KUL ELİF (ELİF KAMBUR)

ELİF KAMBUR (ŞAHİN)

(KUL ELİF)

Ayhan Aydın, Avcılar, 29.12.2015

Kadın ozan olarak geleneği yaşatan, sazıyla, sözüyle kültürümüzü var etme konusunda emek veren Elif Kambur (Kul Elif)’le misafir geldiği Avcılar’da söyleştik.

Yaşam öykünüzü bizlere anlatabilir misiniz?

Divriği Yağbasan köyünde 1945’de doğmuşum. Çocukluğum Yağbasan köyünde geçti. İlkokul çağlarında Ankara’ya geldim. Bir kazadan dolayı annemin gözü kör olmuştu, ondan sonra geldik. İlkokulu okuyamadım, okursam sevgilime mektup yazarmışım diye abim beni okula göndermedi. Ankara Tuzluçayır’a gelmiştik, şu ana kadar hep orada ikamet ettim, şu anda da orada oturuyorum.

Çocukluk günlerinizden başlayarak bize köyünüzü anlatabilir misiniz?

Köyümüz çok güzel, şirin bir köydür, kendi yaylalarımız vardı. Çocukluğum mutlu geçti, köylerde çocukluğunu anlayamıyorsun.

Yaşam ve geçim kaynakları nasıldı?

Yokluk görmedik, babam gurbet adamıydı. Annem rençperlik yapıyordu.

Kaç kardeşsiniz?

Dört kardeşiz. Benden büyük abim var, diğerleri benden küçükler.

 

Alevilikle ilgili, cemler, sazlar, ozanlarla ilgili hatıranız var mı?

Benim adım başka bir isimmiş, çok hastalanmışım, bizim orada Beygelen Türbesi var, Hüsnü Dede’nin Ocağı, derler. Annem beni oraya götürmüş, iyileşmişim. Orada Elif Ana diye bir ana varmış, beni kucağına almış dua etmiş, elim de sana dilim de sana, demiş. Annem dedi ki, kızım ben seni Elif Ana’nın yanına götürdüm ben de bir horoz adamıştım, çünkü hem senin adın hem de sana nüfusu verdi. Horozu alıp gittik, Elif Ana demiş ki, bugün benim Yağbasan’dan misafirlerim geliyor adını verdiğim torunum geliyor, demiş. Horozu kestik. Bir horozla yüz kişi doydu. Bizim köyde Divane Ali Baba vardı, kendisi dedeydi. Ali baba gelmiş beni çağırdı yanına, muhtarın kızını çağırın da bir kucaklayayım, demiş. Bende küçüğüm beni öperse, diye korkuyorum. Gittim bana sarıldı, sırtıma iki tane de vurdu git yolun açık olsun, dedi. Bu anıları hiç unutamıyorum.

Kaç yaşlarındaydınız?

5-6 yaşlarında vardım. Divaneleri çok severdim. Ne kadar divane varsa onlardan bana hediye gelirdi. Bizim köye gelirlerdi ben de onların aşığıydım, benim âşıklığım buradan başlıyor. Başta divaneler, ozanlar ve dedelere aşığım.

 

Bu aşk hali ile çocukluktan geldiniz o sizde ki sevgi devam etti mi, Tuzluçayır’da âşıklık devam etti mi?

Bir gün anneme dedim ki ben burada saz çaldım, benim sazım nerede? Annem dedi ki, bizim evde saz hiç olmadı. Ama ben sazı astığım yeri de biliyorum. Ben bu aşk halindeydim.  En güzel gelişmeler Ankara’da oldu, Ankara’da bu aşklar, sevgiler devam etti.

1959’da Ahmet Kamburla evlendim. Kendisi Kangal’ın Bulak köyündendir.

Ankara’da çok güzel erenlerle tanıştım. Mehmet Çoban diye birisi vardı. Mehmet Çoban bizimle Mahsuni’yi tanıştırdı. Mahsuni benim evimde 7 yıl kaldı hizmet ettim, Şahturna vardı, Aladeli, Osman Dağlı, Mahrumi Baba, Kul Ahmet, Kul Hasan, Nesimi Çimen ben bu ozanları yakınen tanıdım. Meluli baba gibi zatlarla tanıştım.

 

Bunlarla etkileşiminiz nasıl oldu?

Sevdik, saygı duyduk, hizmet ettik. Bize göre peygamber gibi kimselerdi. Sonra Adil Ali Atalay’ı tanıdım.  Onu çok sevdim, bağlandım.

Ben bir mürşit elinde yetiştim. Benim mürşidim derdi ki, dilen derse dilenirdim, evini yık dedi yıktım, yap dedi yaptım ama nafile say, dolu say. 20 gün önce dünyadan göçtü. Hayatıma yön veren kişi mürşidim oldu ama ben Mahsuni Şerif’i çok sevdim.

 

Mürşidinizle ne zaman tanıştınız?

1966’da mürşidimle tanıştım, ona inandım, ona bağlandım eşimle beraber bağlandık ona. Feyiz, aldık, ilim, irfan aldık.

 

Mürşidiniz ocakzade miydi?

Değildi ama çok değerli biriydi. Benim mürşidim olan Mehmet Çoban’ın mürşidi de Hacı Bektaşlı Cemile Ana idi. Hacı Bektaşlı Celal Baba ile tanıştım. Benim kızımı 12 Eylül’de içeri aldılar. Gece yatarken baktım ki benim kızım işkencede, kızımın işkencede olduğu bana ayan olmuş, nasıl çağırdıysam Hünkâr Hacı Bektaşi Veli, diye uyandığımda gözlerimden yaşlar akıyor. Sabah kalktım ki Celal Baba gelmiş, onun deyimiyle Elif’in başı sıkışmazsa bizi çağırmaz.

 

Mürşit dediğiniz, daha sonra Celal Baba dediğiniz kişilerin sizin şiirleriniz üzerinde etkisi oldu mu?

Ozanlık benim iki gözüm, özüm… Diyor ki bir şeyler yap. Çünkü bütün ozanlar bizde birdir. Ben onlardan aldım feyzi saz çalmaya başladım, şiiri yazmaya başladım.

Ben sazı bir gece de çaldım. Nasıl çaldığımı söyleyeyim. Badeyi bana Hacı Bektaşi Veli verdi.

Erenler; Âşık Mahsuni Şerif bizde kalıyordu, onun da gecesi var. O gece de, ilk Pir Sultan gecesi oldu Ankara Büyük Sinemada. Mahsuni çıktı söyledi, ben de hiç sazı elime almamışım. Âşık İhsani ile Güllüşah vardı, onlar sahneye çıktılar, Mahsuni, biz hepimiz de oturuyoruz. İhsani bir köşeden Güllüşah bir köşeden çıktılar… Diyor ki İstanbul İzmir’i dolaştım Güllüşah hep senin için, o da diyor ki İstanbul Konya’yı dolaştım İhsani hep senin için... Böyle biri o baştan biri baştan karşılıklı şiirler söylediler. Bu sahne beni çok etkiledi, dedim bu gece eve gidip bu sazı çalacağım. Ben biraz inattırım aşkımda, kolay kolay geri dönmem, zorluklarda beni kolay kolay yıkamaz. Eve geldim oturdum sazı elime aldım Ahmet dedi ki; Elif bir çal da Mahsuni gelince sürpriz görsün.

Mahsuni geldi ben ufak ufak çalmaya başladım bir gece de çaldım, sonra kendi kendime ilerlettim.

 

Bade içme nasıl oldu?

Bazıları inanır bazıları inanmaz, bir gün rüyamda Hünkâr Hacı bektaş Veli efendime gittim, ilk girişte çilehane yerine gittim, o kapıyı vurdum açmadı. Ben ağladım, ağladım, ağladım… O benim feryadımdan kurtulamadı. Şöyle kapıyı açtı bana dedi ki sen ne istiyorsun, dedim ki efendim sultanım bana bir dolu ver onu istiyorum, kapıyı kapattı. Ben geride kaldım. Yine başladım ağlamaya, sen ne istiyorsun dedi, dolu istiyorum dedi, biraz doldurdu bana verdi. Kapıyı kapattı. Ben de dedim ki bu bana az geldi. Yine açtı kapıyı ne istiyorsun, dolu istiyorum, verdim dedi, erenlerim bu bana az geldi dedim. Eğer ben sana bir daha verirsem hakikati faş edersin, git bununla öğün (bu yeter) dedi.

 

Bade aldınız ama ilk şiiri ne zaman yazdınız?

1959’da evlendim, sonra Mahsuni 64’de tanıdım. Bizde aşk belden aşağı değil, aşk Allah’ın aşkı, aşk dostun aşkı, aşk Şah Hüseyin aşkı… Şiirimi 1970’li yıllarda yazdım. Şiirlerimi yazıyorum bir hatam var tarihi atmıyorum.

 

Yayınlanmış bir kitabınız yok?

Maddiyattan dolayı kitap basamadım.

 

Mahlasınız Kul Elif, neden Kul Elif?

Ben ne bulduysam turaplıkta (alçak gönüllükte) buldum. Kimse kimsenin kulu değildir. İnsan sevdiğini ve Hakk’ı kıracağım diye korkar, insanlığa yapacağım hizmet bakımından algılıyorum. Biz Allah’ın kuluyuz.

 

Mahlasınızı kendiniz mi aldınız?

Kendim aldım.

 

Ne kadar şiiriniz var?

200 civarında.

 

Kendi kendinize nota yapıyor musunuz?

Oluşturuyorum.

 

Ne tür şiirler yazıyorsunuz?

Şiirlerimde aşkı anlatırım, sevgiyi anlatırım. Karşıya öğüt veren öğretici şiirler anlatırım. Nasihat şiirleri.

 

Bunları dinlediniz Mahsunileri bunların şiirlerinden etkilendiniz hangi ozanları tanıdınız hangilerinden etkilendiniz?

Mahsuni Şerif, Osman Dağlı, Aşık Şah Turna, Kul Ahmet, Kul Hasan, Nesimi Çimen, Feyzullah Çınar (komşumdu) çok iyi tanırım, Meluli babanın bir hafta evinde kaldık ben ondan güzel örnekler aldım.

 

Tuzluçayır’da sizin gibi kadın ozanlar var mı?

Ozan Elifçe, benim eltim Gülsen Kambur var.

 

(Şiran’lı, bizim yöremizin ocağı Sarı Bal Ocağı’ndan İsmail Günel (Şıh) Dede’nin kızı Gülsen Hanım. İsmail Dede’nin de çok güzel şiirleri var. Bu sene sevgili eşi Veli Kambur ile çok çok sohbet ettik. İnşallah sizlere geleceğim. Ayhan Aydın)

 

Tuzluçayır’daki insan ilişkileri nasıl değişti?

Eskiden insanlarda çok güzel inanç vardı, şimdi devrimciyim diyenler her şeyini kaybetti. İnsanların bir araya gelmemesi için bölündüler, seçim zamanı bizi Mamak’ta gösteriyorlar araya yabancıları koydular. Kimisi cami dedi, kimisi cemevi dedi, yozlaşma arttı.

 

Şimdi Alevi de Aleviliğinden uzaklaştı?

Eski komşuluklar kalmadı. Şiranlıların dedesi İbrahim Şıh geldiği zaman herkes toplanırdı, İsmail Şıh da aynı şekilde.

 

Tuzluçayır Cemevleri Yaptırma Derneği nasıl?

İki hafta da bir gidiyorum, cem yapılıyor. Salih Dede oranın dedesi. İyi niyetli güzel bir dedemizdir. Başkan Mehmet Uzuner’i tanırım… Hepsini çok severim.

 

Ozan dernek ve vakıflarla diyaloğunuz nasıl?

Ozan-Der’e kayıtlıyım. Başkanı Kenan Şahbudak. Kendisi çok gayretli, her yere yetişmeye çalışıyor, koşturuyor, bizleri de her zaman etkinliklere çağırıyor. Bizler de zaman zaman etkinliklere de katılıyoruz.

 

Bugünün ozanlarından Ankara’da kimleri tanıyorsunuz?

Hepsini iyi tanırım. Ankara’da yaşayan ozanlarla diyaloglarım var.

 

Sizce ozanlar kimlerdir?

Halk ozanı demek özü ile sözünün bir olması demektir. Saz çalıp söylüyorsa, dediğinin adamı değilse sanatçıdır.

 

Eski ozanlar bu topluma neler vermiştir?

Pir Sultan hem aşkı vermiş, hem mücadeleyi vermiş, diğer ozanlar fuzuliler, yeminiler, nesimiler ibret verici Allah aşkını vermişler, sadakati vermişler.

Viraniler, ozanlar kendilerini nasıl yetiştirmişler.

Hünkar Hacı Bektaşi veli’yi düşünelim, bunlara mürit diyorlar ama ben onlara dost diyorum. Mürşit demek bir öğretmen demektir. Anadan doğmada olur insan ölmez tekrar doğmuş olabilirler, benim gibi mürşide bağlanmış yetişmiş de olabilir.

 

Onların konularında aşk var, sevgi var, siz bunlara dalıyor musunuz?

Dalıyorum. Hisse alınmayacak boş söz yok. Konular değişik.

 

Karacaoğlanları dinliyor musunuz?

Çok severim ve dinliyorum.

 

Onlar da ozan ama Pir Sultan gibi değiller işledikleri konular farklı?

Herkesin yerli yerince bir ağırlığı var. Hepsi aynı olamaz zaten. Tüm ozanları sevmemek cahilliktir.

 

Ozan olmak zor mudur?

Hele kadın olmak daha zor, maalesef size her kulpu takıyorlar. Ben sevgiyi aşkı yazsam karşıma biri çıkıyor acaba şu kişiye mi yazdı, diye düşünüyor. Cahillerimiz çok, anlamayanlarımız çok.

 

Siz kadın ozan olarak kısıtlanmış mı oluyorsunuz?

Ben bir kadın ozan olarak duygularımı tam ifade edemiyorum.

 

Alevi çevrede mi aynı?

Alevilerde de gerici olanlar var. Bu inancın özüne aykırıdır. Kadın erkek ayırmayız diyoruz. Ama kadınların, kadın ozanların durumu daha zor bence.

 

Sizce Alevilik nedir?

Alevilik temelinden bakayım dersen; hem doğruluktur, aşktır, sevgidir, tüm dünya insan varlığını var eden Aleviliktir. Bütün insanları aynı değerde gören bir anlayıştır.

 

Mürşitler dedik dedelik ve pirlik kavramı var. Dedeler kimlerdir?

Dedeler; Ehlibeyt soyundan gelenlere denir. Soydan gelmiş ama yolu sürmemiş bir anlamı yok. Ben senden icazet aldıysam, gerçeği sende gördüysem eğer sen dedesin.

 

Gerçek dedelerin özellikleri nelerdir sizce?

Evvela gerçek bir insan olmaktır. Dedeliği doğru öğretmeyi, yolu öğretmeyi, dürüstlüğü öğretmeyi bunları öğreten kişidir.

 

Cemlere girdiniz, sizce cem nedir?

Cem insanların bir araya gelip beraberce bir can olmasıdır.

 

Tabiat, doğa sevgisi, doğa varlığı?

Doğayı çok severim doğa bana hayat veriyor.

 

Ekonomik sorunlar var, diğer sorunlar büyüyor, şu anki Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz?

Bize yazık diyorum. Ben Aleviyim diyenlere de daha çok yazık, gözümüzü açalım, diyorum. Gerçekten insanlarımız çok bilinçli gibi görüyor, bence bilinçli değiliz. Bu duruma ben çok üzülüyorum. İnsanlarımız halen cahil. Olup biteni tam görmüyorlar.

 

(Söyleşi: Baba Mansur Derneği Genel Merkezi, Avcılar, İstanbul. Söyleşide Araştırmacı Yazar Süleyman Zaman dostum da vardı. 29.12.2015)

Şiirlerinden Örnekler

 

Bizler

İnsanlar Cem kurmuş biz de girelim

Sevelim insanı insanız bizler

İnsanlık uğruna ikrar verelim

Sevelim insanı insanız bizler

 

Muhammed insandır Ali de öyle

Hünkâr Hacı Bektaş Veli de öyle

Hakk’ın ermiş bir bir kulu da öyle

Sevelim insanı insanız bizler

 

İnsanın aklıdır meçhule eren

İnsan gözleridir merhemi gören

İnsandır dünyaya bir düzen veren

Sevelim insanı insanız bizler

 

KUL ELİF’im insana dön yüzünü

Onlar için inlet dertli sazını

Duyur bütün gerçeklerin sözünü

Sevelim insanı insanız bizler

 

AKSIN

 

Kerbela’nın çöllerinde

Aksın benim kanım aksın

Hüseyin’in yollarında

Aksın benim kanım aksın

 

Kerbela kana boyandı

Ehlibeyt bayrağı yandı

Şehriban’ım ortada kaldı

Aksın benim kanım aksın

 

Okla kılıçla vurdular

Masum yavruya kıydılar

O şaha tuzak kurdular

Aksın benim kanım aksın

 

İster KUL ELİF’i ansın

Kerbela matemim yansın

Şehitler yolunda kesin

Aksın benim kanım aksın

 

BULUNMALIDIR

 

Ben de güzel şaha kul olam dersen

Kişi özü gibi görülmelidir

Hakikat babına gireyim dersen

Bir mürşid önünde eğilmelidir

 

İnsan odur kendi kendisin bilsin

Dost olan dostuna canını versin

Çağırmadan duysun bakmadan görsün

Erenlerden dolu alınmalıdır

 

Kuru sevgi ile dostluk kurulmaz

Dostluğa mehilli gönül yorulmaz

Her gelip geçene ikrar verilmez

Onda hak nişanı bulunmalıdır

 

KUL ELİF Hak yolu laf ile olmaz

Kuru kavga ile Hakk’a varılmaz

Her olur olmaza yolcu denilmez

Gerçek bir mürşide varılmalıdır

 

YARALI

 

Vardım güzel dosta derdim yanmaya

Bir de baktım o dost benden yaralı

Derdimin dermanı dosttan sormaya

Ben o dosttan o dost benden yaralı

 

Dedim şu derdime bir derman eyle

Dedi derdini git dertliye söyle

El aman efendim olur mu böyle

Ben o dosttan o dost benden yaralı

 

Zeynep ana gibi darda kalmışız

Sakine’yle Ümmügülsüm olmuşuz

Kerbela’yı sinemizde görmüşüz

Ben o dosttan o dost benden yaralı

 

Gönül ahu zarda dostu arzular

Aşkın elinden ciğerim sızlar

Halim size ayan şahlar sultanlar

Ben o dosttan o dost benden yaralı

 

KUL ELİF’i dertli dertli gezdirmem

Mezarımı dostan ayrı kazdırmam

Yaram çok derindir sakın azdırman

Ben odosttan o dost benden yaralı

 

(Şiirler için kaynak: Kul Elif, Elif Kambur, Ezeli Doğanay, Ana Dendi, Bacı Dendi, Yar  Dendi, Kadın Halk Ozanları Antolojisi, Hitit Verlag, 2007, Berlin, 3. Baskı, Sayfa: 124-125)

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile