Şiran Yeniköy'de Badıllılar (Badıloğulları) Derleme Bilgiler - Ayhan Aydın

GÜMÜŞHANE ŞİRAN YAZILARI

(Şiran – Yeniköy)

 

DELİ ŞÜKRÜ (BADILOĞULLARI)

 

AYHAN AYDIN

 

BADILLILAR

 

Badıllı Köyü

Kırşehir, Merkez. (Mucur’a yakın, Seyfe Gölü’nün dibinde.) Bu köyden Gazi Bey’le görüşüldü. 05437271040

Alınan bilgiler: Gümüşhane, Erzincan, Çimen Dağı’na yerleşmişler. Selahattin Eyyübi Badıllı’dır. Urfa’da, Ağrı’da, Konya Cihanbeyli Gordoğlu Köyü’nde Badıllılar var. Samsun’da da köyler vardır. Biz de Alevilik ve Kürtlük var.

 

Ağrı, Eleşkirt Badıllı Köyü (Eski Badilli)

Kars, Tuzluca Gaziler’de Badıllı Köyü. (Köylerimiz 1928, Dahiliye Vekaleti Yayınları, İstanbul)

 

Badıllı, Batılı: Türkmen (Türkay, 2005, Sayfa: 54)

 

Badilli: Bknz. Badılı. (Badıllıları saf Türkmen olarak görmek doğru değildir. Bu aşiretin içinde Kürt guruplar da karışmıştır.  Bütün Türk Halkları, S: 126, L. N. Lezing A.V. Superanskaya Selenge Yayınları, İst. 2009)

 

Beğdili (Beğdilü) (Begdilli, Begdilü) Halep Eyaleti, Yeni İl Kazası, Rakka Eyaleti, Gülnar Kazası (İçel), Adana, Kırşehir, Canik, Karaman Sancağı, Danişmenti Kazası (Bolu Sancağı) Sivas, Çıldır, Kars Eyaleti) (Konar Göçer Türkmen Taifesinde, 203 Say. Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler, Cevdet Türkkay, İşaret Yayınları, İstanbul, 2011)

 

Şükrü Badıloğlu (Aydın) (1872-1944) İLE İLGİLİ YENİKÖY VE KIRINTILLILARIN SÖYLEDİKLERİ…

 

Nazime Aydın (85), 26 Ekim 2012, ANKARA

 

Harmanda atınan da düyen (döğen) sürüyordu, öküzlerle de. Geliy bizi götürüyordu, gel düven sür, diyordu. Ata binip sürmeyi daha çok seviyordum. Bir gün kaçtım. Babamların horikliğine saklandım. Bize meyve de verirdi. Anama; “yoluk kız, kırcan nerede?” dedi. Gel kız dedi, yine beni aldı götürdü düğene. O zaman ekin çok oluyordu, harmana portlar yığılıyordu. Güz geliydi, çarık yapıyordu. Çok güzel yapıyordu. “Hasır çarık, ayakkabı gibi oluyordu”. Kasabaya tamaya gidiyordu. Kürtler onun çarığını çalıyormuş. Kafasında tiftikten kavuk vardı. 70 yaşlarında karılarla konuşuyordu. Milletle çok muhabbet etti. Hatun Bacı bizdeydi. Bir gün geldi babama çattı. Serfinaz’a iyi bakmıyorsunuz, diyordu. Şükrü Amca benim babamın dayısıydı. Serfinaz o zaman 12-13 yaşındaydı, Şavkı’yla nişanlıydı. Serfinaz’a kızardılar: “Serfinaz sen aç kalıyorsun, balla yağı karıştırıp ona yedirin” derdiler.

(Şükrü Dayı) yolda yürürken “küt küt” ediyordu. Ona bakıyorlardı. Okutmuştu, Babamı, Karabey Dayı’yı, Halil İbrahim Dayı’yı, o okutmuştu. Babam; “Dayım şunu öğretti, bunu öğretti” derdi. Dedem Mesudiye Melet’ten. Şükrü Dayı, bacısını babama vermiş. Ona yer yermiş, ev yeri vermiş, onu kayırmış.

(Şükrü Dayı) Babacan adamıdı. Ahmet Çavuşunan hısım olmuş. (Cafayıl Bibi’nin babası) uğraşırmış, kavga edermiş. Ona “Ebu Cehil” dermiş. Ahmet Çavuş herkesin yerini zabdetmiş. Döğüşkenmiş, o aslında ipsizmiş, çok hak yemiş.

Babamın burnu ona (Şükrü Dayı’ya) benziyormuş. Ahmet Amca zencilere benziyordu.

Kimseye (Şükrü Dayı) değmiyordu, zararsızdı, çok okuyan biriydi. Birgün müsahibi (Sedeflerin Babası Cırıh Hüseyin) ölüyormuş onu bekliyormuş. Bir kuş gelmiş pencereye konmuş, Şükrü Dayı’nın gözüne bakmış. Şükrü Dayı bir durmuş iki durmuş, ona bakmış o anda anlamış ki, Azrail kuşun gözünün içinden ona bakıyor. Sonra da adam ölmüş... Ben on beş yaşlarındaydım o öldüğünde. Gittik. Minever onun başında ağlıyor. Kibar’la (Kara-kızı), Serfinaz (Gelini) yayladaydılar. Onlar geldiler. Mezarını eşen Keleş’idi. Mezardan da bir kafatası çıkmış. O kafatası da Şükrü Dayı’nın kardeşi Hasan’ın kellesiymiş.

Deli Hasan’ın anası annemin bibisidir, Daldalar’dan gitmedir.

Deli Şükrü çok güreş yaparmış. Her sene Gorzaf’ın başında bir yaylada “ Yılanlı Yayla” diyorlar, ormanın içinde gidip orada pehlivanları yıkıyormuş. Şeyde Hatun (Şükrü Aydın’ın ilk hanımı) onları yensin diye donunu ters çevirirmiş, o da onları kazanırmış. Atları vardı. Onun anası Fadime Godil’den gelmedir. (Gümüşhane-Torul) Godilli Mehmet vardı: “dayı dayı” diyor, bizim köye geliyordu.

Badıllılar İran’dan gelmedir. Benim Dalda dedemi kurt yemiş, Billur Düzü’nde kurt yemiş. “ Oraya Daldanın Kaybolduğu Yer” diyorlardı.

“Badıllılar sadırlılar” diyorlar.

“Badıllı Kürdü” diyorlarmış.

Badıllı demek Kürt demektir.  (Onlar) Aleviler ama Kürtler.

Badıllılar kadınlara çok önem vermiyorlar. Kadın kıymeti bilmiyorlar. Ama erkekleri ekmeklidir. Elleri açıktır, cingan, cimri değiller. Şuna buna yedirirler. Babamın da, Karabey Dayı’nın da elleri açıktı.

Şıhlı Milleti; yalancı, kavgacı, dedikoducudurlar, kafcıdırlar. Kudretlerin babası İsmail bizim kadınları çok döverdi. Bizimkiler (Badıllılar) kavga bilmezler.

Badıllıların çalışanı da var, tembel olanı da var. Kurnazlık bilmezler. Çalıp, çırpmak yok. Yurdu (Aydın) bunu beceriyor, bir tek. Yurdu işini biliyor.

Şükrü Dayı Bayburt’a gitmiş. Bayburt’tan buğday getirtmiş. Gelirken Lanetleme’de (Kirazmaşat)’ta, bir tazu çıkmış, iki atmış (cazu) Köprünün başında duruyorlarmış. Babam 20 yaşındaymış. Mehmet Amca da (Kart Cemal’in babası (Aydın)) varmış. O daha küçükmüş. Tazu çıkmış, o yana, bu yana geçiyormuş. Şükrü Dayı, Mehmet ata vur, demiş. Karşıya geçmişler. Tazu öbür tarafta kalmış. Çığırıp duruyormuş. Onlara yetişememiş. Eve gelmişler. Şeyda Ana, Salih sen korkmuşsun, rengin kaçık, demiş. Yenge demiş, olanları anlatmış. Zırzadan su geçirip içirmişler. (Zırza: kapıyı kilitlemeye yarayan, kilit içindeki şey) Yani tılsım yapmışlar. Çok korkmuşlar, baya etkinlenmişler.

 

Şükrü Dayı’nın fazla sakalı yoktu, sarışın sakalı vardı. Şimdi onun evinden, ailesinden hiç bir kimse ona benzemiyor. Ne Zemzi İcim, ne Kibar, ne de Şavkı, ne de diğerleri. Benim babamın burnu ona benzerdi. Başka kimse ona benzemiyor.

 

Kocakarı çok iyiydi. (Seher Aydın, Şükrü Badıloğlu’nun ikinci eşi. Kendisi Şinikli Kız olarak da bilinir. Şimdi ismi Dilekyolu olan köyden. (1870-1973)) Ona Cafayl da çok baktı. (Kart Camallerin anası).

 

26 Ekim 2012, Ankara, Mamak, Natoyolu, Ege Mahallesi.

 

NİYAZİ BAL’LA (1924 –KIRINTI-ŞİRAN) BİR GÖRÜŞME

16 Aralık 2012

 

DELİ ŞÜKRÜ (BADILOĞULLARI)

 

Ben 1924 doğumluyum. Senin büyük dedene Deli Şükrü, derlerdi. Hem tanıyorlar, hem de seviyorlardı. Cemlere geliyordu. O zaman halk birbiriyle iç içeydi. İnsanlar daha yakındılar. Yeniköy’den gelenler bizde (Kırıntı’da) cem olduğu zaman gelip bir hafta dururlardı. Cem bir hafta devam ederse, onlar da bir hafta dururlardı.

İlkokul 3. sınıftaydım. 1936’daydı. Okullar o zaman 3 sınıftı. Öğretmeniz Gorzaf’dan Hasan Ünbay’dı. Okuma alışkanlığını bize veren, namuslu, kendini yetiştirmiş, iyi niyetli bir öğretmendi.

Yakup Coşkun Kırıntı’da Eba Müslim’in kitabını almış. Yeni harflerle yazılmış, 1000 sayfa bir kitaptı. O kitabı senin büyük dedene okurdum. Büyük Deden Deli Şükrü cemlere geldiğinde, Eba Müslim’i bana okutur, dinlerdi. Akıcı, güzel okumam vardı, benim Türkçem her zaman iyi olmuştur. Bunu tüm öğretmenlerim söylerlerdi. O da beni dinler, çok hoşuna giderdi.

Şükrü Dede’nin anası Godil Köyü’ndendir. Onun akrabaları meyve getirip satıyorlardı. Dedeniz onlarla çok ilgileniyordu. Yakınlıkları vardı.

Şükrü Deden cüsseli bir adamdı. Uzun boylu deden Ahmet Zemci’den de uzun boyluydu. Buğday benizli, hafif sakallı biriydi. Yaz kış göhsüne koyun postu koyardı. Göhsü rahatsız olduğu için bunu yapardı. Ona Badıloğlu, derlerdi. Badıloğulları kelimesini iyi biliyorum. Onun için kullanırlardı.  İlk eşi Şahide vardı. Benim de kaynanamın anasının bacısıydı. Durbaba’nın halasıdır. Yani Şehri ve Şahide iki bacıdır.

Dedenin siması şimdi hiçbir yakınına benzemiyor. Güzel bir siması vardı, ona benzer bir kimse yok, çocukları da benzemezdi. Atı filan vardı. Meyve filan satar gibiydi. En çok da Eba Müslim’i ona okuduğumdan onu tanıyorum. Dini konularda öndeydi. Cemlerde Ehlibeyt’ten söz eder, halk dinlerdi, kendini dinletirdi. Bilgiliydi, konuşmasını başarıyordu. Zaten köylerde okur yazar yüzde iki veya üçtü o zaman. Halk ona “Deli Şükrü” diyordu. Ama bir taşkınlığını hiç duymadım. Halk söylemesi bu. Ama oğlu Deli Hasan’da taşkınlık vardı o dengesizdi.

 

EBA MÜSLİM VE SEVGİSİ

 

Bir gün deden Ahmet Zemci’ye Ali Rıza  Kutlu öğretmenimiz sordu: Ahmed-i Zemci kimdir, dedi. Öğrencisine soruyor. Cevaplayamadı. Dedi ki, Ahmed-i Zemci Eba Müslim’in baş okçusudur, dedi. Köyün Alevi köyü olduğunu bildiği için Eba Müslim’i özellikle anlattı. Alevlerin Eba Müslim’i sevdiklerini biliyordu. Zannetmem ki hiçbir Sünni Köyü’nde Eba Müslüm ismini bilen olsun. Ama her aklı başında Alevi Eba Müslim’i tanır, kim olduğunu bilir. Eba Müslim, Emevi Devleti’ne karşı çıkmıştır. Aralıklı olarak savaş 40 sene devam etti. Emevi Devleti Eba Müslim tarafından yıkıldı. Son halife Mervan Mısır’a kaçtı ama yakalandı. Kendisini tuvalet çukuruna atmıştı, ruhu bozuk. Eba Müslim emretti hamama götürdüler, temizlensin sonra karşıma çıkarın, dedi. Ama Eba Müslim’in karşında yan çıkışlar yaptı. Siz çoban çocuğusunuz, size baş eğmem, dedi. Eba Müslim emretti, Ehlibeyt aşkına Mervan’ın tepesine 12 tane mısmır (çivi) çakıldı. Emevi devleti ortadan kalkmış oldu. 750 yılında Abbasi devleti kuruldu. 550 yıl yaşadı Abbasiler.

Harun Reşit Eba Müslim’i davet etti. Perde arkasına saklanan cellatları tarafından şehit edildi. Abbasiler de Emeviler kadar Ehlibeyt’e zulmettiler. Halbuki Hz. Muhammed’in amcasının torunuydu Abbasilerin kurucusu Ebu Abbas.

Ben Eba Müslim kitabını okurdum, Dedeniz Şükrü Ağa çok sevinirdi. Kendisi eski ve yeni yazı biliyordu ama benim kadar hızlı okuyamıyordu. Eski yazıyı daha hızlı okuyordu. Bana okutuyordu. “Eba Müslim gelmeyeydi cihana / Eşekler de bağırırdı Mervan’a” sözü onu çok sevindiriyordu. Köylerde cem yapılmadığı zamanlar sırayla evlerde toplanıp Eba Müslim kitabını okurlardı. Yeme, içme sohbetlerinde Eba Müslim sevgisi devam ediyordu.

 

Mustafa Öztürk (Kırıntı-Şiran-90), İSTANBUL

 

Yine bir gün ziyaret ettiğim Mustafa Öztürk (90) bana şunları anlatmıştı.

Bir gün sizin evde yattım. Bir uzun sobanız vardı, yedim içtim, sizin evde yattım. Çok rahat ettirdi beni. Alucra’ya gideceğiz, giderken dedi ki; köylüyle konuş sen bizim Zemci’yle birbirinize yakışıyorsunuz, seni Zemci’yle müsahip yapayım, dedi. O Deli Şükrü; babayiğit, çok babayiğit bir adamdı. Onun gibi bir babayiğit daha görmedim. Öyle bir babayiğit bir adamdı. Deli Şükür derlerdi. Bonkör, güzel de kitap okurmuş, onu söylerlerdi. Eski cenk kitaplarını okurmuş. Az sakallıydı, uzun sakal yoktu. Kemikirisi, uzun boylu, pehlivanmış, zaten. Allah gani gani rahmet eylesin. Benim hanım zaten şimdi bile söyler; elimde çok şey varsa; Deli Şükrü gibi dünyayı nidecen, bu kadar öteberiyi niye aldın... Deli Şükrü sağa sola mı dağıtacan.. der. Kendisi işte yan odada. O söyler... Senin deden çok bonkörmüş, sağa salo dağıtıyormuş, eli açıkmış. (Kasım 2012)

 

Aslan Aydın (Zurnacı- Yeniköy- ŞİRAN-74)

 

Biz Cemal abi ve Sabri Ustayla aslında epey bir “emicemiz” olan Zurnacı Aslan Aydın’a doğru yol aldık. O eşiyle yaz kış Şiran Yeniköy’ü terk etmeyen simalardandır. Gerçi bizim akrabalığımız var, ama neredendir, vs. Dese de, köyle ilgili anıları fazla anlatmasa da kısa bir sohbette bulunuyoruz. Biz onu çok mu çok seviyoruz. O bir zurna ustası, abartısız tüm Şiran yöresinde bilinir, sevilir. O çok uzun yıllar boyunca ustaca çaldığı zurnasıyla sadece Yeniköy, Kırıntı değil civar köylülerin de aradığı, düğünlerin olmazsa olmazlarının başında gelen baş aktör şahsiyetlerinden olmuştur. Gerçekten bazıları için zurna denilince tüylerin diken diken olduğu pek bir anlamı olmayan, aynı sesleri çıkaran, çığırtkan uzunca, öttürülen bir alettir. Ben ise çok mu çok ilginç ondan hüzünlenen bir insanım. Gerçi düğünlerde kız tarafıysanız zurnanın sesi size dokunur, analar da ağlar, gelinler de, kızlar da, hatta yüreği “muhalif” olan (yumuşak) olan babalar da. Ama ben daha çok şeyler hissederim zurna sesini duyunca. Benim için çok derin anlamlar ifade eden sesler çıkarır zurnalar. Bunda bizim Zurnacı Aslan Amca’nın çaldığı zurnanın da katkısı vardır.

Ona Kolaman’ın Aslan’ı derler, geçtiğimiz yıllarda yitirdiğimiz kardeşine ise “Kolaman” derlerdi. Babalarının ismi Durmuş’muş. O da Diyarbakır’da bizim köyden gurbete gidenler gibi işçi olarak oraya çalışmak için, Devlet Demiryolları’nın işine gidiyor. Ama orada çok mu çok hastalanıyor. Kendisini bir kamyonetçiye emanet ediyorlar, köye gönderiyorlar. Kafaya bak! Yokluk mu, yoksulluk mu, akılsızlık mı, düşüncesizlik mi? Çok hasta olan bir adımı tanımadığın bir kamyonetciye emanet et, sen bunu filanca yere götür de! Evet şimdi Kolaman kayıp, on yıllardır kayıp. Öldü de bir kenara mı attılar, başka diyarlara mı gitti, bilen yok. Kolaman yok.

İşte Kolaman’ın oğlu Zurnacı Aslan’dan başka zamanlar bazı bilgiler alacağız gibi, her ne kadar bu konularda bilgim pek yok, dese de. Ben en azından, son zamanlarda olduğu gibi büyük dedem “Deli Şükrü” Badıloğulları hakkında bilgi almaya çalışıyorum ama nafile kendisi  fazla bir bilmiyor ve anlatamıyor Aslan Amca.

 

Deli Şükrü (Badıloğulları)

 

Pelhivanmış. Eskiden Kırıntı’yla Yeniköy ayrı değilmiş. Gorzaf’ın yaylasında güreş tutarlarmış. Kırıntı’nın pehlivanı olarak da Şükrü Amca güreşe girermiş. Deli Şükrüler, Badıloğulları denirdi, onlar köye en son gelmişler. Deli Şükrü’nün atları varmış, sağa sola da gidermiş. Bir zaman bizim köylü Pehlül Dede’nin babası Mehmet Şıh Kars’a göçmüş. Giderken arazilerini Deli Şükrü satın almış. Mehmet Şıh Kars’ta fazla kalmamış, geri dönmüş, kendi yerilerini istemiş. Deli Şükrü satın aldığı halde, yine de ona yer vermiş. Aslına bakarsan bizim köyün arazilerinin çoğu Kırıntıllılarınmış. Bizim kendi arazimiz de Kırıntıllılarınmış, Kösegillerinmiş, biz Kırıntı’ya dahiliz zaten, biz almışız o arazileri. Bugün kü Yeniköy’ün mezarlıklarının olduğu yerler, Çatalçamlar Kırıntıllarınmış, biz onları satın almışız. Çakırın Mustafa’sı iki köyünde  ortak muhtarıymış.

 

Badıloğulları benim bildiğim İran Horasan’dan gelmeymişler. Bazen Badıl Kürtü, de derlerdi. Ama biz hiç Kürtçe bilmezdik.

 

“Badıllılar sadırlılar” derler ama herkes biliyor ki; Badıllar çok çalışkandır. Köye en son gelenler ama en çok yer satın alanlar onlar olmuştur. Bunu insanlar da söyler, bilir. Yer deyin ölürlermiş Badıloğulları.

 

Bizim köydeki Şıhlıların Çoruh’ta değirmenleri varmış. Bizim Şıhlılar aslında bu yörenen en eskileriymiş. Onlar sonra Çiçekli Çayır’a gelmişler. Daha sonra Kapılıyurt’a gelmiş, yerleşmişler, sonra köyün yerine gelmişler. Şıhlılara Deligiller, denir. Köyün (Yeniköy)’ün kurucuları onlardır.

 

İsmail Aydın (Adılgüzel’in Babası- Yeniköy- ŞİRAN-1933)

 

Doğrul’dan sizin akrabalarız gelirdi, onları hatırlıyorum. Sizin büyük bir sobanız vardı. Deli Şükrü bize ceviz verirdi. Deli Şükrü babayiğit adamdı. O düven sürerdi. Atlarla düven sürerdi. Bizi alır atların önüne koyardı, biz bilyoh ya, atlar adamı ısırırmış, beni ısırda ben kaçtım. (22 Aralık)

 

Ali Haydar Aydın, (TORUNU, İSTANBUL-/ YENİKÖY –ŞİRAN- 3 Ocak 2013)

 

KEREDAM

 

Keredam bir köy ismi Erzincan Kelkit arasında bir köy.

Kürt ve Sünni köyüymüş.

Dedemin Babası Mehmet Dede, buradaymış. Köyün yakınlarında mezra gibi bir yerde kalıyormuş.

 

(İnternet’e göre Keredam Şiran’ın bir köyü. Yeni ismi: Kavakpınar)

 

Hikmet Kara (YENİKÖY- ŞİRAN – İSTANBUL -1939)

 

Senin büyük deden üç, dört atı varmış, eşekleri de varmış. Şükrü Dayı’nın üstünden “saat geçmiş” demişler. Yani ölmüş oluyor. Neden olduğunu bilmediğimiz için saat geçti, derdik eskiden. Kalp malp değil, saat geçti demişler. Deli Şükrü bir kilo tereyağla kırk yumurtayı yemiş, derler. Çeküze bunu çağırmışlar. Yolda üç kişi görüyor. Onlar aralarında konuşuyormuş, işte Yeniköy’ün ayısı geliyor, demişler. Sonra yanlarına çağırmışlar, o da uzaktan gitmemiş. Demişler ki niye gelmiyorsun buraya? Şükrü Dayı da demiş ki, o kadar itin içinde bir ayı ne yapsın? Deli Şükrü’nün aslı katırcılık yaparmış. Onlarda mal öküz çoğumuş.

 

 

EMSAL GÜNEL ANA

(Aslanbey’in hanımı 16 Mart 2013, Rumelihisarüstü, Kendi evleri)

 

Nişanlandığım sene öldü. (ŞÜKRÜ DEDE) Çok babayiğit bir adamdı. Her şeyin hakkından gelirdi. O dağların, taşların, Çatalçamlar’ın hakkından gelirdi. Hek ederdik. Bizim Çatalçam’da gözeye birikirlerdi. Celde (Hüseyin Şahintaş – Zakir) zurna çalardı, oynarlardı. Biz azık götürürdük.

O zamanlar bütün millet Aşağı Görsüt’ün Yallası’na malı toplardı. Saat: 10.00’da geri getirlerdi,yer ne arıyordu. Güssün Serfinaz Aygüne’nin dağlarını ekin yaparladı. Seher Ana (Seher Aydın – Şükrü Dede’nin eşi) azık götürüdü onlara. Onlar hiç ırgat etmediler. Ho iki garı goca tarlaları hallederlerdi. Bir gün de Aslan (baban) bir gölete düşmüş. Bunlar korkmuşlar, ordan çıkarmışlar.

Şükrü Dayı çok akıllıydı. Onun gibi akıllı adam yoğudu. Her şeyden haberi vardı.

Bir de Memmet vardı. Kart Çamallerin. Bizler Haskızınan bacılıydık. O yaylaya geldi. Elinde iki gül vardı. İkimize birer gül verdi. O da çok babayiğit adamdı, onu o kadar hatırlıyorum.

Bizim Hürmüs tarlaya gidiyormuş. Eskiden pancarı alırlardı, sabah çorba yaparlardı, erkenden. Şükrü Dayı elinde değnekle yere vuruyormuş, Hüsmüs “türkü söylüyor” demiş... Gelmiş ki, Şükrü Dayı ölmüş.

Şükrü Dayı çarığın altını sırım yapardı. (onarırdı). Onun arkadaşları başka yerlerden gelirlerdi. Mindeval’dan gelenler olurdu. Onun gözü çok toktu, yoldan geçeni yedirirdi. Malk mülk çoktu. Garı da (Seher Aydın) çok feneydi. Zemci Deden haslandı, ha bu dünya da ne var buldu getirdi, buldu ona yedirdi. Oğlunu iyi etti. (Yaygın söylendiye göre bir yavru köpeğin dalağını veya ciğerini de yedirmiş. Ayhan Aydın)

Ben size Kürt dediklerini hiç duymadım. Size Badıllılar, derlerdi.

Çelikgöt (Salih Selvi) ve Hasanların hiçbir şeyleri yokmuş. Acına ölüyorlarmış. Hasan’ın karısı acına ölse bir Allah’ın kulundan bir şey ismezmiş. Hep küllüğe bakarmış, küle bakarmış. Ona “^Küllü” derlerdi. Onun adı Yeter’di. O devamlı küle bakarmış. Bir gün Cafal Hala küyü baştan başa dolaşmış onlara bir aylık yiyecek getirmiş. Çocuklar aclıktan ölecekmiş. Yeter Hala, Rıza (Kombili) dediklerinin annesi oluyor. Bir de Durmuş var. Bir de Mökteber’in kocası onlar üç kardeşler. Kocası Hasan babayiğit adamdı. Giresun’da incir ağacından düşmüş de ölmüş. İşte o Hasan’ın yerlerini senin büyük deden onlara acıyıp onlara heba etmiş. Onlara vermiş.

Çelikgöt (Salih Dayı)’e de yerleri Halil Dayı onlara vermiş. İsmail’in babası oluyor. (İsmail Aydın), büyükler vermiş. Onların yerleri yokmuş onlara sahip çıkmışlar.

Senin büyük dedene senin dedenle sen benziyorsun.

 

16 Mart 2013, Rumelihisarüstü, Kendi evleri.

 

SEFER KARA (HİSAR PARKINDA BİR ÇOK KEZ)

 

Senin büyük deden benim çok çok iyi bir adamımdı. Ben onlara çok yakındım. O bana her türlü işini yaptırırdı. Siz herkesi içize almazsız. Seher Ana Şinikli Kız çok titizdi. O çok temiz bir kadındı. Bana kurban olduğu zaman bana kestirirler, her türlü işi bana yaptırırlardı. Bana güveniyorlar, ben onları çok seviyordum. Onun gibi bir adam daha dünyaya gelmemiş. Onun kadar dürüst, terbiyeli, iyi bir insan ban hiç hatırlamıyorum. Herkes biliyor onların bana itimadı vardı, bir iş olursa bana sorarlardı, ben yardım ederdim. Allah gani gani rahmet eylesin, oğlu senin deden de çok üstün bir insandı eşi menendi bulunmaz bir insandı, çok iyi bir arkadaşdı.

 

HASAN GÜNEL (2012 BİR CENAZEDE)

 

Şükrü Dayı’yı çok iyi tanıyorum. Çok iyi, babayiğit birisiydi. Köyün büyüklerindendi. Sözü sohbeti dinleniyordu. Çok inançlı bir insandı, kimseye bir zararı yoktu. O çok okumuş birisiydi.

 

Hüseyin Günel

 

Şükrü dayı, diyorlardı ki Şükrü Dayı’nın kalın siyah bir paltosu vardı. Boyu uzundu.

Bir gün dediler ki Şükrü Dayı tarlanın kıyısında kalmış, ölmüş.

 

YAKUP GÜNEL

 

ŞÜKRÜ DAYI

 

Şükrü Badıloğulları’nın çehresi geniş yüzlü burnu tombul esmerliği Zemzi’ye (Ahmet Zemci Aydın) benziyordu. Sakalı yarım, top sakaldı, yuvarlak sakaldı.

Orta boyluydu, kaba yapılı, yakışıklı, kabaydı. Hamit Onbaşıyla bir araya gelirlerdi. Duruşu, her şeyi birdi. Hamit daha buğday tenliydi. Bastonsuz gezmezdi.
Ne adamlar vardı. Ben on oniki yaşlarındaydım. Cemlere gelirdi, Hüseyin Şıh’ın cemine gelirdi. Bayram namazlarına gelirdi. Güzel yazısı vardı. Kuran okurdu, eski yazı bilirdi. Kuran’ı çok iyi okurdu. Şükrü Dayı oturaklı konuşurdu.

Cemlerde on on beş kişi bir halka olarak otururdu. Oturanların hepsi sakallıydı. Zemzi de çok iyi ama o daha iyiydi. Konuşmaları çok güzeldi. Konuşmaları çok iyi dinleniyordu.

Ne adamlar vardı.

En bilgili dede Hüseyin Şıh’tı. onun bildiğini her alim adam bilemezdi.  Kahirin (Gahirin) oğlu Ali çok iyi bir aşığıydı. Hüseyin Dede de çalardı. Kahirin oğlunun çok iyi bir semah pervazı vardı, onu herkes çalamazdı.

Veli’nin İbrahim’i de çok iyi çalıyordu. Bir de Uruşanın Memet’i en iyi aşıklar bunlardı. Bunlar bizim yöremizin aşıklarıydı. Yeniköy’den Celde’de (Hüseyin Şahintaş) da sesi çok iyiydi. Sesi çok çok iyiydi. Herkes onu söyletir, söyletir dinlerdi.

Şükrü Dayı öldüğünde ben herhalde dışarıdaydım.

Derviş Ali’nin İsmaili,

Deligilin Süleymanı,

Şükrü Deden,

Şerifin Hüseyini (Deli Durmuş’un babası)

Hamit Onbaşı,

Kara Ali (Fidanın Hasan’ın Babası)

Kabağın Azizi

Mıcıhın Mustafası,

Filar Yusuf (Sefer’in kayınatası)

En çok bunları tanıyorum, bunlar ileri gelen adamlardı.

Her zaman da Yeniköy’den Kırıntı’ya ceme gelenler olurdu.

Bir de Çete Ahmet vardı. O çok kabadayı bir adamdı. Güzüpekti. Babamla onlar müsahip gibiydiler.

Gîloftan Beyi varmış, Şiran’da, zamanında. Şiran ondan soruluyormuş. Kışlamak için bizimkiler ondan yer istemişler. O da ağaçların kırıldığı boşluk bir yer var demiş. Oraya yerleşin demiş. Orayı kırmışlar, oraya yerleşmişler. Köyün şimdiki yeri yani.

 

 

AHMET ZEMCİ AYDIN (4 EYLÜL 2000’DE HAKK’A YÜRÜDÜ)

 

DEDEM GELMEDEN ÖNCE DEDEMİN AMCALARI İLK ÖNCE GELMİŞLER, YUSUF VARMIŞ. O AMCALAR DEDEMİ GETİRTMİŞLER… (5 EKİM 1992)