KAZIM KAYA
KAZIM KAYA
(KEÇECİ BABA OCAĞI- KEÇECİ KÖYÜ / ERBAĞ / TOKAT (1955))
AYHAN AYDIN
Kendinizi bize kısaca tanıtsanız? Tokat Erbağ ilçesi Keçeci Köyü’ndenim. Babamın adı Gani, annem Arife, 1955 doğumluyum.
Köyde yaşadınız? On yaşındayken cem aşıklığına başladım. Kırk yıldır aşıklık, zakirlik ve dedeliğe devam ediyorum. Bizim zamanlarımızda tarikat çok sıkıydı. Büyüklere büyük saygı sevgi vardı. Perşembe günleri Şah Mahmudi Veli (Keçeci Baba, Ahi Mahmut, Gül Ahi Baba, Ergani Mahmut, Hayrani Mahmut, Şah Mahmut’u Veli farklı isimlerde olsa da aynı insan ama daha Keçece Baba olarak geçiyor.) Evvela üç beş arasında ziyareti yapardık. Eve gelip büyüklerin ellerini öper, izin alır, ceme giderdik. Keçeci Baba’nın kendi yaptığı evi halen durmaktadır. Oraya giderdik. Düşkünü, şaşkını oraya giremezdik. Eve sığılmazdı. Üç beş yüz kişi olurdu. Sığdığı kadar insanlar giderlerdi. Köyümüz şu anda beş yüze yakın hane oldu. Şu anda köyde yüz yirmi beş, İstanbul’da yaklaşık beş yüz hane köylümüz vardır. Keçici Baba Kültür ve Dayanışma Derneği var. Çekmeköy’de cemevimiz de var. Ahi Mahmut Veli Cemevi olarak ismi geçmektedir.
Köyde çiftçilik, hayvancılık vs. geçimimizi sağlardık. Muhibimiz, talibimiz çok olduğu için sürekli insanlar köye ziyarete gelirler. Cem tutarlar.
Babanız, dedenizden bahsede bilir misiniz? Hüseyin Dedemle hiç durmadım. Kardeşi Halil Kaya’nın yanında çok kaldım. Eski yazı kültürünü, dedelikle ilgili bilgileri, ondan aldım. Ona hukuk babası, derlerdi. O çok sevilirdi. Dedem on sene askerlikte kalmış. O bir tüfekle köye gelmiş. Dedem toparlayıcı bir insanmış ama onu bir oyunla öldürmüşler. Kendisi Çanakkale gazisiymiş. Dedeliği Halil Dedem, (babamın babalığıydı) beni yetiştirdi. Aşıklık konusunda da babam beni yetiştirdi.
Ama benim bir üstazım (üstadım) vardı, Aşık Haydar. O babamın da Üstazıydı, daha doğrusu köyümüzün üstazıydı. Köyümüzün de elli yıllık post dedeliğini yapan kişiydi. Çok mütevazi, hoşgörülü, insanların bütün dertlerini anlardı. Kendisini muhipleri çok severlerdi. Bizim köylerde davul zurna yoktur. Bizlerde sazlarla düğünler yürürdü. Yani kışın cemlerde, yazın düğün eğlencelerde, gelen muhiplerin arzularına göre her türlü hizmeti yapar, görev alırdık.
Halil Dedemin zamanında bazı büyük dedeler vardı: Eset (Esat) Dede vardı. Onlar Deruni Sultan evlatları, bizim yine köyün halife dedelerindendi, yedi sekiz sülale onlara bağlıdır. Kardeşi Hacı Ahmet Dede vardı. Veli Efendi vardı. Hasan Çelebi Dede vardı. Esat Dede’nin müsahibiydi. Salih Gözgöz dede vardı. Bunlar aynı yaş emsallari, dedelerdi. Bunlar benim üstazlarım, yani ders aldığım, feyz aldığım büyük dedelerdirler. Köyün yetiştiği mühim insanlardı. Ali Çam isminde bunlardan biraz küçük olmakla birlikte elli yıldan fazla tarikat hizmet aldı. (Kurban Ali evlatlarındandır.) bu adamların Perşembe günleri cemlerde olurlardı. Yazın obalara göçerlerdi, orada da bu devam ederdi. Kuranlar okunurdu, cemler, kurbanlar bitmezdi. Gelen mihmanların cem hizmetleri, lokmaları dört dörtlük yaparlardı. Birbirleriyle öz kardeşten daha yakındılar. İlişkileri çok kuvvetliydi. Dedelik ve insanlık kuvvetliydi. Kuran’ı ezbere biliyordu Aşık Haydar ve diğerleri de. Ben eski yazıyı bir talibimden öğrensem de aşıklığı ve dedelik hizmetlerini bu dedelerden öğrendim.
On yaşında dedeliğe, aşıklığa başladım. Bütün görev aldım. Tokat, Amasya, İzmir mıntıkasında görev aldım. Samsun’da görev aldım. Üç yüz altmış beş günden fazlası hep muhip köylerinde geçti. Başta utanırdım, hem de yaşım küçüktü. Ama gönül aşkımla hizmet için dolandım. Bir ay iki ayda ancak geliyordum.
Yani çok? Müsahiplik, görgü cemleri vardı. Zaman olurdu ki, bir aydan önce bazı köylerden çıkamıyorduk. Her ev görgüden geçerdi. Başka köyler de vardı, başka kazalar da vardı. Benim âşıklığım olduğu için daha farklıydı, daha fazla kalırdım. Daha aktif görev alırdım. Mesela dedemle babam ve amcam Ali Kaya birlikte giderlermiş dedeliğe ama ben tek giderdim.
Ben kitabı okuyuncaya kadar babam tüm beyitleri söylemeyi başlardı, beyitleri tutardı.
Hangi yöreler sizin talipler? Turhal ve Amasya Bölgesi: Kuytu köyü, Bayat, Ümük, Mehil, Kargın, Aziz Baba Köyü (Keçeci Baba’nın torun köyü. Çünkü Keçeci Baba’nın torunu Aziz Baba orada yatıyor. Aşık Ali halifeliği yapardı (Kurban Ali Evladı. Müsahibi de oradandır). Böke, Sarıyüzün, Girap, Kara İbrahim, Avşar, Has Abdal, (Bunlar Dede içi köyleri), Uygur Köyü.
Yenisu (Serpin eski ismi. Keçeci Baba gelip Gözderesi suyunu çıkardığı yer. Şimdi türbe. Yemeğini yedikten sonra burası benim arpalık serpinim olsun, diyor. Burada da törenler yapılmaya başlandı.) Arhoğ köyü, Sarıalan, Kayı Köyleri, Akçatarla (Dazmana), Devrenci Köyü. Bunlar başlıcalar daha çok köy var. Yavlu alan (Alevi bir kısmı ise yoldan döndü)
Zile: Ütük, Emir ören, Kurupınar, Saraç, Yeniköy, (Dedem Halil Dedemin Dedesi (Halil Efendi) Gozdere Köyü’nde yatıyor.) Kasun, Çiftlik Köyleri. Maşat (Yalın yazı yeni ismi) Belediyelik bir yer oraya da dedeliğe gittim.
İşte benim daha çok cem için gittiğim köyler bunlardır. Ama bizlerde Keçeci Baba talipleri olan daha çok köyler var. Ayrıca bizim sülalemiz geniş: Polatlar var, Şahinler var, Gözgözler, Eraslanlar, Koçlar, Aslanlar, (Kayalar bizler. Amcamgiller çoktur), Gürbüzler, Yıldızlar ( Keçeci Baba gelince ayak bastığı yerden dolayı yani Yıldız’dan dolayı bunlara Yıldızlar) Keseğen baba var (bunlar yol keserlermiş, eşkıyaymış, orada Keçeci Baba mucize göstermiş onlardan Demirciler varmış.) Güneşler, Pehlivanlar, Çelebiler. İşte bunların tümü bizim köyden ocakzade dede soyundan olanlardır. Ama hepsi Keçeci Baba’ya bağlıdırlar.
Şimdi de işte bu sülalelerden, ismini daha getiremediğim çok ocak sülaleleri var, dedeler cemleri yaparlar. Bizim yörede çok canlı bir Alevilik, cem cemaat olayı vardır.
Bizler Altınbıyık Sülalesinden, Keçeci Baba’nın Altınbıyık Evlatlarının soyundan oluyoruz. Aziz Baba köyündekiler Seyit Süleyman Aziz Baba soyundandırlar. Ali Haydar padişahmış zamanında. Orduyu Ali Haydar’a veriyor. Sekiz yıl Amasya’da padişahlık yapmış. Aynı zamanda dedeymiş. Rusya’da şehit düşüyor. Amanetleri tekrar Aziz Baba Köyü’ne geliyor: Zülfikarı, Atının üzengileri, sarılık tası… Bunlar Aziz Baba türbesindedir.
Keçeci Baba Kimdir? (İmam Rıza geçsede kayıtlarda) Musayı Kazım torunu Musayı Sani Evladı, Zeynep Ana’dan doğma, bir erendir. Ahı Mahmut Veli olarak, günümüzde ise Keçeci Baba olarak anılan bir Anadolu erenidir.
Kendisi Keçeci’ye gelince ilk önce mekanı ve evini yapıyor. Bir mescit de yapıyor. Hz. Peygamber deliyi ayıktıran, kuduzun şifasını veren, uğursuzlara murat veren, nice daha dertlere derman olan aynen sırrı Şah Mahmut’u Veli verilmiş.
Ahi Mahmut Veli dediğin zaman Ahir Zaman Nebisi’nin (Muhammet Mustafa)’nın yolunun bir yolcusu, onun yolunu devam ettiren bir veli. Mucizeler göstermiştir. Şekeri şeb etmiş. Onun yaşadığı dönem, Selçuk zamanında yaşamıştır. Ama o İstanbul’a gidiyor. İstanbul’da kral varmış. İslamiyet’i Anadolu’da yayan en başta Horasan piri olan Keçeçi Baba’dır. Esas gelişi Şah Mahmudi Veli’dir. Şah demek İmam Ali’den geliyor. On İki İmam’dan da Veliliği gelir. İmam Rıza’dandır, Horasan’ın piri İmam Rıza’dır.
Zamanın padişahı ona diyor ki; ekmeği bildin kaldırdın (çiğnemedin), Kuran’ı bildin çiğnemedin, zehiri içtin bal ettin, fırına atıldı, gül bahçesi, cennet sarayına çevirdi. Amma da Gül Ahi Baba’ymışsın, diyor. Ya derviş bu kadar mucizat gösterdin tadına doyamadım, son olarak, senden bir isteğim daha var. Koca bir sarayım var. Buraya senden bir işaret isterim. Bir avuç tüy alır (yün), okur, eliyle saçtığı gibi saray bin bir renkten keçe halı saraya donanır. Amma da Keçeci Baba Sultan’ımışın der, o zaman beratı eline alır. Padişah (Kral) seçeresini mühürledir, evlatlarını belgeler, kendisi geri gelir, İstanbul’dan. Daha buna benzer çok kerametleri, mucizeleri, ocakları var. Hala günümüzde yüksek bir ocak olarak Ahi Keçici Baba sayılır, hürmet gösterilir. Hacı Bektaş Evlatlarına bağlı olarak biz de bu hizmetleri sürdürürüz. Pirlerimiz ulusoylardır. Ersaslanlar (Keçici Köyü’nde) bizim rehber halifemizdir, onlar da yetkisi ulusoylardan alırlar. Yıllık olarak görgüyü onlardan alırlar. Bizler de Eraslanlar’dan (Deruni Sultan Evlatları) alırız.
Şimdi geldi evladım Deruni
İbni Rıza Şah Mahmut’u Veli’nin Özce Torunu
Arayan bulur, muhip pirini
Her zaman ikrara bağlıdır başımız.
Yani kış yaz delisi, kuduzu hiç durmaz, devam ederler. Kuduz hastasına biz Keçeçi Baba’nın toprağı ve (cevheri) suyunun götürürüz, septiğimiz gibi şifa bulunur. O hastalık gider. Ben deliyi elime gelince ayıktırıyorum, bu bizim bir mucizesidir. Bizim yöreye bir niyetle, dilekle gelip de, boş giden olmaz. Yani bizim ocak başta akıl hasları, ruh bozuklukları, kuduz hastası olanların şifa bulmak için geldikleri ana yerlerden, inanç mekânlarından birisidir.
Tokat mıntıkasında da hiçbir ocak onun üstüne gelip oturmaz, İmam Rıza diyerek, bizden öne çıkmıyor, bütün ocaklar bize saygı duyuyorlar. Bizler üst görevinde dedeler arasında dedelik yapıyoruz.
Derunu büyük bir ozan. Yanında yetişen ozanlarımız ve ocaklar Arifoğlu, (Tokat Kızılköy’de yatar), Fedai Baba (Amasya Ebemi Köyü’nde yatar), Kurban Ali (Keçeci’de yatar) Nihani Derviş (Amasya’nın bir köyünde), Hümmet Dede, Müradi (esas ismi Himmet) Dede (muradımı aldım, şükürler olsun, Deruni Sultan’dan Müradi bir himmet alıyor, (zamanın aşığı ve Kutubi olacak, Keçeci Köyü’nde) bunun sonunda Aşık Haydar dediğimiz büyük aşık, doğuyor. Elli yıldır köyün dedeliğini ve aşıklığını yapan kişi oldu.) Sukiti (Kuytu köyünde yatıyor. Feyz alan bir yetişmiş ozan da odur.) Zile’nin Kuru pınar köyünde Ali Özkan ozanlık ismi Suzi Baba. (Bu da benim annemin öz dayısıdır ve kökü de Keçeci’den oraya gitmiştir. Yani o da Kayalardan ayrılmadır.) O da Zile’ye yerleşmiştir. Orada on şekiz yıl köy imamlığı yapmıştır. Halen de evlatları o köydedir. Çevre köylere dedeliği onlar yaparlar. Deruni’nin yanında yetişen yedi ozan bunlardır.
Dedeler kimlerdir? Dede dediğin zaman aynen o ocaktan gelmesi, ocak zatlarından gelmesi, makam sahibi olması gerekir. Seyidi Saadet olman için On İki İmam’dan gelmen lazım. Bunlar Horasan erleri. Rum erleri dediğin zaman bu bölgede Anadolu’da yetişenlerdir. Horasan erleri İmam Rıza’nın nutkundan, soyundan gelenlere denir. Pirleri İmam Rıza yetiştirmiştir. Soyundan gelenlerdir.
Evvala insanlık babında kendisini yetiştirmesi lazımdır. Kendisini yetiştirecek, topluma kendisini sevdirmesi lazım. Sadece bu bilgiyle olmaz. Kişilik, onur, şeref, haysiyet lazım. İlmini üstazlarından almış olacak. Motif olacak, her tarafla bağlantılı olacak, ilimden, her taraftan haberdar olacak. Eski yazısı olur, âşıklık olur, insanlara yardımcı olur, dede yeri gelince iş verir, yardımcı olur. İnsana yardımcı olmadan dede olmaz.
Dedeler işin özüne inecek. Araştırıcı olacak. Haki pay, turap olacak. İmam Ali’ydi ben turabım, diyen. Dedeler de öyle olacak. İnsanların da dede özüne girecek. Dedelik kolay değil. Büyüklerin sözüne uyacaksın. Toplum olmadan, insan olmadan, dedelik olamaz. Düzgün olacaksın, Müsahip kavline girmen lazım. Dört kapıyı, kırk makamı bir dede bilmezse nasıl dede olur? Gerçek seyyidler geride kaldı, her önüne gelen seyyid, dede oldu.
Şu anda aynı şekilde hizmetlerinizi sürdürüyorsunuz? Bizim kendi geleneğimiz neyse onu sürdürüyoruz. Cemlerimiz atalarımızdan aldığımız şekliyle devam etmektedir. Keçiçi Baba’nın erkânlarını, cemlerini hep birlikte sürdürüyoruz.
Şimdi 9. ayın birinde Keçeci Baba Anma Törenleri olur. Ondan önce köy birlik görgüsünü yapar, hazırlanır. Törenden sonra, İstanbul’da, başka vilayetlerde köy toplumu tekrar birlik görgü cemlerini yapar. Şahıs görgülere geçerler. Herkes ocak dedesinden himmet alır, ondan sonra da kendi görgü taliplerine geçerler. Dar, yol erkân, müsahiplik başlar. Ama ilk önce dedesinden himmet alır. Köy birlik görgüsüne girmeyeni düşkün ilan ederler. Biz Keçeci baba birlik cemini yaptıktan sonra bizden bağlı ocaklar görgüden geçer, sonradan onlar hikmeti kendi ocaklarına götürürler.
Söyleşi: 5 Aralık 2008, İstanbul