Şiran Kırıntı - Niyazi Bal'la Bir Görüşme - Ayhan Aydın

NİYAZİ BAL’LA BİR GÖRÜŞME

(1924 –KIRINTI-ŞİRAN)

16 Aralık 2012

 

Ayhan Aydın

 

DELİ ŞÜKRÜ (BADILOĞULLARI)

 

Ben 1924 doğumluyum.

Senin büyük dedene Deli Şükrü, derlerdi. Hem tanıyorlar, hem de seviyorlardı. Cemlere geliyordu. O zaman halk birbiriyle iç içeydi. İnsanlar daha yakındılar. Yeniköy’den gelenler bizde (Kırıntı’da) cem olduğu zaman gelip bir hafta dururlardı. Cem bir hafta devam ederse, onlar da bir hafta dururlardı.

İlkokul 3. sınıftaydım. 1936’daydı. Okullar o zaman 3 sınıftı. Öğretmeniz Gorzaf’dan Hasan Ünbay’dı. Okuma alışkanlığını bize veren, namuslu, kendini yetiştirmiş, iyi niyetli bir öğretmendi.

Yakup Coşkun Kırıntı’da Eba Müslim’in kitabını almış. Yeni harflerle yazılmış, 1000 sayfa bir kitaptı. O kitabı senin büyük dedene okurdum. Büyük Deden Deli Şükrü cemlere geldiğinde, Eba Müslim’i bana okutur, dinlerdi. Akıcı, güzel okumam vardı, benim Türkçem her zaman iyi olmuştur. Bunu tüm öğretmenlerim söylerlerdi. O da beni dinler, çok hoşuna giderdi.

Şükrü Dede’nin anası Godil Köyü’ndendir. Onun akrabaları meyve getirip satıyorlardı. Dedeniz onlarla çok ilgileniyordu. Yakınlıkları vardı.

Şükrü Deden cüsseli bir adamdı. Uzun boylu deden Ahmet Zemci’den de uzun boyluydu. Buğday benizli, hafif sakallı biriydi. Yaz kış göhsüne koyun postu koyardı. Göhsü rahatsız olduğu için bunu yapardı. Ona Badıloğlu, derlerdi. Badıloğulları kelimesini iyi biliyorum. Onun için kullanırlardı.  İlk eşi Şahide vardı. Benim de kaynanamın anasının bacısıydı. Durbaba’nın halasıdır. Yani Şehri ve Şahide iki bacıdır.

Dedenin siması şimdi hiçbir yakınına benzemiyor. Güzel bir siması vardı, ona benzer bir kimse yok, çocukları da benzemezdi. Atı filan vardı. Meyve filan satar gibiydi. En çok da Eba Müslim’i ona okuduğumdan onu tanıyorum. Dini konularda öndeydi. Cemlerde Ehlibeyt’ten söz eder, halk dinlerdi, kendini dinletirdi. Bilgiliydi, konuşmasını başarıyordu. Zaten köylerde okur yazar yüzde iki veya üçtü o zaman. Halk ona “Deli Şükrü” diyordu. Ama bir taşkınlığını hiç duymadım. Halk söylemesi bu. Ama oğlu Deli Hasan’da taşkınlık vardı o dengesizdi.

 

EBA MÜSLİM VE SEVGİSİ

 

Bir gün deden Ahmet Zemci’ye Ali Rıza  Kutlu öğretmenimiz sordu: Ahmed-i Zemci kimdir, dedi. Öğrencisine soruyor. Cevaplayamadı. Dedi ki, Ahmed-i Zemci Eba Müslim’in baş okçusudur, dedi. Köyün Alevi köyü olduğunu bildiği için Eba Müslim’i özellikle anlattı. Alevlerin Eba Müslim’i sevdiklerini biliyordu. Zannetmem ki hiçbir Sünni Köyü’nde Eba Müslüm ismini bilen olsun. Ama her aklı başında Alevi Eba Müslim’i tanır, kim olduğunu bilir. Eba Müslim, Emevi Devleti’ne karşı çıkmıştır. Aralıklı olarak savaş 40 sene devam etti. Emevi Devleti Eba Müslim tarafından yıkıldı. Son halife Mervan Mısır’a kaçtı ama yakalandı. Kendisini tuvalet çukuruna atmıştı, ruhu bozuk. Eba Müslim emretti hamama götürdüler, temizlensin sonra karşıma çıkarın, dedi. Ama Eba Müslim’in karşında yan çıkışlar yaptı. Siz çoban çocuğusunuz, size baş eğmem, dedi. Eba Müslim emretti, Ehlibeyt aşkına Mervan’ın tepesine 12 tane mısmır (çivi) çakıldı. Emevi devleti ortadan kalkmış oldu. 750 yılında Abbasi devleti kuruldu. 550 yıl yaşadı Abbasiler.

Harun Reşit Eba Müslim’i davet etti. Perde arkasına saklanan cellatları tarafından şehit edildi. Abbasiler de Emeviler kadar Ehlibeyt’e zulmettiler. Halbuki Hz. Muhammed’in amcasının torunuydu Abbasilerin kurucusu Ebu Abbas.

Ben Eba Müslim kitabını okurdum, Dedeniz Şükrü Ağa çok sevinirdi. Kendisi eski ve yeni yazı biliyordu ama benim kadar hızlı okuyamıyordu. Eski yazıyı daha hızlı okuyordu. Bana okutuyordu. “Eba Müslim gelmeyeydi cihana / Eşekler de bağırırdı Mervan’a” sözü onu çok sevindiriyordu. Köylerde cem yapılmadığı zamanlar sırayla evlerde toplanıp Eba Müslim kitabını okurlardı. Yeme, içme sohbetlerinde Eba Müslim sevgisi devam ediyordu.

 

KIRINTI VE RUMLAR

 

Benim kendi dedem Kara Halil 22 Aralık 1940’da vefat etmiştir. Senin büyük deden Deli Şükrü 1944’de vefat etmiştir. Benim içinde halen çok büyük bir pişmanlık vardır. Dedemi pek ala konuşturabilir, ondan aldığım bilgileri yazabilirdim. Ama bunu yapmadım. Çok pişmanım. Ondan köyün iki yüz yıllık bilginini alabilirdim. Çünkü büyük dedem öldüğü zaman tam 96 yaşındaydı.

En azından dedemin bacısı Firdes’ten ve diğerlerinden şu bilgileri almıştım: O zaman Kırıntı olarak isim verdiğimiz köyün yerinde Rumlar varmış. Buranın adı da Minadis’mış. Çeküz ve Kırıntı onları sıkıştırınca onlar göçüp gitmişler bu topraklardan.

Köy ilk zaman 25 haneymiş, üç mahalleymiş. Mahallenin birisi “Kilisenin Kırı”nda, bir diğeri “Yoncalıklar”da (Mezarlıklar) bir diğeri de “Ağalık”taymış.

Dedemin bacısı Firdes Rumları anlatıyordu. Dedemin çocukluğunda halen burada Rumlar varmış. İlk önce köye Bal’lar, sonra Şıhlılar geliyor. Ballar Kaya’nın Önünde, Şıhlılar Oda Deresinde oturmuşlar. Araları beş metre kadar. Burada tahminen 50/60 yıl kalıyorlar. Sonra bugünkü Kırıntı yerleşim yerine geliyorlar. Minadıs’lılar o zaman Kırıntı topraklarındaymışlar. Bugünün Alevileri nasıl baskı yapılıyorsa o zaman da onlara baskı yapılmış, onlar da göçüp gitmişler.

 

AHMET ZEMCİ

 

Senin Deden Ahmet Zemci ile okul arkadaşıyız. O benden üç yaş büyüktü. Onun okul  numarası 39’dur. Yazısı güzeldi. Öğretmeniz onu takdir ederdi, sevilen bir öğrenciydi. Mustafa Öztürk vardır, Işıl’ın babası. Ahmet Zemci ile güreş yaptılar. Okulun bahçesinde. Ahmet Zemci çok güçlü olmasına rağmen yenildi. Ahmet Zemci’yi çok seviyordum. Temiz karekterli, güvenilir bir arkadaşımdı. Babacan, iyiliksever, büyük değer verilen bir insandı, Kırıntı’da da, Yeniköy’de de herkes onu çok severdi. Hüsniniyetli, atılgan, çalışkan bir insandı. Allah rahmet eylesin.

 

KARADENİZ ALEVİLERİ VE GAVRAZLILAR

 

Gümüşhane’nin bazı yerlerinde Aleviler varmış, asimile olmuşlar. Yağmurdere Semti’nde Gümüşhane kırsalında Çepni Alevileri varmış, asimile olmuşlar.

Gümüşhane’nin Kürtün Kazası vardır. Orada da Gavraz (Kavraz) vardır. Bizde Gavrazlılar vardır, (Öztürk soy ismini alanlar) oradan geldiğini biliyoruz. (Sen iyi biliyorsun.) Kürtün Taşlıca’da büyük Alevi Dedesi ulusu Güvenç Abdal yaşamıştır. Onun orda halen ziyareti vardır. Çepni Alevilerine baskı yapınca onlar da dağılıyorlar tabii. Karadeniz’de de Çepnilere büyük baskılar yapmıştır.

Oradan ilk önce Alucra’nın Haşhaş isimli (Şimdi Köy olan) bir yerine, yaylasına Gavraz’dan iki üç hane geliyor. Burada ne kadar kaldıklarını bilmiyorum. İki kardeş arasında kavga oluyor. Biri diğerini öldürüyor. Geri kalanların bir kısmı Çakmanus’a iniyorlar. Diğer kısmı da Kırıntı’ya geliyor. Haşhaş boş kalıyor o zaman. Daha sonra Kars’tan bugün orada oturanlar gelip yerleşiyorlar. Bende Gavrazlılar denen Öztürk soy isimli olanlarla ilgili bilgim budur. Onlar Güvenç Abdal Ocağı’nın talipleridir. Bizim cemlerimiz de de devamlı Güvenç Abdal’ı anarız. Benim bildiğim Ordu’nun Gürgentepe Çepnilerin en yoğun oldukları yerdir. Bize oradan dedeler geliyordu. Alişan Efendi geliyordu.

Bizde bir Ayşe vardı. Arif Bal’ın büyük anası. Onun da babasına Ayşe’nin Ali’si diyorlardı. İşte o Ayşe de Gürgentepe’den gelin gelmiş.

Balıkesir’in Dursunbey, Karadeniz’den giden Çepnilerin yerleştiği yerdir.

 

16 Aralık 2012, Rumeli hisarüstü, Kendi evi. (Cemal Aydoğan’la ziyaret ettiğimde anlattıkların not ettim.)

 Hoca’nın şu anda okuduğu bir kitap: Torul-Kürtün Tarihi, Adnan Güngör Ücüncüoğlu, Torul Belediyesi Yayınları No: 1.