Musa Çetinkaya Dede De Hakk'a Yürümüş...
Musa Çetinkaya Dede De Hakk'a Yürümüş...
Uzun yıllardan beri tanıdığım, bir çok kez söyleşi yaptığım, mütevazi bir kişiliği olan ve Aşık Ali Metin Dede gibi her çağrılan yerde gönüllü olarak Cemler yürüten, cemevlerinin aranan siması, şiirler yazan, Musa Çetinkaya Dede'nin de vefat ettiğini yeni öğrendim... Devri daim, menzili mübarek olsun... Işıklar içinde uyusun... Kendisiyle yaptığım bir kaç söylenin yazılarını aktarıyorum...
MUSA ÇETİNKAYA
(AĞUİÇEN - KOCA LEŞKER- (İMAM RIZA KOLU))
(Sivas’ın Kangal İlçesi’nin Minare Kaya Köyü)
(1933- Şubat 2017)
Yolum Muhammed’in yolu
Bilenlere canım kurban
Dört kapının erkânını
Bilenlere canım kurban
Talib olsan yola gelsen
Pirin divanına dursan
Tarikat cemine girsen
Girenlere canım kurban
Leşkeroğlu yolum haktır
Gerçeklere sözüm yoktur
Hakikati bilen çoktur
Bilenlere canım kurban
Alevilik ile dedelerle ilgili bilgilerinizi kimden / kimlerden öğrendiniz? Alevilik ile dedeliği babamdan öğrendim. Babam da babasından öğrenmiş o da babasından öğrenmiş.
Çocukluğunuz nasıl bir ortamda geçti? Çocukluğumuz babamın dedemin cemlerinde, sohbetlerinde görgülerinde gördüm. Dedemin cem ve cemaat toplantılarında bu bilgiyi öğrendim, babamın cem ve cemaatlerinde bu bilgilerini pekiştirdim.
Sizce dedeler kimlerdir? Kendinizi bir dede olarak nasıl tanımlıyorsunuz? Dedeler, Alevi toplumunun inançlarına göre, Hz. Peygamberin soyundan gelen evlat-ı resul Seyidi Saadet bu soydan gelenlere verilir. Kendimi dedemden bana miras kalan bir hizmet olarak görüyorum. Ocağımızın devamını sürdürmek Alevi toplumunu daha ileriye götürmek Aleviliği öğretmek için bu dedelik görevini yapmak için
Dedelik nasıl ve ne zaman doğmuştur? Dedelik Hz. Muhammedin zamanında Kırklar Meclisinde tarikat kurulduğu zaman Hz. Muhammed Kırklar Meclisine bir yönerge veriyor. Ey müminler diyor, bu Kırklar Meclisinde sizleri denetledim, araştırdım ancak bu mecliste tarikat kapısı kurulsa gerektir. Yollardaki cemaati de Hz. Muhammed soruyorlar, Hz. Muhammed sen emir et bizde senin tarikatını kuralım, diye. Hz. Muhammed diyor ki Ali sizin piriniz, hepiniz Ali’ye ikrar veriniz onun talibi olunuz, pirlik Ali’ye Cenab-ı Hakk tarafından Ali’ye tecelli etmiştir. Hz. Muhammed bu sözüne can-ı gönülden ikrar verip hepsi dar mensubu olup Ali’ye talip oldular. Ancak bu tarikat kapısının birinci olgusudur. Pirlik ve dedelik bundan başlar, Hz. Ali’nin soyundan gelenler onun torunları Seyitlik makamı verilmiştir bu Seyitlere toplum içerisinde dede ünvanı verilmiştir.
Soyunuzu gösteren bir seçere (soy kütüğü) var mı? Var. Seceresi olmadan dedelik yapamaz. Dedeliğin bir diplomasıdır. Bence hem engeller hem kısıtlar.
Dedelik görevini ne zaman, nerede ve nasıl yerine getirmeye başladınız? Bunu bize anlatabilir misiniz? Dedelik görevini aşağı yukarı 1966 yılından beri yapıyorum, İstanbul’da mahallede, münasip yerlerde cemimizi yapıyoruz. Perşembe günleri lokmasını niyaz alıp getiren taliplerle birlikte cem ortamında bir halka namazı kıldırıp cemaati bilinçlendirip, hoş görü sevgi barış bütün müşküller halledilip cemaat lokmasını alır. Cemimiz biter
Dede olabilmenin ya da iyi bir dede olabilmenin sizce koşulları nelerdir? Günümüzde geçmişten farklı olarak farklı yetenekler de gerekiyor mu, dede olmak için? Bilgi sahibi olması güzel ahlakla sahip olmak, turab olmak bencil ve kibirli olmamak bir talibi Muhammed Ali yolunda irşat edecek bilgiye sahip olmak. Tabi çok gerekiyor. Eskiden talipler bu kadar bilgili de değildi. Dedeler için sorun sıkıntı yoktu şimdi günümüzde taliplerin daha bilinçli olması okur yazar ve Alevilik kültürü içerikli kitapların vb. bir çok kitapların olması Alevi kesimin bilinçlenmesi nedeniyle dedelerin daha çok bilinçli aydın bilgili olması gerekiyor.
Atama veya seçim yoluyla Dede seçilenler olur muydu? Dikme dedeler var mesela. Bunlar hakkında neler söyleyeceksiniz? Olmaz, bunları yanlış görüyorum. Dedenin tüm görevleri tam anlamıyla yerine getiremez. Yapmış olduğu tüm yanlışlar dedeye ocağa ve Alevi kültürümüze mal olur. Taliplerin yol babından sorumluluğu olan bir hizmettir.
Dedelerin cemlerdeki işlevini anlatır mısınız? Dedesiz cem olur mu? Alevi toplumun inancı doğrultusundaki kültürünü tarikat üzerinde On iki hizmet üzerinde talibine hizmet olarak bunu uygular. Tabi ki dedesiz cem olmaz dedenin cem de mutlaka olması gerekir.
Dede bir cemi nasıl başlatır? Nasıl sürdürür? Neler yapar cem içinde? Dede ilk önce cemaati başına toplar cemaat içindeki dargınları barıştırır. Daha sonra topluma iyilik dürüstlük doğruluk hakkında nasihatte bulunur. Daha sonra cemaate halka namazı kıldırır. Her Perşembe günü Alevi cemaati bu namazı kılmak zorundadır. Namaz Hz. Muhammed devrinden bu yana Alevi toplumunun yaptığı bir hizmettir. Dede mersiyeler taşlamalar ve beyitler ayetler okur.
Dedelerin cem yürütmelerinde yaşlarının bir önemi var mı? Her yaştan dede cem yürütebilir mi? Dedenin yaşlı olmasına gerek yoktur. Bilgisi varsa o hizmetin erbabıysa yürütür. Eğer dedenin bilgisi varsa kamil ise yaşın önemi yoktur.
Rızalık kavramı var, “Kul Hakkı” meselesi Alevliğin temel ahlak sembollerinden birisini ifade ediyor. Rızalık alınmadan hiçbir işe başlayamayız, Alevilik’te. Dedeler rızalığa nasıl bakıyorlar. Rızalığın önemi nedir? Rızalık alınmadan cem olmaz. Görgü cemlerinde talipler, cemaat halk huzurunda, halk mahkemesi kurulur. Herkes o divanda sorulur. O sorgulama yapılmadan yaptığı suçları açıktır. Toplumun af etmeyeceği suçlar ise cemden çıkarılır.
Alevi ahlakının kökleşip yayılmasında Alevi dedelerin görevi ne olmuştur? Kimseyi incitmeme felsefesinin dedeler tarafından uygulanması nasıl etkilemiştir Aleviliği? Alevi dedeleri Hz. Muhammed Ali nasıl İslam’a öncülük yapmışlarsa dedelerde öncülük yapmışlardır. Kimseyi incitmeme felsefesini Hz. Muhammed Ali zamanından bu yana Hacı Bektaşî Veli’ye kadar sürmüş sonra da dedeler bu felsefeyi devam ettirecekler. Alevi kültüründe en başta güzel ahlak kutsaldır. Eğer bir dede bile güzel ahlaka sahip değilse onun dedeliği kabul olmaz. Hizmet erbabına haktır onun için kimseyi incitmeme felsefesini hiçbir kötü etkisi olmamıştır.
Ehli Beyt sevgisinin Alevilik’teki ve dedeler üzerindeki etkisi nedir? Hz. Muhammed’e gelen ayette şöyle buyuruyor; ey Muhammed sana inananlara şunu söyle, ben sizden ücret karşılığı bir şey beklemiyorum, ben sizden benim yakınlarımı sevin bunu bekliyorum. Ehlibeyt sevgisi birden başlamıştır. Hz. Muhammed ehlibeytleri (Hz. Ali, Hz. Muhammed, kızları Fatıma, Zehra, torunları Hasan, Hüseyin ve Hatice-i Kibriya’dır)
Hz. Ali kimdir? Alevilik için önemi nedir? Siz bir dede olarak Hz. Ali’den nasıl etkilendiniz? Ali’yi Hz. Ali yapan özellikleri sizce nelerdir? Niçin o kutsal bir kişiliğin de ötesinde bir rehberdir? Hz. Ali İslam’ın önde gelen koruyucusu ilim kültür ilham dolu bir evliyadır. Bütün İslamcı ilimden irfandan rehber eden Allah’ın Arslanı Şahı Merdan Ali’dir. Hz. Ali Alevilerin piridir. Hz. Ali’den ben değil Hz. Muhammed buraya tüm evliyalar pirler etkilenmiştir. Tüm ermişlerin rehberidir. Hz. Ali dürüstlüğün iyiliğin turablığın her yönünden üstünlüğü mevcuttur.
Dedeler görevlerini nasıl yerine getirirlerdi? Önceleri biz dedeler taliplerinin yolunu erkânını icraatını yapmak için köyden köye dolaşıyorlardı. Bu dedelerin görevidir. Belli makamda hizmet yürüten dedeler vardır. Genel de cem evlerindedirler.
Dedelerde hangi kitaplar bulunurdu? Dedelerde en başta Kur’an bulunur. Sonra İmam Cafer Sadık Buyruğu. Faziletname, Hacı Bektaşî Veliyatnamesi, Cabbar Kulu vardır. Eski yazı bilmiyorum.
Dedelerin tümü saz çalabilirler miydi? Saz çalamayan dedelerde vardır. Çoğunlukla çalarlar. Ben kendim saz çalabiliyorum. Sazla birlikte Keman kullanabilir.
Dedeler hangi durumlarda taliplere düşkünlük cezası verirler, örnekler verebilir misiniz? Toplumun kabul edemeyeceği suçları (adam öldürme, nikâhlı kadın almak) olanları dede topluma kabul edemez. Bir müddet cemaate katılmaz.
Her dede oğlu dedelik yapabilir mi? Buna nasıl karar verilir? Dedenin oğlunu bilgisi varsa cemaate hizmet verebilecekse yapabilir.
CEM
Köyünüzde yörenizde hala cem yapılıyor mu? Her hafta Perşembe günü cem yapılıyor.
Şu anda cem yapıyor musunuz? Yapıyorsanız nerede? Yapamıyorsanız nedenleri nelerdir? Cem yapmanızı engelleyen unsunlar sizce nelerdir? Şu anda yapıyorum, 1966’dan beri cem evlerinde yapıyorum. Alibeyköy Cemevi, Bağcılar, Çiftlik, Hacı Bektaş Kültür Cemevi’nde görevliyim.
Cem içinde gördüğünüz “Rehber”likten biraz söz edebilir misiniz? Dedelerin mutlaka bir rehberi olur mu? Rehberlerin cem ve dedeler için önemini anlatır mısınız? Her dedenin bir rehberi vardır. Rehberler dedelere danışırlar.
Cem içinde Kur’an’ın yeri nedir? Cemlerinizde Kur’an’ın yeri nedir? Kuransız cem olmaz. Okuduğumuz ayetler hep kurandadır
Cemlerde gördüğünüz su dağıtma olayı var. Niçin Alevi cemlerinde su dağıtıyor? Bir sembolik olaraktır. Hz. Hüseyin’in Kerbela’da dedem Muhammed, atası Ali Şah Hüseyin’in o, Cenab-ı Hakk tarafından çıkarttığı bir efsuna keramettir. Bizlerde 1400 yıldan bu yana bu niyeti cemaate bir lokma olarak veriyoruz.
Zakir ve dede birlikte mi cem yürütürlerdi? Zakirin cemlerdeki önemi nedir? Bir dede saz çalmasını bilmiyorsa yanına sazı iyi çalan on iki hizmeti bilen kişiye (zakir) denir. O kişiyi yanına alarak cemi yürütür.
Sizin ocağın cemlerini özetle anlatır mısınız? Kaç tür cem vardır? Üç türlü cem vardır. Abdal Musa cemi, Her hafta Perşembe günü kılınan cem, Sene de bir sefer kılınan görgü cemi vardır)
Müsahipliği anlatır mısınız? Koşulları nelerdir? Herkes müsahip olabilir mi? Müsahipsiz cemlere girilemediğini birçok dededen duyduk? Sizin yörede durum nasıldı/nasıl? Siz müsahipsiz çiftleri ceme alıyor musunuz ya da almıyor musunuz? Bunun nedenleri nelerdir? Musahiplik Alevilikte çok kutsal bir hizmettir. Bir talibin musahip tutmadan pirin makamına gelip tek başına cemde bulunamaz. Musahip kişinin dürüst olması her ikisinin de Muhammed Ali yolunda dürüst olmaları lazımdır. Görgü cemlerine giremezler.
Cemlerinizde hangi semahlar yapılır? Sizin cemlerinizde özellikle dönülen semah hangisidir? Kırklar semahı yapılır.
OCAKLAR
“Ocak” ne demektir? Ocaklar nasıl ve ne zaman ortaya çıkmıştır? Ocakların manevi anlamını nasıl yorumluyorsunuz? Ocakların mutlaka bir kurucusu var mıdır? Hizmet veren dedelerin geçmişten gelen bağlı bulundukları soya ocak denir. Ocaklar, Hacı Bektaşî Veli zamanında kurulmuştur
Siz kendi geldiğiniz ocak hakkında bilgi verebilir misiniz? Ocağınız hangi imama ve /veya evliyaya bağlıdır? İmam Rıza kolundan geliyor.
Sizce bütün ocaklar eşit statüde midir? Değilse sizce bunların nedenleri nelerdir? Bütün ocaklar ayrı amaç için ilerlediklerinden eşittiler.
Bildiğiniz Alevi Ocakları’nın adların söyleyebilir misiniz? Ocakların sayılarındaki artık sizce nasıl gerçekleşmiştir? Avuçan, Üyen hızır, Baba Mansur, Hacı Kureyşan, Sarı Saltık, Hüseyin Abdal, Zeynel Abidin, Hubuyar Sultan, Yalınyak.
Ocağınıza bağlı taliplerin ve size bağlı taliplerin dağılımı nedir? Şu andaki durumları nerede oldukları ( köyde- şehirde- yurt dışında) konusunda bilgi sahibi misiniz?
Sivas Zara’nın karabel aşireti Muhammed eşker oğluna bağlı.
Tunceli kuzat, ovacık “ “ “ “ “
Erzincan Avşin “ “ “ “ “
Çorum Alaca aşireti Muhammed eşker oğluna bağlıdır. Avrupa’ya kadar yayılmıştır. Muhammed eşker oğlunun türbesi Kemah boğazında şehit olmuştur. En yakın mekanı olan Erzincan’ın Pahıdaş kasabasında türbesi şu anda buradadır.
Kerbela, Matem, Muharrem Orucu’nu ne zaman tutuyorsunuz? Her sene Kurban bayramından 20 gün sonra Muharrem orucu tutulur.
Söyleşi: 1998, İstanbul
Kayıptan delil yandırdın
Dedem hoş geldin hoş geldin
Bizi sevip sevindirdin
Dedem hoş geldin hoş geldin
İki candık biz birleştik
Muhabbet kapısını açtık
Çok didarını gördük
Dedem hoş geldin hoş geldin
Bir ağaçta güller biter
Dalında bülbüller öter
Şahı gören gözler yeter
Pirim hoş geldin hoş geldin
Şah Hatayim der yanarsın
Pirim destur versin söylersin
Benden pire niyaz eylersin
Dedem hoş geldin hoş geldin
Bir Söyleşiden…
…
Musa Çetinkaya Hızır’dan devam edelim? Sevgili Ayhan Bey bu konuları açtığınız için bizim içinde insanlarımız içinde büyük faydalar olduğuna inanıyorum.
Hızır Aleyhselamın orucu hakkında halkın inancına göre Hızır’ın Peygamber olduğunu kabul ederiz. Bütün halkta bunu kabul ediyor.
Onun Abı Hayat suyunu içtiğini halkın rivayetine göre Hızır İlyas ve Hızır iki kardeş olduğunu ifade ediyor. İki kardeş olması söz konusu deniliyor ve bu kaynaklar bir kısmen rivayete dayanıyor.
Biraz önce Kuran-ı Kerimden bahsettiğimiz o ayet Kuran-ı kerime ait kaynağı oydu. Halk genellikle doğa unsurlarına üstünlük darda kalanlara İlyas denizde de, karada da Hızır’a ait olduğunu görüyoruz. Ve Hızır’ın Alevi tasavvufu inanç yolunda topluluk büyüklerinin ulusu Hızır’ın Ali’yle yardım istenen doğa üstü doğal kuvvet olarak anılır. Bir adı vardır diyor ki bir şiirinde:
Bir adı vardır bir adı Hızır
Her nerede varsam orada hazır
Alim padişahtır Muhammed vezir
Bu fermanı yazan Ali değil mi
Şimdi Aliyle Hızır’ın o varlığını gönül varlığını birleştiren Alevi tasavvufçularıdır.
Hızır Orucuna gelince yöresel olarak bazı yerlerde değişim görüyoruz, örneğin; Erzincan, Tunceli, Kars o havalilerde aşiretler bu orucu işte bir haftada bir aşiret orucunu tutuyor ikinci haftada diğer aşiret oruç tutuyor. Üçüncü de diğer aşiret oruç tutuyor. Böylece üç aşiretin aralarında da Hızır’a ait kurbanlar kesiliyor, lokmalar dağıtılıyor bu gelenekler insanların birbirlerine yaklaşımını görüyoruz, barışını görüyoruz, sevgisini görüyoruz. Ve Hızır sofralarını açıyorlar, açlar yetimler esirler doyuruluyor. Bunu şöyle görüyoruz ki bizim bu İç Anadolu’ya geldiğimiz zaman Sivas, Malatya yörelerinde kışın bir haftanın Hızır olduğunu ifade ediyorlar.
O biz de zemheri ayından sonra bir boş hafta diyorlar ve bu boş haftasından sonra da Hızır haftası ve bu Hızır haftadan sonra da cemreler başlıyor. Böyle bir hafta koyuyorlar oraya hesaplamışlar kendi inançlarına göre.
Şimdi burada Hızır Aleyhselamın bir hafta oruç tutulmasının asıl gayesi biraz evvel Hızır ile Musa Aleyhselamın aç kalmasından yani azıklarını bulamadığından çile çektiklerinden böylece bu çileye de kendileri de şu anda bir eylem yaparak Hızır’ı da gönül muhabbeti olarak bu orucu tutuyorlar. Ama bu oruç yine kader birliği, sevgi birliği, aşk birliği toplumun refahı için olsun Hızır’ın o ulvi olan varlığı çatısı altında toplanmaya zorluyor bu milletimiz. Çünkü insanlarla bu insan yardımıyla ilgili, insan sevgisiyle ilgili onun için bugün Hızır Aleyhselamın bunun tartışmaları olmuştur sizin gibi bugünümüzde yazılar yazıp halkımızı uyaranlar bir araya gelerek Hızır Aleyhselama takvimlerde Şubat’ın 13’de Hızır Aleyhselam başlar 13-14-15 Şubatta tutarlar. Şimdi ne kadar orada oruç tutarlarsa yine o kadar sevabı vardır. Yani ama 13’den başlar 14-15-16 tutuluyor. Tutmalarında elbette bir karar verilmiş kaynaklar aranmış böylece takvimlere geçmiştir.
Evet takvimlere geçmiş ama biz o takvim bilgilerini Anadolu’nun geleneksel yapısının içinden derleyip toplamak zorundayız. Çünkü bu halkın gönlünde yaşatmış değerler olduğu için halka inmeden bu işi yapamayacağız. Fakat elbette farklı tarihlerde oruçlar tutuluyor, kutlu günler farklı tarihlerde anılıyor. Mesela işte Hz. Ali’nin doğumu olsun, Muharrem olsun, Hızır olsun bugünlerde bir farklılıklar var. Cem Vakfı’nın düzenlemek istediği bu ikinci büyük toplantı da bunları gündeme getireceğiz acaba tartışmalar bir araya gelmeler sonucunda bu tarihler aynileştiremezler mi? Bütün vakıflar, dergahlar, Anadolu’da ki dünyada ki bütün herkes bu tarihleri netleştiremez mi onun da tartışmalarını yapmak zorundayız. Çünkü halk soruyor, bir gün önce tutuyor, bir gün sonra tutuyor elbette ki bu geleneksel yapıya biz fazla bir şey diyemiyoruz. Atasından, babasından öyle görmüş ama artık günümüzde büyük şehirlerde kaynaşan insanlar tarihleri bilmek istiyorlar, gençler özellikle bilmek istiyorlar. Bunun bir tarihi var mı diyor evet 10 Muharrem diyor ama Muharrem bazıları işte 10 Ekim de bazıları yine kurban bayramına göre dönüştürerek yapıyor, bazıları Mart diyor. Böyle birbirinden farklı günler çıkıyor ortaya yine o da dedelerin, yani Alevi inanç önderlerinin bir araya gelerek karar vereceği bir mesele. Evet Musa Çetinkaya dedemiz herhalde siz de Alevi inancı ve ibadeti hakkında bize bir şeyler söyleyeceksiniz oradan da elbette Hızır’a getireceğiz konuyu ama. İlk önce birinci bölümde Veli Dedeyle konuştuğumuz meseleler hakkında sizin fikrinizi alalım. Sünni vatandaşlarımızın belli inanç akideleri var namazı, orucu elbette ki onlar o inançlarını, o ibadetlerini yerine getiriyorlar gayet doğal. Yani Alevilerinde buna bir şey dediği yok. Fakat ortada olan terslik Alevilerin yapmış olduğu ibadetleri bazıları benimsemiyorlar, kabul etmiyorlar, kabul etmek istemiyorlar. İşte namazı yok deniyor, orucu yok deniyor Kuran-ı yok deniyor. Halbuki Kuranı da bir İslam dairesi içerisinde onun da bir ibadeti var, onun da hakka yakın olma dönemleri var yani orucuyla, namazıyla, cemiyle. Siz nasıl yorumlarsınız bunu?
Evvel sizlerin bu dedelere verdiğiniz fırsat dolayısıyla sizlere şükranlarımı sunuyorum. Tarih boyunca dedelerimiz Anadolu’da sıkıntı içinde inançlarını, kültürlerini hep baskı altında yürütmüşlerdir. Ama az da olsa kırık sazıyla sözüyle Aleviliği yaşatmışlar hiç taviz vermeden buraya kadar evlatlarını getirmişler. Onlara da şükran borcumuzdur dedelere. Ama şimdi bu iki bin yılından sonra ne yapalım ne yapmamız gerekir bütün yazarlarımızı, çizerlerimizi, dedelerimizi, aydınlarımızı bir araya toplayıp Aleviliğin daha pratik, daha aydın, daha birlik beraberlik içerisinde bu toplumu yıllar boyu buraya kadar gelen kültürümüzü daha ileriye götürmek için bizim birlik beraberliğe ihtiyacımız vardır. Demin söylediğiniz gibi Hızır ve Muharrem orucunun tek bir kaynaklara dayalı bir arada biraraya gelip hangi gün Hızır orucu tutacak hepimiz birleştirelim. Dört bölümde yok aşiretler bunu tutmuş bunu kaldıralım artık. Eğer Şubatın 13’se hep beraber 20 milyon Alevi varsa Anadolu’da hep beraber bu oruca başlayalım. İnanç babında birbirimizden kopmayalım. Ecdadlarımız evet o zaman oraya kadar getirmişler ama şimdi marifet devrindeyiz kültür ileriye gitmiş, daha mantıklı, daha birlik, daha çağdaş bir kültüre ihtiyacımız vardır. Bir çatı altında bütün dedelerimiz bir araya gelelim hiç tartışma geçmeden mantıklı bir yerde oruçlarımızı bir kurallara bağlayıp bir tutalım. Kaynağı da bir yere bağlayalım, takvime geçmiyorsa bir yere bağlayalım hala daha çelişki var. Bir aşiret tuttu bitirdi neredeyse başlayacak birinin hiç haberi yok olmaz yani bu oruç bir başlasın bir çıksın. Hızır orucu öyle on tane Hızır yok bir tane Hızır varsa bir tutalım. Anadolu’da bazı o saf dedelerimizle kendi inançlarına göre bir şeyler yapmış ama kaynağın dışına çıkılmış. Hızır bir gelir bir gider. Hızır Aleyhselam eğer kutsal bir orucu topluma vermişse inançlı insanlar onu tutmuşsa aynı gün tutalım aynı günde kurbanımızı keselim bunu hep beraber yürütelim, bunlar çelişkiye düşmesin. Şimdi Alevliğe gelince sayın dostlar, bugüne kadar Hz. Muhammed’in hadislerine bakalım. Resullullah bir gün otururken Cenabı Haktan bir hadis geliyor “Ey Muhammed ümmetine çık de ki Ey ümmetlerim ben sizden ücret karşılığı bir şey beklemiyorum.” Resullah çıktı etrafında inanan topluma “Ey ümmetlerim ben sizden ücret karşılığı bir şey istemiyorum” o zaman ümmeti “Ya Muhammed bizim sana hizmet yapmamız lazım ne istiyorsun bir şey istemiyor musun” tekrar Hz. Resul Allah’ın emriyle “Ben sizden benim yakınlarımı sevin” diye hitap etti. Tabi toplum bilmiyor yakınları kim. Üçüncü soru “Ey Muhammed yakınların kim?” Resulullah “yakınlarım benim Ehlibeytimdir. Her kim ki benim Ehlibeytimi severse Allah’ı sever, beni sever Kuran-ı sever. Ehlibeytim Kurandır, Kuran Ehlibeytim bunlar birbirinden ayrılmaz.” Ehlibeyti kim kızı Fatıma, Aliyel Murteza, Hasan ve Hüseyin bunlar Hz. Muhammed’in Ehlibeytidir. Demek oluyor ki işte Kuranla Ehlibeytte Ali’de Muhammed Alevi kültürü Alevi olduklarını orada Alevi inancından doğan bir kültürdür inançtır hem de Alevilik Muhammed Ali’nin inancıyla Allah’ın kutsal Kuranın özüyle gelen bir kültürdür, inançtır. Devamı Ali’nin çocuklarının bu tarafa Ehlibeytin devamı da oradan geliyor. Soyumuz Muhammed Ali’nin soyundan gelen Ehlibeyt toplumudur inancımız Kuranı Azimi şandır şefaatkar Hz. Muhammed’dir, dinimiz Muhammed dinidir bu inançla buraya gelen toplumun inançları Alevi toplumunun inançları Alevi. Hem soyca Alevi Muhammed Ali’den gelen bir toplumdur hem de Muhammed’in sözü neyse Kuran neyi buyurmuşsa bunu buraya kadar getiren Alevilerdir. Resulullah tekrar Veda Haccında yine ümmetlerine son konuşmasında bunu Uhud Cengiyle geldi daha Medine’ye girmedi dedi ki “burada konaklayın ey ümmetlerim” develerden indiler zaten 30-40 kişi mürit var o zaman İslam ordusu bir kürsü oluşturuldu develerin semerinden Hz. Ali’yi yanına aldı Hz. Resul orada bir son konuşma vaaz verdi şimdi hocaların sohbetine vaaz derler bizde muhabbet derler, Hz. Ali’yi yanına aldı “Ey Nas, yani Arapça Ey Nas demek iyi insanlar anlamındadır, dinleyin bu benim son konuşmam en yakın zamanda aranızdan göçeceğim. Rehmekelehem ruhu kerruhu cismike cismin Türkçe’si Ali benden ben Ali’den ben Ali’yim eğer Aliysem beni seven Ali’yi sever.” Bunu söyleyen Resullullah dinliyorlar “ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır.” “benden sonrada size iki tane kutsal emanet bırakıyorum, biri benim Ehlibeytim biri Kuranımdır. Bunları birbirinden ayırmayacaksınız. Her kim ki benim Ehlibeytimi Kuranımı severse ruzu mahşer huzuruna gelecek. Ben sizin evladıyım Ali’de sizin cümlenizin müminlerin evladıdır.” Peki bunu söyleyen Resullullah hatta kolunu kaldırdı Hz. Ali’nin “Benden sonra vesiniz Abu Talibin oğlu Ali’dir.” Demek ki Resullullahın orada ki söylediği sözler kaleme alınsaydı hadisler Kuran’a geçecekti Hz. Muhammed’den sonra Şahı velayet halife olsaydı Alevilik Sünnilik dünya da olmazdı. Irkçılık, mezhepçilik olmazdı İslamiyet ikiye bölünmezdi Resullulahın adaletiyle onun kültürüyle İslam bölünmeden buraya kadar gelirdi. O Kerbela’da bu kadar kan dökülmezdi. Bunun tek sebebi işte göklere çıkarttıkları ***** dedikleri insanların en büyük hata yaptıkları için Hz. Muhammed’in sözlerine saygı duymadılar, son zamanda cenaze namazına bile gelmeden kendi menfaatleri, çıkarları için halifeliği getirdiler Bekir’e verdiler Hz. Ali’ye layık görmediler. Ama tarih yazıyor ki hakikat Ali’nindir halifelik Ali’nin hakkıdır ilim irfan sahibi Ali’den gelmiştir. Eğer Şahı Velayet halife olsaydı ilminden, irfandan, güzel ahlaktan başka bir şey dünyaya gelmezdi bu kötülüklerin hiç birisi de olmazdı. Tek sebebi işte o çıkarcıların yüzünden İslam bölünmüştür hala onların yüzünden bu çelişki devam ediyor. İşte Alevliğin özü Muhammed Ali’nin soyundan gelen toplum Alevidir, inançları Alevidir, kitabı Kuran-ı Azimi Şandır, inançları da budur. Buraya kadar ecdadlarımız Allah Muhammed Ali deyip bu ibadetlerini, geleneklerini buraya kadar getiren bir kültürdür. Kaynaklarda yazıyor bunu zaten bilim adamları araştırmışlar dünya da tekten Alevi kültürünü hiçbir dinde bulamıyorlar. Çünkü araştırdılar ki hoşgörü, insan hakları, turablık, eline, beline, diline bu güzel varlıklar hiçbir kültürde var mıdır? Eğer ecdadlarımızın getirdiği gelenekleri uygulasalar ne savaşa gerek kalır, ne polise gerek kalır kurt koyunla yayılır yani hiç savaşta bir tanesinin burnu kanamaz.
Musa Dede Aleviliğin evrensel boyutlarından bahsetti Alevi inanç ve kültürü içerisinde birbirinden önemli kurallar, kurumlar olduğunu belirttiler.
Sevgi, dostluk, barış, hoşgörü, eşitlik, adalet bu kavramlar Alevi inancının kültürünün içerisinde yerini almış olmazsa olmaz kurallar haline gelmiş değerlerimiz dedeler. Cemlerde dedeler gerçekten bu inancı anlatan temel insanlar olarak bu değerleri de halka aşılıyor dediniz.
Şimdi efendim ben kendi inancımda, kendi düşüncelerimde bütün 60 milyon Türkiye Cumhuriyetinin nüfusunun dışında gönül ister ki 6 milyar insan bu Alevi kültürünü okusun, Aleviliği öğrensin.
Eğer Alevi kültürü bütün dünya insanı ihtiyacı vardır o zaman dünya ya dünya barışı gelir, kötülükler kalkar hiçbir vatandaşta birbirlerini suçsuz yere vurmazlar. O gün tarih boyunca ecdadlarımız Muhammed Ali’den bu tarafa insanların mutluluğu için uğraşmışlar, barış için uğraşmışlar, insan hakları için uğraşmışlar hiç kendilerini dünya malı için ufak bir şey aldatmamışlar hep insanlar için hayatını bütün varlığını buraya kadar getirmişler ki insanlar ezilmesin, suçsuz yere vurulmasın hakları elinden alınmasın diye önderlik yapmışlardır. Bugün Hz. Hüseyin’in Kerbela’da Yezid’in ordusuyla su yollarının kesilmesi o işkenceye reva mıdır neden Hz. Hüseyin mazlum insanların önderliğini yapıp serini o meydanda vermiş ki zalime boyun eğmeyin, haksızlığa boyun eğmeyin. Bu inançla o meydanda savaş vermiştir. Yoksa Hz. Hüseyin’in öyle hiç kimseden korkması vardı ne de o Yezid ordusu onun parmağına bir dokunamazlardı. Bunlar bizler için dünyaya gerçek özünün örnek olmaları için haksızlığa boyun eğmeden orada savaş vermişlerdir. İşte kaynaklar buraya kadar gelmiştir. Bugün Hacı Bektaş-ı Veli Anadolu’ya gelip bütün Hıristiyan alemi her tarafı sarmış İslam’ım hiçbir adım atamamış bir yere İslam’ı dünyaya genişleten Hacı Bektaş-ı Veli olmuştur. Osmanlı paşaları ta Yavuz’un babasına kadar Hacı Bektaş-ı Velinin elini öpmüştür “Ey derviş dinin kutsaldır İslamiyet’e büyük önderlik yaptın biz senin etrafında artık saf duracağız” der. Osmanlı paşaları saygı duyup elini öpüyorlardı. Nitekim o zalim Yavuz o gerici yobaz grubu kandırdılar senin baban Alevi oldu Bektaşi oldu deyip öyle kandırıldı. İşte Yavuz o zaman Alevi toplumuna büyük bir darbe Çaldıran Savaşında 40 bin kişi bir Alevi toplumunu katledildi. O savaşlarda Alevi çok büyük kan kaybetti. Artık dedelerimiz, ecdadlarımız korkularından Anadolu’nun kırsal bölgelerine kaçtılar. Yıllar boyu Aleviliği gizli tuttular korkularından, inançlarını sürdüremediler ama az da olsa o köy odalarında o kırsal bölgelerinde Anadolu’nun dört köşesinde Allah Muhammed Ali yine o güzel varlıklarını hiç çekinmeden görgüsünü, cemini, barışını bütün güzelliklerini buraya kadar getiren yine dedelerimizdir.
Evet bu düşüncelere katılmamak mümkün değil ama zamanımız çok kısaldı dediğim gibi yetmiyor program saatlerimiz. Kartal Kültür ve Cem evinde de aynı içerikli çalışmalar var, kurslar var hatta siz çok daha ileri bir boyuta götürdünüz kaymakamlıkla bağlantıları kurdunuz. Çok güzel bir çalışma yaptınız onu da sizden alalım Musa dede.
Evet ben şahsen benlik şeytana yakışır. 4-5 aydan beri Kartal Cem Vakfında dostların bize vermiş olduğu hizmet dolayısıyla elimizden gelen bizden önce dostlarımız kendi karınca kararınca biz de daha pratik daha güzel bir şeyler yapmak için azimliyiz. Bütün dostların kararıyla hakikaten orada büyük çalışmalar var. Saz kursumuz var, dikiş kursumuz var, bilgisayar kursumuz, İngilizce kursu var, bağlama kursu var, dört beş yerden bir okul çağı gibi çalışmalar var. Yani insan gurur duyuyor pırıl pırıl gençlerimiz kendi kültürlerini orada öğreniyorlar. Arada da bir her Perşembe günleri cem kuruyoruz o insanların inanç babında cemlerini yürütüyoruz. Hem okullarını, hem cemlerini, hem kültürlerini hep beraber götürmek için fırsat veriliyor. İşte bu nimeti bu fırsatı kaçırmayalım, herkes kendi inançlarıyla cem evlerinde, okullarında marifetlerini, kültürlerini çekinmeden yılmadan götürmek için azimli olsunlar diyorum.
Söyleşi: 5.2.2000, Cem Radyo, Alevilik Söyleşileri Programı, Veli Akkol Dede’nin de katıldığı söyleşi
Musa Dede’nin de Bulunduğu Bir Ortak Söyleşiden…
Şimdi şöyle oluyor herhalde daha önceden bu yazıldı gerçi; Ağu İçen’in dört tane kardeş veya evlat, oluyor değil mi? Karadonlu Can Baba’ya Ağuçen’e bağlı Seyit Mençek, Koca Seyit, Köse Seyit ve Mir Seyit.
Peki sizin bağlı olduğunuz ocak hangisi?
Bizimki Koca Leşker, Mir Seyit’ten gelen evlatlardır. Aynı ocak yani kardeş olarak o soydan gelmiş.
Sizin Koca Leşker Mir Seyit’ten geliyor. O zaman sizin bu konuda bilgileriniz vardır, siz ilkin kendinizden bahsedin. Sonra da Karadonlu Can Baba’nın evlatları konusunda sizin fikrinizi alalım. Nerelisiniz, kaç yılında, nerede doğdunuz dede?
Efendim ben Sivas’ın Kangal İlçesi’nin Minare Kaya köyünde doğdum. Benim ceddim Mir Seyit Hazretleri. Horasan’dan ecdatlarımız geldiği zaman Anadolu’ya, Anadolu’da bütün seyitler sıkıntıdaydı. Osmanlı tarihi biraz sıkıydı, Aleviler için. Sultan Murat zamanıymış, Ağuçan ismini oradan almış bizim ceddimiz. Bütün seyitler toplanıyor keramet gösterenlerin imtihanı varmış. O dönem keramet devri tabii, işte bizim ceddimiz Ağuçan hazretleri diyor ki, “Şu kahveleri içelim de ondan sonra imtihan başlasın” kahvenin içine zehiri koymuşlar erenin haberi yok. Padişah diyor ki, kim bu zehiri içer de şehit olmazsa artık bu imtihanı kazanmış sayılır. Bütün seyitler dolmuşlar her ocaktan gelmişler. İyi benim ceddim İmam Hasan da içti zehiri diyor parmağıyla. Mübarek Ali o zehirli kahveyi içince hemen buradan tutuyor padişahın gözünün önünde parmaklarından zehir sızıyor fincana doluyor. Oradan diyorlar ki, artık imtihana gerek yok seyit, sen imtihanı kazandın. Hepsinin beratını orada imzalıyor. Orada Üryan Hızır evlatları bizim Ağuçanın elini öpüyor, diyor ki, sen benim pirimsin.
Bizim Ağuçan’a yedi ocak bağlıdır. Yedi ocak da Ağuçan’a ikrar vermiştir. El ele el Hakk’a. Orada o kerameti görünce diyor ki sen benim pirimsin, Üryan Hızır evlatları pir biliyor. İkrar vermiş. Bunun için illa ceddimiz zehir içmiş, ağu içmiş gurur duyuyoruz. Ama diyoruz ki hiç olmazsa bize ne zehir veren var, ne de bizi ateşe koyanlar var. Artık biz şimdi marifet devrindeyiz o zaman keramet devriydi. Ecdadlarımızın kimini fırına atmışlar, bak mesela Ağuçan’ı fırına attılar geldi çattı, dedi ki sen bu fırına gelmezsen senin İslam dinin kabul değil diye, o mübarek İslam’ı geliştirmek için, İslam’ı dünyaya yaymak için hizmet vermiş Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli. Peki diyor o fırına giriyor yanmadan bütün kaç bin kişi Rum erleri geliyor Ağuçan’ın elini öpüp İslam dinini kabul ediyorlar.
Tarihte İslam’a en büyük çapta genişlikte hizmet eden Alevilerin dedeleridir. İslamiyet bu kadar yayılmazdı, bu kadar gelişmezdi Alevi dedeleri olmasaydı. İslamiyet’e en büyük hizmeti eden İslam’daki özünü getiren Alevinin dedeleridir. Deneyden geçmiş, fırına girmiş, ateşe girmiş Allah Muhammed Ali Kuran’ın özünü Muhammed’in, Ali’nin soyunu ispat etmişler. Öyle kolay mesele değil, Padişahta zorlamış hiçbir şey yapamadılar, Mervan da çok zorladı kökümüzü kesemedi, inşallah bizim ecdadımız, neslimiz kıyamete kadar devam edecek.
Onun için bütün dedelerin cedlerine sonsuz hürmetimiz var mühim olan hepimizde bu yola hizmet edip bunlara müderris olalım.
1933 doğumluyum. Üç kardeşiz, abimim ismi İbrahim, ortancalarımız Rıza, babamın ismi Abuzer dedeydi. Tabi ki bizim, aynı dedelerim anlattığı gibi, Anadolu’da post dedeliğini öyle herkes isterse de yapamazdı, akraba olsa da yapamazdı. Onun için hangi dedenin hizmetine layıksa o posta otururdu. Bizim amcamız yapıyordu post dedeliğini. Bizim de post dedeliğini hem amcamın çocuğu hem de kayınbabam İbrahim Dede, bundan sonra Şirin Dede yaptılar. Amcama veriyorlardı, amcam Şirin Dede, İbrahim Dede, bunlar bütün aşiretlere kış oldu mu 3-4 ay gelmezlerdi. Ta Çorum’dan Zile’den aşiret geniş Tunceli’den, Sivas’ın Zara Karabel aşireti bütün 3-4 ay gidip o taliplerin görgüsünü, cemini yapmak için üç ay bile az gelirdi dedelere öyle bir inanç vardı o zaman. Bu şekilde ben de hakikaten dedeliğe çok meraklıydım çocukluğumdan beri. Gidiyordum babamın yanına elime kalem kağıt alıyordum, okur yazarlığımda daha kendi kendime öğrendim. Şimdi ezberinde 10-15 tane deyiş, duvaz-imamı vardır, hep babamdan öğrendim. Meraklıydım, babam derdi ki herhalde oğlum sen dedelik yapardın bunlara el verdim yapmadı, ortanca yapmadı o zaman dedi ki herhalde oğlum sen yapardın. Bana dua ederdi; oğlum sana güveniyorum, sen dedelik yaparsın, diyordu. 40 senedir İstanbul’dayım, gurbet dolayısıyla İstanbul’a geldik. Çok şükür kendi kendimi yetiştirdim, dedelik kurumunu yaşatmaya gayret ettim. Dedelerimizden, büyüklerimizden birer damla alarak 30 seneden beri de İstanbul’un nerede cem evleri varsa, bizim canlarımız bizi nereye çağırırsa, dostlarımızın layık gördüğü hizmeti, hiçbir kuruş muhatap almadan, hiçbir şey beklemeden, Hakk için hizmet etmekteyim. Buraya kadar dedelik hizmetini yerine getirmek için bütün varlığımla uğraşıyorum, hala da uğraşacağım. Mühim olan bize inanan talipler Ehlibeyt yolundan, erkanında düşmesinler ayrılmasınlar, bilgisiz kalmasınlar, biz buna gayret ediyoruz, dedelerin hizmeti budur, halka hizmettir. Dört kapı, kırk makam, neyse ecdadlarımızdan aldığımız icraatları talibe de uyguluyoruz. Eğer Anadolu’da yaşadığımız, dedelerimizin yaptıkları cemler yapılsa, cemevleri tam yürüse, hizmetleri dört dörtlük yapsak, ne savaş kalır ne kavga olur, ne de kimse karakola gider. Hiçbir şeye gerek kalmaz. Anadolu’da dört kişi dövüşüyordu konu komşu karakola gitmezlerdi dedeleri beklerlerdi. Dedemiz gider o iki kişiyi, dövüşen komşuyu halk mahkemesine çıkarırdı, cemde barıştırırdı. Alacağını, göreceğini görüştürürdü dava biterdi, karakol yoktu, karakol yüzü görmedik. Eğer bir başı ağrıyan hastaysa gelirdi dedeme; dedem benim başım ağrıyor, elin çal derdi. Allah Muhammed Ali diyerek, elini çalıyordu, hasta iyileşirdi, doktora gitmiyordu inanca bak! Yani biz bugünleri yaşadık, onun için dedelik kurumu çok hassas bir kurumdur.
Hizmetine layık olan ecdadının, ceddinin şöhretine layık olan onun yerini koruyanlara dedelik verilir; öyle dedeliği bilmiyorsa, dedelik yapamayacaksa o gelip de o güzel babasının ecdadının makamını mümkün mertebe de topluma karşı küçük düşürmesin.
Dede aydın olur, kültürlü olur, sabırlı olur, turab olur, her özellikler dedelikte vardır. Halk için hizmet eder erinmeden, usanmadan, halkın sorunlarını çözer, kurbanı varsa kurbanını gider tekbirler, cem varsa cemini yapar, görgüsü varsa görgüsünü yapar, dedeye ne düşerse erinmeden, usanmadan yapar, hem de yapıyorum, yapacağız.
Bizim kültürümüzde eline beline, diline, diyor; 72 milleti bir nazarda gör diyor, kimsenin inancına, dinine saygısızlık yapma diyor bizim kültürümüz budur. Ama maalesef daha cehalet devri devam ediyor. Daha bizim kültürümüzü anlayamamışlar, anlamıyorlar, işlerine gelmiyor. Gelsinler, görsünler, dinlesinler Alevi vatandaşların sorununun çözsün, bak daha hala Anadolu’nun köy evlerinde cem yapılacak. Adam devletin en yüksek yerlerinde şehirin ortasında 4 minareli cami yapıyor, benim paramla, vatandaşın parasıyla Alevi vatandaşların parasıyla, kaynağıyla, biz bir cem yapacak yer bulamıyoruz. İşte bunlar haksızlıktır. Gelin artık bu haksızlığa dur, deyin. Eşitli yasalar yoluyla paylaşmayı öğrenin vatandaşlarımızın Alevi Sünni ayrımı yapmadan paylaşmayı beraber dağıtalım.
Allah eyvallah dedem. Bu dilekler, dualar bizi korur ölene kadar daha bir ölüm var o kadar başka bir şey yok. Ne hastalanırız ne bir şey.
Musa Çetinkaya: Bir beyit var da onu söyleyeceğim müsaadenizle.
Yolum Muhammed’in yolu
Bilenlere canım kurban
Dört kapının erkanını
Bilenlere canım kurban
Talib olsan yola gelsen
Pirin divanına dursan
Tarikat cemine girsen
Girenlere canım kurban
Leşkeroğlu yolum haktır
Gerçeklere sözüm yoktur
Hakikati bilen çoktur
Bilenlere canım kurban
Bir de kendi bestemden insanlar hep kendi bestem der Hz. Ali’nin tabi onun ilmi diyor ki, denizler mürekkep olsa bütün ormanlar kalem olsa Hz. Ali’yi yazmakta bitmez.
Kim ne bilir mekanını elini
Ne defter yazsınlar gördün nurunu
Bin bir zorla baş gösterdin Ya Ali
Ademin donundan gelen Ali’dir
Kör olup bedestende satıldın
Dar alan Fazlı’yı borçtan kurtardın
İsa olup semalara çekildin
Musa ile Tur’a gelen Ali’dir
Yunus olup deryalara katıldın
Nice yıl balığın karnında kaldın
Sultan Süleyman’a mühürü verdin
Hızır’ın donundan gelen Ali’dir
O cansız doğar ol pirden
Güvercin donuna süzülüp gelen
Darı çeç üstünde namazın kılan
Hünkar’ın donundan gelen Ali’dir
Leşkeroğlu hak demişim pirime
Ta ezelden ikrar verdim Ali’ye
Çağırırız hak Muhammed Ali’ye
Her nebi donundan gelen Ali’dir
Hepinizi muhabbetle selamlar, bütün dedelere hürmetlerimi Ayhan Bey’e de saygılarımı sunarım. Cenabı Hakk her zaman ilmini artırsın, Hızır yoldaşı olsun, hepinize saygı hürmetler.
Söyleşi: 5.2.2000, Cem Radyo, Alevilik Söyleşileri Programı, Veli Akkol Dede’nin de katıldığı söyleşi sonrası bir sohbetten…