ABBAS GENÇ SÖYLEŞİSİ

ABBAS GENÇ

 

(KARACAAHMET SULTAN DERGAHI HOCASI)

 

 

AYHAN AYDIN

 

Abbas Genç ismini kırk yıldan fazladır cemlerde, semahlarda, dergahlarda; Anadolu’da, Avrupa’da turnelerde, sanatçılar içerisinde duyuyor Alevi camiası.

O, güzel bir isim yapmış, bir güzel insan.

Şu anda Karaca Ahmet Sultan Derneği’nde yönetim kurulu üyesi ve semah hocası.

Niçin tanıyor Türkiye onu? Gençlere ilgisinden dolayı tanıyor, gençlere yakınlığından dolayı tanıyor, semaha olan tutkusundan, düşkünlüğünden dolayı tanıyor, insanları birliğe, beraberliğe, dostluğa, ceme davet etmesinden dolayı tanıyor.

Evet, hayli uzun bir ömür ama bu ömürle beraber gelen güzel çalışmalar... Söyleşimize kırk yıllık bir serüvenin peşinde, onun anılarına da yolculuk yaptık.

 

Siz herhalde bu çalışmalar içinde yol alırken, türlü zorluklarla karşılaştınız?

 

Diyorum ki, Allah, Muhammed, Ali, Hünkar Hacı Bektaşi Veli, sizden hoşnut ve razı olsun, cümle bu yola gönül verenlerden de hoşnut ve razı olsun, diyorum.

Şimdi tabii dilimizin döndüğü kadar anlatacağız.

Ayhancığım dediniz ki kırk yıl, kırk yıl değil, 7 yaşından günümüze kadar ve 02-02-2002’de 71 yaşına gireceğim, 7 yaşından günümüze kadar Anadolu’nun önce kendi yöremizin cemlerinde, deminde, devranında bulundum. Cemlerde neler yapıyordum onlara şöyle bir değinelim, sonra Ayhancığım bize aynı şeyleri sonra sorarsın cevap veririz.

Efendim ben 02-02-1931’de Giresun ili Şebinkarahisar ilçesi Suboyu Köyü’nde doğmuşum.

Benim babam Gümüşhane Şiran Kırıntı Köyü’nden. Allah rahmet eylesin cümle geçmişlerin Allah rahmet eylesin.

Biz kalktık köyümüzde ilk gördüğümüz cemde dede gene Gümüşhane Şiran Kırıntı Köyü’nden Hüseyin Şıh idi, nur içinde yatsın.

Ve Hüseyin Şıh denildiğinde isminin geçtiği yerde tüylerim diken diken oluyor, öyle büyük bir insandı. Ve o mübarek zat fırsat vermezdi kendinin ayağına secde etmeye, veyahut ayağa kalkmaya, fırsat vermezdi. Çok ta güzel semah dönerdi. Ve Hakk’a yürüdüğünde sanıyorum ki, 75 yaşında falandı ve semah dönüyordu.

Biz ilhamı oradan aldık. Kendisi Sarı Saltık Ocağı’na bağlıydı ve daha sonra yine Hakk’a yürüdü, İbrahim Şıh, İsmail Şıh aynı sülaleden. Bunların hepsi de aynı sülaleden. Onlar Yolu bugüne kadar taşıyıp, getirdiler.

Şimdi  on iki hizmet ve on iki hizmetin duaları nedir, daha da önemlisi, semah on ki hizmetin neresindedir? Niçin semah dönüyoruz?

Elbette önce mihraçlamayla birlikte Kırklar Semahı yapılır, kırklar semahının peşinden diğer semahlara geçilir.

Biz bugün aşağı yukarı 7 yörenin semahını gençlerimize işliyoruz, öğretiyoruz.

Gençlerimiz, gerçekten sağ olsunlar, var olsunlar başarıyla bunları sergiliyorlar. Gönül arzu eder ki Karaca Ahmet’e yüz tane genç geliyor ise diğer cem evlerine, dergahlara, vakıflara bu gibi yerlere daha da fazlası gitsin, gençlerimiz sokakta kalmasın.

Efendim cem dediğimiz zaman, cem bir yere toplanmaktır.

Eskiden büyüklerimiz derdi ki benim gözüm görmüyor hele şu yazılarımı yukarıdan aşağıya bir cem eder misin, toplar mısın?, yani.

Şimdi cem, toplanmaktır.

Toplandıktan sonra yapılanda Muhammet-Ali’nin yolunda Hz. Muhammet’in mihraçtaki, Kırklar Makamında yapmış olduğu ibadettir, dönmüş olduğu semahtır.

Ayhancığım bize burada bir fırsat vermişti geçmişte, senesini pek hatırlayamıyorum birisi sormuştu bana, Hz. Muhammet’in mihraç dönüşünde, Kırklarla bile semah yaptığına dair bir delil var mı?

Demek ki bütün delil Arapça olarak Kuran-ı Kerim’dekilere mi deniyor?

Bir de hadisler vardır.

Bir de aşıkların, ozanların, dedelerin güzel sözlerinden, ağzından çıkan o güzel sözlerden de öğrenilir. Söylenen hiçbir şey hurafe değildir.

Siz Hz. Muhammet’in mihraç dönüşünde Kırkların kapısını çaldığını nasıl inkar edersiniz?

Siz nasıl kızı Hz. Fatıma ile orada yapmış olduğu semahı inkar edersiniz?

Hünkar Hacı Bektaşi Veli Efendimizin İran’ın Horasan Nişabur kentinden Anadolu’yu gelip irşad ettiğini, Hacı Bektaşi Veli Hz. Muhammet’in soyundan olduğunu, nasıl inkar edersiniz?

İşte bunların hepsi illa da Arapça olarak tasdik edilmez.

İşte bizim Hz. Muhammet’in soyundan gelen, yarım sazıyla, o güzel sözleriyle bugüne kadar taşıyıp  getiren sözlerden alınır.

Biz bunlardan almışız; biz Hüseyin Şıh’tan almışız, biz Geliyi’den Mustafa Dede’den almışız, biz bunları Hünkar’dan almışız.

Biz Hünkar’ın Makalat’ını okurken, Ahmet Yesevi’nin hayatını da okuduk. Oralardan da çok şeyler aldık.

 

Peki Ahmet Yesevi’den, Hacı Bektaşi Veli’ye; oradan da günümüze kadar uzanan aşıkların, ozanların diline kadar gelen süreçte bu büyük veliler gerçekten ellerinde neyle geldiler, yüreklerinde neyle geldiler, gönüllerinde neyle geldiler ki, bu kadar insan onlara bağlandı?

 

Değerli Ayhancığım neyle geldiler?, önce çok güzel bir inanç ve itikatla geldiler.

İnançla itikatin olduğu yerde her şey olur.

Mevlana güzel bir sözünde der ki, inanç ve itikat Kuran-ı Kerim’den de üstündür, der.

İşte bu inanç ve itikatla geldiler.

Kendilerini yetiştirdiler, ilham aldıkları yerler vardı, ilhamlarını aldılar.

Mesela Hz. Pir kimden aldı?, Lokman-ı Perende’den aldı. Ve kendini yetiştirdi, Anadolu’ya geldi.

Yunus, Hacı Bektaş Hünkar’a gitti kısmet almaya. Yunus orada ki kısmeti kaçırdı. Geldi Taptuk’un dergahında hizmet etti ve Taptuk’tan aldı.

Yani söylenecek o kadar çok şey var ki!

Siz programa başlarken bir saate sığacak şey değil dediniz, gerçekten de bir saate sığacak şey değil.

1993’de Gaziantep’te, Gaziantep Valisi ve Orgeneral, soyadı Demirel, şu anda adı aklımda yok, bir de emniyet müdürünün olduğu bir ortamda cem yaptık, onlar cem bittikten sonra yanıma indiler.

Bana şunu sordular; “Hacı Bektaş’ın ismi olduğu zaman, geçtiği zaman Hz. Muhammet’in ismi geçer gibi eller göğse bir de ağıza gidiyor, bu ne demek, dediler? O, dedim, o mübarek zatların büyüklüğünü, örnekliğini kabul ve tastik ettik; memleketimize yaymış oldukları ilim ve irfanla, birliği onlardan aldık, demek oluyor, dedim.

“Onun için bir Hacı Bektaşi Veli bir Hz. Muhammet’in soyundan olduğu için aynı ruhu taşıyor” dedim kendilerine.

Bana ne dediler biliyor musun, değerli Ayhancığım?

Siz dört saat bu gençlerle beraber iki dizinizin üzerine oturdunuz, sizin bacaklarınız takmamıydı, dediler. Bu bir dedi Orgeneral, kulakları çınlasın, onu ben Hıdır Abdal’da da gördüm.

İkincisi “bir koç getirdiniz siz o koça ne yaptınız da dediler, meydandan çekip gitmedi, kimseye vurmadı”? Ondan sonra, üçüncüsü de dediler, “dört saat zarfında ben dedi, emir subayıma tespit ettirdim not ettirdim, kırk/kırk iki defa selavat vermişsiniz” dedi.

Dört saat bu ne güzelliklerdi, bu ne kadar güzel bir şey dedi.

Şimdi efendim bizim yolumuz böyle ulu, güzel bir yoldur.

Bunu eninde sonunda cümle alem duyacak. Benim bundan hiç şüphem yok.

 

Evet ne kadar güzel anlatıyorsunuz.

Siz gençlere semah öğreten bir hocasınız. Tabi ki on iki hizmetten birisidir semah, tabi ki cemin ayrılmaz parçasıdır. O apayrı anlamlarda ve yerlerdedir. Fakat son dönemde bazen de haklı-haksız eleştirilen bir yön var; İşte gençler cemin dışında, semah gösterilerinde bulunuyorlar, semah gösterisi yapıyorlar, yetişiyorlar, çeşitli etkinliklerde, törenlerde, farklı yerlerde bu sergileniyor. Bu çok iyi değil, diyenler de var. Veyahut da tabii nahoş yerlerde de semahın dönülmesini istemeyenler var. Onlar haklı grubu oluşturuyorlar aslında.

Tabii ki bir inanç motifi olarak, bir ritüel  olarak çok önemli bir yeri var semahın Alevilik’te. Fakat herhalde gençlerimizin, gönüllerinin coşkusuna bir de görselliği bakımında da çeşitli anma etkinliklerinde ve güzel yerlerde sağlıklı yerlerde sergilenmesinde bir sakınca olmasa gerek.

Siz de bu düşünceden hareketle gençleri, binlerce genci yetiştirdiniz, yetiştirmeye de devam ediyorsunuz.

Güzel de ediyorsunuz, iyi de ediyorsunuz o turnaların uçuşuna benzeyen o güzel semahlarımızı dünyanın her tarafına tanıtıyorsunuz.

Aleviliğin sanatsal ve evrensel boyutunun büyük bir ölçüde de yansıması bu.

Peki sizce nedir semah?

 

Değerli Ayhancığım gerçekten çok güzel şeylere değiniyorsunuz.

Siz de gençsiniz ve o gençlerin içinde, size bu iltifat değil, güzel bir meslek seçmişsiniz.

Şimdi semah nedir?

Semah, Hakk’a yürümek yani ölümle birlikte değil yükselmektir, semaya yükselmektir. Kırklar makamında başlangıçta da söyledim Hz. Muhammet’in Kırklarla bile kalkıp yapmış oldukları semahtır. Biz onu temsil etmeye uğraşıyoruz. Gençlerimize, onu aşılamaya, onu öğretmeye uğraşıyoruz. Semah erenlerindir, çarka dönenlerindir, semahı her can yapamaz gönül verenlerindir.

Şimdi semaha gönül verildiği zaman öğrenemeyecek hiçbir kimse olmaz. Ama gönül vermedikten sonra bakarsın ki bir yıl bir dönemde yüz tane genç gelmiş, yüz tane gencin içerisinde elbette üç beş tanesi de öğrenemiyor ondan sonra neden, amaç değişik olduğu için öğrenemiyor.

Semah gerçekten ar ceminde döndükleri gibi semahı dönerken önünden giden kim, peşinden gelen kim, bunu bile tanımayacaksın.

Biz öyle döndük sanıyorum bir dergahına kabul ederse inşallah.

Semahın her yerde dönülmez.

Ama bir Hacı Bektaşi Veli Hünkar’ın töreninde, Abdal Musa törenlerinde ve Hıdır Abdal, bu gibi törenlerde Sultan Şücaettin Veli’nin törenlerinde semah dönülür.

Bizim, dedelerimizin bana kızmayacağından eminim, yapılan cemler de zaten görgü cemi değil. Elbette zaman değişiyor, kurallar değişiyor. Dedelerimize saygım sonsuz. Fakat insanların gönlü varsa, gönül de kırılmasın. Elbette yol da kalmasın. Fakat zaten yapılan yolun devamıdır. Amacından saptırılmadıktan sonra gençlerin semah öğrenmesinin, çeşitli yörelerde, törenlerde semah dönülmesinin neresi yanlış olabilir ki?

Şimdi efendim biz tam 13 yılda, 13 dönemde yüzlerce genç yetiştirdik.

Bu gençler öğrenmiş olduğu o güzel semahlarını canla, başla en güzel günlerini, Pazar gününü gelip dergahlarda semah öğrenmeye harcayarak öğrendiler. Bir de bazı yörelerde, bazı yerlerde sergilenmesini istiyorlar. Şimdi gençler burada haklı mıdır, değil midir?

 

Muhakkak ki haklılar, muhakkak ki sergilenmesini isterler ve hatta yerinde bir şeydir bir coşkudur, bir sevdadır, bir aşktır. O güzel bağlamanın ki bağlama eğer telli Kuran olarak nitelendiriliyorsa ozanların düşüncelerini tellere sazlara dökülüyorsa onların eşliğinde yapılan, sazla yapılan bu semahta kutsaldır elbette ve sergilenmelidir.

İnsanlar belki bir cem de değillerdir, o an için binlerce insanın da cem de olmasına olanak yoktur ama bunun için de bir figürü, bir hizmeti gönüllerince tasdik ederek kendileri de semah dönüyor, onu izleyenler de gönülden semah dönüyorlarsa tabii ki bu da hizmettir, bu da ibadettir.

 

Bakınız, değerli Ayhancığım müsaade buyurursanız size bir şey söyleyeceğim, Tokat yöresinindir;

 

Üç güzel sevmişim de cananım ezel ezelden

Muhammed Ali’nin de havasıyla

Muhammed Ali’nin de be can havasıyla

Çok metah getirdim de cananım Hint’ten Yemen’den

Bektaşi Veli’nin devesiyle

 

Bu güzel isimler söyleniyor semahta.

 

Tabi semah sadece figür değil aynı zamanda deyişler, duvaz imamlar da okunuyor.

 

Deyişler, duvaz imamlar söyleniyor. Sevdiğimiz insanların ismi geçiyor, Hz. Muhammedin, Ehlibeytinin, On İki İmamlarının, değerli ozanlarımızın biraz evvel sizin sayenizde dinlediğimiz Malatyalı Kalender Topalcengiz Dede ne kadar güzel çalmış/söylemiş,

 

Teslim Abdal oldu tamam

İşte geldi ahır zaman

Yardımcımız On İki İmam

Ten türaba karıştı gitti.

 

Ten türaba karışmadan bir şeyler yapmak lazım. Ten türaba karıştıktan sonra defter kapanıyor ne yapabilirsin, semahını da öğreteceksin, dilin neye dönüyorsa gençlere onu öğreteceksin.

Cemi de öğreteceksin, dede değilim ama cem yapıyorum gençlerin öğrenmesi için cem yapıyorum. Çorum’da, Malatya’da, Gaziantep’te, Manisa Akhisar’da ve Zile’de kırk iki taneli caminin olduğu Zile’de, bir cem de yaptık bir saatte halkın içinden çıktım zorla. Hocalar sağ olsunlar o güzel cami imamları ellerimi sıktılar bu ne kadar güzel bir şeydi, bize haber verselerdi de biz onu işte merkez camide yaptırsaydık daha iyi değil miydi? dedi bana müftü, Zile’nin müftüsü.

Demek ki cem için, ibadet için yapılan her şey güzeldir.

 

Tabi gönül önemli olan, niyet önemli olan, düşünce önemli olandır.

Sizler Hak Muhammed Ali aşkıyla, sevdasıyla, semah dönüyorsunuz, gençleri eğitiyorsunuz, cemler yürüyor.

Tabii şöyle bir durum var Cem Radyomuz’da nice babaları, dedeleri, ozanları, aşıkları konuk ediyoruz. Elbette Alevi/Bektaşi, Mevlevi inanç ve kültüründe, düşüncesinde her birinin ayrı bir yeri var. Ama sizlerin de yani soyca dede olmasa bile bu yola gönül verip, hizmet yürütenlerin de çok büyük emekleri var bunu da görmek zorundayız.

Zaten senlik, benlik yoktur bu yolda; dedesi, babası, hizmet göreni, hocası hepsi bu yolun yolcularıdır, hizmetçileridir.

Zaten bu büyük yola hizmetçi olmak, yardımcı olmak asıldır.

O yüzden sizi saygıyla selamlıyoruz. Çünkü gerçektende bu bir mübalağa değil sizi bütün anma etkinliklerinde görüyoruz. Anadolu’da ne kadar anma etkinliği varsa tümüne gidiyorsunuz, insanları kaynaştırıyorsunuz.

 

Hakk için olsun diyorsunuz.

 

Evet bütün semahlarda da Hakk için olsun, seyir için olmasın diyorsunuz. Gönül gözüyle görüyorsunuz.

Yurt dışına da çıktınız değil mi?

 

Yurt dışına çıktık. Fransa Paris’e uçakla 1 saat 10 dakika güneyinde Mumpalya diye bir şehre gittik ve oradaki ilgi bambaşkaydı. Türkçe bilmiyorlar hepsi Fransızca konuşuyor fakat bir salona gittik buna Ali Ekber Çiçek de şahit, beraberiz salonda on iki hizmetlice bir iki saat on dakikada yaptık.

Biraz çabuklaştırdık ve hayran oldum. Çıt çıkmadı. Cem bitti. Değerli Ali Ekber Çiçek Haydar Haydar’ı söyledi. Ondan sonra da çıkıyoruz dışarıya. Bizi on dakika ayakta alkışladılar ve bizi bir kilisenin salonuna yemeğe götürdüler. Hemen bir hanım geldi hem avukat ve gazeteciymiş, sizin gibi çok meraklı soru soran birisiydi. Önce şunu sorayım size dedi; “siz bu hızlı dansı gençlerle nasıl yapıyorsunuz, semahları nasıl yapıyorsunuz” dedi. “Çünkü onlar çok genç siz bayağı yaşlısınız” dedi. Yani bundan 9 sene filan evvel. Ben de dedim ki “siz Türkçe bilmiyorsunuz, biz bu Avrupa’nın ortasında yapmış olduğumuz o ibadetimizi hep Türkçe olarak yaptık.” Ne dedi biliyor musunuz? “Siz Fransızca biz Türkçe bilmiyoruz ve siz Türkçe yaptınız bunu ama biz hal hareketlerinizden mest olduk”. “O semahı dönerken dedi kadın ben çok içlendim ve gözümden yaş geldi”.

 

Zaten Fransuva Demir’i hatırlamak lazım. Kendisi Fransız ama çok güzel sesi ve sazı var. Yeter ki gönül diliyle konuşulsun, anlaşılır. Nihayetin de dil bir engel değildir. İnsanların anlaşmasında vücut dili de önemlidir, gönül dili de önemlidir, ses dili de önemlidir.

Çünkü sesin de tonları insandan insana, yürekten yüreğe akar.

 

Ve oradan çıktık soyunma odalarımıza elbiselerimizi değişmeye giderken bir grupla karşılaştık, Konyalı, Tuncelili. Hadi Tuncelili biliyor bunu Konyalı da koluma girdi, ah değerli hocam dedi, ve kendini de tutamamış hem de ağlıyor, ah değerli hocam siz nereden geldiniz bu Avrupa’nın ortasında güzel bir Türkçe ibadet yaptınız. Ben Konyalıyım burada doktorum, dedi. Bizi yemeğe davet etti. Ama bizi davet edenler tarafından bir yer hazırlanmıştı oraya gitmek mecburiyetindeydik. Bizim yanımızdan ayrılmadı,, sizinle çok muhabbet etmek istiyorum ne olur ben bu yemeğe girebilir miyim?, dedi. Tabii dedim, ben yemem siz yersiniz ne olur ki dedim o işin esprisiydi.

Gerçekten yapmış olduğumuz ibadetlerimiz yeter ki ilahi aşkla yapalım sevilmeyen yönü yok. Her yönüyle seviliyor, her insan tarafından benimsiyor fanatikler hariç.

Her insan tarafından benimseniyor, isterse bu Türk olsun isterse gayrimüslim olsun seviyorlar.

 

Peki siz aynı zamanda şunun farkındasınız tabii, İstanbul’da olsun, Anadolu’da olsun cem evlerinde, dergahlarda, derneklerde gençlerin çok büyük bir ilgisi var ceme, semaha.

Gerçekten büyük bir ilgi var. Bugün işte hepsinin ismini saymanın olanağı yok, Şahkulu’nda, Karacaahmet’te, Garip Dede’de, Gazi Mahallesi Cem evinde, Sarıgazi’de... her tarafta aynı ilgiyi yoğun bir şekilde görebiliyoruz.

Nedir bu ilginin sebebi?

Gençler gerçekten içten bir bağlılıkla geliyorlar dediğiniz gibi Pazar günlerini veriyorlar geliyorlar sinemasına, tiyatrosuna gitmiyorlar belki.

Bunu herhalde aşk ve sevdayla açıklayabiliriz. Ama son dönemlerde daha bir fazlalaştı nedir bunun acaba?

 

Ayhancığım çok teşekkür ederim aklıma çok şeyler getiriyorsunuz siz benim.

 

Muhammed Ali’yi candan sevenler

Yorulup yollarda kalmaz inşallah

İmam Hasan’ın yüzün görenler

Hüseyin’den mahrum olmaz inşallah

 

İşte onlara layık olmak için uğraşıyor gençler. O gençler bana neler soruyorlar o semahın yanı sıra, neler yazıp neler öğreniyorlar? Ben sizi 20’sinde Pazar günü Karacaahmet gençliğinin Çağlayan Figaro olmalı düğün salonunda çok güzel bir şöleni olacak ve sizi de orada görmek istiyorum ve o gençleri göreceksiniz. Yalnız Karacaahmet’e gelen gençler değil değerli Ayhancığım, bütün gençlerde sizin dediğiniz gibi bütün gençlerde yani %70 gençlerde Muhammed Ali’nin yoluna doğru, bu felsefe doğru bir yöneliş var.

Bir şey daha diyebilir miyim, boğazına zülfikar kılıç takmış birisi pazar günü bana geldi dedi ki ben bu felsefeyi çok seviyorum ben Trabzonluyum, dedi.

Evet dedim ben dedi bu semahı öğrenmek istiyorum.

Ayın 27’sinde bana gel dedim pazar günü özel konuşalım başımdan geçmiş bir iki şey var dedim ve gelecek. Yalnız bizimkiler değil gönül veren çok var.

 

Aleviler, Bektaşiler, Mevleviler ve Sünni kardeşlerimiz gerçekten bu yolun güzelliklerini gördükten sonra merak sarıyorlar, okuyorlar, araştırıyorlar çünkü sevda var, barış var, kardeşlik var, dostluk var bu yolda Hakk Muhammed Ali yolu eğriliği kabul etmez, doğru dürüst bir yoldur ve insanlar arasında ayrım yapmayan bir yol.

 

Ben bir şey daha söylemek istiyorum yol yol dediniz bu yolun yolcusu olayım dersen elde iki karpuz malı değil derviş olup şalvar giyeyim dersen gahi giyip gahi at.

 

Evet sonunu getirmek lazım, bu yola layık olmak için çalışmak lazım.

Evet sevgili Cem Radyo dinleyicileri bir saat boyunca Abbas Genç ile sohbet, muhabbet etmeye çalıştık umarım yararlı olmuştur.

Bizi Anadolu’da, Balkanlar’da Avrupa’da dinleyen canlar, dostlar işte bu güzellikler içerisinde hizmet yürüten bu büyüklerimizi de her zaman için saygı ve sevgiyle anıyoruz. Fakat onların değerlerini Hakka yürüdükleri zaman anmayalım.

Çünkü dedeler, babalar, yazarlar, ozanlar, hocalar işte bu insanlar hiçbir karşılık beklemeksizin hizmet vermeye gayret ediyorlar.

Onların açtığı yolda yürüyelim, ellerinden tutalım ve yararlanmasını onlar hayattayken bilelim yoksa onlardan sonra ah vah etmenin de bir manası ve anlamı yok.

Size programımıza katıldığınız için çok teşekkür ediyoruz.

 

Bende çok teşekkür ediyorum.

Başında başladığımız gibi Allah Muhammed Ali Hünkar Hacı Bektaşi Veli sizlerden, bizlerden cümle inanlardan hoşnut ve razı olsun diyoruz.

 

Evet çok teşekkür ediyoruz aynı dileklere, temennilere biz de katılıyoruz.

Evet sevgili Cem Radyo dinleyicileri bir Dosttan Dosta programın daha sonuna geldik.

Gelecek hafta da yine birbirinden değerli güzel konuklarımızla bir saat boyunca sizlerle beraber olacağız.

CEM RADYO, DOSTTAN DOSTA PROGRAMI, 16-01-2002.

EKİN İDİK OLDUK HARMAN, AYHAN AYDIN, (ALEVİLİK BEKTAŞİLİKLE İLGİLİ HABERLER, ETKİNLİKLER, SÖYLEŞİLER, YORUMLAR, FOTOĞRAFLAR – 1992 - 2004), 2005, İstanbul, KAHRAMAN OFSET, (SAYFA: 274-281)

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile