MEHMET DEMİRTAŞ DEDE'YLE SÖYLEŞİ

Nevzat Demirtaş (Nadire Anamızla) Dedenizin Mirasını Devralan

Sultan Süceattin Veli Dergâhı (Ocağı) Postnişini

 Mehmet Demirtaş Dede’yle Söyleşi

Ayhan AYDIN

 

Sevgili Dedem, çok köklü bir geleneğin devamında büyük bir hizmet devraldınız. Sizin gözünüzde, geçmişte Nevzat Dede/Nadire Ananın üstlendikleri misyon neydi? Bir evlat olmanın ötesinde onlar nasıl bir geleneği yaşatıyorlardı? Siz onlar sağken veya sonrasında onların halkın üzerindeki etkileri konusunda neler söylersiniz?

Sevgili Ayhan Bey, yaptığın çalışmalarda başarılar diliyorum. Senin bu yaptığın çalışma özün meydana çıkmasıdır. Çünkü dedelerle yapılan sohbetler de öz bozulmadan yansır, gerçekler söylenir diye düşünüyorum,  ama süre çok az inşallah beraber oldukça, konuşuldukça güzel şeyler ortaya çıkacak.

Bursa’da halktan birinin kestane bahçesini devlet gasp (İstimlâk) eder, adam üzülür, ama elden bir şey gelmez yalnızca söylenmekle kalır, Padişah tebdili kıyafet olur, (kıyafet değiştirerek) şehirleri gezer, halkın durumunu araştırır, kötü giden bir şey var mı diye araştırır, halkın arasında dolaşır. Sıra Bursa’ya gelir, orada da dolaşmaya başlar, bahçesi gasp edilen adam yine kendi kendine dolaşıp konuşmaktadır. Durmadan “şapkam yere düşünceye kadar sürede bir padişah olsam neler yaparım neler” der durur, padişah bunu duyar yanına varır, “padişahı tanıyor musun” der, o da “tanımıyorum” der. Sonra da “Ben padişahım” der. “Şapkayı atıyorum istediğin bütün dilekler olacak ne istersen dile” der ve şapkayı atar. Şapka yere düşmeden, Adam hemen “kestanelik benim” der, ve istediği olan kendisinden alınan kestaneliğini yeniden alır.

Şimdi bu şapka düşümü süresince size Şücaaddin Veli Hazretlerini ve ocağımızı sizlere tanıtmaya çalışacağım önce Şücaaddin Veli’den biraz söz edelim.

 

SEYYİD SULTAN ŞÜCAADDİN VELİ

Adı tarihte Baba İlyas Horasani diye geçer, Horasan Erenlerindendir. 8. İmam Rıza’nın üçüncü göbek torunudur. Kendisinden Kalenderi dervişi, Alp Eren, Türkmen dervişi diye bahsedilir.

Babai tarikatının kurucusudur, insanları dürüstlüğe, kardeşliğe çağırmıştır. 13.-14. yüzyıllarda yaşadığı tahmin ediliyor.

Asıl adı, Ebûl Beka Şeyh Baba İlyas (Bin Ali)’dır.

Hacı Bektaşi Veli Velâyetnamesi’nde; Kutb-i Evliya, Sultan Varlığı, Şefküllü Bey diye bahsedilir.

Antalya’da, Amasya’da, Trakya’da, Bulgaristan Rusçuk’ta, Azerbaycan’da, Eskişehir’de beş-altı yerde Seyyid Sultan Şüca’addin Veli makamının olduğu görülüyor. Şüca’addin Veli’nin köyümüzde yaşadığını düşünüyoruz.

Orhan Köprülü, /Esiri’nin yazdığı “Bektaşi Menakıpnamesi İslam Öncesi Motifleri” kitabında,

Enver Behman Şapolyo’nun” Osmanlı Sultanları ve Mezhepler Tarikatlar Tarihi” eserinde,

Doç. Dr. Bedri Noyan’ın “Alevilik Bektaşilik” kitabında açıkça kendisinden bahsedilir.

Babai isyanında asılmamıştır.” Babai isyanında asılan Baba İsak’tır. Aynı davaya gönül vermiş, Hacı Bektaşi Veli ile birlikte hareket etmiştir. Asılmış olsa idi,  ikisi de asılırdı. Babai isyanından sonra, oğlu Muhlis Mısır’a gitmiştir, kendi de Eskişehir’e önce ilme çiftliğine sonra da Sücaa köyüne gelip yerleşmiş burada Hakk’a yürümüştür.

Nakibul Eşr-af Teşkilatı sicil kayıtlarında 1310 yılında köyümüzde yaşadığı belgelenmektedir.

Seyyid Sultan Şüca’addin Veli Velâyetnamesi’nde de, (1255 yılında) 90 yaşında olduğu, lakabı ise Pir-i Fani, yaşlı, bilge kişi olarak bahsedilmektedir. 160 yaşına kadar yaşamıştır.

Sefer Aytekin, Hacı Bektaş Veli Velâyetnamesi’nin Halep nüshasında, “Hacı Bektaş’ı Veli’nin cenazesinde bulunmuş ve cenaze namazını bizzat kıldırmıştır,” der. (1281-1338) Ahmet Yaşar Ocak Bektaşi Menakıpnamelerinde “İslam Öncesi İnanç Motifleri” (Enderun Yayınları, 1983) Pir İlyas ve Sücaaddin Veli şahsiyetlerinden bahsetmektedir. Aynı zamanda Babai isyanını Baba İsak’ın çıkarttığını, 1240 yılında asıldığını yazmaktadır.

Genç Abdal, nefeslerinde Pir İlyas ile Sücah Baba’nın aynı kişi olduğundan bahseder.   

“Dergâh mühründeki tarih de 1305’tir.” Mühür şu anda Postnişin Mehmet Demirtaş Dede’dedir.

Otman Baba (Hüssem Şah Gani) ile ahret kardeşi ve müsahiptir. Bazı kitaplarda mürşidi, rehberi olduğunu yazar. Otman Baba;  “Biz bu diyarda iki kişi idik. Birimize Hüssem Şah Gani, birimize Şefküllü Bey, derler. O benim koçum idi.” der.

Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak, Otman Baba’dan Küçük Abdal diye bahseder ve Kalenderi Şeyhi diye aktarmaktadır. Dolayısı ile Otman Baba’nın Bektaşi olmadığı belirtilmektedir.

Babai ayaklanması ile birçok Babai Babası ve talip, Anadolu’ya Rum diyarına sürülmüştür. Rum diyarına giden muhibban orada Otman Baba’ya sığınmıştır. Otman Baba, Babai taliplerine mürşitlik yapmıştır. Hakka yürüyeceği zaman da kendisi mücerret olduğu için Babai ayaklanması ile giden talibin hepsini mürşidi olduğu Seyyid Sultan Şücaaddin Veli’ye yeniden bırakmış, Asla dönüş olmuştur.   

Ocağımızda mücerretlik, dede babalık yoktur. Post Nişin’lik vardır.

Cemlerimize tek menzilli talip alınmaz, müteehhildir, müsahiplidir.

Allah’ın dört büyük velilerinden biridir.

1-    Hacı Bektaş Veli

2-    Seyyid Sultan Şücaddin Veli

3-    Hacı Bayram Veli

4-    Şeyh Şahabettin Veli (büyüklerimiz Şeyh Şabani Veli de derdi.) den biridir.

Anadolu’ya Hacı Bektaşi Veli’den önce gelmiştir. Horasan’dan gelen Hacı Bektaş Veli, Bektaşiliğin kuruluşu aşamasında Seyyid Sultan Şücaaddin Veli’nin evinde bir müddet kalmış (kitaplarda 3 ay der.) ve Babailiğe intisap edip öğrenmiştir. O dönemde damga yiyen Babailikten başka bir tarikat kurulması için Hacı Bektaş Veli’ye yardım etmiştir, onunla birlikte hareket etmiştir ve onu yol, tarikat piri kabul etmiştir.

S. S. Şücaaddin Veli Ocağı piramitsel yapısı olan, mühür kullanan, dede ve baba görevlendirmesi yapan dergâhlardandır.

Mühür kullanan ocaklar;

1-    Hacı Bektaş Veli Dergâhı, Velayettin Ulusoy Dede’de,

2-    Seyyid Sultan Şücaaddin Veli Dergâhı Mehmet Demirtaş Dede’de,

3-    Güvenç Abdal Ocağında Mehmet Mol Dede’de,

4-    Ali Koç Baba Ocağı, Mühür Dernek Başkanı Kevser Koçerdin’de

5-    Sarı Saltuk Ocağının mührünün olduğu, Selahattin Türabi Dede tarafından bildirildi. Fakat şu an mührün kimde olduğu belli değil, kullanılıyor mu, kullanılmıyor mu bilinmiyor.   

Osmanlı Devleti tarafından özel izinle korunan yedi büyük dergâhtan biri olup vakıflaştırılmıştır.

      1- Hacı Bekraş Veli Dergâhı (Kırşehir, Hacı Bektaş ilçesinde)

      2- Seyyid Sultan Şücaddin Veli Dergâhı (Eskişehir, Arslanbeyli Köyünde)

      3- Abdal Musa Dergâhı (Antalya, Tekke Köyünde)

      4-Gaygusuz Abdal Dergâhı (Mısır’da)

      5-Otman Baba Dergâhı (Bulgaristan Haskova’da)

      6-Demir Baba Dergâhı (Bulgaristan’da)

      7-Kızıl Deli Sultan Dergâhı (Yunanistan’da).

Seyyid Sultan Şücaaddin Veli Dergâhında, Osmanlı döneminde medrese (zamanın yüksek okulu) kurulmuş, medrese eğitimi ve dini tasavvuf eğitimi verilmiştir. Köye 1828 yılında cami (mescit), 1901 yılında da minare yapılmıştır.

 Hacı Bektaş Veli ocağına bağlı değildir.

 

Yurt içinde;

1-    Karpuzu Büyük Hasan Dede Ocağı,

2-    Şah Kalender Veli Ocağı,

3-    Seyyid Hacı Ali Türabı Ocağı,

4-    Cibali Sultan Ocağı,

5-    Seyyid Hacı Muradı Dede Ocağı,

6-     Muhammed Abdal Dede Ocağı

 

Yurt dışında;

1-    Otman Baba,

2-    Akyazılı Sultan,

3-    Demir Baba,

4-    Musa Baba talipleri bağlıdır.

Amasya tarihinde dört olduğunu yazar.

1-Şeyh Yahya,

2-Şeyh Mahmut,

3-Şeyh Halis,

4-Şeyh Muhlis (soy ondan yürümüştür.)

Şeyh Muhlis’in de oğlu Âşık Ali Paşa’dır.

Âşık Ali Paşa’nın da iki oğlu vardır.

1-Elvan Çelebi,

2-Selman. 

Selman’ın oğulları;

1-Yahya,

2-Derviş

3-Ahmet Aşıki,

4-Aşık Paşazade’dir.

 

Seyyid Sultan Sücaaddin Veli Ocağı, dergâhı talip kitlesi çok fazla olan usul ve erkanını yürüten, devam ettiren, görgü, ikrar, müsahiplik, dar hizmetlerini eksiksiz yapan yani yaşayan ocaklardandır. Babam Merhum Nevzat Demirtaş Dede ve Annem Nadire Ana bence üzerlerine düşen görevlerini ellerinden geldiğince yapmaya çalışmışlardır. Kendilerini bir karşılık beklemeden yola dergâha ocağımıza adadılar. Sonunda bu çalışmalar toplumumuza iyi şekilde yansıdı diye düşünüyorum. Şimdi sadece Eskişehir’de değil Türkiye’nin her yerinde Balkanlar da hatırlanıyor, konuşuluyor. Buda onların topluma bir şeyler bıraktığını, iyi iz bıraktığını gösteriyor.

Babam Nevzat Dede çok hoşgörülü bir insan olmasına rağmen, yola karşı titiz hassas, özün ritüelin bozulmasını hiç istemezdi. Hadi buda bu kadar oluversin böyle olu versin anlayışını hiç kabul etmezdi. Sanki ritüel bozulursa unutulacak bir daha yapılmayacak gibi düşünür ve her şeyin doğrusunun olması için çaba sarf ederdi. Bunu da başardı.

Annem babamın görmeyen gözü tutmayan eli idi, mersiyeleri deyişleri ile ona çok katkıda bulundu onların ikisi bir bütündü.

Babam annem talibe ne kadar düşkünse talipte aynı şekilde babama anneme düşkündü, onlara fazla bir iş düşürmedi, talibimizin sadakati bağlılığı daha güzel, fazla işler yapmasına sebep oldu.

 

Babamın misyonuna gelince;

 

Talibin dağılmaması için çok çabalardı,

1-    Yolumuza insanların girmesini, çocuklarımızın en iyi şekilde yetişmesini isterdi,

2-    Ritüellerin bozulmamasına gayret ederdi,

3-    Türkiye’de tüm canların Sücaaddin Veli Hazretlerini tanımasını isterdi.

Ve başardı diye düşünüyorum.

 

Bizlerde aynı şekilde devam ettiriyoruz. Ben de dedemin, babamın yanında yetiştim. Dedemin dizinin dibinde cemlere gider sohbet dinlerdim, uyuya kalırdım, babamın cemlerinde rehberlik yaptım, âşıklık, zakirlik yaptım.

Cemleri, olanı canlı canlı yaşadım dede olduktan sonra aynı şekilde tüm bunları devam ettirdim. Tabii zorlandığım zamanlar da oldu, ama ben şanslıyım; güzel bir miras aldım, onu devam ettirdim, çabuk intibak ettim. Talibin bağlılığı ile de güzel gidiyor.

Tabi o zamanın şartları ile bu zaman arasında biraz fark var, zorlanma var.

Köylerde talip çok azaldı şehirde yaşamaya başladılar. İkrar oluyor ama müsahiplik müessesini zor çalıştırıyoruz. Zorlanıyoruz. Talipte azalma az da olsa var, ben şimdi yapılan hizmetleri kayıt altına alıyorum.  Zaman yetmiyor ama yetişmeye çalışıyorum, 

 

Sultan Şücaaddin Veli’nin varlığı bugün de yaşamaya devam ediyor. Ailenizde bu ulu şahsın maneviyatı nasıl yaşatılıyordu? Sizler nasıl yaşatmaya çalışıyorsunuz?

 

Maneviyat kelime anlamı ile maddi olmayan yürek gücü, yürekten inanmadır. Sultan Sücaaddin Veli’nin maneviyatını gelenlerle, ziyaret edenlerle, edilen dualarla anlamak daha kolay, inanarak bir velinin arkasından gitmek, ışığından feyz almak, evrensel kuralların hayata geçmesini sağlamak, onun vasıtası ile Allahtan dilekte bulunmak o velinin maneviyatını gösterir,

Aleviler peygamberlerin (nebilerin) yanında, velilere de inanırlar. Sevgi beslerler, onları ziyaret ederler, anarlar. Onları önder, imam kabul ederler,

İsra Suresi 71 ayette, “o gün biz bütün insanları önderleri ile birlikte çağırırız” der.

Onların Ehlibeyt soyundan geldiklerini düşünürüz ve arkalarından gideriz.

Müminlerin önderleri onun soyundan gelen Ehlibeyti, On İki İmamlar’dır, ocakzade dedeler de onların soyundan gelir. Talipler dedelerinin ve ocak pirlerinin arkasından onun için gider. Ocaklarda onun için bölünme olmaz.

Dehr (insan Suresi) 5-6 ayette, “benim nebilerim velilerim ölmez, der. Onlar kaynaktır, Allah’ın kulları onlardan kâfur içerler, Veliler de o sevgiyi kullara akıtır,” der, “bizlerde şefaatkâr olan velilerin yüzü suyu hürmetine Allah’tan istekte bulunur, şefaat dileriz.

Peygamberler (nebiler) taşıyıcıdır. Allah’ın emirlerini Cebrail vasıtası ile vahiy yoluyla alırlar ve insanlara ulaştırırlar.

Veliler ise önce Hakk’a ulaşmak için çalışırlar, çabalarlar. Hakk’ın sevgisini kazanırlar, daha sonra o sevgi ile içinde zuhur eden hakkın arzu ve isteğini insanlarla paylaşır, insanlara yol gösterir. Onlar Allah dostudur,

Peygamberlik, Velilik ayrı olmasına rağmen Allah, “Ey Muhammed, Ey Muhammed örtüsüne bürünen Nebi, insanları koru” der. Hz. Peygamber’in örtüsü, elbisesi, paltosu değildir. O giysi, herkeste var, giysi örtü olamaz, düşmanlarında da var, Hz Muhammed’in örtüsü ahlak ve sevgidir. Yani kin, kibir, riya, hasetlikten uzak durmaktır

Yunus Suresi 62-63-64. ayette; “velilerin, Allah dostlarının peşinden gidenler kurtuluşa erecektir,” der.

Alevilerde onun için velilerin peşinden gider, onların isteklerini kendilerince emir telakki eder.

Bizde inandığımız bu veliyi yüceltiriz. Maneviyatına inanırız.

Köyümüzde bizim ocak ile beraber beş büyük ocak daha var,  onlara dergâhımız şemsiye olmuştur.

1-Battalgazi Ocağı

2-Kemal Sultan

3-Koçu Baba Ocağı

4-Dede Garkın Ocağının bir kolu pir Ahmet ocağı (kalburcu ocağı)

Bu ocaklar ile ocağımız bütünleşmiştir, hizmetlerimiz, ritüellerimiz, yaşantımız süreklerimiz hepsi aynıdır.

Ebul Vefa, Dede Garkın, Seyyid Sultan Sücaaddin Veli, Hacı Bektaş-ı Veli’den önce Anadolu’ya gelmiştir, o Anadolu’ya gelmeden de Alevilik hizmetleri olmaktaydı ve 15, y.y.’da Balım Sultan’ın hazırladığı erkannameden farklı idi yedi erkanlıydı,  Babai Ocağının hizmetleri de genelde yedi erkanlıdır. Öbür ocaklardan farklıdır. Bu konuda da köyümüzdeki ocaklarla bütünleşilmiştir. Eski hizmetler aynı şekilde devam ettirilir, gelenekler yaşatılmaya çalışılır. Tabi bu Balkanlar’da ve Türkiye’nin her tarafında, bizim ocağımız ile ilgili ocaklarda da aynıdır. Böyle olunca da Sücaaddin velinin maneviyatı etki alanı öne çıkmaktadır, öz bozulmamaktadır.

 

 

Çok özetle Sultan Şücaaddin Veli’nin Otman Baba dolayısıyla Bulgaristan Aleviliğiyle bağını nasıl kuruyorsunuz/kurarsınız?

 

Bulgaristan’daki Alevilerin hepsi bizim talibimiz.

Babai ayaklanması ile birçok Babai Babası ve talip, Anadolu’ya Rum diyarına sürülmüştür. Rum diyarına giden muhibban, orada Otman Baba’ya sığınmıştır. Otman Baba, Babai taliplerine mürşitlik yapmıştır. Hakk’a yürüyeceği zaman da, kendisi mücerret olduğu için Babai ayaklanması ile giden talibin hepsini, mürşidi olduğu için Seyyit Sultan Şücaaddin Veli’ye yeniden bırakmıştır.

Şimdi Bulgaristan’da yaşayan Türklere Türkiye’nin neresindensin dendiğinde bir yöre söylüyor, Eskişehir Kaymaz, Karaman, Çubuk gibi buradan da anlaşılıyor bizim her şeyimiz birbirine benzer söylenen nefeslerin makamına, yaşantıya kadar.

Orada da mücerretlik yoktur. Müteehil ailelerden (karı koca) teşekkül eder. Tek menzilli olarak ceme alınmaz.

Mücerretlik ömür boyu evlenmeme, yolu tek başına kucaklamadır. Mücerret olan kişi kulağına Mengüç takar ve mücerret olduğu oradan anlaşılır.

Bazı Bektaşi erkânlarında ise mücerretlik sadece tek olduğunu belirtmek için dedebaba unvanı alan, o dedebaba için kullanılır.

 

Sizin bağlı olduğunuz ocak (dergâh) Rumeli’de en derin etkiye sahip Anadolu kökenli bir erenin kurduğu merkezlerin başında yer alıyor. Çünkü Rumeli’deki Alevi- Bektaşi inanç kümelenmelerinin önemli bir kısmı Rumeli (Balkan) kökenli. Buna rağmen Sultan Şücaaddin Veli’nin ve sizin ocağınızın Bulgaristan’da bu kadar etkin olmasının nedenleri nelerdir?

 

Bulgaristan da Deli Orman, Kuzey Balkan fetihleri, Babai’ler ile 1310 - 1404 arasında Timurtaş Paşa ile olmuştur.

Yunanistan ve Güney Bulgaristan fetihleri ise Kızıl Deli Sultan ile 1288-1417 arası Evrenos Paşa ile gerçekleşmiştir

Daha önce de Rumeli ye (Bulgaristan Yunanistan ve Romanya) Osmanlının yerleştirdiği Müslüman kesim var, Osmanlıdan önce Sarı Saltuk ile giden Türk kavimleri vardır.

Bu da unutulmamalıdır.

Bizim taliplerimizden ve Seyyid Ali Sultan Ocağının taliplerinden bir kısmı aslını kaybetmiş, bizim ocağımıza ve Seyyid Ali Sultan Ocağına ulaşamamışlar, kopmalar olmuş, Bektaşiliği benimsemişler. Son senelerde bizim Bulgaristan ziyaretlerimiz sıklaşınca ve muhabbetler artınca biz sizin ocağınıza bağlıyız bizim de hizmetimizi sen yap dede diyen köyler bölgeler var. Hepsini kazanmaya çalışıyoruz. Asla dönüş oluyor.

Sonuçta; Rumeli’ye Balkanlara bakınca en eski bizim ocağımızın ve talip kitlesinin gittiği görülüyor, onun için de etki alanı biraz daha fazla.

Yapılan hizmet erkanlarına bakıldığında yine aynı sıralama vardır.

Aynı hizmetler vardır: 1-İkrar, 2-Görgü, 3-Pençe -Tarik, 4-Müsahiplilik, 5-Dar, 6-Düşkünlük,  ve 7-Hızır, Nevruz, Muharrem cem erkanı ritüellerin hepsi aynı yedi erkan hizmetlidir.

Benim düşüncem o zamanlarda orada Bektaşilik yoktu, başsız kalan halkın arayış içinde olması, inançları doğrultusunda kendi hizmet çarklarını sürdürebilmek için yeni bir yapıya adapte olmadır. Düşünce olarak her alevi Bektaşidir, Hacı Bektaş-ı veliyi pir kabul eder, ama son zamanda Bektaşiliği ayrı bir din gibi göstermeye çalışıyorlar böyle olmamalı, hatta dinin dışında Hz Muhammedden, Hz Ali’den  ehlibeyt’ten ayrı tutmaya çalışıyorlar, Hiç kimse aslını inkar etmemeli unutmamalı çünkü aslını inkar eden unutan yok olmaya mahkumdur. Bazı ocaklar, ocağa bağlı babalar ne yazık ki, Bektaşi olmadığı halde kendini Bektaşi göstermeye çalıyor. Hatta Bektaşi olmadıkları halde Bektaşiliği kendileri Bektaşi gibi gösterip, kendi üzerlerinden anlatıyorlar, Bektaşiliği Bektaşi olan bilir onlar anlatmalı, her kez kendi yaşadığını anlatmalı, herkes kendi ocağını yüceltmelidir bunlar yapılmazsa yapan kişi kendide ocağı da yok olur, böyle şeyler çok yanlış.

Bölünmememiz lazım. Biz Alevisi, Babaisi, Bektaşisi hep beraber, bir bütünüz.

 

Nevzat Dede/Nadire Ana ve diğer, sizin ocağınıza bağlı Alevi, Babai, bazen kendilerini Bektaşi olarak da ifa edilen Babaların; Bulgaristan’da sizlere bağlı Halife babaların durumu sizin gözünüzce nasıldır?

 

Bundan önceki soruda da anlattım. Bizler Aleviliği Bektaşiliği ayırt etmeyiz, küçümsemeyiz. İmam Cafer Buyruğunda “Alevi ol, Bektaşi ol, ne olursan ol, seyyid soyundan bir mürşid’den el eten tutmazsan yaptığın ibadet, kestiğin kurban heba olur” der.  Açık açık yazar, aslımızı unutmamamız lazım, Bektaşi olmadan Bektaşiyim demek, aslını inkâr etmektir insanın kendini küçültür.

 

a)    İnanç, ibadet, kültür, erkân bakımından gelenek bugün de yaşıyor mu?

Elbette yaşıyor. Ocakların özelliği bu, ocaklar bunun için var. Hakkari’den, İzmir’e-Antalya’dan, İstanbul’a- Bulgaristan’a gelenekler ritüller, söylenen nefes deyiş aynıdır ocaklar aktarıcılık yansıtıcılık yapar. Kültür benzeşmesi bundandır Tabi son zamanlarda biraz değişime uğradı ama genelde dedeler bunun uygulayıcısı olduğu için bozulan yerlerin düzelmesine özen gösterir.

 

Tin Suresi 4. ayette, “Biz insanı en güzel biçimde yarattık,” der.

İsra Suresi 70. ayette, “Biz insanı şan ve şeref sahibi olarak yarattık ve onları yarattıklarımızdan üstün kıldık,” der.

İsra Suresi 71. ayette “herkesi imamları ile çağıracağız,” der.

Sürekte temiz yaratılan insanın, yaşamını idame ettirip tekrar aynı şekilde Allah’a dönmesi gerekir. Onun için de Allah, doğru yolu bulmak, güzel ahlaklı bir toplum oluşturmak için peygamberler göndermiştir. Doğru yolu tarif etmiştir.

Allah bazı isteklerini Zebur, Tevrat, İncil, Kuran gibi kutsal kitaplar ile bazı şeyleri söz ile (hadis) izah etmiştir. Nebiler Veliler göndermiştir, bütün yapılması gerekenler yolumuzca emir telakki edilmiştir. Anlaşılmayanlar izah edilmeyenler de olmuştur. İşte dedelerin, mürşitlerin, pirlerin, rehberlerin görevi, anlaşılmayan Hak kelamlarını açıklayıp yol güzelliğini, iyi ahlakı ortaya koymak, talip ile paylaşmak bütünleşmektir.

Ahzab Suresi 33. ayette, açıkladığı gibi, Yani, Seyyid soyundan gelen dedeler manevi temizleyicidir. Yılda bir görgü yapan canın cem huzurunda dede karşısında kendisini temizleyip sırat köprüsünden geçmesi gerekmektedir.

Dedelerin bütün talipler üzerindeki etkisi de bu şekilde oluşur ve yol erkân bu şekilde bozulmaz. 

 

b)    Yaşıyorsa tümüyle Türkiye’deki babalara aynı erkânlar mı yürüyor?

Günün şartlarına uygun olarak ufak tefek değişiklik olsa da erkân ve hizmetler aynıdır. Yedi hizmet erkânı devam eder. Kimse bunlar üzerinde değişiklik yapamaz, biz de dâhil olmak üzere kimse değiştiremez.  Alevilik Bektaşilik evrensel bir olgudur. İnanç mantıkla bütünleşmiştir. Bu felsefe bizim ayakta kalmamızı sağlamaktadır. Çünkü yapılan ibadetlerimiz Kur’an ile bütünleşir. Her yapılan ritüel kuran ayeti ile sabittir. Değiştirmeler bizi ve toplumumuzu bozar. Yok, olmamıza sebep olur.

 

c)    Onların sosyal, kültürel, yaşam koşulları nasıldır?

Türkiye deki babaların yaşantısı birbirine benzer. Biraz şehir hayatı ile köy hayatı farklılıkları vardır. Yapılanlar özde aynıdır. Özü bozmadan bunda da bütünleşmeye çalışıyoruz.

Bulgaristan bozulmamış bir toplum gerçek ibadetleri orada görüyoruz.

Bunu şöyle izah edeyim. Mesim mahallesinde Mustafa Mantır Baba’nın ceminde bir tövbe ve ön sorgu yapıldı, el ele tutuşulup tövbe duası yapıldı, sorgu yapıldı arksından da herkes yanındaki canın omzundan niyaz aldı, yanak yanağa hüüü denildi,  esenleşildi. Hemen seneler önce dedemin yaptığı söylediği cem aklıma geldi, bu gibi ibadetler Türkiye de artık yapılmıyor ama Bulgaristan da devam ediyor.

Şunu da söylemek isterim, Bulgaristan’da ki canlarımız bizim yaptığımız ibadetleri görüp değiştiriyorlar. Bizler bunların değiştirilmemesi gerektiğini doğrusunun bu şekilde olduğunu anlatıyoruz.

Bulgaristan’a gönderilen Alevilik kitaplarının doğru kitap olması gerekiyor. Tek düze erkân kitapları orayı sonuçta bozacaktır.

 

d)    Size karşı tutumları nasıldır? Bağlantılarınız nasıldır?

Ocağımızda hiyerarşik bir yapı olmasa, bağlılık olmasa şimdiye kadar bu ocağımız çoktan çökerdi, her talip müsahibini, rehberini, pirini, mürşidini bilir,sever,saygısını yapar, senelik hizmetini yaptırır.

Bizim Türkiye’deki taliplerimiz olsun, Bulgaristan’daki taliplerimiz olsun, çok saygılı, sadık, bağlı hürmetkârdır. 

 

Şu anda tüm Türkiye’de size bağlı kaç Baba hizmet sürdürüyor? Nerelerde sürdürüyorlar?

 

Önce ocağımıza bağlı ocakları söyleyeyim sonra babaları söylerim.

Seyyid Sultan Şücaaddin Veli Ocağı, Piramitsel yapısı olan, hala hizmet akışı devam eden ocaklardandır.

 

Yurt içinde;

Seyyid Sultan Şücaaddin Veli ocağı

Karpuzu Büyük Hasan Dede Ocağı

Şah Kalender Veli Ocağı

Seyyid Hacı Ali Turabi Ocağı,

-----------------Cibali Sultan Ocağı

Seyyid Hacı Muradı Dede Ocağı,

Mehemmed Abbal Dede Ocağı

 

Yurt dışında ise;

Başta Bulgaristan’da, Seyyid Sultan Şücaaddin Veli Ocağı

Otman Baba

Akyazılı Sultan

Demir Baba

Musa Baba

 

Rahmetli babam Postnişin Nevzat Demirtaş Dede’nin gayretleri ile bağımsız, hiçbir ocağa bağlı olmayan, Seyyid soyundan bir dededen etek tutmak isteyen Trakya ve Rumeli’de birçok Alevi Bektaşi Ocağı babası Şücaaddin Veli Ocağına bağlanmıştır.

 

Karpuzu Büyük Hasan Dede ve Cibali Sultan Ocağında, ocak ululuğu tek elden yönetilme vardır.

Ocağımıza bağlı her yörede ocağımıza bağlı babalarımız var. Onların aracılığı ile hizmet akışı devam etmektedir. 

Babamın bana bıraktığı taliplerimizin bulunduğu defter de belirttiğine göre Bulgaristan’da 172 baba var ama iletişimsizlikten ve bizim dedelerimizin zor şartlarda olması sebebi ile Bulgaristan’a gidilmemiş, daha doğrusu gidememişler ve bazı kayıplar olmuş, azalmış kendilerini Bektaşi, Çarşambalı, Pazarteli olarak göstermişler, ayrışılmışlar şimdi o kadar baba yok. Ama şimdi diyalog çoğalınca bizim gidip gelmemiz fazlalaşınca, kopanlardan geri dönenler var bizde size bağlıyız Sücaaddin veli ocağından bizde hizmet almak istiyoruz deyip dönenler var. Ve ben öyle tahmin ediyorum ki hepsi tekrar bize dönecek

 

Şu anda Bulgaristan’da size bağlı olan halife baba ve babaların isimleri ve hangi köylerde (bölgelerde) olduklarını sıralayabilir misiniz?

 

Bulgaristan da 5 tane halife baba var. Dulovo’ (Akkadınlar)’da Seyit Ali Baba ve Halil İbrahim Baba, Mesim Mahallesinde Mustafa Mantır Baba, Ceferlerde Ali baba ve Dulovo’da Çarşambalı Baba Vahiddin Baba var, biraz önce bahsettiğim sevinerek söylediğim, ocağımıza dönen Hoskova Bölgesinden Muhittin Baba var.

 

Nevzat Dede/Nadire Ana ve diğer büyüklerinizin, sizlerin, diğer dede ve bazı baba, yazar ve akademisyenlerin de bazı gayretleriyle Sultan Şücaaddin Veli isminin son yıllarda daha belirgin olarak öne çıktığını görüyorum. Uluslararası etkinliklere katılım artıyor. Bunun sizce başka nedenleri nelerdir? Dernek çalışmaları, Eskişehir Valiliğinin etkisi var mı?

 

Dedelerin görevi biraz da ocağını tanıtmaktır, ocağı için bir şeyler yapmaktır.  Bizden önce babam rahmetli bunu güzel bir şekilde yaptı, Türkiye ye tanıtmaya çalıştı, bizde aynı şekilde yapıyoruz hatta biz yurtdışında da tanıtımını yapmaya çalışıyoruz.  Köyümüze konunun uzmanı olan bilim adamlarını, diğer ocakların dedelerini getirmeye çalışıyoruz onlara ocağımızı anlatıyoruz, hepsine elimizdeki kitapları belgeleri vermeye çalışıyoruz kitap yapmaları için yardımcı oluyoruz.

Kendim için söyleyecek olursam Yurt içinde olsun yurt dışın da olsun etkinliklere panellere konuşmacı veya dinleyici olarak bizzat katılıyorum. Televizyonlarda konuşmalara katılıyorum. Araştırmacı yazar arkadaşlarla beraber oluyoruz,  üniversite bazında yapılan paneller deste veriyoruz yani bireysel dede olarak görevimizi yapmaya çalışıyoruz.

Dernekleşmek güzel, birlikten kuvvet doğar ilkesi işliyor. Derneklerle bakım onarım gibi şeyler yapılabiliyor. Ama dede onlara bağlı olursa hizmet ve hiyerarşi bozuluyor. Mekanizma aksıyor yetki kavramı inciniyor.

Aleviliğin, ocakların dergâhların kurtuluşu ocak dedeleri ile olacağı kanısındayım dernekler sayılı kitleye önderlik eder, dedeler ise ocağın tüm bireylerine.    

 

Bulgaristan’da Ocak/Dergâh olarak başka hangi çalışmaları hedefliyorsunuz?

 

Bundan önceki konularda bahsettiğim gibi Bulgaristan bizim için çok önemli, bozulmamış toplum diye düşünüyorum. Oradakilerle ilişkilerimizi daha güçlendirmeliyiz. Onlara bilgi kaynak konusunda yardımcı olmalıyız doğru bilgilerle buluşturmalıyız. Onların ibadetlerinin değişmemesini sağlamalıyız. Tabii bu şartlarda bizler çok zorlanıyoruz. Ekonomik olarak kısıtlı bir bütçe ile ancak bu kadar oluyor ama yinede yapabildiğimizce çabalıyoruz. 

 

Bulgaristan’da size bağlı babalar/talipler ve diğer Alevi topluluklarla ilgi ne gibi olumlu gelişmeler oluyor? Örneğin; Türbeler onarılıyor mu? Yeni cemevleri yapılıyor mu? İnsanlar inancalarını daha rahat yaşatıyorlar mı?

 

Bulgaristan ülke olarak yeni bir düzene geçti, tabii onlar da zorlanıyor. Ekonomilerinden dolayı bazı şeylere güçleri yetmiyor. Türkiye den onlara yardım eli uzanmalı türbelerinin onarılması ibadetlerinin rahatça yapılması ve cem evlerinin oluşturulması güzel olur.  

 

Sizin çalışmalarınız ve bundan sonraki hedefleriniz nelerdir?

 

01 Ekim 2007 tarihinde babam Seyit Sultan Şücaaddin Veli Postnişini Nevzat Demirtaş Dede’nin yol hizmetini ifa edemeyecek şekilde rahatsız olması sebebiyle vekâleten dedelik görevine başladım.

Nevzat Demirtaş Dede’nin 11 Kasım 2008 tarihinde Hakk’a yürümesinden sonra dedelik görevini üstlendim.

Dedelik görevini üstlenme merasimi, 30 Mayıs 2009 tarihinde ocağımıza bağlı dedeler, babalar, muhibban tarafından törenle Post’a oturtulup Postnişinlik görevine getirildim.

İlk günümden bugüne kadar aynı şevk ve sevgi ile hizmet ettim, ediyorum.

Zorluklarla karşılaştım ama yılmadım, inşallah; bundan sonra da, “yol cümleden uludur” görüşü ile ülkeme, milletime, yolumuza, çevreme, Eskişehir’e, insanlığa güzel hizmetler yaptım ve ömür oldukça da yapacağım.

 

Hedefim, toplumumuzu, taliplerimizi bölmeden, parçalanmadan bir bütün olarak tutmak, yapabildiğim kadarı ile tek elden takip etmek ve toplumumuza, yolumuza yazılı bir şeyler bırakmaktır, yapılanlarında doğru olmasıdır.

  Ayhan AYDIN, Eskişehir

11 Haziran 2015

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile