RIZA BOZKURT

GARİP BOZKURT

 

AYHAN AYDIN

 

Sevgili dede; siz yıllardır cem cemaat yapan bu inancı yaşatan birisiniz. Özellikle oğlunuz Garip Bozkurt dört türlü cem vardır, bu cemlerle insanları kaynaştırmak amacı güdülür, dedi. Koldan kopan cemi olduğunu, dardan indirme cemi olduğunu ama en önemlisi de dar-ı mansur cemi olduğunu belirtiler. Cem nedir, cemi nasıl yürütüyorsunuz?

 

Tercüman kurbanı dediğimiz senede bir defa olur. Dedelerimiz bizden istekli olan bu yola baş koymuş insanlar bizi davet eder ya da biz kendilerine bilgi veririz. Aleviliğin özü musahipliktir diye anlaşırız ve musahipler anlaşır, kurban kesecekleri zaman bizi davet eder, gideriz önce bu adam köyde duruyorsa köylüden sorarız onun köye zararı, karı nedir? bir suç unsuru var mı, varsa dile getirilir cemiyet toplanır bu adamın bu kurbana layık olduğunu kabullendiği zaman musahipliler dar-ı mansur dediğimiz olay olur. Yani tercüman kurbanını huzura getirir, bunun yola gelmesi için temiz giyinmek, temiz durmak ve bütün köyün rızalığını almakla beraber gelir dar-ı didar olur, kurbanını keser. Yolumuzun töresi olarak gücümüzün yettiği kadar musahipliğin, Aleviliğin ne olduğunu ve musahipliğin ne kadar fayda getirdiğini anlatırız. Örneğin; biz bir köye gidiyoruz o köyün halkı kadınlarla erkekler musahip oluyor birisi birisinin musahibi birisi diğerinin musahibi oluyor hem bacılarımız, hem kardeşlerimiz bir ikrar karşısında kardeşlerdir. Musahipliğin en büyük rolü burada; bütün köy musahip olursa elbette ki bir kötülük bir haksızlık olmaz, çünkü kardeşlerdir o insanlar musahip olduktan sonra. Musahipliğin sevgisi ve kardeşliği gelir, insanlar birbirlerine kin gütmeksizin sevgiyle dolarlar.

Lokmacısı, mihmandarı, piri, sakkacısı... hepsi görevini yapar çünkü güzellik buradan doğuyor. Dedelerin vereceği dualarla yapılan hizmetlerle, dara gelmek nasıl olur, darda ne şekil durulur, ikrar vermenin kaideleri nasıldır, cemiyette nasıl saygı görecek bu gibi şeylerde meydana gelerek Alevi erkanının yolu yürütülür.

 

Hayırlı diyoruz, Hak Muhammet Ali aşkı diyoruz, Muhammet Ali’den kalan yol diyoruz. Özü nedir, felsefesi nedir, ne mesaj veriyor, ne getirmiş Alevilik İslamiyet dünyasına?

 

Ne mutlu ki erenlerin nesline. Dünyada yaşadığımız müddetçe bu güzelliği bağışlamış ve bizi acılarımızla 1400 sene yürütmüş ve yılmadan parasız pulsuz Alevi milleti bunu yürütmüştür. Bir kişi yola erkana eğildiği zaman kötülük düşünmemeli ben bu yola giriyorsam bu yol kötülüğü kabul etmez demelidir. Dedelerin tercüman kurbanınında ki görevi ve sevgisi bence budur.

 

Sevgili dedem anladığım kadarı ile siz 12 hizmetlerden, cemden, erkandan taviz vermeyen semahların ortalıkta dönülmesine karşı çıkan, kurallara bağlı bir dedesiniz, kendi taliplerinize de sıkı sıkı tembihliyorsunuz bu kuralları sanırım?

 

Ben diyorum ki; bütün varlıklara reform yapılır ama Ali’nin eksik bir tarafı yok. Musahiplik hakkı haktır, kardeş hakkı haktır, komşu hakkı haktır, büyüklük küçüklük saygısı haktır... Bunun tek eksikliği bunları yapmamaktır. Bunu yaptığımız zaman bize bahşedilen bu güzelliği gördüğümüz zaman başka bir şeye gerek kalmaz.

 

Gelecekte ne olacak? Dedeler çocuklarını yetiştiriyor mu, dede talip ilişkisi nasıl, değişik şartlar geldi ama bu inancı da yaşatmak isteyenler neler yapmalı?

 

Hızır Paşa bir gün Sivas’ta gezerken 70 yaşındaki bir ihtiyarın elinde 7 yaşında bir çocuk görüyor, ihtiyara yanaşıp soruyor İslamiyet’in şartı kaçtır diyor; ihtiyar, ne okumuş ne de bir şey biliyor, bilmiyorum diyor, bunu alın zindana atın madem bilmiyor, yanındaki çocuk diyor ki; padişahım babamı bana bağışla İslamiyet’in şartı budur diyor, peki sen 7 yaşındasın biliyorsun baban neden bilmiyor, o babamın suçu değil dedemin suçu diyor, babamı okula verseydi o da bilirdi ama babam o acıyı gördü beni okula veriyor. Şimdi bizim öyle yaşantılarımız oldu ki memlekette okul yoktu, babamın kültüründen, öğretmenliğinden bir şeyler öğrendik ama ben 8 tane çocuğumu o acıyı gördüğüm için varımla yokumla 8 tane çocuğumu yetiştirdim, hiç birisi de liseden aşağıda değil.

 

Aleviliği meydana serdiğiniz için de çeşitli olumsuzluklarla karşı karşıya geldiniz ama bugün de bu inancı, bu kültürü gerek kendiniz, gerek çocuklarınız aracılığı ile Adıyaman’da yaşatıyorsunuz.

 

Benim ceketimi alabilirler ama bu bir libastır, ama benim gönlümdekini kimse koparamaz, ancak onu ölüm koparır. Hiçbir zaman Hz. Ali kadar kendini millete adamış bir insanın yolunu devam ettiren insanlar, dedeler bu yola saygıda, bağlılıkta kusur etmezler, edemezler. Bir dedenin hatta gerçek bir Müslüman’ın, bir Alevi’nin özünde Ehlibeyt’in kanı ve sevgisi varsa ceketini alırlar ama kanını kimse alamaz.

 

Yüzyıllardır kuşaktan kuşağa geliyor dedelik. Babanız da çok değerli bir dede olarak onun güzel bir hatırası var Adıyaman’da?

 

Yalnız Adıyaman’da değil, Malatya’da, Sivas’ta, Maraş’da, Adana’da, Mersin’de, İstanbul’da, Ankara’da güzel bir şekilde kendisini bu yola adamış ve bu yolda da büyük sevgi saygı görmüş, ruhu şad olsun. Bize de bu sevgiyi aktardığı için biz de bu yolun yolcusuyuz elimizden geldikçe devletimizin de vermiş olduğu fırsatlardan yararlanarak elimizden geleni yapacağız.

 

Bu güzel inanç yaşasın ve yaşatılsın yeter ki; reforma gerek yok diyorsunuz ama reforma gerek olmayan bu inanç bile maalesef tam kuralları ile yaşamıyor, yaşatılamıyor inşallah sizlerin varlığı ile yaşar. Garip dediğimiz zaman babanızın ismi aklımıza geliyor ama oğlunuzun da ismi aynı zamanda Garip.

 

 

Garip Bozkurt

 

Siz Garip Bozkurt, babanızdan aldığınız, ailenizden aldığınız bu inancı, bu kültürü yaşatanlardan birisiniz. Tasavvuf ayağı demiştiniz çok önemli özel sohbetimizde, inanç ayağı bizim için biraz zedelendi. Aleviliğin de bir tasavvufi boyutu var, Aleviliğin de bir felsefesi var, Alevilik deyince ne dersiniz, siz nasıl tanımlıyorsunuz Aleviliği.

 

Alevilik deyince çok şeyler söyleniyor, çok şeyler yazılıyor. Aslında Ehlibeyt sevgisi, onun yaşayış tarzı, insanlara bakış tarzı. İslamiyet’in doğuşu ile ele alırsak Aleviliğin özünde ne var diye ele alırsak. Muhammet Mustafa, Aliyel Murtaza, Hasan ül el Müçteba, Hüseyin ül deşt-i Kerbela, Fatıma ül Zehra’nın sevgisi ile dünya bakışı ile Muaviye’nin, Yezit’in, Mervan’ın, Milcan’ın kızı Hind’in İbn-i Ziyad’ın kötü yüzü, çirkinliği arasındaki fark var. Aleviliğin Ehlibeyt sevgisi, bütün insanları eşit gören felsefesi ile insanları hakir gören Yezit’in arasındaki fark var, işin özünde bu var. Bizim Aleviliği kelime olarak Alevi değil de başka bir kelime olabilirdi “beni yıkasınlar mey ile, mey ile” bu mecazın içerisinde sevgi, saygı, hoşgörü bir felsefe olsun ismi ne olursa olsun. İnsanlar sosyo-ekonomik çevrelerden dolayı tasavvuftan vazgeçip başka şeylere atanmışlar, kendi şahsi güçlerini ön plana çıkarmak için bunlardan vazgeçmişlerdir. Kur’an-ı Kerim diyor ki; “ey Muhammed yeri, göğü ben senin yüzün, gözün hürmetine yarattım” yani buna kimsenin itiraz edeceğini sanmıyorum. Dünya bir peygamber için yaratılmış, o da yine tasavvuftan yola çıkarak söylemek istiyorum, o da diyecek ki; “ben ilmin şehriyim Ali de kapısıdır” Ali’nin sevgisi, Aleviliğin sevgisi ortaya çıkıyor. Son veda haccında “ben kimin mevlası isem Ali’de onun mevlasıdır” gibi yine bildiğimiz gibi Hz. Peygamberin Tevella olayı vardır. Tevella; Hz. Peygamber’in sevdiklerini sevmek, Teberra; onun sevmediklerini sevmemek çünkü Hz. Peygamber yanlış insanları sevmezdi.

 

İşin özünde sevgi, Ehlibeyt aşkı var oradan buraya gelen bir damar var. Bu damar yüzyıllardır insanları birbirine aşılamış, dedeler taliplerine güzel öğütler vermiş. Gerçekten de bugün bu güzel inançtan söz edebiliyorsak o dedelerin çok ayrı bir yeri vardır bu konularda. Siz ocaktan gelen birisiniz, dedenizin güzelliği halen yaşıyor. Bu zincirin halkalarında güzellikler var ama herkes sizin gibi değil. Babası ocakzade olsa da bu işi tamamen bırakanlar var, bu felsefe nasıl yaşayacak, nasıl aktarılacak sizce, geleceğe?

 

Babamın çok güzel bir sözü vardır “kazanın kaynayabilmesi için önce ateşin olması lazım” insanın içindekileri kaynayarak söyleyebilmesi için öyle bir toplumun olması lazım, dinleyici kesim olması lazım, aktarabileceğimiz kesimin olması lazım, bir de bu işin özünü bilmemiz lazım. Bir cemde deniliyorsaki, ikrar verilecek Allah’ı bileceksiniz, er evliyalara saygı göstereceksiniz, zina yapmayacaksınız, haram yemeyeceksiniz, mazlumun hakkını yemeyeceksiniz, elinizle koymadığınızı almayacaksınız, kötülük yapmayacaksınız, gözünüzle görmediğinizi söylemeyeceksiniz, elinize, belinize, dilinize, aşınıza, eşinize, işinize sadık olacaksınız. Bir insan yalan söylemezse, haram yemezse, çalışkan olursa, kötü söz söylemezse, pirini bilirse, Hakkı bilirse bu insanlardan kötülük gelmez.

 

R. B. : Bir noktaya temas etmek istiyorum. Bu dağınık millet, millet biraz uzak kalmış inanç bakımından bu insanları ne yapmamız lazım ileriye götürmek için tekrar bu kazanı kaynatmak için diye bir soru sordunuz. Çağın getirdiği dağılımın olduğu İstanbul’da kimin nerede oturduğu bilinmiyor. Burada cem evlerine birliğe saygı duyuyorum, bu gün Elazığ bizden taraf değildi geldi bizim meşrebimizi benimsedi. Bundan 20 sene önce bizim gençleri tarumar ettiler, bunları bir araya getirmek bir tek insan bir aşirete bir şey diyemez. Eğer o dedenin görüşüne karşı çıkıyorsa bir şey yapılmaz ama biz bunu elden bırakmıyoruz.

 

G. B: Evet burada bir cevher var. İnançsız, kültürsüz bu iş olmaz.

 

Anladığım kadarı ile Adıyaman merkezde belli bir Alevi yoğunluğu var.

 

Kahta da iki köy var Alevi olan. Bugün Tut’a bağlı 5 Alevi köyü var, Besni de Bektaşi kolları var. En fazla Adıyaman merkeze bağlı köylerde çok var.

 

Köylere, diğer illere gidip gelme olayı başladı mı?

 

G. B. : Buradan edindiğimiz kültürel olayları kaleme döküp İsviçre, Almanya’ya gönderiyoruz orada arkadaşlarımız var cem evlerine gönderiyoruz, öğrendiklerimizi onlara aktarıyoruz. Türkiye’de ise cem evlerini siyasetçiler istila ettikleri için yavaş yavaş uzaklaşmaya çalışıyoruz.

 

Ne tür kitaplar okuyorsunuz?

 

G. B. : Genelde Kur’an-ı Kerim araştırması içindeyim. Arapça bilmiyorum ama Türkçe mealini okuyorum çeşitli yorumlara başvuruyorum. Şinasi Koç’un kitabını okuyup ondan yola çıkıyorum. Aleviliğin yol ve erkanları hakkındaki kitapları, topluma bu aşkı yansıtabilmek için cem olayları ile ilgili kitapları okuyorum.

 

Peki dede sultan diğer çocuklarda eğilim var mı, ya da amcazadelerde bu iş bir kişiyle mi olacak siz ne dersiniz?

 

R. B: Ben konuştuğum zaman bütün çocuklarım dinliyor, bütün çocuklarım da Aleviliğe ait olan bütün kitapları ve diğer kitapları da okuyor hepsine tavsiye ediyorum. Benim çocuklarım cemiyette az da olsa konuşabilecek durumdalar, bende bununla gurur duyuyorum. Bugün Adıyaman’da benim çocuklarım olmazsa bir Alevilik olmaz, cem de olmaz.

 

Çok teşekkür ediyoruz.

20. 6. 2001, ADIYAMAN

GAZİ ÜNİVERSİTESİ, TÜRK KÜLTÜRÜ VE ARAŞTIRMA MERKEZİ, HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ, GÜZ: 2001, SAYI: 19, SAYFA: 45/85

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile