ALİ İHSAN METE DEDE (BABA - SEYYİD ALİ SULTAN) İLE SÖYLEŞİ

Ali İhsan Mete Dede'yle Söyleşiler (1. BÖLÜM )

Yunanistan'da geleneksel olarak yapılan Seyyid Ali Sultan - Kızıldeli- Ocağı / Tekkesi çevresindeki Kasım Kurbanı / Mürsel Bali Kurbanı etkinliğine 9 Kasım 2019 Cumartesi günü, Edirne'den bir gurup canla katıldık. Dönüşte Edirne'de, Seyyid Ali Sultan - Kızıldeli- Ocağı'ndan /Tekkesi'ne bağlı olarak hizmet yürüten aynı zamanda emekli öğretmen Ali İhsan Mete Dede'yle uzun soluklu söyleşiler yaptım. Söyleşilerde özellikle dedenin yaşamı, Edirne Uzunköprü Yeniköy özelinde bu bölgede yaşayan Alevilik-Bektaşilik, Seyyid Ali Sultan-Kızıldeli yolunda erkân, yürüyen cemler, dedenin yeni yayınlanan kitabı konularında bilgiler derledim. Tümüyle amatör olarak, maddi bir karşılık olmaksızın, hem de artık bir kameramız olmaması nedeniyle cep telefonuyla, gönüllü olarak, yola hizmet aşkıyla yaptığım bu söyleşileri her şeye rağmen yayınlamayı bir görev biliyorum.

Bu geleneği yaşatanların izini sürüp, bilgiler derleme, bunu halkımızla paylaşma ve geleceğe aktarma konusundaki gayretimi; çok kararlı ve inatçı ve bilinçli yapıma borçluyum. Ali İhsan Mete Dede'ye ilgisinden dolayı çok teşekkür ediyorum...

Söyleşi sonrasında çok sevdiğim, çok değerli insan fotoğraf sanatçısı Ali Çıtak'la bir araya geldik, çok zevkli bir sohbette buluştuk. Kısmetse kendileriyle tekrar buluşacağız... Bu dünya güzel insanlarla çok daha daha da güzel bir dünya okuyor...

Sevgili izleyenler merhabalar, aşk-i niyazlarımı sunuyoruz. Şu anda karşımızda Ali İhsa Mete Baba Sultan oturuyor. Aslında o bir “dede”. Onu da açıklayacağız. 10 Kasımdayız. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümünde kendisini saygı ve sevgiyle anıyoruz.

Ali İhsan Mete Dedemizi uzun yıllardan beri tanıyorum, seviyorum, sayıyorum. Onun ömrü uzun olsun, o da bizleri her zaman mihman ediyor, ağırlıyor. Sevgili dedemizle yaşamı, çalışmaları, hayat öyküsüyle ilgili bir söyleşi yapacağız ama çalışmaları derken de, kitapları olduğu için ona da ayrı bir zaman ayıracağız.

Sevgili dedem merhaba. Bizleri kabul buyurdunuz sağ olun. Sevgili dedeciğim birlikte Yunanistan’daki Kasım Kurbanı Mürsel Bali Kurban Etkinliğine katıldık, “Bayram” da deniliyor ona aşk ola tekrar. Dün gece geldik, bugün burada mihman olduk ve bugünümüzü de değerlendirelim, dedik.

Ali İhsan Mete çok değerli inanç önderimiz ne zaman, nerede doğmuş, diyelim böylece başlatalım söyleşimizi.

Fakir, Edirne’nin Uzunköprü Kazası’nın Yeniköy Beldesi’nde doğdum. Yıl, 1948 dediler. Babam o an askermiş. Fakir bir ailenin çocuğdum. İnancımız nasıl diyeyim, yaşam standardımızı daima ileriye götürme ve babamın da aydın yüzü nedeniyle de okul okumayı, okuyup da bir meslek sahibi olmayı hayatım o doğrultuda o inançta ilerledi. Hatta ilkokula gittiğimde öğretmen olmayı kafaya koymuştum. Öyle ki, günler geldi geçti çeşitli mesleklerde imtihanlara girdim, başarılı oldum, hatta en son başarım deniz astsubaylığıydı. Onu bırakıp, öğretmen olma isteğimden dolayı o doğrultuda öğretmen oldum. Devlete yıllarca hizmet ettim. Anadolu’da Trakya’da öğretmenlik yaptım. Hatta en son Edirne’de Uzurköprü Kırcasalih nahiyesinde görev yaparken, sınıf öğretmeni, ilkokul öğretmeni iken emekli oldum. Yüzlerce öğrencim oldu. Sağ olsunlar hala bu fakiri ararlar, sorarlar, anarlar. Benim için bu bir mutluluk kaynağıdır.

Evet, sevgili hocam hiç unutamıyorum bir gün ilkokulda kendi öğretmenimiz olan Celile Topgül değil de bir başka öğretmen vardı. Kendilerini saygı ve ölümsüz sevgilerle anıyorum. O öğretmenimiz demişti ki, sevgili çocuklar bakın şu Türkiye haritasına Türkiye’nin yanında birçok ülke var. Ama tüm bunları gezmek çok zor değil, insan bunları gezmeli, bizler de imkân bulursanız bir gün komşu ülkelerimizi gezin, bu size çok güzel şeyler katacaktır. Bir ilkokulda bir ilkokul öğretmeni bunları söylüyor. Bizler öğretmenlerimizden çok şeyler öğrendik. Sizler de var olun çok sevgili hocam…

 

Evet çok sevgili hocam Uzunköprü Yeniköy’ülsünüz. Bu köyümüze bir gidelim. Hele şu köy ne zaman, nasıl kurulmuş bunu bize anlatabilir misiniz?

Yeniköy’ün kuruluşu epey eskilere dayanıyor. Köy aslında bir Rum köyüymüş. Köyün kuruluşundaki isme Eski Karlı Yeniköy’müş. Burada Rumlar’dan sonra bir de Bulgar istilası yaşanmış. Bulgarlar da gelip bu köye yerleşiyorlar. Balkan harbinden sonra Kurtuluş Savaşı’nda Yunanlılar Ege Denizi’ne dökülünce buradakiler de yavaş yavaş geri çekiliyorlar. O andaki Rum’lar ya da Bulgarlar geri çekilirken köyü yakıp terk etmişler.

Bir başka rivayete göre de, komşu köyler, Rumlar bir daha buraya gelmesinler, buraya yerleşmesinler diye köylülerin kendilerinin de yaktıkları söyleniyor. Eski bir Rum köyü, yada Bulgar köyü diyelim. Eski Karlı Yeniköy. Buraya dedemlerin gelişi ise 12’lere (1912)’lere, Balkan Savaşları sırasındaki karışıklar dönemine dayanıyor. Yunanistan’daki Sofulu kazasına bağlı köylerde yaşayan atalarımız, dedelerimiz oradaki çetelerin ve diğer zorluklardan rahatsız oldukları için Meriç’i öküz arabalarıyla geçip buraya yerleşmişler. Geldiklerinde rahmetlik dedemin anlatımına göre her taraf yanıkmış. Yavrum, derdi bizler arabalarımızın (öküz arabaları) tahtalarını duvarlara koyduk altında sakinledik, diye anlatırdı. Balkan Savaşları, Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra göçler hep devam etmiş. Yunanistan’daki Sofulu ve Dimetoka’ya bağlı Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Dergahı çevresindeki 24 veya 26 köyden göçenler, yani bildik tanıdık kişiler oraya gelip sakinlemişler. Hatta zamanla geride kalanları da durdukları yere davet etmişler. Yine oralardan da birçok insan gelip buraya yerleşmişler. Tabii sadece oraya değil Türkiye’nin birçok yerine gelip bunlar sakinlemişler (yerleşmişler.). Aynı şekilde Seyyid Ali Sultan Dergahı çevresindeki Babalar’dan, Ruşenler’den, Sarpdere’den ve diğer köylerden gelip buraya yerleşenler oturur Yeniköy’de.

Tabii bunun öyküsünü de şöyle izah ediyoruz; Horasan’dan gelip Anadolu’ya yerleşen insanlar zamanla Balkan ülkelerine yerleşmişler, iskân ettirilmişler. Örneğin bizlerin atalarımızın olduğu söylenen Karaman’da, Karaman Devleti yıkılınca sonra kurulan Osmanlı Devleti kendi huzurunun kaçamaması için, bu insanları iskân edilen yerlere yönlendirmişler, yerleştirmişlerdir. Bu yerleştirme de, Seyyid Ali Sultan Tekkesi’nin bulunduğu civar yerler oluyor. İnsanlarımız da aynen Karaman’dan aldıkları inancı (-kültürü-) buralarda yaşatmışlar. İnanç aynen hep devam etmiş. 2. Mahmut’un katil döneminde de, gizli gizli de olsa yine inançlarını sürdürmüşler. Buraya geldikten sonra da zaman zaman intikaya (kesintiye) uğrasa da, yine devam ettirmişler. Yeniköy’lülerin tamamı Alevi – Bektaşi inancıyla yaşamlarını sürdürmüşler. Bugün de hala bu inanç aynı şekilde devam ediyor.

Bu fakir de bu inancın burada son sürdürümcülerinden birisiyim, bunu böyle söyleyebiliriz. Benden sonra mürşit postuna oturanlar da var. İnşallah bu böyle devam eder.

Peki, bu böyle. Aynı şekilde Yunanistan Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Tekkesi çevresindeki köylerden, yani Sofulu’ya bağlı köylerden gelip başka yerlere yerleşenler de var mı?

Var elbette. Örneğin Uzunköprü Kavak Mahallesi, Çobanpınarı aynı şekilde oradan gelip buraya yerleşmiş insanlardan oluşuyor. Ama asimile olmuş köylerde var. Meriç’te Nasuhbey Köyü, Omurca köyü, Meriç’in içinde yine o yöreden gelen insanlarımız var. Tabii zamanla Edirne’nin içinde de Yeniköy’den gelip yerleşenler var. Ben dernek başkanlığım sırasında etkinlikler yapınca 150/200 hane Yeniköy’lü tespit etmiştim.

Bir de Yayla Şenliği’miz var burada. Bunun Yunanistan’daki “Yayla Etkinliği”yle bağı nedir?

Yayla Şenliği aslında yaz dönemi sonucunda elde edilen emeklerin sonucunda, yazın ürünlerin alınıp kışa bir hazırlık olduğunu gösteren bir etkinliktir. Dergâhta (Seyyid Ali Sultan Dergahı / Yunanistan) oradaki çevre köylerdeki insanlar elde edilen her türlü ürünü bir araya getirmişler, canlısını cansızını ortaya koyarlar, (beslenme ve enfiya olarak bilinen tüm varlıkları) herkese tüm ürünleri eşit şekilde paylaştırırlarmış. Bunun üzerine de orada bir şenlik düzenlemişler. Bugün de halen Seçek Yaylası’nda bu etkinlikler sürdürülüp geliyor. Bizim burada “Yayla Bayramı” dediğimiz etkinlik de devam etti. Bu konuyla ilgili dernek kurduk, ben 6 yıl başkanlığını yaptım, bu yayla etkinliği belediye başkanımızla devamlı sürdürdük. O zaman biliyorsunuz etkinliklerde AĞLIK da vardı. O zamanın sosyal demokrat ya da kominist düşüncesinin de etkisiyle Yayla Ağalık sistemini de kaldırdık. Ama iyi mi ettik tam bilmiyorum. Bana göre geleneğin birini (biz) yok ettik, sayılıyor. (Buradaki Ağalık bildiğimiz ağalık sisteminin çok ötesinde, bir geleneksel rol sistemi olup, “ağa” Yayla Etkinliği içinde görev alan, birçok görevi üstlenen, müsahipli, halk tarafından çok sevilen, sayılan, herkesin kendisinden emin olduğu, etkinliği sürükleyebilecek kabileyette ve liyakatte yörenin saygın saygın insanları arasında seçilir. Ata biner, büyük saygı görür, herkes onu selamlar, kucaklar, etkinliğin temel sembol şahsiyeti olarak etkinliğin ana merkezindeki kişidir. O, eşi ve çocukları, torunları ve yakınları özel bir muamele görerek tüm etkinliğe katılanlar tarafından tebrik edilir, ziyaret edilir. Ayhan Aydın). Biz bu erkinlikleri dernek başkanlığı ve belediye başkanlığı nezdinde yıllarca sürdürdük.

Sizler Yunanistan’daki Seyyid Ali Sultan etkinliklerine ilk kez ne zaman gitmiştiniz?

Biliyorsunuz yıllar yılı orası bize yasaklanmıştı. Türk olarak biz oraya gidemiyorduk. Hatta yıllar yılı oraya yerli halkta gidemiyordu. Orası bir askeri, yasak bölge ilan edilmişti. Hatta dergâha bir müdahalede de bulunamıyorlardı. Zamanla Türk ve Yunan devletlerinin karşılıklı görüşmeleriyle yasaklar kalktı. Hatta dışarıdan duyduğumuza göre, bu konuda bazı sorunlar da yaşanıyordu. Zamanla tekkenin mal varlığına el koymuşla, tarlalarına el koymuşlar. Ben ise yaklaşık on yıl önce ilk kez oraya gittim.

Peki, oradaki gelenekler ile burada uygulanan gelenekler birbirine nasıl benziyordu? Farklar var mıydı? Sizler ağalığı kaldırmışsınız örneğin.  (Bence iyi bir şey olmamış, o bir gelenekti.) Başka değişimler oldu mu?

Birbirine benziyordu çünkü halk oradan gelmişti. Orada yapılan Yayla Etkinliğiyle bizim Yeniköy’de yapılan Yayla Etkinliği hemen hemen aynıydı.

Peki, Yeniköy’e gelen canlar Yunanistan’dan hangi köylerden geldiğini biliyorlar mıydı?

Evet, biliyorlardı. Hatta bugün kendi köylerini görmek için gidenler var. Annesinin, babasının, dedesinin anlattığı anıları yaşamak için oraları çok merak eden insanlar var, oralara giden insanlar var. Abim (müsahip abisi sanırım) o da gelip kendi köyünü bulmak istedi. Onun köyü Alatlı (Ahlatlı) Köyü. Ama bu Al Atlı’mı, Alıçlı mı, isim orada biraz karışıyor. Bugün sorulunca insanlar böyle bir köyün olduğunu ama bu köyün şimdi Alıçlı Köyü olduğunu söylüyorlar. Orada köy kalmamış, sadece bir ev hane kalmış, diğerleri duvar olmuş. Oraya gitmek de çok anlamlı değildi.

Ama anılar çok önemli, bir ev de kalsa, evin kalıntıları da kalsa, bir kibrit çöpü de kalsa, oraya gitmek bile çok önemli. Demek ki bu insanlar en azından geldikleri köyleri biliyorlar.

Peki, sevgili dede sultan sizler çocukluğunuzda nasıl bir Alevi yaşantısıyla kuşatılmıştınız, nasıl yaşıyordunuz. Cemler nasıl olurdu, hatırladığınız mürşit var mıdır?

Kasım Kurbanı (Mürsel Bali Kurbanı) vardı. Babam cemlerde zakirdi, babam Halil İbrahim Mete, 1980’de Hakk’a yürüdü. Babam ilkokul 3. Sınıfa kadar okuyabilmiş, okumayı seven aydın bir insandı. Geleneksel erkek yapılanması; sert bir görünümü olan, hiçbir zaman bize yumuşak bir şekilde görünmedi. Emir veren, emri dinlenen, otoriter bir insandı benim babam. Dedem hiç öyle bir insan değildi. Mehmet Dedem, bir gaziydi. Yemen’de gazi düşmüş, orada şarapnel vücuduna değişmiş, ama bununla birlikte yine Balkan Savaşlarında bulunmuş, Kırkpınar bölgesinde Bulgarlar tarafından esir edilmiş bir insandı. Orada epey esaret çekmiş, sonra yapılan anlaşmalar gereği evine geri dönebilmiş. Osmanlı döneminde de, cumhuriyet döneminde de gaziliği olan bir insan. Ama babam uğraşsa da, ona bir gazilik ünvanı alamadı.

Annem ismi ise Ayşe. Onun babasının da Yunanistan’daki dergah çevresindeki Babalar Köyü’nden geldiği söyleniyor. (Halk ozanı Derviş Kemal’in doğduğu köy.) Benim dedemin köyü ise Ruşenler Köyü’ne çok yakın olan Sarpdere Köyü’dür. O köy de tamamen viranelik halde, yıkılmış bir halde, yaşanacak bir hali yok.

Oradan da işte buraya kağnı arabalarıyla çetelerin de baskılarıyla gelmişler. Köye gelmeden kışlalar varmış, Tahtalı denen mevki varmış ilk önce oraya gelmişler. Gelenler de tahtadan barakalarda hayli kalmışlar. Bizde iskan daha sonradan yapılmış, gelenler hayli zahmet çekmişler. Gelenlerin Mübadeleyle ilgileri yok. Bayağı zahmet çekmişler gelenler.

Peki dedeniz, babanız neler anlatırdı?

Daha önce dediğim gibi kağnı arabalarının tahtalarını yanık duvarlara dayayarak onların altında kalmışlar. Sonra çatı yapmışlar, üstlerine çavdar köklerini koymuşlar. Ben dört beş yaşlarındaydım, ben de hatırlıyorum. Sazlar, çavdar sazları vardı çatıların üzerinde, kiremit yoktu. İnanır mısınız, dışarıda yağmur diner, içerde yağmur dinmezdi. Çanak çömlek, tas, tabak ne varsa her şeyi koyardık akan yerlere ama her taraf akardı.

Peki, hatırladığınız bir dede var mıdır?

İmam Dede derdik. Köyün hem dedesi, hem imamı, hem de mürşidiydi. Köye okul yapılmıştı 48 veya 50’de. O zaman ben de küçüğüm, oradan bazı tahtalar getirir oynardım. Rahmetlik babam da ben okula gideceğim diye o tahtalardan bana bir de çanta yapmıştı. Onun içindeki kitabım da ne olacak; bir kalemle bir defter. Silip silip yeni şeyleri yazardım.

Trakya’da başka hangi yörelerde Kızıldeli / Seyyid Ali Sultan Ocağı’na bağlı insanlar vardır?

Keşan’ın Yaylagöne Köyü, Danişment (Yolu kaybedenler olsa da burası), onun altında Malkara; Pişman (Yeni Dibek) yahutta Teslim dediğimiz köy, (hatta bu köy kaynatamın rahmetli hamın köyüydü.) Buralar da işte o dergâhın çevresinden gelen köyler ve de erkânlar da aynı.  Yine Meriç’te erkanlar yürümese de Balaban Köyü de var. Silivri Ortaköy Kazası (Köyü / Mahallesi), Babaeski Kumrular Köyü, İstanbul’da Firüzköy’de bulunuyor.

Ayhan Aydın, Geleneği Yaşatanlar, Ali İhsan Mete Dede, Kızıldeli Ocağı, 10 Kasım 2019, Edirne