İZZET KILINÇ DEDE, KÖSE SÜLEYMAN OCAĞI / PINAR KÖYÜ - BERGAMA

İZZET KILINÇ

(KÖSE SÜLEYMAN EVLATLARINDAN (ÇEPNİ BOYLARI DEDESİ) / PINAR KÖYÜ – BERGAMA- İZMİR)

Söyleşi: Ayhan Aydın, İstanbul

 

Bize kendinizi tanıtmanızı istiyorum; ne zaman, nerede doğmuşsunuz?

Ben Köse Süleyman Evlatlarından İzmir Bergama Pınar Köyü’nde, 1952 doğumluyum. Annem Sultan, Babam Mustafa. Şu anda dedelik görevini yapmaktayım. Bergama, Kınık, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Manisa yöresindeki Çepni Alevilerinin dedeliklerini yapmaktayım ve şu anda da devam etmekteyim.

 

Köyden bahsedin, Çocukluğunuzdan?

 

Şimdi tabii köy hayatından rençberlik, koyun keçi çobanlıkları yaptım, geçim için. Dedelik konusunda büyüklerimin devamlı yanında köy evimize dedeler gelirdi; doğudan, batıdan gelirdi. Onların muhabbetlerine katıldım. Benim içime bir aşk muhabbet düşerdi. Babamın, kardeşlerimin ve tanıdıklarımın sözleri bana ilham verirdi.

Yörelerimizi Çepni yöresinde cemler devam ettiği için cemlere katıldım. Onların ilham aldım. Ceme girdim, tarikata, yol erkana girdim, müsahip oldum. Babam öldükten sonra abim Nazim Kılınç vardı. O öldükten sonra halk beni çağırdılar. Senin içinden bu geliyor, bu yetenek sen de var, diyerekten beni halkım dedeliğe getirdiler.

Ve 1991 yılından sonra devamlı, hiç kesintisiz söylediğim yörelerde devamlı cem yapıyorum. Ama şu anda Kınık’taki Cemevi’nde hiç bir karşılık beklemeksizin sürekli oradaki cemleri yerine getiriyorum ve halkıma hizmet ediyorum.

Kınık Cemevi 20 yıl önce yapılmış ama sonradan hiçbir çalışma yapılmamış, şimdi onu onarmaya çalışıyoruz. Şu anda cemevinin 75 metre kare aş evi yaptırdım, üst katını da yaptıracağım ve çalışmalarım böyle devam ediyor. İkinci konu; ordaki halkıma semah ekibi saz kursu dini görevlerimi kırk sekiz Perşembe dediğim her hafta onları topluyorum. Alevilik üzerine onlara dini hizmetlerimi yerine getiyor. Muharrem ayında on iki gün devamlı, sonra aşurede bize düşen görevleri yerine getiyorum. Şurda bir şey belirtmek istiyorum. Ekseriyetle halkım batı kırsal bölgelerde oldukları için, Alevilik konusunda, dini konularda çok geri kalmışlar. Fakat bir seneden sonra, çok bilgi verdiğim için halkımda gelişmeler var. Halkım bizi bırakmayın, diyor. Dedelerin sosyal hakları olmadıkları için, aylıkları olmadıkları için, zebil oldukları için, madur oldukları için de dede çocukları dedeliğe heves etmiyorlar. İşte dedeler halkın içine gelmedikleri, devlet bizi Sünnileştiriyor, diyoruz. Devletin suçu olduğu kadar, halkın duyarsız davranması, ve de dedeler halkın içinde olamadıkları için, halk onlara sahip çıkamadığı için bence bu sefer Alevilerin kendileri asimile oluyorlar.

Şunu söylemek istiyorum; cemevi, caminin yan yana olması birbirine rakip değildir. Sayın İzzettin Doğan Hocamın, dedemin, dediği; kimin ilmi İslam dini üzerine kimin bilgisi daha fazlaysa o o toplumu oraya çeksin.

İkinci konu; bütün konuşmuş Sünni kesimden insanlar herkes bize hayran olup, bizi takdir ettiklerini, bizim din alimlerimizi bize doğru bilgi vermiyorlar. Siz ne güzel bilgi veriyorlar demişlerdir. Gençlerimiz cemevilerine gelmemeleri, anne babalar onlara gerçekleri anlatmadıkları için, çocuklarımız mecburen, Sünnilik eğitimi olduği için onalar özenti duyuyorlar. Ve benim bulunduğum cemevinde çocukları eğtitiğim için Sünni kesimin gençlerine, öğretmenlere de Aleviliği anlatabildikleri gördük, bunu kendileri de Sünni kesimden insanlar da söylemeye başladılar. Eğitimi doğru dürüst verdikten sonra bize kimse yanıt veremez, karşı gelemez.

Bizim Alevi toplumuna devletin sahip çıkmamasının nedenini şöyle yorumluyorum: bizim Alevi inancımızın ibabatemizin daha eğitici daha üstün, incancıl, sevecen oluduğu için kendilerinin dahil cemevlerine akın edeceklerini gördükleri için bence devlet bizim önümüzü açmıyor, ön vermiyor.

Dış güçlerle devletin içindeki insanlar Alevliik inancından, Alevi bir bütün olduğu için; Eline, Beline Diline sadık olduğu için, Alevi üzerinde büyük oyunlar oynanıyor.

Bizim bazı insanlarımızı çıkarlar ve menfaatler doğrultusunda Alevilik İslam’ın dışındadır, diye boş bir Alevilik yaratmak istiyolar.

Halkusikem, dinimiz İslam, kitabımız Kuran’an, peygamberimiz Hz. Muhammed SAV. Efendimiz.

Peygambmerimiz bir hadisi şerifinde şöyle söylemiştir: ey insanlar size iki büyük emanet bırakıyorum, biri Ehlibeyt’im, birisi Kuran. Bunlardan ayrılmayın, bunlardan ayrılırsanız, helak olursunuz. Ve biz Aleviler işte bu yolu yani On İki İmamların Ehlibeyt Yolu’nu takip ettiğimiz için, bizi bölüp parçalayamadıkları için emperyalist zihniyet, yüce Cumhuriyet’i, Atatürk Cumhuriyet’ini yıkamadıkları için Alevileri kendi karşılarında hedef görüyorlar. Onun için de Alevilerin üzerinde büyük oyunlar oynuyorlar. Allah ibadeti için yapılan Allah içindir.

 

 

Şimdi Türkiye’de çok zaman ABD büyükelçi emekli olduktan sonra Beyaz Saray’da demişler ki Türkiye’den neler topladın, demişler. O şunu söylüyor: Türkiye mezhep, ırkçılık üzerine kurulmuş ve bölünmesi parçalanması çok basit bir ülke, diye rapor veriyor. Ve çok zaman geçtikten sonra şu anda ABD’nin Suriye, Mısır, Irak üzerinde oynadığı oyun, bunları küçük parça parça haline getirip onları yönetmek, enerjiyi batıya aktarmak için oyunlar oynuyor. Yine bir ABD’nin bilim adamlarından birisi İslam ülkelere, Müslüman ülkelerinden insanlar başlarında bir çoban gereken koyunlar gibidir, çoban olmazsa kendilerini yönetemezler, demiş. Ben bunu haberlerde dinlemiştim. Ne yazık ki Arap ülkelerindeki halleri görüyoruz. Türkiye üzerinde de yöneldiklerin zaman bir Alevi toplumunu görüyorlar. Alevi toplumunun bir bütün parçalanmadığın sırsalanmadığını söylüyorlar. Gördükleri için Aleviler üzerinde büyük oyunlar oynanmaktadır.

En güzel İslam dinini yorumluyorsa o bizim için önemlidir. Bizim hiçbir insan toplubundan çekinçemiz yok. Bizde hoşgörü var; Hıristiyan, Yahudi, herkese eşit bakarız. Alevilere göre İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. İlimi iyi okudukları, iyi bildikleri, yaşadıkları, araştırdıkları için emperyalizim bizden korkmaktadır. Onun için biz dedelere, Alevi toplumunun lideri olduklarını bildiklerini; dedelere bilerek aylık bağlanmıyor.

İki; cemevlerini ibadethane olarak kabullenmiyorlar. Burdaki amaçları Alevileri asimile etmek, Alevileri bölüp parçalamaktır. Ve ülkesinde Alevi-Sünni ayrımı yaparak, devletine saldırtarak iç savaşa sürüklemek istiyorlar. Aynen Suriye, Irak, Mısır gibi. Ama biz bunların dünyadaki gelişen olayları iyi takip ettiğimiz için burda canımızı veririz, sırrımızı vermeyiz. Canımızı veririz, ülkemizi böldürmeyiz.

Alevilere şuna söylemek istiyorum; cemevlerine yediden yetmişe gelmelerini tavsiye ediyorum. Bizim cemevimiz, kültürümüz, ilim yuvamızı, dergahımız, eğitim yerimiz, İslam dinini en güzel şekilde öğreneceğikiz okulumuzdur, dergahımızdır. Alevilik İslam dininin içinde bir ibadetetri, bir inançtır. Bir tarikat , yoldur. Kesinlikle kesinlikle cemevleri konusunda gençlerimizin gelmesi için anne babaların onları yönlendirmeleri lazımdır. Dedelerimizin çağımıza göre eğitilmesi, çağımıza göre kendtilerini yetiştirmeleri lazım. Benim babam okuma yazma bilmiyordu...

 

Yeri gelmişken, babanız hakkında ve büyükleriniz için neler söylersiniz?

 

Babam okuma yazma bilmiyorda ama Hakk Muhammed Ali yoluna hizmet etmiş, canını koymuş bir insandır. Biz dört oğlan iki kızız. Hepimize babam ve annem (amca çocuklarıydı) bizi çok eğittiler.

 

Nasıl eğittiler?

 

O zamanlarda elektirik yoktu. Bizi annem elinde gaz lambasıyla, yakardı orta yere koyardı. Büyüklerim kitap okurdu. Bizler de ilkokula gittiğimiz için ders yapardık. Ve bizlere okumamızı tavsiye ederdi. Annem babam bizleri okumamız için yönlerdirirdi.

Evlerimize doğudan batıdan aşıklar, dedeler gelirlerdi. Onlardan bize kitaplar alırdı. Evimizdeki o zaman delikli para (1 kuruşlar) ile alınan o zamandan kalma kitaplarımız vardır. Onlardan kitap alır okurduk. Misal olarak Hz. Ali’nin cenk kitaplarını, Leyla ile Mecnun Kitapları. Bizler bunları okudukça içimize bir aşk, ilham geliyordu. Şimdi bu zamandaki gençlerimizin, çocukların annesi babası eğitim bilgi vermedikleri için Alevilik zayıflayıp asimile olmuştur. Benim görüşüm, düşüncem şudur, devlet bizi asilime etme, sömürme, bizden sömürmek istiyorsa bile; bizim burada birliğe beraberliğe ihtiyacımız var. Bizlerin eğitime ihtiyacımız var. Köylerimizde cemler olurdu. Cemlere giderdik. Cemleri de gizli gizli yapardık. Cemleri damlarda yapardık. Korka korka cem yapardık. Bu gelen dedelerden ilhamlar alırdı.

 

Babanız cem yürütüyordu?

 

Yürütmüyordu, posta oturmuyordu ama bir dedenin vasıfları vardı. Ama babamın amcasının çocukları posta otururdu. Mesala; Ramazan Amcam vardı, o bizim ocaktan en yetkin, en erişkin dede olduğu için posta otururdu. Babam da ona her zaman yardımcı olurdu. Önemli olan insanları toplamak, eğitmektir, birleştirmek bir araya getirmektir. Dolayısıyla babam da bir dedeydi.

 

Amcanız nasıl bir insandı?

 

Ramazan Amcam, çok sakin, sade bir insandı. Bir kimseyi incittiği yoktur. Onun çocukları amcam öldüğü zaman çok küçük oldukları için bu sefer posta oturma görevi abime verildi. Abim bu görevi yaptı.

 

Biraz da abinizden bahsediniz?

 

Nazım Dede. İzzettin Doğan Hocam abimi çok severdi. Ona görev vermişti. Abim Abdülkadir Sezgin’le görüşüyordu. Her ne kadar Abdülkadir Sezgin’in köylere camii yaptığı varsa da, dede olarak abime saygı duymuş, onu önemsemişti. Yani onların da görüşmeleri vardı.

Abim çok genç 50 yaşında vefat etti. 1991’de vefat etmişti.

Abim aydın bir kişiliği vardı, dedeliğe çok hevesliydi. Anadolu’yu da çok gezmişti. Anadolu’da birçok köyleri geziyordu. Çepni köylerinde dedelik yaptığından burda dedelik yaparken soğukladı, hasta oldu, erken kaybettik.

 

Kendi yörenizdeki cemler, ibadetler nasıl oluyor?

 

Şu anda da zaten hiç değişmez, aynı cemler yürüyor. Yöremizde dört mevsim rençberlik olduğu için, ona göre olurdu. Kışın zeytin bittikten sonra (ocak ayında biter) orda aylaklık oluyor. Bir boşluk oluyor. Bu dört ay içerisinde bizde görgü sorgu cemleri başlıyor. Dedeler köylere dağılıyoruz bu üç dört ay içerisinde bir hafta kurban kesiyoruz, dede köye geldiği zaman on iki hizmet sahipleri toplanır. Orda görgü sorgu ceminin yapılmasına karar verilir. Cemler başlar. Bizde evli olan gençler askere gitsin, gitmesin, evlendikten sonra herkes kendisine eş yani müsahip (sağdıç da denir) tutar. Ve burda tabii ilk gelen ceme yeni dervişlere hacı derler, Yeni Hacı, derler. Ve dört can gelir ceme, evveli ilk önce ikrarı alınır, Muhammed Ali tarikatına talip olup, dergaha yüz sürüp içeri alınır. Ondan sonra eski hacıların, (daha önceki taliplerin) bunlara görgüsü başlar, dara dikilirler, dedenin huzurunda.

Bir hususa dikkat çekmek istiyorum: şimdi ikrarı almak başka, görgüden geçmek başkadır. İkis ide bir bütün olsa da ikisi ayrıdır.

 

Yeni Hacı

 

Yeni Hacılar dergaha girdikleri zaman dedenin huzuruna dört can gelip niyaz eder oturur. Evvela gözcü, bir çiftini ayağa kaldırır (ailesiyle) (kadın erkek) gözcü o yeni yeni hacıyı kapının eğişine götürür. Orda kapının eşiğine niyaz ettirir. Sağına soluna niyaz ettirir. Üstüne niyaz alınır. H.z. Muhammed’in bir hadisi vardır; ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır, ilim isteyen kapısına gelsin, diye. Eşik Ali’dir. Sağı Solu Hasan Hüseyin’dir. Merk(t)eği (yukarısı) Muhammed’dir. Ve gözcü yeni hacıyı üç adım içeri alır. Ve bacı erin eteğinden (yani ceketinden) sımsıkı tutar.

Gözcü yeni hacının boynuna yazma takar, onu sımsıkı tutar.

Gözcü cem erenlerine şöyle hitap eder: Hööö erenler, size koç kuzu kurban getirdim. Alıp kabul eder misiniz?, bir adım atar bir daha hitap eder, Hööö erenler, size koç kuzu kurbman getirdim, alıp kabul eder mesiniz? Der.

Tekrar üçüncü kez tekrar. O zaman cem erenleri, “Er Hakk kabul eylesin, (Erler ve Hakk (Allah) kabul eylesin, demektir. Gözcü yeni hacıya hitap eder: Koçum mele, der. (Yani: ey yüce rabbim senin yoluna koç kurban oldum, işte malım, canım, işte kellem, sana teslim, demektir) bütün benliğimden, amelimden, her şeyimden arındım sana geldim, demektir. Gözcü yeni hacıyı dedeye teslim eder.

Dede yeni hacıyı edep erkan olarak oturur. Dede o yeni hacının boynundaki yazmayı üç kez boğum yapar. Allah, Muhammed, Ali, der. Düğüm yapar, tilmek atar.

Yeni hacıya der ki, yakamdan sımsıkı tut, der. İki eliyle sımsıkı tutar. Bir mürşite el etek bağlandım, anlamındadır. Şimdi dede o yazmayı iki eliyle tutar. Yeni hacının kafasını göhsüne dayar. Kulağına yeni hacının eğilir. Kadın bu arada erin eteğinden (çeketinden) sımsıkı tutuyor, başı erin üzerindedir. Kadın erinden, er pirinden şefaat bekler. El ele El Hakk’a manasındadır. Yüce yaratıcıya ulaşmak manasındadır.

Şu hitabeyi eder; dede söyle der: Geldim Hakk için, gelmekliğim Hakk için, el verdim, etek tuttum, tuttuğum etek Köse Süleyman Oğlu, pirim Mürşidim Hünkar Hacı Bektaş’ı Veli. Rehberim Köse Süleyman Oğlu. Ademin sülbündenim, Şit’in neslindenim, İbrahim Milletiyim, Muhammed ümmetiyim, Aliyülül Murtaza bendesiyim, sülükü sülük Hüseyin’i Azeri Muhammed Ali Tarikattındanım.

Dede ona şu suallari sorar: Goğ goğlamam, din dinlemem, büyüğümü büyük, küçüğümü küçük olarak sevip sayarım, anama babama saygılı olacağıma, milletime, devletine sadık kalacağıma, elimle ermediğime, gözümle görmediğime, kulağımla duymadığıma, şahitlik etmem. Elimlen erdiğime, gözümle gördüğümü, kulaklağımla duyduğumu, kalp evinde sır ederim. Elime, belime, dilime sadık kalacağıma dede sorar; ikrar olsun mu, ikrara olsun mu, ikrar olsun mu, diye üç kere sorar.

Yeni Hacı da üç kere olsun, olsun, olsun, der. Sen bu ikrarı tutmazsan, bu ikrar seni tutsun mu, üç sefer der iyen üç sefer de yine tutsun, der.

Ay, güneş, şahit olsun mu, cem erenleri, Şahı Merdan Ali, şahit olsun mu? Diye üç kere sorar. O da üç sefer eyvallah, der.

Bu arada cem erenleri Allah, Allah, Allah derler. Ve dede ikrarım kadim olsun, ocakların aydın, binan kaim olsun, der.

Ve tekrar gözcüye teslim eder. Yeni Hacı dedenin, gözcünün, delilcinin elini öper ki yarin ruhi mahşerde bunlar şahit olsun, diye onların ellerini öperler. (Eşiyle) tekrar gözcü yeni hacıyı dedenin huzuruna getirir, yanına oturtturur, edep erkan oturtur. Ve dede ona dua okur: fatiha ve fetih suresinini 10. ayetine okur. “Ey Muhammed kim sana el verirse Allah’ın eli onları üzerindedir. Sana el vermeyeninin Allah’ta onlara el etek vermez. Onların dünyada da ahirette de hiç bir dilekleri var.”

Bu demektir ki; bu Aleviliğin ana ilkesidir.

Alevi konuşan Kuran’dır.

Alevi yolu, ikarı, Hakk Muhammed yoludur, müsahipliği tutarsa o Alevilidir.

Aleviler gürühu nacidir; 72 fırka içinde kurtuluşa eren bir topluluktur. Aleviler dürüst, namuslu, ahlaklı, faziletli insanlardır.

Aleviliğin özü doğruluktur. Aleviliğin özü temiz ahlaktır. Aleviliğin özü hoşgörüdür. Aleviler milliyetçi, vatansever, Atatürkçü, cumhuriyetten yana insanlardır.

 

Çepniler kimlerdir?

 

Oğuzların 24 Türk boyundan birisidir. Gökhan’ın altı oğlu vardır, birisini ismi de Çepni Handır. Çepniler işte onun torunlarıdır. Çepni; savaşcı, cenkçi demektir. Nerde düşman görse savaşır, manasındadır.

 

Nerede yaşarlar?

 

Batı Anadolu’da Ege Bölgesi’nde; İzmir, Bergama, kınık, Soma, Dikili, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Manisa (Dilek Kasabası), Aydın’da var. Bunların tümünün dedeleri bizleriz.

 

Köse Süleyman kimdir?

 

Köse Süleyman İmam MusaYı Kazım’ın soyundandır. Çepnilerin mürşidi ve rehberidir. Ve pirimiz Hacı Bektaş Veli’dir. Bağlı oluduğumuz büyük zatta Hacı Bekta Veli’dir.

Türbesi Sivas’ın Suşehri’nin Kösedağ’ındadır. 2812 metre yüksekliktedir. Ben gittim gördüm, yaz kış karı eksik olmayan bir tepededir. Dağın tam zirvesindedir. Türbe yapılmış haldedir. Suşehri belediyesi orayı onarmış, yol yaptırmış, türbesi iyi haldedir.

Köse Süleyman, İdris Hoca’nın kardeşidir. İdris Hoca’nın 25 yıl çocuğu olmamıştır. Eşi Kadıncık Ana’dır. Hünkar Hacı Bektaş Veli onların hanesinde kalmıştır. Kadıncık Ana’ya yüzünü yıkadığında Kadıncık Ana’ya, ey Kadıncık bu suyu ayak basmayacak bir yere dök demiştir. O mübarek kadın da, dışarı çıkınca böyle bir mübareğin suyu dökülmez ancak içilir, diyor. O suyu içiyor. Ve Hacı Bektaş Veli ona soruyor, o suyu ne yaptın, diyor? Ey Hünkar’ın sizin suyunuz ayak altına dökülmez ancak içilir, diyor. Ey Kadıncık, senin 25 yıldır muradını beklediğin o çocuk olacak, diyor. Ve senden oğlan çocukları gelecek bunların bekçisi onun burnundan gelen kandandır.

Bizler Köse Süleyman Ocağı’ndanız, onun evlatlarıyız.

Çelebiler de Hacı Bektaş’ın nefes evlatları, burun kanından gelen evlatlarıdır. Yani İdris Hoca’nın çocukları (ama Hünkarın nefes evlatlarıdır.)

 

Köse Süleyman’ın soyu ve çocukları?

 

Soyu; Köse Süleyman Horasan Nişabur’da doğmuştur. 157 yaşında vefat etmiştir. Babası Yunusu Mükerrem’dir. Onun da dört oğlu oluyor. İlk gelişinde Konya’ya geliyor. Onlar Anadolu’ya gelen Horasan Erenlerinden’dir. Alaettin Keykubat’ın yanına geliyorlar. O zaman Moğol istilası var.  Bir süre kalıyorlar. Daha sonra Aleattin Keykubat diyor ki, Hacı Bektaş’ın bulunduğu Karacahöyük’teki yöreden onlara yurtluk veriyor. Orada dört çadır Çepni boyu varmış. Bu Köse Süleyman ve üç kardeşi ve babasıyla o Çepnilerin içine giriyorlar. Oraya yerlereşiyorlar. Orayı yurt ediniyorlar. Ve sonra doğudan Moğol istilası başlıyor. O zaman Hacı Bektaş diyor ki, Kösem 90 bin bahadır toparla diyor, Kösedağ’ını Moğallara karşı savunmak onu görevlendiriyor. Yalınız Köse Süleyman gitmeden önce bütün çocuklarını ve çepnileri toplayıp onlara şöyle hitan ediyor. Ben savaşa gidiyorum ya gelirim ya gelmem, benim çocumlarıma, talip olacağına olacağına dair ikrar, verin diyor. Onlar da ikrar veriyorlar. Yani Çepni boyları ikrar veriyor. Dolayısıyla Çepniler Köse Süleyman’a talip oluyorlar, ikrar veriyorlar. Ve çocuklarına şu nasihati yapıyor; eğer ben gelmezsem, Çepnileri alın batıya gidin, diyor. Bu memleketler soğuk, gidin Batı Anadolu’ya gidin, diyor. Adana, Mersin, Denizli, Uşak sahil boyu geze geze İzmir Narlıdere’ye ve oradan tüm Ege’ye yayılıyorlar.

 

Hacı Bektaş Veli?

 

Hacı Bektaş Veli Velayatnmasi’nde de var. Hacı Bektaş; Hz. Ali’nin kendisidir. Kendisi pirdir. Ahmet Yesevi Dergahı’nda yetişmiş 80 bin Horasan Erenlerinin Anadolu’daki Piridir. Hepsinden büyük kerametler göstermiş tarikatın piridir. Ahmet Yesevi’nin Anadolu’ya gönderilmiştir. Dergah kurandır.

 

Çelebilere soruluyor, görülüyor musunuz?

 

Hayır, biz onlardan sorulmuyoruz. Bizim Çepni boyunda bir başka ocaktan deden, pirden görülme sorulma yoktur. Bize göre en büyük posttur, delildir. Biz kendimiz onların önünde görülürüz. Büyüğümüz bizi görür. Bizi büyüklerimiz görür sorar. Yani yaşça ve kemaletçe kim üstünse ona görülürüz.

 

Söyleşi: 2013

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile