İNAYET GÖKÇE

İNAYET GÖKÇE

 

Yüreğinde bir kıpırtı, aşk çeşmesinden içilen bir badenin izinden gider gibi “mürşidim –anam” dediği sevdalısı olduğu, örnek aldığı, hayatını tümden değiştiren bir “kutlu sözler söyleyen ve hayat iksiri gibi darda kaldıklarında imdatlarına yetişen öğütleriyle” yaşamlarını değiştiren “Gönül Sevdalıları” bir gurubun içinde kendi yolunu çizen İnayet Gökçe ile bir söyleşeyim dedim. Vardım gittim ulu Şahkulu Sultan Dergâhı’na… Çok sevdiği canlarla gelmiş Gebze’den. Köşk’te ben anlattıklarını yazmak istedim, kalemim onun anlatış hızına yetişemedi. Anlatırken anlattıklarını yaşadığını, çok duygulu, sevgi dolu bir insan olduğunu gördüm.

 

Ayhan Aydın

 

Tüm âşıklar aşka gelir coş eyler

Rehberim gel deyi nefsi yok eyler

El ele el Hakk’a canı bir eyler

Kırkların durduğu dar makamıdır

 

Kökler

İnayet Gökçe; Sivas ili, Kangal ilçesi, Tekke Köyü doğumlu. Samut Baba Tekkesi’nin olduğu köymüş. Kendi ifadesine göre çevredeki bazen 35 köyün insanı anma etkinliğinde bir araya gelip lokmaları, aşkı, inancı, ve sevdayı paylaşıyorlarmış, Samut Baba’nın huzurunda. Kendisi küçükken İstanbul’a gelmiş. Tekke Köyü’yle ilgili çok bir hatırası yok. Bir de aslında kendi köklerinin de Malatya’dan oraya gittiğini söylüyor. O 5 kardeşin en küçüğü.

 

Samut Baba ve Bir Rüya

 

Ama bu köy ve Samut Baba’yla manevi bağı onun hayatına yön verecek farklı bir dünyanın kapılarının açılmasına vesile de olmuyor değil. O bir büyük olay yaşamış burayla ilgili. Kendi anlamıyla sanki bir ozanın bade içmesi gibi o da Samut Baba’dan bade içmiş. Çünkü ilk gençlik döneminde bir gün bir rüya görmüş; Samut Baba Tekkesi’yle ilgili bir büyük olay yaşamış. Rüyasında belden yukarı Samut Baba’yı görmüş. O rüya içinde beynine bir Muhammed çağrışımı geldiğini, bu ismi duyduğunu net bir şekilde hatırlamış. Bir M harfi varmış, bu Muhammed’i çağrıştırıyormuş. Ama o Muhammed’den de, onun İslam Peygamberi olan Hz. Muhammed olduğundan da haberdar değilmiş.  Bir iğneli yol varmış, “haydi gel geç” denmiş. O da çok ama çok korkmuş, ya ayağıma batarsa bu dik dik duran iğneler diye, çok korkmuş. Ama buna rağmen yürümeye başlamış. Kendine geldiğinde ise ayaklarında hafif bir acı varmış.

 

“Anam- Mürşidim” Dediği Emine Ana’yı Buluşu…

 

İstanbul’a gelse de o anı, yani o rüya anı hep onunla birlikte yaşamış. Gün olmuş tanıştığı eşiyle evlenmiş. Evlilik Kangal’da olmuş ama onlar bir eğitimci olan eşinin görev yeri olan Malatya, Hekimhan İlçesi, Budaklı Mahallesi’ne taşınmışlar. (Burası eskiden bir köymüş) Bu taşınma ise hayatını değiştirecek gelişmelerin başlangıcı olmuş. Çünkü burada “anam- mürşidim” dediği Emine Anayla tanışmış.

Emine Ana kendisinin ne ermiş, ne bir veli, ne de bir dede, hoca kızı olduğunu, gönlü Hakk sevgisiyle dolu bir sevda insanı olduğunu söylemiş. Kendisi bekârmış, ölene kadar hiç evlenmemiş. Aynen İnayet Gökçe gibi birçok seveni, bağlananı varmış. Ama Emine Ana hiçbir zaman “başkaları gibi” evlere Kuran okumaya giden, sohbet için başka yerlere giden bir insan değilmiş. O kendi evinde ve çok sevdiği ve kendisine gönülden bağlanan canlarının evlerinde Hakk muhabbeti yaparmış.

İnayet Gökçe’yi en çok etkileyen yönleri ise onun; saf, temiz, açık sözlü olması, sanki yaşamda olanları bilen, çok çok tecrübeli, iyi niyetli, herkesi kucaklayan, tüm dünyadaki insanların iyiliğini isteyen, Alevi Sünni ayrımı yapmayan, Hakk Muhammed Ali aşkına inanan, Hakk’a en içten bağlı bir şekilde, ben onun yanında bir şey değilim, biz ibadetlerle, sohbetlerle günlerimizi geçirmeliyiz, diyen bir insanmış.

Mürşidi 1996’da Hakk’a yürüyünceye kadar ondan hiç ayrılmamış. Kendisi İzmit’e gitmiş olsa da, hiçbir şekilde ondan ayrı değilmiş.

İnayet Gökçe ve onun gibi Emine Ana’ya bağlı olanlar, ondan aldıkları feyzi, ilhamı şimdi de yaşatıyorlar. Her sene onun ölüm yıldönümünde onun kabrini ziyaret ediyorlar. O mütevazı bir insan olarak, önemli olan birlikte yaşadığımız anlardan sizlere verdiğim, sizlerle paylaştığım güzellikleri yaşatmanızdır. Benim anılmaya, taltif edilmeye hiç ihtiyacım yok. Ben sevenlerimin gönüllerinde yaşasam yeter, mezarımın bilinmesi, ziyaret edilmesi de önemli değil, dermiş. Öldüğü güne kadar sohbetini bırakmamış, yarenleriyle, dostlarıyla, gönül yolcularıyla bir manevi aşk halinde hep ibadet halinde sohbetlerine, söyleşilerine davam etmiş.

Emine Ana’yı anlatmakla bitiremeyen İnayet Gökçe’nin tüm hayatını derinden etkilediği gibi şu anda da ona yön veren ana unsur mürşidinden aldığı ilhamlarla dolu anılar, sözler, hikmetler.

Sağ-Sol, Alevi -Sünni gibi yapay ayrımların insanları böldüğün anlatan Emine Ana devamlı insanlara çalışmayı önerip, kadınlar erkeklerinin, çocuklarının yemeklerini temin etmedikten, onların karınlarını doyurmadan gelip benim sohbetimi dinleseler bundan ne yarar çıkar, diyormuş.

O İnayet Gökçe’ye; “kızım her zaman unutma, hep hatırla, her şeyi gören bir göz var”. Dermiş. Emine Ana sanki çok büyük tecrübelere sahip, çok okumuş, bir profesör olmuş, hayatın her alanında insanlara öğüt veren birisiymiş. Öyle ki İnayet Gökçe’ye göre; bazı anlattıklarının kendi hayatının belli dönemlerinde sanki canlandığını, hemen onun sözlerini hatırladığını ve sanki yaşayacaklarını bilen birisi olarak onu her geçen gün daha çok sevdiğini söylüyor.  Bir güçlükle karşılaşınca Mürşidinin sözleri aklına gelen İnayet Gökçe hem çok şaşırıyor, hem de bundan büyük mutluluk duyuyormuş. “Keşke onun gibi insan olabilsek, hep sohbet ehli, inanç, ibadet eden bir insan olabilsek, kimsenin goy ve gıybetini yapmasak, tam bir ermiş gibi yaşabilsek” diyen İnayet Gökçe, Emine Ana’nın güzelliklerini anlatmakla bitiremiyor.

Emine Ana’nın çok önemli sözleri, kitap dolduracak fikirleri vardı diyen İnayet Gökçe onun kendisine bir boş defter verdiğini, bunu sen dolduracaksın, dediğini söylüyor. Hayat boyu dürüst bir insan ol, kötülükten uzak dur, Hakk’a yakın ol, sen susmasını bil, her şeyi zamanla anlarsın, diye nasihatler veren Emine Ana, gerçek anlamıyla onun için tam bir ana olmuş.

Kendisine de çeşitli saldırıların olduğunu söyleyen İnayet Gökçe, hiç kimsenin sözüne aldırmadan yoluna devam edeceğini söylüyor.

1989’te eşinin işi dolayısıyla İzmit’e taşınan İnayet Gökçe, Emine Ana’dan derinden etkilenerek, doğanın içinde Hakk’ın varlığıyla şiirler yazmaya başladığını söylüyor.

 

O bir inanç ve aşk insanı…

 

Şiirlerinde yerel tabirler de kullandığını ama bunların tümünün anlamını bildiğini söyleyen İnayet Bacı, Mürşidinden aldığı bir nasihata hep uyuyormuş. Onu sözüne göre 5 kapı 5000 kapı olurmuş. Bu manevi kapılar kapanmazmış, bu kapılara sohbet ehli olanlar, Hakk yakın bilenler, insanı kâmil olma yolunda yol alanlar yakın olurlarmış. Bu beş kapı aslında hem manevi kapıları hem de sohbet edilen yerleri ifade ediyormuş. İnsanlar bunu isterlerse hissedebilirlermiş. Mürşidi kendilerine her zaman sohbette olun, asla ve asla ahlaktan, ibadetten, inançtan kopmayın, Hakk’ın yolundan gidin, devamlı dürüst olun, dermiş. İnsanlar değişse de bu bu manevi beş kapı asla kapanmazmış, o yüzden iki kişi olsanız da Hakk sohbeti edin bunu bırakmayın diyen Emine Ana’nın sözüne uyarak kendisini de onun yolundan gittiğini, kendisini de şimdi o sohbetlere “yol kardeşleriyle” devam ediyormuş.

Şiire ilişkin önemli bir söz…

Emine Ana kendine bağlı olan canlara; “sizler birer cevhersiniz, kendinizi bilseniz, sizler cevhersiniz sizin içinizde benim sırlarım saklı, onları yaşarken çözeceksiniz,  gerçekleri göreceksiniz” dermiş.

 

Kapılar kapanmaz, Hakk sohbeti bitmez diyen, Emine Ana, birimiz gider, birimiz geliriz, bu devran böyle sürüp gider, sizin içiniz arı, duru, temiz olsun, ışıklı olsun, Hakk size yardım eder, dermiş.

 

İnayet Gökçe’nin Yaşam İçinde Görüşleri…

 

Aşk nedir deyince; Yüreğin dile gelmesi, taşmasıdır, Aşk dua gibidir, dedi.

 

Sevgi nedir deyince; Allah’ın aşkını tatmak gibidir, dedi.

 

Doğa nedir deyince; Doğa bana Allah’ın en büyük ispatıdır, dedi. Ben her nere baksam Allah’ı görüyorum, dedi.

 

Ozan kimdir deyince; Onlar Allah’ın âşıklarıdır, Onlar Allah’a teslimiyet verenlerdir, dedi.

İnsan kimdir deyince; Her insana insan deme / İnsanlığı anlayana / İnsan olmak dile kolay / İnsanlığı taşıyana / Herkes insan olabilse / Edep erkân bilebilse…

 

Yurt sevgisi nedir deyince; Ben yurduma aşığım, ben yurdumun sevdalısıyım, ben Türkiye’yi çok ama çok seviyorum, vatanım, yurdum her şeyim benim. Ben iyi bir milliyetçiyim, yurduma canımı veririm, dedi.

 

Eren – Evliyalar kimlerdir deyince; Onlar tümüyle teslimiyet içinde olanlardır. Onlar bu vatanın, bu dünyanın gerçek sahipleridir. Onlar bizim manevi öncülerimizdir, biz onları örnek alıyoruz. Onlar her şeyleriyle teslim olmuş ulu kişilerdir.

Bir Hacı Bektaş Veli herkesin örnek alması gereken, Hakk’a teslim olmuş bir büyük velidir.

 

İlk Şiiriniz nasıl doğdu deyince; Ben tek başımaydım, yalnızdım, kendi kendimeydim.  Duygu yoğunluğum vardı demek ki, baktım duvarlar saz çalıyor. Elimde kalem kağıt yok. İçinden geldi, bambaşka bir duyguydu. O anda işte eşime şiirim dile geldi…

 

İlk kez derdim açtım sana

Tek derdim pirimden yana

Ben bu yola gönül verdim

Sen de dönesin bu yana

Ali cana Ali cana tek derdim pirimden yana

 

Günümüz ozanlarından en çok kimi seviyorsunuz, deyince; En çok sevdiğim ozanlardan birisi Mahsuni Şerif’tir. Onun hem sazı, hem sözleri beni çok etkiliyor. Onu çok seviyorum.

 

Alevilik nedir, deyince; Her Alevilim, diyen Alevi olamaz. Alevilik Hz. Ali gibi olabilmektir. Onun gibi yaşabilmektir. Onun ahlakıyla ahlaklanmayan bence gerçek bir Alevi olamaz. Ali’yi seven, Muhammed’i sever, Muhammed’i seven Hakk’ı (Allah)’ı sever. Alevi bence gerçekten de öz İslam’dır. Öz İslam’ın yani tüm Müslümanların bence ilk önce Alevi olması gerekir. Alevilik özdür, Muhammed Ali’nin kurduğu bir yoldur. Bu bir inançtır. En temiz ahlaklı, en dürüst kişidir gerçek Alevi. Alevilik bir yoldur, sürene. Yol Muhammed Ali’ye çıkar. O da Hakk’a ulaşır. Kuran bizim özümüz.

 

OZANIN ESERLERİ…

 

İnayet Gökçe, Mürşitten İrşada – Halden Kelama, Barış Matbaa, İstanbul, 2010

İnayet Gökçe, Yüreğimin Seki, Can Yayınları, İstanbul, 2013

 

 

ESERLERİNDEN ÖRNEKLER

 

HASRETLİK

 

Özlemin yüreğimden kavurdu beni

Hasret deryasına savurdu beni

Hakk’ın kelamıyla yoğurdu beni

Yanıyor yüreğim özlerim seni

 

Bugün pervaneyim dönerim yine

Semazen içinde dolmuştu sine

Katar katar olmuş kervanlar yine

Katreler içinde bulayım seni

 

Her nedendir korku attın içime

Deli derviş gibi bilmem suçum ne

Ey mübarek ben neyim ki gücüm ne

Bağlama cananım bulamam seni

 

Benim korkum benden değil ezelden

Üç aşkım var damarımda gezenden

Kalp evine kazdım seda düzende

Gayri gel gel deyi özlerim seni

 

Sır makamı görmeyenler sorarsın

Mevlası şaşırsın kendin arasın

Hakikat abdesti gönül yıkasın

Aynı cem içinde bulayım seni

 

İnayet’im karanlığa kalmasın

Parlayan güneşten şavkı alasın

Ufkunun içinde canlar paresi

Pir’im cemalini göreyim senin.

 

ALİ CANA

 

İlk kez derdim açtım sana

Tek derdim pirimden yana

Ben bu yola gönül verdim

Sen de dönesin bu yana

Ali cana Ali cana tek derdim pirimden yana

 

Bir kez olsun sırtın dönmedin

İnanmadın söylenmedin

Bir ışıktı verdin ona özü güzel dedi sana

Ali cana Ali cana tek derdim pirimden yana

 

Elindeydi vallah dolu

Fark eyledin sağı solu

Sevgi bağın onun çağı

Peteğinde olan balın

Ali cana Ali cana tek derdim pirimden yana

 

İnayet hayrandır sana

Pirinin yolunda ona

Yuvasına güneş doğa

O her şeye layık baba

Ali cana Ali cana yet derdim pirimden yana

 

EKBERİYEM

 

Üç duyguyla canım gibi severim

Pir Sultan der Mahsuni mi överim

Akarsular ateş olur yananım

Deryalar içinde cevhersin canım

 

Arifler gönlünde ezelindensin

Dava belli dava Hüseyin’densin

Ekberiyem dersin davan güdersin

Gönüllerde yaşar asla ölmezsin

 

Ağlıyor gözlerim Haydar’a erek

Haydar’ın aşkıyla Hakk’a yürüyek

Söylersin sözünü bilirse felek

Ruhun şad olsun Ekber diyerek

 

Ali Ekberim dünyadadır ünümüz

Bazen aktır bazen kara günümüz

Son nefeste Hakk diyerek ferimiz

Solmaz çiçeğimiz yaşar dilimiz

 

Horasan’dan geçer gelir yolları

Hacı Bektaş Veli belli yerleri

Pir Sultan Abdal’ın Sivas illeri

Kimisi taş atar kimi gülleri

 

Tüm âşıklar aşka gelir coş eyler

Rehberim gel deyi nefsi yok eyler

El ele el Hakk’a canı bir eyler

Kırkların durduğu dar makamıdır

 

Nice ulu zatlar geçti bu yoldan

Aşıklar düşürmez dilini Hak’tan

Erenler cem’ine girmişiz çoktan

Şah’ım Hak yoluna Pir’im diyerek

 

İnayet ağlıyor giden canlara

Yüce Rabbim koyma düşkün hallere

Emanettir bu can hazırım her an

Verdiğin sıfatla al ey Yaradan

 

 

CANLAR

 

Dervişlik dediğin Hak ile başlar canlar

Allah’ın kelamını okutup aşlar

İnkara gireni diliyle taşlar

Sağ olsun bu yolda yürüyen başlar

 

Dervişliğin başı sadık bir kuldur

Dinle kelamını özünü doldur

Her şey gönlümüzde vereni bildir

Hakk’ı reva eden Hak olur

 

Ben dervişim deyip kendini övme

Dervişlik neyimiş iyi bir dinle

Hakikat yolunda yoğrula yana

Ben neyim diyerek kendine döne

 

Dervişlik dediğin kemerbest olur

Elim dilim belim darına durur

Ya Muhammed deyip salavat verir

Hata ettik Hüda bizi bağışla

 

Dervişler içinde birini gördüm

Hak ile bir oldum yoluna girdim

Muhammed Mehti’nin nurunu gördüm

Yaşlı gözlerimle salavat verdim

 

Derviş İnayet’im kelamım oksa

Kelamım bırakmam inancın çoksa

Dilimdeki birlik ateşte de yaksa

Hak sevsin beni sevenim yoksa

 

 

5 Nisan 2015, Pazar, Şahkulu Sultan Dergâhı, Göztepe, İstanbul

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile