ŞADİYE GÜRBÜZ (ZARALICAN)

ŞADİYE GÜRBÜZ

(ZARALICAN)

 

Ayhan Aydın

 

Teberik isimli kitabını okuyunca yine sevinip ne güzel ki kadın halk ozanlarımız var, onlar varlıklarını sürdürüyorlar, şiirlerini bizlere ulaştırabiliyorlar, demiştim. Kendisiyle tanıştıktan sonra bu kitaptaki şiirlerinin on misli kadar yayınlanmamış şiirinin olduğunu, en büyük arzusunun ise bunları halka ulaştırmak, yüreğindeki sevgiyi paylaşmak olduğunu söyleyen Şadiye Gürbüz yani Zaralıcan’la, ozanlık başka, şairlik başkadır vasıfları başkadır, sözlerini bize aktardığı yüz yüze bir görüşme gerçekleştirdik. Şiirlerinin akışı bizi güzel bir dünyaya götürüyor.

 

 

Sizce ozanlar kimlerdir, ozanlık nedir?

 

Benim için çalıp söyleyen kişi ozandır.

 

Her çalıp söyleyen ozan mıdır?

 

Bir insanı bağlama çalmasının dışında kişiliği ozan yapar.  Elbette her çalan söyleyen ozan değildir. Ama ben şairlerle ozanları birbirlerinden ayırıyorum. Şair bir şiiri düşünür, çok düşünür ortaya eserini koyar. Ozan ise kendine rehber edindiği bir kelimeyle yola çıkar, bağlamasıyla ona hayat verir, onu büyütür, ozanlığını ortaya koyar. Elbette şimdiler de herkes ozan oluyor. Ozan olmak çok zordur.

 

Şairle ozanı ayırıyorsunuz. Şair daha uzun düşünen, daha derin düşünen birisi sonuçta şiir yazıyor. Yaşamasa da onu yazıyor. Ama Ozan yaşayarak yazıyor, bunu diyorsunuz?

 

Evet. Ozan yaşayarak yazandır, ama mutlaka sazını çalandır. Bir halk ozanını sazsız düşünemiyorum, o sazıyla bir kelimenin arkasından diyeceklerini arttırarak çalar, söyler. Ozan yaşayarak yol alır, şair ise düşüncesine göre yol alır. Ozan yaşar, şair düşünüp, kurgular.

 

Her ozanın mutlaka saz çalması gerekir?

 

Ben saz çalmayanı ozan olarak kabul etmiyorum. Şair için böyle bir şey söz konusu değil, o zorunlu değil. Ben kendimi ozan olarak görmüyorum, kendimi şair olarak görüyorum. Ben kendimi ozan olarak görürsem onların haklarına girmiş olurum. Bir Pir Sultan Abdal, bir Âşık Veysel, onlar ozandır. Bir Nazım Hikmet şairdir. Ben bunu kesin olarak ayırıyorum; ozan ayrıdır, şair ayrıdır.

 

O zaman şair olarak size soralım; bir şair olarak dünyaya bakışınız nasıldır, dünya deyince neler söylersiniz? Dünya neresidir, yaşam nedir?

 

Dünya siyahla beyazın karışık olduğu belirsiz bir renktir. Kötüyle iyinin karışık olduğu bir yerdir.

 

Sizce iyi nedir o zaman?

 

Hep kaybedendir.

 

Kötü nedir?

 

Hep kazanındır.

 

Emin misiniz?

 

Sosyal olarak baktığımda ben eminim.

 

Sizce mutluluk nedir?

 

Yalnızlığım korkmasın diye, yalnızlığıma bakabilmektir.

 

Tabiata bakınca rahatlıyor musunuz?

 

Tabiat bana savunmasız, her an kırılabilecek, bir masum çocuğu hatırlatıyor.

 

Şiirler size nasıl geliyor, nasıl şiir yazıyorsunuz?

 

İlk başta aşka olan özlemimden dolayı, aşka dair şiirler yazdım.  Bir zaman öyleydi ama kendimi fark ettikten sonra konular değişti. Artık sosyal konulara yöneldim.

 

Niçin sosyal konular?

 

Gördüklerimden dolayı, yaşadıklarımdan dolayı sosyal konulu şiirlere yöneldim. Eskiden dünyaya, hayata bir pencereden bakan bir “ben” vardı. Şimdi o pencereden bakıyorum sadece ben yok orada; kadınlar, çocuklar, ezilmişlerin dünyası da var. Bunu görerek gerçek kendi penceremden bakıyorum şimdi. Bence hayatta her şey tozpembe değil, göründüğü değil.  O nedenlerle toplumsal şiirler çok daha önemli bence, ben de buna yöneldim.

 

Aslında tüm şairler duygusaldır. Duygusal olmayan ne şair, ne ozan olabilir bence. Ama hepsi elbette toplumcu değiller. Sizce sizin yukarıda söylediklerinizi tam hissetmeyen tam bir şair değil midir?

 

Eksik bir şairdir. Acısıyla, gerçekliğiyle insan yaşamın içindedir. Toplum dışında kalan tam şair değildir.

 

O zaman şairin büyüklüğü neye bağlıdır, size göre?

 

Vatan, millet sevgisi olan şairler bence büyük şairlerdir. Bence Âşık Veysel’in dediği gibi ölümsüz bir eser bırakan şair büyük şairdir.

 

Âşık Veysel vurgusu yaptınız. Sizce onun büyüklüğünün özellikleri nelerdir?

 

O görmediği halde gönül gözü açık bir insandı. Onda derin bir Hakk sevgisi vardı. Daha sonra toprak ve tabiat sevgisi çok derindi. O insanları da seviyordu. Her türlü güzellik onda ve onun şiirlerinde vardır. O bir ozandır, ben onu çok seviyorum.

 

Mahsuni Şerif hakkında neler söylersiniz, o da bir ozan?

 

Mahsuni Şerif bana ezilmişliği hatırlatıyor. Bu ezilmişliğe rağmen ayakta dimdik durmayı başarmış bir insandır. Onun sazı, sözleri, duruşu, bence onu ölümsüz yapıyor. Bir de Mahsuni Şerif yıllar önce yazmış olduğu eserlerinde bugünü görebilmiş bir büyük yürektir. O Taa o zamandan bugüne ait türküler, şiirler yazmıştır. Âşık Veysel gibi onu da çok seviyorum. O da gerçek bir ozandır.

 

Vatan, yurt, bayrak, Atatürk sevgisi sizde çok yoğun.

 

Vatan nedir sizce?

 

Sol yanım vatandır.

 

Yurt nedir?

 

Her bir karışını kanımın son damlasına kadar verip korumak isterim.

 

Bayrak nedir?

 

Bayrak benim onurumdur.

 

Atatürk kimdir?

 

Özgürlüğümdür. Bir kadın olarak bana verdiği haklar için ona minnettarım, o haklar bana özgürlüğümü verdi.

 

Türkiye’de ve dünyanın hemen her yerinde kadınlar gerçekten eziliyorlar, dışlanıyorlar, horlanıyorlar, ötekileştiriliyorlar. ABD’de bir üniversitede yapılan ve 30 yıl süren bir bilimsel araştırmaya göre ve yüz binlerce insanla yapılan görüşmelerden sonra, erkeklerin gerçekten doğuştan buyurgan, kendini üstün gören, emreden bir kibre daha doğrusu bir “Narsist” hastalığa sahip oldukları kanıtlanmış.

Kadın bence daha doğrusu eşit yurttaş, eşit vatandaş, insan hakları için köklü çözüm nedir sizce, bu adaletsizlik, eşitsizlik nasıl giderilebilir?

 

Köklü çözüm bence sadece eğitimle mümkündür. Ben cahil bir toplumu kabul etmiyorum. Ezilen bir kadını ve toplumu kabul etmiyorum. Sadece algılaması kıt kişilerin kadını siyaset malzemesi yaptıklarını, onları kullanmak istediklerine tanık oluyorum. Bunu çok üzülüyorum. Sizin söyledikleriniz doğru ona da katılıyorum. Çünkü kadın erkek diye bir ayrım olmaması gerekir. Kadınlar eziliyorsa, horlanıyorsa şimdi onların hakları gündemde, ama kimsesiz çocukların da sorunları var. Bence insan hakları bir bütündür, hepsi aynıdır. Hepsini ortadan kaldırmalıyız.

 

Şiirlerinizi okudum. En azından Teberik kitabını okuyup bitirdim. Şiirleriniz çok güzel, içerikli. İçinde mesajlar var. Atışmalı şiirleriniz de var. Bu ve diğer yönleriniz bir diyalog insanı olduğunuzu gösteriyor. Sizin yaşamınızı ve eserlerini neler bekliyor, hayatta nelerden beslenirsiniz?

 

Yazmanın gıdası okumaktır. Nasıl ki insanlar aç yaşayamazlarsa şair ve yazarlar da okumadan yaşayamazlar. Okumak birinci derecede sizin söylediğiniz gibi insanı besler, geliştirir. Birebir insanlarla konuşmak, diyalog kurmak da sizin söylediğiniz gibi insanı besleyen hususlardandır. Sosyal çevre de çok önemlidir.  Bizler ezilmiş bir kültür ortamından geliyoruz, benim yaşadığım çevre de benim şiirlerimin gelişmesini sağlıyor, benim asıl yapım kendi köklerimdir, kültür çevremdir, arkadaş çevremdir, bağlantıda olduğum çevredir.

 

Gelenek derken, kökler derken ta köyden başlıyor değil mi, küçüklükten gelen bir sözlü kültürün, inancın içinden gelmişiz?

 

Evet, aynen öyle. Bizler yaşamın köklerini köylerde bulduk, oralardan buralara getirdik. İnsan ilişkileri bizim kültürümüzde çok derindir. Onlardan beslenmeyince zaten insan bir yere ulaşamaz. Köklerden kopunca insan köksüz kalır, sallanır durur. Bir yere varamaz, bir menzile erişemez. Bizlerin sözlü kültürü çok kuvvetlidir. Bizler Pir Sultan gibi büyük ozanların inancından, kültüründen, direncinden beslendik, geliştik. Kendimizi ancak böyle var edebiliriz. O toplumculuk, o bilinç de aslında bu inancın, kültürün, felsefenin, toplumsal yapının içinde mevcut. Biz onu alıp besleniyoruz. Pir Sultan yüzyıllar önce o büyüklükleri var etmiş, kültürümüzü ölümsüz bir şekilde dile getirmiş. Ama aynı zamanda inançlarından, ilkelerinden ödün vermemiş, bu uğurda başını verebilmiştir. Onun mücadeleci kişiliği bana da örnek teşkil etmektedir. Anadolu öz kültürü bizim köklerimizdir, onu reddedersek, boşluğa düşeriz. Devamlı halktan beslenmeliyiz bizler. Hem ozanlar, hem şairler halktan kopamazlar.

 

 

Söyleşi: Mart 2015

 

Yayınlanmış Kitabı:

 

Şadiye Gürbüz (Zaralıcan), Teberik, Şiirler, Kültür Ajans Yayınları, Ankara, 2012

 

Şiirlerinden Örnekler

 

ÇAĞRI


Yüreğinde heyecan çözülmüş dizin bağı
Dön diye her gizinden o, seni çağırıyor
Kaldır engeli aşıp, ovayı, ile dağı
Sana sevdam yüzünden o, seni çağırıyor

Cümle güzel insanın, bin bir türlü dilinden
Yüreğe selam salar, kutlu seher yelinden
Yudum yudum aşk içip, yarin gonca gülünden
Gel diye, en tezinden o, seni çağırıyor

Diyor ki gözüm kara boş ver kara çalanı
Yakınında yaşatma, varsa kara yılanı
Canın kadar sev diye, seni aşka salanı
Dönme diye sözünden o, seni çağırıyor

Diyor ki aldırma hiç,şiir yürek işidir
Boşuna atıp tutan,bil ki kuzgun leşidir
Şiir doluyken içim,sözüm aşk ateşidir
Yanma diye sızından o, seni çağırıyor

Ayır eğri doğruyu, gönlü eyleme viran
Bir ömür geçse onmaz, sevgisine gem vuran
Zaralıya diyorken’’Kalk artık, geldi sıran’’
Taviz verme özünden o, seni çağırıyor

 

 

ATAM


ATA’M
Annem dedi ‘’kalk, uyan!
‘’Bugün 10 Kasım kızım
Büyük yürekte sızım’’
Dedi ki ‘’Sen de dayan’’

Çok hak verdim anneme
Başım eğdim önüme
Acı düştü sineme
Yaprak gibisin Atam

Cumhuriyeti kuran
Oymuş bizi kurtaran
Düşmanı yere vuran
Toprak gibisin Atam

Bizler seni biliriz
Hep izinden geliriz
Vatan için ölürüz
Bayrak gibisin Ata’m

Güneşsin ışıtırsın
Düşmanı şaşırtırsın
Dünyayı kuşatırsın
Şafak gibisin Atam

BU ŞİİR KIZIM OKULDA OKUMASI İÇİN YAZDIĞIM BİR ŞİİRDİR.

ATAM SENİ RAHMETLE ANIYORUM, HEP KALBİMİZDESİNİZ.

 

 

H.Z ALİ


Hakkın hakikatin 
Payı dağıtıldı 
Kimine gonca 
Kimine gül 
Kokusu H.z. Ali’dir. 

Dünyanın serveti 
Aktı gözelerde 
Kimine kirli 
Kimine duru 
Durusu H.z. Ali’dir 

Yürekte aydınlık 
İkram edildi 
Kimine yıldız 
Kimine ay 
Güneş H.z. Ali’dir. 

İlim irfan 
Çizildi beyine 
Kimine zat 
Kimine kabahat 
Doğrusu H.z Ali’dir. 

Dünya döndü 
Kendi ekseninde 
Kimine servet 
Kimine zarafet 
Güzellik H.z. Ali’dir. 

Dört kapı 
Kırık makam adına 
Kimine eren 
Kimine derviş 
Pir H.z Ali’dir. 

Ocaklar tüttü 
Analar evlat doğurdu 
Kimine kız 
Kimine oğlan 
Hasan Hüseyin H.z. Ali’dir. 

Cenkler kuruldu 
Nice asırlardır 
Kimine tüfek 
Kimine kılıç 
Allah’ın Aslan H.z. Ali’dir. 

Ruh bir nefestir 
Kuş misali uçar 
Kimine Cehennem 
Kimine cennet 
Nur bedeni yıkayıp ta 
Kaldıran H.z Ali’dir. 

Kırıklar dergahında can 
Umana dallar 
Kimine ne sev 
Kimine sevil 
Allah bir Muhammed 
H.z. Alidir

 

 

ŞAHI MERDAN


Söze düşen Şahı Merdan
Hakk Muhammed Pir Ali’dir
Hakk yaratmış O’nu nurdan
Yürekteki sır Ali’dir

Dünya denen koca handa
Yürekteki ol nihanda
Can bulduğum bu cihanda
Bağlandığım ser Ali’dir

Uzakları yakın edip
Güneşlere akın edip
Azığımı çıkın edip
Kavuştuğum yer Ali’dir

Yaşam denen uzun yolda
Gözüm yok parada pulda
Gönlüme bir eşsiz dulda
Mihmandarım, er Ali’dir

Enel Hak da can bulurken
Nefesi birlik solurken
Bir cana canan olurken
Gönlümdeki sır Ali’dir

Didar olduk cemi ceme
Ol sırrın kimseye deme
Zaralıdan bir âdeme
İçimdeki har Ali’dir

 

TÜRKÜ GÖZLÜ KIZIM


Türkü gözlü kızım güzel cananım
Hayıra yorduğum gerçek rüyamsın
Tek umudu sende buldum cananım
Sen canımdan öte bir cansın kızım

Her derdime çare bulurken sende
Özümde pişince tad verdin hem de
Gönlümde coşarsın hep aynı demde 
Sen canımdan öte bir cansın kızım

Yağmurlu bir günde doğdun ah kızım
Allak bulak etti seni alın yazın
İsyanlar mezedir yürekte sızım
Sen canımdan öte bir cansın kızım

Bak siyah rengini alır tüm yerler
Yetimsen boynun bükük derler
Duam çekilmesin dizinde ferler
Sen canımdan öte bir cansın kızım

Muhacir olan ten kalbimde yerin
Su gibi bakışın izlerin derin
Yüreğim yanarken gölgendir serin
Sen canımdan öte bir cansın kızım

Zaralıcan gayri gecende kamer
Annelik tahtında acılar diner
Ayakuçlarına ömrünü gömer
Sen canımdan öte bir cansın kızım...

KIZIMA SEVDAMIN DESTANIDIR

27-10-2009
İSTANBUL

 

 

KIYMET BİLMEYENE SÖZÜMÜZ BİZİM

 

(ÂŞIK LÜZUMSUZ VE ZARALICAN)


(ATIŞMA)

 

Abisinin gülü hele bir dinle
Kıymet bilmeyene sözümüz bizim
Muhabbet edelim gel biz seninle
Ancak dosta geçer nazımız bizim

(Âşık Lüzumsuz)

Hoş sefa geldin bin kere selam
Çok keyiflendi dilimde kelam 
Sohbeti unutmuş şu cümle âlem 
Elbet balı sunar sözümüz bizim

(Zaralıcan)

Bilseler çok fırsat teptiğimizi
İyi yolda harcarız kaptığımızı
Hâk için yaparız yaptığımızı
Bu yüzden bitmiyor sızımız bizim

 (Âşık Lüzumsuz)

Gözlerin nefsini örten ise bez 
Harın sırını bilen ise köz 
Şu uman deryada boşa ise söz
Aşılmaz bayırdır düzümüz bizim

(Zaralıcan)

İyiliğe karşı maraz bul sakta
Eziyet görsek de acı dol sakta
Neslimiz tükense çok az kal sakta
Dünya’ya bedeldir azımız bizim

 (Âşık Lüzumsuz)

Bu dünyaya boşa emek vermişiz
Açlığa banıp ta mide germişiz
dostluk çulunu nerde sermişiz 
Kuluz işte doymaz gözümüz bizim

 (Zaralıcan)

İnsan olan insana dilemez aman
Sarsılmaz olmalı insanda iman
Yatırım insana deriz her zaman
Bilin ki doğrudur tezimiz bizim

 (Âşık Lüzumsuz)

Dersinki merhamet bağında açın
İman nurunda dürüstlük saçın
Hakkın didarında af olur suçun
Dara üryan durur özümüz bizim
(Zaralıcan)

Uyar mı insana iftira, yalan
Farklıdır her zaman gerçeği bilen 
Bilgidir diyoruz gerekli olan
Laf ile kesilmez hızımız bizim

(Âşık Lüzumsuz)

Garez kibir doldu bendi taşıyor
Kimsi vardır doğru yolda şaşıyor
Yarası olanın kendi kaşıyor
Kara kışa döndü yazımız bizim

 (Zaralıcan)

Kem söze, tavır’a güler darılmaz
Allahtan korkar da küfre sarılmaz
Hâk yolunda yürüyorsa yorulmaz
Nelere dayanır dizimiz bizim

 (Âşık Lüzumsuz)

Her şeyden ziyade türküler sustu
Dil ikrarsızlığı canları astı
Dini kullanmaktı sadece kastı
Nerede çalınır sazımız bizim

(Zaralıcan)

Hakka asi olan bizi dinlemez
Rabbin ayetini okur tınlamaz
Sevgi bilmeyenler bizi anlamaz
Pek kolay çözülmez gizimiz bizim

(Âşık Lüzumsuz)

Asi kul hırsını hızlı biçer
Ecel şerbetini kim ile içer
Sevgiyi bilmeyen sevgiden kaçar
Ortalıkta rezil kozumuz bizim

(Zaralıcan)

Lüzumsuz diyor ki aşığız hakka
Zikri ile anarız onu her dakka
Yönümüz kıbledir, kıblemiz Mekke
Mevlâ’ya dönüktür yüzümüz bizim

(Âşık Lüzumsuz)

Zaralı can derki bulunmaz dengim
Dostu kül eylemez ufacık yangın
Gönlünde ayırmaz fakir ve zengin
Kardeşçe can bulur közümüz bizim

(Zaralıcan)


BU GÜZEL MUHBETTE BANA EŞLİK EDEN ÂŞIK LÜZUMSUZ ABİME ÇOK TEŞEKÜR EDERİM

 

PİRİM

 

EZELİ DOĞANAY VE ZARALICAN

 

(ATIŞMA)

Ararız gerçeği dört bir köşede
İlimde irfanda, yolumuz pirim
Hep solsak da yaşam denen şişede
Her zaman aydınlık, yolumuz pirim

(Zaralıcan)


Ulaşmak istersen eğer gerçeğe
Hep ona bağlıdır DALIMIZ talip
Yürekte yeşeren nazlı çiçeğe
Süzülür özünden BALIMIZ talip

(Ezeli Doğanay)

Biz ki bu yollarda, çok emek verdik
Nice kötüleri yerlere serdik
Kokusu bitimsiz goncalar derdik
Sevgiyle açılır kolumuz pirim
(Zaralıcan)


Hizmettin hak için hakka yazılsın
İzin er izidir derin kazılsın
Her bir halin erenlerce sezilsin
Her zaman böyledir HALIMIZ talip

(Ezeli Doğanay)

Haramı bilmeyiz kırmayız kulu
Baş tacı etmeyiz parayı pulu
İster boş olalım, isterse dolu
Zerresi helaldir, malımız pirim

(Zaralıcan)

Bizler kul değiliz insanız insan
İnsan olduğunu fark ettiğin an
Gerçeğin sırrına varamaz her can
Gönül deryasında SALIMIZ talip

(Ezeli Doğanay)

Bilmezsek susarız, deme ukala
Gerçeği görürsek deriz pekâlâ
Dostluk bu kavgada bir tatlı bela
Ab-ı Kevser gibi, dolumuz pirim

(Zaralıcan)

Her daim alt ettik nefs denen devi
Hakkin tek yolu var sevidir sevi
Gönüllerde kursak kurarız evi
Yoktur başka köşkle YALIMIZ talip

(Ezeli Doğanay)

Anlarız halinden, arif istemez
Yolunuz doğruysa tarif istemez
Yalanlarla dolu, marif istemez
İpekten rahattır, çulumuz pirim

(Zaralıcan)

Dostluk deryasını boydan aşarız
Sanma ki ölürüz her dem yaşarız
Muhabbet bezminde kaynar pişeriz
Zahitten ariftir KALIMIZ talip
(Ezeli Doğanay)

Edebi erkânı biliriz her dem
Bize bu yakışır,insanız madem
Koskoca deryada, bir beni Âdem
Güle mesken olur çalımız pirim
(Zaralıcan)

Kamil olan cana değer mi hiç tas
Gıdamız kulaktan aldığımız as
Sürek ile geldik olduk Kızılbaş
Cihana bayraktır ALIMIZ bizim

(Ezeli Doğanay)

HAYDARİ aslımız yananlardanız
Semada tur atıp dönenlerdeniz
Kırata Düldüle binenlerdeniz
Zülfikarı astık sazlar konuşur

 

ÂŞIK HAYDARİ CANA TEŞEKÜR EDERİM EYVALLAH

22-5-2010
İSTANBUL VE BERLİN

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile