FETHİ ERDOĞAN DEDE’NİN ŞİİR DÜNYASINA BİR YOLCULUK…

FETHİ ERDOĞAN DEDE’NİN

ŞİİR DÜNYASINA BİR  YOLCULUK…

Günümüzde tanınmış bir dede olarak önemli hizmetler veren, yazılar yazan, cemler sürdüren ve dernek ve vakıflarda uzun süredir fiili olarak görevler alan Fethi Erdoğan Dedemiz aynı zamanda şiirleriyle de kendisinden söz ettiren bir değerimiz. Onunla bu alanda da bir söyleşi yapmak yararlı olacaktı.

 

AYHAN  AYDIN

Sizden ozanlık hakkında bilgi almak istiyorum. Halk ozanlığı nedir, kimden kalmıştır, bu gelenek sizce nasıl başlamıştır?

Halk ozanlığı ezeli bir edebiyat tarzıdır. Niye çok ezeli diyorum? Bence halk ozanlığı İslam’la başlamıştır.  Hz. Ali’nin babası Ebu Talip Mekke müşriklerine kendi soyunun üstünlüğünü onlara şiirle anlattı. Çok etkili bir şiir de dile getirdi. Bu şiir birçok kaynaklarda yer aldığı gibi; Dr. Mehmet Ali Derman’ın “Tanrı’nın Aslanı” kitabında da yer aldı. Daha sonraları bu ozanlık geleneğinin ekseriyetle Türkmen aşiretlerinde yoğunlaştığını görüyoruz.  Alevi dünyasında yedi ulu ozan olarak adlandırılan ve etkisi bugün de devam eden ozanlarımız vardır. Bunlar: Fuzuli, Nesimi, Virani, Yemini, Pir Sultan Abdal, Şah Hatai, Kul Himmet’tir. 7 Ulu Ozan diye adlandırdığımız bu ozanlar:  Eğer Anadolu’da, eğer Orta Asya’da, eğer Irak yörelerinde ozanlığa öncülük etmişlerdir.

Bazı anlatımlar şiirle daha özlü olarak dile getiriliyor. Şark Klasiklerinin yazarları ekseri aruz vezni ile anlatımlarını yazmışlardır. İlla da Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Türkmen Aşiretlerinin ozanları toplumlarıyla yakın ilişkilerini kitaplardan ziyade deyişlerle, nefeslerle, duvaz imamlarla, mersiyelerle çalıp söylemişlerdir, sazlar eşliğinde. Fakat her çalıp söyleyen ozanlığa heveslenen insanlar felsefemizde tutunamamışlardır. Çünkü bizdeki ozanlığın temelinde yatan felsefe; Hakk âşıklığıdır. Bizim ozanlık geleneğimizde mecazi aşka pek değer verilmez. Gerçek ozanlarımızın eserlerine nefes veya ayet adını veririz. Bu nefes ve ayet adı verdiğimiz eserler, bir yerde Kuran ayetlerini çağrıştırır. Hakk kelamı olarak biliriz.

 

Peki, bu yedi ulu ozanın en temel özelikleri nelerdi? Şiirlerinde hangi temaları işlediler. Bu hangi açıdan önemliydi?

Ehlibeyt sevgisi, Hakk aşkı gibi temel değerlerimizdi. Bu ozanlar Allah aşkı ve Kuran’da methi senası yapılan Ehlibeyt aşkı, Hakk Muhammed Ali yolunun güzelliklerinin aşkı, ahlakın, Faziletin insanlığın aşkı temalarını işlemişlerdir. Bunların eserlerinde en çok bu kavramlar işlenmiştir, üzerinde durulmuştur.

Öyle ki; ibadetlerimizde ibadete başlarken zakirlerimiz cemaate “hoş geldin”, deyişleriyle cemi başlatırlar. Ve ardından hizmet görecek görevlileri yine bir nefesle isim isim meydana çağırırlar. Hizmet sahipleri meydanda hazır divanda bulunurken dede onlara, hayırlı dualarla, görevlerinin başına gönderir. Dede sohbetinde toplumdan görevliler ve hazır bulunanlar arasında razılık olup olmadığına bakar, birbirinden razı olmayanlar bulunursa; onların arasında barışı kurar. Ve Hucurat Suresi, 9 ve 10. Ayetleri; bunu emredir. Bu ayetler gereğince dedeler insanları barıştır, dualarını verir, ondan sonra ibadet başlar. Dede uyarılarında kusurlarından dolayı tövbe edilmesi faslında Tahrim Suresi, 8 ve Nisa Suresi 17-18 ayetlerini okur. Böylece kusurların tekrarı olmaması şartıyla tövbe edilir. İbadet böyle başlar. Her secdenin arasında bir düvaz imam nefesi zakirler tarafından okunur.  Rükude, secdede, kamatte, dedenin okuyacağı dua ve gülbenklerle cem ibadeti devam eder. Secdeler sonunda semah icra edilir. Kerbela hakkında ozanlarımızın mersiyeleri okunur, söylenir. Ehlibeyt ve Kerbela şehitleri hüzün yaşanır. Ve ardında ceme gelen canların beraberlerinde getirdikleri lokmalar görevliler tarafından eşit bir şekilde cemaate ikram edilir.

Şunu anlıyorum ki sizin anlatımızla, Kuran ve Ulu ozanların deyişleri bir bütünlük oluşturuyor, cemler birlikte yürüyor?

Evet. Bu doğrudur.

Cumhuriyet Döneminde de ozanlar yetişti?

Bu yedi ulu ozanın ardından gelenler; Hoca Ahmet Yesevi, Abdal Musa, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Noksani, Genç Abdal, Aşık Dertli… Gibi çağımıza kadar gelen “tasavvuf ağırlıklı” şiirler yazan ozanların dışında ozanlık geleneği Cumhuriyet Döneminde de varlığını sürdürmüştür:  Aşık Veyseller, Mahsuni Şerif, Aşık Daimi, Ali Ekber Çiçek, Feyzullah Çınar, Hüseyin Çırakman, Derviş Kemal, İbreti gibi yüzlerce ozanımız varlığını sürdürmüştür. Ama bizimkiler şiirlerinde Tanrı’ya yakarış, Tanrı Birliği (Tevhit), Münecat, Tasavvuf ve Tarikat, Ahlak, insani değerler, ayetler, hadisler, kıssalar, öyküler, peygamber ve velilerin methi senalarını içeren şiirler yazmışlardır. Çağımıza kadar gelen ozanlar var. Bizler de bunlardan etkilendik. (Bunların işlendiği ve kendi kalemimden çıkan şiirlerim aşağıdaki gibidir.)

Muhammed Ali’dir ulumuz

Hacı Bektaş’tır pirimiz

Ehlibeyt yolu yolumuz

Hakk’a teslim serimiz var

(Fethi Erdoğan)

 

Namık Kemal, Kemal Paşa, Ziya Paşa, Abdülhak Hamit, Rıza Tevfik, Neyzen Tevfik, Şair Eşref, Ziya Gökalp gibi Meşrutiyet ve Tanzimat Dönemlerinde yazan şairler de vardı. Bunlar da hiciv, öykü, yergi, tabiat konularını işlediler. 

Zakirler var. Cemlerin ayrılmaz parçaları. Onlar daha çok usta malı eserler çalıp söylerler. Onlara biz ozan diyemiyoruz ama Cemin on iki hizmetlisinden birisi.  Alevi geleneğinde zakirler sadece saz mı çalar, şiir de yazanlar da var mı?

Bunlardan örnek verecek olursak; Pir Sultan Abdal. Bence Yedi ulu ozanın tamamı hem saz çalıyor, hem de kendi eserleri var. Bunlar cem içinde bulunmuş ozanlar. Bunlar ek olarak zakirlik yapıp, şiir de yazan,  Teslim Abdal, Genç abdal, Kaygusuz Abdal, Aşık Dertli gibi zakirlik yapıp aynı zamanda ozan olanlar var.  Bence çoğunluğu böyle.

Günümüzde bu devam ediyor mu?

Günümüzde bu gelenek devam ediyor. 

Siz bir dedesiniz. Cemler içinde piştiniz. Okudunuz, yazdınız, bir Alevi kanaat önderi oldunuz. Ama siz bir ozansınız aynı zamanda. Ne zaman yazmaya başladınız.

Çocuk yaştan beri bu heves bende vardı. Tabiata çok meraklıydım. Köylü çocuğuydum. Pek boş zaman bulamazdık, boş zaman yakaladığımızda köyümüz bir dağın güneyinde bir köydü. Çıkardım dağ eteklerine önümüzdeki Elazığ’ın Altınova denen ovasını, karşımızdaki güneyimizdeki Maztar ve Hazar Dağları’nı izler ve tabiata ait bir şeyler düşünürdüm, duygulanırdım. Bu çocukluk heveslerimdi. Gittikçe bu gelişti. İlla da Mersin’de kaldığım zamanlar, vakit bulmuştum, şiire yöneldim. Cem Dergisi’nde makaleler yazarken, hemen hemen her yazıma bir şiir eklerdim. Böylece şiir yönüm bayağı gelişmiş oldu. Bunun bir kısmını Can Yayınları’ndan yayınlandığım; Ahlaksal Yaşam ve Barışık Düzen kitabıma toplayıp yayınlamış oldum.

Devamı geldi?

Devam ediyorum, bir kitap olacak kadar şiirlerim birikti. Kısmetse bunu bir kitap olarak yayınlamak istiyorum.

Siz daha çok hangi konuları işlediniz şiirlerinizde?

Tasavvuf, sevgi ve dostluk, taşlama gibi başlıklar altında yazdıklarımı toplayabilirim.

Toplumsal konulardaki duyarlılığınız yergi şiirlerinde kendini gösterdi. Ama siz kitabınızın başlığında da olduğu gibi ahlaksal bir yaşam düsturunu dillendiniz? Bir de Muhammedi Yaşam, dediniz. Bunu biraz açar mısınız? Neden ve nasıl yozlaştık?

Allah tarafından Resul olarak gönderilen Hz. Peygamber’in Kuran’ı Kerim’deki ayeti celilerinden ve Hz. Peygamber’in hadisi şeriflerinden, anlıyor ki; İslam’dan maksat ahlaksal bir yaşam barışık bir düzendir. Ne yazık ki, 20 senelik bir savaşla Arap Yarımadası’na kerhen de olsa kabul ettirilen bu güzel yaşamı Hz. Peygamber’in vefatından sonra, iktidarı ele geçiren Mekke müşrikleri insanı insan yapan, diğer mahlûkatlardan üstün kılan, bu güzel yaşamı ters yüz ettiler. İslam evvelki bidat insanlık dışı örf adetlerini İslam’ın temel esasları gibi insanlara lanse ettiler. Geriden gelen kuşaklar da bu irtica düzenini Muhammedi İslam’mış gibi algılayıp günümüze kadar getirdiler. Kısacası İslam böylece yozlaştırılmış olarak günümüze intikal etti.

Gününüzü nasıl geçiriyorsunuz, siz çok okuyorsunuz, şu anda neler yapıyor, neler okuyorsunuz?

Yakın zamana kadar olan çalışmalarımı yakından bildiğiniz için fazla tefarruata girmeyeceğim. Cem Dergisi ikinci defa 1990’lı yıllarda yayına başladığından itibaren Cem Dergisi’nde düşüncelerimi yazmaya başladım. Bu çalışmam beni bir dernek kurup kurumsal olarak çalışmaya yöneltti. 1992 Mersin’de Hacı Bektaş Veli Kültürünü Araştırma ve Yaşatma Derneği’nin kuruculuğunu yaptım. 2000 yılına kadar orada bir konu üzerinde mücadelem oldu. 2000 yılında İstanbul’a davet edildim. Garip Dede Türbesi’nde görev aldım. 2007 yılına kadar da, din görevlisi olarak, orada dede olarak hizmet ettim.  Bu hizmetim sırasında Diyanet’le görüşmemiz oldu. 2005 yılında yaptığımız bir toplantının sonunda Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu kendisine ilettiğim 9 sorulu bir “Alevilerin Sorunları” başlıklı bir yazımı değerlendirerek; yazar Mehmet Yaman, Yayıncı Adil Ali Atalay ve kendimi bir televizyon programı yapmak üzere Diyanet’in Stütyosu’na davet ettiler. Doç. Dr. Osman Eğri’nin sunuculuğunda bir paket program yaptık. Muharrem Ayı’nda TRT’nin dört ayrı kanalından bu paket program yayınlandı. Bu yayını izleyen Samanyolu Tv. Hemen beni programa Muharrem ayında, davet etti.  Yaklaşık iki saatlik bir programda Doç. Dr. Osman Eğri, Doç. Dr. İlyas Üzüm eşliğinde program yaptık.  Programda Kerbela’yı ve matem orucunu, Ehlibeyt’i, İslam’ın temel ilkelerini, 4 Kapı 40 Makamı söyleştik. Bu programı izleyen Nazlı Ilıcak, beni Kanal 7 Televizyonu’na davet etti. Orada da gene Ehlibeyt’i, Kerbela Vakasını, İslam’ın gerçeğini bir buçuk saat önceki programındaki arkadaşlarla söyleştik. Bu programlardan sonra insanlar yoğun bir şekilde görev yaptığım Garip dede Türbesi’ne akın etmeye başladılar. Cem Tv.’de, Su Tv.’de başladık bu konuları işlemeye. Birçok toplantılara davet edilip konu üzerinde fikirlerimizi anlatmaya çalıştık.

2000 yılından beri önemli çalışmam da; Gazi Üniversitesi Türk Kültürü Hacı Bektaş Araştırma Merkezi’nde devam ettim. Oradaki ilahiyatçılarla, dedelerle, aydınlarla, Aleviliği, İslamiyet’i konuştuk, söyleştik, konuştuk. Garip DEDE Türbesi’nde dedelik görevimin yanında bir de, 365 sayfalık yıllık takvim çalışmasını 4 yıl yaptım. Değerli bulundu ve sonra Alevi Dernekler Federasyonu da müsaade alarak benim takvimimi yayınlamaya başladı.

Garip Dede’den ayrıldıktan sonra bazı dostlarımın teşvikiyle Avcılar Gümüşpala Mahallesi’nde bir yer kiraladım “Ehlibeyt’e Gönül Verenler Derneği”ni kurdum. 2007’e kadar  iki yıl devam ettik. Burada her Perşembe cem ibadeti yaptık, turlar düzenledim: Hacı Bektaş, Abdal Musa gibi. Hem hanımımın, hem de kendim sağlık sorunlarımız oldu. Ben Bay pas oldum. Hanımım diyalize gidiyordu. Eşim 2010 yılında vefat etti.

Benim de yeni bir kitap çalışmam var. Çevremdeki eş dostlarla sohbetler, muhabbetler devam ediyor. Ayrıca; Pertek Coravan / Çakırbahçe Köyü’nde bir dernek kurdum. Amcam Muharrem Dede’nin mezarı orada, onun türbesini yapma teklifiyle karşılaştım. O köyde bir cemevi yaptırmak projemiz var. Bundan sonra kısmet olursa onunla meşgul olacağım.

Söyleşi: 22 Temmuz 2014, Salı, İstanbul

 

Ozanın Kitabı:

Şiirlerde Ahlaksal Yaşam ve Barışık Düzen, Can Yay. 92, Haziran 1998, İstanbul

 

YÜCE TANRIM

Kusurum pek çoktur kapına geldim

Gafursun Rahimsin ey yüce TANRIM

Gören ve gördüren o sensin bildim

Basirsin Bedisin ey yüce TANRIM

 

Semavat u alem zikreder seni

Cevherine örtü yaptın bedeni

Gönlüme hükmedip söylettin beni

Hakimsin Alimsin ey yüce TANRIM

 

Çiçeğin özünde arıya balsın

Zikirde Derviş’e cezbesin, haslın

Nereye baktımsa orada varsın

Fatırsın Fettahsın ey yüce TANRIM

 

Aşıklar sadıklar söyledi şanın

Arifler, abidler yâd eder sanın

Kuşların sesinde sırdır ünvanın

Zahirsin Batınsın ey yüce TANRIM

 

Güller yansıyıp kokusu oldun

Yürüyen canlının dokusu oldun

Hak âşıklarının sakisi oldun

Azimsin azizsin ey yüce TANRIM

 

Ademi kendine yaptın Halife

Verdiğin marifet sığmaz tarife

Hamd u sena olsun ism-i şerife

Barisin, Ganisin ey yüce TANRIM

 

En güzel şekilde insan yarattın

Balkıyan nurundan ona nur kattın

Bu edna FETHİ’ye savm u salattın

İlahsın, karibsin ey yüce TANRIM

 

ALİ’DİR

İlmin kapusun sorarsan

Ebu Turab ol Ali’dir

Fazilet Piri ararsan

Ebu Turab ol Ali’dir

 

Doğdu Kabe’nin içinde

Sırrı Arı’nın çeçinde

Söylendi Çin-i Meçin’de

Ebu Turab ol Ali’dir

 

Deşt-i Erzen’de görünen

Selman’ın çiğnine binen

Kokusu güllere sinen

Ebu Turab ol Ali’dir

 

Evvel’i ahır’ı olan

Cahili gümana salan

Nefs kalesin teslim alan

Ebu Turab ol Ali’dir

 

Nebilere oldu yoldaş

Resul’a müsahip gardaş

Evliyaya o’dur sırdaş

Ebu Turab ol Ali’dir

 

Ol İNCİL’de vasfı olan

Hem O’nu anlatır KUR’AN

Cimcime’ye geçit soran

Ebu Turab ol Ali’dir

 

BAĞIŞLA BİZİ

Ya Rabü’l alemin, kerim ganimsin

Lütf u kereminle bağışla bizi

Kün deyip yaratan yüce Alim’sin

Sevdin de yarattın bağışla bizi

 

Nefisle yarattın akıl da verdin

Türlü nimetlerim sizindir dedin

Uyarıcı Nebi Veli gönderdin

Onların aşkına bağışla bizi

 

Adem’den Hatem’e gelen resuller

Gaffursun Rahiymsin ulusun derler

Muhammet Mustafa selavat söyler

Resul-u Ekreme bağışla bizi

 

Dört kapı kuruldu şartı kırk oldu

Kırklar bu kapıda mürşidin buldu

Aliyyül Murtaza hem rehber oldu

Sahip zülfükara bağışla bizi

 

Hazreti Musa’ya sen verdin asa

Aşkınla çarmığa gerildi isa

Nicesi ser verdi çekmedi tasa

Ser veren zatlara bağışla bizi

 

Hatice Fatima ol Hayrünnisa

Gam-ı zehir içti Hasan Müçteba

Yoluna ser verdi Hüseyn Kerbela

Yetmiş ikilere bağışla bizi

 

Resul bırakmıştı iki emanet

Kur’an bize öğüt oldu Hakk himmet

Ehl-i beyti çekti nice zulümet

Ol imam Zeynal’a bağışla bizi

 

 

GEL DEDİ RESUL

Hak Muhammed Ali bu yolu kurdu

Dört kapıdan geç de gel dedi RESUL

Dört kapının kırk da makamı vardır

Kırk makamı seç de gel dedi RESUL

 

İlk kapı Şeriat on şartı vardır

Evvela ilim gör güzel bir kardır

Bir meslek elde et yoksa hüsrandır

Helal kazanç seç de gel dedi RESUL

 

Kendine bir eş bul sana yar olsun

İnanıp birlikte sofralar kursun

Cemaatta hizmet edip durulsun

Temizliği seç de gel dedi RESUL

 

Hoşgörünün sonu şefkata varır

Yaramaz işler ki geride kalır

Doğruluk kişiye şan şeref olur

Rehberini seç de gel dedi RESUL

 

Tarikatta mürşit bulu talip ol

Musahip kardeşle yola sahip ol

Nefsini düşman bil ona galip ol

Hak yolunu seç de gel dedi RESUL

 

İnsan sevgisiyle hak aşkı takın

Kul hakkı yemekten çekin ve sakın

Alem neden vardır bilesin yakın

Muhabbeti seç de gel dedi RESUL

 

İrfan mektebinde tanı özünü

Eline sahip ol söndür közünü

Diline sahip ol söyle sözünü

Bel bağını seç de gel dedi RESUL

 

Eşine işine sahip ne güzel

MARİFET kapısı görünür tezel

Ledün ilmi gör ki bilesin ezel

Öz varını seç de gel dedi RESUL

 

Bilmediğini öğret şart oldu sana

Aleme hizmet et icattan yana

Yetiştir edebli kaşı yay suna

Engin gönül seç de gel dedi RESUL

 

Sabır kanaatı arkadaş eyle

Barışı, aleme şarkı et söyle

Paylaş lokmaları hak sözü dinle

Ahd-ı vefa seç de gel dedi RESUL

 

HAKİKAT kapısı turab olmaktır

Yaratılanları sevip saymaktır

Tüm imkanlarını hakka sunmaktır

İtimatı seç de gel dedi RESUL

 

Sohbette bilmeze öğret bildiğin

Dost ziyaretiyle şad et sevdiğin

Tefekkürle öğren neye geldiğin

Birliğini seç de gel dedi RESUL

 

Vahdet aleminden veresin haber

Müşahede ile göresin meğer

Hak katında böyle bulasın değer

Enel hakk’ı seç de gel dedi RESUL

 

Evliya enbiya bu yoldan geçti

Aciz Fethi işte hak yolun seçti

Aşkın şerbetini pirinden içti

Aşk badesin iç de gel dedi RESUL

 

HÜNKARIM

Karanlığın defterini sen dürdün

İlim verdin insanlığa HÜNKARIM

Muhammed Ali’nin yolunu sürdün

Kırkların cemini kurdun HÜNKARIM

 

Dergâhında ilim irfan açıldı

Dört kapıyla kırk makamdan geçildi

Kıtadan kıtaya ışık saçıldı

Edebi erkânı yaydın HÜNKARIM

 

Dört kitabın dördünü de bildirdin

Paslı gönüllerin pasın sildirdin

Gönül rahatlatıp yüzler güldürdün

Gönüllere yaşam verdin HÜNKARIM

 

Yetiştirdin nice erler erenler

Âşık oldu erkânını görenler

Hakka yetti ikrarını bilenler

El ele el Hakka dedin HÜNKARIM

 

Zatını öğrendik hak erenlerden

Yoluna baş koyup hak bilenlerden

Yoz nesil türedi son gelenlerden

Hak versin bu derde derman HÜNKARIM

 

Yoz nesil önümüz kesti çok fena

Erdemden bi nasip yozluktan yana

Gönül âlemi boş gam verir cana

Yolunu yozlardan kurtar HÜNKARIM

 

FETHİ kederini kısa söyledi

Gördüğü ortamı beyan eyledi

Yol bilmezler bakın bize neyledi

Sonumuz hayrola pirim HÜNKARIM

 

YOZ MİLLET OLMUŞ

Hırsız arsız eşkıyalar taht kurdu

Çağ atlamak manasında ad buymuş

ATATÜRK’ün İNÖNÜ’nün has yurdu

Gelin bakın hele kime yurt olmuş

 

Has yurttu Çankaya ne oldu böyle

Halkın anlamazsa tarihe söyle

Ozanlar yazarlar yansınlar diye

Çankaya’dan gelen emirler varmış

 

Çankaya’dan Sivas’a bir ses geliyor

İnsan yakan Nemru’da halkım deniyor

Planlı katliam yerin buluyor

Maksatlar muratlar meğerse buymuş

 

Pir Sultanı asan yobaz zihniyet

Eksilmeden artmış hep aynı niyet

Nerede kardeşlik nerde hüsniyet

İkiyüzlü yobaz yoz millet olmuş

 

İkiyüzlülüğün adı riyadır

Topluma açılan onmaz yaradır

Riya ile yaşam yüze karadır

Bunu böyle resul kuranda sunmuş

 

İnsan yakan yobaz diğeri maşa

Yanan aydınların suçu ne haşa

Riya konuşlar gelirse başa

Anlaşılsın işin sonu da gelmiş

 

Soygun talan vurgun başların işi

Bu gazaba yok mudur diyen kişi

Kiminin işi yok kiminin aşı

Bu ahvali sağır sultanlar duymuş

 

Tanrının varlığı insanda vicdan

Mazluma acımaz vicdan yok ondan

Kan emici bunlar hangi boy soydan

Tanrı da bunları iblisten saymış

 

Milletin üstünde ölü toprağı

Karışmış iç içe karası ağı

FETHİ bulmak ister er kişi sağı

O da yaradanın hükmüne kalmış

 

HUZURUNA

Riyakârlar bölük bölük

Geliyorlar huzuruna

İçlerinde hep kötülük

Geliyorlar huzuruna

 

Kurduğun düzene düşman

Ettiği yemine pişman

Haram yemiş gayet şişman

Geliyorlar huzuruna

 

Kara yobaz has yurdunda

Kötü niyet var ardında

Kırk tilki gezer karnında

Geliyorlar huzuruna

 

Huzurunda ikrar iman

Ayrılınca bombardıman

O gün bugün ve her zaman

Geliyorlar huzuruna

 

Samimi değiller bunlar

Dökülüyor çokça kanlar

Kan yaş içinde analar

Geliyorlar huzuruna

 

İlkelerini yıkarak

Vasiyetini yakarak

Öz sözlerine bakarak

Varıyorlar huzuruna

 

Milletini kandırarak

Hazineyi soydurarak

Gençlerini kırdırarak

Çıkıyorlar huzuruna

 

Altın paran pul oluyor

Mandacı buna gülüyor

Riyakar mebus oluyor

Diziliyor huzuruna

 

İşbirlikçi mandacılar

Soyguncu ve talancılar

Yerlisiyle yabancılar

Geliyorlar huzuruna

 

Hem Kemalistim diyenler

Hem yetim hakkı yiyenler

Namus sözünden dönenler

Geliyorlar huzuruna

 

Şu gençliğe hitabende

Dediklerin kaldı nerde

Sanki gözlerinde perde

Geliyorlar huzuruna

 

Eserlerin satıyorlar

Çırpındıkça batıyorlar

Yiyip içip yatıyorlar

Çıkıyorlar huzuruna

 

Zulümlerinden elaman

Görünürde pür iman

İnanma atam hep yalan

Gelseler de huzuruna

 

Atam ne olacak böyle

Ölmeyen ruhunla söyle

Hainleri tenbih eyle

Gelirlerse huzuruna

 

Defterine yazılanlar

Tam tersidir yapılanlar

Sömürüye katılanlar

Geliyorlar huzuruna

 

Yakınları yandaşları

Bay oluyor gardaşları

Ağlıyor vatandaşları

Çıkıyorlar huzuruna

 

Yazılsa kitap dolusu

Hatalar bitmez doğrusu

Terinde yobaz kokusu

Geliyorlar huzuruna

 

FETHİ; ATA’ya böyle yaz

Atanın düşmanı bağnaz

Hakkı tanımaz hokkabaz

Nasıl çıkar huzuruna

 

 

YAYIMLANMAMIŞ ŞİİRLER

 

SABIR ŞÜKÜR HAMD

Üç güzelden vazgeçemem sevdiğim

Biri sabır biri şükür biri hamd

Hayatımda faydasını gördüğüm

Biri sabır biri şükür biri hamd

 

Rabbim şükret diyor şükür ederim

Sabrettim için yoktur kederim

Ben bu hasletleri pek çok severim

Biri sabır biri şükür biri hamd

 

AHMET FETHİ ta ezelden bilmişim

Allah emredince ben de sevmişim

Mutluluğu üç haslette görmüşüm

Biri sabır biri şükür biri hamd

 

 

KADERE Mİ KÜSEM SANA MI KÜSEM

Yaz bitmeden hazan düştü bağıma

Kadere mi küsem, sana mı küsem

Ölümünle bir od düştü bağrıma

Kadere mi küsem, sana mı küsem

 

Hastalığı sanki sen davet ettin

Hasta bedenime çok yük yüklettin

Hem çektirdin derdi, hem de sen çektin

Kadere mi küsem, sana mı küsem

 

Zaman zaman sitem edip darıldım

Önünde koşturup çokça yoruldum

Acını paylaşıp sana sarıldım

Kadere mi küsem, sana mı küsem

 

Bu olan bitende elbet ibret var

Seven sevenini arayıp sorar

Ayrılık pek zormuş, yaşayan duyar

Kadere mi küsem, sana mı küsem

 

Acı tatlı altmış sene yol aldık

İlden il’e taşınarak usandık

Eşten dosttan sılamızı sorardık

Kadere mi küsem, sana mı küsem

 

Yaşamın şartları bizi çok yordu

Türlü hastalıklar bizleri buldu

Sadık muhip dostlar halimiz sordu

Kadere mi küsem, sana mı küsem

 

Ayrılık zor geldi garip sineme

Acı çekenindir bundan kime ne

Ahmet Fethi yol kurulmuş sürene

Kadere mi küsem, sana mı küsem

 

20.07.2010

 

 

DERVİŞ OLMAK İSTER İSEN

Tembel olma da az uyu

Derviş olmak ister isen

El âleme kazma kuyu

Derviş olmak ister isen

 

Mesleğine iyi alış

Küsülün var ise barış

Güzellikte hızlı yarış

Derviş olmak ister isen

 

Kendi kendini sorgula

Güzel işleği uygula

Daima nefsini yargıla

Derviş olmak ister isen

 

Elinle koymadın alma

Tuttuğun eteği salma

Çağrılmayan yere var

Derviş olmak ister isen

 

İyi dinle mürşidini

Yarıda koyma işini

Boşa ağrıtma başını

Derviş olmak ister isen

 

Sırrını yâdlara verme

Elin ayıbını görme

Bilmediğin yola girme

Derviş olmak ister isen

 

Boş bir işte inat etme

Hatayı affet kin gütme

Haram olan lokma yutma

Derviş olmak ister isen

 

Gafil olma aç gözünü

Dinleme cahil sözünü

Sürme inkârın izini

Derviş olmak ister isen

 

İyi dinle kâmil sözü

Değerlendir kışı yazı

Sor dostuna bazı bazı

Derviş olmak ister isen

 

Sen varlığın elinde tut

Kötülük gördünse unut

İyilikte bekle umut

Derviş olmak ister isen

 

Pir buyruğunu unutma

Ham sözleri alıp satma

Seher vakti gafil yatma

Derviş olmak ister isen

 

Rabbin nimetine şükret

Vicdanın sesiyle hükmet

Heva-i hevesin terk et

Derviş olmak ister isen

 

Dervişlik pek güzel kardır

İlim irfan ona yardır

Çileye eyvallah vardır

Derviş olmak ister isen

 

Ahmet Fethi sözler sana

Ara dostun yana yana

Daim yalvar sen süphana

Derviş olmak ister isen

 

27 Haziran 2014

 

FANİ DÜNYA

Fani dünya nicesini aldattın

Tabiatın gülzarıyla gülüyle

Âşıkları mağdur edip ağlattın

Vefasız dilberin tatlı diliyle

 

Güvenilmez servetine bahtına

Huzur ile oturulmaz tahtına

Ulaşılsa sırça saray katına

O da yeksan olur fekun emriyle

 

İlkbaharın cezbesine doyulmaz

Akar boz bulanık çaylar durulmaz

Vefalı kullardan hesap sorulmaz

FETHİ sitem çeker, kendi haliyle

 

 

HANİFE POYRAZ BACI’NIN FETHİ ERDOĞAN DEDE’YE

HİTABEN YAZDIĞI BİR METHİYESİ

 

Sabahtan uyandım bir güneş doğmuş

Aydınlanmış her yan ne de hoş olmuş

Seni tanımadan sandım dünya boş kalmış

O güneş senmişsin sen Fethi Dede

 

Sohbetine girdim ben hayran oldum

Hiçbir şey bilmezdim ben sende buldum

Hakk aşkıyla sana inandım kandım

İyi ki sen varsın sen Fethi Dede

 

Sözleri Hakk kelam hem ab-u zülal

Ömrümde görmedim böyle bir cemal

Sandım ki karşımda Mustafa Kemal

Öyle değerlisin sen Fethi Dede

 

Kırılsa da kimseleri hiç kırmaz

Boş sözlere hem aldırmaz hem kanmaz

Üretkendir, gece gündüz yazar hiç durmaz

İlimde üstünsün sen Fethi Dede

 

Hakk dostları onu görmeğe gider

O da Hakk sırrını aşikâr eder

Dostları da ona verirler değer

Değerin çok büyük can Fethi Dede

 

Hanife Bacı ki ayağa turap

Zalimler elinden halimiz harap

Güzel pirimin elinden içmişim bade-i şarap

Sana çok ihtiyacımız var can Fethi Dede

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile