HALK OZANI GÜRCÜ İŞLEYEN DOĞAN'LA SÖYLEŞİ

Halk Ozanı
GÜRCÜ İŞLEYEN DOĞAN’la söyleşi
AYHAN AYDIN

Sevgili ozanım nerede ve ne zaman doğduğunuz, bize kendinizi tanıtır mısınız?

Tokat Zile Ali Hoca Köyü’nde 02.10.1972’de doğdum. İlkokulu köyde bitirdim, bende çok büyük bir okuma isteğim vardı, ne yapıp ne edip okumam lazımdı. Babam rençberdi ama benim de okumama dayanamıyordu. Ben seni nereye göndereyim, nerede okutayım, diyordu. Dedim ki bunun yolu yok. Düşündü taşındı bir yıl gecikmeli gittim. Ankara’da ablam vardı baba dedim, git konuş ablam kabul ederse orada kalayım, dedim. Bu arada annemin yaptığı yemekleri de yemiyorumdum, bir garip olmuştum, aileden kopmuştum. Tamam kızım dedi onlara danışayım. Neticede gitti. Eniştemde tamam gelsin, demiş. Babam gittiği zaman ben bütün türbelere yalvarıyorumdum. Mezarlıkta bir türbe vardı oraya gittim Maviş oğlu (Mavoş Ocağı) denen bir ocağa çok yalvardım. (12 yaşına kadar çobanlık yaptım, oğlak ve kuzu otlattım. Ben kuzularla mutluydum. Çobanlık bittikten sonra bahçe bekleme işi çıktı.) Akşam eve geldim, babam da Ankara’dan gelmiş, kızkardeşim geldi beni karşılamaya “bacı, bacı senin işin oldu okula gideceksin” dedi. Ben çok mutlu oldum, tekrar türbeye döndüm eğilerek niyaz ettim eve yürümeye devam ettim. Eve geldiğimde babamın elini öptüm görüştük, tamam gideceksin, dedi. Anam göndermek istemiyordu, babama; bu kız artık büyüdü bunların başına tülbent al, dedi. Babam da ben böyle istiyorum, tülbent yok artık dedi, kızlarımı orduya göndersem gittiği gibi gelir. Babamın bana ayrıca düşkünlüğü vardı, beni bebek gibi severdi. Lise zamanlarında dedim ki artık kardeşlerimi sev onlar üzülür dedim.

Ankara Keçiören Kalaba Ortaokulu’na kayıt oldum (1984). Orada yarıyıl tatiline kadar gittim okula. Köyden gelmişim şehir hayatı farklı geliyordu bana ama hep sevdiğim insanlarla karşılaştım. Babamın bana sağladığı özgüvenle hep sağlam adımlar attım. Yarı yıldan sonra eniştemin işinden dolayı İzmit Gölcük’e taşındık. Gölcük İlköğretim Okulu’na kayıt oldum.

Gölcükte neler gördün?

Okuldaki öğretmenlerim çok yakın geldi, çok sevdim. Yasemin Genç adında bir arkadaş edindim. O zamana ait sevgi ve duygularımı o kızla yaşadım. Aynı sınıftaydık. Fethiye ve Zekiye süslü iki tane kardeş vardı, Erzincanlıydılar. Ortaokulun sonunda bir gün Fethiye’ye gittim kapı açık eğildim, baktım Hz. Ali’nin resmini gördüm, şaşırdım… aaa dedim. Fethiye de Oniki İmamlar orucunu tutuyordu. Gölcük’te bana yakın candan bir Alevi bulmak benim için mutluluk kaynağı oldu. Anneleri benim için hem annemin hem babamın yerini dolduruyordu.

Ne zamana kadar orada kaldın?

Ortaokul 3. Sınıfın birinci yarıyılında eniştem askere gitti. Bir arkadaşına söylemiş 3 ay sizde kalsın, okulu bitene kadar, diye. Onlar da kabul ettiler, ablam bu arada köye gitti. Ben de o ailenin yanında kalmaya devam ettim. Ben derslerime aşıktım, öğrendiğim bilgiler beni avutuyordu. Bu aşk; yanında kaldığım daha doğrusu “emanet olarak” bir süre yaşamak zorunda kaldığım ve çeşitli sıkıntılı dönemlerim olan bu süreçte beni ayakta tuttu.

Okul bitince sürekli mektuplaştığım sevgili babam Gölcük’e gelerek beni aldı. Tam köye gidecekken vedalaşmak için evlerine gittiğim Süleyman Amca’nın süprizi ile karşılaştım. “Kızım Zile’ye gitsen ne yapacaksın, köyde okuyamazsın burada okusan diye düşünüyorum çocuklara soruyorum, dedi. O anda arkadaşlarım olan çocukların hepsi biz de çok isteriz, bizimle kalsın, dediler. O gece onlarda misafir olduk, ertesi gün köye döndük, sonbaharda tekrar gelmek üzere.

Sonrasında Gölcük’e tekrar geldim, liseye başladım. Gölcük Kız Meslek Lisesi’nde üç yıl okudum, o evin dedesi İbrahim Hakkı Esenboğa Dede beni Tokat keçisi, diye severdi.

O sıralar Süleyman Süslü amca nereden bulmuşsa Tam Hüsniye isimli kitabı edinmiş eve getirmişti. Her akşam bize 2-3 sayfa okurdu, bu kitabı dinleye dinleye içime bir ilahi aşk doğdu. Çünkü o kitapta Hakk vardı, adalet vardı, sevgi vardı, haksızlığa karşı duruş vardı, tam bir irade gücü vardı ve içimdeki varlık depreşti, içimde olanlarla o kitapla iyice açığa çıktı. Bunu fark eden İbrahim Hakkı Esenboğa Dede bir gün okuldan geldiğimde beni yanına çağırdı Tokat keçisi gel buraya, dedi. Sende güzel bir varlık hissediyorum, senin bu aşkla başa çıkacağını zannetmiyorum. İstanbul’a gidersen sana bir mektup yazayım orada Adil Ali Atalay’ı bul sadece bu kişi seni anlar ve çözer rahat edersin, dedi. Aldım, teşekkür ettim, o mektubu nereye gittiysem yanımda taşıdım.

Lise bitti köye tamamen geldim. Babama dedim ki; benim bişeyler yapmam lazım, köyde bu şekilde duramam. Ablam o arada İstanbul’a taşınmıştı, onların yanına gittim (1990 Eylül).

Ben tasarruflu bir insandım, köydeki normal işlerimizin dışında ırgatçılık yaparak para biriktirdim. Bütün amacım okul masraflarını ve kitapları kendim alabilmekti.

İstanbul’daki yaşam nasıl devam etti?

Bağcılarda oturan ablam ve eniştemin yanına geldim. Kendime bir iş buldum. Yaşamımı böyle sürdürdüm. 1992 yılında Hacı Bektaş Veli törenlerinde sonradan eşim olacak halk ozanı Erdal Doğan ile tanıştım. Daha doğrusu Adil Ali Atalay bizi tanıştırdı. Yaşamımız birleşti. 1993 yılı Ekim ayında evlendik, 1994’de Zülfikar isimli evladımız dünyaya geldi. Şuanda Sultangazi Esentepe Mahallesi’nde yaşamımızı sürdürüyoruz.

 

İlk şiir deneyiminiz ve şiire olan bağlığınız ne zaman başladı, nasıl oldu?

Ortaokul son sınıfta öğretmenimiz Şadiye Sağlam, bizi şiir yazmaya özendirirdi, siz de şiir yazabilirsiniz, diye bizi teşvik ederdi. O zamanlar anneye, babaya, sılaya hasret olduğum için ben de bir şiir yazmıştım ve o şiirde kitabımda vardır.

 

 

 

 

AYRILIĞIN ÇARESİNİ BULMADIM

Özlüyorum ben anamı babamı

İyi olmaz derdimin yoktur dermanı

Gurbetliğin öldürüyor bu gamı

Ayrılığın çaresini bulmadım

Küçük yaşta düştüm gurbet ellere

Düşmek ister miyim dilden dillere

Kuş misali kondum daldan dallara

Ayrılığın çaresini bulmadım

 

Gürcü’yem ağlarsın deli divane

Bugün çok ağladım hem yana yana

Aylar geldi geçti oldu bir sene

Ayrılığın çaresini bulmadım (1987)

 

İşte bu şiiri o esnada yazdım. Ortaokulda bu tarzda şiirlerim de oldu.

Tam Hüsniye kitabını dinlediğimde duyduğum aşkın da etkisiyle ara ara şiir yazardım. Bu böyle devam etti. İstanbul’a gelinceye kadar yaklaşık 20 şiir yazmıştım. Şiir defterim eniştemin eline geçmiş bir gün dedi ki; baldız buraya gel, sen birine aşıksın ama benim haberim yok, dedi. Evet enişte aşığım ama ne ismi var, ne cismi var, içimde onu yaşıyorum, dedim. Meğer bu Hakk aşkı imiş.

Ben henüz İstanbul’u tanımıyordum, abim bekar evinde kalıyordu. Abime dedim ki; şu adrese git şu kişiyi bul o da gitmiş. Bankalar Caddesi’ndeki o kişiyi buldum haftaya beraber gideceğiz, dedi. Hafta oldu abimle beraber mektubu götürdük. Şiir defterimi de yanıma aldım, Adil Baba (Adil Ali Atalay) ile görüştük. Mektubu eline verdim, defteri de uzattım; şu şiirleri de yazıyorum bakar mısınız, dedim. Zarfı açtı mektubu okudu tamam kızım, dedi. Müsait oldukça gelirsin, dedi. Şiirlerime de baktı defteri geri verdi bana. İlk gittiğim gün birkaç tane yaşlı kişiler vardı orada, onları can kulağı ile dinledim.

Demek ki içimin yangını bundan dolayıymış, diye kanıya vardım, o muhabbet beni pişirdi soru işaretlerimi kaldırdı. Ara ara gidip geldim, bu aşka müptela oldum, aradığım şey bu muhabbetlermiş, dedim.

Ehlibeyt aşkı başladı. Ehlibeyt şiirlerini, insan sevgisini, doğa sevgisini, Hakk aşkını yüreğimde yaşayarak şiirlerimi böylelikle kaleme aldım.

1994 yılında eşimle birlikte  ilk şiir kitabımız Can Yayınları’ndan çıktı; “Ehlibeyte Bir Deste Gül”.

 

Biraz köyünüzü anlatır mısınız, ziyaret yerleriniz, dedeniz var mı? Köyün geçimi nasıldı, şimdi köyle bir ilginiz var mı?

Köyümüzde insanlar tarımla uğraşıyorlar, hayvancılık yapıyorlar. Köyümüzün etrafı ormanlık güzel bir köydür, suyu boldur, her yerin suyu biter bizim köyün suyu bitmez.

Köyümüz eskiden, benim yaşadığım dönemde 150 hane kadardı, şimdi tahminen 50 hane vardır. Yazları annem köye gidiyor, ben 2-3 sene de bir gidiyorum ama eski tat ve samimiyeti bulamıyorum. Köyde aradığımı bulamıyorum, bir yabancılaşma yaşıyorum, zaten eski sohbetler de yok.

Ben köyde hep çocuklarla ve yaşlılarla konuşur sohbet etmeyi severdim. Akranlarımla haşır neşir olamazdım, annemde bunu söylerdi.

Köyümüzde olan Mavuşoğlu Ocağı’nın evlatlarının evleri var. Hasta olan çocuklar ama sadece çocukları o evlere götürüyorlar oranın yaşlı bir ebesi var, ocaktan az biraz kül alıyordu suyun içine atıp içiriyordu, hasta olan çocuklar iyileşiyordu. “Böör olmuş” yani hastalanmışlar, deyip çocukları oraya götürüyorlardı. Köyümüz üç parça Aşağı Köy, Yukarı Köy, Orta Köy diye birbirlerine yakınlar.

Köyümüzün yakınlarında;

Boran Baba (Deli Boran deniyor). Yağmur yağmasa da oraya çıkıyorlar, çok yağsa da oraya çıkıyorlar. Orada kurban kesip dua ediyorlar, ibadet ediyorlar.

Yeşil Kanat Ziyareti var. Söylencelere göre çok büyük yeşil kanatlı bir kuşun tepeye konduğunu görüyorlar oraya da Yeşil Kanat, diyorlar. Burada da aynı şekilde kurban kesip dua ediyorlar. Burada cem de yapılıyormuş. Cem için yakın köydeki dedeyi getiriyorlardı. Yücepınar ve Büyükaköz Köyü’nden dedeler gelip yapıyorlarmış.  Sadık Doğanay isimli bir dedemiz varmış. Yücepınar’lı aynı zamanda da cemde aşıklık yapıyormuş. Çok iyi bir dedeymiş. Anam derdi ki, o saza vurduğu zaman, durduramadığımız ağlayan çockular birden sesini kesiyorlar.

Ali Hoca Ziyareti. Rivayete göre Ali Hoca isimli bir şahıs ilk bizim köye yerleşen kişi olarak biliniyor ve onu da aynı şekilde ziyaret edip kurban keserler, dilekte bulunurlar. Diğerleri bizim köyün uzağındadır.

Kalender Baba Ziyareti. Burayı da ziyaret ediyorlar, dua ediyorlar, kurban kesiyorlar, saz çalıp sohbet ediyorlar.

 

Sizin köyün kendi dedesi var mı? Ya da dışarıdan mı geliyor?

Hacı Bektaş Veli Dergahı’na bağlı “Tekkeşinler” diye bilinen ocak saydığımız kişiler ve onların evleri vardı. Yine hastalar aynı şekilde o evlere giderek şifa bulunuyorlardı. Bizim yörede “derma” denilen vücutta kırmızı renkli olarak halk halka büyüyen yaraları bu ocaktan kişiler işaretleyip, çizip okuyarak onları iyileştiriyorlardı.

 

İsim olarak bildiğiniz kişi var mı?

Kendileri aynı zamanda benim kirvelerim de oluyorlar. Sadık Çelebi var mesela. Bu çizme işi çok ilginç, Zöhre Çelebi isimli anneleri aslında bu işi yapıyormuş, sonra el vermiş. Kendi çocuğuna ve kime elini vermişse o yapar. Hatta öyle ki, gelen hastaların kendi hastaları olup olmadığını, onu iyileştirip iyileştirmeyeceklerine de kendileri bilirlerdi.

Bizim köyde de yine Bektaş Efendi’nin oğlu bu sene cem yürütmüş.

Hatta benim Babaannem Fatma (Fadime) de “Alazlama” diye bir rahatsızlığı (isilik, kızamığa benzeyen, vücuttaki kabarıklıkları) iyi ederdi. Ebeme de onu seven kaynanası el vermiş, eli olan geçmiş.

Şeyh Köyü’ne de konuşamayanların dillerinin altındaki bağı çözmek için çocukları oraya götürürlerdi, orada da ocaklar vardır.

Karaman’ın Suyu denen bir ziyaret vardır. Oradan akan su da uyuz hastalığı için iyi geliyor. O suyu içerler ve o sudan yıkanırlar.

Acıpınar Köyü’nde de sarılık hastalarının “Göz” denen akarsudan şifa buluyorlar.

Bizim köyde cem âşıkları da yetişmiştir.

 

Size göre ozanlar kimlerdir?

Bence Ozan; nefsiyle değil de, vicdanıyla hareket edendir, tarafsız olabilendir.

Ozanlar; Yaşadığı toplumun acısını, sevincini, yaşadığı zorlukları, kültürünü, anlatan insanlardır. Hatta bir belgesel izledim Hindistan tarafından, inek kuzluyor, bir türlü anasının yanına gelmedi. Yakın köylerden bir ozan geldi, saza benzer bir şey çaldı, o buzağı anasına geldi, emdi. Bunu da gördüm.

 

En sevdiğiniz ozanlar kimlerdir?

Pir Sultan Abdal, Şah Hatayı, Kul Himmet, Virani, Nesimi, Aşık Veysel, Daimi, Mahsuni…

 

Niçin bu ozanları çok seviniyorsunuz?

Onları okuduğumda, cevabını bulamadığım bazı şeylerin bende çözümlendiğini anlıyorum. Büyük bir huzura kavuşuyorum. Yine okul yıllarında Karacaoğlan’ın şiirlerini çok okumuştum. Çok sıkıntılı anlarımda, çok seviçlerimde onlar benim yardımcım oldular. Yani bazen boşlukta olduğumda, sorularıma kendim yanıt bulamayınca onlardan  ilham aldım. Büyük ata sözleri gibi onlardan etkileniyordum. Aynen annemi, babamı, dinler gibi onları okuyunca huzur buluyordum, beynim aydınlanıyordu. Ve vicdanımın sesi böylelikle, cevap bulmuş oluyordu. Yani duygularımla örtüşüyordu.

Ve şöyle bir anımı da anlatayım; ilkokul ikinci yada üçüncü sınıfa gidiyorum. İbo (İbrahim) emmim, amcam elinde bir kitap vardı. Onu boş zamanlarında okuyordu. Bir gün dedim ki, emmi ben de okumak istiyorum, bu kitabı ben de okumak istiyorum, dedim. O zaman 8-9 yaşlarındaydım. Yok kızım, dedi, yırtarsın. Kitabı bana vermedi. Birgün emmim okudu, onu izledim, o kitabı nereye koyacağını görmek için. Onun koyduğu yeri takip ettim öğrendim. Yüksek bir yere hezen (eski yapılarda, taştan evlerde, ortadaki uzanan büyük direğe denir) kitabı oraya koyuyordu. O evde olmayınca gidip kitabı alıyor, okuduktan sonra tekrar yerine koyuyordum. Emmim bunu anlamıyordu tabi. Bundan on yıl önce, bir gün köyde yanına gittim. Emmi dedim, senin bir kitabın vardı ya, askerden getirmişsin. O da evet, dedi. Ben 8-9 yaşlarında istiyordum, vermiyordun, dedim. Evet, dedi. Vallahi, ben senin nereye koyduğuna bakıp, alıp okuyup tekrar yerine koyuyordum, dedim. Sonra heee,. Yeğenim öyle mi, dedi. İyi o zaman benim gözlerim görmüyor, o zaman bu kitap senin olsun, dedi. Kitabı bana hediye etti. Kitabın ismi ise “Bektaşi Şairleri” idi. O kitabı halen saklıyor.

O kitaptan bir dörtlük. Yaşım küçük olmasına rağmen anlamasam da bunlar aklımda kaldı…

Mirati Baba’nın bir dörtlüğü…

 

Mirati sözlerin canlı muamma

Seni sevenlere olur hüveyda

Elsiz belsiziz dilsiziz amma

Gezeriz âlemde erkekçesine

Ben bunu o zaman tabii ki anlayamıyor, çözemiyordum. Elsiz ne, belsiz ne? Çözemiyordum.

Sabırla koruk helva olur…

 

Sakın yoldaş olma sen uğursuza

Komşu olma namussuza arsıza

Sabah selamını verme pirsize

Adamın başına bela getirir

 

Bunları da unutamıyordum.

 

Ozanlardan, âşıklardan aldığım öğütler vicdanımın sesi oldular.

Olayları onların şiirleriyle çözümlüyordum. Ve huzura kavuşuyordum, ben o zaman aydınlanıyordum. Benim en büyük öğütçümler. En çözülmeyecek şeyleri onların eserleriyle çözümlüyordum. Her şeyin ayırtına varıyordum. Yani ozanlar ve onların şiirleri gerçekten bana hayatta kılavuzluk yaptılar.

Hayat boyu hep haksızlıkların karşısında olmamda ozanların da etkisi vardır. Ben her zaman mazlumların yanında oldum.

 

Bugünün ozanlarına gelelim? Kimleri tanıyorsunuz?

En çok sevdiğim ozan Adil Ali Atalay.  Bir de Sadık Çelebi kirvimin de çok güzel şiirleri var. Henüz kitaplaşmadı.

 

Peki Adil Ali Atalay’da neler buluyorsunuz, onu neden bu kadar çok seviyorsunuz?

Tanrı aşkı nedir, bana o öğretti. Tarafsız davranışları, hoşgörüsü, hoşsohbeti, geniş bilgisi, aşıklara olan saygısı, hayat tecrübesi, insan olan büyük aşkı, mazlumların yanında oluşu, hiç hata gözetmeden herkesi bir tutması, yani tarafsız olması benim onu sevmemdeki nedenlerden bazılarıdır.

 

Aşk nedir size göre?

Aşk insanın varlık sebebidir, dünyaya geliş sebebidir. Aşk aydınlık, aşk huzur, aşk insanlık, aşk Tanrı’nın ta kendisidir. Sevgi, muhabbet hep bunlar aşkın meyveleridir. Aşk bence kişiyi nefsinden ayıran en önemli özelliktir.

 

Alevilik nedir sizce?

Tanrı’ya yakınlaşmaktır. Tanrı’yla bütünleşmektir.

 

İyi bir Alevi nasıl bir insandır?

Hataları kapatır, hoşgörüsü vardır, insanları dışlamaz, başkasının yarasını kendi yarasını sarar gibi sarar, kimseyi horlamaz. Tüm yaratılmışları Tanrı’nın bir parçası görür ve hiçbir canlıya zarar veremez. Büyük bir Ehlibeyt aşkıyla yoğrulmuş ve onun mayasıyla mayalanmıştır. Hakkını hukunu bilen, nefsine değil, vicdanına teslim olandır. Hakk Beni Adem’de olduğunu bilendir. Bütün varlığın insanda olduğunu bilir ve ona göre davranır. Kusur gözetmez, bir neden aramaz, başkasının suçunu kendi suçuymuş gibi kabullenir, ve onu çözmeye çalışır. Onun yarasını sarmaya çalışır. Asla ve asla hiçbir milleti birbirinden ayırmaz. Din, dil, renk, cinsiyet ayırmaz. Onda aslanlan insandır. Bencillik ve gurur taşımaz, turap olur. O bir nimet olur; gerek sözüyle, gerek davranışıyla. Hale göre hallenir. Ve onlara göre emek en büyük kutsallıktır. Kin, kibir beslemez.

 

Ehlibeyt nedir?

Ehlibeyt bütün insanlığın toplandığı bir özdür. Tanrı’yla bütündür. Doğruluğun ve iradenin simgesidir. İnsanlığın temel taşıdır.

 

Hz. Ali’yi HZ. Ali yapan özellikleri nelerdir?

İçime ilk düşen ateş onun ateşiydi, ilk aşk onun aşkıydı, ilk sevgi onun sevgisiydi.

Zalimin karşısında aslan, mazlumun karşısında turaptır. Tarifi zor. Ancak sevgisini tadanlar tanır, aşkına düşenler tanır…

 

İmam Hüseyin?

Ehlibeyt’in acısını tadan,  çok affedici kişiliği olan, Mazlumların şahıdır. Baş eğmeyendir… O hiçbir koşulda baş eğmemiş, haklı davasından canı pahasına da olsa vaz geçmemiştir, mertliğin simgesidir.

 

Hacı Bektaş Veli?

İlk gittiğimde Haydar Sultan’a uğramıştık. 19 yaşlarındaydım. Orada bir kuyu vardı, eğildim, zaten kalkınca sarhoş olmuştum. Ve Hacı Bektaş Veli’yi gördüm, iki dizimin üstüne gelmiştim. Sözleri bana şunu dedi, şöyle seslendi, sağ tarafımdaydı: “Dünyada hiçbir şey kötü değildir”.  O laftan sonra ben hiçbir şeyde kusur aramadım. O söz yüreğime öyle bir işledi ki, hayatımın anayasası oldu. Artık ondan sonra hiçbir konuda bir yorum yapamadım. “Hakk bir” deyip geçtim. O sene oralarda üç gün boyunca sarhoş gibi dolaştım. Kendimi hissetmiyordum. Neyim, kimim, ben kendimi hissetmiyordum. Üç gün boyunca Hacı Bektaş’ta dolaştım.

 

Sizce demokrasi nedir, ne demektir?

Demokrasi özgürlüktür. Hiçkimseye zarar vermeden yaşanılan özgürlüktür. Fikrini, düşüncesini, görüşünü, inancı rahatça yaşabildiği, ifade edebildiği bir sistemdir.

 

Türkiye’yi ne geliştirecek?

 

Aydın fikirler, okullar, çağdaş eğitim, çağdaş öğretmenler, kültür.

 

Atatürk sizce kimdir, size neyi ifade ediyor?

Atatürk; gönlümün sultanıdır. Çağdaş Türkiye’nin kurucusu, gelecliğimizin teminatı, bizi çağın ötesine taşıyan ve taşıyacak lider, laikliği getiren, cumhuriyeti kuran, kadına önem veren, kadını bir birey yapan, toplumu geliştiren, gençliğe önem veren liderdir. Büyük bir insan aşkı olan, inancı olan, cumhuriyetin kurucusu, vatanın gerçek sahibidir. Onun hayat mücadelesini düşündükçe hep duygulanıyor, cephelerdeki durumunu gördükçe ağlıyordum, içim sızlıyordu.

 

Şu anda kitap okuyor musunuz?

Ara ara ilgimi çeken kitap olunca okuyorum.

 

Sinemaya, tiyatroya gitme şansınız var mı?

Zaman buldukça. Ama ben tiyatroyu daha çok seviyorum.

 

Yayınlanan Kitap:

Ehli Beyt’ten Bir Deste Gül (Erdal Doğan’la Birlikte), Can Yayınları: 271. , İstanbul, 2006

Bu kitaptaki şiirlerin dışında da yeni şiirim var.

 

Söyleşi: Baba Mansur Derneği, 28 Temmuz 2016, Avcılar.

Kaleme Alan & Düzenleyen: Deniz ÜNAL

 

Kitabında Yayınlanmış Şiirlerinden Örnekler…

 

FERMANI BUNLAR

Bir zamanlar hasretlikte yoğruldum

Bir zamanlar ateşlerde kavruldum

Bir dem oldu saman oldum savruldum

İşte tüm hayatın cilvesi bunlar

 

Ey güzel Allah’ım! Ey canım pirim

Muhabbetli diller bak nede şirin

Sizleri seveli paklandı kirim

İşte hayatımın sultanı bunlar

 

Dostlarım dost verir bana teselli

Dertlerim bir idi oldu yüz elli

Ne yapayım hayat her an kederli

İşte hayatımın dermanı bunlar

 

Gürcü Hakk yoluna girersen eğer

İşte bu hayatta her şeye değer

Bilmem ki dostlarım niçin çok över

İşte hayatımın dermanı bunlar

 

GELDİM ERENLER

 

Sen pirimsin bir pul, değil cananım

Senden sabır ister bu garip canım

Yorgunluktan ağrı sardı her yanım

Sizlere sabıra geldim erenler

 

Pir Sultan’dan, Kul Himmet’ten Velsel’den

Bana gelen aşkın badesi senden

Allah vergisidir geçerim serden

Sizlere sabıra geldim erenler

 

Sevdiğim sultanım perçemin kaldır

Göreyim yüzünü cemalin aydır

Kirpiklerin ok kaşlarını yaydır

Bu güzel mah yüzün görem erenler

 

Bugün Salı çok kırıldım ben yine

Güç ver yarap gidem Eba Müslim’e

Kuvvet onda kapılmışım yeline

Gözlerimden yaşım silin erenler

 

Aciz kulum dergahına kabul et

Nerde çağırırsam nolur orda yet

Ey garip bülbülüm sen seherde öt

Azalarım dile getir erenler

 

Garip Gürcü niçin hep sen dertlisin

İçin buruk yüzde dosta tatlısın

İçin için ağlar her gün yaslısın

Sabır selamete geldim erenler

 

SARASIM GELDİ

 

İbret aldım karıncadan arıdan

Kaç yıl geçti göremedim aradan

Kavuştursun bizi ulu yaradan

Sevdiğim cananım göresim geldi

 

Seven canlar hasretini çekerler

Onlar birbirinin methin ederler

Hiç kalmasın bitsin bütün kederler

Sevdiğim sultanım güneşim geldi

 

Hey civanım ne durursun orada

Kırıldı kanadım kaldım burada

Balık suda gerek, gezmez karada

Hakk’ın didarını göresim geldi

 

Gürcü’yem dünyanın hali böyledir

Dertli kullarının derdim söyletir

Canı cananına candan bağlatır

Ey güzel şahımı sarasım geldi.

 

SUYUNA DOYMAM

Bir vücut şehrini seyrana çıksam

Gezerim vallahi seyire doymam

Susayıp çeşmenin yanına varsam

İçerim vallahi suyuna doymam

 

Bir taraf yaz iken hazan kış gelir

Bir yanı bahardır göze hoş gelir

Gönül sarayına konan eş gelir

Severim vallahi aşkına doymam

 

Güzelin didarı cennet yapısı

Arifler yanında vardır tapusu

Gürcü’yem açarsan sema kapısı

Uçarım vallahi ummana doymam

 

EY EY EY

Kamil olan arı söyler sözünü

Ol şahı Merdan’a bağla özünü

Hiçbir zaman kara etmez yüzünü

Şah’ım ey yolum ey dalım ey ey ey

 

Aşkın mayasını kattın canıma

Sözlerin mezedir girdi kanıma

Yüce Tanrım hasret koyma yoluma

Şahım ey gülüm ey Alim ey ey ey

 

Gürcü sevdiğini yürekten özler

Arifi kamilde açılır gözler

Ben bilmezen Hakk’ın bu güzel sözler

Şahım ey kolum ey dalım ey ey ey

 

GÜL ABDAL MUSA

Gönlüme şuleni verdin bu ayda

Açıldı önümde yol Abdal Musa

Merhemi sen verdin eyledi fayda

Derman senden ola gül Abdal Musa

 

Canımı canlara etmişim feda

Gülüne aşıktır bülbülü Şeyda

Mucizatın oldu ok ile yayda

Kapında olmuşum kul Abdal Musa

 

Güzeldir erenler sizdeki mihrap

Pir’im Hakk kelamı eyledi hitap

Alim cemalinde görünür mehtap

Aliydin Veliydin nur Abdal Musa

 

Badeyi esrarla döner dururum

Ol dostumu nerde olsa bulurum

Aşkı verdin ben ölmeden ölürüm

Dirilip halimi yun Abdal Musa

 

Gürcü’yem görmeyi Hakk nasip etti

Hakk aşkına düşen nefsi pak etti

Pişirdi sabırla bak aşık etti

Sevdan etti beni kul Abdal Musa

 

ADİL ALİ

Güzel sohbetine hasret kaldığım

Gül yüzlü sevdiğim dost Adil Ali

Özlemiyle canı cana sardığım

Er yüzlü sevdiğim dost Adil Ali

 

Cana verdin aşkı pervanen oldum

Mah yüzüne mail oldum var oldum

Ol Hakk’ın aşkıyla sevdanla doldum

Cihanın ışığı nur Adil Ali

 

Gürcü’yem der yine sardı ateşin

Birliği seversin bulunmaz eşin

Gittiğin her yerde olsam eşiğin

Cümle sevenlere yar Adil Ali

 

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile