SUNA GÖLPEK
(SUNA / TELLİ SUNA)
AYHAN AYDIN
Yaşamıyla örnek bir çizgiye sahip Gölpek’in üretimleri Anadolu toprağında bir kadının, bir ananın, bir gizli öz değerin mücadelesini de gözler önüne seriyor. Şiirlerinin gücünü her şiir sever anlayacaktır. Emekleri önünde saygıyla eğiliyorum.
En son kendisiyle yaptığım görüşmede yeni bir kitap çıkardığını, birçok üniversiteden, televizyon kanalından kendisine ilgi gösterilmesine memnun olan Gölpek, Kültür Bakanlığı’nda Halk Ozanı olarak kayıt altına olmuş.
Varsa köyünüzdeki dergâhın ve türbenin adı? Seyitgazi ilçesinde Seyitgazi Türbesi, Melikgazi çiftliğinde Melikgazi Türbesi, Aslanbeyli köyünde Sücaaddin Veli Türbesi, Yazıdere köyünde Üryan Baba Türbesi, Doğançayır köyünde Arap Tekke Türbesi, Bu türbelerin içinde Seyitgazi türbesi ve Sücaaddin Veli Türbesi ziyaretçisinin fazla olduğu türbelerdir. Diğerlerinin de ziyaretçileri vardır. Buraları genelde adak adayanlar ziyaret ederler. Melikgazi türbesinde yatan kişinin Seyit Battal Gazi’nin kız kardeşi olduğunu ve adının Melek Gazi olduğunu duymuştum. Doğançayır’daki Arap Tekke’de yatan kişinin bir Arap asker olduğu ve şehit olduğunu bir çok kerametler gösterdiğini duymuştum.
Çevre köylerdeki ziyaret yerleri ve yatırların adresleri? Kırkkızlar Dağı, Mum Deresi, Şehitlik, Nazım Hikmet’in sembolik mezarı, yatır olarak Arap Tekke, Sersemcik Ana, ziyaret edilen yatır ve yerlerdir. Doğduğum köyde Sarıkavak’ta, Ateşoğlu, Çabutlu, Büyükçal (Hubayır Işık adıyla) Bendenli Dede’nin mezarı vardır. Buralara ziyaretçiler gelir, adaklar kesilir. Hıdırellez ve nevruzlarda ziyaret ederler, mum yakarlar (Cuma akşamları). Yağni kapan köyünde, Şah Papuçu vardır, genelde felçli insanlar burada üç gün kalırlar, şifa bularak kurban keserler.
Sizce “Halk Ozanlığı” neyi ifade ediyor? Öncelikle Hakk aşkını, insan sevgisini ifade ediyor. Çünkü yaratanı ve yaratılanı sevmeyen insandan ozan olmaz. Halk ozanlığı yüzyıllar öncesinin değerlerini kültürünü, yüzyıllar sonrasına taşımayı ifade ediyor, Hakk’tan aldığını halka vermeyi ifade ediyor. Doğallığı, hoşgörüyü, yapıcılığı ifade ediyor. Geçmişle gelecek arasında köprü vazifesi yapmayı, sevgiyi ifade ediyor. Yaşadığı toplum insanının acılarına, sevinçlerine, sevdalarına tercüman olmayı ifade ediyor.
Halk Ozanlığının tarihsel geçmişiyle ilgili bilgileriniz nelerdir? Halk Ozanlığı sizce ne zaman ve nasıl başlamıştır? Zor şartlar altında büyük çabalar sarf ederek ezilmiş halkın yanında olmuşlardır, kültürümüzü, geleneğimizi nesilden nesile aktarabilmişlerdir. En acı olayları, en büyük sevdaları ağıtlarla, şiirlerle, deyiş ve türkülerle ölümsüzleştirmişlerdir. Özel arabaların, telefonların bulunmadığı tarihlerde bile birbirinin varlığından habersiz ozanlarımız aynı aşkla, aynı özveriyle saz omuzlarında köy köy gezerek kahvelerde, cemevlerinde görevlerini yapmışlar. Ozanlık geleneğini günümüze kadar taşımayı başarmışlardır. Ozanlığın tarihe ismini yazdırması kolayca olmamıştır. Örnek olarak Nesimi’yi, Pir Sultan, Yunus Emre, Aşık Veysel, Karacaoğlan ve daha niceleri kendince çile çemberinden geçmiştir. Günümüz ozanlarının şanslı olduğunu düşünüyorum telefonlar, arabalar ve medya; radyo, TV, bilgisayar gibi iletişim araçları ile birbirini görüyorlar, tanıyorlar, daha geniş kitleye hitap edebiliyorlar. Ama bekledikleri ilgiyi bulamıyorlar sanıyorum.
Halk ozanlığı Ahmet Yesevi ile başlamıştır. Yunus Emre ile benimsenmiştir. Fuzuli, Nesimi, Virani, Yemini, Hatayi, Pir Sultan, Kul Himmet ile devam etmiş, Karacaoğlan, Aşık Veysel, Mahzuni, Şah Turna gibi değerli ozanlarımızla günümüze kadar gelmiş devam etmektedir. Bence Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Hacı Bektaş Veli, Mevlana yüce ermiş şair ozanlardır. Ozanlık sevgiyle başlamıştır, aşkla başlamıştır. Tarihsel olarak da tahminime göre 13. yy.da başlamıştır. 20.yy.da devam etmektedir. Her ozan hangi çağda yaşarsa yaşasın, inanılmayacak kadar duygu düşünce beraberliği gösteren şiirlerinin ilham kaynağının Tanrısal aşktan ve insan sevgisinden doğduğuna inanıyorum. Her ozanın bir çile çemberinden geçiş dönemi vardır. En etkileyici şiirler işte bu dönemde doğmuştur. İlk önce Türkçe şiirleriyle Yunus Emre çıktı içten, duygusal, dinsel şiirleriyle halkı mest etti. İlahi ve nefes türünden söylenen bu şiirleri halk benimsedi.
Çocukluk döneminizdeki ailesel ve çevresel şartlarınız nasıldı? Köyde mi, kentte mi doğup-büyüdünüz? Çocukluğum küçük bir köyde geçti. Küçük yaşta babamı kaybettim, dedemlerle yaşamaya başladım. İki kardeşim, annem, amcam, halalarım, kalabalık ama birbirine bağlı; fakir ama huzurlu, saygıda sevgide kusur işlemeyen, küçük sürprizlerden büyük mutluluk duyan, çevredeki insanlarla iyi ilişkiler içerisinde bulunan bir aileydik. Mahkemelik bir olaya yada bir cinayete şahit olmadım. Ozanlık yönünde sıkıntılarım oldu; bir şiirimi ya da deyişimi paylaşmak istediğimde, ya da saz çalmak istediğimde ilgilenmiyorlardı, içlerinden bir kızın bu işlerle uğraşması ayıplanıyordu. Annem yazmama karşıydı, gizli gizli yazıyordum… Aslında bu çok uzun bir hikaye filmlere konu olacak kadar ilginç bir hikayedir anlatılsa. Bense cemlerde bulunmaktan büyük mutluluk duyuyordum; şiirlerimi okumak istiyordum, izin vermiyorlardı, ben de üzülüyordum. Hatıra defterime yazıyordum. Doğayı çok seviyordum; kışın karla kaplı sokakları, tarlaları, saçaklardan sarkan buzları seyretmeyi… bu güzelliği şiirleştirmeyi çok severdim. Yazın sonbaharın, ilkbaharın ayrı bir güzelliği vardı.
Bir Alevi ocağına bağlı mısınız? Hıdır Abdal Ocağı’na bağlıyız. Dedelerimiz Yozgat ili Deremumu köyünden gelmekteler. Her yıl kış ayında cemlerimizi, kurbanlarımızı, Abdal Musa kurbanını, birlik kurbanını muhabbet ve 12 hizmeti yaparlar. İsteyen talipler misafir olarak muhabbet ortamı hazırlarlar (h)icazetli ve bilgisi olan dedeler gelir.
Küçüklüğünüzde ve gençliğinizde cemlerde bulundunuz mu? Dedeler, zakirler, mürşitlerle bir arada yaşadınız mı? Sizce dedeler kimlerdir? Evet bulundum. Bendeki bu aşka nedenlerden birisi de cem ortamında yapılan muhabbetlerdir. Bu muhabbetleri can kulağıyla dinlememdir. Cemlerin bana öğrettikleri hoşgörülü olmak, büyüklere saygılı olmak, yapıcı olmak, mücadeleci ve fedakar olmak, rızasız lokma yememek, ayrıca Hacı Bektaş Veli’yi ve Atatürk’ü öğrendim. O iki yüce insan düşüncelerini gerçekleştirmiş olmasalardı ben şimdi bu durumda olmayacaktım (ben ve benim gibiler). Kitaplarım olmayacaktı, saz çalmayacaktım, TV programlarına katılmayacaktım, sizleri tanımayacaktım vs. özgürlüğüm olmayacaktı.
En çok hangi ozanların şiirlerinden etkilendiniz? Yunus Emre, Pir Sultan, Karacaoğlan, Aşık Veysel vs. duygu ve düşüncelerime hitap eden şiirlerin sahibi her ozandan etkilendim. Zaman zaman duygulanır ve onlar gibi yazmak isterdim ama bunun imkansız olduğunu düşünürdüm. Bu yüce şairlerin, ozanların ne denli bir aşk ateşi içerisinde pişip olgunlaştıklarını düşünemezdim. Şimdi ise çok iyi anlıyorum.
En çok okuduğunuz ya da dinlediğiniz kitaplar hangileridir? Gençlik döneminde muharrem ayında okuduğumuz bir kitap vardı; çok eski bir kitap Eba Müslüm hayatını anlatan bir kitaptı yazarını hatırlamıyorum. Ben okurdum okumuşluğu olmayan akraba ve komşular toplanır, dinlerdi. Çok duygulanırdık, onların da benim de ağladığımı hatırlıyorum. Sonraları en çok Muhammed’in, Hz. Ali’nin, Hacı Bektaş’ın hayatını anlatan kitapları aradım, Yunusun, Pir Sultanın şiir kitaplarını okudum.
Şimdi ise hala şairlerin ozanların hayatını ve şiirlerini konu alan kitaplara ilgi duyuyorum.
Atatürk’ün hayatını ve ilkelerini anlatan kitaplar ilgimi çekiyor. Tarihe mal olmuş insanların, erenlerin evliyaların yaşantısını anlatan kitaplar ilgimi çekiyor. Sanat ve sanatçılarla günümüz şairleriyle ilgili kitapları bulursam okuyorum. TV de bu tür konuları dikkatle dinliyorum. Ayrıca el işi sanatlarıyla ilgili kitap ve programlar vazgeçilmez bir merakım.
İlk şiir tecrübeleriniz nasıldı? Ne zaman şiir yazmaya başladınız? Ortaokul yıllarında özenli başladı ama ilk şiirim babamın ölümünden sonra başladı, devam ediyor. Babam için gözyaşı döken felç olan babaannem için yazmıştım. Annem için yazmıştım.
Zindan ettin baharımı yazımı
Yetim koydun üç tanecik kuzunu
Doldurmadan otuzuncu yaşını
Yolun tamam oldu dur dedi felek
Bade içme gibi bir durumunuz oldu mu? Sizce size bu ilham nasıl geldi? Evet oldu. Bu bir gerçektir, böyle şey olmaz, derdim ama olduğunu gördüm. Bir gece rüyamda gençlik döneminde aşure pişirdiğimiz ocağı gördüm; ocak alev alev yanıyordu, üzerinde büyükçe bir kazanın içinde aşure kaynıyordu. Bense aynı odada ocağın tam karşısındaki bir yatakta yatıyordum. Ocağın başında bağdaş kurmuş bir adam elinde saz, başındaki kasket yüzünü gölgeliyordu. Kaynamakta olan kazana elini daldırarak bir avuç aşure aldı ve bana uzattı. Aramızda uzun mesafe olmasına rağmen benim kolum oraya kadar uzanıp aşureyi aldı bir de baktım ki et lokması olmuş aşureler. Ağzıma götürdüm yarısını yemiştim ki uyandım. Ne o ocak, ne o kişi, ne de et lokması vardı; yalnızca ağzımda yediğim lokmanın tadı vardı, bir de gözlerimde yaşlar süzüldüğünü fark ettim. Şimdi kendi evimdeyim ama gönlüm o ocağın başında oturan perişan giyimli adamdaydı ne sesini duymuştum ne de yüzünü görmüştüm ama garip bir duygu içerisindeydim. Saz çalma arzusu duydum. Evimizde küçük bir saz vardı oğlumun öğrenme sazı rüyamda gördüğüm adamın elinde tuttuğu sazı anımsattı ve böyle başladı… Eğitim almadan saz çalmayı öğrendim ama yıllarımı aldı. Tam akort yapamıyorum, bunu da yarım lokma yediğime bağlıyorum.
Bağlama çalıyor musunuz? Ozanlıkta bağlamanın yeri nedir? Sazsız ozanlık olabilir mi? Bağlama dışında bir çalgı kullanıyor musunuz? Evet saz çalıyorum (aşık düzeninde). Şiirlerimi sazımla özleştirdiğimde güzel deyişler çıkıyor ortaya. Türkülerimi, deyişlerimi paylaşmanın mutluluğunu yaşıyorum. Bence sazla erenleri, evliyaları, şehitleri anmak düvaz okumak bir ibadettir. Hakk aşkını, insan sevgisini ezgiyle anlatmak insanı yüceltir. Söyleyeni de dinleyeni de huzura kavuşturur. Duygularımızı paylaşmak üzüntüleri azaltır sevinçleri çoğaltır.
Şiir yazarken özendiğiniz, örnek aldığınız, ozanlar kimlerdi? Mahzuni, Yoksul Derviş, Gülabi gibi ben kendi yaratıcılığımı dışa vururken insanların duygu ve düşüncelerine tercüman olabilmenin çabasını yaşarım. Bazen acılı bir ana, bazen özlem dolu bir sevgili, bazen özgürlüğü arayan bir Anadolu kadını olurum. Sonuçta; sevgi yüklü bir yolcu olurum bu yolda.
Dünyaya bakışınız, insan, tabiat hakkındaki fikirleriniz nelerdir? Dünya çok güzel yaşanmaya değer. Dünya öyle özenilerek yaratılmış ki sanki yaratıcısını yansıtan bir ayna, insan dikkatlice bakarsa kendini görebilir. Mesela 4 mevsim insan hayatını yansıtır. İnsan ise yaratılmışların en şereflisidir, dünyanın yöneticisidir. Hakk insanda, insan Hakk’tadır. Tabiat insanoğlunun yaşam kaynağıdır.
Şimdiye kadar katıldığınız yarışmalar hangileridir? Eskişehir Seyitgazi TRT. 1 Hacı Bektaş Veliyi anma komitesinin düzenlediği yarışmaya katıldım. Kütahya Simav fazla katılmadım, katıldığım yerlerde dereceye girdim.
Aldığınız herhangi bir ödül var mı? TRT.1 Kadında Eğitimin Önemi Konulu yarışma, Hacı Bektaş Veli ile Atatürk şiirimle, çok sayıda teşekkür belgesi, plaket ve değerli hediyeler verildi.
Yayımlanmış kitabınız var mı? Kasetiniz var mı? Evet. Bekleyiş 1993’de, Özleyiş 1997’de, Söyleyiş ve Gökyüzüm 2000’de yayımlandı. Yayınlanmaya hazır 2 kitabım var; Hacı Bektaş Veli ile Atatürk, Anneler ve Çocuklar. Kasetim yok ama çok sayıda deyişim ve türküm var. Deneme kaseti hazırlamıştık, eşe dosta hediye ettik.
İslam Tarihi hakkında neler biliyorsunuz? İlk aklıma gelen Hz. Muhammed oluyor; kız çocuklarının diri diri toprağa gömülüşün karşı çıkışı, putlara tapan insanlarla mücadele edişi, Müslümanlığı kabul ettirmek için verdiği savaşlar, halifelik, kölelik, Kuran’ı Kerim’in yazılmaya başlanması, Hz. Ali, Aleviliğin ve Sünniliğin başlangıcı.
Anadolu Aleviliği hakkındaki fikirleriniz, bilgileriniz nelerdir? Çağdaş, Atatürkçü kültürünü yaşatmak için mücadele ederken Hakk sevgisini insan sevgisini, dolu dolu yaşayan sazıyla sözüyle, semahlarıyla, dostluklarıyla Hacı Bektaş Veli kültürünün temsilcileri olan insanlar olarak Anadolu’yu aydınlatan erenlerin izinden yürüyoruz. Dedeler ozanlar bu yola gönül vermiş hizmet vermiş insanlar olarak bir bütün ve bir can olduğumuza inanıyorum.
Sizce Hz. Ali nasıl bir insandı, en önemli özellikleri nelerdir? Hz. Ali dünyaya örnek olacak bir insandı, yüce bir inanç önderiydi, çocuk yaşta Müslümanlığı kabul eden ilk kişiydi, her zaman Hz. Muhammed’in yanında olan, ermiş bir insandı. Kendisine kötülük yapana bile iyilik yapacak kadar cömertti. En büyük özellikleri Allahın Aslanı, diye anılması Zülfikar’ın ve Düldül’ün sahibi, Şahların Şahı, Hasan ile Hüseyin’in Atası, Fatıma Anamızın eşi Kırkların başı, yiğitliği, mertliği, cesurluğuyla tüm insanlığa örnek olmuş bir inanç ve toplum önderidir. Daima ezilmişin yanında ve hep doğrudan yana doğru insandı.
Kerbelâ ve Hz. Hüseyin için neler söyleyeceksiniz? Niçin tüm Alevi - Bektaşi ozanları Kerbelâ için matem şiirleri yazmışlardır? Kerbelâ Olayı size ne ifade ediyor? Muaviye ve Yezid’in haksızlıklarına, yolsuzluklarına, baskı ve zulümlerine karşı baş eğmeyen yiğit ve bilge bir insandı; ezilen ve horlanan yoksul insanların dostuydu. Örnek kişiliğiyle gönüllere taht kurmuştu. Muaviye ve Yezid’in isteklerine karşı çıktığı kabul etmediği için acımasız bir şekilde şehit edildi. Katili Şimr’dir. Her Alevi Bektaşi ozanı mutlaka bir tane olsun ağıt matem şiiri yazmıştır. Çünkü Hz. Hüseyin’in kavgası şahsı için değildi, insanlık içindi. Bunun bilincinde olan her ozan ona yapılan haksızlıklardan etkilenir ve yazar. Bu acı olayı şiirsel bir yolla gelecek nesillere aktarmayı bir görev bilir. Ozanların görevi tarihsel olayları destanlaştırmak, yaşatmak, nesilden nesile taşımaktır. Kerbela olayı tarihe yüzyıllara damgasını vurmuş hüzünlü bir destandır. İnsanlığın en büyük ayıbı ve utancıdır. Hz. Hüseyin zulmün ve işkencenin en acımasızına hedef olmuştur susuz bırakılarak. Ehlibeytin ve onun çektiği acıları, çilelerini kağıtla kalemle dille anlatmak kolay değil bence böyle.
Alevi - Sünni farklılaşması ve Alevilerle Sünniler arasındaki kaynaşma hakkında neler düşünüyorsunuz? Ayrımcılık hiçbir zaman iyi sonuç getirmez. Nihayetinde hepimiz insanız, hepimizi yaratan bir Allah ve hepimizin bildiği bir Kuran var, ayrı araçlarla aynı amaca gidiyoruz. İbadet camide de olsa, cem evinde de olsa, Allah’a inancımızdan doğmuyor mu, çocuklarımız birbirine aşık olduklarından ayırmak günah olmuyor mu, evlenirlerse torunlarımız bizim kanımız canımız olmuyor mu? Fakat inancıma karşı çıkan olursa elbette hakkımı arar kendimi savunurum ama düşmanca değil. Atalarımız dememiş mi, tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. İnsanlar arasındaki dostluk ve kaynaşmadan daha güzel ne var ki?
Tasavvuf hakkında neler söyleyeceksiniz? Tasavvuf kişinin öz benliğinde uyanan ilahi bir aşktır, zamanla kabına sığmayan ilahi aşkı kişi şiir ve müzik yoluyla dışa vurur. Bu dışa vuruş genelde ilahi tarzındadır; nefes olarak söylenir, kişi dünya işleriyle fazla ilgilenmez, bu aşk deryadan ummana dalış ve bu ummanda kendini arayıştır. Çünkü kişinin aradığı her şey aslında kendinde mevcuttur, tasavvuf bu arayışta uzunca bir yoldur.
Yunus Emre, Seyyid Nesimi, Hatayi, Pir Sultan Abdal gibi ozanların şiirlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Hepsi birbirinden değerli ve yüce ozanların şiirlerine hayranım bu ozanların şiirlerini genelde cemlerde ve muhabbetlerde severek söylüyoruz. Hakk sevgisi, insan sevgisi, ve inanç özgürlüğüyle yazmışlar şiirlerini halk tarafından benimsenmiş yüzyıllar öncesinde yazılmasına rağmen anlaşılır bir dille Türkçe olarak yazmışlar, ilahi, nefes ve deyiş olarak söylenir mesela Yunus Emre’nin gel gör beni aşk neyledi, Nesimi’nin Haydar Haydar, Pir Sultan’ın bende bu yayladan şaha giderim çok sevdiğim deyişleridir.
Sizce bu isimler neden ölümsüzler arasına katılmışlardır? Başta tüm insanların duygu ve düşüncelerini yansıtmaları, insanların anlatmak isteyip de anlatamadıklarını, arı duru bir Türkçe ile söylemeleri, şiirlerinin kendilerinden sonra gelen ozanları etkilemiş olmaları en önemlisi de halkın içinden çıkıp halkla iç içe yaşamaları haktan aldıklarını halka verirken doğal olmaları, özündekilerin sözlerine yansıması çile çemberlerinden geçerken sabırlı olmaları, doğru olmaları.
Atatürk ismi size neyi ifade ediyor? Atatürk’ün Türk insanına getirdikleri nelerdir? Tarihe adını yazdırmış yüce bir insanı vatanın kurtuluşunu cumhuriyetin doğuşunu padişahlık devrindeki kafes arkasındaki kadının cumhuriyet devrinde hanımefendi oluşunu, karanlıktan aydınlığa çıkışı, laikliği Türk insanının hakkı olan yaşama biçimini, düşünce özgürlüğünü, getirmiştir.
Türkiye’nin geri kalmışlığını nelere bağlıyorsunuz? Başta kadınlarımızın eğitim görmemesine, görenlerin ise yönetimlerde arka planda görev almasına, çaresiz ve işsiz gençlerimizin kötü emellere alet edilmesine, çıkarcı, acımasız, ayrımcı insanların önemli yönetimlerde söz hakkına sahip olmasına kendi ülkemizdeki değerleri görmezlikten gelerek başka ülkelerin yönetimlerine özenmemize, hani bir atasözü vardır dağdaki darıya giden evdeki bulgurdan olur, işte buna bağlıyorum.
Sizce bu toplumu neler değiştirebilir? Toplumu sen ben kavgasıyla ikilik yaratmamak, insanları düşüncesinden ve inancından dolayı dışlamamak hor görmemek özü sözü doğru insanların her alanda söz hakkına sahip olması, acımasız ve çıkarcı insanlara fırsat vermemesi, sanata ve kültüre ağırlık vermek, gençliğe sevgiyi saygıyı geleneklerimizi öğretmek, mücadeleci olmayı geçmişini unutmamayı öğretmek, kadınları vatan için hizmette ön plana çıkartmak tüm bunların yanı sıra özellikle kız çocuklarında eğiteme ağırlık vermek bir melse edinmesini sağlamak çünkü gördüğüm kadarıyla Anadolu’da küçük yaşta evlendirilen kızlarımız çaresizlik yüzünden her hakarete boyun eğmesi hep muhtaç durumda olduğu için eziklik hissetmesi ilkokulu zor bitiren erkeklerin evin reisi olarak anneyi, eşi ve çocukları emrinin altına alıp her istediğini yaptırması acınılacak bir durumdur. Kadın erkek herkesin bir mesleği işi uğraşı olacak ki çaresiz kaldığından muhtaç olmadığını hissetsin.
Sizce Halk Ozanları toplumsal olarak ne gibi işlevleri yerine getirmişlerdir? Geçmişin değerlerini gelecek nesillere aktarmışlardır. Alevi kültürünün yaşamasında büyük emekleri vardır. cemlerde zakirlik görevini yerine getirmişlerdir. Deyişlerimizin, nefeslerimizin, semahlarımızın günümüzde sevilerek devam etmesinden emekleri vardır. Şiirleriyle toplumu eleştirmişler iyi ve kötü yönlerini anlatarak toplumu uyarmışlardır. En büyük acıları, en büyük sevdaları dile getirmiş yaşatmışlardır. Yaşadıkları toplumun insanın acılarına sevinçlerine sevdalarına tercüman olmuşlardır. Kültürümüzü yurt dışında da tanıtmışlardır.
Çağdaş dünya ve Türk yazarları hakkında neler biliyorsunuz? Düşünce özgürlüğü içerisinde aydınlıkçı, yenilikçi, ilerici, kültürünü, geleneğini çağdaş bir biçimde kaleme alarak kitaplaştırmışlardır, ülkesinin değerlerini kültürünü ve sanatını dünya çapında duyurmak için yazmışlardır her kesimden insana hitap edebilecek türde romanlar, hikayeler yazılar yazmışlardır. Çağının yazarlarıdır yaşadığı çağdaki olayları kaleme almış yaşatmayı başarmışlardır.
Hangi ozan ve ses sanatçılarıyla dostluğunuz var? Yoksul Derviş, Gülabi, Musa Eroğlu, Ali Kiziroğlu (Divani), Yılmaz Türkyılmaz, Mahmut Erdal, Aşık Cemali, Şeref Taşlıova, Gülseren Kılıç, Rasim Köroğlu, Aşık Pervani, Mine Sağlam.
Kitap okuyor musunuz? Okumayı çok seviyorum ama vaktim az oluyor fırsat buldukça benim iyi arkadaşlarım kitaplardır. Kitaplarda tıpkı insanlar gibidir.
Sinemaya, tiyatroya gidiyor musunuz? Her ikisine de ilgim var ama köyde oturduğum için gidemiyorum.
Şimdiye kadar kaç Alevi - Bektaşi anma etkinliğine katıldınız? Hacı Bektaşi Veliyi anma etkinliklerine, aşure günlerinde İmam Hüseyin’i anma etkinliklerine, Abdal Musa Kurbanı, Abdal Musa’yı anma cemlere, Hakk muhabbeti olan toplantı gecelerine, derneklerin düzenlediği, anneler günü, kadınlar günü gibi etkinliklerde Hacı Bektaş Veli’nin ve Atatürk’ün kadına verdiği değerleri anlatırım onları saygıyla anarım.
Halk ozanlarının genel sorunları sizce nelerdir? Çözümlenebilmesi için neler yapılmalıdır? Zor şartlar altında büyük çabalar sarf ederek ezilmiş halkın yanında olmuş
Halk ozanlarının geleceği hakkındaki fikirleriniz nelerdir? Bu gidişle değişen bir şey olmayacak sanıyorum en çok üzüldüğüm parası, özgürlüğü olmayan ozanların durumu hiç değişmeyecek hak aşkıyla yana yana yazsalar da insan sevgisiyle dolu olsalar da insanlar onu tanımayacak hele kadın ozan ise hiç şansı yok. Onlar kadın oldukları için hamur yoğurmak, çocuk doğurmak ve yuvayı dişi kuş yapar şartlanmasıyla yaşayacaklar hele eğitim almamışlarsa
Bilip tanıdığınız diğer halk ozanlarının isimlerini, varsa telefon ve adreslerini verebilir misiniz? Şahsen tanımadığım ama türkülerini deyişlerini dinlediğim gibi olurum dinlerken İhsani, Çırakman, Hüdai Mahsuni vs. köyümde birkaç halk ozanı var Çoban Ahmet kitabı yok ama cemlerde söylerdi şimdi felçli şuuru yerinde değil.
Elinizde bulunan ozanlarla, ozanlıkla ilgili kaynaklar hangileridir? Yedi ulular, Pir dergahında nefesler, Yunus Emre’nin, Pir Sultanın, Kul Himmetin, aşık Veysel’in Karacaoğlanın şiirlerini ve hayatını anlatan kitaplar.
Hangi ozanların, hangi eserlerini biliyorsunuz? Aşık Yoksul Derviş’in nefeslerin özü, Merzifonlu Aşık Divani’nin yaşamı sanatı ve şiirleri, Adil Ali Atalay’ın gel kendine deli gönül, Yılmaz Türkyılmaz’ın güzel dost, Aşık Nurşah’ın şiirleri
Halk ozanlarının sorunlarını giderilebilmesi için hangi kurumlar, neler yapabilir? Milli Eğitim Bakanlığı okullarda ozanlarla ilgili programlar düzenleyebilirler yılda bir kere de olsa Türkiye’nin her yerinde her ozanı bir ilde tanıtma olanağı sağlayabilirler gençlere örnek olmalarını sağlayabilirler. Kültür Bakanlığı kitap yada kasetlerinin hazırlanıp dağıtılmasında yardımcı olabilir, dernek ve vakıflar halka tanıtabilir konserler düzenleyebilirler.
Söyleşi: 2008
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER:
ANADOLU KADINIYIZ
Biz babalara evlat
Analara dert ortağı
Kardeşlere bacı olduk
Eşimize sır ortağı
Hep vermekten yana olduk
Suçu kendimizde bulduk
Haksızlıkları hoş gördük
Anadolu kadınlarıyız
Anamızı hor gördüler,
Kız evlat doğurdu, diye
Çok sadakalar verdiler
Erkek evlat olsun, diye
Biz sevgiden yana olduk
Sevgide muhabbet bulduk
İnsanlara saygı duyduk
Anadolu kadınlarıyız
Hakkımızı aradıksa
Saçı uzun aklı kısa
Özgür olmak istedikse
Eksik etek dediler
Biz sevgiye yöneldikçe
Sevgimizi sömürdüler
Hani bize ne verdiler?
Anadolu kadınıyız
Hamur yoğur, çocuk doğur
Şartlarını aşamadık
Aydınlığa özgürlüğe
Bir türlü kavuşamadık
Bir kafeste kuşlar gibi
Çırpındıkça yorulmuşuz
Yine de mutlu olmuşuz
Anadolu kadınıyız.
Bazen ulu bir ağaçta
Sararan yapraklar gibi
Bazen de ıssız bir yolda
Tozuşan topraklar gibi
Biz sabırdan yana olduk
İncittiler incitmedik
Hiç kimseye kin gütmedik
Anadolu kadınıyız
Taa yürekten isteriz ki
Tüm insanlar eşit olsun
Ana, baba, bacı, kardeş
Karşılıksız sevgi dolsun
Suna der ki savaşımız
Hor görenlere taşımız
Oldukça gönül kışımız
Anadolu kadınıyız.
1995
BULAMADIM
Ağaçlar meyvesin verir dal ile
Aşıklar derdini döker tel ile
Muhabbet ararım türlü yol ile
Hakk yolundan güzel yol bulamadım
Bazen efkar bastı çağladım coştum
Hakk’ın emri ile bendimi aştım
Emreyledi Rabbim hayli dolaştım
Hakk ilinden güzel ile bulamadım.
Öz ile sözümü Hakk’a bağladım
Hakikatler deryasında çağladım
Nice canlar ile sohbet eyledim
Hakk dilinden güzel dil bulamadım.
Suna der ki gördüm nice alemi
Dost dilinden yaralanmış sinemi
Hakk kelamı ile sardım yaremi
Hakk Evi’nden güzel ev bulamadım.
1996, Hak Evi- Gönül/Kalp
PİR SULTAN’IN DERGAHI’NDA
Pir Sultan’ın Dergahı’nda
Nice canlar şehit oldu
Kimi çiçek kimi körpe
Fidan iken soldu soldu
Pir Sultan’ın Dergahı’ndan
Nice canlar şehit oldu.
Kimi Yunus kimi Ali
Kimi Hacı Bektaş gülü
Kimi onun aşkı ile
Dolu dolu şehit oldu
Pir Sultan’ın Dergahı’nda
Çok ozanlar şehit oldu
Kimi ana yavrusunu
Onun için şehit verdi
Kiminin yavrusu yetim
Kiminin eşi dul kaldı
Pir Sultan’ın Dergahı’nda
Çok yiğitler şehit oldu
Suna der ki giden gelmez
Gelse kıymeti bilinmez
Biri ölür bini doğar
Pir Sultanlar yine ölmez
Pir Sultan’ın Dergahı’nda
Çok güzeller şehit oldu
1995, Ankara
BİR TÜRKÜ SÖYLE
Bir gurbet türküsü söyle ki bana,
İçinde hasretin sözü geçmesin,
Bir şiir yazarsan sevgiden yana
İçinde ayrılık sözü geçmesin
Bir sevda türküsü söyle ki bana,
İçinde gözyaşı hüzün geçmesin,
Bir şiir yazarsan gönülden yana,
İçinde nefretin sözü geçmesin.
Bir dostluk türküsü söyle ki bana,
İçinde düşmanın sözü geçmesin.
Bir şiir yazarsan birlikten yana,
İçinde ikilik sözü geçmesin.
Bir yaşam türküsü söyle ki bana,
İçinde ölümün sözü geçmesin,
Bir şiir yazarsan hayattan yana,
İçinde mutsuzluk sözü geçmesin
Nisan 1996
VÜCUT BİR ŞEHİRDİR
Vücudun şehrini pazar eyledim
Özünü pak edip gelenler görsün
On iki kapıda on iki bekçi
Gönül gözü ile görenler gelsin.
Dört yüz kırk paredir kurulu direk
Üç yüz altmış ırmak olduğun bilek
Çatısın sormaya var mıdır gerek
Hakk’ın hikmetini bilenler gelsin.
Bir sarayı vardır sözle yıkılır
Bir atı vardır ki arşa çıkılır
Bir de yolu vardır menzile varır
O yolun sonunu bilenler gelsin.
Bir yeri vardır ki eser yel gibi
Bir yeri vardır ki akar sel gibi
Bir de yeri vardır oksuz yay gibi
Hedefte doğruyu vuranlar gelsin.
Bir yeri vardır ki konuşmaz dili
Bir yeri vardır ki eğridir yolu
Bir de yeri vardır ızdırap dolu
Amelinden emin olanlar gelsin
Bir yeri vardır ki kurur çöl gibi
Bir yeri vardır ki kokar gül gibi
Bir de yeri vardır tatlı bal gibi
Muhabbet sırrına erenler gelsin
Bir yeri vardır ki gözle görünmez
Bir yeri vardır ki akıl sır ermez
Bir de yeri vardır ayak yürümez
Bu yere bedensiz gelenler girsin
Bir yeri vardır ki ferman eylerler
Bir yeri vardır ki derman eylerler
Bir de yeri vardır aman eylerler
Sıdk ile ibadet edenler gelsin.
Bir yeri vardır ki ah ile figan
Bir yeri vardır ki din ile iman
Bir de yeri vardır şer ile güman
Şer ile gümanı atanlar gelsin.
Bir yeri vardır ki semah eylerler
Hakk’ın birliğini beyan eylerler
Hem Muhammed Hem Ali’yi sevenler
On İki İmam’ı bilenler gelsin.
Aklı erdiğince söyledi Suna
On iki kapıyı eyledi tamam
Kilidin sorarsan yol ile erkan
Kudreti yetip de açanlar gelsin.
1995
DOĞANÇAYIR’DA
Kırk kız ile kırk oğlanın mezarı,
Dumanlıdır başı eksilmez karı,
Ne garip uğuldar hırçın rüzgarı,
Estikçe salınır Doğançayır’da.
Büyük mağarası ve küçük çalı,
Melikgazi türbesinde bir kolu,
Seyitgazi ilçesindeki ulu,
Tarihi bilinir Doğançayır’da.
Mum Deresi kırk budaklı bir şamdan,
Gençler orda buluşurlar her bayram,
Aynı duygu dolar taşar bin candan,
Kin nefret silinir Doğançayır’da.
Arap Tekke ile Sersemcik Ana,
Huzur verir dua eden insana,
Gönül pınarıdır iç kana kana,
Ermişler bulunur Doğançayır’da.
Yemyeşil tarlalar mavi gökyüzü,
Yılmadan çalışır gelini kızı,
Camiden yükselen bir sela sesi,
Umudu götürür Doğançayır’da.
Seydi Suyu bir bulanır bir çağlar,
Uykuya çekilir bahçeler bağlar,
Karartır yüzünü ses vermez dağlar,
Heybetli görünür Doğançayır’da.
Suna Bacı yüreğinde bir sızı,
Dilinde muhabbet elinde sazı,
Bir gün bu yerlerden silinir izi,
Ömrünü bitirir Doğançayır’da.
TOPRAĞA DÜŞENLER
Sabahtan kalktım da acı bir haber,
Sardı yüreğim gam ile keder,
Bu gün ayrılık var bir ömür gider,
Aldı kardeşimi geri vermiyor.
Gurbete gidenler döndüler amma,
Toprağa düşenler geri dönmüyor.
Bakarım yollara gözlerim yaşlı,
İçerim yanıyor yüreğim taş mı,
Kara toprak sardı civan kardeşi,
Sardı kardeşimi geri veriyor.
Askere gidenler döndüler amma,
Toprağa düşenler geri dönmüyor.
Yıllardır çekerim garip bir sancı,
Ne çaresi varmış bir de ilacı,
Suna Bacı der ki ölüm çok acı,
Aldı kardeşimi geri vermiyor.
Gurbete gidenler döndüler amma,
Toprağa düşenler geri dönmüyor.
14. 09. 1996
GÜZEL ŞAHIMA
Her seher vaktinde uçuşan kuşlar,
Varın selam eylen güzel şahıma.
Onun için akar gözümden yaşlar,
Varın haber eylen güzel şahıma.
Şahım has bahçede güle benziyor,
Sır içinde sırdır bala benziyor.
Muhammed soyundan Pir’e benziyor,
Varın haber eylen güzel şahıma.
Haber eyleyin ki bilsin halimden,
Bülbül ayrılır mı gonca gülünden.
Ben de tattım o muhabbet balından,
Varın haber eylen güzel şahıma.
Şahıma varınca eylenin biraz,
Suna Bacı için eyleyin niyaz.
Şahımı çağırır elimdeki saz,
Varın haber eylen güzel şahıma.
ÇEYREK KALDI
Gün doğmadan neler doğdu,
Uyan yiğit asker uyan,
Aydınlığa çeyrek kaldı,
Dayan yiğit asker dayan,
Bak şu dağın tepesine,
Güneş doğmuş ötesine,
Bir çift güvercin sesine,
Uyan yiğit asker uyan,
Aydınlığa çeyrek kaldı,
Dayan yiğit asker dayan.
GURBET TÜRKÜSÜ
Ötme garip bülbül zamanı değil,
Gam yükü kervana karıştı gitti,
Şimdi ah çekmenin zamanı değil,
Gönül bu, gurbete alıştı gitti,
Hasret gurbet ile yarıştı gitti.
Gurbete gidenin yolu taşlıdır,
Yüreği yaralı gözü yaşlıdır,
Ayrılık dediğin iki başlıdır,
Gönül bu gurbete alıştı gitti,
Çile gurbet ile yarıştı gitti.
Şirin’in dağı var Leyla’nın çölü,
Bülbülün gülü var seherin yeli,
Biz de mesken ettik şu gurbet eli,
Gönül bu gurbete alıştı gitti,
Yıllar gurbet ile yarıştı gitti.
Telli Suna ömür gelip geçmekte,
Ecel tırpan olmuş bizi biçmekte,
Sevgili dostlarım bir bir gitmekte,
Gönül bu gurbete alıştı gitti,
Ölüm gurbet ile yarıştı gitti.
Kitapları:
- Bekleyiş, Telli Suna Gölpek, Onur Yayınları, 1993, Ankara (116)
- Özleyiş, Telli Suna Gölpek, II. Kitap I. Baskı, ETAM A.Ş. Matbaa Tesisleri, 1997, Eskişehir (135 Sayfa)
- Söyleyiş, Telli Suna, Sakarya Ofset, Mayıs 2000, Eskişehir (60 Sayfa)
- Gökyüzüm, Telli Suna, Sakarya Ofset, Eskişehir (62 Sayfa)
- Doğduğum Köy Sarıkavak, Grafik Ofset, Eskişehir, 2012 (250)