SADIK KIYAK
(ZAKİR – OZAN, YOZGAT-ÇEKEREK - KIRIMOLUK KÖYÜ)
Zakirler, Aşıklar, Ozanlar Alevi-Bektaşi inanç ve kültürünün temel taşıyıcılarındandırlar. Büyük bir sorumluluk yüklenerek bu büyük felsefenin özünü sazlarıyla, şiirleriyle insanlara aktarmışlar, büyük kitlelerin en büyük duygu tercümanları, ruhsal sağaltıları yapan hekimleri, bilgece fikirleri taşıyarak düşünce taşıyıcıları ve cemlerde dedelerin de en büyük yardımcıları olmuşlardır.
Bu gelenek ne güzel ki halen yaşıyor. Sayıları çok azalmış ta olsa, bu köklü geleneği yaşatan, buna sahip çıkan, bir aşk halinde bu yolda yürüyen insanlar var.
On yıl önce Abdal Musa ziyaretinde Yeşil Gölü’n yanında yüzlerce can ceme durmuştu. Yeşil otlar üstünde, kutsal toprak üstünde ve kutsal bir suyun çevresinde sazlar çalınıp semahlar dönüldü. Burada hizmeti yürüten, yönlendiren temel sembol şahsiyet cemin zakirliğini yapan Sadık Kıyak’tan başkası değildi.
On yıldır tanıdığım Sadık Kıyak tam anlamıyla “klasik” aşıklık geleneğini sürdüren bir değerli yürekti. İnsanlar da pirleri, mürşitleri karşısında görülmeli, sorulmalı, sorgulanmalı ki, kazanın kalaylanması gibi her sene temizlensin diyen, nice dedelerle cemler yürütüp bir çok bölgeye giden “Geleneğin Yaşatıcılarından” Sadık Kıyak’la söyleşimiz bizi Anadolu’nun bağrına doğru bir geziye çıkaracak.
AYHAN AYDIN
Sizce “Halk Ozanlığı” neyi ifade ediyor? Halkın isteklerini, gerçek olan her şeyi dile getirir. Halkın dertlerini dile getirirler. Ölseler de haksızlığa karşı ödün vermezler. Engin, türap insanlardır. Hacı Bektaş Veli’nin güzel bir sözü vardır; incinsen de incitme. Halk ozanları da buna uyarlar. Halkın arasında yaşar, alçakgönüllü insanlar olarak, halka layık olmak, Hakk sevgisini de içinde taşıdıkları için de Halk ve Hakk sevgisi içlerindedirler. Gerçek aşıklar maddiyata değer vermezler. Sen seni bilirsen Nuri Hüda’sın, sen seni bilmezsen Hakk’dan cüdasın (uzaksın), onda bunda bir şey aramayacaksın, önce özünde arayacaksın. Seversen sevilirsin. Ozanlar da işte tüm insanları, dünyayı severler.
Halk Ozanlığının tarihsel geçmişiyle ilgili bilgileriniz nelerdir? Türklerin Orta Asya’dan getirdiği kültürdür.
Halk Ozanlığı sizce ne zaman ve nasıl başlamıştır? Ahmet Yesevi’den bu tarafa tekke şairleri ve halk ozanlığı başlamıştır. Mansur’dan, Nesimi’den, Virani’den bu yana, Kerbela olaylarıyla o zulmün yansımalarıyla, bu olaylar dile getirilmiştir. Ozanlar bu olaylardan çok etkilenmişlerdir.
Çocukluk döneminizdeki ailesel ve çevresel şartlarınız nasıldı? Çok perişan, aç, çıplak ve sefil büyüdük. Günlerimizi yoksulluk içinde geçirdik. Kalabalık bir aileydik. Biz yedi kardeştik. Beş on malımız ancak vardı. Karakeçi deriz, orman mıntıkası olduğu için, onu güderdik, onunla geçinirdik. Arpa, buğday, mercimek, nohut eker, zar zor geçinirdik. Orman meselesi çıktı. Karakeçiyi yasak ettiler. İstanbul, Ankara’ya göçler başladı. Ben iki dönem de köy muhtarlığı yaptım. Muhtarlığı bırakınca, çocukları okutamayınca, şartlar daha kötü olunca bizler de bırakıp Ankara’ya göçtük. Muhtarlık döneminde bir Bağ-Kur başlamıştı. Onu devam ettirdik, askerliği ödeyip, sigortaları yatırıp, emekli olabildik.
Öğrenim durumunuz nasıldır? İlkokul. Hatta biz ancak üç sene okuyabildik, köyde. Köylerde o zamanlar öyleydi, beşe kadar yoktu. Diplomayı da sonradan dışarıdan aldım.
Küçüklüğünüzde ve gençliğinizde cemlerde bulundunuz mu? Dedeler, zakirler, mürşitlerle bir arada yaşadınız mı? Evet. Çok bulundum. Ben dedelerle oturup kalkardım. Sıradan bir genç gibi değildim. Düğünlere vs. gitmezdim. Dedeler gelince yanlarından ayrılmazdım. Dedeler köye gelince beni bırakmazlardı, bunu sen yapacaksın, diyorlardı. Ben de buna merak saldım, sazı öğrendim, aşıklık- zakirlik yaparak kendimi yetiştirdim. Dönemlerde bizim yanımızda, yakınlarımızda Kırtilim Köyü’nde Hüseyin Dede vardı, Abidin Dede vardı… Cemleri bu dedeler yaparlardı. Bizler de onların yanında bulunurduk.
Bu dedelerin özellikleri nasıldı? Hüseyin Dede çok değerli bir insandı. Büyükle büyük, küçükle küçüktü. Gönül alçağı bir insandı. Abdal Musa (Birlik Kurbanı) kestiği zaman insanları toplar, nasihatlerde bulunurdu. Geçmiş tarihlerden anlatırdı. Kendisine sorulan soruları yanıtlardı, Eski Türkçesi vardı. Kendisi kitap okurdu. Ahmediye Kitabı’nı çok okurdu. Ondan çok bahsederdi. Onun babasının da şiirleri varmış. Adı Behri Baba imiş. Hem dede hem zakirlik yapardı. Hüseyin Dede de hem dedelik, hem zakirlik yapardı. Abidin Dede ise biraz sert bir mizaca sahipti.
Benim dedem de hem zakirlik, hem hocalık yaparmış. Abidin Dede’nin dedesinin yanında zakirlik yapmış, rehberlik yapmış. Dedemden bana geçmiş, babam yapmadı.
Sizce dedeler kimlerdir? Hz. Muhammet ve Hz. Ali’nin soyundan gelen kimselerdir. Bunlara seyyid denir. Halkı eğitip, mürşitlik, hocalık yapan insana denir. İnsanları daima barışık yaşatmak için mücadele eden insanlardır. Nasıl ki, bir meyveyi aşılayınca daha iyi yetişiyorsa dedeler de halkı daha iyi yaşatmak için, birlik, beraberlik, yolumuzu yaşatmak görevleri vardır. Rehberleri yetiştirirler, cemlerde halkı bilinçlendirirler. Genç askerliğini yapıp, evlenirse onu yola almak, müsahip kardeşliğini yapmak da dedenin görevidir. Bu her sene olur. İnsan aynen bir kabın kalaylanması gibi, görgüden geçmeli. Kaplar kalaylanmasa kararırlar. İnsan da böyledir. İnsanı yargılamazsan, yeniden sorgulamazsan gönlü kararır, dede bunu temizler. Herkes dede olamaz. Ancak görevini yaparsa dede olabilir. İnsan ocak zadedir, o soydandır ama dedeliği herkes yapamaz. Dedeliği hak eden yapar, başaran yapar. Zakirlik de böyledir. Bunu ancak başaran yapabilir. Bir ocaktan yüzlerce insan vardır. Ama bir iki kişi o ocaktan çıkar, dedelik yapar.
Bizim asıl geçmişimiz Malatya Arapkir’deki Şıh Hasan’daki Bayat Aşireti’ne dayanıyor. (Bunu İsmail Onarlı ortaya koydu. Şeyh Hasan Aşireti kitabında bu yazar. Onun kitabında yazıyor; biz Nimri’ye dayanır. Bize zaten Nimriler denirdi.) yani bizler Şeyh Hasan Aşireti’nin, (Ocağı’nın) rehberleriyiz. Bizlerin evveli Malatya Keban’a bağlı Nimri’den gelmişiz. Bizler de bu yola böyle hizmet ediyoruz.
Ehlibeyt sevgisini insanlara aşılayan dedeler, çok önemlidir. Bilinçsiz insan olursa ne kadar da saygı da olsa; bir seyidin bir makamda oturması gerekir. Yani soydan çok hizmet önemlidir. Halka hizmet, Hakk’a hizmettir. Bu yüzden cem yürüten, insanlara bilgi aşılayan, birlik beraberlik kuran, barışı öğütleyen ırk, cins ayırmadan, herkesi eşit tutan dedelere benim saygım vardır. Ben de bu dedelerle hayatımı geçirdim, geçiriyorum.
En çok hangi ozanların şiirlerinden etkilendiniz? Hatayi, Nesimi, Virani, Fuzuli, Pir Sultan, Kul Himmet, Yemini. En çok Hatayi’den etkilendim. Bence o bir cem ozanıdır. Delil düvazları Hatayi’dendir, Miraçlama Hatayi’nindir, Kurban Duaları, Hatayi’dendir. Ben en çok Hatayi’den etkilendim. Her şey Hatayi’de bitiyor.
En çok okuduğunuz ya da dinlediğiniz kitaplar hangileridir? Hz. Ali’nin cenk kitapları, Eba Müslüm.
İlk şiir tecrübeleriniz nasıldı? Ne zaman şiir yazmaya başladınız? 15 yaşımdan itibaren saz çalıp şiir yazmaya başladım. Karacaoğlan, Pir Sultan kitaplarını okuyup, aşk geldi. Onlar yazmış, biz yazamayız mı, çalamayız mı? Deyip bunlara özendim. Onları ezberlemek kolay değildi. Uzun süre gerekiyordu. Köylerde hayat şartları zordu. Ama ben çok meraklı olduğum için şiirleri belliyordum. Ben inşaatta ustalık yapsam da, geçimimi yapsam da, bunu hiç bırakmadım. Devamlı cemlere katıldım, sazımı çaldım. Ama şiir de yazmaya başladım. Onu da geliştirdim.
Bade içme gibi bir durumunuz oldu mu? Hayır. Ben bade içmedim ama bir hastalandım. On yaşında hastalandım. Hocalar muska yazdı vs. Bir yerde, ölecekmiş gibi başına toplanmışlar, artık rüyamda mı, hayalimde mi, bir kubbe gördüm. Düşümde (İmam Hüseyin hakkı için bu gerçek) bir kişi var, nikaplı. Bana o yaşta La Feta İlla Ali La Seyfe İlla Zülfikar, bunu oku, kılıcı vur, dediler. (Ben normalde bu lafları bilmiyordum.) Ben elimi yorgana vurmuşum. Kızamık hastalığıydı herhalde. Ondan sonra bana bir aşk ve ilham geldi. Ağabeyimin sazı vardı. O bana vermiyordu. Ben ise o aşkla başladım, abim geride kaldı.
Sizce size bu ilham nasıl geldi? Benden önceki ozanlardan etkilendim.
Ozanlıkta bağlamanın yeri nedir? Sazsız ozanlık olabilir mi? Ozan ile bağlama bir bütündür.
Bağlama dışında bir çalgı kullanıyor musunuz? Kaval.
Dünyaya bakışınız, insan, tabiat hakkındaki fikirleriniz nelerdir? Emeğe saygılı, hür ve demokrasi içinde barışık olarak yaşamak. Bence tüm dünya insanları bir bütündür. Aynı Allah’ın yarattığı tüm canlılar vardır. Bazıları yetmiş iki buçuk diyorlar. Bu böyle olamaz. Yetmiş üç millet vardır. Hiçbir insanın, toplumun birbirinden farkı yoktur. Tabiatsız insan olmaz. İnsansız tabiat olmaz. Hepsi bir bütündür.
Şimdiye kadar katıldığınız yarışmalar hangileridir? Bazen radyo ve televizyon programı yapıyorum.
Yayımlanmış kitabınız var mı? Yok.
Kasetiniz var mı? Taş plaklarım var. İsmi Yandı Ha Yandı (Bir Güzelin Hasretinden Ahıdan, Alıştı Dört Yanım Yandı Ah Yandı, bunu ilk kez ben söyledim. Ali Ekber Çiçek ve Nida Tüfekçi’nin yanına gitmiştim. Onlar da beni, Sahibinin Sesi Şirketi’ne gönderdiler. O şirketten taş plak olarak bir plak çıkardım.)
Nida Tüfekçi müdürlüğünde Ankara Radyosu’nda Mahalli Sanatçı imtihanına girdim. Sınavı geçtim. Bir kaset doldurdum. Bana bir kayıt numarası verdiler. Denetimden geçtim. Orada bir bant doldurdum. Orada bir kitapçıkta ismim yazılıdır. Şimdi ise deyiş ve düvazlarımdan oluşan bir cd. Çıkarabildim.
Siz görevlerinizi (zakirlik – ozanlık) nasıl yerine getirirsiniz? Bizler Hacı Bektaş Dergahı’na bağlıyız. Oradaki Çelebilere bağlıyız. Bizler her sene gider icazetimizi yenileriz. Çünkü bizim cem yürüttüğümüz yörelerde bu icazet olmadan bizler zakirlik yapamayız. Aynı şekilde bizim dedelerimiz de bu icazeti alırlar. Ben şimdi Veliyettin Ulusoy Efendi’ye bağlıyım. Onun mührünü vurduğu belgeyle ben cemler yaparım. Bunun örneği vardır. (Yozgaz, Çekerek Kırıkoluk Köyü’nden Aşık Sadık Kıyak Hacıbektaş’a gelerek Dergah-ı Hacı Bektaş Veli’yi ziyaret etmiştir. İsteği üzere bu belge kendisine verilmiştir. 10. 04. 2000
Aşık Sadık Kıyak buraya gelerek Dergah-ı Hacı Bektaş Veli’yi ziyaret etmiştir. Görevi esnasında yardımcı olmanızı cümlenizden rica eder bu vesileyle sevgi ve selamlarımı sunarım. Mühür )
Ben Ankara’da olursam, Hasan Dede Dedeleri, Sivas yöresi dedeleri ben boş olursam onlar beni çağırır, Çorum dedeleri nereye çağırırlarsa ben giderim. Boş olduğum zaman cem hizmetlerine giderim. Yani dedeler beni bilir, beni çağırırlar.
Hangi şehirlere gittiniz? Çorum (Aşağı Hamdi köy, Seyfe (Hasan Dede Talibi. Haşim Dede’yle giderim (kendi köyü olan Hasan Dede Köyü’ne çağırır, giderim.) Kırıkkale’deki), Sırıklı (Şıh Hasan Ocağı))
Yozgat (Sarımbey (Cemal Dede’yle giderim), Maal, Abaza Kışla (Aşağı Kışla), Yukarı Kışla (Alaca’ya giderken), Kolanlı, Yassıöyük.
Mecitözü’nde; Kayı Köyü (İmam Rıza Talipleri)
Eskiden Niğde’ye bağlı olan Aksaray’da: Mandama, Saratlı (Belediyelik), Akmezar, Ger Ali, Deli Hebil, Caal, Yakacık. Daha başka köyler de var ben gitmedim.
On birinci ayda başlayıp, marta kadar Adana merkez, Mersin de dahil olmak üzere tüm bu yörelere on beş senedir cem zakirliğine giderim. Zaten dedeleri de Veliyettin Efendi gönderiyor. Yani Efendilere (Çelebilere) bağlı dedelerle cemler yapıyorum. Onları da icazet alarak hizmetlerin yerine getiriyorlar.
Peki, köylere gidince nasıl karşılanıyorsunuz? Güzel karşılanıyoruz. Orada görevimizi yaptıktan sonra bir sorun olmaz. Bizleri çok severler. Zaten bizleri yıllardan beri biliyorlar. Eğer bir kere sevmezlerse bir daha gidilemez. Her sene icazet yenilenir. Bizleri misafir eden babalar vardır. Baba rehber gibi çalışır. Köyün dargınlarını, küskünlerini önceden tamir eder, bunu bize bildirir. Yani dedelere. Biz genellikle aynı babanın yani rehberin evinde misafir kalırız. Diğer köylüler de bizi misafirliğe çağırırlar. Her gün bir yerde yemek yeriz. İnsanların ayrı ayrı cemlerini, görgülerini yaparız, kurbanlarını keseriz. Yani ben dedelerden ayrılmam, onlar da benden ayrılmazlar. Dedeyle aynı evde kalırız. Ayrılma olmaz. Dedeyle tam bir uyum halinde cemleri yürütürüz. Köylülerle iyice kaynaşıyoruz. Zaten bizlerin gitmesini onlar dört gözle bekliyorlar. Bizlerin gitmesinden çok memnun oldukları için, köylülerle kaynaşıyoruz. Bize iltifat ediyorlar. Bizler de onlara layık olmaya çalışıyoruz.
Peki, cemlerdeki görevinizi tam anlatır mısınız? Gittiğimiz zaman rehber filanca filancayla küs, nikâhlı karısını kaçırdı, kızını kaçırdı, düşkün oldu, onu o dedeler halledemezse o, yol dışı kalır. Üç sene, beş sene yol düşkünü olarak kalır. Eğer halledilirse cemden önce bu başarılır. Zaten eğer düşkünse de, üç yıl, beş yıl düşkün olduktan sonra, düşkün kurbanını keserek cemlere dahil olabilir. Bu en önemli husustur. Yani kesinlikle yoldan ödün verilmez. Benim gittiğim tüm yörelerde düşkünlük hala geçerlidir. Müsahiplik hala geçerlidir. (Sadece Aksaray’da bunu kaldırmışlar.) Yani on beş sene boyunca ben tüm inançların, ibadetlerin yaşandığına tanık oldum. Halen de oluyorum.
Cem de benim görevim bellidir. Önce insanlar görülür. Başlangıçta tarikat abdesti alınır. Seccade serilir. Delil yanar. Ona üç düvaz imam söylerim. Kurban gelir; o tekbirlendikten sonra dede görevi bana verir ben de oraya üç düvaz imam söylerim. O işler bittikten sonra lokma hazır olana kadar; muhabbet, deyiş, düvaz imam devam eder. Hazır dediği zaman, artık cemin birlenme zamanı gelmiştir. Cem birlensin, derler. (Lokma hazırlayanlar, pişirenler bunu dedeye söylerler). Dede orada herkes birbirinden razı mı der, razılık alır. Ondan sonra dede cemi birler. Orada dede üç düvaz imamla cemi birler. Yani bunları kendisi söyler. Ben de kendisine yardımcı olabilirim. Ondan sonra, zakir başlar on iki hizmet bitene kadar saz elimdedir. Hiç kimse dışarı girip çıkamaz, artık ben sürekli on iki hizmetin düvazlarını çalıp söylerim. Ondan sonra saka suyu dağıtılır. O görevi de genellikle bilmedikleri için ben yaparım.
Peki, cemin dışında köyde saz çalar mısınız? Tabii ki. Gündüz halk yanımıza gelir. Onlara saz çalarız.
Türkü söyler misiniz? Ben pek türkü söylemem. Bilmem, çalmam. Düvaz imamlara ağırlık veririm. Herhangi bir mecliste sohbetler, sazlar olsa da en sonunda üç deyiş, bir düvaz söylenip öyle bağlanır, sohbetler, muhabbetler. Bu bir kuraldır.
Gezip gördüğünüz, cem yaptığımız köylerin durumları nasıldır? Kültürleri benzerdir. Bazı yörelerde biraz farklılık olsa da, on iki hizmet her yerde aynıdır, geçerlidir. Sadece Aksaray’da müsahipliği kaldırmışlardır. Köylerin maddi durumları genelde iyidir. Birçoğunda Almancılar vardır. Durumları iyidir, arazileri boldur.
Peki, siz masraflarınızı nasıl karşılıyorsunuz? Görülen kişiler, bir evde kaç kişi görüldüyse; herkes bir çıraklık, lokma hakkı verir. Bunu üçe bölerler; bir dedeye, bir zakir/aşığa, bir de efendiye pay ederler. Burada pazarlık olmaz, onlar ne verirse biz alırız. Eşit olarak paylaşırız.
Başka aşıklar oluyor mu, cemlerde? Hemen hemen olmaz. En yetişkini ben olduğum için temel görevler bana verilir. Yeni yetişen aşıklara/zakirlere de yer veririm. Ama cem içinde tek aşık olur. Başkasına yer verilmez.
Anadolu Aleviliği hakkındaki fikirleriniz, bilgileriniz nelerdir? Anadolu Aleviliği Horasan erenlerinin fikirlerini Türk kültürüyle Ehlibeyt sevgisinin karışımıyla meydana gelmiştir. Alevilik-Bektaşilik; biz Kırklar’dan beri bu yolu süreriz. Bu yolu Muhammed Ali kurdu. Yol aynen devam ediyor. Bazı yörelerde “Alisiz Alevilik” diye bir şey çıkardılar. Biz buna karşıyız. Böyle bir şey olamaz. Alevilik, Ali’yle, Muhammet’le başlar ve biter.
Sizce Hz. Ali nasıl bir insandı, en önemli özellikleri nelerdir? Hz. Ali Allah’tan gelen ayetlerin emrine uyarak alt tabaka insanların hakkını savundu. Bunların dil, din, ırk farkı gözetmeksizin insanların bir olduğunu kabul etti. Fakirin, düşkünün yanında oldu, hakkını savundu.
Kerbela ve Hz. Hüseyin için neler söyleyeceksiniz? Niçin tüm Alevi-Bektaşi ozanları Kerbela için matem şiirleri yazmışlardır? Kerbela Olayı size ne ifade ediyor? Hz. Hüseyin İslâmiyet’in yaşaması için doğru yolu tutup inandığı gerçekler uğrunda canını vermiştir. Öte yandan Hz. Peygamberin evladı olması çok önemlidir ama Emeviler makam ve menfaat uğruna bir peygamber evladını öldürmekten çekinmemişlerdir. Hem mukaddes olması, hem İslâm’ı savunması, hem de haklının yanında olması dolayısıyla ozanlar Hz. Hüseyin’in her zaman mukaddes görmüş onun için matemini tutup mersiyeler yazmışlardır.
Alevi - Sünni farklılaşması ve Alevilerle Sünniler arasındaki kaynaşma hakkında neler düşünüyorsunuz? Aleviler gerçek İslâm’a, Kuran’a, Ehlibeyt’e inanırlar. Sünniler yalnız hadisler ve mezheplere inanırlar. Elbette ki barışık yaşamak için kardeşlik, birlik gerekir. Ama bugüne kadar hep Aleviler ödün verdi, Alevilerin hakları verilmedi. Bu haksızlık, adaletsizlik giderilmelidir. Ama bunda Sünnilerin suçu yoktur. Yönetenlerin suçudur. Bu adaletsizlikler devam ederse sorunlar da bitmez.
Tasavvuf hakkında neler söyleyeceksiniz? Tasavvuf Batıni ilimdir (Tanrının mahiyetini ve kainatın oluşumunu inceleyen din felsefesidir. Bu felsefeye göre Hak Adem’dedir.)
Yunus Emre, Seyyid Nesimi, Hatayi, Pir Sultan Abdal gibi ozanların şiirlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu isimler neden ölümsüzler arasına katılmışlardır? Dini gerçekleri savundukları için benimsiyorum. Gerçekleri yazdıkları, Kuran’ın emirlerine uydukları için Ehlibeyt’i sevdikleri için haksızlığa karşı çıktıkları için.
Atatürk ismi size neyi ifade ediyor? Atatürk’ün Türk insanına getirdikleri nelerdir? Türk milletini esaretten kurtarıp bağımsız bir devlet kurduğu için, ilerici bir görüşe sahip olduğu için, yaptığı devrimlerle bizleri çağdaş bir yaşama kavuşturduğu için ben onu çok seviyorum. Atatürk’ün izinde gittikçe bu cumhuriyet te yaşar.
Türkiye’nin geri kalmışlığını nelere bağlıyorsunuz? Tam demokrasinin uygulanmaması, eski tutucu fikirlerin benimsenmesi dolayısıyla Türkiye geri kalmıştır.
Sizce bu toplumu neler değiştirebilir? Çağdaş eğitim, rüşvetsiz işlerin yapılması, demokrasinin uygulanması, insan haklarının verilmesi, eşit hak eşit imkan sağlanması.
Sizce demokrasi nedir? Gerçek bir demokrasinin yaşabilmesinin şartları nedir? İnsan özgürlüğü, hür düşünce, hür iradenin benimsenmesi ve bunların kalıcı olmasıdır.
Sizce Halk Ozanları toplumsal olarak ne gibi işlevleri yerine getirmişlerdir? Halkın gözü kulağı dili olmuşlar, halkın dertlerini isteklerini dile getirmişler, gerçekleri savunmuşlar. Bu uğurda hiçbir zaman çıkarlarının peşinde olmamışlar, her zaman gerçeğin yanında sazlarını çalmışlardır ve çalacaklardır da. Geleceğe ozanlar ışık tutacaklardır. Onların sazları, sözleri altın değerindedir. Ama maalesef bu anlaşılmıyor. Onlar ne kadar da zulüm görseler, bu yollar, ozanlık devam eder.
Çağdaş dünya ve Türk yazarları hakkında neler biliyorsunuz? Günümüzdeki imkanlardan her insanın faydalanması yazarlar bunları doğru olarak aydınlatmaları gerekmektedir.
Günümüz çağdaş Türk yazar ve sanatçılarından birisiyle tanışıklığınız var mı? Şakir Keçeli, Nejat Birdoğan, Emin Çölaşan.
Halk Ozanlığı geleneğinin günümüzde devam ettiğine inanıyor musunuz? Evet.
Hangi ozan ve ses sanatçılarıyla dostluğunuz var? Mahzuni, Arif Sağ, Musa Eroğlu, Ali Kızıltuğ, İsmail İpek.
Kitap okuyor musunuz? Evet.
Sinemaya, tiyatroya gidiyor musunuz? Hayır.
Şimdiye kadar kaç Alevi - Bektaşi anma etkinliğine katıldınız? 50’ye yakın.
Halk ozanlarının genel sorunları sizce nelerdir? Çözümlenebilmesi için neler yapılmalıdır? Ozanlık gelir getirmiyor, maddi imkansızlıklar bizi çok zorluyor.
Halk ozanlığında ne gibi değişmeler yaşanmıştır? Köy ozanlığı şehir ozanlığına dönüşmüştür.
Toplumun ve devletin halk ozanlarına bakışını, yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Hiç iyi değil.
Halk ozanlarının geleceği hakkındaki fikirleriniz nelerdir? Pek parlak görmüyorum. Nedenleri; onlara değer verilmiyor. Bir sanatçı para yönünden geliri olmazsa bunu sürdüremez. Başka işlere bakacaktır. Bunu bırakabilir. Çoluğunun çocuğunun rızkını nasıl karşılayacak? O yüzden ekonomi önemlidir. Ozanların ekonomik yönden bir tutunacak dalları yoktur. Devlet güvenceleri yoktur. Bizler bir ölçü de gönüllü hizmet ediyoruz. Hangi ozan zengindir?
Hangi ozanların, hangi eserlerini biliyorsunuz? Tekke şairlerinin ve halk aşığının eserlerinin çoğunu biliyorum.
Halk ozanlarının sorunlarını giderilebilmesi için hangi kurumlar, neler yapabilir? Kültür Bakanlığı halk ozanlarını desteklemelidir.
Peki şu anda bir kuruma bağlı mısınız? Hüseyin Gazi Derneği’ne üyeyim. Aynı zamanda orada zakirlik yapıyorum. Bunun yanında kim çağırırsa ben oraya giderim, sazımı yolum için, cemler için çalmaktan geri durmam.
Başınızdan ilginç bir olay geçti mi? Bir yıl Hacı Bektaş törenlerine gitmiştim. Oraya törenlerden önce gittiğimiz için görev de yapıyoruz. Yani sekiz on gün önceden gideriz. Çalıp çağırırız. Deyiş isteyenler, deyiş çalarız. İsteklerini karşılarız. Ben sazımı Timur Efendi’nin bulunduğu odaya bırakırdım. Sazımı çaldılar. Eve gidecek vakit saz bulamadım. Onun üzerine bir deyiş söyledim. Bu olay gerçekten beni de çok etkilemişti. O olayı hiç unutamıyorum.
Bağlı olduğu ocak : Zeynel Abidin Ocağı
Nüfusa kayıtlı olduğu il : Yozgat
İlçe : Çekerek
Köy : Kırımoluk
Köyün hane sayısı : 30
Köyün nüfusu : 150
Köyde yaşayanların sayısı : 20
Şehre göç edenlerin sayısı : 130
Köyünüzü çevreleyen Alevi/Bektaşi köyleri var mıdır? Üzümlük, Kırk dilim, Boş alan, Kıykışla, Toraman, Aşağı Kuyucak, Doğanoğlu, Ağ öz, Yüce pınar, Kürt Ünür, (Yeni ismi; Gümüşkaş).
Piriniz hangi ocaktan gelir? Zeynel Abidin, Rehberiniz hangi ocaktan gelir? Zeynel Abidin, Mürşidiniz hangi ocaktan gelir? Zeynel Abidin.
Köyünüzdeki ziyaret yerleri ve yatırların adresleri? Sivri bir zatın mezarı vardır.
Çevre köylerdeki ziyaret yerleri ve yatırların adresleri? Doğanoğlu Köyü’nde Yeşil Papuç.
Bağlı olduğunuz ocak hangisidir? İmam Rıza. Bizim aslında bağlı olduğumuz ocak Şıh Hasan Onar’dir. Biliyorsunuz Malatya, Arapkir, Oner Köyü’ndedir. Müsahiplerimiz İmam Rıza’lı olduğu için, eğer Onar Dede’den birisi gelmezse, İmam Rıza’lılara da görülebiliriz. Abdal Musa Kurbanımızı keseriz. Yani onlarla iç içeyiz. Yani asıl ocağımız Şeyh Hasan Onar olmakla birlikte, İmam Rıza’lıları da tanırız. Köyümüzde İmam Rıza dedeleri vardır. Aslında eskiden Baba Mansur Ocağı Dedeleri vardı. Süleyman Dedeler vardı. Ama şimdi o ocaktan kimse yok, bizim köyde.
Yörenizde bir kültür veya dini inançsal anma etkinliği yapılıyor mu? Hızır İlyas, Nevruz Bayramı, cem, Abdal Musa.
Etkinliğe kimler, hangi bölgelerden gelmektedirler? Yakın Alevi köylerinden.
Köyünüzde, bölgenizde sizin dışınızda talibi olan ocaklar hangileridir? İmam Rıza’lılar.
Medeni durumunuz? Evliyim.
Eşiniz Alevi mi, Sünni mi? Eşiniz Alevi ise dede kızı mı, talip kızı mı? Alevi, talip kızı.
Oğlunuz evliyse, eşi Alevi mi, Sünni mi? Aleviyse dede kızı mı, talip kızı mı? Talip kızı.
Kaç yaşındasınız? 53.
Mesleğiniz ya da işiniz nedir? İnşaat işçisi.
Şu anda hanenizde (evinizde) kaç kişi bulunmaktadır? Halen kiminle birlikte oturuyorsunuz? 6 kişi. Eşim ve çocuklarım.
Varsa, çocuklarınızın isimleri nelerdir? Mustafa, Zülfikâr, Kazım, İbrahim.
Sizce Türkiye’de ne kadar Alevi/Bektaşi vardır? 20 milyon.
Bağlama gibi bir çalgı kullanabiliyor musunuz? Bağlama çalıyorum.
Hangi Alevi Bektaşi anma etkinliğine katılırsınız? Hacı Bektaş, Abdal Musa, Süceattin Veli ve cem törenleri.
Muharrem orucunu ne zaman ve ne kadar tutarsınız? Kurban Bayramından 17 gün sonra. 15 gün tutarız.
Hızır orucunu ne zaman ve ne kadar tutarsınız? 17 Şubat’ta başlarız 3 gün tutarız.
Hz. Ali’nin doğum günü olarak hangi günü kabul ediyorsunuz? 21 Mart Nevruz günü.
Söyleşi: 2008
Eserlerinin Yer Aldığı Eser: Dünden Bugüne Ozanların Dilinden, Hazırlayan: Ozan Gazi Barışcan, Ezgim Matbaası, 2008, Ankara. Sayfa: 206-267
Şiirlerinden Örnekler
SATIYOR GÖRDÜM
Yurdumu sarmıştı hayın düşmanlar
Padişah sarayda yatıyor gördüm
Tam yedi devleti oldu pişmanlar
Ülkemi padişahlar satıyor, gördüm
Samsun Amasya çıkınca paşa
Şahlandı ulusum, yaşa mı yaşa
Namerdin kaşığı değmesin aşa
Ülke ve ulusum batıyor gördüm
Sivas, Erzurum da yaptı kongre
Haydi cepheye dedi evli ergine,
Cephede düşmanı sardı mengene
Batı, güney, kuzey katıyor gördüm
Alındı kararlar, başkente gelindi
Halkı seymenlerde akan bir seldi
Gelense ülkemi kurtaran eldi
Vatanımın kalbi atıyor gördüm
Toplandı paşalar meclisi kurdu
Cumhuriyet layık şerefli yurdu
Düşmana Sakarya da şamarı vurdu
Albayrak elinde utuyor gördüm
Düşmanları yurttan atınca Atam
Sevgi barış için olmasın hatam
Aşık Sadık der ki, barışı tutan
Bağnaz hainlere çatıyor gördüm
SOHBET BELLİ DEĞİL SÖZ BELLİ DEĞİL
Meclise oturmuş sözleri kaba
Tarlada ürün yok elinde yaba
Kimi derviş olmuş kimisi baba
Sohbet belli değil söz belli değil
Yalancı sofunun kemalı olmaz
Dost olan dostuna ikilik kılmaz
Firavunluk yapıp imana gelmez
Yolu belli değil iz belli değil
Döndükçe bu dünya tersine döndü
Gerçekler kalmadı hep hayal oldu
Kurudu ağaçlar çiçekler soldu
Yazı kışı belli değil güz belli değil
Sözünü bilmeyen cahil kör kişi
Sevgisi olur mu insana karşı
Boşa gitse gerek gözünün yaşı
Özü belli değil saz belli değil
Sefil Sadık der ki böyle söylerim
Hakka yaramayan huyu neylerim
İrfan meclisine nazar eylerim
Atlas belli değil bez belli değil
HÜSEYİN GAZİ
On İki İmam neslinden gelen
Şehitler serdarı Hüseyin Gazi
Münkirin boynuna kılıcı çalan
Şehitler serdarı Hüseyin Gazi
Çağırmadan duyup, bakmadan gören
Nice kafirlerin, askerin kıran
Hak için canı baş serinin veren
Şehitler serdarı Hüseyin Gazi
İnsanlık bozuldu kalmadı tadı
Cahilin sohbeti hep dedikodu
Dünya durdukça söylenir adı
Şehitler serdarı Hüseyin Gazi
Mahitaptır şemsi kamerin
Al yeşil nurdan bağlı kemerin
Bir elinde sancak hem de teberin
Şehitler serdarı Hüseyin Gazi
Sefil Sadık der ki billah nursun
Hünkar Hacı Bektaş hem de Ali’sin
Dünya da ahrette umudum sensin
Şehitler serdarı Hüseyin Gazi
ALİ DEYİ
Dost kervanı katar katar
Sevdası serimde tüter
Cümle kuşlar durmaz öter
Hak Muhammed Ali deyi
Aşıkların bağrı yanar
Cahil olan deli sanar
Dünya pervaneler döner
Hak Muhammed Ali deyi
Dost bağında güller açar
Etrafına koku saçar
Katarlanmış turna uçar
Hak Muhammed Ali deyi
Yüce yüce yüksek dağlar
Kimi yanar kimi ağlar
Akar akar coşar seller
Hak Muhammed Ali deyi
Sadık der ki mümin kullar
Hakka gider doğru yollar
Seher vakti esen yeller
Hak Muhammed Ali deyi
YANARIM AŞKINA
Bir güzele meyil verdim vereli
Yanarım aşkına yar diye diye
Ben de şu dünyaya geldim geleli
Yanarım aşkına yar diye diye
Eller al giyinmiştir bende karalı
Tükenmez dertlerim hepte sıralı
Mehlem kar etmiyor yürek yaralı
Yanarım aşkına yar diye diye
Takatim kalmadı tutmuyor dizim
Yine kan ağlıyor her iki gözüm
Ne kışım bellidir ne de var yazım
Yanarım aşkına yar diye diye
Dertlerim var amma tabip bilmedi
Eller oynar güler yüzüm gülmedi
Beklerim yollarını o yar gelmedi
Yanarım aşkına yar diye diye
Sefil Sadık der ki yanar ağlarım
Coşkun sular gibi akar çağlarım
Eller al giyse de kara bağlarım
Yanarım aşkına yar diye diye
SOFTALAR
Kol kola geziyor sahte dedeler
Talibi bezdirmiş softa kabalar
Köşede kalkmıyor dikme babalar
Bunlara bend olmak günah değimli
Ben dedeyim diye posta oturur
Nice ocakları yıkıp batırır
Evde ne var ne yok alıp götürür
Bunlara bend olmak günah değimli
Döşekte oturur kafadan atar
Müşkülü haletmez talibe çatar
Sırtında kaburu sofuluk satar
Bunlara bend olmak günah değimli
Kendini mürşidin yerine koymuş
Dünya malı için nefsine uymuş
Beyhüda dolaşıp kendini yormuş
Bunlara bend olmak günah değimli
İnanmayın çirkin söze yalana
Canım feda olsun halden bilene
Nasihatım vardır ibret alana
Bunlara bend olmak günah değimli
Sefil Sadık der ki bana kızanlar
Tarikat erkanı yıkıp bozanlar
Yoksulun hakkını yiyip gezerler
Bunlara bend olmak günah değimli
SEFİL SADIK
Ser çeşmenin başı Muhammed Ali
Ta ezelden beri demişiz beli
On iki imam nesli Bektaşi Veli
Erenler Sultanı Bektaş merhaba
Lokman perendeye pişi götüren
Ak pınarı getiripte akıtan
Kayaya binipte taşı yürüten
Erenler Sultanı Bektaş merhaba
Gayıb ilmini sen okudun bildin
Darı çeç üstünde namazın kıldın
Güvercin donunda uruma geldin
Erenler Sultanı Bektaş merhaba
Yedi kat semada yedi kat yerler
Bunu fark eylemez kör olan körler
Beş esmadan gelir on iki nurlar
Erenler Sultanı Bektaş merhaba
Sefil Sadık der ki ey Mürvet gani
Dar günümde yetiş unutma beni
Herdem çağırırım pirim ben seni
Erenler Sultanı Bektaş merhaba