MUZAFFER İLHAN ERDOST

MUZAFFER İLHAN ERDOST

ARAŞTIRMACI-YAZAR

Emektar, üretken ve çilekeş aydınlarımdan, yazar ve yayıncılarımızdan Muzaffer İlhan Erdost’la yaptığım söyleşide Sivas, Ümrani’ye, Gaziosmanpaşa kıyımları, bunların arkasındaki gerçekler, ülkemizde yaşanan ayrımcılık hakkında yazarın görüşlerini almaya çalıştım.

 

AYHAN AYDIN

 

Sivas'dan sonra, Gaziosmanpaşa'da, Ümraniye'de de onlarca insanın "öldürüldüğü katliamlara tanık olduk. Siz bu olayları bizim için nasıl yorumlarsınız? Sadece Sivas ve Gaziosmanpaşa değil; Sivas, Kahramanmaraş ve Çorum'da hepsi aynı çizgideki katliamlardır. Bunları 15-16 Mart Üniversite Katliamı'ndan ve 12 Eylül "öncesi katliamlardan ayırmak olanaklı değil. Tütengil'in, Abdi İpekçi'nin, Doğan Öz'ün, Cevat Yurdakul'un "öldürülmesinden de bu katliamlar ayrılamaz. 12 Eylül "öncesi gerek temsili nitelikteki demokrat kişilere, basına, üniversiteye yönelik saldırılar; gerek siyasi partilere saldırılar; gerek işçi sınıfının devrimci temsilcilerine, gerek devrimci gençliğe ve temsilcilerine ve halka yönelik olarak, Kahramanmaraş'ta, Çorum'da, Sivas'ta gerçekleştirilen katliamlar, amacı bakımından birbirinden ayrılamaz.

Aleviler'in yapılanmaları bakımından demokratik bir kimlikleri var. Şeriatçı ve teokratik bir yapılanmaya da inançları zaten elvermiyor. Laiklik, Aleviler'i eşit yurttaşlar durumuna getirmiş. Mustafa Kemal Atatürk'ün laikliği yaşama geçirmesi ile, Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte, bu kesim laikliğin sağladığı eşitlikten yararlandı ve bugün eşit vatandaşlar olarak çeşitli alanlarda yükselme olanağı buldular.

Aleviler bu anlamda toplu bulundukları yerlerde demokratikleşmenin denebilirse doğal kalelerini oluşturdular. Nerede bu kaleler oluşturulduysa bunları yıkmak, bunları tahrip etmek faşizmin, gericiliğin amacı oldu. Çorum, Kahramanmaraş ve Sivas Katliamı'nda amaç bu idi. Bunun için kırıma gidildi, bunun için Aleviler'e saldırdı. Bunun için provakasyonlar yapıldı. "Camilere Aleviler saldırdı" denildi. "Aleviler milliyetçi film oynarken sinemaya bomba attı" denildi. Ama daha sonra ortaya çıktı ki bunlar provokasyondu, gericilerin uydurdukları yalanlardı.

Sivas'a bir buçuk iki kilometre uzaklıktaki askeri birlikler birkaç saatlik olay yerine yardıma gelmemiştir. Demirel ise katliamın ertesi günü olayların ağır tahrik sonucu çıktığını, güvenlik güçlerinin olaya hakim olduğunu, bir çatışmanın olmadığını söyleyebilmiştir.

Aslında Sivas'ta bir senaryo uygulanmıştır. Burada özel savaş yöntemleri uygulamaya konulmuştur. Hizbullah ve benzer örgütlere burada görev verilmiştir.

Sivas Katliamı'ndan çıkardığım sonuç şudur: Bölgede demokratikleşme hareketlerinin gelişmesi sonucu şiddeti yöntem olarak benimseyen ayrılmacı eylemlere dayalı Kürt hareketine zemin hazırlayacağı düşüncesiyle bir tertibe gidilmiştir. Burada fanatik dinci unsurlar militan olarak kullanılmıştır. Sade inanç sahibi insanlar tahrik edilerek, katliama destek sağlayan bir kitle oluşturmuşlardır. Üç halkadan oluşmuştur. Birincisi olayı tertipleyenler, ikincisi olayı tertipleyenler doğrultusunda eylemi gerçekleştirenler, üçüncüsü bu eylemi gerçekleştirenlere kitle desteği oluşturanlar. Gaziosmanpaşa'da yaşanan ve bir baskınla başlayıp devam ettirilen olayları da bu çerçeve içerisinde ele almak gerekir.

Bu çerçevelerden benim çıkardığım sonuç şudur; kitlesel olarak demokratik bir yapı oluşturan Aleviler; nerede çoğunlukta ve yoğunlukta iseler orada bu olaylar gerçekleştiriliyor. Buralarda Aleviler'i çözmek, dağıtmak, sindirmek, yani Türkiye'nin demokratik kalelerini çözüp dağıtmak istiyorlar. Bu tertibin içinde Türkiye kan kaybediyor ve bundan en fazla acı çeken de Aleviler oluyor.

 

Sivas Katliamı'nda özel savaş yöntemleri uygulandığı kanısındasınız. Demokratik bir yapı oluşturan Aleviler'in yoğunlukta bulunduğu birimlerin dağıtılmak istenmesindeki amacı ve yöntemi açıklar mısınız? Ben, 2 Temmuz Sivas Katliamı'nın PKK olgusuyla birlikte değerlendirilmesi gerektiği kanısındayım. Bu olgu dışlanarak, Sivas Katliamı doğru açıklanamaz ya da azından açıklama eksik olduğu için yanlış sonuçlara varabiliriz.

Bunu şöyle açıklayalım: Kimi dergilerde, Sivas Katliamı'nın ardından, yorumlar yapıldı. Sivas Kongresi (1919) ve Cumhuriyet (1923) ile birlikte, Sivas'ta Ermeniler'in, Kürtler'in, Türkmenler'in, kısacası halkların yok edildiği yazıldı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin yıkılışının, bu yok edilen halkların dirilişi olacağı söylendi.

Sivas Katliamı'nın ardından, Büyük Millet Meclisi Araştırma Komisyonu'na bilgi veren özellikle sağ yerel basın yöneticileri, özellikle, PKK'nın, Sivas'tan Karadeniz'e bir yol açmak için, Sivas'ta, demokratik bir barınma olanağı aradığını söylediler. Bu arada, Aleviler'in, bu arayış içinde olan PKK'lılara kendilerine yüz vermediklerini de eklediler.

Objektif bir gözlem, bizi şu sonuca götürüyor: PKK, 1921'de Ankara Hükümeti'ne karşı ve Sevr'in uygulanması amacıyla isyan etmiş bulunan Koçgiri geleneğinden yararlanarak Sivas'a yerleşmek istiyor, ve ayrıca, Sivas'ı, Karadeniz'e açılan bir kapı olarak düşünüyor. Bu nedenle, barınmak için kendine yandaş arama içerisinde. Bunları da, Koçgiri İsyanı'ndaki Kürtler'in büyük bölümünün Alevi olmaları nedeniyle, Aleviler arasında bulacağı düşüncesi, PKK'ya karşı oluşturulmuş "Kontr" kuruluşlarda, yer etmiş. Tarafların değerlendirilmesi açısından aktarıyorum bunları. PKK'nın kentte yerleşmesini, özel savaş yöntemlerini yönetenleri, önlemek için, PKK'nın kendisini değil, bunların yerleşeceği ortamı dağıtmayı düşünüyor. Bu ortamı da demokratlar, ilericiler oluşturuyor. Bunların da çoğunluğu Alevi.

Pir Sultan Abdal Derneği'nin düzenlediği Pir Sultan Abdal Şenliği, Sivas'ta, 1978 Sivas Olayları'ndan beri gerilemiş bulunan demokrat ve devrimci yazar, sanatçı, demokratik bilincin olduğu kadar demokratik bütünleşmenin de yolunu açacak. Etkinlikleri şu ya da bu nedenle başarısızlığa uğratmak, bu demokratik yükselişin önünü kesmek, aynı zamanda, sağdaki gerici partilerin de çıkarına.

Benim kanım şu; Sivas'ta, PKK'nın yerleşme ve Karadeniz'e bir yol açma girişimini önlemek için, demokratik sürecin yükselişini durdurmak için Şenliğin başarısızlığa uğratılması planlandı. Aynı zamanda kitlesel olarak demokrat olan Aleviler'in Alevilik'leriyle yetinmeleri ve politikadan uzak durmaları mesajı verilmek istendi. Sonuçları bakımından bu boyutta bir katliam tasarlanmamış olabilir. 6-7 Eylül Olayları gibi. Ama yığınları tahrik edip sokağa toplayanlar, öyle bir an gelir ki söyleyelim: Sivas Katliamı'ndan bir yıl sonra, Özel Tim, PKK'nın Divriği'ye yerleşmesini önlemek amacıyla, Divriği'de etkin olmaya başladı. MHP ve BBP'li gençlerin, Özel Tim'in paramiliter kadrolarını oluşturduğu da gene basında yayınlandı.

 

Siz, Türkiye'deki tüm inançsal ve kültürel birikimleri ortaya koyan insanların ayrımsız, ülkenin ortak çıkarı doğrultusunda kardeşçe kaynaşmasını ve yaşamasını isteyen, Türkiye'nin aydınlık günleri için çaba harcayan insan hakları savunucusu, yıllarını bu uğurda geçirmiş bir araştırmacısısınız. Din ve Mezhep, Irk ayrımı yapmaksızın insanların birbirlerine anlayışla yaklaşarak, ortak yararlarda buluşabilmelerinin olanakları sizce nedir? Sorunu, kısır çekişmeler açısında değil de bütünlüğü içerisinde ve ilkeleri açısından koymakta yarar var. Bunu saptamak için, tarihe kısaca bakmak yeterli. Türkiye Cumhuriyet olarak, kendisini mahvetmek isteyen emperyalist paylaşıma karşı, Ulusal Kurtuluş Savaşı temeli üzerinde yaşam buldu.

Cumhuriyet, nitel bakımından, bir tür burjuva demokratik devrim olarak nitelenebilir. Belirleyici olan burjuva demokratik devrimden, yani 1789 Fransız Devrimin'den 150 yıl sonra gerçekleşecek olan bir devrim. Aynı zamanda, sosyalist devrimden, yani 1917 Ekim Devrimi'nin ardından gerçekleşiyor. Şu da var ki, ülkede sanayi gelişmemiş, burjuva devrimi yapacak burjuva, sosyalist devrimi yapacak modern işçi nicelik ve nitelik açısından yok. Ama Türkiye'nin içerisinde bulunduğu koşullar açısından soruna bakıldığında, emperyalist bir paylaşıma karşı bir savaş veriyor.

Emperyalizmi gerileten ve zayıflatan niteliğiyle dünya sosyalist devriminin bir parçası, burjuva demokratik sistemin siyasal örgütlenmesini kurmasıyla (egemenliğin ulusa devriyle) burjuva demokratik devrimin bir parçası.

Burada, ulus kavramına açıklık getirmek gerekir. Ulus, tarihsel bir kategoridir, ve özellikle kapitalizmin şafak vaktinde oluşmaya başlar. İlkin de kapitalizmin ve kapitalizmle birlikte tekniğin ve teknolojinin gelişmeye başladığı ülkelerde görülür. Burjuva toplumun ekonomik bakımdan egemen olmaya başladığı bir sınıfsal niteliği vardır. Eski devletin yerine niteliği bakımından yeni bir devlet kuracak biçimde, o toplumun örgütlenmiş olması gerekir.

Burjuva öncesi örgütlenmelerin, kast sistemine dayalı olduğu ve bunların genel olarak feodal karakterde olduğu bilinir. Feodal karakterde devletler, doğası gereği, kavmi yani ırk esasına dayalıdır. Feodal devletin yerini, burjuva devletin alması süreci, yani ekonomik anlamda güçlenen yeni ve modern sınıfların devlete egemen anlamda güçlenen yeni ve modern sınıfların devlete egemen olması süreci, aynı zamanda, devleti oluşturan ve bu anlamda tarihsel olarak örgütlü bulunan topluluğun kavmi özelliğini de içerir. Ama bu, ilk uluslaşma sürecinde belirgin kavmi, egemen kavim olacağı anlamını kesinlikle içermez. Çünkü burjuva demokratik devrim, soy esasına dayalı, cinsiyet, din ve mezhep esasına dayalı bütün kastsal ayrıcalıkları ortadan kaldıran, siyasal eşitliği temel alan yeni bir siyasal örgütlenme biçimidir.

Ulus, bu anlamda, kendisini oluşturan üyelerin, din, mezhep, dil, ırk, cinsiyet farkı gözetmeksizin eşitliğini ilke edinir. Ulus kadar, uluslaşma süreci de, bu eşitliğin yaşama geçirilmesini amaçlar. Ulus içinde, hiç kimse, soyuna, boyuna, ırkına, dinine, kavmine, mezhebine göre, üstün ve ayrıcaklı olamaz, aynı biçimde hiç kimse ırkı, boyu, soyu, dini, mezhebi nedeniyle eşitlik haklarında yoksun tutulamaz.

Ama yeni bir siyasal yönetimin oluşmasıyla, akşamdan sabaha, gerçek anlamda bu eşitlik sağlanamaz. Ulusu, din, dil, ırk, cinsiyet ve benzeri açılardan, eşit yurttaşlar topluluğu olarak nitelendiğimiz zaman, demokratikleşme sorunu bu eşitliğin tam olarak uygulanması için savaşım olarak gündeme gelir.

Benim kanıma göre, soruna, bu temelden bakmak gerekir. Bu nedenle de siyasal yaşamda, demokratikleşmeyi engelleyecek, özgürleşmeyi geriletecek, ister dinsel köknli, ister ırksal kökenli olsun siyasal partileşmelere karşı, karşıtı ırksal, dinsel, mezhepsel partileşmelere yönelmek değil, demokratikleşmeyi ve özgürleşmeyi temel alan ve bu anlamda da sınıfsal özü ve içeriği bulunan partileşmeleri yeğlemek ve güçlendirmek gerekir.

 

Sivas'taki Katliamdan çok etkilendiniz. Bir de şiir yazdınız, bu karanlık gün için. Bu şiiri bizimle paylaşır mısınız?

Beş bin yıllık karanlıktan geldiler

Beş bin yıllık ışığı kararttılar

Aklın yolunu kararttılar

Bilince sızan ışığı

Kitaba şavkıyan alazı

Şiire inen güvercini

Doğru at sekişli üç telli sazı

Semahın seher yelini

İncecik kızların gülüşlerini

Hasretin hasretini

Kararttılar

Işık ol, karanlığı bitir

Aklı kölelikten kurtar özgürleşsin İnsan insanlaşsın

 

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile