklerinizi yakmayın

üstündeki iplikleri yeniden çekerim

lütfen at arabalarındaki atları öldürmeyin

akreple yelkovanı ben bükerim

lütfen bedenimiz bedenimize aktı kızıl demir ocaklarında

birkaç çanak çömlek değil aradığım.

 

böyle hızlı hızlı nereye?

böyle bastıran günbatımıyla konuşmadan

geçmişi öldüre öldüre, geleceği görmeden.

 

şaşma bu sözlerime, bir kelebek bile değilim

sensiz iki günlük

kendi varlığını rüzgara vermiş

ah lep kanatlarıma yapışmış geçmişin ve günün külleri.

 

belki sen, belki o, belki biz, belki yoksullar

belki emekçiler birliğin gülünü görür

ta derinlerde, ta suskun kala kala, ta baş eğe eğe

açılır zamanın yaraları belki

açılır terden şekillenen masavi güneş

görürler zorbaları, mazlumları, haksızlığı

kuşanırlar zamanların faryatlarını. (Sayfa: 55)

 

DERVİŞ

 

işte orada, yüzünü ateşin içine atmış

yakıyor etini çığlık çığlığa

bağrından kopartıp salıyor kapkara güvercinleri

sıyrılsın diyor, kilden, dumandan, hazdan beden.

 

fakir o, bir gülden fazlasını alamaz

ömür boyu tok olur tek bir üzümle

bedenin hapishanesinde tavlanır çileyle

hüznün kuyusunda parçalayarak sevinçleri.

 

kör etmiş tanrısı onu, kör, gözyaşlarının tuzuyla

kar serperek bütün dürtülerine köreltmiş. (Sayfa: 58)

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile