HÜSEYİN TEMİZ DEDE

HÜSEYİN TEMİZ DEDE

(ZEYNEL ABİDİN OCAĞI -  KARACA KÖYÜ / YAZIHAN / MALATYA)

Çok değerli dedemiz Hüseyin Temize hoş geldiniz, diyoruz. Şimdi kendisi Birinci ve İkinci Anadolu İnanç Önderleri Toplantısına katıldılar, konuşma yaptılar yayınlanmış bir çalışması da var. Elinde şeceresiyle bugün Cem Vakfı’na geldi, bizi de çok memnun etti. Çünkü elindeki belgeyi buraya getirmesi onun bu yola, bu davaya bağlılığını gösterir, o yüzden de tekrar teşekkür ediyoruz dedeciğim. Her şeyden önce sizi daha yakınen tanıyalım. Nerelisiniz, doğumunuzdan, çocukluğunuzdan bahsederek isterseniz başlayalım sohbetimize.

Ayhan Aydın

Teşekkür ederim, sağ olun. Ben Malatya’nın Yazıhan ilçesine bağlı Karaca Köyü’nde doğdum ve akrabalarım da oradadır. Ben dünyaya gelmeden on bir gün önce babam vefat ediyor genç yaşta. Ben amcamın yanında yetiştim, kaldım.

Amcam ve soyumuz Zeynel Abidin Evlatları Seyit Temiz soyundandır.

Bizim bir çok bölgelerde taliplerimiz vardır, bugün “mürşit kapısı” olan taliplerimizin çokları Tokatta, Sivas’ta, Kırklareli’nde, Amasya’da, Malatya’nın bir çok çevrelerinde halen ta Bağdat’a kadar, Halep’te ve Şam’da bulunmaktadır. Bizim ailemizin geniş olmaması dolayısıyla, ailemizde dede çok az çıkmıştır. Zaten iki ev olarak kalan ailemiz, o ailede Ali Yusuf Temiz Dede isminde ünlü bir dede vardı. 1953 yılında vefat ettikten sonra biz de dedelik yapan kişi pek az kişi kalmıştır, kalmamıştır.

Amcamın oğlu İsmail Temiz, o dönemlerde 20 yaşlarında falan bir insandı, o yirmi yaşlarında o dönemlerde dedeliğe başlamıştı. Vekil bir çok taliplerden gelen eğitler dedelik için insanları götürmeye geldiklerinde, götürecek dede bulamıyorlardı. Bazı zamanlarda, beni götürüyorlar ve vekaleten dedelik yaptırıyorlardı. Yani bana vekaleten bir insan oturuyor o posta ve dedelik yaptırıyorlardı. Ve 1967 yılına geldiğinde ben Almanya’ya gittim, yaşamımı Almanya’da işçi olarak sürdürdüm.

Biraz ocağınız hakkında bilgi verir misiniz? Neler anlattılar size, kafanızda neler kaldı?

Şimdi bu ocağımızda ki, anlatılanları kısa bir şeyle geçiştirmek mümkün değil. Tabi bu yaşam boyunca her şey anlatılıyordu Alevilik hususunda, Alevilik nedir, nereden gelmiştir ve Alevilik İslamiyet’in içerisinde nasıl bir yaşam biçimidir, Alevilik nasıl bir İslam anlayışıdır? Bunları tabi ki büyüklerimiz, atalarımız, babalarımız, amcalarımız bizlere anlatıyor. Aleviliğin İslam içinde bir yaşam biçimi olduğunu ve gerçek İslam’ın özü olduğunu bize anlatıyorlardı. Şimdi ben bunu kısa bir şekilde ne diye anlatayım.

Biraz açalım şimdi. Büyükleriniz, gerçek erenlere göre, ne anlatırlardı size, çocukken ne dinleyerek büyüdünüz, yani Ehlibeyt hakkında bu kısmı anlaşılmıyor.

Şimdi bunun için tabi ki bizim yaşamımız biraz daha farklıydı. Çünkü Zeynel Abidin ocağına bağlı olmamız, bir örnek insan olmamızı gösteriyordu. Bütün topluma karşı örnek bir insan olmak zorundaydık. Ve hem de öyle olduk bizim ocağımızda. Bizim ocağımızda, bugüne kadar her hangi bir insanlığa aykırı hiçbir yaşam biçimi çıkmamıştır ve olmamıştır da, bütün topluma örnek bir insan olarak gelmiştir. Biz Zeynel Abidin evlatları tabi bu çok uzun zaman Anadolu’ya gelip yerleştiklerini söylerlerdi atalarımız. Yani daha Ebul Vefa zamanlarında o dönemlerde geldiklerini söylerlerdi. Şimdi bilemiyorum fazla.

 

Anladım  ama tarihini bilmeniz  gerekmiyor mu? talipler nasıl gelirdi size?

Talipler tabi bize büyük saygı gösterirlerdi. Ben ufak çocukken, aşağı yukarı 10-12 yaşlarındayken talipler geldiği zaman elimi öperlerdi ben mahcup olurdum, orada utanırdım. O büyük insanların, yaşlı sakallı insanların benim elimi öpmesini ben kendi içimde kabullenemezdim. Ama onlar zorla öpmek isterlerdi. Yani bizim ocağa büyük bir saygıları vardı. Gelirlerdi götürürlerdi, büyük olarak eğit gelirdi, götürürlerdi tabi cem cemaat yaparlardı. O arada işte bu suç işleyenler düşkün çıkarırlardır suç işlemeyenler tabi o erkandan geçerlerdi onun için Zeynel Abidin ocağına büyük bir saygı duyarlardı. Taliplerimiz bir de mürşit kapısı olduğumuz kişiler, yani bizim mürşit kapısı olduğumuz kişiler, bunların hepsi de büyük saygı duyarlardı.

Peki babanızı nasıl anlatırlar, cem cemaat yapar mıymış? Nasıl bir insandı?

Tamam benim babam hem zakirlik yapar saz çalar hem de yetişmiş iyi bir dedeymiş. Arapça ve Türkçe okuyan, iyi yetişmiş bir dede olarak tanırlardı. Onun için babama büyük saygı duyarlardı. Babam vefat ettiğinde bir kızamık hastalığından 32 yaşında vefat ettiğinde, babamın adına bir de ağıt türküsü söylemişlerdi.

Türkü nasıldı hatırlıyor musunuz?

Şimdi ben hepsini hatırlamıyorum.

Hatırladığınız kadarıyla söyler misiniz?

Yeni girdim otuz iki yaşıma

Genç yaşımda felek vurdu başıma

Ali’yi teslim ettim ceddim Zeynel Abidin’e  diye böyle bir ağıttır. Evet genç yaşta. Dedem seferberlikte, 1’nci Dünya savaşında harpte kalmıştır o da genç yaşta savaşta ölmüştür, oda 25-30 yaşlarında. Büyük dedem, dedemin babası o zakirlik yapar hem de saz çalıp dedelik yapan bir insandır onun kardeşi İbrahim Dede. Benim önüm Abo dede, Hüseyin vefat ettiği için, on bir gün sonra dünyaya geldiğim için babamın ismini koymuşlar. (Anlaşılmıyor.)

 

Elbette annem ama hala hayatta.

 

Öyle mi? Kaç yaşında?

 

91 yaşında.

 

Maşallah, nerede?

 

Mersin’de evet ama tabi ki yaşlı kendisi hiç konuşamıyor, yatakta yatıyor. Kulakları ağır duyuyor.

 

Nasıl yetiştirdi sizi?

 

Annemiz bizi Ehlibeyt sevgisiyle yetiştirdi. Annem 85 yaşına kadar, yası matemi hiç kırmamıştır hep tutmuştur, hep söylerdi o güzel İmam Hüseyin’in yası matemini tutmalıyız derdi ve biz de aynı şekilde yetiştirdi.

 

Dedeleriniz, dayılarınız onlar da cem cemaat yürütüyorlar mıydı?

Evet yürütüyorlardı. Yalnız onların talipleri yok, onlar Kınık Köyünde akrabaları var, talipleri onlar görürlerdi. Onlar talip falan gördükleri yoktu yani.

Yani kendileri talipleri görmüyor, onların köyünden olan başkaları talipleri görüyor.

Evet başkaları görüyor. Ayrı bir köye başkaları gidince akrabaları onlar  da akrabaları görüyor talipleri. Onlara da Ali Abbas dede gidiyor. Hekimhan’ın Başkınık Köyünden, Ali Abbas Dede gidiyor.

Neresi?

Hekimhan’ın Başkınık köyünde.

Başkınık.

Başkınık Köyü orada Ali Abbas Koluaçık dedeler vardır. Halen akrabalarından yine Basal Köyünde Hıdır Koluaçık vardır. Bunlar talipler görürler, benim dayılarım talip görmeye gitmezler.

Amcamız bizi çocukken yanına aldı, babamız vefat ettikten sonra. Amcamız bizi yetiştirdi tabi talipleri getirdi, taliplerle beraber taliplerin yanında nasıl hizmet yapılıyor, o insanlar nasıl ağırlanıyor, o insanlara karşı nasıl davranılır bunlar hakkında bize bilgiler verirlerdi.

Şimdi benim öz amcam, babamın kardeşi amcam, giderdi dedeliğe ama pek bilgili bir insan değildi. Ama amcamın amcası Ali Yusuf Dede çok bilgili, yetişmiş, ünlü bir dedeydi. Yani onu müritten tanımayan kimse yoktur. Benim kitabımın kapağında da fotoğrafı vardır, bu bazı 60 yaşındaki üstündeki insanlar, okur yazarlığı olmayan insanlar bu kitaplardan aldılar. Dediler ki, Ali Yusuf dedenin fotoğrafı vardır diye aldım kitabı yoksa okumuyor, onlar saygısından dolayı aldılar. Ali Yusuf Dedenin bazı efsaneleşmiş yönleri de vardır. Tabi ki bu işte sevdiklerinden doğuyor bu efsaneleştirmelerde.

Şimdi Alevi kesiminin dışında Sünni kesimi efsaneleştirdi bir parçada. Bizim başka bir Sürülü Köyünde bir arazimiz var, bu arazi sulu arazi, o Drejan Kürtleri geliyorlar bizim bu arazinin başaklarını koparıyorlar. Bir gece bakıyorlar başak kırıktır Ali Yusuf Dede gelmiş orada, kolay gelsin ay ışığında bunlar korkuyorlar neye uğradıklarını bilmiyorlar bu gece vakti Ali Yusuf dede burada ne arıyor. Bunlar kaçıyorlar, eşyalarını bırakıp kaçıyorlar, çuvallar falan. Sabahleyin geliyorlar ki çuvallar aynı yerde duruyor, hiçbir şey yapılmamış. Çuvallarını oradan alıyorlar aldıktan sonra soruyorlar orada, Tecirli Köyü var, Tecirli Köyünde soruyorlar diyorlar ki bu Ali Yusuf dede burada mıydı gece? Vallahi diyorlar ki, Ali Yusuf Dede burada yoktu. Nasıl yoktu ya. Biz köyde böyle yaparken Ali Yusuf Dede bize kolay gelsin dedi. Hayır diyorlar biz görmedik Ali Yusuf Dedeyi falan, yani bu şekilde efsaneleştirmişlerdir.

 

Peki, o dönemden, cemden, cemaatten, muharremden biraz bahsedin. Tabi erken gittiniz Almanya’ya ama o zamana kadar neler gördünüz, neler yaşadınız?

Şimdi o dönemlerde bizim o çevrelerde hiç olmazsa kış aylarında cemlerle geçerdi, bizim yani kendi köyümde kendi ailemde olmazsa da dışarıda ki taliplerde olurdu. Onlar gelip götürürlerdi, giderdik cemlere. Ben yani dede olarak yapmadım ama bir vekilim olurdu yanımda, o vekille beraber dedelik yapardım.

 

Nasıl yapıyordunuz?

Şimdi beni götürdükleri zaman o dönemlerde ben pek dedeliği yapamıyordum yani.

 

İsteğiniz yoktu neyse evet.

Yaşım ufaktı, bir adam tayin ederdik orada o adam cem yürütecek ben yanında oturacağım ama erkanı yine bana çaldırırlardı, hutbeyi yine ben okurdum.

 

Almanya’ya gittiniz hayat şartlarından dolayı mı?

 

Elbette ekonomik nedenlerle gittim.

 

Nasıl oldu o gidiş, biraz oradan bahsedelim.

Ben oraya gitmem abimi, Fethiye Köyünde kooperatif kuruldu, bu kooperatif Almanya’ya işçi gönderiyordu. Rahmetli İbrahim Çavuş isminde bir kooperatif başkanı vardı, o da babamla beraber dedelikten dolayı yakınlığımız vardı ama devlet demir yolu geçerken babam oradan biraz ambar memurluğu yapmıştı, o da babamın yanında çavuşmuş. O dedi ki “seni dedenin oğlu seni Almanya’ya gönderelim” dedi. Ben ilkin gitmedim. Nihayette sonra ikinci sefer yine geldi söyledi, kahvede tesadüfen karşılaştığımda dedim ki, “gideceğim bu sefer.” Dedi “hemen üç ay içerisinde seni göndereceğim.” “Olur” dedim, eve geldiğimde abime söyledim abime dedim, “ben böyle böyle Almanya’ya gideceğim”, abim dedi “sen gitme ben gideceğim.” Beraber gittik ikimiz de yazılmak istedik abim dedi, “birimiz yazılalım diğerimiz orada istek yapar götürürsünüz diğerini.” Ve abim yazıldı, abim Almanya’ya gittikten iki sene sonra da beni istek yaptı 1967’de ben Almanya’ya gittim.

 

1967’den bugüne kadar neler yaşadınız Almanya’da? Biraz anlatın, bir Alevi olarak, bir Türk olarak gittiniz Almanya’ya. Zorluklar nelerdi, nasıl başladınız?

 

Şimdi Almanya’da Aleviliğimden dolayı herhangi bir zorluk görmedim, inancımdan dolayı. Ben inancımı istediğim şekilde rahatça yapabiliyorum Almanya’da. İlk gittiğimde Almanya’da, dil sorunu yaşadım, başka herhangi bir sorun yaşamadım. Ondan sonrada biraz günlük konuşmaları öğrendikten sonra herhangi bir sorun yaşamadım. Ve 1989’dan sonra da bir Alevi derneği kurdum, Fideştad Alevi Kültür :Merkezini kurdum 1989’da. Ve bu 1989’dan sonra da Federasyon kurulunca da Federasyonun kuruluş toplantılarına katıldım ve 1990 yılında da Federasyonu kurdum. Biz dernek olarak federasyonu bağlandık. Bu federasyonda ben, bir iki dönem denetleme kurulunda görev aldım. Sonradan o dönemlerde, ilk dönemlerde Ahmet Aydemir başkandı. Ahmet Aydemir’den sonra Derviş Tur başkan oldu. Ve Derviş Tur’dan sonra İsmail Elçioğlu başkan oldu. İsmail Elçioğlu kısa dönemde görevinden alındı ve tekrar Derviş Tur oldu. Ve 1993 yılında bazı derneklerle birleşme oldu, o birleşme esnasında Derviş Tur görevi almayarak Ahmet Aydemir de zaten memurluk dolayısıyla bu görevi alamıyordu ve bunu yeni yönetime devrettiler. Burada Ali Rıza Gülçiçek yönetim başkanı oldu. Tabi Ali Rıza Gülçiçek yönetim başkanı olduktan sonra, çevresinde ki bazı kişilerde yönetime girdiler Turgut Eken gibi, Necdet Saraç gibi insanlar bu Alevilik artık bir inanç, kültür olarak değil de bir siyaset olarak meydana çıktı.

 

Daha öncede örgütlerin içinde bulundunuz. Yani Avrupa’da Alevi örgütlerinin inanç boyutundan soyutlanıp siyasal bir deryaya sürüklendi dediniz.

 

Şimdi bu arada gerçek dedeler bu derneklerden soyutlanmak zorunda kaldı, ben de bu şeyden soyutlandım. Bugün İsmail Aslandoğan gibi, Niyazi Bozdoğan gibi dedeler federasyonun dedeler kurulundan soyutlandı. Ben bu dönemde 2 sene, dedeler kurulunda görev aldım. Önce İsmail Aslandoğan, İsmail Aslandoğan tabi federasyon bunu, kendisine uygun hareket etmediği için federasyon bunu dışlayınca, ikinci bir toplantı da Derviş Tur’u kazandırdılar. Derviş Tur’da şimdi yani Federasyonun kuklası halinde halen devam ediyor. Ve böylece yani federasyonumuz siyasi özlük haline dönüştü.

 

Ve diğer Alevi inancıyla ilgili işler nasıl yürüyor orada?

Şimdi orada, inanç hizmetleri yürüyor ama çok değişik şekillerde bu yapılıyor bu cemleri. Yani bu cemin tek bir şekilde yapılması için her hangi bir çalışma yapılamadı ve yapacak kapasitede kimse de yok. Yani federasyonun içerisinde. Şimdi cemleri hep bütün dedeler kendi düşüncesine göre yapıyorlar. Sene de bir veya iki sefer cem yapıyorlar. Dedeleri çağırıyorlar, o dedeler o şekilde yürütüyorlar. Ben şunu da üzülerek söylüyorum, Almanya’da yani benim gördüğüm belki görmediğim yerlerde olan dedeler vardır. Mesela, Ali Dede var Maho Dedenin oğlu, o zakirlik yapıyormuş İsmail Aslandoğan’ın yanında. Ali Temiz Dedenin nasıl bir zakirlik yaptığını görmedim. Ama babası çok değerli bir zakir idi ve çok iyi bir dede idi Mamo dede, Seyit Meftuni denen kişi. Çok ünlü ve iyi kendisini çok iyi yetiştirmiş iyi bir zakir, iyi bir dedeydi. Ama oğlu ne şekilde zakirlik yaptığını bilemiyorum tabi, görmedim. Ama bizim o çevrede Stutgart ve çevresinde olan yerlerde ve yahut Essen bölgesinde zakir diye hiç kimse yok maalesef, yani zakir yok. Adam bir saz eline alan çıkıyor orada, hiç duvazı imam bilmeyen ve yahut da cem  de söylenemeyen beyitlerden söylüyor ve yahut da bayağı, sıradan bir şey söylüyor.

 

Bu ilk çalışmanız mı?

 

Evet benim bu kitap çalışmam. Aleviliğin Gerçek Yüzü ve Özü adlı bir kitabım çıktı. Evet bu yaşanan bir Aleviliği yazdım ben. Yani ben büyük bir araştırma yapıp başka şeyler yapmadım, yaşadığım Aleviliği yazdım. Yani gördüğüm kadarıyla Aleviliği başka yollara sürüklemeye çalışan insanlar vardı. Aleviliği inançtan saptırıp, Aleviliği bir yaşam biçimi yapmak isteyen, Aleviliği bir Şamanizm yapmak isteyen çok kişiler vardı bunlara tepki olarak ben bu kitabı yazdım.

 

Şu anda hangi işte çalıştınız, emekli misiniz şu anda?

 

Emekliyim evet.

 

Hangi işte çalıştınız?

Ben 8 sene Bosch firmasında çalıştım, Robert Bosch’ta çalıştım. Diğer 18-19 sene de Escart’te çalıştım skf bilyeleri yapan bir İsveç firmasında çalıştım ve oradan emekli oldum.

 

Tabi her zaman anlatılır, Avrupa’da yaşam koşulları daha iyi, ücretler ve sosyal yaşantı iyi, gerçekten iyi değil mi?

 

İyi ben Almanya’ya gittiğim için memnunum. Yani Almanya’da yaşadığıma memnunum.

 

Türkiye’ye geliyorsunuz.

 

Türkiye’ye geliyorum, Türkiye’ye gelip gidiyorum ama Türkiye’de gördüğüm kadarıyla uyum sağlamak biraz benim için zor oluyor.

 

Kalıcı gelmek istemezsiniz.

 

Çocuklarımın ikisi orada bir tanesi burada. Çocuklarım hakkında bilgi vereyim mi?

 

Verin.

 

Benim 3 çocuğum vardır, 1 kız, 2 oğlan. En büyükleri kız, Almanya’da çalışıyor.

 

Evet.

 

Kendi akrabalarımdan Ziraat mühendisiyle evli tabi orada ziraat mühendisliğinde iş bulamadı, işçi olarak çalışıyorlar. İkinci çocuğum burada savcı, şimdi Aydın’ın Karpuzlu kazasında cumhuriyet savcısı. Üçüncü çocuğum en küçük çocuğum da, Ulum Üniversitesinde Tıp’ı bitirdi ve Amerika’da 3 ay staj gördükten sonra geldi şimdi staj yapıyor, kısa zamanda doktorluğa başlayacak.

 

Çok teşekkürler. Kısaca yani Alevilik deyince ne diyeceksiniz, ağzınızdan ne düşer?

 

Şimdi.

 

Üç beş cümleyle diyeceksiniz özetlemek zor ama.

 

Zor tabi.

 

Ama nedir, yani özüyle?

 

Alevilik, inancın içerisinden gelen, inançla bütünleşmiş bir kültür harmanıdır. Bu kültür harmanı, insanlara bir yaşam biçimi veriyor. Yaşam biçimi onurlu bir yaşam biçimidir. Daha doğrusu Alevilik onurlu bir yaşamdır, onurlu bir yaşam biçimidir.

 

Çok teşekkür ediyoruz.

 

Ben de size teşekkür ediyorum sağ olun var olun.

 

Söyleşi; 14. 02 . 2002, İstanbul

2014’DE ALMANYA’DA HÜSEYİN TEMİZ DEDE’DEN ALINAN BİLGİLER

Bizim yöreden Fakiri Baba vardır. Ama kendisini Bektaşilik’le bir ilgisi yoktur. 1932 yılında vefat ediyor. İsmail Özmen yazdığı kitapta birçok hatayı doğru gibi yazıyor. Kendisini iyi tanırım. Bizzat bizim yöredendir, yakından tanırım. Sözlerinde, konuşmalarında çok hatalar vardır. İşi tam kavramadan yazmıştır. Bir kere kendisinin söylediği gibi Hacım Sultanlılarla bir ilgisi yoktur. Mullo Haydarlılar bizim köyde gerçek Hacım Sultanlı dedeler onlardır. Ama onlar dedelik yapmazlar, ama dede soyundandırlar. Kınık’a göçenler dedelik yaparlar. Onlar Hekimhan Kınık’ta dedelik yaparlar. Karaca’da yani bizim köyde yapmıyorlar.

Hekimhan’ın Basak Köyü var bir kısmı Kınık’a gitmiş. Kınık’taki Kızılbaş dedeler de bizzat bizim ocağın talipleridirler. Aslında ise onlar bizi Karaca’ya götürenlerdir.

Leğenuşağı’nın (İsmail Özmen’in kendi köyü) Kolu Açık Sultan’lı dedeleri değillerdir, uzaktan yakından ilgileri yoktur. O yalan yanlış yazıyor. Almanya’da ise Krelfelt’te Kolu Açık Sultan’lı dedeler vardır. Onların soy isimleri Koluaçık’tır. Kınık, Basak Köyü’ndeki Kolu Açık Hacım Sultan dedelerinin soy isimleri Koluaçık’tır. Ben onların hepsini tanırım. Eskiden Ali Abbas Dede vardı. Tarihi bir şahsiyetti. Çok bilgiliydi. 1969’da vefat etti. Şimdi ola da sen ona kitap yazdırasın, çok bilgili bir dedeydi.

Yine bizim talip Ocağımız olan Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) Ocağı vardır. Malatya Fethiye ve Gaziantep’de bu ocaktan dedeler vardır. Gaziantep’deki dedelerin soy isimleri Kızıldeli’dir. Senin de çok iyi tanıdığını anladığım, Ali Kızıldeli ve eşi Zeynep Kızıldeli benim çok sevdiğim insanlardır. Gözübüyük Dede vardı, o işte Zeynep’in babasıydı. O beni çok severdi.  Benim babam erken öldüğü için o dede beni alır, kendilerine götürür, çok bakarlardı, beni çok severlerdi. Elif Ana vardı, Zeynep’in annesi, gerçek bir Fatma Ana gibiydi, çok çok iyiydi.

Fethiye’deki Kızılıdeli Ocağı Dedelerinin soy isimleri farklı farklıdır; Aydoğan, Akşahin de vardır.

Kolu Açık Hacım Sultan’ın kendi türbesi Uşak’da, Banaz’dadır. Onun soyundan gelenler XVI. Yüzyılda gelip bizim köye, Malatya Karaca Köyü’ne yerleşiyorlar. Bizim köyün yerlisi ise Yavuz Sultan Selim zamanında, Dulkadiroğulları zamanında gelmeymişler. Zaman zaman farklı yörelerden gelenlerle bir köy olmuşlardır. Bizim sülalemiz olan Zeynel Abidinliler ise 1865’te bu köye gelip yerleşmişlerdir.

 

Karaca

Dört parçaymış.  Yavuz zamanında obalar halinde yaşayan insanlar bölüm bölüm gelip yerleşmişler. Köyde tabii o zaman boşluklar varmış, insanlar bir arada değillermiş. Karacabeyler’den bir kısım insan gelip köyün şimdiki yerine yerleşmişler. İlk gelip yerleşenlere “Selimuşağı” deniliyor. Köye yarım saat uzaklıkta olanlar Caneytuşağı (Şimdi Kandemir Soy isimliler) gelip yerleşmişler. Sonra işte Dabgızuşağı’ndan gelip yerleşiyorlar. (Soy isimleri Cengiz). Mullah (Mollo) Haydar ise soydan yani Kolu Açık Hacım Sultan’dan, Uşak’tan gelip yerleşmişler. En son gelen ise Leğenuşağı (Levent (Levi)) 18. Yüzyılda gelmişler (İsmail Özmen’ler) onlar ise çok geniş bir sülale olup, çok soy isimleri vardır. Bir de Mehmet Ali Uşaklılar var. 18. Yüzyıl başında geliyorlar. (O soydan gelen Selmanlar var, Soy isim Poyraz). Kel yaablar (Yakuplar) var. (Soy isimleri; Hakverdi.)

Köyde bir zamanlar 60 hane insan yaşarmış. Hatta 1967’de 200 haneyi bulmuştu. Şimdi ise 30 civarında hane var. Şimdilerde çoğunlukla yaşlılar kalıyorlar. Bizim köyde bir tatlı rekabet vardır. Bir çalışma, başarma azmi vardır.

Şimdi ise toplamda yaklaşık 500 hanelik bir köydür. En çok Almanya’da yaşarlar; 170 hane kadar. İstanbul, Ankara, İzmir’de yaşayanlar var. Bizde devlet memuru çoktur. 60 yaşın üstündekilerin yüzde yetmişten fazlası üniversite mezunudur. Bizde Yusuf Kenan Doğan (Seyfi Oktay’ın müsteşarıydı), İsmail Özmen, Veli Ağbaba (Milletvekili), Hüseyin Özcan (milletvekili), ozan Fakiri Baba (iyi bir ozan) gibi ünlüler vardır. Ankara’da en az 30 avukatımız vardır.

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile