HASAN YILDIZ HALİFEBABA

HASAN YILDIZ HALİFEBABA

Yine De Erenlere Sığınıyoruz...

Hızır Cümle Darda Olanlara Yetişsin...

Yıllar yılı anamız, babamız, bacımız, hısmımız, can yoldaşımız, dostumuz bildik Anadolu ve Rumeli insanını, ömrümüzü bu yollara adadık.

Binlerce söyleşi, kayıt, fotoğraflar, bitmez tükenmez insan öyküleri derledik...

Büyük hayal kırıklıklarına uğradık, dost bildiklerimiz, güvendiklerimiz bizi hançerlediler, yolumuzu kestiler...

Çıkar için yola çıkanlar yol aldılar; Aleviliği - Bektaşiliği sömürdükçe sömürdüler. Bugün de otokrat kafaların elinde, Aleviliği iliğine kemiğine kadar sömüren sözde artist sanatçılar elinde bu yol kan ağlıyor, kan kaybıyla büyük yozlaşmalar yaşıyor...

Biz yine de özü insan, sözü insan, Hızır'ın atına binmiş erenlere sığınıyoruz. Gönülleri sevgi dolu canlarla yol alıyoruz.

Yirmi yıl önce, rahmetlik Hakkı Saygı ile birlikte nice dağlar, tepeler aştık, nice nice zorlukları yendik. Cem Vakfı'nın tüm imkanlarını kullananlar adam oldular, türlü türlü nimetlere kodular. Hakk Saygı'nın arabasıyla, sağdan soldan aldığımız destelerle bizler çok güzel işler yapmaya çalıştık. Gönül köprüleri kurduk, insanların benzersiz sevdalarıyla bir araya gelmelerini sağladık. Cem Vafkı başta olmak üzere, Alevi kurumları ve bu kurumların başında olup da, geleceği inşaa etme aşkından çok o günü değerlendirenler sayesinde, dedeler, babalar, aydınlar darmadağın oldular.

Şimdi de, bu büyük boşluktan yararlanan ve ideolojik bir kafaya sahip olan AKP. - MHP. tek adam rejiminin ürünü olan Kültür Bakanlığı bünyesindeki Alevi - Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı çıkarcıların da desteğiyle yol alıyor...

Alevi aydını, kurum başkaları da ağızlarını yummuş, sadece seyrediyorlar.

Yirmi yıl önce yaptığım ve adım adım yüzlerce insanla görüşüp, konuşup onların da gönül birliğini yaparak 6 uluslararası İnanç Önderleri Toplantısı yapan Cem Vakfı tarihi bir fırsatı kendisi var etmiş, yakalamış ama sonra da çok yanlış adamlar yüzünden bu birliktelikler darmadağın olmuştu.

Aynı yanlışa devam eden kurum ise, bir eli Ankara'daki kurumda olan insanlardan hala medet umuyor...

Allah size akıl fikir versin...

Can insanlar Hasan Yıldız Halifebaba ve Rahmetlik Fatma Ana Bacı Sultan'ı bu vesileyle sevgi ve saygıyla anarken, Hasan Baba'yla yaptığım söyleşiyi ilk kez burada sizlere aktarıyorum.

Sevgi ve muhabbetlerimle.

Hakk erenler Hızır, cümle doğru yolda gidenlerin işini asan eylesin, şimdi bir zamanlar birbirine küfredercesine karşı iken çıkar nimetleriyle bir araya gelen YOL YIKIM EKİBİ, yolsuz, ikrarsız, menfaatperestlerin nutuklarını bağlasın...

Hakk eyvallah, can erenler...

 

 Söyleşi...

Sevgili izleyenler şimdi gerçekten de yolumuzu aydınlatan, ışıklandıran dede ve babalardan birisiyle daha bir aradayız. Ne güzel ki böyle Kırklareli’nde değerli dostlarla, değerli büyüklerimizle birlikteyiz. Rehberimiz doldukça doluyor, kabardıkça kabarıyor bizde daha seviniyoruz. Selahattin Bey’inde (Dağ) desteğiyle Hasan Yıldız’ı bulduk, sizde buyurun şöyle.

Şimdi yol her şeyden ulu yola hizmet etmekte herhalde hemen hemen en güzel şeydir. Dediniz ki, hoş sefalar geldiniz bizim hanemiz, dergâhımız herkese açıktır.

Gerçekten de Muhammed Ali isminin zikredildiği bu dergâh, bu cem evleri, bu tarihler boyunca gerçekten de insanları aydınlatan, ışıklandıran dergâhların kapısı hiç kapanmamış. Niye kapanmamış acaba? Niye kapanmamalı?

Bu yolun ululuğu nereden geliyor sevgili babacığım?

 

Şimdi evladım bu yol Muhammed Ali’nin yolu, bu Telli Kuran. Türkçe okuduğunuz zaman her şey açık açık ortaya çıkıyor. Bakıyorsun yolumuz ayetlerle başlıyor ayetlerle bitiyor bugün bizim söylediğimiz nefesler vardı Kuran’dan yarı yarıya parçalardır.

Kuran âlemlere öğüttür der bir ayette. Kuran bana öğütse bugün mü öğüt, yoksa öldükten sonra mı öğüt efendim. Ben o Kuran’dan bugün faydalanacağım, bugün yararlanacağım. Ben öldükten sonra o Kuran dursun asın tahtanın üzerine yahutta dolapta dursun duracağı kadar. Bu Kuran’dan ben bugün faydalanacağım o Kuran âlemlere öğüt, Müslümanlara değil bütün insanlık âlemine indi o Kuran. O Muhammed işte İslam âlemine değil, Müslümanlara değil bütün insanlık âlemine ışık tuttu. Benim Kuran’ım’dan bütün Hıristiyanlar faydalanıyor ama ben faydalanamıyorum abdestim yok benim ne yazık ki abdestim yok benim o Kurandan ben faydalanamıyorum. O abdestsiz ellenmez Kuran yok, namazsız ellenmez Kuran ona düğümlemişler milletin önüne orayı da kör kütük sır kütüğü yani suyun aktığı yere kütük koymuşlar su akmasın oradan. Şimdi adama soruyorum beş vakit camiye gidiyor abdest kelimesi Arapça mı, Türkçe mi diyorum boynunu büküyor. Ya sen ibadet yapıyorsun onun aslını bilmezsen niye yapıyorsun ki. Abdest; ab su, dest el Türkçe’si o zaman özü ne bunun çekirdeği ne temizlik.

Yunus ne dedi; 72 millet dahi elini yummaz değil dedi. Bu abdesttir bu cahil toplumu korkutuyorlar yani bayağı bir öcü gibi millet abdest diyor, Mehmet’in abdesti varmış Ahmet’in yokmuş. Ya fakirin abdestim yoksa benim sırtım kirliyse beni rahatsız eder. Ama biz diyoruz ki, içimizi temizleyelim içimizi. Bize soruyorlar iç temizliği biz bununla uğraşıyoruz toplumun içini temizlemeye çalışıyoruz.  Fakirin dışı kirliyse beni rahatsız eder ama içim kirliyse herkesi rahatsız eder öyle midir?

Eyvallah yani Hakkı saldım fiziksel olarak temizlendim ama bunu içimizi temizleyecek olan kaynaklardan birisi Kuran’dır diyoruz Kuran’sız olmaz.

 

 

Peki, Kuran-ı Kerim neyi buyuruyor?

 

Kuran efendim Kuran bütün dünyayı eşit tutuyoruz bütün dünya bizim Kuran’ımızdan faydalanıyor bugün.

Ne buyuruyor yani.

İngiltere hükümeti 700 sene evvel Kuran’ı çevirmiş kendi diline. Bugün Rusya altı tane devlet kanalına çeviriyor, Fransa dokuz defa devlet kanalına kendi diline çeviriyor. Dede babanın burada Kuran’ı var. Açın dış şeyleri hangi devlet nerede ne yaptıysa hepsini yazmış adam ayrı ayrı nur içinde yatsın.

Nur içinde yatsın. Yani alemlere rahmet olarak gelen işte.

Bütün alemlere, bütün insanlık alemine Kuran belli bir kesime değil.

 

Neyi buyuruyor, neyi söylüyor Kuran?

 

Efendim daha neyi söylemesin biz Türkçe okuduğun zaman her şeyi söylüyor insanlık için insanlık yararına çalışmayı emrediyor bize çalışmayı. Evvel ibadet çalışmak, diyor Kuran. Cami köşelerini bize emretmiyor ölüm bekleyin demiyor Kuran bize. Ama biz ne yapalım beş vakit namaz bir ay oruç 32 farzı bildik mi Müslüman olduk.

Kuran bu kadar dar değil Kuran’ın sınırı, kenarı yok Kuran çok geniş bir varlık, çok büyük bir varlık. Yani dibi, sınır yok Kuran’ın. Çok büyük bir alana açılmış Kuran böyle iğne deliğinden bakılmasın bizim İslam âlemine İslamiyet’e. İslamiyet bize demokrasiyi emrediyor, aydınlığı emrediyor, aydın insan yetiştirmeyi emrediyor, insan haklarını emrediyor, demokrasiyi bütün dünya bizden almıştır Bektaşi Alevi toplumundan almıştır. Bütün dünyaya demokrasiyi biz yaymışızdır ama bizim Kuran’ımızdan çıkmıştır bunlar.

 

Peki, en başta dediğim gibi bu dergâhın kapısı Hak Muhammed Ali ismi zikredildiği için açık, Ehlibeyt tabi önemli kavram.

 

Ehlibeyt bizim bakın Peygamberimiz zaten bize Gadri Hum denilen olayda bunu size vermiştir. Gadri Hum’da lahmike lahmin cismike cismi ruhike ruhi demmike demmi demiştir. Demmike demmi Ali’nin kanı benim kanım benim kanım Ali’nin kanı. Ruhike Ruhi; benim ruhum Ali’nin ruhu, Ali’nin ruhu da benim ruhum demiştir.

Biz ikimiz bir yerden ayrılamayız birbirimizden bir yerde nefeste de geçer.

İkisi birdir seçilmez has bahçenin gülüydü der.

Yani Muhammed Ali bunu kasteder ikisi birden seçilmez has bahçenin gülü demesi buradan gelmiştir. Ondan sonra Ali’nin ruhu benim ruhum Ali’nin kanı benim kanım yani biz ikimiz bir yerden ayrılmayız burada birde diyor ki sevgili Peygamberimiz, beni seven Ali’yi sever, Ali’yi seven Allah’ı sever diyor.

Ve diyor, “ben aranızdan ayrılacağım size iki emanet bırakıyorum, bunların birisi Kuran birisi benim Ehlibeytimdir” diyor.

İçinizden her kim ki bu iki emanetin birine sahip çıkarda birine çıkmazsa Allah’ın rahmeti benim şefaatim yoktur diyor. Ama biz o Kuran’a güya sahip çıkıyoruz Arapça olacak Türkçe kıymeti yok. Türkçe’den buna tefsir edildi mi kıymeti yok Allah bilmiyor Allah cahil sadece Arapça öğrenmiş mübarek.

Bu 72 milletin bildiğini bileceğini, yaptığını yapacağını biliyor da acaba sadece Türkçe mi bilmiyor, sadece Türkçe’yi mi öğrenmemiş.

Bana onu öğreten de o, beni yoktan var edende o, beni yürüten de o, bu nefesi bana veren, bu konuşmayı veren de, müsaade eden de o.

Her şeyi müsaade etmiş, yapmış, yaratmış benim dilimden anlamamış mı acaba. Benim kalbimden geçeni benden daha iyi biliyor da benim konuştuğumu mu anlamıyor acaba.

Şeriatı bu kadar yozlaştırdılar, bu yobazlaştırdılar ki, yani millet titriyor böyle acaba cennete girebilir miyim, giremez miyim ben acaba cennete mi gideceğim, cehenneme mi gideceğim millet adeta artık bir felsefeye. Hararete düştü millet.

 

Çok güzel konulara giriyorsunuz şimdi iki nokta sevgili babacığım.

 

Soru sorarsan daha iyi olur.

 

Tabi, şeriat dedik, Muhammed Mustafa’nın zamanındaki şeriat değil diyorsunuz şimdi siz. Bunu bilim adamları da açıklıyorlar ne yönüyle farklılaştırıldı bu şeriat.

 

Bu şöyle bakın efendim Kerbela’da İmam Hüseyin’i katlettile. O mazlumları boğazladıktan sonra kadınlarını da, bacılarımızı da, kardeşlerimizi de uryan develere bindirdiler. Devenin üzerinde bugün iki tane semer varsa oradan kalmıştır. O nedir affedersin işte deve aşk ehlinin nasıl diyeyim onu kâmil insanların sırrı edeptir. İnsan edeple edep insan olur, edep olmayan insana insan diyemezsin. O insanlıktan çıkıyor işte bunun için Peygamber Ehlibeyt’ini, bacılarımızı, üryan develere bindirdiler, Kufe sokaklarında zafer kazanmış gibi gezinmeye başladılar. Bunu gören halk isyana kalktı peygamber torunlarına bu yapılır mı, diye halk sokaklara döküldü. Yezid kurnazdı beş vakit namaz gelmeyen kâfir dedi dikkatinizi çekerim bu çok önemli. Bugün de geçerli bu söz Yezid’in o sözü bugünde geçerli beş vakit namaz gelmeyen kâfir bugün de.

Geçen sene burada hocaya soruyorum işte beş vakit namaz hakkında bahsetti mevlüt okudu. Beş vakit namaz hakkında bahsetti çok iyi çok sevap var. Hocam, dedim beş vakit namaz hakkında acaba Kuran’da böyle bir kayıt var mı dedim?

Onu miraçtan getirdiğini, Peygamberin yedi kat gökyüzünü getirdiğini bahsetti beş vakit namazında acaba Kuran’da böyle kayıt var mı dedim. Kuran’da yok ama mevlitte var. Mevlidin daha 500 senelik tarihi var mevlidi Evliya Çelebi yazmış. Buraya kadar nereden gelmiş, mevlide nereden gelmiş Kuran’da yoktur mevlide nereden geçmiş beş vakit namaz.

Sanırım onu koydular beş vakit namazı AKP’li siz daha çok ilgileniyorsunuz. Eski mevlitlerle yeni mevlitleri bir karşılaştır koydularsa 25 yıl evvel koydular. Bu evvela Avusturya’da bu olay meydana geliyor. Peygamberimiz yedi kat göğe çıktığı zaman miraca çıktığı zaman daha doğrusu elli vakit namazla dönmüş.

Ankara’da Şinasi Koç vardı nur içinde yatsın Şinasi dede onun beş cilt kitabı var belki farkındasınız kitapları var o zatın çok değerli kitapları var. O kendisi Avusturya’da bunu duyuyor hocanın birinin ağzından duyuyor ve çok üzülüyordu nur içinde yatsın. Şimdi orada da yine böyle aynı böyle toplantı yaptık Almanya’da şöyle bir toplantı yaptık dostlar arasında orada Ankaralı yine bir başka Ali Başar diye birisi o açtı meseleyi öbürü de biraz şeriatçı o normal şeriattan dem vuruyor da onu anlattırdı şimdi rahmetli dinledi o anlattı.

Efendim peygamberimiz yedi kat gökyüzüne çıkmış Cenabı Allah elli vakit namaz tebliğ etmiş Peygamberimize. Oradan dönmüş gelirken orada Musa peygambere uğramış Musa peygamber bunu kabul etmemiş, ben iki vakit kıldıramadım bu insanlara sen elli vakidi hiç kıldıramazsın diyor. Git biraz daha düşür diyor. Peygamberimiz tekrar gidiyor Cenabı Allah’a on vakidini düşüyor kırk vakitte geliyor bu sefer. Musa yine kabul etmiyor gene gidiyor Allah’a rica ediyor bu sefer de yine beş vakte kadar düşürmüşler, pazarlık yapmışlar. Dinledi, dinledi nur içinde yatsın en sonunda bitti mi dedi, bitti dedi şimdi Ali Başar “Ya bizi yaratan Allah cahilmiş, onun peygamberi de bir şey bilmiyormuş doğrusunu Musa’dan öğrenmişler. Yapmayın bunu Allah’tan günahtır olmaz böyle şey. İndi Allah’ta günahtır yapmayın. Demek ki Cenabı Allah hiçbir şey bilmiyormuş onun peygamberi de cahilmiş, doğrusunu Musa’dan öğrenmiş” dedi.

 

Şimdi evet buyurun devam edin. İşte o sohbetlerden şey yapılıyordu yani.

 

Yani çok uydurma işler ortaya geliyor adam mevlit okuyor mevlidin bir yerinde diyor ki, cümle âlem yok iken o var idi ve cümle yaratılmışlardan gani cabba idi diyor. Bunu da arz ettim oraya böyle bir soru sordum. O zaman dedim var olan kim dedim hocaya Allah’tı diyor. Mevlit hâlbuki Peygamberin hayatını bahseder peygamber hayatıyla ilgilidir, doğduğu günden öldüğü güne kadar peygamberin hayatını ortaya döker, sergiler yani mevlit kitabı. O aslında o söz peygamberimize söyleniyor, cümle âlem yok iken o vardı diyor. Yani insanlık âlemi yok iken peygamber vardı, Muhammed ile Ali vardı bunlar Adem’den çok evveldi. Âdem’den Havva’dan bunlar o on binlerce sene evvel vardı. Bir yerde der ki Cenabı Hak; Ya Muhammed Ya Ali siz olmasaydınız bu evreni, bu kâinatı yaratmazdım ben. Tabi kandilden orada daha bunlar Âdem’den binlerce sene evvel kandilde nur idi mesela nefesler bunları çok güzel açıklar ama bilen kişiye.

 

Şıh Veli gibi ve onun izzetini veren, güzelliğini veren nefesler var. 

 

Kandilde nur iken sevmişim seni der.

Şimdi Muhammed Ali bir nur olarak görünüyor, Ehlibeytte aynı şekilde o nurun devamı olarak geliyor. Şimdi birde cennet cehennem meselesine biraz önce biraz dokundunuz. Yani farklı yorumluyorsunuz herhalde birçok kişinin yorumundan. Nedir cennet ve cehennem kavramı?

Efendim şimdi ayette diyor ki, biz insanları bilmeyen surette yarattık ayette Cenab-ı Hakk. Şimdi şu anda insan olarak geldik ama bir daha gidip dönüşümüzde ne olarak geleceğiz acaba bunu biliyor muyuz? Bilemeyeceğiniz şekilde yaratıldınız, diyor ruh vermiyor ruh baki ama kalıp gidiyor, bu kalıp topraktan ödünç bu toprak bunu ödünç vermişti bunu alacak yine. Toprak bunu yine alacak bu kalıbı geri bunu ödünç verdi ruha ödünç verdi geri alacak ama ruh baki. Acaba ruh ne olarak gelecek bir daha.

Mesela o.

Mesela burada. Şimdi birde şu var ne diyor mesela cenneti methederken ne diyor hurma bahçeleri, elma bahçeleri bugün sen bunlardan faydalanamıyorsun, istediğini alıp yiyebiliyor musun, bu vatanda oturuyoruz daha bundan iyi cennet tasavvur edebiliyor musun? Hamd olsun yaratana hiç bundan daha iyi bir şey beklemiyorum bana en güzelini vermiş, en güzel nimetlerini tattırmış bana.

Yaşam bir cennet daha.

Hayat bir cennet efendim.

Işık bir cennet, konuşmak, muhabbet, tanımak.

 

Peki, şeriat bir de tarikat, marifet, hakikat var biraz da Alevilik Bektaşilik konularına girelim.

 

Evvel kapı şeriat deriz evvel kapı şeriattır bunun on makamı vardır bizlere göre, ardından tarikat gelir yine o makamı vardır, marifet makamı vardır, marifet kapısı daha doğrusu, şeriat kapısı, tarikat kapısı, marifet kapısı, hakikat kapısı diye dört kapı kırk makamdır.

 

Peki, sevgili babam sizi biraz daha yakından tanıyalım, kaç yaşındasınız?

 

1938 doğumluyum Atatürk göç ettiğinde 7 aylıkmışım.

 

Kök olarak Amuca kabilesi.

Amuca kabilesi oluruz, yani o yüzden Horasan’dan gelmiş zamanla Karaca Ahmetlerle, Hacı Bektaşi Velilerle.

Siz köy olarak hangi köydensiniz?

Kofçaz’a bağlı Ahmetler Köyü.

Söylediğiniz köy mü?

Orada Ali Yıldız abim de oranın dervişi, dedesi.

Şimdi sevgili babacığım tabi ki, dervişlik daha doğrusu dedeler dede de deniyor ama dervişlik tam olarak nitelendiriliyor. Siz yola ne zaman nasip aldınız da girdiniz?

1962.

Hangi babadan aldınız?

Tekirdağ’ın Kılavuz köyünden Cafer Tuncay Baba’dan.

Cafer Tuncay, o zaman babaydı ondan sonra halife baba oldu.

Bayağı sonra halife baba oldu.

Peki, kaç yılında babalık postuna oturdunuz?

1997 yılında, 1991 senesinde derviş oldum.

1991’de derviş oldunuz. Kimden derviş oldunuz kimin dervişiydiniz?

Hasan Güner Baba’dan Karımcak köyünden.

Tamam. Kim icazetinizi verdi?

Halil Tiryaki babadan icazet aldık babalık icazeti.

Peki, o zaman halife baba.

Tekirdağ Kılavuzlu Köyü’nden.

 

Şimdi bu yapıları kavradık yani işte nasip almak, ikrar vermek, işte muhip olmak anayla birlikte gidiliyor kurbanlar kesiliyor diğer şeyleri bunları sorduk. Sizin daha çok Bektaşi felsefesiyle ilgili yaklaşımlarınız var.

Yani bir Bektaşi yoluna girmiş, nasip almış, derviş olmuş şimdi de babalık hizmetini yürüten bir Hasan Yıldız baba bu felsefenin kaynaklarını anladığım kadarıyla birincil derecede Kuran-ı Kerim, Ehlibeyt sevgisi ve Ehlibeyt Haktan gelen kaynaklar olarak görüyor. Fakat daha sonra anladığım kadarıyla Halil Öztoprak’ı hemen ismini zikrettiniz fakat Bedri Noyan kitapları da okuyarak kendinizi herhalde yetiştirdiniz.

 

Tabi çok kitapları var Şakir Keçeli Baba var Ankara’da. Bugün mektubu gelmişti yine beş cilt oldu bütün varlıklarını on iki cilde çıkaracaklar dede babanın (Bedri Noyan Dedebaba’nın). Bunlarda eski yazıdan bulma çok varlıklar çıkardı meydana. Yani çok güzel hizmet etmiş yani nur iç inde yatsım çok büyük hizmet etmiş yolumuza. Bizlere çok güzel bir ışık tutmuş yani gelecek gelen nesile. Ama ne yazık ki yeryüzünde itikat bunu Kuran’da bahsediyor ilim gelecek yeryüzünde itikat kalkacak diyor. Hakkı Baba da bunun farkındadır. Bir zaman gelecek yeryüzünde itikat kalkacak diyor, insanlarda itikat kalmadı. İnanç, itikat kalmadı.

Peki, yani siz onların yani insanların eserlerini de okuyorsunuz. Peki, feyiz aldığınız yararlandığınız Halil Tiryaki halife babaya bağlısınız işte Hasan Güner onlardan feyiz almak, bilgi almak herhalde yolda var.

Mutlaka var tabi.

Tabi sohbetler ve muhabbetlerle bir şeyler alınıp veriliyor.

Mutlaka genelde sohbettir, nefeslerden alırsın, sohbetten alırsın baba iki üç nefes söylediği zaman birazda sohbete yer verir mesela sigara molası verir sohbet eder. Soran olursa bir şeyler söylenir.

Peki, sizce ideal bir Bektaşi tipi nasıl olabilir, siz nasıl bir şey çiziyorsunuz kafanızda, canlandırıyorsunuz? Deminden beri söylediklerimizi belki özetlersek bunu alacağız ama bir Bektaşi size göre kafanızdaki ideal bir Bektaşi tipi, nasıl bir Bektaşi tipi?

Şimdi efendim ideal Bektaşilik diyelim onu yoksa Hakk’ın bizden istediği mi, diyelim. Cenabı Hakk’ın bizden istediği fakire göre daha doğru olur Bektaşilik olarak yormayalım.

Şimdi bunu ne Alevilik olarak yoralım ne Bektaşilik olarak yoralım.

Bu ilmi batından doğan bir kaynaktır.

Şimdi bazı adam diyor ki bize efendim Gülşanilik mi ileri Bektaşilik mi ileri? Ya şimdi hangisi ileri geri gelse önemli değil burada önemli olan ne var? Efendim bazı bizde de çıkıyor sivri zeka insanlar takmış kafaya Bektaşilik ileri mi. İleri olan Bektaşilik değil ileri olan batın ilmi. Dünyada insan yokken batın ilmi varmış insanlar daha gelmeden evvel. Az evvel nazarım anlattığı o kandildeki nur o kandilde ki nur nasıldı, ışığın yarısı yeşil yarısı beyaz yanıyordu. O kandilde nurken Muhammed belli o kandildeki ışığın yarısı yeşil yarısı beyaz yanıyordu. İşte beyaz nur şeriata yöneliktir, yeşil nurda tarikat ilmine delalettir. Gerçek buradadır aslında yoksa Gülşanı olmuş, Bektaşi olmuş, Ali Koç olmuş bunlar önemli değil. Batın ilmi önce her şeyin anası batın ilmi. Ama Bektaşi şunlar bunlar hepsi bir aslında. Yalnız şunu söyleyeyim fakir Bektaşi olduğum için konuşmuyorum bunu yalnız bütün tarikatlar en azından Alevi Bektaşi kadar tarikattan kopmuş tarikat, kendini şeriattan almış tarikat yok. Bakın bugün Atatürk tekkeleri kapattı deniyor mesela şimdi bu sene fark ettim onun çok haklı olduğunu çok haklı iş yaptığını.

Bugün Menemen olayını yapan Nakşibendi tarikatı buna ne dersin? Bir tarikat olarak tarikat sen böyle bir olaya nasıl bu kadar gericilik yobazlıktır yani orada yapılan hareket yüzde beş yüz gericiliktir. Bir tarikat bunu nasıl yapar. Demek ki bu şeriattan ayrılamamış, ömrünü şeriatla getirmiş.

Gericiliğe çekmişler milleti, şahsi menfaatlere dönmüş iş.

Nasipli kaç talibiniz, muhibiniz var?

Şimdi efendim bu vallahi geçen sene 70’in üzerindeydi ama.

70, arttı mı?

Daha bağlanmamış olanlarda var 80 civarında olması lazım.

Tek mi bu?

Çift.

Peki, siz Ahmetler Köyü’ndensiniz?

Ben Ahmetler doğumluyum.

Doğumlusunuz orada ki yapı ne oldu şimdi. Yani onlarda Amuca kabilesinden.

Aynı kabile aynı amca, dayı akraba kardeş.

Orada kaç hane var şu anda mesela?

50 olması lazım.

Orada bir baba yok.

Derviş var.

Sizin abiniz derviş mi?

Hasan Babaya bağlı şimdi şu anda Karıncak’a bağlı.

Karıncak. Size bağlı değil?

Bize bağlı değil. Hasan Baba’nın babası babaydı, dedesi de babaydı, nur içinde yatsınlar, değerli adamlardı onlar, değerli babalardı.

Peki dervişlikte şöyle bir şey mi var babalıkta değil de dedelikte aynı Anadolu Alevileri gibi soydan yürüyor gibi anladık yol.

Soydan yürüme değil seçimledir, derviş de seçimledir bizde.

Siz dediniz ya hani dedelikle dervişlik aynı Deveçatağı’nda ki dedelik kurumu babadan oğula geçiyor dedi orada ki Habib Talih.

Gülşaniler’de olabilir.

Yani birbirinden öyle ayırıyoruz ki noktalar çok hassas, oynak başlı. Öğreniyoruz ki burada dervişlik kesinlikle babadan oğlu geçme diye bir şey yok dervişlikte.

O da seçimle. Zaten fakir zaten bizim Bektaşilikte derviş demek baba adayı demek yani aday demek yani babanın olmadığı zaman cemi yürütebilir, babanın gözünün yumulduğu zamanda babalık postuna geçebilir yani o da yine toplumun arzusuna da bağlıdır.

Ama yine siz dede tabirini kullanmıyorsunuz?

Dede tabirini şimdiye kadar çok kullandık onu biz. Kimsenin kimseden haberi yoktu daha doğrusu dede mi dede tamam Hakkı dede şeklinde konuşuluyordu.

Tamam, anladım şimdi o zaman şöyle Gülşenilikle burada farklılık var burada en azından oradakileri görüyoruz tabi değişik olanlar olabilir ama Deveçatağı Köyü’nde Habib dedeyle talip dede soylarının dede olduğunu bugün bize söylediler. Siz de diyorsunuz ki, bizde eskiden dede lafı vardı derviş demekti, dervişlerde babadan oğula geçmez.

Geçmez yine bir yerde halkın olayı biraz. Dedemin de babası mesela dervişti şimdi millet buna bir umutla bakıyor şimdi olay buradan kaynaklanıyor. Bir seçim olsa mesela doğrudan bunu seçecekler mesela.

İnşallah konuyla ilgilenen, konuya hizmet eden, yola hizmet edenler tabi görev alsın, hizmet yürütsünler.

Şimdi burada Peygamberimizin de bir sözü var emaneti ehline verin der. Hatta Kuran’ın Kuran’da da var emaneti ehline verin der. Onun için şimdi bu nazarın burada bir ehli sayılıyor mesela.

Peki, sevgili anamız aynı köyden mi?

Aynı köyden.

O zaman komşular (akrabalar) evlenebiliyor Amucalarda.

Aslında pek uygun görmedi komşular o zamanın yaşlıları pek uygun görmediler ama.

Akrabalar evlenemez, diye bir şey var herhalde bildiğim kadarıyla.

Fatma Ana (Hasan Baba’nın eşi Anasultan): Onun babası benim babam çok severdi bizi ta küçüklükten beraber büyüdük. Hatta beşik kertmesi yaptılar.

Nur içinde yatsın babalarımız yaptı daha doğrusu.

Akraba ama olmuyor.

Akraba ama olmadı pek uygun görülmez.

Evet, şimdi Halil Tiryaki ile bağlantınız ne şekilde devam ediyor yani onu ziyaret mi ediyorsunuz?

Tabi ziyaret ederiz sene de bir hizmetimizi görür her sene hizmetimizi görür.

Evet hizmetinizi görüyor.

Kendi arı olmayan etrafını arıtamaz anlamında.

Peki, gelecekle ilgili yani bu yolun geleceği hakkında ne dersiniz? Yol sahipsiz değildir elbet yürüyecek ama gençlerimizin durumu hakkında ne diyeceksiniz?

Şimdi gençlerin durumu biraz üzücü gerçekten içler acısı gibi bir şey yani son zamanda öyle itikat kalktı yeryüzünden. Yani Kuran’ın da çok üzülüyorum fakirim Kuran’a baktığım zaman biraz rahatlıyorum yani. Gençler sonra adam çoluk çocuk ev bark sahibi olmuş adam torun sahibi olmuş adam çocuğunu alıp getiremiyor buraya ama getirmekte mi istemiyor ne bileyim şimdi hiç akıl almaz yani. Ama nasip almış gene gelmiyor sene de bir hizmet görmeye geliyor bu adam.

Nasip alanlar sene de bir hizmet mi görüyor?

Tabi öyledir.

O zaman kurban kesme zorunluluğu var mı?

Yok.

Ne yapıyor o hizmet görmede?

Hizmet görmenin anlamı o topluluk seni kabul ediyor mu yahut senin topluma karşı bir hatan var mı?

Sene de bir sorguluyor.

Sene de bir sorgulamış anlamında muhakeme etmiş anlamında.

Herkes geçiyor mu ondan?

Mümkün mertebe geçer arzu eden geçer ama.

Arz etmeyene bir zorunluluk yok mu?

Şimdi efendim şunu şöyle yapayım sana arz edeyim tabi mecburiyet yok tabi demokrasi mecbur edemezsin.

Adamın, kalbiyle bağlıysa bu adam onu sen zaten bu yoldan koparamazsın ama adamın affedersin öteden beri gelen bir tabir vardır, kimisi yemeğe gelir, kimisi içmeye gelir şeklinde bazı bu tip insanlarda bunlar da vardır. Bir çuval cevizde çürük çarık çıkacaktır. Bu tip adamlarda vardır herkes dört dörtlük anlamında kabul edemeyiz.

Peki, muharremi nasıl tutuyorsunuz sevgili babacığım?

Muharrem matem ayı Ehlibeyt’in matem ayıdır. Dokuz veya on bir güne kadar dokuz gün veya on gün tutarız hele dokuzu çok önemlidir. On iki gün denmiş mesela öteden beri on iki deniliyor on iki günü de on iki aşkına bağlıyoruz mesela on iki imamlar aşkına şeklinde.

Kurban keser misin?

Tabi kurban kesiyorum, çorbalar aşureler, oruç bittiği zaman.

Dokuz gün de tutsa, on günde tutsa fark etmiyor?

On gün artık şeyine bağlı bu ağır bizim oruç olayı ağır yani sabah yeyip de akşama kadar durma şeklinde değil. Dokuz gün on gün en azını böyle en azını kendin ayakta kalacak kadar yeme içme oluyor. Sabah yiyip akşama kadar akşam yiyip sabaha kadar yemek değil.

Nevruz var mesela?

Nevruz tabi o da Nevruz’u biz genelde aynı günde onun saati de vardır onu eski tarihler marif takvimler onun saatini de söylüyorlardı. O saat geldiği zaman üç beş derviş baba toplanır o saatinde çerağ uyanır, nevruzun saatinde çırak uyanır yakılır. Ama gündüze de denk gelir, sabaha denk gelir, öğleye denk gelir, akşamüzerine denk gelir, gece yarısına denk gelirse gece yarısı onun çerağı nevruzun çerağı uyarılır.

Peki, sevgili anamız ne diyor, babanın yanında hizmet yapıyor sürekli Fatma Ana Bacı Sultan.

Bir şey diyecek misiniz?

Fatma Ana Sultan: Ne diyeyim baba anlatacak ben dinliyorum işte sizin gibi. Elimiz, ayağımız tuttuğu zamana kadar hizmetini etmeye mecburum, hakkın huzurunda niyaz etmişim ben bunu kabul etmişim. O zaman kadar gelene gidene elim ayağım tutarken.

Hasan Baba: Sağ olsun alnıma kara sürmedi bugüne kadar ailemden çok çok memnunum. Böyle bir insanı Hakk cümleye nasip etsin, derim. Bizim yolumuzda bilhassa Alevi Bektaşi yolunda dedeliği, babalığı kadınlar yapar. Tabi kadın olmazsa baba bir şey yapamaz.

Fatma Ana: 22 gece evimizde hizmetler oluyor.

Hasan Baba: Hatta geçmiş senelerde 30’u geçmiş 33’e kadar çıktık.

Şimdi nasip almada oluyor mesela başka.

Hemen hemen üç beş senedir olmadı bu aralar.

Bu 22 hizmetin neler oldu mesela?

Fatma Ana: Gül Baba’ya keseriz, Topçu Baba’ya keseriz, Abdal Musa’yı yaparız.

Mesela bunlara bugün haber verir komşulara Abdal Musa’yı bu akşam mahallede yapacağız. Herkes ufak tefek yapar, ben çorbamı yaparım, pilavımı yaparım yanına bir yemeğimi yaparım üç türlü bir şey götürürüm oraya tekkeye yoğurdumu götürürüm. Gelenler toplaşır herkes içkisini alır kolasını alır.

Demimiz var.

Fatma Ana: Demimiz var, toplaşırız. Aynı zamanda namaz var, niyaz var hepsi bir arada. Şimdi orada birazcık durmak lazım. Namaz niyaz ibadet hiçbir şey yemek adet edilmeden evvela ibadet oldu.

Tamam, yani bir arada derken tabi ibadet yapıp da şey yok. Yani aynı şeyde ibadetimiz de bu var, Bektaşilikte, Alevilikte lokma da var.

Lokma da varda evvela ibadet ondan sonra muhabbet. Hem sohbet hem muhabbet.

Fatma Ana: Üç nefesten sonra.

Nefesler var anacığımız nefes.

Bizde evvela üç nefes geçerlidir oraya kadar üç nefesin sonuna kadar da ibadetten sayılır.

Nefes sırf cemde mi söyleniyor?

Yok her zaman söylenir ama cemlerde haliyle.

Geç mi oldu bize bir nefes söyleseniz. Ezberinizde var mı?

 

 

 

Bir ustaya olsam bir çırak

Viran yurdu yakın yırak

Yapsalar kemiğim tarak

 

Hak yoluna gidenlerin,
Asâ olsam ellerine.
Er pîr vasfın idenlerin,
Kurban olsam dillerine.

Torunuyum bir dedenin

Tohumuyum bir bedenin

Münkiri gel cenk edelim

Silah olsam ellerine.

Bir üstâda olsam çırak,
Bir olurdu yakın ırak.
Kemiklerim etsem tarak,
Yar Zülfinin tellerine

Yönüm Hakk’a çevirseler

Kemiğimi kavursalar

Harman gibi savursalar

Muhabbetin yellerine



SEYRÂNİ kaldır parmağın,
Vaktidir Hakk’a varmağın
Deryaya akan ırmağın,
Katre olsam sellerine.

 

Buyurun yani biz isteriz bir daha istiyor musunuz deyince hayır diyemeyiz yani.

 

Sen yeter dersen yeter siz bilirsiniz.

 

Hayır, estağfurullah ne demek.

 

Arzu ederseniz üç tane söyleriz.

 

Muhabbet kapısını açayım dersen

Açan da açtıran da şahımdır Ali

Hakk’ın cemalini göreyim dersen

Gören de gösteren de Ali’dir Ali

 

Muhammed Mustafa cihan serveri

Mihraçta açılır bu yolun sırrı

Kimseler bilmezdi Ali’den gayri

Bilen de bildiren Ali’dir Ali

 

Sen sen ol (Derviş) ol kardeş düşmeyin nadan

Sakin tut gönlünü olasın sadet

Benliği terk eyle eriş murada

Eren de erdiren Ali’dir Ali

 

Münkirin askeri Şam’a çekildi

Mümin kardeşlere name yazıldı

Kırkların ceminde şerbet ezildi

Ezen de ezdiren Ali’dir Ali

 

Bahri kâinattır (Muhammed Ali) Kırkların başı

Onu bilmeyenin güç olur işi

Bosnavi akıtır gözümden yaşı

Akan da akıtan Ali’dir Ali

 

Güzel.

 

Bismi şah Allah Allah demler daim ola cemler kaim ola ibadetler sayi ve saim ola. Allah Allah demi ali şan kürşat meydan muhibi pigan kanun evliya pir garip sultan. Allah Allah demir seydi kâinat sırrı murteza Ali gerçek erenlerin demine keremine eyvallah hü dost. Hoş geldiniz sefalar getirdiniz.

 

Eyvallah.

 

Muhabbet küpünün şarabı olsam

Yar beni doldurup içer mi bilmem

Mahmut olmak için gönül ara

Bir dost taze lime geçer mi bilmem

 

Bülbüle gül yara deveye diken

Maşuktur aşığın boynunu büken

Tarlasına haram tohumu eken

Helal mahsulünü biçer mi bilmem

 

Olur mu aşığın çile çekmesi

Olur mu çilenin boyun bükmesi

Helal süte katmış haram pekmezi

Gönül murat etse seçer mi bilmem

 

Kimin meftasına kefen biçiyor

Kimin helal rızkını yiyip içiyor

O Seyrani Tanrısından geçmiyor

Tanrı Seyrani’den geçer mi bilmem

 

Eyvallah.

 

Söyleşi: Kırklareli Merkez, Ayhan Aydın, 08-06-2002

 

 

 

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile