ALİ DOĞAN

AYHAN AYDIN

 

Uzun yıllardan beri Sivas’ın karlı dağlarına söylediği türkülere ve Atatürk Devrimi ve onun yolundan gidenlere yazmış olduğu duygu dolu şiirlerle tanınan Ali Doğan, eğitim ordumuzun  bir nefesi emektar bir öğretmenimiz aynı zamanda.

Onlarca kasetinde okuduklarının dışında bine yakın şiire sahip bir halk ozanımız olan Ali Doğan, doğduğu toprakların kültürünü, sanatını yaşatma gayretinde, yürekli bir ses, değerli bir aydınımız.

Kendisiyle yaptığım söyleşide yaşamını; çocukluk günlerinden bugüne geçen hayat öyküsünü, ozanlık, Atatürk, Türkiye, Anadolu, şiir üzerine görüşlerini benimle paylaştı.

 

(31 Mart 2013)

 

 

Sevgili ozanım, saygıdeğer öğretmenim, bize kendinizi tanıtmanızı istesek neler söyleyerek başlarsınız söyleşimize?

 

Ayhan kardeşim tabiki kısaca sorunuzu yanıtlamaya çalışacağım. Annemden ve babamdan edindiğim bilgiler doğrulusunda ben Sivas İline bağlı Yıldızeli İlçesinini Doğanlı Köyü’nde doğmuşum. Doğum yılım 1950. Annemin adı Şerife, babamın adı ise Mehmet’tir. Dört erkek kardeşli ailenin en küçüğü ise benim.

İlkokulu köyümde Doğanlı’da 1964’de, ortaokulu Tokat Gazi Osmanpaşa Lise’nin orta bölümünde 1967’te okudum. Öğretmen okulunu yine Sivas Tokat yolu üzerindeki Yıldızeli Pamukpınar İlköğretmen Okulu’nda tamamladım, 1971’de. Ayrıca yüksek okulu da İstanbul’da öğretmenlik yaparken tamamladım, 1988’de.

On yıl Sivas’ın Hafik İlçesi’nde (Üzeyir ve Dışkapı Köylerinde), onyedi yıl da İstanbul Maltepe 50. Yıl Besim Kadırgan İlköğretim Okulu’nda çalıştım. 1997 yılında isteğim üzerine ayrıldım. Öğretmenliğim süresince her zaman eğitimi ön planda düşündüm. Ondan sonra öğretimi uyguladım. Önce insan düşüncesi ile öğrencilerimi yetiştirmeye çalıştım. Eğitim ve öğretimdeki amacım hep birlik, beraberlik, çağdaşlık, bağımsız bir Türkiye, Atatürk ilke ve inkilapları cumhuriyetin kazanımları oldu. Çalışmalarımın karşılığı olarakatan taktirnamelerle, şeref belgeleri ile taltif edildim.

 

Gelelim Halk Ozanlığıma

 

Sevgili Ayhan kardeşim, bizim köy ve çevresi bir aşıklar, ozanlar yatağıydı. Onların deyiş ve duvazimamları söyleyiş tarzları, “Cemdeki oniki hizmeti yürütüş tarzları”  her zaman aklımdadır. İşte böyle bir ortamdan oluşum, soyumda da çok güzel sesi ve hevesi olanların etkileri, benim de hevesimin olşu bugünlere gelmemdeki en büyük etken olmuştur. Şiir yazmaya ve saz çalmaya ortaokul yıllarında başladım. İlk plağımı 1973 yılında yaptım. 25 adet Kırkbeşlik plağım, kırk adet te cd ve kasetim bulunmaktadır. Şu anda kliplerim televizyonlarda dönmektedir. Şiir kitabım ve anılarım da yayına hazırdır.

 

Köyümüzle ilgili bilgi almak için sorular  soruyorsunuz.

 

Köyümüzün hane sayısı 200’dür, nüfusu 1500’dür. Köyde şu anda yaşanların sayısı 100’dür. Şehre göç  edenlerin sayısı 1400’dür.

Köyümüzü çevreleyen Alevi Bektaşi köyleri, Arslan Doğmuş, Aydoğdu Köyü. Bu köylerin ikisi de Alevi- Bektaşi’dir aynı zamanda Türkmen köyleridir.

Çevremizdeki dini inanışları ise şöyledir: Aydoğdu ve Arslandoğmuş köyleri Alevi Bektaşi’dir. Geynik Güney Kaya ve Karkın Köyleri Sünni ve Türk köyledir. Çırçır Köyü ise Çerkez ve Sünni inanışındadır. Ayrıca bize komşu olmayan fakat komşu köylerimize komşu olan Alevi Bektaşi köyleri de vardır. Bunlar sırasıyla; Pir Sultan’ın köyü Banaz, Cenikdere Köyü, Danışment, İslim, Yakup köyü ve Yusufoğlan köyleridir.

Bizim köyün dedeleri Malatya’dan ve Sivas’tan gelirler. Bizim köyde dede soylu (kökenli) insanlar da vardır. Biz Şah İbrahim Ocağı’na bağlıyız.

Köyümüzde üç yatır vardır; Şehif Aliağa. Bu zat Malatya’nın Hekimhan ilçesi Mezirme köyündendir. Şah İbrahim Veli Ocağı’ndan dede soyundandır. İkincisi; Hasi Dede’dir. Üçüncüsü; Tokat’ın Killi Köyü’nden olan Kınas İsmail Dede’dir. Bu dedeyi ben gördüm; saf iyi niyeti birisiydi. Üçünün de ruhları şad olsun. Bu üç zatın mezarları da yan yana olduğu için bir türbe içine alındı. Bu türbeler çevre il ve ilçe köylerden gelen kişilerce ziyaret edilmektedir.

Komşu beldemiz olan Güney Kaya’da bir ismi Yeşildirek, diğer adı Eraslan olan bir türbe vardır. Bu belde de daha önceleri köy olduğu zamanlarda, Alevi- Sünni yurttaşlar berebar yaşarlarmış. Şu anda Alevi yurttaşlar taşınmışlar. Bir tanesine ratladım. Nerelisin, dedim; Eraslanlıyım, dedi. Orası Geney Kay, dedim. Ve Sünni dedim. Önceleri biz orada oturuyorduk, önce Tokat’a, sonra da İstanbul’a taşındık, dedi. O türbeye Sünni vatandaşlar sahip çıkmakta ve gelen ziyaretçilere onlar hizmet etmektedirler.

Yine Pir Sultan’ın köyü olan Banaz’ı biliyorum. Anlatmaya gerek var mıdır, bilmiyorum. Yurdun her yerinden ziyaretciler gelir, törene katılırlar. Pir Sultan’ın kimliği kişiliğ anlatılır. Ozanlar çalar söylerler. Orada, Hızır Paşa’ya ve onun günümüzdeki dektekcileri olan otuz üç canımızı yakanlara lanet okunur, onlar kınanır, yuhlanırlar. Tarihi ise haziranın son haftasıdır.

 

Halk Ozanlığı denince neler söyleyeceksiniz?

 

Halk ozanı; içinden çıktığı toplumun dilini ve ölceğini duygu kullanan, şiirlerin de onun kültürel değerlerini yansıtan, şiirlerinin konusunu da kendisi seçen kişilere denir.

Halk ozanı; içinde yaşadığı toplundan haberdar olmalıdır. Onların düğünlerinde, derneklerinde, nişanlarında cenazelerinde yer almalıdır. Yazdıkları ile ve yaşantısı ile halkına örnek olmalıdır. Her zaman doğruları savunmalıdır. Gerçekleri konuşmaktan korkmamalıdır. Herkes tarafından inanılır, güvenilir olmalıdır. Halkının rehberi olmalıdır. Özü ile sözü bir olmalıdır. Çağdaş olmalıdır. Atatürk ilke ve inkilaplarına sahip çıkmalıdır. Tarihin iyi bilmelidir, geçmişini iyi bilmelidir ki geleceğine de sahip çıksın. Halk ozanı toplumcu olmaladır. Toplumun menfaatlerini, kendi menfaatlerinin önünde tutmalıdır. Halk ozanı ulusalcı olmalıdır; Ülkesini, milletini, cumhuriyetin kazanımlarını, her zaman korumakla mükellef olmalıdır. Yazdığı şiirlerle, yaşantısı birbirine uyum sağlamalıdır.

 

Halk ozanlığının tarihsel gelişimi ile ilgili bilgileriniz nelerdir? Halk ozanlığı sizce, ne zaman ve nasıl başlamıştır?

 

Eski Türkler’de şaire ozan denirdi. Oğuz Lehçesi’nde ozan şair anlamında kullanılırdı. O çağlarda ozan toplum içinde belli görevleri olan bir insandı. Yalnız şiir söylelemekle kalmazdı. Toplumun din, sanat işlerini yönetlerdi. Burada gerekirse söylerlerdi. Bu bakımdan tarih gelişmesi içinde Oğuzların (Ozan), Kırgızların (Baksı), Altay Türkleri’nin (Kam), Yakutların (Oyun), Toğnuzların (Şaman) diye adlandırdıkları kimse alsında hep aynı toplum görevindeki kişidir. Bu kişilerin toplum üzerinde büyük etkileri vardı. Din ve sanat işlerini tek başlarına yönetirler, bu konudaki taplantıları başkanlık ederlerdi. Ozan elinde kopuz denilen uzun saplı sazını çalar, büyülü şiirler okurdu. Ozanın söyledikleri zaman geçtikçe toplumun ağzında tekrarlanarak anonimleşirdi.

 

Ozanlıkta bağlamamın yeri nedir? Sazsız ozanlık olabilir mi? Bağlama dışında bir çalgı kullanıyor musunuz?

 

Ozanlıkta bağlamanın yeri çok önemlidir. Sazsız ozanlık olur ama susuz tarlada yetişen ürünlere benzer. O da kimseye yaramaz, verim az olur, susuz tarlanın alıcısı olmaz. Öyleyse sazsız ozan olmaz dersek dahi iyi olur. Örneğin Aşık Veysel’i sözleri çok güzel olmasına rağmen o sözlere daha çok güç katan sazıdır. Ayrıca sazın Alevi inancında ve Alevi ozanlığında çok mu çok önemi vardır. Saz Alevi inancı içinde ozanın ayrılmaz bir parçasadır. Ozan veya zakir o deyişleri duvazları, mersiyeleri çalıp söylerken, insanların içine dirinliklerine nufuz eder. Konusuna göre onu unutumaz hale getirir. Hem ağlatır, hem güldürür, hem de öğretir ve düşündürür. O sazın telleri insanın içini titretir. Aşık Veysel’in dediği gibi; ozan hüzünlüyse sazın telleri de hüzünlüdür. Ozan neşeliyse sazın telleri de neşeli ses çıkarır. Bağlama dışında mandolin çalıyorum. Öğretmen Okulu’nda mandolin çalmak mecburiyeti vardı. Az da olsa fülüt, cümbüş ve davul çalıyorum.

 

Şiir yazarken örnek aldığınız ozanlar var mıdır?

 

Şah İsmail Hatayi, Pir Sultan Abdal veya Pir Sultan Abdallar, Kul Himmet, Karacaoğlan, Aşık Veysel gibi ozanlardır.

 

Sizce halk ozanları toplumsal olarak ne gibi işlevleri yerine getirmişlerdir?

 

Halk ozanları içinden çıktığı toplumun avukatıdır. Fakat bunu her halk ozanının yaptığına inanmıyorum. Fakat yine de Pir Sultan gibi, Aşık Mahsuni gibi, Nesimi Çimen gibi ozanlar toplumsal işlevlerini yerine getirmişlerdir.

 

Halk ozanlığı geleneğinin günümüzde devam ettiğine inanıyor musunuz?

 

Halk ozanlığı geleneğinin günümüzde devam ettiğine inanmıyorum. Çünkü yaşam koşulları buna engel durumdadır.

 

Hangi halk ozanları ve sanatçılarla tanışıklığınız vardır?

 

Sayamayacağım kadar çok halk ozanı ve sanatçıyla tanışmışlığım ve dostluğum vardır. Örneğin; Aşık Mahsuni Şerif’le tanışmışlığım vardır. Mahmut Erdal, Muhlis Akarsu, Ali Kızıltuğ, Ali Baştuğ, Hasan Erdoğan, Ali Sultan, Maksut Hoca, Aşık Yener, Aşık Yener Yılmazoğlu, İsmail Azeri gibi daha birçok ozan ve sanatçıyla tanışırım, görüşürüm, konuşurum.

 

Halk ozanlarının genel sorunları sizce nelerdir?

 

Halk ozanlarının ne bir birliği, ne de bir hakkını arayan bir kuruluşları vardır. Her biri bir yerde, aç sefil haldedir. Halk ozanları hiçbir zaman emeklerinin hakkını alamamışlardır. Yaptığı eserlere sahip çıkamamışlardır. Devletin bu duruma bir çare bulması gerekmektedir. Bazı hak ozanlarımız gecekondularda sefil, hasta, aç, susuz, perme perişan, issiz olarak zoraki yaşamaktadırlar. Ekmek bulamayan ozan, hangi parayla kitap alsın, okusun?

 

Halk ozanlarında (ozanlığında) ne gibi değişimler yaşanmıştır?

 

Köyden şehre göçler, halk ozanlarının yaşam koşullarını çok zorlamıştır. Geçim sıkıntısına düşen ozanlar, iş kaygısına düşmüşlerdir. Ne imkan ne de zaman bulup kitap okuyamamaktadırlar. Zaten doğrusunu söylemek gerekirse, kitap almak için paralarının da, bu tip bir alışkanlıklarının da olduğunu düşünmüyorum. Ozanların çoğu işsiz ve aşsızdır.

 

Toplumun ve devletin halk ozanlarına bakışını, yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Devletin halk ozanlarına bakışı; ideolojik ve siyasidir. Çünkü ben bunu birçok ozanla birlikteyken yaşadım, gördüm. Bizi Ankara’ya çağırdılar, halka haber vermeden toplantılarda saz çaldırdılar.

Ayrıca toplumun da halk ozanlarına sahip çıktıkları inancında değilim.

 

 

 

Halk ozanlarının gelecekleri hakkındaki görüşleriniz nedir?

 

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmayacağına göre, aynı zamanda teşbihte hata olmaz benzetmesi ile aç ayı oynamaz sözü ile anlaşılacağı gibi halk ozanlarının geleceğinden karamsarım.

 

Çocukluk döneminizdeki ailesel ve çevresel şartlar nasıldı? Köyde mi, kentte mi doğup büyüdünüz?

 

Çocukluk dönemimde gerek ailesel şartlar gerekse çevresel şartlar ozan oluşuma saz öğrenmeme onları örnek almaya çok müsaitti. Bunların yanında ben de çok hevesliydim. Babam çok güzel zurna çalardı ayrıca fülüt ve kaval çalardı. Annemin de sesi güzeldi. Annemin soyundan da saz çalp türkü seyleyenler vardı. Bizim köyde kış aylarında düğünler olurdu, kına geceleri yapılırdı, sıra türküleri söylenirdi. Kışın yine köyümüze dedeler gelirdi. İki üç ay cem yapılırdı. Köyümüzde çok güzel zakirlik yapan uzun sap dede düzeni bağlama çalar aşıklar vardı. Ben böyle bir ortamda büyüdüm, böyle bir ortamda amatörlüğüm geçi. Şimdi o ortam hala gözlerimin önüne gelir, o ezgiler hala kulaklarımda çınlar. İlkokul yıllarımda cemlere çocuk olarak katıldım. Ortaokul yıllarımda sadece sömestri tatilinde onbeş gün katılabildim. Zaten sazı da öğretmen okulu yıllarımda almıştım. Ondan sonra yavaş yavaş o ortama katılmaya başladım. Ayrıca çocukluk dönemimde kırkbaşlik plaklar köyümüzde çok çalınırdı. Aşıkların oluşu, cemlerin oluşu, o güzel plakların oluşu yani çevre olanaklarım, ayrıca ailesel zenginlik, benim öğretmenliğim de bunlara destek oluşu, kısa zamanda profesyonel oluşuma etken olmuştur. Kısacası ister aşık deyin, ister halk ozanı deyin, ikisine de ailesel ortamım, çevresel ortamımı artı kabiliyetim ve hevesim çok da uygundu. Bilgi sahibi olarak, fikir sahibi oluşumun, yani öğretmenliğimin bu konuda çok artısı vardı diyebilirim.

 

En çok okuduğunuz ya da dinlediniz kitaplar hangileriydi?

 

En çok okuduğum kitapları değil de hangi yazarların kitaplarını okuduğumu söylersem daha iyi olur sanırım. Uğur Mumcu’nun kitapları, Yaşar Kemal’in kitapları, İlhan Selçuk, Reha Çamuroğlu, Baki Öz, Orhan Pamuk, Vural Savaş, Emin Çölaşan’ın kitapları ve burada ismini yazamayacağım kadar çok yazarın kitaplarını okudum ve onlardan etkilendim.

Ayrıca Alevilik üzerine Ayhan Aydın’ın bütün kitapları başta olmak üzere aynı konuda yazılan bütün kitapları okumaya çalıştım dersem abartı sayılmaz.

Dinlediğim kitaplar ise; çocukluğumda küyümüzde Ahmediye, Kumru, Hz. Ali’nin Cenkleri, Bektaşiliğin İçyüzü, Buyruk gibi kitapları okurlardı, bizler de dinlerdik.

 

İlk şiir tecrübeleriniz nasıldı, ne zaman şiir yazmaya başladınız?

 

Uğur mumcu’nun dediği gibi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmuyor. İlk şiir yazmaya öğretmen okulu  yıllarındam başladım. Yaşadığım, okuduğum, dinlediğim konularda daha başarılı olduğumu düşünüyorum. O gün bugün yazmaktayım. İlk şiir ve anılarımın kitabı yakında çıkacaktır. Benim yaklaşık bin şiirim bulunmaktadır.

 

Bade içme gibi bir durumunuz oldu mu? Sizce size bu ilham nasıl geldi?

 

Bade içme gibi durumum olmadı. Fakat herkesin düşüncesi kendisine aittir. Ben de buna saygı duyuyorum.

Şuna inanırım ki her zaman yazayım da deseniz şiir yazamazsınız. Onun da bir zamanı ve bir akla gelişi oluyor. Çok ama çok geceleri yataktan defalarca kalkalarak şiir yazdığım olmuştur. Yolda yürürken her zaman kağıdım kalemim cebimdedir. Ben önce konuyu belirlerim çerçevesini (projesini) çizerim. Hece sayısını belirlerim ondan sonra şiirimi yazarım, müziği ise ya şiirden önce, müziği düşünerek şiiri yazarım,  yada bu şiir hangi müziğe gider diyerek öyle uyarlarım.

Şimdiye kadar katıldığınız yarışmalar hangileridir?

 

1981 yılında Atatürk’ün 100. doğum yılı nedeniyle konusu Atatürk olan bir yarışma hazırlanmıştı. Ben de Sivas’da Hafik İlçisi’nin Dışkapı Köyü’nde oklu müdürü ve öğretmendim. Bu yarışmaya ben de katıldım, Atatürk’üm başlıklı bir şiir yazdım. Birinci kıtası aynen şöyleydi:

 

Bin sekizyüz seksenbirde

Doğan sensin Atatürk’üm

Kurtuluşun çaresini

Bulan sensin Atatürk’üm

 

On beş kıta yazdığım bu şiirle beğeni kazanmış olacağım ki beni Ankara’ya çağırdılar. Bazı kıtaları silmemi istediler. Sebebi ise siyasi ve dini anlayış farklılığıydı. Ben bunların dediğini yaparsam şiirlerimin yarışmada Türkiye’de ozanlar içinde birinci olacağımı söylediler. Ben de istediklerini yapmadım. Yarışma sonunda birinci ve ikinci gelen olmamıştı. Benim şiirim üçüncü olmuştu. Bu şiir şimdi Kültür Bakanlığı’na ait bir kitapta yer almaktadır. Bundan başka hiçbir yarışmaya katılmadım.

 

Yayınlanış kasetlerinizden bahseder misiniz?

 

Bugüne kadar 45’lik olarak 20 kasetim çıktı. Kırk kadar da cd. ve kasetim yayınlanmıştır. Bine yakın şiirim bulunmaktadır.

Şiirlerimin konuları içinden çıktığım halkın geleneği, göreneği, ezilmişliği, geri kalmışlığı, dili, duygu ölçeği, geçmişi, geleceği, Atatürk İlke ve Devrimleri, Cumhuriyetin kazanımları, gurbet, sevda, aşk, taşlama, deyiş ve duvazlardır.

 

Anadolu Aleviliği hakkındaki fikirleriniz, bilgileriniz nelerdir?

 

Anadolu’daki Alevi toplumu Asya’dan gelmiştir. Aleviliği de oradan öğrenerek, benimseyerek Anadolu’ya getirmişlerdir. Aleviler İslamiyet’i onuncu yüzyıldan sonra kabul etmişlerdir. Asya’dan göçebe olarak gelen Türk aşiret ve boyları Anadolu’ya kendi gelenek, görenek ve kültürleriyle, Anadolu’da daha önce yaşayan halkın kültürlerine katarak yepyeni bir mazayik oluşturmuşlardır. Bunu biraz daha acacak olursak; Anadolu Alevileri İslamiyeti Araplardan öğrenmişlerdir ama öğretiyi kendi kültürleriyle yoğurmuşlardır. Aynı zamanda gelip geçtikleri yerlerden, yerleştikleri Anadolu’nun zengin uygarlık mirasından da etkilenmişler yeni ve özgün sentezleri ortaya koymaya başarmışlardır.

Anadolu’da Alevilik, Babai eylemleriyle derlenmiş, Bektaşilik kurumsallaşmış ve sistemleşmiştir. Şah İsmail’in ortaya çıkışı ve Anadolu Aleviliği ile bağ kuruşu Anadolu’dan İran’a kadar yaygınlık göstermiştir.

Aleviliğin doğuşunda ve Anadolu bağlamında oluşumunda siyasal etken belirleyici rol oynamıştır.

Anadolu Aleviliği bir Türk – Antik Anadolu – İslam – Arap – Acem – Kürt kültür sentezidir.

Fakat Anadolu kimliği ağırlıktadır. Özgür, laik ve çok sesli düşünce Anadolu Aleviliği’ne özgüdür.

Anadolu Aleviliği İslamiyet’in Anadolulaşmasıdır. İslamiyet’in Anadolu yorumudur. Alevilik’te ilk kez Türk, Türkmen kökenli topluluklar benimsenmiş ve Anadolu’ya taşınmışlardır. Bektaşilik’te bir Türk olgusudur. Bektaşiliğin kökeni Türk’tür. Törenlerinde kullanılan dil Türçe’dir. Nefesler Türk dilinde okunur.

Anadolu Aleviliğini, bir cümle ile belirtecek olursak, İslamiyet’in eski Türk gelenek ve görenekleri ile Anadolu’da yaşayan kültürlerin çağdaş bir sentizidir. Hacı Bektaş Veli ile de olgunlaşmasıdır. Hacı Bektaş Veli’den gıdasını Hz. Ali’den almıştır.

 

 

 

Sizce Hz. Ali nasıl bir insandı?

 

Hz. Ali miladi 21 Mart 598 tarihinde Mekke’de ve Mekke’nin en kutsal yeri olan Kabe’de doğmuştur. Hz. Ali, Hz. Muhammed’in amcası olan Ebu Talib’in oğludur. Annesi ise Peygamberi’n atası Haşim’in oğlu Esed’in kızı Fatıma’dır. Kabe’de doğan tek kişi Hz. Ali’dir. Baba ve ana soyundan yani Haşimiler’den gelen tek kişidir. Hz. Ali’nin adını Hz. Muhammed koymuştur. Hz. Ali doğduğunda onu ilk defa yıkayan Hz. Muhammed’dir. H. Ali, Hz. Muhammed’le birlikte dua edenlerin ilkidir. Haşimilerin birincisi ve halkın ilk Müslüman olanlarındandır. Hiç puta tapmadan Mülsüman olan kişi Hz. Ali’dir. Hz. Ali daha üç yaşındayken Hz. Muhammed onu babasından istemiş yanına almış ve kendi terbiyesi ve hanesi içinde büyütmüştür. Hz. Ali’nin künyesi Ebul Hasan’dır. Her Veliyulluh’ın bir mürşidi vardır; Hz. Ali’nin mürşidi ise Hz. Peygamber’dir. Hz. Ali on yaşındayken, Hz. Muhammed’e peygamberlik gelmiştir. Hz. Ali hiç şüpheye kapılmadan ve tereddüt etmeden İslamiyet’i kabul etmiştir. Onun yatağına girip yatarak, ona gelen kaza ve belaları, onu koruma güvenliğini Ali yapmıştır.

Bütün savaşlarda yanında olmuş onu her defasında korumuştur. Bu nedenlerle H.z. Muhammed ona kılıcını teslim etmiş; “La feta illa Ali la seyfe illa Zülfikar” diyerek... Ali’den başka yiğit, Zülifikar’dan başka keskin kılıç yok, demiştir. Son vada hacında, Hz. Ali’yi ilk halife olarak ilan etmiştir. İslam tarihinde Hz. Ali’den daha mükemmel bir insan, bir Müslüman örneği bulmak mümkün değildir. O gerek yaptıkları ile gerekse yaşamı ile İslamiyet’in gerçekleştirmek istediği insan tipinin örneğidir.

Hz. Ali, Alevi-Bektaşilerin büyük  ve kutsal saydıkları On İki İmamlar’ın başı ve birincisidir.

Hz. Ali kelam, mantık, fıkıh konularında araştırmalar yapmış, eserler vermiş, sosyal içerikli konuşma yeteneği, üstün karizmatik bir kişiliğe sahip, Hz. Hüseyin ve Hasan’ın Ümmü Gülsüm ve Zeyneb’in babası, Hz. Muhammad’in damadı ve biricik yeğenidir.

 

Kerbela’da Hz. Hüseyin için neler söylersiniz? Niçin tüm Alevi Bektaşi ozanları, Kerbela için matem şiirleri yazmışlardır. Kerbela Olayı size neyi ifade ediyor?

 

Aleviler için İmam Hüseyin’in ayrı bir yeri vardır. İmam Hüseyin’in kişiliği, tavrı, düşünceleri ve başına gelenler yüzyıllar boyunca bir destan gibi kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar gelmiştir.

İmam Hüseyin dünya saltanatına önem vermeyen ve zalimlerin önünde eğilmeyerek, taşıdığı asil kanını babası Hz. Ali, dedesi; Hz. Muhammed ve Allah yolunda akıtmıştır. Bu durum gelecek nesillere ibret olmuştur.

Alevi – Bektaşi ozanları, her zaman zalimlere karşı olmuş, mazlumların da yanında yer almışlardır. Bu nedenle Alevi ozanları, Hz. Hüseyin’in haksızlığa uğraması onları derinden yaralamış, etkilemiştir. Ona övgüler, mersiyeler yazmışlardır.

Kerbela Olayı bana onurlu, yolunu bilen, doğru bildiklerini ölümü pahasına da olsa evn sevdiklerinin bu yolda öleceğini bilse de devamı savunma yöntemine gittiğini hatırlatır. İmam Hüseyin’in Kerbela’da ailesi ve yaldaşlarıyla birlikte şehit edilmesi aniden ve raslantısal olarak ortaya çıkmış bir olay değildir.

Hz. Hüseyin geçmişini, geleceğini iyi bilen, babası Hz. Ali’nin kimler tarafından öldürüldüğünü fark eden, ağbeyi Hz. Hasan’ın Muaviye’ye biat etmesine rağmen karısı Cude tarafından zehirletilerek öldürülüdüğünü iyi bilen birisiydi. Ayrıca babasına camilerde küfür ettirildiğini, isminin terliklere yazdırıldığını biliyordu. Saltanat düşkünlerinin, zalimlerin, haksızların her yanı tuttuğunu, Müslümanların onlara kul köle olduğununun farkındaydı. İşte bu farkındalık, ona daha da cesaret veriyordu. Doğru bildiği şeyleri yapmaıs gerekirdi ve yaptı da. Kerbela’da en sevdiklerinin ve canını vermekten çekinmedi.

680’de canını doğru bildiği değerlere feda eden Cennet Gençlerinin Efendisi, Şehitler Şahı Hz. Hüseyin’e selam olsun!!!

 

Alevi – Sünni farklılaşması ve Alevilerle Sünniler arasındaki kaynaşma hakkında neler düşünüyorsunuz?

 

Değerli kardeşim Ayhan Bey; bu konu geniş bir konudur. Herkes kendi düşüncesine göre, siyasi yapısına göre, tahsil ve genel kültürüne göre yorum yapar. Bu konuda yönetilen halk arasında bir ayrım veya fark yoktur. Önemli olan siyasetçilerin, devlet kadrosundaki yöneticilerin tutum ve davranışları, farklı bakışlarıdır. Alevilerin sorunlarını hükümetler de biliyor, devlet te biliyor. Fakat partimiz zarar görür, oy kaybımız olur, diye ilgilenmiyorlar. Böyle bir zihniyetten başka ne beklenir.

Alevi ve Sünni vatandaşlar anayasanın verdiği haklardan eşit olarak yararlansa bu haksızlık belirli bir ölçü de giderilmiş olur.

Esas farklılaşma ise yıllardan beri Alevilerin hor gürülmesinden, yapılan iftiralardan dolayı olmuştur. Eğer Alevilerin Sünniliği bildiği kadar, Sünniler de Alevi inancının farkında olsalar daha çok kaynaşma olur.

Türkiye’de laiklik ilkesinin adı var. Adı vardır ama uygulanması yoktur. Türkiye’de devletin dini var, o da İslamiyet’in Sünni Mezhebi’nin geçerliliğidir. Alevi inancı devletin tüm birimlerinde, okullarda, televizyonlarda anlatılırsa, cemevleri yasal statüye kavuşursa, Alevilik artık herkesce kabul edilirse Alevi Sünni farklılaşması büyük ölçüde ortadan kalkar ve de bugünkinden daha çok kaynaşma olurdu.

 

Tasavvuf hakkında neler söylersiniz?

 

Hz. Muhammed’e göre Kuran’ın dışsal ve açık (zahiri) anlamlarının yanında bir de içsel ve gizli (batini) anlamları vardır. Bu durum tasavvufculara çıkış kapısını açmış ve yorum yapma olanağını vermiş oluyor. Hz. Peygamberimiz gerek soy, gerek düşünce, inanç ve bağlılık olarak en yakını olan Hz. Ali gizli anlamlarının varlığını şöyle dile getirmiştir; Ben her akşam, Peygamberin evine giderdm. Sırlardan (giz) söz ederdik. Peygamber bana birçok ayetleri yazdırır gizli anlamlarını da açıklardı, diye söylemde bulunmuştur. İşte tasavvufcuların Hz. Ali sevgisi bu sözlerden kaynaklanmıştır.

Tasavvuf; Alevi- Bektaşi inancında Kuran, hadis, icma ve kıyas temelinde yükselen İslam düşüncesinin katı kurallarının kırıp, insan düşüncesini işleten yorum kapılarını açmıştır. Tasavvufu tasavvufcular genelde Hz. Ali’ye bağlamışlardır. Bu nedenlerle tasavvuf Aleviliğin özü, temel taşı ve felsefesi olmuştur. Tasavvuf Aleviliğin elinde akıcı, bilimci ve maddecilik karekteri kazanmıştır.

Tasavvuf, İslamlığa akılcı düşünce, laiklik ve hoşgörü getirmiştir. Yaşar Uçar’ın dediği gibi; tasavvufsuz Alevilik olmaz. Olursa da meyvesiz ağaç gibi olur. Tasavvufta bağnazlık asla olamaz, korku olamaz. Bu nedenlerle de Alevi insanı sevmeyi gerçek dindarlık bilir. Tanrı’ya korku ile değil, sevgiyle yaklaşır.

 

Yunus Emre, Seyid Nesimi, Hatayi, Pir Sultan gibi ozanların şiirlerini nasıl değerlendiriyorsunuz, onların şiirerinde öz olan nedir, neden onlar ölümsüzler kervanına katılmışlardır?

 

“Yere göğe sığmayan sığmış bir can içine” diyerek Tanrı’nın mekanını tarif eden Yunus Emre, Aleviliğin Allah inancını tanımlamıştır. Yukardaki ismini zikrettiğimiz ve yedi ulu ozanların şiirlerinde, demelerinde, nefeslerinde, mersiyelerinde, Aleviliğin ibadet şekli olan ve cem ayininde görülen hal ve hareketleri anlamaktayız, yaşamaktayız. Örneğin duvaz imam denilen şiirlerde, tüm Alevi inancının bütün temel taşları görülmektedir. Sadece bu değil, Alevi – Bektaşi inancının üçlemesi olan, Allah, Muhammed, Ali üçlemesinin anlamları, serçeşme olan Hacı Bektaş Veli’nin gıdasını Hz. Ali’den alışı, Hz. Hasan ve Hüseyin’in ve diğer On İki İmamlar’ın kimlikleri kişilikleri, ondan sonraki yol ulularının soy zincirleri, yedi ulu ozanların şiirlerinde mevcuttur. Alevilikle ilgili kaynaklar yok edildiği için Aleviler inancını, yolunu, erkanını ulu ozanların şiirlerinden, Buyruklardan, Kumru’dan, Hz. Ali’nin eserlerinden öğrenmektedirler. Bu nedenlerle bunlar ölümsüzleşmişlerdir.

 

Atatürk ismi size neyi ifade ediyor. Atatürk’ün Türk insanına getirdikleri nelerdir?

 

Amerikalı tarihçi Prof. Dr. Justin Mc Carty diyor ki: Atatürk olmasaydı ne Türk, ne de Türkiye denilen bir ülke kalırdı. Mustafa Kemal sadece ülkeyi kurtarmadı aynı zamanda Türk neslini de kurtardı. Amerikalı yazarın bu deyimi bu açıklaması Atatürk’ün neyi ifade ettiğini tam olarak açıklamaktadır. Bizleri altı yüz sene sömüren Osmanoğulları Türk adını zaten ağızlarına bie almamışlardır. Türk’ün özü olan Alevileri de dışlamışlar, asmışlardır, kesmişlerdir, bir sürü iftira etmişlerdir. Bu da yetmemiş gibi Kıbrıs’a kadar sürmüşlerdir. O dönemde Alevilik suç sayılmıştır. Nihayetinde de emperyalist güçler Osmanlı’nın güçsüzlüğünden faydalanarak ülkeyi paylaşmışlardır. Kendilerini de İngiliz himayesine teslim olmuşlardır.

İşte Atatürk böyle bir zamanda ortaya çıktığı zaman yani Samsun’a giderken umumi manzara aynen şöyleydi: uçurumun kenarında yıkık bir ülke, türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar, yıllarca süren kanlı bir savaş ondan sonra içerde ve dışarda sevgiyle tanınan, yeni vatan, yeni toplum, yeni bir devlet ve bunları başarmak için artsız arasız devrimler. İşte Türk genel devriminin bu devrimlerin en büyüğü olan Türkiye Cumhuriyet’nin kısa bir tanımı.

Atatürk Türk insanına Türkiye Cumhuriyeti’nin felsefesini yani halk egemenliğini, laikliği, çağdaşlığı getirmiştir.

Atatürk Türk insanına adam olmayı, özgürlüğü, kadın ve erkek eşitliğini, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak için izlenen yol olan ulusal devlet anlayışını, hukuk sisteminde yenilikleri, eğitim sisteminde yenilikleri, ekonomi alanında yenileşmeleri ve toplumsal yaşamasını yeniden düzelenmesini getirdi. Bilmiyorum ki daha ne getirecekti?!

 

Türkiye’nin geri kalmışlığını nelere bağlıyorsunuz? Sizce bu toplumu ne değiştirebilir?

 

Türkiye’nin geri kalmışlığının nedeni çoktur. En önemlileri: 1. Eğitim sisteminde bozukluk (çadaş bir eğitim sistemi olmaması), gericiliğin ağır basması. 2. Siyasette bozukluk. Siyasetçiler doğru iş yapmıyorlar, doğru konuşmuyorlar. Oy uğruna, menfaat uğruna yalan konuşuyorlar. Bu da Türkiye’yi geri götürüyor. 3. Hak paylaşımında yani gelir dağılımında bozukluk. Çalışmadan, emek çekmeden, zegin olanlar, köşeyi dönenler var. 4. Türkiye bağımsız bir ülke değildir. Türkiye bir an önce emperyalist güçlerden ayrılmalı, her şeyiyle bağımsız olmalı, her şeyini kendisi üretmelidir. Kendi kararını kendisi vermelidir. Köylüsünün şehirlisinin, gerçek emekçinin emeğinin hakkını vermelidir. Borçlarından kurtulmalıdır. İMF.’nin uşağı olmaktan çıkmalıdır.

Buna benzer daha birçok nedenleri kendi aklıyla çözerse Atatürk Devrimi’ne bağlı kalırsa o gösterdiği uygarlık yolunda yürürse, o zaman ülke kalkınır, toplum değişir.

 

 

Sizce demokrasi nedir? Gerçek demokrasinin yarabilmesinin şartları nelerdir?

 

Demokrasinin tanımı çok olmakla birlikte; bence en güzel tanım şudur: Demokrasi halk kesimlerinin; egemenliğin haklarının hepsinin (tümünün) kendisinin kullanmasına denir.

Daha geniş anlamıyla DEMOKRASİ, toplum içindeki çeşitli düşünce sahiplerinin bir araya gelmesi, ulusun kendini yönetecek olanları kendi içinden seçmesi, onları denetleyip değiştirebilmesi esaslarının akıl ve hukuk yoluyla belirlendiği bir rejimin adıdır.

Çeşitli Demokrasiler vardır.

  1. Doğrudan demokrasi (halk kendi kendisini yönetir.)
  2. Temsili demokrasi (Halk kendi vekillerini seçerek yönetilir.)
  3. Yarı – doğrudan demokrasi (Pek uygulanmasa da gerçek demokrasinin halkın kendi kendisini yönetmesi olduğu söylenir)

 

 

 

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

 

Güneydoğu, Kıbrıs, Ege Sorunu

Perişandır o Kerkük'ün durumu

Avrupa'yla Amerikan oyunu

Asırlar öncesi sezildiğini yaz

 

Osmanlı böyle batıp gitmiştir

Düşmana ülkeyi satıp gitmiştir  

Sevr'e imzayı atıp gitmiştir

Aynen o sınırın çizildiğini yaz

 

İktidar uğruna çanak tutan var

Ülke toprağımı işgalciye satan var

İncirlik üssüne inip kalkan var

Komşulara mezar kazıldığını yaz

 

İç ve dış düşmanlar birlik oldular

İstediği yere girip doldular

Küreselleşme diye tuzak kurdular

Ulusal devletiıı bozulduğnu yaz

 

Ali Doğanbu ulusa yazıktır

Günden güne işleri çok bozuktur

Yurt severin yürekleri  eziktir

Ülke paylaşıklrçözüklüğnü yaz

 

Çağ Atladık

 

Çalış çalış cebimizde para yok

Atladık da bizler çağ atladık

Açıktan verilir gizli alınır

Atladık da bizler çağ atladık

 

Sene boyu maaşa zam beklenir

Ek ders ile mesai de eklenir

Zamlar gelir herşey üç beş katlanır

Atladık da bizler çağı atladık

 

Gide gide kısalacak boyumuz

Terleyerek tükenecek suyumuz

Yapılanı unutmaktır huyumuz

Alladık da bizler çağı atladık

 

Hiç bir yerde yoktur  temiz havamız

Mahkemede yıllar sürer davamız

Şovla magazinle sürer havamız

Atladık da bizler çağı atladık

 

Trafikten günde yüzdür gayıbım

Her yanımız çöplük yoktur ayıbım

Yolun çukuruna düştüm gayıbım

Atladık da bizler çağı atladık

 

Çalışmadan köşeleri dönen var 

Deprem çığdan grizudan ölen var

Şişli, Kartal üç saatta.gelen var

Atladık da bizler çağr atladık

 

Ali Doğanböyle çağlar atlanmaz

     Çağ atlanan yerde fiyat katlanmaz

     O ülkenin insanları derllenınez

Alladık da bizler çağı atladık

 

 

Birlik Olalım

 

Kemal Atatürk'ün çağdaş yolunda

Gelin gardaşlarım birlik olalım

Son pişmanlık biz fayda getirmez

Gelin gardaşlarım birlik olalım

 

Yıllar yılı bizi astı yaktılar

Haklı davamıza haksız baktılar

Bizi yakanlara arka çıktılar

Gelin gardaşlarım birlik olalım

 

Ayrı gayrılığı içten silelim

Beraber ağlayıp bile gülelim

Doğruyu yanlışı iyi bilelim

Gelin gardaşlarım birlik olalım

 

Cumhuriyet birlik ile yükselir

Sahip çıkılmazsa irtica gelir

Laiklik yerini şeriat alır

Gelin gardaşlarım birlik olalım

 

Tarih tekerrürden ibaret derler

Parça parça'eiler bizleri yerler

Ali Doğân size  bildiğini söyler

Gelin gardaşlarım birlik olalım

 

 

Sivas Katliamı

 

Sivas ellerinde sazım çalınmaz

Derindir büyüktür acımız bizim

Ta Yavuz’dan beri aynı garezler

Daha yok olacak kaçımız bizim

 

Ali’den başladı bize eziyet

Pir Sultan’ın sözü gerçek nasihat

Yobazda ne gezer şeref haysiyet

İlimle alınsın öcümüz bizim

 

Orta Asya’dan gelir benim kültürüm

Felsefemle halka veririm ürün

Laikçe yaşamak mollaya sorun

Atatürk’ü sevmek suçumuz bizim

 

Elimiz, belimiz bir de dilimiz

Demokrat vasıflı bizim halimiz

Ali’den Veli’den gelir yolumuz

Bektaş’ı Veli’dir hacımız bizim

 

 

Allah size böyle emir mi verdi

Barbar olduğunuzu dünyalar gördü

Aziz Nesin size bahane oldu

Her fikre saygılı zikrimiz bizim

 

Türkiye'ye kara leke vurdunuz

Atatürk'ün büstlerini kırdınız

Şeriat getirmek sizin derdiniz

Laik bir düzendir tacımız bizim

 

Madımak'ta ozanları yaktınız

Sekiz saat imdat dendi baktınız

Ey İnönü böyle miydi ahdimiz

Kül eyledi ihmal geçiniz bizim

 

Laikleri yaktı yobaz ateşi

Yezit Hüseyin'e yaptı bu işi

Ne bir insan denir ne de er kişi

İnsanlık kardeşlik vasfımız bizim

 

Kemallar, Uğurlar bizde tükenmez

Yazarlar ozanlar ebedi ölmez

Ali Doğander ki ateşim sönmez.

Yananlar kardeşim bacımız bizim

 

 

Bak Neler Oldu

 

Bıraktığın gibi değil Türkiyem

Gel gör Atatürk'üm bak neler oldu

Gargalar dillendi bülbül kesildi

Gel gör Atatürk'üm bak neler oldu

 

Sarık, peçe yurdu aldı yürüdü

Oy uğruna çok tavizler verildi

Şeriat hortladı geri dirildi

Gel gör Atatürk'üm bak neler oldu

 

Devletin önünde adam yaktılar

İktidar güçleri orda baktılar

Büstlerini halden hale soktular

Gel gör Atatürk'üm bak neler oldu

 

Seni sevenleri tek tek vurdular

Faili meçhuldür dedi durdular

Özgürlük bahane plan kurdular

Gel gör Atatürk'üm bak neler oklu

 

Ali Doğander ki yüreğim yanık

Mumcu yok edildi yoktur bir sanık

Metin öldürüldü görenler tanık

Gel gör Atatürk'üm bak neler oldu

 

 

 

 

 

Aşık Veysel 

 

21 Mart idi açtım radyoyu

Haberlerde Veysel öldü dediler

Amiri memuru köye yürüdü

Sivralan'a Veysel Köyü dediler

 

Veysel 310'da dünyaya gelmiş

Yedi yaşta çiçek gözünü almış

Onbeşinde saza gönlünü vermiş

Pir Sultan'dan gelir soyu dediler

 

Kırk yaşından sonra bir ilham gelmiş

Her çeşit konuya bir şiir yazmış

Atatürk yoluna gönlünü vermiş

Az değil Veysel’in payı dediler

 

Türk diline çok hizmetler yapmıştır

Milli ruha maneviyat katmıştır

Senliği benliği silip almışın

İşle bu Veysel'in huyu dediler  

 

Güzün eker yazın biçer başağı

Pir Sultan’dan sonra bu son kuşağı

Hep ozandır şu Sivas’ın uşağı

Ne hikmet Sivas’ın suyu dediler

 

Ali Doğan der ki bu dünya fani

Hani ya Veysel’in cesedi canı

Gülhane Parkı’na koydular onu

Yayılsın dünyaya şanı dediler

 

 

Pir Sultan

 

Sizi tarif etmek dile kolaydır

Asırlar sonrayı gördün Pir Sultan

Devrimci halkımız senin yolunda

Onlara sen ilham verdin Pir Sultan

 

Yıldız Dağı yaylan Banaz köyündür

Ali, Hacı Bektaş senin soyundur

Sana yapılanlar kahpe oyundur

Hınzır tuzağına girdin Pir Sultan

 

Sana zulmedenler çok hak yediler

Bir de sana başkaldırdı dediler

Gerçek halkı dağdan dağa sürdüler

Zalimin zulmünü gördün Pir Sultan

 

Seni astıranlar sana kul oldu

Osmanoğulları şimdi pul oldu

Şaha gitmek sana tozlu yol oldu

Zalimin zıddına çaldın Pir Sultan

 

Gerçekleri çalıp coşan sen oldun

Zalim tuzağına düşen sen oldun

Göğe çıkıp Hakk’a koşanken oldun

Hakk’ın sevgilisi sırdın Pir Sultan

 

Ali Doğanher gün seni anarız

Aynı yolda Madımak'la yanarız

Bizi yakan yobazları kınarız

Haksızlığa karşı durdun Pir Sultan

 

Abdal Musa

 

KIRK Abdalı Horasan’dan geldi

Soyum Hacı Bektaş der Abdal Musa

Bir kazanı kırkbin er yedirdi

Bize de bir nasip ver Pir Abdal Musa

 

Hasan Gazi Baba Sultan Anadır

Geyikli Baba da senden yanadır

Nice mucizetler sade sanadır

Tanrı savgi vermiş ER Abdal Musa

 

Değirmeni sağdan sola dönderdin

Semah ile ateşleri söndürdün

UÇAR Suyla kim olduğunu bildirdin

Senin kerametin var Abdal Musa

 

Dört Dergahın biri Abdal Musa’dır

On birinci posttur elde Asadır

BİRLEME cemidir Kurban Esastır

Her sene yapılır gör Abdal Musa

 

ALİ DOĞAN çaldı canlar baktılar

Elmalı’da dergahına aktılar

Otuz yedi canı niçin yaktılar

Onların başına vur Can Abdal Musa

 

 

 

 

19 MAYIS

 

19 Mayıs’ta parlayan güneş

Çıkar gider Anadolu içinde

İzmir, İstanbul’u işgal edeni

Yakar gider Anadolu içinde

 

Padişah’a demiş bana bir görev

Padişah ta demiş git teftişi sev

Bandırma Vapuru Samsun’da bir dev

Bakar gider Anadolu içinde

 

Ülkeyi gezerek heyacan verir

Hasta milletine şifa can verir

Telgrafta her tarafa yön verir

Akar gider Anadolu içinde

 

Ya özgürlük ya da ölüm samimi

Amasya’da yayınlandı tamimi

Hür bir devlet kurulmalı daimi

Yapar gider Anadolu içinde

 

Erzurum, Sivas’ta verildi karar

Rejim Cumhuriyet bizlere yarar

Saltanat, hilafet çok verdi zarar

Yıkar gider Anadolu içinde

 

İnönü, Sakarya top yekün savaş

Ne silah var idi ne de ekmek, aş

Ya vatan kurtulur, ya da gider baş

Tutar gider Anadolu içinde

 

Manda, himayeye hayır denildi

İç ve dış düşmanlar hepsi yenildi

Padişahta yurt dışına kovuldu

Atar gider Anadolu içinde

 

İstanbul’a dön dediler dönmedi

Kellesini istediler vermedi

Gel padişah ol dediler olmadı

Kalır gider Anadolu içinde

 

Vatanı kurtardı düşman elinden

Ayrılmadı medeniyet yolundan

Düşmeyecek ulusunun dilinden

Durur gider gönüllerin içinde

 

El ele vererek bir çağ açılmış

Eskiler yıkılmış, yeni yapılmış

İlkelerle sağlam temel atılmış

Tutar gider Anadolu içinde

 

23 Nisan Cumhuriyet temeli

Bursa Nutku hep gençliğin emeli

19 Mayıs’ta Bayram etmeli

Yapar gider Anadolu içinde

 

ALİ DOĞAN Atam destan yazmıştır

Mazlum milletler de örnek almıştır

Emperyalist güçler hep def olmuştur

Kopar gider Anadolu içinde

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile