NİHAT SALTUK
(SARI SALTUK OCAĞI – EZENTERE KÖYÜ / ULAŞ / SİVAS (1960))
AYHAN AYDIN
Sevgili dedem, nerede, ne zaman doğduğunuz?
1960’da, Sivas Ulaş Ezentere Köyü’nde doğmuşum.
Köyümüz eskiden 35 haneydi. Şimdi ise kışın 3 hane, yazın ise on on beş hane kalıyor. Genellikle emekliler geri dönüş içinde.
20 yaşına kadar gurbete çıkmadım. Askere gittim, gurbeti öyle gördüm.
Benim yaşamım rençberlik ve hayvancılıkla geçti. Köyümüz dağlık bir köydü, verimi yoktu. Ekimi ekerdik, samanı ve buğdayı bile dışardan alıyorduk. Sığınmak için güzel bir köy. Şimdi köyde hiç hayvancılık yok.
Bizim evde ocak vardı. Bizler dedeler olduğumuz için farklılığımız vardı. Dedem Gulo Dede çok seviliyormuş. Halk onun efsaneleri anlatıyor. Kerameti halk gösterir, anlatır. Biz bilemeyiz. Halk anlatıyor, bizler halktan dinliyoruz.
Babanız dedilik yapıyor muydu?
Babam yazın rençberlik kışın dedelik yapardı.
Nerelerde?
Tokat, Amasya, Erzincan, Gümüşhane (Kelkit’e), Malatya, Çorum yörelerine giderdi.
Nasıl bir insandı?
Babam Şükrü, evde sertti. Dışarda çok yumuşaktı, hoşgörülüydü. Kızarsa tam kızardı, bir saniye sonra melek gibi olurdu, kin hiç bilmezdi.
Sizi Alevilik konusunda yetiştirdi mi?
Fazla değil. Babamın 8 evladı var. Bizler ondan alacağımız mesajları onun cemlerinden alırdık, bence bize yeterince bilgi veremedi. Ben belki de çok şey istiyorum. O yüzden tam yetişemedim. 2002’de (1927 doğumluydu) vefat etti.
Anneniz?
Annem Gevri, çok fedekardı, annem çok çile çekti. Babam dedeliğe giderdi o bizimle ilgilenirdi. 8 erkekle ilgilenmek kolay değildi.
Babanız dedeliğe gidince neler hissederdiniz, sizce “dedeliğe gitmek” ne demekti?
Biz onu biliyorduk. Bezim köye de başka dedeler gelirdi, dışardan, Tunceli Hozat’tan dedeler gelirdi. O yüzden dedeliğe gitmenin ne demek olduğunu biliyorduk.
Babam köydeyse bazen yapardı, amcalarım yapadı. Ama genelde görgü sorgu işlerini başka dedeler yapardı.
Bizim köy Sarı Saltuk talibidir. Bizim köyde sadece benim dedem Gulo Dede’den gelenler dedelik yapardı.
Peki dışardan gelen dedeler?
Görgü, sorgu için bizim Hozat’tan Zeynel Dede gelirdi. Biz tabii küçüktük, biz çocuk olduğumuz için pek ceme katılmazdık, olayı dışından izlerdik.
Sizin pir, mürşit, rehberleriniz kimler?
Bizim ocak mürşit kapısıdır. Sorgulama kendi içinde yapılırdı. Dedeler bugüne kadar hiç sorgulanmadı. Bizler talibi sorguladık ama dedeler hiç sorgulanmadı.
Biz kendimiz mürşit ocağı olduğu için, kendi içinde o işi hallettikleri için, yani rehber ve pir kapıları da bizim kendi içimizde olduğu için bizler de bir başka mürşit kapısı olarak Hacı Bektaş Dergahı’nı tanıyoruz. Bizler müşkilleri oraya havale ederiz.
Sarı Saltuk kimdir, onun hakkında neler söylersiniz?
Bir tahta kılıçla bir ejderhayı öldürdüğünü anlatırlar. Ama biz öyle görmüyoruz. Gerçekleri söylersek, efsanelerin arkasında bambaşka gerçeklerin olduğunu anlarız. Tahta kılıç nedir, ejderha nedir? Bunlara bakmak lazım yani söylencenin, efsanenin arkasındaki şeylere bakmamız lazım. Tahta kılıç, insanları incitmeden insanın içindeki yedi tane (ejderha gibi) nefsi yenmesini anlarız. O insandaki zehir gibi nefisleri ezmiş, insanlara yararlı olmuştur ve de hiçbir renk, ırk, din, cinsiyet farkı göstermeden Balkanlar’ı fethetmiştir.
Sarı Saltuk, o erenler, o günkü koşullarda onlar işlerini yaptılar. Bizlere düşen ise bugün onların izinden gilip iyi evlat olarak onlara layık evlat olmaktır.
Marifet; “Veli olup Ali gibi görünmekten çok; Hüseyin olup Ali’ye layık olmaktan” geçer. Marifet Hz. Ali’ye layık olmaktan geçer.
Sarı Saltuk’un Hozat’ta türbesi var ama Romanya Babadağ ve başka Balkan ülkelerinde de türbesi olduğu söyleniyor, siz ne dersiniz?
Sadece Balkanlar’da değil Anadolu’da da başka yerlerde türbeleri var. Mesala Salihli’nin eski ismi Dedeli şimdi Hacı’lı Köyü’nde de türbesi var. 1295 tarihli bir türbesi var.
Manisa’da Yeşilyurt Beldesi’nde orda da Sarı Saltuk türbesi var. Bunlar bence Sarı Saltuk’un evlatlarıdır. Her tarafta bir türbesinin olması onlar da Sarı Saltuk’un yolundan devam ettikleri icçin onların isimleri anılmıştır.
Romanya Babadağ’daki asıl türbedir. Diğerleri bence onun evlatlarıdır. Hozat’taki Sarı Saltuk Türbesi aynı şekilde onun evladır. Saltukname’ye bakınca da Sarı Saltuk’un çıkış noktasının da Sinop olduğu görülür.
Dedem, aynen bazı erenlerde olduğu gibi Sarı Saltuk Sultan’ın da mücerret yani hiç evlenmemiş olduğuna dair görüşler ileri sürülür, siz dersiniz?
O yanlıştır. Sarı Saltuk’un iki oğlu vardır; İsmail ve İbrahim’dir. Onlar da Hacı Bektaş Efendimize rehber (yani hizmet) eri olarak verilmişlerdir. Bu kayıtlarda vardır. Bu durum Velayetname’de vardır.
Sevgili dedem size dönelim. İstanbul’a ne zaman geldiniz?
1983’den sonra askerden sonra geldim. 1983’ten sonra evlendik sonra da gurbet hayatı başladı.
Ne zaman cem yürütmeye başladınız?
Emekli olduktan sonra ben cem yürütmeye başladım. (2004) Benim soy ismim Saltuk olduğu için hep Alevi kimliğim vardı. Ben de babam Hakk’a yürüdükten ve emekli olduktan sonra cem yürütmeye başladım. Evimizin yanında Küçükköy’de Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve Cemevi vardı, orada dedeliğe ve ceme başladım.
Biz ceme başlarken bizler babamızdan, atamızdan aldığımızı anlatmaya ve uygulamaya başladık ama baktık ki yaşananlar farklı. Babamın zamanında talipte babamın bilgisi benzerdi. Şimdi baktık ki bizler talipler karşısında yetersiz kalıyoruz. Çünkü artık talipler doktor, mühendis, avukat... Bizler yetersiz kalıyoruz. O yüzden ben de Cem Vakfı’na geldim. Burada kurslara katıldım, burada bulunan dedelerle sohbet ettik, cemlere katıldık, kaynaklarından faydalandık, kendimizi geliştirdik. Çok şükür. Ben şu anda çok rahattım. Her istenen yere gidebiliyorum. Şu ana kadar da zaten Avusturya’ya gittim, İsviçre’ye gittim, Almanya’ya gittim. Çok şükür mahçup olmadım, insanlardan büyük ilgi gördüm. Yurt içinde de devamlı seyahat eden bir dedeyim. O yüzden bazıları bize, trist dede diyorlar.
Manisa’ya gidiyorsunuz?
Manisa’ya gidiyorum. Bizim orada tanıdık vardı, dernek başkanı, onlarla Hacı Bektaş’ta cem yaptım. Salihli’de cemevi açıldı, cemi de benim yapmamı istediler. Şu anda beni bırakmıyorlar, ben de gidiyorum.
Ne aralıkla?
Sene de zaman zaman gidiyorum, orada on on beş gün kalıyorum. Senenin iki üç ayını orada geçeriyorum.
Oranın erkanı, tutumu, kültürü nasıl?
Orada sıkıntı yaşıyoruz. Orada asimile olan çok. Fakat çok şükür cemevinin, halkın ilgisi ve bizlerin cemleriyle bayağı insan geri dönüş yaşadı. Cemevi olarak tarihi bir dönüm oldu. Bektaşi ileri gelenleriyle irtibata geçtim, sıkıntı şu: gençler hiç bir şey bilmiyor. Öbürleri gençleri hiç ceme almıyorlar. Onun sıkıntısını şimdi çok yaşıyoruz. Hatta bana da bir muhalif gurup oluştu ama zamanla geçti. Herkes kaynaştı. Bektaşiler de ceme gelmeye başladı. Göçmenler de çok. Yani ensarla muhacirleri birleştirdik, kaynaştırdık. Orada iyi bir iş yaptık sanırım.
Sizce Alevilik nedir?
Birincisi Alevi; Muhammed Ali’den yana olmaktır.
İkincisi Sünnilik nedir?, diye kimse sormuyor. Bunun sorulması lazım.
Alevilik; Ehlibeyt sevgisi, On İki İmamlar’dan, Kur’an emrinden ortaya.
Bu sevgiler, bağlılıklar da İslam’ın emridir.
Hz. Paygamber Efendimiz diyor ki, “İlim Şehriyim, Onun Kapısı Ali’dir” dedi. Evlere kapısından giriniz, dedi. Ama ne yazık ki, insanlara evlere pencerelerden girmek istediler ve de hiç bir cezaya çarptırılmadılar.
Kerbela Olayı’ndan sonra, her zaman mazlumdan yana olan Aleviler cemleriyle bu inancı her yerde yaşatmışlardır. İmam Hüseyin’in mücadelesi büyük bir mücadeledir.
Alevilik; aşktır, sevdadır, gözyaşıdır. Göz yaşı karşılıksız sevmektir. Bir damla gözyaşının bedeli yoktur, karşılığı yoktur.
Bizler Aleviler ; 73 Millete bir nazarla bakarız, yasalara en bağlı olanlar insanlardır. Ama tarikatta, yani içerde bizler insları aklar paklarız; hırsızı, yolsuzu sorgularız. Yani Hakk sevmiş yaratmışsa benim söz etme hakkım yoktur. 72 milleti sorgulayamayız. Ama içirde, cemde, tarikatta durum değişir. Burada bir mahkeme kurulur.
Cem nedir? Cem olmak ne demektir?
Cem sadece bir kaç hareketten ibaret değildir. Cem bir kaç ritüelden ibaret değildir. Cem birlik ve beraberliğin adıdır. Cemlerimizde sorgulama yargılama varsa bu yaşamın içindedir. Eğer cemler sadece tiyatro gibi uygulamadan ibaret değildir. Cem yaşanırsa bir anlamı olur.
Mesala yani bizler cerağ yaktık ama çevreye ne kadar ışık verdik? Önemli olan budur. Yani uygulamalar inanç içinde olursa değerlidir.
Süpürge çaldık; kiri pisliği atmak için süpürge çalmaktır ama içimizdeki kini, kibiri atabilikdik mi, ne kadar atabildik?
Herkes “hakkına razı olsun” der. Peki dedik te lokmayı dağıtırken, acaba bizler ne kadar birbirimize ulaşabildik, birbirimizi gerçeten razı edebildik mi?
Cem bizim yaşamımıza yön verir. Yoksa öbür şekilde sırf şekilden ibaret olursa gösterişten ibaret kalır.
Bizler miraçlama okuyoruz. Miraçlama ne demektir? Miraçlama Hakk’a yolculuktur. Gerçekten bizler Hakk’a yolculuk yapabiliyor muyuz?
Kurumların miracı nedir? Onlar da halka hizmet etmektir. Bizler eğer halka hizmet edersek miracımızı yaparız.
Tarikattan geçip marifete ulaşmak önemlidir ama buradaki anlam tarikattan geçip marifete ulaşmak hizmettir. Okumakta bir marifet kapısıdır.
Peki gençler?
Biz aslında ya ölüye kıymet verip dirileri unuturuz; ya da yaşlılara kıymet verip gençleri unuturuz. Asıl hizmeti yapacak gençleri yetiştirmeliyiz. Konfiçyüs demiş ki, bir yılı düşünüyorsan piriç ekeceksin, on yılını düşünüyorsan ağaç yetiştireceksin, yüz yılını düşünüyorsan adam yetiştireceksin.
Hz. Ali Efendimiz gençler için şunu söylüyor; “gençlerin gönlü ekin ekilmemiş tarlaya benzer”. Biz o gençlerimizin gönlüne bir şeyler ekmeliyiz. Cemevi yapalım ama yanına da bir yurt yapmayı da düşünelim. Gençlerimizi cumhuriyet düşmanlarının eline teslim etmeyelim.
Yurtdışında insanlarımızı nasıl gördünüz?
İnsanların çok muhtaç olduğunu gördüm. Her şeye ihtiyaçları var, bilgi bakımından, inanç bakımından. Çocuklarına birşeyler veremişler. Türk, Kürt Alevileri... Hıristiyanlar, her kafadan bir ses çıkıyor. Susayan suyu arar, susamayana su neye yarar? Onun için o çocuklar susamışlar... Bize hasretler. Beni sürekli ararlar. Bize sevgileri çok. Yurtdışındaki insanların durumları zor. Orada farklı farklı Alevilikler tarif ediliyor.
Son olarak neler söylersiniz?
Nihat Dedem anlayana sözümüz
Hakk kelamı söyler daim dilimiz
Bütün kainatı görür gözümüz
Veysel’den haber alda öyle gel
İtalyan Filozof Burono; İnancından dolayı, herkes eşit dediği için, yakılmış. Onun çok güzel bir sözü var: O da yakılmadan önceki son sözüdür. “Tanrı yeryüzünde kendi iradesini hakim kılmak için iyi insanları kullanır. Kötü insanlar da kendi iradesini hakim kullanmak için Allah’ı kullanırlar.”
Söyleşi: 3 Ağustos 2013, Yenibosna Cemevi