HASAN PAPUR

Anadolu halkının bağrında yanık sesiyle yer etmiş ve çok sevilmiş Abdullah Papur’un yeğeni olarak tanınan, bir çok kaset çıkarmış Hasan Papur’u çileli hayatına bir yolculuk yapıyoruz...

 

AYHAN AYDIN

Sevgili ozanım bize yaşam öykünüzü anlatabilir misiniz?

1952 yılında Sivas’ın Kangal Kazası İğdeli Köyü’nde kıraç topraklarda dünyaya gelmişim. Gerçekten de buğdaydan başka bir şey yetişmez bizim topraklarda. Ama son otuz yılda bu başarıldı. Amcam Mahmut (şimdi rahmetli oldu) İzmir’den emekli oldu, geldi. Köyüme hizmet edeceğim, dedi. Beş on torba da bitki getirmişti; ayçiceği, kabak çekirdeği, nohut, fasulye getirdi. Bunları bu güzelim topraklarımızda ekeceğiz, bunlar biter, dedi. Herkes güldü. Ben daha küçüktüm. Ben askere gitmemiştim, ama hatırlıyorum. Bugünkü gibi hatırlıyorum. Tabii köylü inanmıyordu biz de inanmıyorduk, hiç unutmuyorum, büyüğümüz olduğu için saygı duyuyor, he he, diyorduk. Hiç unutmuyorum, bizi tarlaya götürdü, beş altı kişi topladı, aile efradı rahmetli Abdullah (Papur) kaçmak istedi. Amcam peşine düşdü, elindeki keserle nerdeyse kafasını götürücekti, zor tuttuk, amcam asabiydi. Sonuçta başardı. Herkes şaşırdı, herkesin ağzı dili tutuldu. Tarlayı bağa bahçeye dönderdi, mahsul etti. Köye yenilik getirdi. Herkes ondan örnek aldı, devam ediyorlar. Yani köyümüzün şekli değişti. Hatta ben bile gidip seneden seneye ekiyorum. Rahmetli Abdullah Papur’un evine gidiyorum. Benim kendi evim veran (virane) olmuş, pa olmuş (oturulmayacak halde) o yüzden evime gidemiyorum.

O zaman nahiye olan köyümüz kırk, kırk beş hane idi. 1950’de nahiyeliği son verildi. Çetinkaya’ya kaldırıldı (bağlandı – katıldı) çünkü nüfus azalmıştı. On, on beş hane kalmıştı. Göç olmuştu. Malatya, Mersin, Adana, İstanbul, Ankara gibi yerlere göçler olmuştu.

 

Köyde yaşam nasıldı?

 

Altı yaşından beri aklım eriyor, köyü hatırlıyorum. Dört yaşında babamı (Musa) kaybettim. Hayal meyal aklıma geliyor. Ölü nedir bilmiyordum, uzandığını biliyordum, baba sen ne yatıyorsun, kalk, kalk misafirler gelmiş, diyordum. O arada amcam beni hemen kucakladı dışarı çıkardı. Evimiz iki katlıydı, sen burada oyna, dedi beni balkona aldı. Balkondan düşmüşüm burnum dağıldı. Ben bayılmışım, bu sefer cenazeyi bırakmışlar benimle ilgilenmişler.

Altı yedi yaşında kendimi bildim. Sık sık bizim köylerde cem olurdu, cemlere giderdim. Bizim köyde okul vardı, okula giderdik. Rahmetli Ali Metin’in akrabası Eğitmen Cemal Hoca vardı, Çamşıhılı, bizi o okurdu. Cemal Şahin Hoca onu unutmuyorum. Biz Ağu içen Ocağı talibiyiz, Rahmetli Hüseyin Doğan Dede bizim köye geliyordu. Benim amcam zakir olduğu için bizim eve gelirdi hep. Aşık Ali Metin gelirdi bizim köye. Kış aylarında her gün cem cemaat olurdu. Yakınımızda Dedeler Köyü vardı, onların hepsi dedeydi, aşağı yukarı her gün bizim köye gelirlerdi. Genellikle bizim evde dururlardı. Benim amcam Abdullah Papur’un babası Abdullah Amcam’ın evine gelirlerdi. Amcam bu hizmetleri hatasız yerine getirirdi. Onun sazı, sesi çok güzeldi, çok etkileyiciydi. Aşık Veysel de bizim köye sık gelirdi. İbrahim Ağa vardı, Aşık Veysel’in hocasıydı o yüzden Çamşıhı’na da gelirdi. O dönem İbrahim Ağa saz yapardı, güzel de çalar söylerdi. İnanın ki benim amcamın yanında Aşık Veysel sazı ele almazdı, aşık var, derdi, Papur var, derdi. O zaman sevgi saygı vardı, iyi saz çalanın yanında saz çalınmazdı. Ben halen de öyle biliyorum. Ve öyledir de.

 

Hiç unutmuyorum bir gün Arif Sağ’la birlikteyiz 1986’da, Mersin’deyiz, Hüseyin Atılganlar var, Malatyalılar, orada konserimiz vardı. Malatyalılar bizi bir muhabbete götürdüler. Arif Sağ çaldı, söyledi. Dediler; Hasancığım buyur biraz da seni dinleyelim, dediler. Arif Sağ bunu söylüyor. Ben dedim, estağfurullah, hocam sizler varken bana düşmez, dedim. Yakın köylülerim de vardı, sen Papur’un torunusun, senin de özünde var, seni de dinlemek istiyoruz, dediler. Bana cesaret geldi, ben de sazı elime aldım, karınca kararınca çaldım, söyledim. Amcamın beyitlerini çalıp söyledim.

 

Ben okurken, çocukluğumda köyde elbette kuzulara, gıdikler (keçinin yavrusu) onları otlatmaya gidiyordum. Annemin ismi Ayşe’ydi. 92 yaşında iken iki sene evvel (2010) kaybettik. Biz dört kardeştik, annem bize hem babalık, hem annelik yapıyordu. Rahmetli annem çok becerikliydi. Dedem zengindi, önce o vefat etti, sonra babam, biz perişanladık. Annem becerikliydi. Bizler Çetinkaya Nahiyesi’ne taşındık (7-8 yaşlarında). Biz orada mücadeleyle yaşamımızı sürdürdük.

Çetinkaya’da 12 yaşına kadar kaldım, orada okudum. O arada çalışıyordum, lokantada, garsonluk yaptım, bulaşıkcılık yaptım.

12 yaşında baktım ki bu yaşam bana güç geliyor, abim İstanbul’daydı geri geldi izine. Ben abimin yakasına yapıştım, ben de İstanbul’a gideceğim, kendi hayatımı kendim kazanacağım, dedim. O zaman ilkokulu da bitirememiştim, dörtteydim. Abim ilk önce okulunu bitir, dedi. Ama benim deli kafama yerleşmiş bir kere, gideceğim, dedim. Abim benden kurtulumadı, beni de aldı İstanbul’a getirdi. Yıl: 1965, köy geride kaldı.

 

Eski cemleri anlatınız?

 

Hiç unutmuyorum Çetinkaya’nın Dabanözü Köyü vardı,  Çetinkaya’ya yayan yirmi dakikadır. Hafta sonları oraya gider, cemlere katılırdım. Cemleri izleyip çok etkileniyordum. Dedenin biri çoşa geldi, celallendi adeta uçuyordu, bizler zor tuttuk, kapıdan zor tuttular büyükler, ben bunu gerçekten gördüm. Onu gördüm gerçekten beni çok etkiledi halen o duyguları ben içimde yaşıyorum. Ama şimdi maalesef o cemlerdeki çoşkuyu hiç göremiyorum, o duyguyu alamıyorum.

 

Sazla tanışmanız nasıldı?

 

Sazla tanışmam köyde oldu. Abdullah Papur saz çalıyordu, amcamın oğlu, babası da iyi saz zakiriydi. Amcamın bir dizinde ben oturuyordum, bir dizinde de Abdullah oturuyordu. Abdullah benden yedi yaş büyüktü. Abdullah o zaman çalıp söylüyordu. Amcamın çok yanık bir sesi  ve sazı vardı. Dinleyen koyun gibi ağlıyordu.

Sazı bana amcam verdi. İkincisi de oğlu Abdullah Papur onların ikisi beni etkilediler. Abdullah Papur sazı şöyle tut, böyle tut diye nasihatta bulunuyordu. Benim ilk sazla tanışmam 9 yaşlarında oldu. Amcamın peşine düşüp cemlere gidiyordum. Abdullah benden büyük olduğu için onu hergün cemlere götürüyordu. Ben de bir gün amcama dedim ki, sen Abdullah’ı daha çok seviyorsun, dedim. Yok, dedi seni daha çok seviyorum, diyordu. Beni kucağına bastı. Ama o lafı söylediğime çok pişman oldum, amcam ağladı. Sonra beni götürdü.

 

Yıl 1965, yer İstanbul...

 

Geldik İstanbul’a. Abdullah Papur benden önce İstanbul’a gelmişti. Onunla görüştük. O önce Mersin’deydi, oraya çalışmaya gitmişti. Sonra İstanbul’a gelmişti. Yaşamımıza devam edebilmek için bizler sağa sola savrulduk, gurbet ellere düştük.

Hiç unutmuyorum, sazı sözü çok seviyorum. Bizi ara sıra düğünlere götürüyorlardı. Bizler ilkin Beyoğlu’na yerleştik. Orda da sık sık konserler oluyordu, Tapebaşı Gazinosu vardı, oradaki konserlere çok çıktık. Hasan İpçi vardı, Şinasi Çicek vardı, Haydar Kekeç, organizatör vardı, o bizi etkinliklere götürüyordu.

Bundan önce ise Aşık Daimi’nin Unkapanı’nda yerinin olduğunu öğrendik  onun yanına koştuk. O zaman para da yok, hem de yakın, Beyoğlu’ndan Unkapanı’na yayan gider – gelirdik. Ona gitmemizin nedeni bizim yakın köylümüz olduğu içindi. Aslen Kangal Alibeyköy’dendir. Çok eski ismi Diyalbate’dir. Rahmetliyle görüştük, Papur’un torunu olduğumuzu söyledik, o da onları tanıyordu. Bizlere yemek yedirdi. Şimdi de sazın karnını doyurak, dedi. Rahmetli Abdullah bir iki tane çaldı. Abdullah çok çekingendi, çok saygılıydı. Elimiz ayağımız titriyordu. O tanınmıştı, meşhurdu, radyoda çıkıyordu... bizi çegingen görünce, olur mu, dedi, suyunuzda sulağınızda vardır, dedi çalın, dedi. Sizi dinleyeyim, dedi. Abdullah iki üç tane çaldı, sonra sazı bana verdi, ben de açıldım, sonra ben iki kere çalıp söyledim. Daimi’nin yanında Hasan İpçi de vardı.

Daimi dedi ki; haftaya konserimiz var, sizleri de çağırırız, dedi. Rahmetli Minarekaya’dan İmam Koca Leşker Ocağı’ndan Medet Şahin Dedemiz de oradaydı, onu da görünce bize cesaret geldi.

Zaten kendisi de İmam Rıza Ocağı’ndan bir dedeydi. Öyle dedelerin değil ben elini, ayağını öperim. Daimi’nin hiçbir dedikodusu, yaramaz bir şeyi çıkmadı, dede öyle olmalıdır. Özü sözü birdir. Zengin isimli bir sinema vardı, Zeytinburnu’nda, oraya gittik, benim ilk konsere çıkışım oradadır, 1967 yılında.

O zamanlar sinemalarda konserler olurdu, sık sık. Hafta içi çalışırdık, hafta sonları her Cumartesi Pazar konserlere giderdik. Köy derneklerinin gecelerine giderdik, düğünlere giderdik. Spor Sergi Sarayı vardı, Tepebaşı Gazinosu vardı, Kazapilanga Gazinosu vardı, Harbiye Açık Hava Tiyatrosu vardı. Her hafta böyle konserlere gidiyorduk.

Bir de Şinasi Çiçek vardı, organizatör olarak o çok iyiydi. Onunla çok çalıştık, onlar o zaman büyük konserler yapıyorlardı. Hasan İpçi bizi çok seviyordu. Nerde ne var, bizi çağırıyordu, biz de seve seve gidiyorduk. Erzincan’lı Haydar Kekeç’te aynı şekilde bizi götürürdü, Erzincan ekipleri var, oyun ekibi onlar da gelirdi, aynı zamanda zurna, mey çalardı, çok güzel çalardı, rahmetli Binali Selman da gelirdi, ikili olarak zurna çalarlardı.

Bu böyle 1972 yılına kadar devam etti...

1972’de askere gittim. İki sene ara verdim. Terhis olur olmaz bu çok sevdiğim kültürüme döndüm. Rahmetli Abdullah’ın Gültepe’de plakçı dükkanı vardı. Telefonda görüştükten terhis olduktan sonra onun yanına gittim. İzmir’den İstanbul’a geldim. 1974’de Abdullah Papur’un dükkanına ortak oldum. Kendisi Avrupa’ya gitti, burayı sana bırakıyorum, burayı çalıştır, dedi.

 

 

 

1976’da Tutuklanma...

 

1976’da Adana’ya konsere gittik. Mustafa Timisi’nin Birlik Partisi adına beş konsere katıldık. İkinci konserde tutuklandık. Dükkanı devretmek zorunda kaldık. Bizim akrabalar, bizim onayımızla bizim bir hemşehrimize devrettiler. Adana’da üç buçuk ay ben hapis yattım, üç ay rahmetli Abdullah yattı. O zaman beş kişiydik; Feyzullah Çınar, Aşık Kul Ahmet, , Aşık Yolcu, bir de ben vardım.  Feyzullah Çınar, Aşık Kul Ahmet Adana Kapalı Cezaevi’nde yirmi gün filan yattılar. Onlara tahliye kararı geldi, bize gelmedi, bize tuttukluluğunun devamı denildi. Abdullah Papur ile Aşık Yoksuli ise Ceyhan’da ayrı bir cezaevinde yatırdılar. Nedeni? Ceyhan Kızıldere Köyü’nde konser yaptık. Doğruları konuştuğumuz için onları oraya, bizi de Adana’ya gönderdiler.

Bu arada değerli bir candan bahsetmeliyim; Rahmetli Battal Pehlivan. Kendisini saygıyla anıyorum. Çok değerli bir gazeteci yazardı. Bizim yanımıza sık sık gelip gidiyordu. Adana’da oturuyordu, o dönemde, iş yeri de ordaydı, Yeni Adana Gazetesi’ni çıkarıyordu. Onunla sık sık söyleşiler yapıyorduk, gazetede bunları yayınlıyordu. Cumhuriyet Gazetesi yazarları da bizim yanımıza geliyordu mesala Hikmet Çetinkaya ziyaretimize gelmişti. Ama Battal Abi bambaşkaydı, onun özünde vardı, işte insanlar öyle olmalıdır. Ne yazık ki, onun gibi insanlar şimdi azaldı. Bir de benim yeğenim olan Aşık Yolcu diye bir aşığımız vardı, o da hapse girmişti benimle, bir de Efraim Yandık vardı, o da hapse girdi. Ona dedim ki, bizi yaktın Efraim... soyadı öyle olduğu için... Onlar aslında misafir sanatçıydı. Ama onları da tutukladılar, attılar içeri.

1976’nın dokuzuncu ayında tahliye oldum. Sonra İstanbul’a geldim. Kendimi bundan sonra tümüyle konsere adadım, sazıma sözüme daha çok sarıldım.

Aynı Türkiye Birlik Partisi yine bir konser yapalım, dedi. Devam, dedi. Ölmek var, dönmek yok, dedim, konserlere devam ettik. Adana’da yine Meydan Mahallesi’nde yine bir sinemada konser verdik. Çok güzel de geçti. Ama yine emniyetçiler de bizi sıkıştırdılar. Konser öncesi bize ne okuyup söyleyeceğimizi sordular.

Osmaniye’ye götürdüler bizi, Aşık Ali Nurşani vardı, Aşık Yener’le orada tanışmıştım. Hatta sazım bile yoktu,  Ali Nurşani bana sazını verdi.

İzmir’e bir konsere gitmiştim. Orada da bir konser düzenlenmeşti, İzmir Fuarı’nda. Orada da gözaltına alındım, tutuklandım. Sorgu sual başladı, orada da, yedi gün yedi gece sorgu sual oldu.

 

1977 İstanbul’da Belediyede İşe Girişim...

 

1977’de milletvekili Azimet Köylüoğlu bana yardımcı oldu, Aytekil Kotil’e telefon etti, Büyükşehir Belediyesi’nde temizlik işlerinde işe başladım. Bu böyle devam etti ama 1980’de benim iş hakkım feshedildi, işçi temsilcisi olduğum için tutaklandım. Sonra Nurettin Sözen devreye girdi işime döndüm ve bu işten 2005 yılında emekli oldum. Ben aynı zamanda DİSK’te işyeri temsilcisiydim.

Ama bu arada çileler bitmedi. 1982’de bir kasetten dolayı tutuklandım.  Selimiye Kışlası’na götürüldüm. Orada kırk beş gün sorgu sualden geçirildim. Orada büyük işkence gördüm. Bu arada askeri albay dedi ki; diyor ki Hasancığım diyor, bana çay bile içiriyorlar, “Bir gün tümü basılacak – Kuyruğundan asılacak – Bir kenara atılacak – O zaman gelecek” bundan kimi kastediyorsun, bana söyler misin, dedi. Ben de dedim ki, kötü insanları kastediyorum, dedim. Yok, yok dedi... o değil dedi... Doğruyu söyle, seni affederim, dedi...  Sen doğruyu söylemiyorsun, dedi.

 

46. gün beni bu sefer İzmir’e götürdüler. Sıkıyönetim Komutanlığı’nda mahkeye çıkarıldım. Buca Askeri Cezaevi’nde üç ay da tutuklu kaldım. Üç ay sonra tekrar ikinci kez ifadeye çıkarıldım. Orada tahliye kararım verildi. Mahkemem (Askeri Mahkeme) bitmemişti, Ankara’ya alındı. Üçüncü mahkemede berat ettim, 1984’de.

Bu gibi haksızlıklarla karşı karşıya gelmeme rağmen mücadelemden vaz geçmedim, fikrimden şaşmadım. Sekiz kez böyle sıkıntılar yaşadım. 3 Kez tutuklu kaldım. Ama tüm tutuklamalarım sonucunda hep beraat oldu.

 

Emeklilikten Sonra...

 

Ben 1980’de Alibeyköy Araphan’da plakçı dükkanı açtım. 1991’de Ümraniye’ye taşındım. Belediyedeki çalışmalarım da devam etti. Bu arada sanatımı ve kültürümü de devam ettirdim. Emekli olduktan sonra kendi yerim olan Tuzla’daki dükkanı açtım. Halen orada kendi kültürümü, sanatımı yürütmeye devam ediyorum.

 

Kaç kaset oldu?

 

Dokuz kaset oldu. Üç kırkbeşlik plak yaptım. Kasetlerimin dört tanesi sıkıyönetim tarafından yakıldı. 

 

Sevgili Ozanım, halk ozanı kimdir, ozanlık nedir?

 

Ozan demek, altın değerinde bir insan demektir. Kısacası ozan; Pirim Pir Sultan gibi olmalı, serini verip sırrını vermemeli. Ufak menfatlara kanmamalı. Ama bu ortam o ozanları göremiyorum. Ben bunu Rahmetil Mahsuni Şerif’le 2001 yılında bir televizyonda bir aradayken söyledim. Rahmetli’nin kaynı Özdemir Bey vardı, o da yanımızdaydı. Ozan dik duran, menfatlerini ön plana almayan, halkı için direnen, zalime zulme başkaldıran, kişiye ozan denir.

Pir Sultan’a dünya malını verdiler ama o kabul etmedi, çok yaşa padişahım demedi.  Doğrular yolunda yürüdü. Ozan Pir Sultan gibidir.

 

Alevilik konusunda ne diyorsunuz?

 

Alevilik, kalü beladan bugüne gelen, yola, erkana inanca Alevilik, denir. Ehlibeyt’ten bugüne kadar gelen bir inançtır.

 

Sizce Hz. Ali kimdir, nasıl bir yol önderidir?

 

Hz. Ali bir yol önderidir. Ehlibeyt’in önder isimlerinden birisidir. Yol erkanı kuranlardan birisiydi. İslamiyet için çok büyük mücadelere verdi. Hayatını hiçe sayarak, bedel ödeyerek, tüm aile efratını o yol ve erkana kurban eden büyük bir önderdir.

 

Dünya, yaşam, tabiat hakkında neler söylersiniz? Bir güne nasıl başlıyorsunuz, hayatla barışık olduğunuza inanıyor musunuz?

 

Hayatla barışığım. Hayatla barışık olmasam mücadele yapamam. Hayatı çok seviyorum. Dünyaya olumlu bakıyorum. Olumlu bakmasam mücadel olmaz. Ben aşkla dünyaya bakıyorum. Tabiatı çok seviyorum. On gün önce köydeydim. Ben tabiatsız yaşayamam.

 

Kendi dükkanınızda neler yapıyorsunuz?

 

Açıkca söyleyeyim on senedir ticaretimiz bitti. Nedeni, internet çıkınca bize de darbe vurdu. Kaset satıyları hemen hemen tümüyle bitti. Şimdi de internetten CD’leri de indiriyorlar. Bereket ki, internet saz vermiyor. Ben ise saz yapıp satmaya çalışıyorum. Yani bu tamamen bir gönüllülük işi oldu. Biz para kazanamıyoruz. Orası da dostlarla buluştuğumuz bir yerdir. Orası muhabbet mekanıdır.

 

Yayınladığınız kasetleriniz isimleri nelerdir?

 

  • Yeter Çektiğimiz Çileler, Şah Plak, 1976
  • Zalim Almanya, Türk Ola Plak Şirketi (Yüksel Özkasap’ın Şirketi), 1979
  • Bir Gün Mutlaka, Güney Plak, 1979
  • İstanbul İstanbul, Harika Plak, 1980
  • Sallan da Gel Sevdiğim, (Düet Yaptım – Neriman Karakuş’la), Harika Plak, 1981
  • Az mı Geldi Çektiğim, Doğuş Plak,1982
  • Nedir Bu Çileler, Şah Plak, 1983
  • Koca Papur’a Ağıt, Şah Plak (Rahmetli Abdullah Papur ve Mahsuni Şerif’in Anısına), 1989
  • Gurbetçi Gardaşım, Şafak Plak, 1995

 

 

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

 

 

BEN HİÇ YAŞAMADIM Kİ

 

 

Yaşımı sorma be arkadaş
Ben hiç yaşamadımki
Küçüklükte çektim çile
Ben hiç yaşamadımki

Felek güldürmedi baştan
Ağlarım gözüm kurumaz yaşta
Ne söylesem gönül yasta
Ben hiç yaşamadımki

HASAN PAPUR'um
Yazım döndü kışa
Gör daha ne gele başa
Ben hiç yaşamadımki

 

YURT BİZİM AMA

 

Bu bizim beylerin işine bakın
Haksız yaşar haksız ölür nedendir
İt ile beygire kalan zamandır
Vatan bizimdir ama Amerika girmiş neden

Vatan perverleri toprakta yatan
Kanı bozuk toprakları satan
Atatürkcüler var gericiler neden
Vatan bizimdir ama Amerika girmiş neden

Papur yurt senin kimseye verme
Gericiye vurguncuya sen kanma
Bu böyle gitmez yoldaş üzülme
Vatan bizimdir ama Amerika girmiş neden

 

PİRİM

 

Arzuladım sana geldim
Hünkar Hacı Bektaş Veli
Türbene yüzüm sürdüm
Hünkar Hacı Bektaş Veli

İmam Rıza’nın Soyundan
Hünkar Hacı Bektaş Veli
Muhammed’in teninden
Hünkar Hacı Bektaş Veli

Hasan Papur sana geldi
Hünkar Hacı Bektaş Veli
Öz gönlünü sana verdi
Hünkar Hacı Bektaş Veli

 

 

ABDAL MUSA

 

Uzun yollar aştım geldim
Pirim Abdal Musa sana
Gülen cemalinde huzur buldum
Pirim Abdal Musa Sana

Nemli gözlerimi gönlüne saldım
Gönül sarayında huzur buldum
Özledim seni kanmaya geldim
Pirim Abdal Musa Sana

İnsanlık uğruna dağı gezmiş
Tüm yurda ışık saçmış
İlmini Tekke Köyü’ne kurmuş
Pirim Abdal Musa Sana

Hasan Papur sana geldi
Öz gönlünü sana verdi
Özüm ile anmaya geldim

Pirim Abdal Musa Sana

 

 

DİSKO

 

Disko fisko anlamam
Bende lorke lorke havası
Gurbet ele yok özentim
Bende köy köy sevdası

Disko fisko neylerim
Türküm türkü söylerim
İçimdeki sevdamı
Türkülere dökerim

Hasan Papur ciddidir
Bu sözlerim acıdır
İçimdeki sevgimi lo
Türkülere Açarım

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile