ALİ BÜYÜKŞAHİN

ALİ BÜYÜKŞAHİN DEDE

 (ÜRYAN HIZIR – PINARBAŞI (BULAM) / ÇELİKHAN / ADIYAMAN (1944))

AYHAN AYDIN

Bugün çok değerli, sevgili dedemiz Ali Büyükşahin’le beraberiz. Kısaca sizi tanımak isteriz, yaşam öykünüzü sizden dinleyelim dedeciğim? Ben dede çocuğuyum, şu anda dedelik yapıyorum. Babamın (Mehmet Dede) vefatından sonra bu erkanı yürütüyorum.

1944 yılında Adıyaman Çelikhan İlçesi’nin Pınarbaşı (Bulam) Köyü’nde doğmuşum. 1956’da Pınarbaşı (Bulam) İlkokulu’nu bitirdim. 1964 yılında ortaöğrenimimi tamamlayarak, Malatya Lisesi’nden mezun oldum. 1965 yılında vekil öğretmenlik yaptım. Sonra İstanbul Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi (Işık Mühendislik) Yüksekokulu’nda İnşaat Bölümü’nü bitirdim. (1972). 1973 ile 1976 arası Adıyaman Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü’nde inşaat mühendisi olarak görev yaptım.

1976’dan bu yana serbest olarak mühendislik hizmetleri yapmaktadıyım. Şu anda çalışmaya devam ediyorum.

1997 yılında babam Hamo (Mehmet Büyükşahin) Dede’nin Hakk’a yürümesinden sonra pirlik görevini üstlendim. Ve şu anda yol erkan yürüterek, cemlerimizi sürdürerek pirlik görevini yürütmeye çalışıyorum. Bizim ocağa bağlı olan taliplerimiz yol erkan konusunda görevlerini yapmaktadırlar. Görgü cemleri, müsahiplik ve ikrar cemleri yapılmaktadır. Ben bu konuda Aleviliğin yaşaması için hassasiyet göstermekteyim.

Babanız çok sevilen ve tanınan bir dede idi. Onun sizin üzerinizde etkileri vardır tabi ki, siz ondan nasıl etkilendiniz, nasıl yetiştiniz? Babam halk tarafından çok sevilen bir insandı. Erkanlarını hiç aksatmadan yürütmeye çalışırdı. Onun Ehlibeyt’e olan düşkünlüğü, dürüstlüğü, halkla ilişkileri beni çok etkiledi. Özellikle müsahiplik makamının yaşatılması için büyük çaba sarf ediyordu. Çünkü derdi ki; Aleviliğin inançsal yönde yaşaması için mutlaka müsahiplik makamını yaşatmamız lazım, derdi. Müsahiplik makamı yaşatıldığı zaman yol erkan, kuralları da yürütülmüş olur. Müsahip edilmeden Hakk Muhammed Ali Yolu’na girmek mümkün değildir, diye düşünüyordu. Müsahiplik makamını inançsal, toplumsal, sosyal yönleriyle topluma birlik ve beraberlik getirir, diye düşünüyordu. O bakımdan pirlik görevi içerisinde inandığı Alevi ibadet kurallarını hiç aksatmadan yürütmeye çalışırdı, bu konu da büyük bir çaba harcıyordu.

Bir de yol erkan’da; Aleviliğin ilkelerine insanların bağlı kalmasını ön planda tutuyordu. Çünkü Alevi ilkelerini insanlara birlik beraberlik konusunda büyük faydalar sağlayacağını düşünüyordu. Çünkü Aleviliğin insan merkezli düşünmesi, insan sevgisiyle donanması, bence tüm Dünya’da hangi inançtan olursa olsun insanlar benimsemeliler, diye, tavsiyelerde bulunuyordu. Ve Aleviliğin sadece dinsel olarak değil, Aleviliğin sadece inançsal yönde değil; toplumsal sosyal, ve siyasal yönde de çok büyük bir inanç felsefesine sahip olduğunu söylerdi. 

Hangi ocağa bağlısınız? Üryan Hızır Ocağı’na bağlıyız. Adıyaman’da ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinde taliplerimiz vardır. Ocağın çok itibar gören bir geçmişi vardır.

Üryan Hızır’dan biraz bahseder misiniz? Üryan Hızır Horasan Erenlerindendir, aynı zamanda Muhammet Bakır’ın torunlarındandır. Üryan Hızır da diğer Anadolu erenleri gibi insanları aydınlatmaya çalışmıştır.  Üryan Hızır Tunceli’de Pertek ve Hozat arasında bulunan Zeve (Dorutay) Köyü’nde yatmaktadır, ona mensup olan dedelerimiz Tunceli’den sonra Elazığ ve Malatya’ya gelip yerleşmişlerdir. Daha sonra Adıyaman tarafına göç etmişlerdir. Şu anda Adıyaman ve çevresinde pirlik görevini yapmaktayız.Üryan Hızır evlatlarından bir kısmı da Erzurum, Erzincan, Sivas, Kahramanmaraş gibi yörelerde de bulunmaktadırlar. Türkiye’de en çok yoğun bir talip kitlesine sahip olan ocak Üryan Hıdır Ocağı’dır. Ve özellikle Üryan Hızır Ocağı’na mensup olan dedeler, yol erkanlarını aksatmadan, yürütmektediler. Üryan Hızır Ocağı, pir ocağıdır. Ve ayrıca mürşitlik görevinde de bulunmaktadır. Örneğin; Hubyar Sultan Ocağı dedeleri Üryan Hızır Ocağı’nın talipleridir.

Siz aynı zamanda okuyan, üreten ve erkan yürüten bir dedemizsiniz. Daha çok talipleriniz hangi yörede ve ne sıklıkla görmeye gidiyorsunuz taliplerinizi? Bizim taliplerimiz Malatya’da, Adıyaman’da ve Suriye’de bulunmaktadır, ayrıca Türkiye’nin çeşitli yerlerinde de bulunmaktadır.

Suriye’deki köyünüzün ismi nedir? Muhabbet köyü.

Nereye bağlı? Halep’e yakındır. En az altı yüz hanedir. Ayrıca Şam ve Halep’te yerleşik taliplerimiz bulunmaktadır.

Dedelik kurumu dediğimiz zaman neler söylersiniz? Dedeler kimlerdir, bu kurum Aleviliğe neler kazandırmıştır? Dede Ehlibeyt soyundan gelir. Dede eğiten, öğreten ve danışılan kişidir. Dedeliğin Alevilikte çok önemli bir yeri vardır. Alevilikte 12 hizmet vardır. 12 hizmet sahiplerini yönlendiren ve Alevilik yolunun kurallara uygun olarak yürütülmesini sağlayan dededir.

Dedelik kurumu, Aleviliğe toplumsal ve dinsel yönde birlik ve beraberliğin oluşmasında büyük katkılar sağlamıştır.

Dedelikte uyulması zorunlu kuralların yanında bir de geleneksel olarak uygulamalar var. Mesala her ocakzade dedelik, pirlik yapamaz sanırım?  Dede önce ahlaki konularda örnek olabilecek nitelikte olmalıdır. Ve sonra ilim sahibi, bilgi bakımından donanımlı olmadır. Dede müspet düşünmeli, çağın gereklerine göre hareket etmeli. Halkla ilişkilerini sıcak tutmalı. Halk tarafından sevilmeli, halk tarafından saygı duyulmalı. Özellikle batıl, hurafe gibi gerici düşüncelerden kendini arındırmalıdır. Aleviliği ve yol erkanı gerçekci, pozitif ve birlik beraberliği çağrıştıracak kurallara önem vermelidir. Dede her şeyden önce her konuda toplumun önderi olması sıfatıyla olumlu bir örnek teşkil etmelidir.

Her ocakzade dedelik yapamaz. Mutlaka her ocakzade, hem kendi ocağına mensup olan kişilerce hem de o ocağa bağlı taliplerce seçilmelidir. Seçilen dedenin iyi niteliklere  sahip olması, bilgi bakımından yetkin olması zorunludur.

Örneğin benim babam Hakk’a yürüyünce bu uygulandı. Yani bizim ocaktan olan ocakzadeler ve halk (taliplerimiz) toplanarak pirlik görevini birlikte bir karar alıp bana vermişlerdir.

Bir dedenin çocuğu yetersizse o dedelik yapmamıdır. Çocuğu yetkin değilse, bir akrabası o işi yapmaladır. Bilgi, ahlak, sevgi, kültür yönünden bir dedenin yeterli olması gerekmektedir. Dedenin bir çok konuda donanımlı olması gerekir.

Bir dede (pirlik görevini yapan bir dede), Alevi yol erkanını kurallarını yerine getirmesi gerekir. Müsahip edinmeli, ikrar vermeli, görgüden geçmeli (görgü ceminde görgüden geçmelidir). Pirlik görevini yapan dede, Alevi Hakk Muhammed Ali Yolu’nun erkanını kendi üzerinde uygulayamıyorsa, taliplere de uygulamaması gerekir. Çünkü Hakk Muhammed Ali Yolu’na girmek için; müsahip edinip mutlaka ikrar vermek gerekir ve görgüden geçmek gerekir. Yani pirine ikrar vermeyen erenler ceminde görgüden geçmeyen bir dede; dedelik yapmamalıdır. Yolun gereği böyledir. Bizde öyle dedeler var ki, yol ve erkan konukunda kendini hiç sıkmadan dedelik yapmaya çalışıyorlar.

 

Okuyan bir dede olarak; günümüzde bir dedede aranması gereken vasıfları nasıl yorumluyorsunuz, Geçmişten farklı olarak dedeler günümüzde hangi özelliklere sahip olmalıdır? Çağdaş olmak gerekir. Yani bir dedenin okuması ve eğitim görmesi büyük bir eksikliği giderir ve çağın sorunlarına göre kendini yetiştirmesi yarar sağlar. Çünkü toplumumuz gün geçtikçe aydınlanmaktadır. Bir dedenin bu aydınlanan kitleye yanıt vermesi gerekir. Dede her zaman yenilemek zorundadır.

Talip köylerinize giderken onlardan mı talep geliyor, yoksa siz belirli zamanlarda mı oralara gidiyorsunuz? Ben bazen kendim gidiyorum, bazen de onlardan istek oluyor. Görgü cemi olduğu zamanlar beni çağırıyorlar, çoğu zaman da ben kendim gidip onları ziyaret ediyorum ve herhangi bir sorunları varsa onları çözmeye çalışıyorum.

Musahip çiftleriniz var mı? Elbetteki var. Çünkü Alevilikte musahipsizlik olmaz. Musahipsiz bu yolda ikrar verilmez ve görgü cemi yapılmaz. Çünkü Muhammet Ali yoluna ve Alevi erkanına musahiple birlikte girilir. Musahiplikte üzüntüyü, sevgiyi, mutluluğu paylaşma ve beraber olma durumu mevcuttur.

Hz. Ali nasıl bir önderdir?  Hz. Ali kimilerinin söylediği gibi; mescitte de vurulmuş olabilir, camide de vurulmuş olabilir. (Ama bizim inancımıza göre kapısının önünde öldürülüyor. Pusu kuruluyor, Hasan, Hüseyin ona hemen yetişiyorlar.)

Ama asıl Hz. Ali’nin görüşleri, dünyaya bakışı, insana olana sevgisi ve saygısı ve haksızlığa karşı duruşu, ilim irfan sahibi olması, bizi ilgilendiriyor.

Allah’ı fiziksel gözleriyle değil; kalp gözüyle görmesi ve hissetmesi, doğru ve dürüst olan bir insan olması Hz. Ali’yi Ali yapan özellikleridir.

Hz. Ali’nin, Hz. Hüseyin’in, Hz. Hasan’ın, On İki İmamlar’ın duruşları bizim için önemlidir.

Hz. Muhammed’in Hakk’a yürümesinden sonra İslam bir sisteme bağlandı. Ama bu birilerinin işine yarayan Emevi İslam anlayışıydı. Muhammedi İslam değildir bu sistem. Hz. Ali; yenilikçiydi, çağdaş düşünen bir insandı ve özellikle insanlar arasındaki birlik ve beraberliği sağlamaya çalışan bir önderdi. Hz. Ali; Hz. Muhammed tarafından elbette çok sevilirdi, onlar zaten ikisi bir nurdu, o bakımdan biz Hz. Muhammed’den Hz. Ali’yi ayıramayız. Bizim için Hakk Muhammed Ali üçlemesi önemlidir. Üçü de aynı nurdan varolmuştur. İnancımıza göre üç nur bir araya gelmiştir. Hz. Ali’nin veli olması, Allah’ın sevgili kulu olması, HZ. Muhammed7in peygamber ve nebi olması, bir bütünlük oluşturtamkatadır. İşte biz bu bütünlüğe saygı duyuyoruz. Ve Hz. Muhammed, Hz. Ali’yi kendisine çok yakın hisseden bir kişiydi. Demiştir ki, bütün peygamberlerle Ali gizli gelmişti ama benimle aşikar oldu. Benden sonra peygamberlik sona erecek, onun velayete ve imameti dünyanın sonuna kadar devam edecek. Hz. Muhammed Hz. Ali’yi çok severdi. Ali’nin yüzene bakmak bir ibadettir, demiştir. Bu söz çok büyük bir anlam taşımaktadır. Hatta Celal Bayar; Atatürk için demiştir ki, Atatürk’ün yüzüne bakmak milli bir ibadettir. Bu bağlamda demek istiyorum ki, bu ulu insanlar bizim için örnek olmalıdır. Onların izini takip etmemiz, toplum yararınadır. Zaten iyi insanın yüzü Allah’ın verdiği bir nurdur. Ve Alevi inancına göre doğru dürüst olan ilkeli olan örnek teşkil eden bir insan, Allah’ın bir zerresini taşır yüzünde.

Hz. Ali’nin bir sözü vardır; çocuğunuz kendi dömenimize değil onun yaşayacağı döneme göre yetiştirin.

Zülfikar

Zülfikar; insanların katli için kullanılmamıştır. Zülfikar; İnsanları aydınlatmak için Hz. Ali tarafından kullanılmıştır. Çünkü Zülfikar’ın iki ağzı vardır, çatallıdır. Biri Batini, biri zahiri ilmini verir. Ve Zülfikar’ın iki çatallından akan kan değildir, mürekkeptir. Bu bakımdan; La feta illa Ali Le Seyfe İlla Zülfikar diyorken; biz diyoruz ki Zülfikar’dan daha üstün bir kalem yoktur; Ali’den üstün bir ilim adamı yoktur. Biz böyle algılıyoruz. Diyorlar ki; Ali katilleri, kafirleri vurdu. Biz buna inanmıyoruz. O şirk koşanlara bir aydınlık verdi, putları kaldırmak, Hakk’a bağlanmak için mücadele vermiştir.

 Öbür dünyaya farklı bakar, farklı algılarlar Alevilir?

Bence öbür dünyada insana ameli sorarlar, Kul Hakk’ını sorarlar, ibadeti sormazlar. Çünkü İbadet Allah’la kul arasındaki bir eylemdir. Kul Hakkı’nı yemeyen, ameli iyi olan, doğru dürüst olan insan sevgisiyle donanmış olan, bir insan Allah’ın nezdinde, nazarında iyi bir kuldur. İyi bir kul da inancımıza göre Cennet’te yerini alır. Öbür dünyada dinden çok ameli sorarlar, ameli sorulan insanın hangi dinden olduğu önemli değildir.

Bu baharda İran’a gitmiştim bir Ayetullah’la görüşmüştüm. Ayetullah dedi ki;  dindi, İslam’da, illa ki namaz ve oruç şartı vardır. Ben dedim ki oruca saygım var. İster Ramazan olsun, ister Muharrem için olsun. Yüce Allah buyuruyor ki, orucun mükafatını ancak ben verebilirim.

İbadet konusuna gelince de ibadetin şekli yoktur. İbadetlerin unutulmaması için onlar sisteme oturtulmuştur. Ona insanlar tarafından bir şekil verilmiştir. Her mezhebin her dinin ibadet şekli bu şekilde ortaya çıkmıştır. Hiçbir kutsal kitapta şekil yoktur. İncil’e bakarsanız orada bir şekil yoktur. Allah’la kul arasına kimse giremez ibadetin şekli de olamaz, ne şekilde ibadet edersen, Allah’ı zikr edersen et, eğer niyet iyiyse, kalbten geliyorsa, Allah’a ulaşır. Çünkü Allah için yapılan her ibadet Allah’ın dini içerisindedir. Ve bütün yapılan ibadetler Allah’a ulaşır veya ulaştırır.

 

On iki hizmet sahiplerinin, 12 İmam’ı sembolize ettiği söylenir siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Doğrudur. 12 hizmet sahiplerinin her birinin Alevi görgü ceminde bir görevi vardır. Görgü cemi yapılmazdan önce hizmet sahipleri dedenin duasıyla görevlerine başlarlar. 12 hizmet Alevilikte bir semboldür.

Babanız sizi özellikle cemlere götürür müydü? Ben babama yardım etmek amacıyla giderdim. Cemlerin konum olarak çok faydalı şeyler verdiğini, cemlerin ve erkanların paylaşımcılığı, barışı, eşitliği, hoşgörüyü insanlara öğrettiğini gördüm.

Sizin bütün cemlerinizde On iki hizmet yürür mü? Yapılan görgü cemlerinde on iki hizmet yürür. Diğer cemlerde on iki hizmeti yürütmek zorunluluğu yoktur.

Musahiplik ve görgü cemlerinin dışında da yürür müydü? Eğer herhangi bir kurban lokması varsa ve istek olursa on iki hizmet yürütülebilir. Görgü cemi dışında diğer cemler vardır. Örneğin Abdal Musa Cemi, Koldan Kopma ve Lokma Cemi gibi çeşitli cemler vardır.

Alevi Sünni kaynaşması hakkında neler söylersiniz? Bu meseleye hoşgörü ile bakmak gerekir. Biz birbirimize ne kadar yakın olursak o kadar güzel bir ortam yaratılmış olur. Çünkü toplumun huzura ve mutluluğa ihtiyacı vardır.

Adıyaman’daki Alevi köyleri hangileridir? Yazıbaşı, Uzunköy, Ahmet Hoca, Çamyurdu, Karaağaç, Kızılcaköyük, Börgenek, Beseri, Kuşakkaya, Akçalı, Kırklı, Durukaynak, Kındırali, Çamgazi, Kayaönü, Çokpınar, Tekpınar, Dikilcik, Oluklu, Yedioluk, Karahöyük, İpekli, Terman, Payamlı, Kömür, Aydınoluk, Çatalağaç, Ortanca, Bağlar, Pınarbaşı (Bulam), Varlık, Köseuşağı, Recep, Şahverdi, Kozan, Kayacık, Bağlıca, Kaşköy, Çamlıca, Esence, Gökçay, Yenigüven, Koru, Gebeli, Ağaçkonak, Yaylakonak, Dandırmaz köyleriyle birlikte Besni ve Gölbaşı İlçelerinde de Alevi köyleri bulunmaktadır.

Son olarak neler söylemek istersiniz? Hoşgörü, insana saygı ve sevgi artsın, hiçbir din ve mezhep ayrımı yapılmasın. İnançlar hangi yönde olursa olsun insanların birlik ve beraberlik içinde olmaları en büyük amaç olmalıdır.

Söyleşi: Ayhan Aydın, 21.06.2000 – ADIYAMAN

GAZİ ÜNİVERSİTESİ, TÜRK KÜLTÜRÜ VE ARAŞTIRMA MERKEZİ, HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ, GÜZ: 2001, SAYI: 19, SAYFA: 45/85

(Sonradan genişletilmiş hali. 24 Aralık 2012’de ilaveler oldu.)

 

 Adıyaman’da…

5 Haziran 2009, Cuma

Bugünümüzü bir dostumuza, emektar bir başkanımıza ayırıyoruz. Adıyaman’a bağlı Gölbaşı’na hareket ediyoruz. Büyükşahin Dede’nin evinden ofisinin bulunduğu caddeye, oradan gara yürüyerek gidiyoruz. Her taraf yeşillik içinde tertemiz. İstanbul’un insan kalabalığından, arabalarının korna seslerinden, havadaki her daim sizi esir eden bulanıklıktan eser yok buralarda. Kısa zamanda Gölbaşı’na varıyoruz. Ailesiyle birlikte bizi büyük bir sevgi çemberiyle karşılayan CEM Vakfı Gölbaşı Şube Başkanı Niyazi Aslan’ın da emekleriyle yükselen Cem Kültür Evi ışıl ışıl. Zemin kattan sonra birinci katının da tamamlandığı Gölbaşı Cem Kültür evi bölgenin de birlik, barış ve kardeşlik yuvalarının başında yer alıyor. Niyazi Başkanla hasret giderip, sorunlar hakkında sohbet ediyoruz. Onların hayallerini süsleyen Cemevi’nin bir an önce tamamlanması, halka daha iyi hizmet vermeleri.

 

6 Haziran 2009, Cumartesi

Pınarbaşı (Bulam) Belediyesi

 

Yol arkadaşları olarak Ali Dede, Abuzer Acıpayam, Ali Bilgiç’le birlikte Büyükşahin Dedelerin köyü daha doğrusu bağlı oldukları yaşadıkları Beldeye, Çelikhan’a bağlı Pınarbaşı (Bulam) Belediyesine doğru yola koyuluyoruz Ali Bilgiç’in arabasıyla. Oldukça virajlı olan yol tepeleri aşırarak yeşillikler içinde kaybolan Pınarbaşı’na bizi ulaştırıyor. Belediye’nin bir mahallesi denilen ama bir mahalleden oldukça uzak bir küçük yerleşim birimine varıyoruz türlü çiçekler içinden. Rıza Büyükşahin Dede’nin çocuklarıyla birlikte yaşadığı eve girdiğimizde bizi büyük bir sevinçle karşılayan Rıza Dede’nin mutluluğuna diyecek yok. Suriye’ye birlikte giden beş kişi yine bir araya gelmiş oluyor. Oturduğu odanın duvarları dedelerin resimleriyle dolu. Sonra hep birlikte Belediye merkezine hareket ediyoruz. Burada Ali BÜYÜKŞAHİN’in hasta ve yaşlı olan Hasan Dede ve Hüseyin Dede isimli dayılarını ziyaret ediyoruz.

 

Dede evi (Cemevi)

Ama asıl üzerinde durulması gereken Büyükşahin Dedelerin ‘dede evi’ni ziyaret oluyor. Aynı zamanda belediyenin de din görevlisi olarak hizmet veren ve bu evde yaşayan Ali Büyükşahin Dede’nin kardeşi olan Ensari Dede’ye misafir oluyoruz. Kendisinin alçakgönüllülüğüne diyecek yok. Evin bir büyük salonu ‘cemevi’, bir başka bölümde ise ‘tarik’ var. Gerçekten tarihi bir bina, orijinal halini koruyan bu büyük evde sayısız cem yapılmış. Ahşap tavanlı bina geniş pencereleriyle bol güneş alıyor. Taş duvarlı evde iç avludan odalara kapılar açılıyor. Muharrem ayında yine cemlerin yapıldığı bu ev bölgede aynı zamanda mutlaka aşurenin kaynatılıp halka dağıtıldığı bir ana merkez konumunda. Ayrıca ‘Hızır A.S. Lokmasında’ iki gün cemlerin yapıldığı, tercüman cemlerinde on iki hizmetin yapıldığı bu inanç merkezi, Adıyaman Alevilerince ‘Üryan Hızır Kapısı’ olarak biliniyor. Cem yapılan salonda yine ahşap direklerin yanı sıra yine ahşaptan loca şeklinde bir bölüm de burayı ilginç kılıyor. Tahta basamaklarla çıkılan ve önü de tahtadan tırabzan şeklinde korkulukla engellenen camilerde gördüğümüz bu bölümün ceme gelen çocuklar için yapıldığını öğreniyoruz. Duvarlar İmam Ali’nin, İmam Hüseyin’in ve bu aileden göçmüş dedelerin resimleriyle dolu. Ensari Dede “bu ziyaret, ziyaret olmadı. Gelince burada kalmalısınız ki, öyle ziyaret kabul olsun” deyip bizi mutlaka tekrar buraya beklediğini söylüyor.

 

Zerban Ziyareti

 

Zerban, iki sözcükten oluşmuştur. ‘Zer’ sarı, altın; ‘Ban’ gök, sema anlamında olup sarı gök, altın gök olarak tanımlanabilir. Ayrıca ‘bol su, altın su’ anlamında da kullanılabilir.

İbrahim Bahadır’ın kadın Dervişler Kitabı’nda “Zebran” olarak geçer. O da sarı gök anlamındadır. Zebran’ın bir kadın Pir olduğu söylenmektedir. Türbenin üzerinde bulunduğu tepe ve su kaynağı onun adıyla anılmaktadır. Adıyaman ve Malatya yöresinde çok büyük bir ilgi görmektedir. Halk burayı ziyaret edip kurban kesmektedir. Zerban, Alevi Dede ocağı olarak biliniyor, ancak o köyde o ocağa mensup kimse bulunmamaktadır. Zerban’ın üzerinde her sene aralık ayı başında köylüler tarafından kurbanlar kesilir ve eşit bir şekilde tüm köylüye dağıtılır.

Daha önceleri köylüler, Zerban ziyareti önünde tanıklar huzurunda yemine çekilir korkusuyla suç işlememeye çalışırlarmış. Bu durum şimdi bile bazı kişilerce devam ettirilmektedir.

Zerban türbesi,daha önceleri doğal bir kaya üzerinde bulunmaktaymış. Sonra dört dönem Belediye Başkanı olan Büyükşahin ailesinden Ahmet BÜYÜKŞAHİN tarafından onarılarak üstüne kubbe yapılmıştır. Çevresi de park olarak düzenlenmiştir.

 

Belediye Başkanı

 

Daha sonra yeni dönemin belediye başkanı Mehmet Çalgan’ı ziyaret ediyoruz. Bizimle birlikte tekrar dede evine gelen Çalgan’la sohbet ediyoruz. Pınarbaşı’nın 3500 nüfusluk, 8 mahalleden (Kaya Mahallesi, Camii Mh., Hacılar, Kurudere, Balıkburnu, Aktaş, Çamlıyayla, Çalgan) oluştuğunu söyleyen Çalgan geçimin tarımcılıktan, başta da tütüncülükten sağlandığını, meyveciliğin olsa da az olduğunu söylüyor. Belediyecilik anlayışının halkın katılımına dayalı, güven ortamı sağlanarak kültürel yapıya önem veren bir yapıda oluştuğunu söyleyen Çalgan en önemli hedeflerinden birisinin de bölgede bir kültür cemevinin yapımının olduğunu belirtiyor. Yörede önemli oranda işsizlik olduğunu, tütünün şimdilik bir geçim aracı olsa da geleceğinin belirsiz olduğunu, arazilerinin engebeli, tarıma elverişsiz, hayvancılığın da yörede olmadığını başkandan öğreniyoruz. Bu görüşmelerden sonra hep birlikte Zebran Ziyareti’ne gidiyoruz. Aslında Zebran bir su ziyareti. Çıktığı ana kaynaktan hemen ikiye ayrılıp iki ayrı yöne, hiç birbirine karışmadan akan büyük su gözesi bir kayanın altından çıkıyor. Çevre düzenlemesi yapılıp piknik alanına çevrilen Zebran’da bir de makam yapılmış bir türbe şeklinde düzenlenmiş. Mehmet Çalgan sorunlara rağmen geleceğe umutla bakan, eğitimci, yöreyi seven, olumlu düşünen bir başkan. Umarız yararlı olur.

 Üryan Hızır Ocağı’ndan Büyükşahinler Olarak Dedeler…

Yörenin inanç önderi olan Ali Büyükşahin Dede’yle daha önce de söyleşiler yapmıştım. Bu sefer de kendi ailesiyle, bu soydan dedelerle ilgili bilgiler derledim.

Üryan Hızır Ocağı’ndan, Ali Büyükşahin Dedenin ataları aslında Tunceli’den gelmişler. Geldikten sonra yüz elli yıl dolayında Adıyaman Kahta Berazi’de kalmışlar. 150 yıl kaldıktan sonra 1800’lü yılların başında Adıyaman tarafına göç etmişler. Sonrasında yaşamları bu yörede sürmüş. Aslında göç etmek zorunda kalmışlar. Çünkü yaşamlarını sürdürdükleri Kahta Berazi’de çok iyi bir konuma sahip oldukları için dönemin Osmanlı güvenlik güçleri ve yörenin ağaları tarafından  rahatsız edilmişler. Bu durum karşısında pirlik görevini yapan Büyük Yusuf birkaç akrabası ile Adıyaman merkez Kutur köyüne gelip yerleşmiş.

Büyük Yusuf’un babası, Baba Kasım ve onun dedeleri Berazi’de hem dedelik yapmışlar hem de halkın toplumsal ve sosyal sorunlarıyla ilgilenip iyi bir ün kazanmışlar. Şimdi bile o yörenin halkı Sünni olduğu halde onlardan saygıyla bahsetmektedir.

Baba Kasım’ın türbesi Çelikhan’a bağlı Recep köyü’nde kendi adıyla anılan bir tepede bulunmaktadır. Halk tarafından ilgiyle ziyaret edilmektedir.

Büyük Yusuf Kutur Köyü’ne geldikten sonra çevre halkı tarafından iyi olarak tanınmış, sevgi ve saygıyla karşılanmış. Onun halk tarafından çok sevilmesi, sayılması Aço adında yakın bir akrabasını kıskandırmış.Dedenin bu güzel konumunu içine sindiremeyen Aço onu vurarak yaralamış  ve oğlu Küçük Yusuf’u da tehdit etmiş.Dede aldığı yaraların etkisiyle kurtulamayarak  hakka yürümüştür.Küçük Yusuf ise yaşı küçük olduğundan akrabaları tarafından koruma altına alınmış. Sonra Malatya Haçova (Atalar) Köyü’ne güvenlikte kalması için gönderilmiş. Küçük Yusuf, burada bir süre kalır, ortalık sakinleştikten sonra tekrar Adıyaman Kutur köyüne döner.

Büyük Yusuf ise, Adıyaman (Azikan) Yazıbaşı’nda defnedilir. Berazi’deki akrabaları onu sahiplenirler. Bir gece karanlığında onun cesedini mezarından çıkararak Kahta’nın Susyan (Ortanca) Köyü’nde bulunan Derviş Yusuf Ziyareti’ne götürerek defnederler. Burası aslında aynı kökten, altı dedenin de yattığı bir kutsal yer olarak kabul ediliyormuş.

Berazi’deki akrabaları Büyük Yusuf’un ölümüne neden olan adamı pir seçmek ve toplum önderi yapmak bahanesiyle kandırarak Berazi’ye götürürler  ve orada bir kayadan aşağı atarak öldürürler. Sonra da Kutur’a gidip Küçük Yusuf’un Pir olmasını sağlarlar.

 Küçük Yusuf dede        

Küçük Yusuf dede Ali Büyükşahin’in dedesinin dedesinin babasıdır.Yani Hüseyin Ağa’nın babasıdır. Yaşamını Kutur Köyü’nde sürdürmüştür. Türbesi de o köydedir. Küçük Yusuf’tan sonra oğlu Hüseyin (Hüseyin Ağa) dede, pir olarak hizmet vermiş. Çelikhan’ın Bulam (Pınarbaşı) köyüne yerleşmiştir. Hem iyi bir dede hem de cesaretli bir toplum ve inanç önderi olarak ün yapmıştır. Türbesi Bulam’dadır.

Dedelerin Berazi’deki İzlenimleri

Berazi, Adıyaman Kahta’nın kuzeyinde, eski Kahta-Nemrut yolu üzerinde, Cendere Köprüsü yakınında ve Karakuş Heykelinin bulunduğu Tepenin doğusundadır. Karakuş heykeli taştan yapılmış  silindir bir sütun üstüne monte edilmiştir. Heykel Kommagene Krallığı döneminde yapılmıştır. Berazi, bir zamanlar orada oturan ailelerin nüfuz sahibi olmalarından ötürü önemli bir yerleşim merkezi durumundaymış. Berazi ve çevre köyleri İnançsal olarak Alevi yol erkanına bağlılarmış. Ama Dedeler oradan göç ettikten sonra, oradaki Aleviler Sünnilik inancını benimseyerek yaşamlarını sürdürmüşler. Şimdiki Berazi halkı, Üryan Hızır Ocağı’ndan olan Baba Kasım (pir,dede) ve ailesinin orada geçen yaşamları hakkında bilgi sahibidirler. Dedelerin evlerinin bulunduğu yere (mekana) bir ağaç dikmişler ve etrafını taş kümeleriyle çevirmişler. Ağacın yanında Baba Kasım’ın ailesinden kalan kırık bir el değirmeni ve biraz ötede içinde buğday dövüp bulgur yaptıkları ‘çukur taş’, halk diliyle ‘soku’ bulunmaktadır. Köylüler, “biz onları dedelerden kaldığı için muhafaza ediyoruz” diyorlar. ‘Baba Kasım Mevkisi’ diye adlandırdıkları bu yeri koruma altına alıp büyük önem veriyorlar. Köylüler kutsal saydıkları ‘Baba Kasım Mevkisi’ni sık sık ziyaret ederek, burada lokma yapıp dağıtmayı gelenek haline getirmişlerdir.

 

Miro Dede

 

Ali Büyükşahin Dede’nin dedesinin babası Miro Dede (1857-1938), pir olarak hizmet vermiş. Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması olayında birkaç gün gözaltında tutulmuş. Alevi erkanının normal yürümesi için ödün vermeyen prensip sahibi bir dede olarak isim yapmıştır. Aleviliği yaşatmaya çalışan bir insan olmasının yanı sıra konuşma ve tavırlarıyla kendini benimsetmiş ve güzel cemler yürüterek ün kazanmıştır. Miro Dedenin Hüseyin, Mehmet (memo), Yusuf (uso) ve Emine isimlerinde çocukları varmış. Miro Dede’nin kardeşleri Suriye’ye gitmiş. Örneğin kardeşleri Hamo Dede ve Hasan dede (çok iyi okur yazarmış)  Suriye’ye gidip hizmet yürütmüşler.

 

Hüseyin (Keko) Dede

 

Ali BÜYÜKŞAHİN’in Dedesi Hüseyin Dede, yani Miro Dedenin oğlu (1895-1968), beyaz gür sakallı, Cemler yürüten, çevresinde çok sevilen bilge bir insan olarak ünlenen diğer ismiyle Keko Hüseyin, 4-5 sefer Suriye’ye gitmiş. Dedenin ilk eşi amcası kızı Fatma vefat ettikten sonra akrabası olan Hanım’la evlenmiş.

Hüseyin Dedenin çocukları Mehmet (Hamo), Rıza, Hasan (aydın,bilgili ve düzenli cem yürüten bir dedeymiş), Miro, Ahmet ve Zeynep’miş. Hüseyin (Keko) Dede kardeşi Memet (Keki mem) ile birlikte cem yürütmüşler. Birbirlerini çok sever sayarlarmış.

Memet Dede bazen de tek başına cem yürütürmüş. Çok ağır başlı halk tarafından sevilen ve sayılan bir kişiliğe sahipmiş. Çok genç yaşta yaşamını yitirmesi Hüseyin Dede’yi çok üzmüştür. Hüseyin Dede, onun ölümünden sonra çocuklarına sahiplik etmiş ve koruması altına almıştır. Memet Dedenin (Keki mem) çocukları Ziney, Yusuf, Hasan, Sabri ve Hüseyin’miş.

Hüseyin (Keko) Dede, medrese tahsili görmüş, hem Arapça hem Türkçe okuma yazma bilen, Alevi kültürü ile donanmış,toplum sorunlarıyla ilgilenen bir dedeymiş. Keko dede kural sahibiydi. ‘Ailede tek bir Pir olabilir’ prensibini uygulamaya çalışmıştır. Çünkü ondan önceki dedeleri de ayrı guruplar olmasın, birlik beraberlik bozulmasın, talip kitlesi arasında huzursuzluk doğmasın diye ‘ailede tek Pir’ prensibini kabul etmişler ve ona göre yol erkan yürütmüşlerdir. Bu gelenek yıllarca devam ederek gelmiş ve devam etmektedir. Pir’in çocukları veya yeğenleri (yakınları) zorunlu bir durum olduğunda birlik cemleri yürütmek, görgü cemlerini (tercüman kurbanlarını) yapmak için mensup oldukları ocağın pir postuna oturan dededen izin alarak görev yapabilirler. Yapılan bu hizmet Pir’in adına yapılır. Büyükşahin dedeleri ikrar vermeden tercüman kurbanını yapmadan talip arasına çıkmazlar. Alevi-Bektaşi yol erkanına göre hizmet etmeyi hiçbir zaman aksatmazlar. Ayrıca Büyükşahin’ler ailesinde bir Pir seçilecek olursa tüm akrabalarının ve taliplerinin rızalığı alınır.

Hüseyin Keko Dede Hakka yürüdükten sonra büyük talip kitlesi tarafından hem onay ve hem de genel kabul açısından Mehmet (Hamo) Dede ‘Pir’ olarak seçiliyor. Bu ailenin en önemli özelliklerinin başında ‘Pirlik’ ve ‘dedelik’ düzeninin bozulmaması için tüm akrabaları görüş birliği içinde tek bir kişiyi ‘Pir’ olarak benimsemeleriymiş. Bunun manası şuymuş: Mehmet Dede’nin dışındaki diğer kardeşler ‘dede’ olarak anılsalar da tercüman kurbanlarının kestirme yetkileri yokmuş. Yukarıda söylendiği gibi herhangi bir zorunluluk olmadıkça tek Pir olduğu için bu yetki ondaymış.

 

Mehmet (Hamo) Dede

 

Halk arasında en çok sevilen dedelerden, pirlerden birisiymiş. Aydın bir insan olan Mehmet Dede (1923-1997) çevrede önder isim olarak bilinip anılıyor ve en az kırk yıl yol erkan yürütüp pirlik görevini yerine getirmiştir. Suriye’ye iki kez giden dede Kerbela’ya da gitmiş. Yörenin sayılan sevilen önder siması olan Mehmet Dede aynı zamanda Pınarbaşı’nın belediyelik olması için de çok mücadele yürütmüş. İki kez evlilik yapan dedenin toplam 13 çocuğu varmış. Ali Büyükşahin Dede’nin babası olan Mehmet Dede’nin Ziney Ana’dan Ali, Mithat, İsmail, Haşim, Ensari, Salman, Zeynep isimli; Hüsniye isimli eşinden ise Hüseyin, Zeynel, Fatma, Cemile, Doğan ve Mazlum isimli çocukları varmış.

 

Mehmet Dede’nin resimlerini Suriye ziyaretimde de evlerde gördüm.

 

Ali Büyükşahin Dede

 

1944 doğumlu dede, halen Adıyaman merkezde yaşamını sürdürmektedir. İnşaat Mühendisidir. Babası Hakk’a yürüdükten sonra dedelik görevini üstlenmiştir. Hanımı Hayriye Ana da dayısı aynı zamanda babasının amcasının oğlu olan Yusuf Dede’nin kızıymış. Yusuf Dede de çevresinde çok sevilen, çok güzel saz çalan, sesi güzel olan birisiymiş. Düzenli cem yürüten Alevi yol erkana gönülden bağlı olan bir dedeymiş. Çok iyi bir kişiliğe sahip dede 57 yaşında Hakk’a yürümüş. Ali Dede’nin Deniz (aynı zamanda çok güzel saz çalan), Ferhat, Dilek, Devrim, Derya isimli beş çocuğu var. Hamo Dede Hakk’a yürüdükten sonra tüm talipler bir araya gelerek Ali Büyükşahin Dede’yi ‘Pir Postuna Oturtmuşlar’.

 

Rıza Dede

 

Şu anda seksen yaşında olan Dede’nin hanımı Fadime’den Enver, Mahmut, Gülsüm, Gülşen, Türkan isimli beş çocuğu varmış. Oldukça yumuşak sesli, hoşgörülü, alçakgönüllü olan Rıza Dede aynı zamanda ilkelerinden ödün vermeyen bir inanç önderi havası veriyor. Onun en çok değer verdiği şeylerden birisi ise taliplerini ziyaret etmek. Her fırsatta insanların yanında bulunmayı bir görev sayan Rıza Dede hele de taziye ziyaretlerini yaz, kış hiç aksatmıyormuş. Nerede bir hasta varsa, nerede bir düşkün varsa halini soruna Rıza Dede Suriye’deyken aynı zamanda otoriter bir insan da olduğunu da göstermişti. Şu manada ki, toplumdan bir dakika ayrı kalmamaya özen gösteriyor, ilerlemiş yaşına rağmen tüm ziyaret yerlerine gidiyor, herkesle ayrı ayrı ilgileniyor, hiç kimseyi birbirinden ayırmadığı gibi kendisinin de önemsenmesini önemsiyor. Elinde bastonu, başında şapkasıyla, cepkenli yeleğiyle, kendisinden önceki dedelerin emaneti taşıyormuşçasına, bu emaneti sahiplerine vermek için bir aracıymış gibi dedeliğini çok önemseyen, kendisine gösterilen, ilgiden alakadan çok hoşnut olan Rıza Dede, aslında tevazu sahibi, kanaatkâr bir insan.

Benden ise çok hoşlanmışa benziyor. Çünkü ‘tahsil yapmış adam önemliymiş, ama daha da önemlisi hem tahsilli, hem de inançlı insan bulmakmış. Çünkü bu azmış.’

Rıza Dede’nin oğlu Mahmut Büyükşahin, Bulam’ı ziyaretimiz de bizi bırakmayarak, akşam yemeğine alıkoyuyor. Yakınlardan taptaze balıklar bulup getiriyorlar. Şu anda sadece tabii ki İstanbul değil, Adıyaman merkez dahil olmak üzere her yerde bunaltıcı bir sıcaklık varken, burası dağlardan gelen enfes rüzgarlarla serin mi serin. Mahmut Dede bizleri Cem Dergisi’ndeki yazılardan hatırlıyor. Yürekten bizleri ağırlıyor.

 

ALİ BÜYÜKŞAHİN’in (Üryan Hızır Ocağı’na Mansup) Dedelerinin Baba Kasım’dan bu yana soy şeceresini gösteren Şema:

 

Baba KASIM (Dede)

II

Büyük YUSUF(Dede)

II

Küçük YUSUF(Dede)

II

Hüseyin Aga(Dede)

II

Miro (Keko) Dede

II

Hüseyin (Keko) Dede

II

Mehmet (Hamo) Dede

II

Ali BÜYÜKŞAHİN (Dede)

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile